Fazıl Duygun: Yahudileşmiş Hristiyan emperyalizmi.
Hüsnü Mahalli: Yeni kavram dedikleri işte o var. Şimdi, tabi olayın bir bu boyutu var bir de ikinci boyutu var. “Büyük İsrail Devleti” dediğimiz olay aslında çok önemli. Ne yazık ki, bugün İsrail devleti tartışılırken, hani Nil’den Fırat’a kadar dediğimiz Arz-ı Mevud dedikleri olay. Fırat dendiği zaman, bazıları hep GAP anlıyor, yani, işte GAP bölgesi falan. Olay öyle değil. Olayın daha farklı boyutu var. Çünkü, Fırat, Erzincan- Erzurum, işte o taraflarda doğuyor ama Irak’ı tam ikiye bölerek Basra körfezinden denize dökülüyor. Bütün Irak’ın yarısını istiyor bu Arz-ı Mevud. Irak’ın niçin yarısını istiyorlar? Çünkü, Irak Yahudiler için çok önemli. Birincisi İbrahim A.S., Irak’ta doğmuş.
Fazıl Duygun: Tarihî ve Dinî bir misyon.
Hüsnü Mahalli: Dinî nedenden dolayı tabi. Ur kentinde doğmuştur İbrahim A.S. Ur kenti Bağdad’ın 180 km. güneyinde bir yer.
Fazıl Duygun: Aslında çölün ortasında bir yer. Ekonomik olarak bir değeri yok.
Hüsnü Mahalli: Farketmez, İbrahim A.S. orada doğmuştur. İbrahimoğulları’na göre biliyorsun çok önemli. Bizim bildiğimiz İbrahimoğulları’ndan daha farklı şeyler. İkincisi Yakûb A.S., yine İsrailoğullarının atasıdır biliyorsunuz, onlara göre söylüyorum tabii. O da, Babil’de doğmuştur. Orası, Ur ve Babil, yani, bu iki tarihsel kent Yahudiler için çok önemli. Dolayısıyla Yahudiler’in gözü orada. İkisi de Harran’a gelmiştir, Harran’dan gitmişlerdir, Filistin topraklarına. Onun için Yahudiler, bence bu savaşın en önemli şeylerinden birisi de Yahudi meselesidir. İdeolojik bir meseledir. Ha onun ötesinde elbette bölgeyi kontrol etmek için işte o Bush’un.
Fazıl Duygun: Tâli sebebler diyebilir miyiz?
Hüsnü Mahalli: Tâli değil de işte yani, bunların hepsi tek başına bir anlam taşımaz. Yani o zaman niye 1948 yılında İsrail devleti kuruldu ki? 1948’den bu yana bölgede 7-8 tane büyük savaş yaşanmış. Arablar, işte satın alınmış, Arab yöneticilerin çoğu işbirlikçi, Türkiye’de darbeler yapılmış, İran’da Şah işbaşına getirilmiş böylece hep bölgeyi kontrol etmişler maalesef. Böyle yani, emperyalizm dediğimiz, Siyonizm dediğimiz olay taa Abdulhamid’in düşürülmesine yönelik ilk adımlardan bu yana tarih böyle işte. Jöntürk hareketi, İttihat Terakkisi, Osmanlı’nın çökertilmesi, o sürecin başlatılıp bugüne kadar getirilmiş neticesidir.
Fazıl Duygun: Şimdi size özel bir soru soracağım. Kulağımıza şöyle bir haber geldi. Suriye’deki İhvan-ı Müslimin Hareketi’nin liderlerinin, muhtemel bir Amerika- Suriye savaşında, Amerikalılarla anlaştıkları şeklinde bir haber geldi. Bu sizce ne kadar doğru bir iddia?
Hüsnü Mahalli: Şimdi bakın, bu tür olaylarda her zaman, herkesin eli herkesin cebinde olur. Yani maalesef bölge bu kadar karışık bir bölge. Bu tür örgütler, yani İhvan olsun, başkası olsun aynı şekilde, İhvan biliyorsunuz dağıldı, birçok gruba ayrıldı, bir kısmı şu ânda Suriye’ye geri döndü, bir kısmı Almanya’da, bir kısmı Ürdün’de, bir kısmı Belçika’da yani karman çorman durumda. İhvan-ı Müslim’in bütün bir blok olarak Amerika’yla işbirliği yapıp Suriye’ye karşı savaşacaklarını ben hiç zannetmiyorum.
