Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nefsi Küçük Görmek, Allah’a Yakın Olmak, Allah’a Yaklaşmak (4 Kullanıcı)

muhsin iyi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2011
Mesajlar
132
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
Nefsi Küçük Görmek, Allah’a Yakın Olmak, Allah’a Yaklaşmak
İbadetlerden yaralanmanın en birinci yolu, nefsi küçük görmektir.

Allah (c.c.), karşısında bir kul istemektedir. Kul, köle demektir. Şimdi kölelik kalktığı için insanlar kendilerini bir kölenin yerine koyamıyorlar. Onun için biraz kölenin durumundan söz etmek gerekir: Köle savaşta canı karşılığında esir edilen kişi demektir. Alınır, satılır. Hiçbir hakkı yoktur. Sahibi istediği gibi çalıştırır. Önüne istediği yemeği koyar. İstediği giysiyi ona giydirir. Köle mahkemeye başvuramaz. Şikâyet hakkı yoktur. Kısacası kölelik çok kötü bir durumdur. İnsanlık dışıdır. İşte Allah (c.c.) bizleri karşısında, hususiyle ibadetlerde, böyle istiyor. (Kuşkusuz İslam hukukunda kölelere bazı haklar verilmiştir. Avrupa’da köleler hayvanlardan da aşağı bir hayat yaşamışlardır. Ama bu, konumuz dışıdır.)

İnsan ya Allah’a (c.c.) kul olacak ya da nefsine. Başka bir alternatif yoktur. Çünkü ölümden sonra gidilecek yerler de ya cehennem ya da cennet olmaktadır. Başka bir yurt yoktur. Allah’a kul olanlar gerçek özgürlüğe kavuşurlar. Nefsine kul olanlar ise şeytanların oyuncağı olurlar. Çünkü şeytanlar insana nefsin gölgesinden yaklaşırlar. Böyle birisinin özgür olduğunu düşünmesi gayet saçmadır. Nefis ve şeytanlar insanı hayvandan daha aşağı bir hayata mahkûm ederler. Çeşitli maddi hırsların ve şehvetlerin esiri ve kölesi durumuna sokarlar. Onlar insanı sadece bu dünyada rezil etmezler, asıl rüsvalık ahrette gerçekleşir. Allah’a (c.c.) kul olan insanlar ise hem bu dünyada hem ahrette aziz olurlar. Tabii dünya imtihanı gereği bu dünyadaki şeref biraz bazı gözlerden saklanır, ama ahrette şeref yalnız inandıktan sonra güzel amel işleyip Allah’ın mağfiretini ve rızasını kazananların olacaktır.

İbadetlerinde Allah’a (c.c.) gerçek anlamıyla kul olanlar ancak zevk tadarlar. Aslında ibadet tek taraflı değildir. Allah da kulun kalbine ibadet sırasında ilhamda ve tecellilerde bulunur. İnsan kendisini küçülttükçe bunları yakından hisseder. Tam bir kul (köle) olduğunda ise çok büyük bir zevke gömülür. Ama ibadetleri nefsi ile yaptığında Allah (c.c.) ondan uzaklaşır. Şeytanlar verdikleri vesveseler ile o kişiyle oyun oynayarak onu ibadetlerden ruhen soğuturlar. Kişi ibadetlerden zevk duymadığı gibi o sırada kafasında çeşitli dünya işleri de yer alır.

Şahadet kelimesi (Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu (kulu) ve Rasuluhu (elçisi)) ile İslam dinine gireriz. Bu sözde hem Allah’ın tek ilah olduğunu belirtiriz hem peygamberimizin (s.a.s) Allah’ın elçisi ve kulu olduğunu tasdik ederiz. Dolayısıyla peygamberlikten sonra en yüce makam kulluktur. Peygamberimiz (s.a.s) hem elçi olarak seçilmiştir hem de kendisi insanlar içerisinde Allah’a kulluğu en güzel gösterendir. İşte ilgili sözle biz bunlara da tanıklık yapmış oluruz. Velilikte kulluk makamı yok olmaz. Ortadan kalkmaz. Kulluk makamı, aşk makamını da içerisine alır. Yani aşk makamı kulluk makamının dışında değil bünyesindedir. Veli Allah’a karşı aşk ateşini duyup yaşarken bir kul olarak hareket eder. Derecelerini yine kulluk makamı içerisinde artırır.

