Müslümanı küfre düşüren bazı sözler ve haller
İslâm literatüründe çok ciddi yeri olan Elfaz-ı Küfür, irtikab edildiğinde veya kullanıldığında Müslüman'ı İslâm dairesinin dışına çıkartıp imandan mahrum ederek küfre götüren sözler ve hallerdir. Küfre düşen kişinin, geçmişe ait yaptıkları ibadet ve hayırlı işlerin tamamı boşa çıkar, kişi müflis duruma düşer. Yeniden şehâdet getirerek yani "Eşhedü en Lailâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abduhü ve Rasûlüh" diyerek imanını tazelemeden ölürse "ebedi cehennemlik" olur.
Ahir zaman diye adlandırılan kıyamete yakın dönemde, "Müslümanlar arasından kimi kişilerin sabah evlerinden Mü'min olarak çıkarlarken akşam evlerine kâfir olarak dönecekleri, akşam evlerine Mü'min olarak girerlerken sabah evlerinden kâfir olarak çıkacakları, dini ise beş paralık dünya menfaati karşılığında satıp küfre peşkeş çekecekleri" (Hadisler için bkz: Buhari, Müslim, Tirmizi, ibn Mace) şeklindeki tehlikeyive fitneyi bizzat Allah Rasûlü haber vermektedir.
Bu bakımdan Son Peygamber Hz. Muhammed'in (as) mübarek Ashabına talim ettiği, ardından da sahabelerden ilim-irfan ahzeden Tabiûn ve mezhep sahibi İslâm büyüklerinin derledikleri Ehl-i Sünnet Akidesi'ne göre "İman-küfür sınırı'nın bazı köşe taşlarını ehemmiyetine binaen arz ediyoruz:
Allah Teâlâ'yı büyüklüğüne ve uluhiyyetine uygun olmayan bir şekilde vasıflamak, isimlerinden veya emirlerinden biriyle alay etmek, hafife almak küfürdür. Allah'ın iyi amellere karşılık sevap, kötü amellere karşılık ceza vereceğini kabullenmemek, Allah'a açıkça noksanlık ve acizlik isnad etmek küfürdür; kişiyi İslâm dairesinin dışına çıkarır.
[ Yahya b. Ebi Bekr, Esiru'l Melahide, vr 7b; el-Beyâdî, İşarâtü'l Meram, s 307 ]
Hıristiyanlarda olduğu gibi âlemin yaratıcısının, baba-oğul-rûhu'l kuds gibi üç esastan meydana geldiğine inanmak küfürdür.
[ Ali el-Kari, Şerhu'şŞifa, c2, s514; İbn Hazm, el-FasI, c 1, s35]
Peygamberlik müessesesini kabul etmekle beraber peygamberlerden bazısının nübüvvetini inkâr etmek küfürdür. Bu sebeple Hz. Adem'den beri gönderilen bütün peygamberleri kabul etmekle beraber Hz. İsa ve Hz. Muhammed'i Allah Rasûlü olarak tanımayıp yalanlayan Yahudiler, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in risaletine inan¬mayan Hristiyanlar küfre düşmüşlerdir.
[ Ali el-Kari, Şerhu'l Fıkhı'l Ekber, s 50: Gazali, el-İktisad, s 112; İbn Hazm, el-Fasl, c 1, s 35]
Kur'an-ı Kerim'in tamamını, bir kısmını, sûrelerden birini yahut tabir ayetini inkâr etmek küfürdür; kişiyi İslam dairesinin dışına çıkartır. Hatta Kur'an'dan olduğuna icma edilmiş olan bir kelimeyi veya mütevatir bir okuyuş tarzını inkâr etmek küfür sayılmıştır.