Fazıl Duygun: Birkaç kişinin anlaşması, tabana kabul ettirilemez yani.
Hüsnü Mahalli: Kabul ettirmek mümkün değil. Sonuçta İhvan’da olsun, Suriye toplumunun , yani her ne kadar o Hama meselesi varsa da, hafızalarda kaldığı zemin var ise de, şu ânda Suriye’de yeni bir lider var. Ve bu lider farklı bir politika izliyor, babasının yüzde yüz tersi bir politika. İhvan’la diyaloğu çok iyi, İhvan’lara af çıktı. Birçok lideri Şam’a döndü, Şam’da toplandılar geçen ay, önemli bir toplantılarını Şam’da yaptılar. Dolayısıyla, daha samimi bir diyalogun olduğunu, daha yumuşak bir zeminin olduğunu düşünüyorum. İhanet içinde olan bir-iki kişi her tarafta çıkabilir. Ama genel olarak, bir parti ya da grub olarak mümkün değil, Amerika’yla işbirliğine gitsinler.
Fazıl Duygun: Şimdi biliyorsunuz son zamanlara kadar İran ile Amerika arasında savaşa yönelik bir söz düellosu oldu, hattâ son anda Amerika, İran’a saldıracakmış gibi bir durum ortaya çıktı. Fakat, bu arada iki önemli gelişme oldu ve İran, Amerikan Savunma Bakanı ile Başkan Yardımcısının ortak olduğu ve Irak’ta aldığı ihalelerde bir çok yolsuzluğa bulaşmış Halliburton Şirketine Güney Fars petrol sahasında petrol arama ve çıkarma izni verdi. Yine büyük Amerikan şirketlerinden General Elektrik İran’dan ihale aldı. Buradan şunu çıkarabilir miyiz: Amerika İran’a gözdağı verirken hem onu denetimi altında almış oluyor fakat esas hedefi olan Suriye’ye saldırma işini de bu sayede perdelemiş oluyor. Yani, tabiri caizse sağ gösterirken soldan vurmuş olacak gibi bir durum. Böylece, hem Suriye’ye saldıracak ve hem de İran’ı tehdit yolu ile psikolojik olarak denetimi altında tutmuş olacak. Yani savaşmadan.
Hüsnü Mahalli: Ya bir kere, ben, Amerikalıların İran’ı vuracağına veya vurmak istediklerine inanmıyorum. Çünkü şu ânda Irak’ta başı yalnız Sünnîlerle belâda olan Amerika, böyle bir durumda İran’ı da vurarak Şiîleri de ayaklandırmak istemez. Bu mantıklı değil, yani şimdi düşünün Irak’taki Şiîler de ayaklandı Amerika’nın hâli fenâ olur. Dolayısıyla, bütün bunların bir propaganda ve medya işi olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, şu ânda nerdeyse Türkiye’yi kaybetmek durumunda olan Amerikalılar, bu gerginlikten dolayı zaten Arablar’ı, Suriye’yi kaybeden Amerikalılar, bunun üzerine bir de İran’ı kaybetmek istemez. Yani hem Türkleri, hem Acemleri ve hem de Arabları kaybetmek istemez, Amerikan politikasında böyle bir şey yoktur. Mümkün değil, bunun için dengeyi kurmak ister. Ha Suriye’yi vurur mu, bombalar mı, bombalamaz mı o tartışılabilir. Çünkü Suriye’yi bombalamakla bütün Arab Âlemini karşına alacaksın, yani İran’ı bombalamak daha kolay. Çünkü Acem. Ama zaten Irak’ı işgal etmişsin, Arab ülkesi bir de Suriye’yi bombalarsan yada işgal edersen tepki daha da artacak, nefret çoğalacak, her şey daha da karışacak. Ama şu asla gözardı edilemez, İsrail, hem Suriye’yi ve hem de İran’ı bombalayabilir. Yani İsrail bunu yapar, 1981 yılında Irak’taki nükleer tesisleri bombaladığı gibi bombalayabilir, yani İsrail bunu yapar. Bu bugünkü olasılık değil.