Nefsi küçük görmenin pek çok yolu vardır. Örneğin kendimizi bir hastanın yerine koyabiliriz. Çaresizlikle Allah’a (c.c.) bu yolla yaklaşabiliriz. Nefsi bir dilencinin yerine koyup da ona hiçbir şeyinin olmadığı, her şeyin elinden alınabileceği telkininde bulunabiliriz. Yine nefsimizi mezardaki toprak olarak görüp ona sonunda olacağın şey bu diyerek onun dizlerinin bağını çözebiliriz. Kısacası nefsi zelil, aciz, zayıf, muhtaç, fakir kılmak için her ne varsa onu hayal ederek nefsi küçük görebiliriz. İnsanlar ibadetlerinde dünya ile meşguliyeti bir yana bırakıp birkaç saniye de olsa kendilerini böyle bir hale sokarlarsa hemen ibadetlerin zevki onlara sunulur. Allah (c.c.) kulunun kendisini böyle kulluk makamına sokmasına hemen cevap verir. Tabii samimiyet damarını yakalamak gerekir. Yani gerçekten zeliliz, aciziz, zayıfız, muhtacız, fakiriz ama bu herkeste farklı faklı oluyor. Kişi kendi iç dünyasında bir özel hali bir şekilde yakalamalıdır. Yavaş yavaş geliştirmelidir. Herkeste bu hal farklı olduğu için standart bir hali tavsiye edemiyoruz. İşte böyle kendisini küçük görme damarını iç dünyasında keşfeden birisi ibadetlerinde bunu kullanarak Allah’a (c.c.) yaklaşırsa Allah da ona feyziyle ve nuruyla mukabelede bulunacaktır. Dolayısıyla o ibadet bir zevke dönüşecektir. Zevke dönüşen bir ibadet, kişiye mutlaka manevi haller tattırır ve manevi makamları da kazandırır.

Dolu şişeye bir şey konamaz. İnsan kendisini Allah karşısında zelil, zayıf, aciz, fakir, muhtaç bir kul olarak görmeyince Allah da ona ikramda bulunmaz. Ama kişi kendisini küçük görmeye başladığı anda Allahu Zülcelâl hemen o kulun kalbine yönelip ilahi feyzi ve nurları ile ikramda bulunacaktır. Yani boş olan kalbini ilahi muhabbetiyle dolduracaktır.

Sofilerin saatler süren zikirleri ve rabıtaları vardır. Bazıları merak edip sorarlar: ‘Siz bunlara nasıl dayanıyorsunuz?’ Biz beş dakikalık namazları vesvesesiz, dünya düşüncelerinden arınıp kılamıyoruz. Bir insan saatler süren zikre nasıl tahammül edebilir? İşin sırrı zikirden zevk almadadır. Zevk de havadan, nefisten gelmez. Allah’tan gelir. Zikreden kulun kalbine o zevki Allah (c.c.) verir. Allah da zevki kulları arasında ayrım yaparak, yani bazılarına torpil geçerek vermez. İlahi kanunlar karşısında kullar eşittirler. Zikirden zevk almanın ilahi kanunu (sünnetullahı), diğer ibadetlerle de aynıdır: Nefsini küçük görmek. Kişi nefsini küçük görmeye başladığında Allah o insana çeşitli manevi ikramlarda bulunur. Bu ikramlardan en önemlisi zikirdir. Kimse nefsi ile zikir çekemez. Nefsiyle zikir çekmeye başlarlarsa hemen uyutulurlar veya zikirde vesveseye düşerler. Çeşitli ruhsal sıkıntılar yaşarlar. Sonunda zikri bırakırlar. Ama nefislerini küçük görüp zikrin Allah’ın kendilerine sunduğu bir manevi ikram olduğu gerçeğiyle hareket edip zikre başlarlarsa zikir onların dünyada en çok zevk aldıkları bir ibadete dönüşür. Zikirle cezbe, nur, feyz gibi ilahi iltifatlara nail olurlar. Allah (c.c.) hepimize bu nimetleri nasip eylesin. Âmin.

