Zayıflığımızdaki Gücü Görmek
Haddini bilmek ve sınırlarını tanımak daha rahat ve emin hareket ettirir insanı. “Aczin idrakı”, insanı daha sağlam yere bastırır, aklın çelmelerinden korur, diyalektiklerin çelmesine takılmaktan kurtarır. Bu da kültürel bir çaba gerektirir, “iş içinde eğitim” gerektirir. “İman ve aksiyon” davası… Hayat dinamiktir. Bunun için bir yerde donup kalmamak ve her zorluğu sıçrama tahtası kılmak gerek, bu da “üst-dil üst diyalektik” ile mümkün. Alakasızlık değil alakalarda derinleşmek, tecrit tavrı söz konusu…
Kâinata atılmış insan, yapayalnız doğup, yapayalnız ölen insan. Aslında her ne kadar müşterekliklerimiz olsa da ferdî oluş ruhî hayatta ve herkes kendi hayatını yaşıyor, herkes kendi varoluşundan kendi mesul. Her koyun kendi bacağından asılır sözü burada doğru oluyor.
Kimsenin sinir sistemi kimse ile aynı hassasiyette değil ve kimse kimsenin gözbebeğinden bakıcı değil. Kalblerde dönenler herkesin kendine göre, “iman ve tefekkür” mevzuu…
Kendine güvenen insanlar yetiştirmek zorundayız.
Ezik, sümsük, horlanmış, aşağılık kompleksi olan nesiller değil, çamurda da olsa başı dik, gönlü zengin insanlar. Hiç cevher çamura düşse değerinden yitirirmi? İnsanî özümüzü ve halifelik misyonumuzu cevher olarak görmeli ve içimizde her zaman parıldatmalıyız. Bunu kuru kuru gururlanmak vesilesi değil, bizim hakikatimiz ve zenginliğimiz olarak görmeli, hatta hata ve eksikliklerimizde bile bu cevherin yitmeyeceğini ve içimizde küllenmiş olarak yaşayacağını ve onu parlatmanın elimizde olacağını unutmamalıyız. Bunu unutursak veya ümitsizliğe düşersek asıl en büyük kötülüğü kendimize yapmış oluruz.
Gandinin şu sözü, bizdeki bu cevhere işaret etmektedir:
“Kendi elimizle vermedikten sonra, kimse bizden özgüvenimizi alamaz.”
Her şeyden beter kendi kendimizi köleleştirmek halimiz, batı karşısında aciz ve pısırık tavrımız, kendimize güvensizliğimizin ve ezikliğimizin psikolojik hâlidir. Maddî zayıflığımız veya ekonomik güçsüzlüğümüz, teknolojide geri kalmamız falan değil, manevî olarak kendimize güvenimizi yitirmemiz bütün menfiliklerin kaynağıdır. Bunu da kendi ellerimizle yapmaktayız. Yoksa kimse bizden özgüvenimizi çalamaz. Biz moralmen çökmedikçe ve kendi rızamız olmadıktan sonra…
Kendine güvenmek, kusursuzluk mânâsına gelmiyor, bilakis kusurlarını da bilerek yeryüzüne sağlam basmak mânâsına geliyor.