[ Ali el-Kari, şerhu'i Fıkhvı Ekber, s151; Şerhu'ş Şifa, c 2, s 525; Yahya b. Ebi Bekr, Esiru'l Melahide, vr 8b ]
Nübüvveti ve Peygamberimizi tasdik etmekle beraber, peygamberler hakkında şer'i ve kafi nasslara aykırı düşen bir takım inançlara sahip olmak ta küfürdür. Mesela, Hz. Peygamberin sözlerinin manasız ve yalan olduğuna, bu sözlerin demagoji ve dünyevi maslahatlar için söylenmiş olduğuna inanmak, filozofların dedikleri gibi, halkın kalbine korku ve ümit vermek için Hz. Peygamberin yalan söylemesinin mümkün olduğuna inanmak küfürdür. Hz. Peygamberin peygamberliğini ispat için ortaya koyduğu mucizeleri kulak ardı edip inanmamak Ehl-i sünnet akidesine göre küfürdür. [Gazali, Faysal'üt-Tefrika, s.42,77; Tehafüt, s249]
Kur'an-ı Kerim'in tamamını, bir kısmını, sûrelerinden birini yahut ta bir ayetini inkar etmek küfürdür. Bu arada Kur'an'dan olduğuna icma edilmiş olan bir kelimeyi veya mütevatir bir okuyuş tarzını inkar etmek, Kur'an'da zikredilen şeylerin varlığına inanmamak, Kur'an'a bir şey ilave etmek, ondan olduğu kesinlikle bilinen bir harfi inkar etmek veya
değiştirmek de küfür sayılmıştır.
[Ali'yyü'l-Kârî, Şerhü Fıkhı'l-Ekber, s 151; Şerhu'ş-Şifa, c2, s 549; Yahya bin Ebi Bekr, Esir'ul-Melahide, vr 8b; el-Alemgiriyye, c 2, s 266 ]Kur'an'ı Kerim'in kendisi veya bir sûresi yahut bir ayeti ile alay etmek, onu küçük görmek, hafife almak küfürdür. Kur'an-ı Kerim'in, Allah kelamı olduğunu göz önünde bulundurmayarak ona gerçek değerini vermemek de küfrü gerektiren hallerden sayılmıştır. [ Bedru'r-Reşîd, Keiimat'üi-Küfriyye, vr6a; Ali'yyü'l-Kârî, Şerhü Fıkhı'l-Ekber, s 150 vd ]
Ahirete iman nakille, yani ilahi vahiyle sabittir; ahiret ve halleri hakkında akıl söz sahibi değildir. Ahiret ve ahvali ile ilgili bilgileri Kur'an ayetleri ve hadislerden öğrenmekteyiz. Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde ahirete iman Allah'a iman ile yanyana zikredilmiştir. Bu sebeple ahireti inkar etmek küfürdür.
[Bakara sûresi, 8,62,177; Nisa sûresi, 136; Tevbe sûresi, 45]
Tenasühe inanmak, ahiret hayatını inkar demek olduğundan küfürdür. Brahmanistler ve tenasühe inananlar bu sebeple tekfir edilirler. Ahiret hayatında kıyamet, cennet, cehennem, öldükten sonra dirilmeyi, sıratı, mizanı inkar küfür sayılmıştır. Ayrıca bazı felsefecilerin ve hatmilerin dediği gibi, ahirette cennet, cehennem, haşr, neşr, sevap ve tkabın, zahiri manalarının dışında ruhani lezzetler olduğuna inanmak da küfür kabul edilmiştir.
[ Bedru'r-Reşîd, Kelimat'ül-Küfriyye, vr 376a; Ali'yyü'l-Kârî, Şerh'üş-Şifa, c2, s 525,526; Yahya bin Ebi Bekr, Esir'ul-Melahide, vr 13a ]
İslam Dini'nin esaslarından birini veya bazısını inkar etmek de küfürdür. Zarûrât-ı diniyye denilen esaslardan, mesela namazın, zekatın , haccın, orucun farziyetini inkar etmek, zinanın, adam öldürmenin ,içki içmenin haram oluşu gibi emir ve ysaklardan birini kabullenmemek küfürdür. Farzların ve haramların farz ve haram oluşlarından şüphe etmek de onları inkar gibi kabul edildiğinden küfür sayılmaktadır. Allah Teala Kuranda haber verdiği halde, Kabe'yi, Mescid'i Haram'ı, kıble yönünün Kabe oluşunu inkar küfürdür.