Bir insan zikirden zevk alamıyorsa demek ki onun tasavvuf yolunda nasibi yoktur. Ama böyleleri yine de nefsiyle savaşarak az da olsa bir zikir edinmelidirler. Bu zikir sayesinde büyük sevap kazanacaklardır. Böyle kişilerin bir mürşid-i kâmile intisaplarına da lüzum yoktur. Belki de nefislerini bu konuda zorlarlarsa Allah (c.c.) zamanla onlara zikirden zevk almanın kapılarını açabilir. Çünkü hadis-i şerifte ifade edildiği üzere kalpler Allah’ın (c.c.) elindedir. İstediği tarafa döndürür. Bir insan da zikirden zevk almaya başlarsa artık o insana bir üstat, bir mürşid-i kâmil şarttır. Zira kılavuz olmadan bu yolda yürünmez. Büyük hazineler her zaman tehlikeleri ve kötüleri de davet ederler. Ama bu yolu iyi bilen birisinin rehberliği ile çok rahat bir şekilde zikirde gaye olan Allah’ın rızası gerçekleştirilebilir. Böylece zikir insanı hem dünyada hem ahrette ebedi saadete ulaştırır.

İnsan nefsi çok bencil yaratılmıştır. Her şeyi nefsi hesabına çevirebilir. Zikirde gaye mutlaka Allah rızası olmalıdır. Yoksa nefis ve dünya hesabına çekilen zikirler insana zarar verebilir.

Bir insan zikirden zevk alıyorsa, demek ki nefsi yağ gibi eriyordur. İlahi aşk ona tesir ediyordur. Allah (c.c.) onun zikrine ilahi feyzi ve nuru ile mukabelede bulunuyordur. Bu sayede manevi halleri yaşamaya başlayıp makamları da kat edecektir. Böyle birisi ister farkında olsun ister olmasın bütün bu manevi nimetler ona kendisini Allah (c.c.) karşısında küçük görmesindendir, nefsini bir yolla ezmesindendir. Bunun başka bir nedeni yoktur. Bu yolda her şeyi Allah’tan (c.c.) bilmeli ve daima şükretmelidir. Zikri kendinden bilirse az da olsa kendisini beğenme yoluna girerse manevi ilerlemesi anında durur. Zikirden de artık zevk alamaz.

Kim nefsini ne kadar ezerse o kadar Allah (c.c.) katında yükselir. Bütün velilerin en büyük sırları da budur. Onları ilgili makamlarına nefislerini ezme dereceleri ulaştırmıştır. Yani bir veli nefsini ne kadar ezmişse o o kadar manevi derece kazanmıştır. Allah (c.c.) nefsin ezilme ölçüsüne göre insana iltifat eder.

Allah (c.c.) katında kendini küçük görmek demek insanın kendisini bütün yaratılmışlardan da aşağı görmesidir. Bahaeddin Nakşibendî Hazretleri (k.s.) şöyle diyor: ‘Ben bu yolda nefsimi her şeyden aşağı gördüm. Ama köpek pisliğinde tereddüt ettim. Dedim ki nefsim herhalde köpek pisliğinden üstündür. Sonra köpek pisliğinin bir derde ilaç olduğunu öğrendim. Anladım ki nefsim ondan da aşağıdadır. Çünkü o hiçbir derde deva olmadığı gibi insanı ebedi olarak helak edecek bir yapıya sahiptir.’ Pek çok Nakşibendî şeyhi de insanın nefsini kâfirlerden bile daha aşağı görmesini öğütlemişlerdir. Kâfirin hidayete gelip Müslüman olması mümkünken nefsin hidayete gelmesi mümkün değildir demişlerdir.