Fazıl Duygun: Biliyorsunuz, bir de şöyle bir şey var: “ hem Yahudiler ve hem de Hristiyanlar; Deccâl’i Mesîh, Mesîh’i de Deccâl olarak bilecekler.” Şimdi, Amerikan derin devletinin Yahudi muhalifi kanadının internette yayınladığı bazı makaleler var. İşte 2003 yılında veya daha önce, Rothcilds ailesinin önemli bir şahsiyeti İsrail’in Telaviv şehrinde Bush ve Blair temsilcileri ile bir toplantı yapıyor ve Mesîh’in onlara göre ise Deccâl’in - anti-Chritst’in- gelişini önlemek için neler yapılabilir gibi şeyler konuşuluyor. Biliyorsunuz, İslâm kaynaklarında Mesîh’in Şam şehrine ineceğine dair birçok hadis var ve onlar da bu hadisleri biliyorlar zaten. Şimdi Mesîh’in gelişini önlemek için, Amerika zaten gözü kararmış, gözü dönmüş bir şekilde ve her şeyi göze alarak Suriye’ye saldıramaz mı? Meselâ, geçen ay okuduğum Amerikan yerel ve muhalif gazetelerindeki haberlere göre, Amerika’da mecburî askerlik yasası çıkmış, yani herkes 45 yaşına kadar mecburî asker. İşte, Amerika böyle bir dinî misyonla ve gözükara bir şekilde saldırmayı düşünüyor olamaz mı?
Hüsnü Mahalli: Şimdi, saldırma değil ama işgâl etmek gibi bir plânı olamaz niye çünkü, zor.
Fazıl Duygun: Peki bombalayabilir mi?
Hüsnü Mahalli: Bombalar. Bunu yapacaklar yani, bunda bir sorun yok. Gönderirisin 10 tane uçak nükleer tesisleri ve önemli yerleri bombalarsın. Bu çılgınlığı, İsrail yapar, Sharon yapar, Washington’daki Yahudi lobileri de buna çanak tutar, göz yumar. Ancak Amerikalıların devlet politikası olarak İran’a saldırmak işlerine gelmez.
Fazıl Duygun: Peki son günlerde biliyorsunuz, Filistin ile İsrail arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı. İki gün önce İndepent gazetesi yazarı Robert Fisk anlaşma maddeleri üzerine şöyle bir yorumda bulundu: “Sanki, F-16 ve F-18 savaş uçakları ile İsrailli subayları öldüren, Filistinliler, sanki tanklardan ateş açarak çocukları öldüren Filistinliler, sanki topraklarından ve evlerinden atılan Yahudilermiş gibi Filistinlileri suçlayan ve İsrail’i ve Sharon’u tamamen masum gösteren bir anlaşma metni imzalandı. Bu metinde İsrail’in işlediği vahşet politikalarının hiçbirinden sözedilmedi.” Sizce, bu şartlarda, Sabra ve Şatilla’nın kasabı Sharon ile imzalan bu anlaşma ne kadar yürür ve bu anlaşmaya ne kadar güvenilebilir?
Hüsnü Mahalli: İsrail asla barış yapmaz. İsrail 1948 yılında bu topraklarda kurulduğu günden itibaren her zaman aleyhinde yüzlerce karar çıkmıştır, Birleşmiş Milletler’ de. Yanlış hatırlamıyorsam 77 tane ve İsrail hiçbirini yerine getirmemiştir.
Bırakın bunları son 1991 ve 1993 Oslo Barış anlaşmaları ve Şarm el Şeyh ki, Şarm el Şeyh’de simdiye kadar 7 tane anlaşma imzalanmıştır 1996’dan bu yana. Washington’da, Camp David’de, Amerika’da 9 tane daha toplam 15 anlaşma imzalanmıştır ve İsrail hiç birini yerine getirmemiştir, hiçbir taahhüdünü yerine getirmemiştir ve getiremez. Çünkü, İsrail barış yaptığı zaman, İsrail biter. Neden, çok basit. Çünkü, İsrail’in ideolojisi Siyonizm ideolojisidir. Siyonizm ideolojisi ne diyor 4 cümleyle, dünya Yahudileri, İsrail’de Siyon dağının eteğinde buluşacak, toplanacak, kıyamet kopacak ve dünyayı biz yöneteceğiz. Bu kadar Yahudi getiriyorsun sen dışarıdan. Diyelim ki, İsrail bu anlaşma gereği Batı Şerîa ve Gazze’den çekilecek. Gazze ve Batı Şeria’da en düşük oranda 350 bin Yahudi yerleşimci yaşıyor. Bunları Rusya’dan getirdiler