[ el-Bağdadî, el-Fark, s 345; İbn Hazm, el-Fasl, c 3, s 196; ibn Kudame, el-Muğnî, c 10, s 85; Ali'yyü'l-Kârî, Şerh'üş-Şifa, c 2, s 522, 523; el-Heytemî, el-İ'lam, c2, s 374]
Hristiyanlık gibi İslâm'dan gayri bir din edinen kimseyi küfre düşmüş saymayan kişi veya onların küfürde oldukları hususunda şek-şüphe içinde olan kişi yahut da onların manevi gidişatının doğru olduğu kanaatini taşıyan kişi İslâm'dan çıkmış olur, küfre düşer. Ümmet-i Muhammed'in sapıklık içinde olduğu şeklinde lakırdılar sarf eden kişi de kafir olur. Gayr-ı müslimlerin tapınaklarını (kilise, havra, katedral...vs) kutsayarak veya oralara ibadet kastıyla gitmek oralardaki ibadetlerin Yüce Allah katında makbul olduğuna inanmak, kişiyi kafir yapar. [Muhammed b. İsmail er-Reşîd, Tehzib'ü Risalet'il Bedri'r-Reşîd fi Elfâz'il Mükeffirat, vr 12, Yahya bin Ebi Bekr, Esir'ul-Melahide, vr 11 b ]
İslâm alimleri, haç takınmanın küfür alâmeti olduğunda
müttefiktirler. [Prof. Dr. A. Saim Kılavuz, İman-Küfürsınırı, Marifet Yayınları, s162]Bir kimse, kiliselerin Allah'ın evleri olduğuna, orada Allah'a kulluk
yapıldığına, Yahudi ve Hristiyanların yaptıklarının Allah'a kulluk, O'na ve
Rasulüne itaat olduğuna inanırsa, Allah'ın da bu yapılanlardan hoşnut ve
memnun kaldığına itikad ederse kafir olur. Ehl-i zimmeti (gayr-i
müslimleri) kiliselerinde ziyaret etmenin Allah'a yakınlık vesilesi olduğuna
itikad eden kimse, İslâm dininden çıkar, mürted olur. [ Muhammed b. ismail er-Reşîd, Tehzib'ü Risalet'il Bedri'r-Reşîd fi Elfâz'il Mükeffirat, vr 12, Yahya bin Ebi Bekr, Esir'ul-Melahide, vr 11b]
Haram oluşu kesin olan bir şeyin helal, helal oluşu kesin olan bir şeyin haram olduğuna inanmak kişiyi küfre düşürür. Öldürme, kesme, bedenin zarar görmesi ve şiddetli darp gibi tabiatı gereği zorlayana boyun eğmeyi gerektiren somut 'tam ikrah - tam zorlama' haliyle karşı karşıya olmadığı halde küfrü gerektiren bir sözü sarfeden kimse 'kalbim imanla
dolu İdi' dese dahi küfre düşer. [el-Eş'arî, el-Luma', s 79; et-Teftâzânî, Şerhü'l-Akaid, s. 148; Ali'yyü'l-Kârî, Şerhü Fıkhı'l-Ekber, s 64; el-Kâsânî, Beda'ü's- Senâi', c 5, s 175-176 ]
Kalbi imanla dolu olduğu halde herhangi bir zorlama olmadan kendi irade ve ihtiyarıyla küfrü gerektiren bir söz sarfeden kimse kafir olur. Şakacı ve müstehzi kişi, şaka olsun diye alay ederek ve küçük görerek küfrü gerektiren bir sözü sarfederse, inancı sarfettiği söze zıt bile olsa Ehl-i sünnet âlimlerin hepsine göre kafir olur. [ Aii'yyü'i-Kârî, şerh'üi-Emaiî, s 33; el-
Âlemgîriyye, el- Fetâvâ, c 2, s 276; İbn 'Âbidîn, Radd'ül-Muhtar, c 3, s 285