İnsanda nefis en aşağı derecede iken ruh en yüksek makamdadır. Çünkü ruh Allah’tan (c.c.) ilahi bir nefhadır (soluktur). Onun için insan bu üzerinde taşıdığı ruh emanetinden dolayı kâinatın gözbebeği olarak görülmüştür. Ruh Allah’a (c.c.) ulaşmak ister. Onun için ibadetlerden sonsuz bir haz alır. Bütün faziletler ruha aittirler. Ama insan ruhuna pek göz açtırmaz. Onu genellikle nefsin esiri kılar. Nefis sadece kendisine ve dünyaya tapar. Allah’ı (c.c.) kabul etmez. Tabiatı icabı kâfirdir. Çünkü nefis bedene bağlıdır. Adeta bedenin ruhu, atmosferidir. Beden ise anasır-ı erbadan (toprak, su, ateş, hava) oluşmuştur. Anasır-ı erba ise Allah’ın ‘Ol!’ emri ile yoktan meydana gelmiştir. Onun için nefis Allah’ı bilmez ve tanımak da istemez. Her şey aslına kavuşmak ister. Ruh Allah’tan (c.c.) ilahi bir nefha olduğu için Allah’a (c.c.) kavuşmak ister, onun için ibadetlere yönelir, ama nefis yoktan meydana geldiği için Allah’tan uzaklaşır, ibadetlerden sıkılır. İşte insan bu noktada serbest bırakılmıştır. Eğer ruhunun ihtiyacını dikkate alıp Allah’a, ibadetlere yönelirse hem bu dünyada hem de ahrette saadete kavuşacaktır. Ama nefsine yönelip sadece bu dünya hazlarına dalarsa sonunda mutlaka haramlara da bulaşacaktır, aldığı kısmi dünya zevkleri ile asla huzurlu olamayacaktır. Daima kaygılı bulunacak, ebedi bir pişmanlığı ve azabı daha bu dünyada iken yaşamaya başlayacaktır. Şayet insan nefsini yenip kâmil bir insan olursa Allah’ın halifesi unvanına layıktır. Halife, temsilci demektir. Yani insan-ı kâmil, Allah’ı yeryüzünde bazı güzel isimleri ile temsil etmek için yaratılmıştır. Böylelerinin nefsi ruhlarına benzediği için onun kötülüklerinden biraz da olsa kurtulurlar. Rahatlarlar. Ama hangi makamda olursa olsun her veli nefsine yine de güvenmez. Tedbirli olur. Zira hayvanat bahçelerinde veya sirklerde aslanlar terbiye edildikten sonra bakıcılarını yiyebilmektedirler. Nefis de böyledir. Onun üzerinden gözümüz ve dikkatimiz bir an kaysa ayağımızı kaydırabilir. Ama maalesef insanların büyük çoğunluğu nefislerinin kuludurlar. Sadece dünya için çalışırlar. Hatta nefislerine uyup günahlara batarlar. Allah’a (c.c.) kulluğu bir kenara koyarlar. Yarınki kazdan bugünkü tavuk yeğdir, atasözünün istikametinde yaşarlar. Nefislerini terbiye edip de ruhlarını üstün kılma gibi bir dertleri yoktur. İmtihan edildiklerinin şuurunda bile değildirler.

Peygamberimiz (s.a.s) kalbinde zerre kadar kibir olanın cennete giremeyeceğini ifade etmişlerdir. Kuran-ı Kerim’de yüce Allah, pek çok yerde böbürlenenleri ve övünenleri sevmediğini beyan buyurmuşlardır (Hadid suresi 23, Lokman suresi 18, Nisa suresi 36, Kasas suresi 76).

İnsan nefsini küçük görünce ilahi takdire razı olur. Allah’ın kaza ve kaderine rıza gösterir. Her nimeti Allah’tan bilip ona şükreder. Bela ve musibetleri nefsinden bilip günahlarına tövbe edip kendisini düzeltmeye çalışır. Allah’a tevekkül eder. Nefis bu sayede kısa zamanda mutmaine makamına kadar yükselir.

İnsan kendi nefsini ezmelidir, nefsini herkesten küçük görmelidir ama kendisini başkalarına ezdirmemelidir. Çünkü nefsimizin de üzerimizde bulunan bazı hakları vardır. Onun şerefini ayaklar altına almak, hele inançsız ve münafık kimselere ezdirmek doğru değildir. Yani nasıl kul haklarına dikkat edip meşru dairede kimsenin hakkını yemek istemiyorsak yine aynı dairede nefsimizin haklarını da başkalarına karşı korumak gerekmektedir. Zira Müslüman vakarını ve izzetini korumak mecburiyetindedir. O şahsında bir temsilcidir. Üzerinde İslam’ın hakikatleri vardır. Bu konudaki saldırılarda meşru daire içerisinde savunmasını yapmalıdır. Pasif kalmamalıdır. Tabii gerçekten pişman olanları affetmek de ayrı bir konudur ve güzel bir davranıştır. Çünkü mümine kin yaraşmaz.
Allah her birimize nefsimizi küçük görmeyi, muhabbetini ve rızasını nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi
 

