Sünnet’i, Ashâb’ın icmâını ve ictihâdını ve müctehidlerin ictihadlarını reddediyorlar, Efendim; “Allah’dan başka kimse hüküm koyamaz” gibi afili sözlerle?
Bazı serserilerin “Allah Teâlâ’dan başkası, şu haramdır bu helâldir diyemez.” demeleri, Ehli Sünnet velCemaat’in bütün mezheblerine muhaliftir. Müctehid, şer’î delillerden istinbât ederek, “Şu haramdır, bu helâldir.” diyebilir. Müctehid’in böyle hükmetmesi, yine şer’î delildir. Kıyasdan maksad, aklî kıyas değil, şer’î kıyasdır. (s.11)
Nass ve icmâ’ ile bilinmeyen ve müctehid tarafından hükmü açıklanan; helâl dedilerse helâl, haram dedilerse haram olur. Harama benzeyen şeylere Hanefîlerden, başta İmam Muhammed olmak üzere ulemâ, mekruh demişlerdir. Hanefînin dışında olanlar, buna haram ismini vermişlerdir.(s.26)
Haber-i ahad, Kur’an’da mücmel olan hükmün tefsiri olursa, o zannî delil olmaz, kat’î delil olur. Bazı muasır serserilerin: “Şu hüküm haber-i ahadla sabittir, zannı ifade eder; zanna tâbi’ olunmaz.” Şeklindeki sözleri çirkin bid’attir; ve böylelerinin küfründen korkulur. (s.11)
“Hadisler içerisinde zayıf, mevdû’ vardır, dolayısıyla Kur’an’dan hükmü almalıyız.” diyen fikir, müsteşriklerin, müslümanları Peygamber’e inanmaktan uzaklaştırmak için açtıkları tuzaktır. Hadisleri devreden çıkarıp Kur’an meâlleri okuyarak yorum yapanlar, İslâm şeriatinden uzaklaşmış, hevâ-i nefslerinin çirkâplarına girmiş; ve aldanmaktadırlar. (s.441)
Arabî nazm-ı şerîfi bilene göre dahî, Kur’an-ı Hakîm’in lâfızlarından ahkâm çıkarmaya kalkışmak serserilik, iman zaafiyetinden başka bir şeyle ifade edilemez. Hadisleri devreden çıkarmak yahud ashabın eserlerini devreden çıkarmak korkunç bir tehlike ve müsteşriklere ittibâ’dan başka hiçbir şeyle ifade edilemez. (s.442)
Kur’an’a sarılmakta ve onu hakem tayin etmekte, sünnet ihmâl edilmez. Çünkü Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in haram kıldığı şeylerin hükmü de Kur’an’ın hükmü gibidir. (s.443)
Peygamber’in hakemliği Kur’an’la sabittir; ve iman buna bağlanmıştır. Yani Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’in sünnetini hakem olarak inanmayan kâfir, inandığı hâlde tatbik etmeyen fâsık, âsi ve zalimdir. (s.444)
Kur’an ve hadisleri anlayışımızla değil, müctehidlerin anlayışıyla anlamak farzdır. Onda görüş beyan etmek haramdır. Gücümüz yettiği nisbette, hükümleri onların sözlerinden anlamaya çalışmalıdır. İşte en büyük âfat, ayet ve hadis meâllerinde, bu işte yetkili olanlara müracaat etmeksizin yorum yapmaktır. Bu yorum isabetli olsa dahî yine hatadır, ma’siyettir, haramdır. Ayette bu olduğu gibi, hadiste de aynıdır. Namazın farziyetini ayet ve hadisten öğrenip inandığımız gibi, müctehidlerden de namaz kılmasını, rükünlerini, şartlarını, vaciblerini, mekruhlarını, müfsidlerini öğrenmeliyiz. (s.59)
Bizim Türkiye’de son zamanda, hadisleri dahî devreden çıkararak sadece ayet meallerini okuyup hüküm çıkaran bir taife türemektedir. Bunlar, hak sûretinde gelen bâtıl yayıcılarıdır. (s.438)
Ulemânın görüşüne, tefsirlere müracaat etmeksizin mücerred meâl okunması ya küfürdür, ya da büyük bir ma’siyettir. Hele hele bunun üzerinde bir de münakaşalar olursa; meselâ “Şu ayet bunu demek ister... Bu ayet bunu demek ister...” gibi çekişmeye sirayet ederse, küfür olur. (s.57)