ve oraya yerleştirdiler. Peki bunlara ne diyecek İsrail? Hadi geri dönün Rusya’ya mı diyecek? Rusya’ya yada Amerika’ya veya Habeşistan’a? Yani, dolayısıyla bunu dediğiniz zaman İsrail’de iç savaş çıkar. O zaman dışarıdaki Yahudiler, bu Siyonist ideolojiye inanan Yahudiler; ne oluyor kardeşim, biz bunun için mi dünyaya kafa tuttuk, Filistinlileri her gün kesiyoruz, herkesle savaşıyoruz. Biz bu ideolojiye inandığımız için, Sovyetleri bıraktık, taa Amerika’yı bıraktık, Avusturya’yı bıraktık, dünyanın en güzel yerlerini bıraktık, geldik. Hem de Filistin gibi dünyanın en sıcak yerine geldik. Her gün insanlarla cedelleşiyoruz, bombalıyoruz, kesiyoruz, Sabra’da, Şatilla’da kasaplık yapıyoruz. Bunlar, “ne oldu bizim ideolojimiz” diyecekler, iç savaş çıkar İsrail’de, millet birbirini keser. Çünkü, İsrail’de siz insanları yan yana tutamazsınız. Yani Rusya’dan getirdiğiniz bir Yahudi ile, Habeşistan’dan getirdiğiniz bir Yahudiyi, İspanya’dan getirdiğiniz bir Yahudiyi nasıl birarada tutacaksınız. Mümkün değil bu. Türkiye’de bir Antepli ile bir Erzurumlu bir araya gelip kolay kolay anlaşamıyor. Bırakın yahu dilleri yok, İbranice diye bir şey yok, yani Yahudilik bir ırk değildir, bir dindir. Yani, sen Türküm dersin, Azerbaycan’daki Türküm der, Kazakistan’daki Türküm der, ama Yahudilik bir dindir, dolayısıyla Amerika’daki bir Yahudi ile Habeşistan’daki bir Yahudinin ortak paydası nedir ki. Irk anlamında söylerseniz. Bu kadar aptalca bir şey olur mu? Onların bir tek ortak paydası var, Filistin’e geleceğiz, Allah burayı bize verdi, onun için ne kadar Arab ve Müslüman varsa keseceğiz. Şimdi, kesme işi durduğu ân, belki çok kaba olacak ama kasabın mesleği kasaplık, ona diyemezsin ki git terzi ol! Bu, ona benziyor. Şimdi, Sharon kasap, dünyanın her tarafında adamlar kasap gibi, durmadan kesiyorlar, ve İsrail’e, Rusya’dan, dünyanın her tarafından gelen Yahudiler, İsrail’e girdikleri ândan itibaren eline silah veriliyor, git öldür diyorlar. 16 yaşından itibaren herkes asker. Bunlara sen ne diyeceksin ki, yok barış oldu, hadi kardeşçe yaşayalım. Müslümanlarla, Arablarla. O da diyecek ki, kardeşim manyak mısın, ben zaten Leningrad’dan, Bükreş’ten, Teksas’tan, Viyana’dan geldim, dünyanın her yerinde rahat rahat yaşıyordum, benim ne işim var burada. Dolayısıyla barış anlaşması durumunda İsrail’de sistem çöker. Onun için İsrail asla barış yapmaz. İstediği kadar anlaşmalar imzalasın, işte dediğim gibi, şimdiye kadar yüzlerce anlaşma imzalandı, yüzlerce şey çıktı, İsrail hiçbirini uygulamadı ve asla uygulamaz. Hele, Sabra ve Şatilla’nın kasabı Sharon asla bunu yapmaz. Zaten, dün Hahamlar toplandı, fetva çıkardılar , dedilerki, “ ayaklanın ey İsrail halkı bu Sharon’a karşı”. Bir de ordunun Başhahamı var, o da fetva çıkardı. Yani, hani diyorlar ya bazen, “İsrail laik devlet”, İsrail dünyanın en bağnaz devleti. İsrail din devletidir, İsrail Tevrat’la yönetilir, İsrail’de anayasa yok. Böyle ilkel bir ülke İsrail, Şimdi böyle bir ülkeyi Amerika bize, demokrasi olarak pazarlamaya çalışıyor, Arablara, Müslümanlara. İsrail demokrasisini(!), insan haklarına saygılı bir demokratik model olarak gösterip, siz de onun gibi olun diyor... Hani, o büyük Ortadoğu Projesi var ya, işte böyle bir şeyi rezilliği bize yutturmaya çalışacaklar ama, bazen yutturuyorlar maalesef. Onun propagandasını yapıyorlar...BARAN Dergisi...