Reyhani_konyevi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2012
Mesajlar
834
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
33
Şah-ı NAKŞİBEND hazretleri(radiyallahu teala anh) buyuruyor ki : Kim ki NEFSİNİ, ŞEYTANDAN VE FİRAVUNDAN aşağı görmez ise bu yoldan(tarikatı nakşibendiyyi aliyye) elde edeceği hiçbirşey yoktur.vesselam..
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
hevasını ilah edineni gördün mü? Hevanın peşinden koşmayı bırakıp Allahın kitabını ve resulünün sünnetini takip etmek niye yetmiyor?
Allahın rızasının peşinden koşmayı bırakıp zatının peşine düşünce böyle sapıtıyor insanlar demekki.
İnsan azizdir,kıymetlidir,halifedir,Alklahın kuludur. Lütfen insanı küçültmeyin. Şeytan imparatorluğu yazısını okursanız daha iyi anlaşılır.
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Şahı nakşibendin sözleri dinde delil mi?
 

Dejavu0107

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
71
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Sen en çok kimi seviyorsan onun dediğini yaparsın nefs'ni seversen nefsine taparsın Allahı seversen Allaha AŞK'la bakarsın sen cenneti seversen yine kendi kendine taparsın çünkü sen cenneti nefsin için istersin halbuki veliler,sofiler Allahı sevdikleri için isterler Zira Cennete Allahı görmek isteyenler onu dünyada tanıyanlar ahirete çok farklı şekilde hissedeceklerdir.İnsan ruhu Allaha ulaşmak ister çünkü ruh Allahtandır.Zira sen nefsine taparsan Hayvandan aşagı olursun ama Allaha taparsan meleklerden üstün olursun.Sen nefsini aşagı tutmasan kibirli olursun Allah kibirli kimseleri sevmez ama mümin insan kendini ezdirmez ezdirmemelidir.Tasavvûf da gaye kulluk makamıdır.Çünkü Allahın senden razı olması ahiret nimetlerinden daha üstündür.Tasavvûf girdigin zaman yavaş yavaş ibadetlerden zevk almaya başlarsın Allahı zikr ederken hallerden hallere girersin Tasavvûf insan yükseltir.Peygamber efendimizin dediği gibi İnsan-ı Kamil olursun.

Hadis-i şerif ''İşin delisi olmadıkça İman tam olmaz''
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Nefsi ancak dört şeyle terbiye etmek mümkündür.

Ey aziz, söyleyeyim de hatırında tut;
Sûkut hançeri ve açlık kılıcı ile yalnızlık mızrağı ve uykusuzluk silahı.

Kim bu silahları kuşanmamışsa nefsi asla felah bulmaz. Gönlün Allah 'ı anmaz olunca, melûn şeytan sana dost
ve yoldaş olur.
Şeytan dünyayı, dünya ehline süslü gösterince, onlara yağlı ve tatlı lokmalar gelir.
Altın ve gümüş sevdasında olanın ceza gününde işi pek zorlaşır. İşi, ahireti düşünmekten
ibaret olanlar için, Allah'tan bol ihsanlar vardır. Dünya malı, düşkün olanlara, ahiret günahtan
sakınanlara verilmiştir. Ey kardeş, Şeytan sana düşmandır, O senin boynunda ateşten tomruk
görmek ister.
Yüzünü dünyaya çevirmiş olan zavallı ahiret aleminden ne nasip alabilir ki ? Ey oğul,
Allah'ı anmakla meşgul ol, gûlyabani gibi halktan uzaklaş.

Dünyayı terk, nefsin zühdüdür.
Ahireti terk, kalbin zühdüdür.
Kendini terk, rûhun zühdüdür.
Terki terk de ariflerin zühdüdür.
Hallâc-ı Mansur (k.s.)
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nefsi ancak dört şeyle terbiye etmek mümkündür.

Ey aziz, söyleyeyim de hatırında tut;
Sûkut hançeri ve açlık kılıcı ile yalnızlık mızrağı ve uykusuzluk silahı.

Kim bu silahları kuşanmamışsa nefsi asla felah bulmaz. Gönlün Allah 'ı anmaz olunca, melûn şeytan sana dost
ve yoldaş olur.
Şeytan dünyayı, dünya ehline süslü gösterince, onlara yağlı ve tatlı lokmalar gelir.
Altın ve gümüş sevdasında olanın ceza gününde işi pek zorlaşır. İşi, ahireti düşünmekten
ibaret olanlar için, Allah'tan bol ihsanlar vardır. Dünya malı, düşkün olanlara, ahiret günahtan
sakınanlara verilmiştir. Ey kardeş, Şeytan sana düşmandır, O senin boynunda ateşten tomruk
görmek ister.
Yüzünü dünyaya çevirmiş olan zavallı ahiret aleminden ne nasip alabilir ki ? Ey oğul,
Allah'ı anmakla meşgul ol, gûlyabani gibi halktan uzaklaş.

Dünyayı terk, nefsin zühdüdür.
Ahireti terk, kalbin zühdüdür.
Kendini terk, rûhun zühdüdür.
Terki terk de ariflerin zühdüdür.
Hallâc-ı Mansur (k.s.)

İslam alimlerinin idam fermanını imzaladığı Hallacın reçetesini beğenmedim....

bir reçetede ben yazayım şu nefis dediğiniz şeye;
1. Rabbim allahtır de
2. şer'i emirlere devam et
3. Allah yolunda hizmet et
4.infak et
5. herkese dua et
6. Haksızlıklar karşısında mazlumun yanında ol
7. Çevren senden emin olsun
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
tasavvufa girdiğin zaman ibadetlerden zevk almaya başlarsın " diyorsunuz , sizin bütün derdiniz nefsinizi zevklendirmek mi?
Nebi as. bir kul olarak kendini aşağı mı tutuyordu, diğer insanlara karşı?
Allaha cc karşı kendini küçük tut tamam da diğer insanlara karşı niye küçüleceğiz . Allah bizi eşit yarattı.. Allahtan iyi mi biliyoruz biz bu dini?
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
13
Nefsin zevklendirmek ne demek? Ibadetlerden zevk almanin manasi husudur. Senin yazdigin cumle anlasilir birsey degil. Diger insanlara karsi kendini asagi tutma? Bunu nerden buldun bilmiyorum ama Tasavvufda bahsedilen Tevazudur. Hz. Peygamber sav. hayatinda da Tevazu yoktu diye soyliycek degilsin sanirim.

Sen sapla samani karistirmissin. Daha detayli incele sonra elle tutulur sekilde ilmi olarak elestirini yaparsan sana ilmi olarak cevap verilir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bir tarladan iyi mahsul almanın yolu, tarlanın iyi işlenmesinden geçer. Eğer tarlaya iyi bir bakım yapılmazsa, yabani otlar ve dikenler her tarafı istila eder. İşte, insanın nefsi de tarla gibidir. Eğer terbiye edilmezse, kötü kabiliyetler boy gösterir. Eğer iyi bir terbiyeden geçse, ondan çok istifade edilir.
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Nefsin zevklendirmek ne demek? Ibadetlerden zevk almanin manasi husudur. Senin yazdigin cumle anlasilir birsey degil. Diger insanlara karsi kendini asagi tutma? Bunu nerden buldun bilmiyorum ama Tasavvufda bahsedilen Tevazudur. Hz. Peygamber sav. hayatinda da Tevazu yoktu diye soyliycek degilsin sanirim.

Sen sapla samani karistirmissin. Daha detayli incele sonra elle tutulur sekilde ilmi olarak elestirini yaparsan sana ilmi olarak cevap verilir.

kardeşim hangi sahabide veya müçtehid imamlarda var kendini kafirden bile aşağı görme düşüncesi, Allah resulünde as. zaten yok.Temel mesele islami kavramları yerinde kullanmak, anlam kaymasına yol açmamaktır. Tevazu islami bir kavramdır. evet allah resulünde as. ve ashabda tevazu vardı ,ama kendilerini veya nefislerini kafirden aşağı görme yoktu.

ibadetlerden zevk alma hevesine düşülmemelidir, bu şeytanın sağdan yaklaşmasıdır. Hedef Allah rızası olmalıdır. Zevk alma düşüncesi devreye girerse ihlas düşüncesinde sapma ortaya çıkar
 

melissa26

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,857
Tepki puanı
18
Puanları
36
Yaş
52
Allah ,Allah, neler de biliyor mubarek! Hiç alimler bilmiyor, yeni gelmiş dünyaya kendini peygamberin yanında sanıyor.
HasbunAllah!
Kardeş yeter! gir ateistlere orda iyi vakit gecirirsin, ne dersen inanırlar sana, zaten inancları yok, git onların akıllarını karıştır, müstehak sana!
Yeter ama,yeter, heryeri pisledin!
Yahu bu sitenin, görevlisi yok mu? her yazıyı mahveden şahısa bir ban yok mu?
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allah ,Allah, neler de biliyor mubarek! Hiç alimler bilmiyor, yeni gelmiş dünyaya kendini peygamberin yanında sanıyor.
HasbunAllah!
Kardeş yeter! gir ateistlere orda iyi vakit gecirirsin, ne dersen inanırlar sana, zaten inancları yok, git onların akıllarını karıştır, müstehak sana!
Yeter ama,yeter, heryeri pisledin!
Yahu bu sitenin, görevlisi yok mu? her yazıyı mahveden şahısa bir ban yok mu?

GERÇEKLER ACIDIR, YANLIŞ İNANÇ TEMELLERİNİN ÇATIRDAMASI HERKESE ZOR GELİR, ne güzel çicekler ,böcekler oynuyorsunuz
Bu yüzden ibrahimi as. ateşe attılar
Yahyayı as. doğradılar
Nebi as. mekkede aç susuz bıraktılar

onların yanında sizin teklifiniz makul (siteden atmak)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ham petrolün arıtılması gibi, nefsin de tezkiyesi (kötü sıfatlardan arındırılması) söz konusudur. Bir kısım tasavvuf ehli, nefsin yedi mertebesinden bahsederler. Bunlar:

1. Nefs–i emmare
2- Nefs-i levvame
3. Nefs-i mutmainne
4. Nefs-i radiyye
5. Nefs-i mardıye
6. Nefs-i mülheme
7. Nefs-i zekiyyedir.
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bir tarladan iyi mahsul almanın yolu, tarlanın iyi işlenmesinden geçer. Eğer tarlaya iyi bir bakım yapılmazsa, yabani otlar ve dikenler her tarafı istila eder. İşte, insanın nefsi de tarla gibidir. Eğer terbiye edilmezse, kötü kabiliyetler boy gösterir. Eğer iyi bir terbiyeden geçse, ondan çok istifade edilir.

ya aklı, ilmi, duyguları terbiye edilmezse ne olur?
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ham petrolün arıtılması gibi, nefsin de tezkiyesi (kötü sıfatlardan arındırılması) söz konusudur. Bir kısım tasavvuf ehli, nefsin yedi mertebesinden bahsederler. Bunlar:

1. Nefs–i emmare
2- Nefs-i levvame
3. Nefs-i mutmainne
4. Nefs-i radiyye
5. Nefs-i mardıye
6. Nefs-i mülheme
7. Nefs-i zekiyyedir.

nebi as. ve sahabe kaç mertebeden bahsediyor? Bir araştırın görün bakalım. Onların (ra.) dünyası ile bizim ki bambaşka
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allah ,Allah, neler de biliyor mubarek! Hiç alimler bilmiyor, yeni gelmiş dünyaya kendini peygamberin yanında sanıyor.
HasbunAllah!
Kardeş yeter! gir ateistlere orda iyi vakit gecirirsin, ne dersen inanırlar sana, zaten inancları yok, git onların akıllarını karıştır, müstehak sana!
Yeter ama,yeter, heryeri pisledin!
Yahu bu sitenin, görevlisi yok mu? her yazıyı mahveden şahısa bir ban yok mu?

ya atalarınız yanıldıysa?
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Allah C.C.insanı ...;
Ceset ki Toprak'tan...
Ruh ki kendinden...
Nefis ki sırrından yaratmıştır...


Cesedin Hakkı ..Temizlik...Helal davranış...İtaati sevgi...Temiz olarak geldiği yere intikal...Korunma...

Ruhun Hakkı aşk,sevgi,muhabbet,itaat...Ahiret zevkine hasretlik...Allah C.C. na vasıl olmak...

Nefsin zevki...Dünya zevkine hasretlik..Cesedin mutluluğu...Cesetteki bene itaat ve cesedi ihya etmek...
En Zor ama Güzeli...Allah C.C. 'na Ruh ve Cesetle beraber'' İTAAT''


Ayetler ...: Kırmızı olanlar İTAATİ İçerir...

Al-i İmran suresi...:
14. Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle
arzuladığı şeyler
insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel
yer ancak Allah’ın katındadır.
39. Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı)
doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye
seslendiler.
Nisa Suresi..:
135. Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik
yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar
(adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise
adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya
(şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
Maide Suresi...:
30. Derken nefsi onu kardeşini öldürmeye itti de (nefsine uyarak) onu öldürdü ve böylece ziyan
edenlerden oldu.
Yusuf Suresi...:
53. “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü
emreder.
Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.
Nahl Suresi...:
111. Herkesin nefsi için mücadele ederek geleceği, kendilerine zulmedilmeksizin herkese yaptığının
karşılığının eksiksiz ödeneceği günü düşün.
İsra Suresi...;
14. “Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir.
Ta'ha suresi...:
15. “Kıyamet mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, neredeyse onu gizleyecek
(geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim.”
16. “Buna inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler, seni ondan (ona hazırlanmaktan) sakın
alıkoymasın, sonra helâk olursun!”

Furkan Suresi...:
43. Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
Kasas Suresi...:
16. Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O,
çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
17. “Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” dedi.
50. Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse, bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına
uymaktadırlar. Kim, Allah’tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha
sapıktır.
Şüphesiz Allah, zalimler toplumunu doğruya iletmez.
Casiye Suresi...:
23. Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini
mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola
eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
Kaf Suresi...:
16. Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah
damarından daha yakınız.
Haşr Suresi...:
9. Onlardan (muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş
olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar.
Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin
cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

Müdderis Suresi...;
1. Ey örtünüp bürünen (Peygamber!)
2. Kalk da uyar.
3. Rabbini yücelt.
4. Nefsini arındır.1
5. Şirkten uzak dur.2

6. İyiliği, daha fazlasını bekleyerek (bir kazanç elde etmek için) yapma.
7. Rabbinin rızasına ermek için sabret.
8,9. Sûr’a üfürüldüğü zaman var ya; işte o gün çetin bir gündür.
10. Kâfirler için hiç kolay değildir.
Kıyame Suresi...;
1. Kıyamet gününe yemin ederim.
2. (Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).
Nazi'at Suresi...;
40,41. Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz,
cennet onun sığınağıdır.

Şems Suresi...:
7,8,9. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten
sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.

10. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.
Zariyat Suresi...:
20,21. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor
musunuz?
Fecr Suresi...:
27. (Allah, şöyle der:) “Ey huzur içinde olan nefis!”
28. “Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön!”

29. “(İyi) kullarımın arasına gir.”
30. “Cennetime gir.”
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
yazınızın tek sıkıntılı kısmı "ruhu ki kendinden yaratmıştır"" bölümü. haşa allah cüzlere ayrılmaz ruhu allah( cc.) kendinden yarattı dersek cüzlere ayırmış oluruz. biraz felsefecilerin ""sudur teorisini""" çağrıştırıyor...

""sana ruhtan sorarlar deki...""" ayeti ruh hakkında bilebileciğimiz şeylerin sınırlı olduğunu söylemektedir.

tasavvufçulara göre ruh , kalp, sır... gibi latifelerin her birisinin ayrı işlevi vardır. sevgi aşk işine onlara göre kalp bakar.. yani onlara görede söylediğiniz ruhla ilgili kısım sıkıntılı...
bunun dışında güzel bir paylaşım . tşklr.
 

-SEVBAN-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Ocak 2010
Mesajlar
208
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
Şahı nakşibendin sözleri dinde delil mi?

Sizin yazdıklarınız dinde delilmi ? sadece Kuran dan ve Sünnetten bahsediyorsunuz ama sadece bahsediyorsunuz nerde hadisler ? Konuyu okudunuzmu acaba bence kesinlikle okumadınız başlık ve sonrası :)

Ehli Sünnet itikadı taşımıyorsanız zaten Tasavvufun ne demek olduğunu anlayamazsınız evvele İtikatta bir söyleyin bakalım nedir fikriniz...?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt