Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Nefsi Küçük Görmek, Allah’a Yakın Olmak, Allah’a Yaklaşmak (8 Kullanıcı)

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bu gerçeğe ters hareket eden bazı kimselerin riyazet yoluyla kalben terakki edeyim derken, bir takım ruhî hastalıklara maruz kaldığı çok görülmüştür. Yukarıdaki sözü, gerek cehaletten, gerekse tarikat yolundaki bu gibi tehlikeli sonuçlardan kurtulmak için “insanın kendi aklına güvenerek yalnız başına hareket etmekten kaçınması, alimlerin ve mürşitlerin tavsiyelerine uyması” gerektiği şeklinde anlamak lazımdır. Yoksa, bu ifadeyi “İlla bir tarikat şeyhine bağlanmak lazım. Yoksa, şeyhin şeytandır” şeklinde kullanmak, çok yanlış olur.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Tarikat, tasavvufun sistemleşmiş şeklidir. Tarîkatlar, hakikatlerin yollarıdır. Tarîkatlar, şeriatın birer delili, ab-ı hayat dağıtan bir kevser kaynağıdırlar. Asırlardır nice ehl-i iman, bu menbadan içmiş, bu muazzam hazineden istifade etmiştir.

Tarîkat, Resulullah (asm)'ın miracının gölgesinde kalb ayağıyla ruhanî bir seyrü sülûktur.

Tarîkat, hakîkate giden bir yol olmakla beraber, tek yol değildir. Bütün hak tarikatlar, esaslarını Kur'ân'dan almışlardır.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Tarîkatı kabul etmek istemeyen bazı kimselerin, "Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?" şeklindeki soruları, bir cerbezeden ibarettir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Zira, tarîkatın bütün esasları, zaten Resulullah (asm)'ın tatbikatına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir. Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması , hicri üçüncü asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
13
Sahiner senin itikat ve ameldeki mezhebin nedir? Buna cevap ver senin verdigin cevaplarada cevap veririz.
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sahiner senin itikat ve ameldeki mezhebin nedir? Buna cevap ver senin verdigin cevaplarada cevap veririz.

varsay ki imamı azam ebu hanife'yi taklit edip, imam Ebu Mansur Muhammed Maturidînin itikadını benimsiyorum... ama bu alimleride yanılmaz kabul etmiyorum.. talebeleri bile bu imamlarla fikir ayrılığına düştüğüne göre... en çok ta imam şafinin "" hadis benim mezhebimdir""" sözünü seviyorum. Allah imamlarımızın hepsinden razı olsun.amin..ecmain..
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
13
kardes susana basit bir soru sorduk? Suslu laflara gerek yok. yani amelde Imam Ebu Hanifi r.a. itikatde Imam Maturidi r.a. dogrumuyum?
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Zira, tarîkatın bütün esasları, zaten Resulullah (asm)'ın tatbikatına dayanmaktadır. Yani, uygulama vardır, fakat adı tarikat değildir. Tarikatın belli bir sistem içinde ortaya çıkması , hicri üçüncü asra dayanır. Cüneyd-i Bağdadî, Bayezid-i Bistami gibi zatlar, tarîkatın ilk önderlerindendir. Daha sonraki dönemlerde gelen Şah-ı Nakşibend, Abdülkadir-i Geylanî, Mevlâna Celaleddin-i Rûmi, İmam-ı Rabbani gibi zatlar ise, tarîkatın en meşhur kahramanlarıdırlar.

değerli kardeşim tek soruya cevap ver.. aynı yerde dönmeyelim.. nakşilerin 25 binden 101 bine kadar olan letaif zikrini hangi hadise, hangi sahabe uygulamasına kısaca hangi sünnete bağlıyorsunuz? Ben kaynağını bulamadım.. siz yardım edin ..bulalım..
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
13
Neyse en azindan mezhepsiz cikmadin. gene fazla vaktim yok elimden geldigince hizli cevap verip ise gitmem lazim. Bir kere senin ilk basda sordugun sorular hep yanitmali sorulmus. Peygamber meslegini eder demek bir nevi peygamberlik yapar demektir. Ama desen ki onlar gibi irsad yapar evet dogru onlar irsad yapar hatta sen bende irsad yapariz kardes degilmi. Bak sende kendi capinda irsad yapiyorsun. Tabi bu irsad demek degil ki; elin sii si senin burnunun dibine kadar gelip Allah Rasulunun s.a.v halifesine sahabesine kufredip hakaret edip sesini cikarmayip kafayi kuma gorup, butun bunlar olurkenden elimizden geldigince tasavvufa saldirmak degil. degilmi kardes?

Bir musluman, burnunun dibinde biri tarafindan Allah Rasulunun s.a.v sahabesine halifelerine hakareti ve kufre kulagini tikiyorsa o muslumanin irsadindan ve samimiyetinden suphe edilir lafina sozunede guvenilirmez.

Ricali Gayb meselesini gec.

Evet kimse gunahsiz degildir. Hala aynisini soyluyorum bu sebeple gecelim.

Allah c.c. bizden razi olmasi meselesi sevgi yonunden dir. Yazdik ama tek satir anlamamissin. Yoksa yapilan kotuluklerden yada gunahlardan razi manasi degil. Eger senin anlayisin yetmiyecek ise ben butun laflari aciklayarak mi yazicam sana. Benim o kadar vaktim yok.

Muctehid konusunda agzini topla o mubareklerin isimlerini alirken saygili konus yada sayigisiz konusacaksan hic isimlerini agzina azma. Saygili konus ki Ben de sana karsi agzimi bozmayim tamam mi? Elestireceksen adam gibi elestir sokak serserisi gibi burda yazi yazma. Evet muctehidler vardir.

Evet herkes Allah c.c. rizasina gore hareket eder ve etmeye calisir ve kimse gunahsiz degildir. Sana kisa ve net cevap veriyorum ki carpitma diye.

Cahil insan kendi nefsini nasil terbiye edecegini bilemez. Bunlari rahat yaziyorum canli bir ornegini bildigim icin. Kimse senin gibi ana karninda kuran hafizi din buyuyu olarak cikmiyor anladin mi? Hinduzm ile alakasi yok. Ne sacmaliyorsan artik.

Hristiyanlarda kitaplari degistirenler azizler yada neyse degildi. Sana bunu soyledik ama anlamadin. yada azizler yada roma imparatorlugu beni ilgilendirmez. Sen gene agzini topla terbiyeli konus efendi. yok efendiymis cakma zikirmis. Bu sana son uyarim yoksa ben senin agzina gore konusmaya basliycam. Sana karsi hala saygili konusup cevap vermeye calisiyorum.

herkes Allah c.c. razi edip cennete girebilir yada girmeyebilir bunu Allah c.c. bilir.

Hikaye konusunda hem fikiriz simdi gene baktim hala hikaye..

Abdullah Ibn Mubarek tasavvuf ehlidir. Orda bir alay sezdim ama bu kafayi kuma gommekden iyidir. Sahte seviciler isde.

Aileden biri gecer diye kestirip atmissin. Bazen gecer bazen gecmez dese dogru derdik.

Sana cevaplar bu kadar Eyvallah. Ibni Arabin k.s. o sozu nerde soylemis hangi kitapda bana verde bende bakayim.
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sana cevaplar bu kadar Eyvallah. Ibni Arabin k.s. o sozu nerde soylemis hangi kitapda bana verde bende bakayim.

1-Hak (Allah) ile halk (Mahluk) arasını ayıramazsın.Şu halde her varlık hak’tır, (Allah’tır) yahut her şey halk’tır (Mahluk’tur) dersin. Yahutta,o bir bakımdan hak’tır, (Allah’tır) bir bakımdan da halk’tır (Mahluk’tur) diyebilirsin …. “FİSUS UL-HİKEM : 99.S – İST- KİTABEVİ 1981

2-Yaratan, (Allah) yaratılan,halık,mahluk,hep O’durO’nun dışında,O’nun varlığı haricinde hiçbir varlık tassavur edilemez.Çünkü Vücut birdir. “FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992
3.Allah beni över, ben de Onu. O bana kulluk eder, ben de Ona,Bir halde ben Onu ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce de inkâr ederim….FİSUS UL-HİKEM : 48.S İSTANBUL- KİTABEVİ 1981FİSUS UL-HİKEM : 13.S M.E.B YAYINLARI İST-1992

4."Madem ki eşya varlığının görünümleridir, o halde put da o görünümlerden biridir Ey aklı olan adam! İyi düşün, put varlık bakımından batıl değildir. Bi! ki Ailah onun yaratıcısıdır. İyiden sadır olan her şey İyidir, O makamda ne var olmuşsa, hayrm kendisidir. Onda bir şer varsa, o da başkasındandır. Müslüman putun ne olduğunu bilseydi, dinîn putperestlikten ibaret olduğunu an*lardı. Müşrik putun farkında olsaydı, dininde hiç dalalete düşer miydi? O, putun an*cak dış yaratılışını gördü, onun için şeriatta kafir oldu. Sen de onda gizli olan Hak'kı görmezsen, şeriatta sana da müslüman demezler. ""A. Avni Konuk, Fustısu'l-I likem Tercüme ve Şerhi

5.İbn Arabî, kitaplarını kendisinin yazmadığını, sadece kendisine indirileni dile getirdiğini söyler;

“…Çünkü bu kitap, nefis arzularından münezzeh ve içine fesad karışmamış olan en kudsî makamdan indirilmiştir… Çünkü ben ancak bana ilham olunan şeyi söyledim ve bu yazılı kitapta ancak bana indirilmiş olan hakikatleri dile getirdim ( - Fusûsül Hikem. Muhyiddin-i Arabî. M.E.B Çev:Nuri Gençosman s.20)


“…Söylediğim her şeyi, bana Tanrı haber verdi… O, bana imlâ ediyor ve ben (bunları) kendi elimle yazıyordum… Benim lisânım, Hakk’ın lisanıdır, sözüm O’nun sözüdür ( - El Futûhât El-Mekkiyye. Muhyiddin-i İbn Arabî. Kültür Bakanlığı/1184 Çev: Prof.Dr.Nihat Keklik divandan nakille s.455)

“Biz, bütün söylediklerimizde ancak Allah’ın bize ilka ettiği (ulaştırdığı) şeye dayanırız ( - El Futûhât El-Mekkiyye.S.19)
Sufiler delil ikame etmekten münezzehtir( - El Futûhât El-Mekkiyye. S.25)

Oysa Rabb’ımız (c.c) böyleleri hakkında ne buyuruyor;

“Elleriyle (bir) kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için, “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun..! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!” (Bakara/79)
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Tarîkatı kabul etmek istemeyen bazı kimselerin, "Hz. Peygamber devrinde tarikat mı vardı?" şeklindeki soruları, bir cerbezeden ibarettir.

sözü edilen zatların ancak resulün sünnetine uyan amelleri yapılabilir.. sünnete uymayan amalleri taklit edildiğinde ehli kitabın din adamlarını çıkardığı konuma onları çıkarmış oluruz..

şafi veya hanefi mezhepleri ülkemizde oldukça yaygındır... her iki mezhepte incelendiğinde görülürki bunlar müslümanların fıkhını -muamelatını yani amellerini sünnete dayanarak düzenler... fakat bu gün görmekteyiz ki hanefiyim veya şafiyim diyen insanlar mezheplerinin evradı-ezkarını uygulamak yerine nakşi letaif zikrini çekmekteler..... demekki mezhepleri tam anlamıyla bunları tatmin etmemektedir... o zaman da ehli sünnet zikri yerine kökleri hint medeniyetine dayanan zikirlere kurtarıcı diye sarılmaktadırlar...
sünnette delil bulamadıkları bu zikirleride adap diye geçmiş sadatlarına isnat etmektedirler.
Şu bir gerçektirki islam inançlarını bozabilmek için bin yıldan fazla bir süredir ehli kitap çaba harcamaktadır. Kurana ve sahih sünnete karıştıramadıkları bozuk inançlarını felsefe-tasavvuf yoluyla islama sokmaktadırlar...
Bu sebeple müslüman kendisine Allaha yaklaştırıcı reçete olarak sunulan şeylere dikkat etmeli, bunları nebi as. veya sahabe yapmış mı diye iyi araştırmalıdır.söylenen-tavsiye edilen şeyleri madde madde araştırıp, en azından şu iki soruyu sormalıdır;
1. Bu söylenen şeyi nebi as. yapmış mı?
2. Bunu ilk defa kim, ne zaman çıkarmış...

Böylece müslüman sünnetle bağını koparmayacak, kurtarıcı diye şeytani reçetelere sarılmayacaktır...

""ya hüda ya hurma deyip, hurmayı kendilerine,hüdayı halka ayırıp fakirliği ilahi kader olarak müslümanlara sunan insanlara Ebu zer gibi başkaldırıyorum"" (şeriati)
 

Dejavu0107

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Eyl 2011
Mesajlar
71
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî (Mektûbât)ının ikinci cilt, ellinci mektûbunda buyuruyor ki:


İslâm dîninin bir sûreti, bir de hakîkati, özü vardır Sûreti, önce îman etmek, sonra, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymaktır İslâm dîninin sûretine kavuşanların nefs-i emmâreleri inkârda ve ısyân etmektedir Bunların îmanı, îmanın sûretidir Kıldıkları namaz, namazın sûretidir Oruç ve başka ibâdetleri de böyledir Çünkü, nefs-i emmâre, insan varlığının temelidir Herkes (Ben) deyince, nefsini göstermektedir İşte, bunların nefsleri îman etmemiş, inanmamıştır Böyle kimselerin îmanları ve ibâdetleri hakîkî, doğru olabilir mi? Allahü teâlâ, çok merhametli olduğu için, yalnız sûrete kavuşmağı kabûl buyurmuştur Bunları, râzı olduğu Cennetine sokacağını müjdelemiştir Yalnız kalbin inanmasını kabûl buyurması, nefsin inanmasını da şart koşmaması, Onun büyük ihsânıdır Evet, Cennet nîmetlerinin de, hem sûretleri, hem hakîkatleri vardır İslâm dîninin sûretine kavuşanlar, Cennetin sûretinden pay alacaklardır Dünyada, islâm dîninin hakîkatine kavuşanlar, Cennetin hakîkatine kavuşacaklardır Sûrete kavuşmuş olanlarla hakîkate kavuşmuş olanlar, Cennetin aynı bir meyvesini yiyecek Fakat, herbiri başka tat alacaktır Resûlullah efendimizin mübârek zevceleri Cennette, Resûlullahın yanında olacak, fakat duydukları lezzet başka olacaktır Eğer, başka olmasaydı, bu mübârek zevcelerin, bütün insanlardan daha üstün olmaları lâzım gelirdi Her üstün olan kimsenin zevcesinin de, bunun gibi üstün olması gerekirdi Çünkü zevceler, Cennette zevclerinin yanında olacaktır İslâm dîninin sûretine kavuşanlar, buna uydukları zaman, âhırette kurtulabileceklerdir Buna uyanlar, umûmî evliyâlığa yâni Allahü teâlânın rızasına, sevgisine ermiş demektir Bununla şereflenen, tasavvuf yoluna girebilecek, (Vilâyet-i hâssa) denilen özel evliyâlığa kavuşabilecek kimse demektir Bunlar, nefs-i emmârelerini itmînâna ulaştırabilirler Şunu iyi bilmelidir ki, bu vilâyette, yâni İslâm dîninin hakîkatinde ilerliyebilmek için, islâm dîninin sûretini elden bırakmamak lâzımdır

Tasavvuf yolunda ilerlemek, Allahü teâlânın ismini çok zikretmekle olur Bu zikir de, islâm dîninin emrettiği bir ibâdettir Zikretmek, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde övülmüş ve emredilmiştir Tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için, islâm dîninin yasakladığı şeylerden sakınmak şarttırFarzları yapmak, insanı bu yolda ilerletir Tasavvuf yolunu bilen ve yolculara önderlik edebilen bir (Rehber) aramak da, islâm dîninin emrettiği birşeydir Mâide sûresinin otuzsekizinci âyetinde, (Ona kavuşmak için vesîle arayınız) buyuruldu (Vesîlenin, insan-ı kâmil olduğu, onsekizinci maddede uzun bildirilmiştir) Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için, islâm dîninin sûreti de, hakîkati de lâzımdır Çünkü, evliyâlık üstünlüklerinin hepsi, islâm dîninin sûretine uymakla ele geçer Peygamberlik üstünlükleri de, islâm dîninin hakîkatinin meyveleridir

Evliyâlığa kavuşturan yol tasavvuftur Tasavvuf yolunda ilerliyebilmek için, Allahdan başka herşeyin sevgisini kalbden çıkarmak lâzımdır Allahü teâlânın ihsânı ile, kalb hiçbirşeyi görmez olursa, (Fena) denilen şey hâsıl olur (Seyr-i ilallah) tamam olur Bundan sonra, (Seyr-i fillah) denilen yolculuk başlar Böylece, (Bekâ) denilen şey hâsıl olur ki, aranılan da budur İslâm dîninin hakîkati buradadır Buna kavuşan zata (Velî) denir ki, Allahü teâlânın râzı olduğu, sevdiği kimse demektir Burada (Nefs-i emmâre) mutmainne olur Nefis, küfürden kurtulup, Allahü teâlânın kaza ve kaderinden râzı olur Allahü teâlâ da, ondan râzı olur Kendini anlar Büyüklük, kendini beğenmek hastalığından kurtulur Tasavvuf büyüklerinden çoğu nefis itmînâna kavuşunca da, Allahü teâlâya âsî olmaktan kurtulamaz demişlerdir Resûlullah bir gazâsından dönüşte, (Küçük cihâddan döndük Büyük cihâda başlıyoruz) buyurdu Bu büyük cihâd, nefs-i emmâre ile cihâddır demişlerdir Bu fakir [yâni imam-ı Rabbânî] böyle anlamıyorum Nefis itmînâna kavuşunca, hiç ısyânı, kötülüğü kalmaz diyorum Nefis de, herşeyi unutmuş olan kalb gibi, Allahdan başka hiçbirşey görmez Mevkı', rütbe, mal, hattâ bunların vereceği tat ve acılıklardan kurtulmuştur Nefis ezilmiş, yok gibi olmuştur Allah için, kendini feda etmiştir Hadis-i şerifte, (Cihâd-ı ekber) buyurulması, bedeni meydana getiren maddelerin fizik ve kimyâ ve biyolojik isteklerine karşı olan cihâd olsa gerektir Şehvet, yâni istek kuvvetleri, gadap, yâni ürkmek, çekinmek istekleri, hep maddî isteklerdir Hayvanlarda nefis yoktur Fakat bu kötü istekler, onlarda da vardır Her hayvanda bulunan şehvet, gadap, birşeye çok düşkün olmak, hep maddelerin hâssalarından ileri gelmektedir [Bu isteklere (Sevk-ı tabî'î) içgüdü denir] İnsanların bunlarla cihâd etmesi lâzımdır Nefsin itmînâna kavuşması, insanı bu kötülüklerden kurtarmaz Bunlarla cihâdın çok faydası vardır Bedeni de temizlemeye yarar

Nefis itmînâna kavuşunca, (İslâm-ı hakîkî) nasip olur Hakîkî îman hâsıl olur Yapılan her ibâdet hakîkî olur Namaz, oruç ve hac, hakîkî yapılmış olur

Görülüyor ki, tasavvuf ve hakîkat denilen şeyler, islâm dîninin sûreti ile hakîkati arasındadır (Vilâyet-i hâssa)ya kavuşamıyan kimse, mecâzî müslümanlıktan kurtulamaz Hakîkî islâma kavuşamaz

İslâm dîninin hakîkatine kavuşan ve islâm-ı hakîkî ile şereflenen kimse, Peygamberlik üstünlüklerinden pay almaya başlar (Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) hadis-i şerifinde bildirilen müjdeye kavuşur Evliyâlık üstünlükleri, islâm dîninin sûretinin meyveleri olduğu gibi, Peygamberlik üstünlükleri de, islâm dîninin hakîkatinin meyveleridir Vilâyetin üstünlükleri, nübüvvetin üstünlüklerinin sûretleridir

İslâm dîninin sûreti ile hakîkati arasındaki fark, nefsten ileri gelmiş oldu Vilâyet üstünlükleri ile, nübüvvet üstünlükleri farkı da, bedendeki maddelerden ileri gelmektedir Vilâyetin kemâlâtında, maddeler, fizik, kimyâ ve biyoloji özelliklerine uyar Fazla enerji, taşkınlık yaptırır Maddeler, gıda ister Bu isteğe kavuşmak için, uygunsuz işler yapılır Nübüvvet kemâllerinde, böyle uygunsuz işler de kalmaz olur (Şeytanım müslüman oldu) hadis-i şerifi, bu hâli bildirmiş olabilir Çünkü, insanın dışında şeytan olduğu gibi, içinde de vardır Fazla enerji insanı azdırır Kendini beğendirir Bu ise, fena huyların en kötüsüdür Bunun müslüman olması, bu kötülüklerden kurtulmasıdır Peygamberlik kemâlâtında, hem kalbin, hem nefsin îmanı, hem de bedendeki maddelerin düzeni ve dengesi vardır Nefsin tâm itmînâna gelmesi, bedendeki madde ve enerjinin dengeye gelmesinden sonradır Bu itmînândan sonra, artık kötülüğe dönemez Bütün bu üstünlükler, hep islâm dîninin üstüne kurulmaktadır Ağaç ne kadar dallanır, meyvelenirse, yine köksüz olamaz Her üstünlükte Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymak lâzımdır Ellinci mektûbdan tercüme burada tamam oldu

Bir kimsede hâsıl olmazsa fenâ,
Hak teâlâya yol bulamaz aslâ!​
 

El-Endulusi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Nis 2012
Mesajlar
376
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
13
Sen simdi oyle bir konular eklemissin ki bu laflari aciklamak icin akademisyenler aciklayici kitaplar yaziyorlar. Bu sozlerin konusulma yeri bu forumlar degildir. Bu sozleri mesajlarla aciklamak gunler alir. Tasavvufda sadece vahdet-i vucud degildir.

Imamimiz, Imam-i Rabbaniye k.s gore Vahdet-i Vucud Vahdet-i Suhud ile ilgili calisma onu oku. O verdigin paragraflara cevap bulacaksin.Link asagida

http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/2105782302_23.11.pdf

Ayrica bu demek degil ki Muhiddin Ibni ARabi k.s. her soyledigi dogrudur. Imam Rabbani k.s. Bediuzzman Said nursi gibi buyuk zatlar bazi elestiriler getirmistir.

Said Nursi; Muhyiddin-i Arabî’nin kendisi hâdî ve makbuldür. Doğru yoldadır, imanı makbul bir insandır. Fakat her kitabında mühdî ve mürşid olamıyor. Her kitabında gerçeğe ulaştırıcı ve hakikatı gösterici değildir. İslâmî ve imanî hakikatlerde çok zaman ölçüsüz gittiğinden Ehl-i Sünnet ve Cemaatin kaidelerine muhalif hareket ediyor. Bazı sözleri de zahirî mânâsıyla dalâleti, küfrü ifade ediyor. Fakat kendisi dalâlet ve küfürden uzaktır, mü’mindir, muvahhiddir.
“Çünkü bazan söz küfür olarak görünür, fakat sahibi kâfir olamaz.”


Imam Rabbani k.s.; ‚Ne yapılabilir ki? Bu meydanda (sâdece) Şeyh (İbnü’l-Arabî) vardır, kuddise sirruh. Onunla da bazen muhârebe ediyoruz, bazen de barışıyo-ruz. Mârifet ve irfân kelâmını (ıstılâhlarını) kuran, şerh edip yayan odur... Geride kalan bizler de o büyüğün bereketlerinden feyz aldık.



Evet, Kitabin indirlme meseleside ilham denen birsye vardir. Ismet Garibullah Efendi Hz.leride Risale-i Kutsiyeyi boyle yazmistir. Zira o yazim nizamini hayatinda hic gormemisti. Neyse velhasil ilham vardir. (Aynen Bediuzzaman Said nursinin Nur Kulliyatini yazdigi gibi)

Yazdigin ayet konu ile ilgili degil. Ayet konusu yahudilerle ilgili. Bizim konumuzla ne alakasi var. Konuyu carpittikca carpitiyorsun. Al sana Ibni Kesir tefsiri ilgili ayet.

«Vay kitabı elleriyle yazıp da sonra onu az bir paha ile satabilmek için, 'bu, Allah katındandır' diyenlere vay; ellerinin yazdıklarından dolayı onlara vay onlara kazanmış oldukları yüzünden!» Onlar da yahûdîlerden bir başka gruptur. Bunlar, Allah'a karşı yalan yere şahitlik ederek sapıklığa çağıran ve insanların mallarını bâtıl yolda yiyenlerdir. Yazıklar olsun anlamına gelen kelimesi helak ve yok olsunlar demektir ki, Arap dilinde bu kelimenin mânâsı meşhurdur. Süfyân el-Sevrî, Ziyâd İbn Feyyâz'dan nakleder ki; o, Ebu İyâz'ın şöyle dediğini duyduğunu belirtmiş. Veyl, cehennemin temelinde bulunan bir irindir. Atâ İbn Yesâr ise Veyl'in cehennemde bir vâdî olduğunu ve içerisine dağlar girse onu yutacağını söyler.

İbn Ebu Hatim... Ebu Saîd el-Hudrî'den nakleder ki; o, Rasûlullah (s.a.) in şöyle buyurduğunu söylemiş : «Veyl, cehennemde bir vadidir. Oraya kâfir kırk sonbahar yuvarlanır da yine de dibine ulaşmaz.» Tirmizî bu hadîsi Abd İbn Hamîd kanalıyla... Derrâc'tan nakleder ve der ki bu, garîb bir hadîstir. Ancak onu İbn Lehîa'mn hadîsinden tanıyoruz. Ben derim ki; görüldüğü gibi bu hadîs sadece İbn Lehîa'dan nakledilmiş değildir. Ancak felâket ondan sonrasındadır. Bu hadîs bu isnâdıyla merfû ve münkerdir. Doğruyu en iyi Allah bilir.

İbn Cerîr der ki; Bize Müsennâ... Osman İbn Affân'dan, o da Rasûlullah (s.a.) dan nakleder ki: «Kitabı elleriyle yazıp da sonra onu az bir paha ile satabilmek için; «bu Allah katındandır diyenlere yazıklar olsun.» âyeti konusunda şöyle demiştir: Veyl, cehennemde bir dağdır. O, yahûdîlerin hakkında nazil olmuştur. Çünkü onlar Tevrat'ı tahrif etmişlerdi. İstediklerini ona eklemişler, sevmediklerini de atmışlardı. Muhammed (s.a.) in adını Tevrat'tan silmişlerdi. İşte Allah bu sebebten onlara kızmış, Tevrat'ın bir kısmını kaldırarak : «Kitabı elleriyle yazıp ta, sonra onu az bir paha ile satabilmek için; bu Allah kalındandır, diyenlere yazıklar olsun» demiştir. Bu hadîs de aynı şekilde garîbtir.


İkrime, İbn Abbâs'dan nakleder ki; «Kitabı elleriyle yazıp da...» âyetinde kasdolunanlar; yahûdî hahamlarıdır. Saîd de, Katâde'den bunların yahûdîler olduğunu nakleder. Süfyân el-Sevrî Abdurrahmân İbn Alkame'den rivayet eder ki o, ben İbn Abbâs'a Allah Teâlâ'nın : «Kitabı elleriyle yazıp da...» kavlini sordum. O, bu âyet müşrikler ve ehli kitâb hakkında nazil olmuştur, dedi. Süddî der ki; Yahudilerden bir topluluk kendi elleriyle yazdıkları kitabı Araplara satıyorlardı ve bu kitabın Allah katından olduğunu söyleyerek onlardan az bir paha almaya çalışıyorlardı.
Zührî der ki; bana Übeydullah İbn Abdullah, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini nakletti: Ey Müslümanlar topluluğu, aranızda Allah'ın peygamberine gönderdiği kitab bulunurken ehli kitaba nasıl suâl soruyorsunuz? Bu kitab Allah'ın haberlerinin en yenisidir ve siz onu doğrudan doğruya okuyorsunuz. O, yaşlanmış değildir ve Allah Teâlâ size; kitab ehlinin Allah'ın kitabını değiştirdiklerini ve kendi elleriyle kitablar yazıp az bir pahaya satabilmek için bu, Allah'ın katındandır dediklerini bildiriyor. Size gelen bilgiler onlara suâl sormanızı yasaklamaz mı? Allah'a andolsun ki onlarm hiç birisi size indirilen kitab hakkında size suâl sormadı. Bu hadîsi Buhârî muhtelif yollarla Zührî'den nakleder. Hasan İbn Ebu Hasan el-Basrî der ki az pahadan maksad; bütün pislikleriyle dünyadır.


«Ellerinin yazdıklarından dolayı onlara yazıklar olsun!» Elleriyle yazdıkları yalan, iftira ve bühtandan dolayı onlara yazıklar olsun! Haram yediklerinden dolayı onlara yazıklar olsun! Nitekim Dahhâk'ın İbn Abbâs'tan naklettiğine göre o, yazıklar olsun âyetinin; üzerlerine azâb olsun mânâsına geldiğini söylemiştir. Elleriyle yazdıkları yalandan dolayı yazıklar olsun! Bilgisiz halkı ve diğerlerini kandırarak yediklerinden dolayı yazıklar olsun!

Tamam mi sahiner efendi oyle kafana gore buraya ayet yazip konuyu carpitma ve konuyu carpitmak icinde ayetleri kullanma. Bu sana vebal getirir. Eyvallah...
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Sen simdi oyle bir konular eklemissin ki bu laflari aciklamak icin akademisyenler aciklayici kitaplar yaziyorlar. Bu sozlerin konusulma yeri bu forumlar degildir. Bu sozleri mesajlarla aciklamak gunler alir. Tasavvufda sadece vahdet-i vucud degildir.

Imamimiz, Imam-i Rabbaniye k.s gore Vahdet-i Vucud Vahdet-i Suhud ile ilgili calisma onu oku. O verdigin paragraflara cevap bulacaksin.Link asagida

http://www.tasavvufdergisi.net/Makaleler/2105782302_23.11.pdf

Ayrica bu demek degil ki Muhiddin Ibni ARabi k.s. her soyledigi dogrudur. Imam Rabbani k.s. Bediuzzman Said nursi gibi buyuk zatlar bazi elestiriler getirmistir.

Said Nursi; Muhyiddin-i Arabî’nin kendisi hâdî ve makbuldür. Doğru yoldadır, imanı makbul bir insandır. Fakat her kitabında mühdî ve mürşid olamıyor. Her kitabında gerçeğe ulaştırıcı ve hakikatı gösterici değildir. İslâmî ve imanî hakikatlerde çok zaman ölçüsüz gittiğinden Ehl-i Sünnet ve Cemaatin kaidelerine muhalif hareket ediyor. Bazı sözleri de zahirî mânâsıyla dalâleti, küfrü ifade ediyor. Fakat kendisi dalâlet ve küfürden uzaktır, mü’mindir, muvahhiddir.
“Çünkü bazan söz küfür olarak görünür, fakat sahibi kâfir olamaz.”


Imam Rabbani k.s.; ‚Ne yapılabilir ki? Bu meydanda (sâdece) Şeyh (İbnü’l-Arabî) vardır, kuddise sirruh. Onunla da bazen muhârebe ediyoruz, bazen de barışıyo-ruz. Mârifet ve irfân kelâmını (ıstılâhlarını) kuran, şerh edip yayan odur... Geride kalan bizler de o büyüğün bereketlerinden feyz aldık.



Evet, Kitabin indirlme meseleside ilham denen birsye vardir. Ismet Garibullah Efendi Hz.leride Risale-i Kutsiyeyi boyle yazmistir. Zira o yazim nizamini hayatinda hic gormemisti. Neyse velhasil ilham vardir. (Aynen Bediuzzaman Said nursinin Nur Kulliyatini yazdigi gibi)

Yazdigin ayet konu ile ilgili degil. Ayet konusu yahudilerle ilgili. Bizim konumuzla ne alakasi var. Konuyu carpittikca carpitiyorsun. Al sana Ibni Kesir tefsiri ilgili ayet.

«Vay kitabı elleriyle yazıp da sonra onu az bir paha ile satabilmek için, 'bu, Allah katındandır' diyenlere vay; ellerinin yazdıklarından dolayı onlara vay onlara kazanmış oldukları yüzünden!» Onlar da yahûdîlerden bir başka gruptur. Bunlar, Allah'a karşı yalan yere şahitlik ederek sapıklığa çağıran ve insanların mallarını bâtıl yolda yiyenlerdir. Yazıklar olsun anlamına gelen kelimesi helak ve yok olsunlar demektir ki, Arap dilinde bu kelimenin mânâsı meşhurdur. Süfyân el-Sevrî, Ziyâd İbn Feyyâz'dan nakleder ki; o, Ebu İyâz'ın şöyle dediğini duyduğunu belirtmiş. Veyl, cehennemin temelinde bulunan bir irindir. Atâ İbn Yesâr ise Veyl'in cehennemde bir vâdî olduğunu ve içerisine dağlar girse onu yutacağını söyler.

İbn Ebu Hatim... Ebu Saîd el-Hudrî'den nakleder ki; o, Rasûlullah (s.a.) in şöyle buyurduğunu söylemiş : «Veyl, cehennemde bir vadidir. Oraya kâfir kırk sonbahar yuvarlanır da yine de dibine ulaşmaz.» Tirmizî bu hadîsi Abd İbn Hamîd kanalıyla... Derrâc'tan nakleder ve der ki bu, garîb bir hadîstir. Ancak onu İbn Lehîa'mn hadîsinden tanıyoruz. Ben derim ki; görüldüğü gibi bu hadîs sadece İbn Lehîa'dan nakledilmiş değildir. Ancak felâket ondan sonrasındadır. Bu hadîs bu isnâdıyla merfû ve münkerdir. Doğruyu en iyi Allah bilir.

İbn Cerîr der ki; Bize Müsennâ... Osman İbn Affân'dan, o da Rasûlullah (s.a.) dan nakleder ki: «Kitabı elleriyle yazıp da sonra onu az bir paha ile satabilmek için; «bu Allah katındandır diyenlere yazıklar olsun.» âyeti konusunda şöyle demiştir: Veyl, cehennemde bir dağdır. O, yahûdîlerin hakkında nazil olmuştur. Çünkü onlar Tevrat'ı tahrif etmişlerdi. İstediklerini ona eklemişler, sevmediklerini de atmışlardı. Muhammed (s.a.) in adını Tevrat'tan silmişlerdi. İşte Allah bu sebebten onlara kızmış, Tevrat'ın bir kısmını kaldırarak : «Kitabı elleriyle yazıp ta, sonra onu az bir paha ile satabilmek için; bu Allah kalındandır, diyenlere yazıklar olsun» demiştir. Bu hadîs de aynı şekilde garîbtir.


İkrime, İbn Abbâs'dan nakleder ki; «Kitabı elleriyle yazıp da...» âyetinde kasdolunanlar; yahûdî hahamlarıdır. Saîd de, Katâde'den bunların yahûdîler olduğunu nakleder. Süfyân el-Sevrî Abdurrahmân İbn Alkame'den rivayet eder ki o, ben İbn Abbâs'a Allah Teâlâ'nın : «Kitabı elleriyle yazıp da...» kavlini sordum. O, bu âyet müşrikler ve ehli kitâb hakkında nazil olmuştur, dedi. Süddî der ki; Yahudilerden bir topluluk kendi elleriyle yazdıkları kitabı Araplara satıyorlardı ve bu kitabın Allah katından olduğunu söyleyerek onlardan az bir paha almaya çalışıyorlardı.
Zührî der ki; bana Übeydullah İbn Abdullah, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini nakletti: Ey Müslümanlar topluluğu, aranızda Allah'ın peygamberine gönderdiği kitab bulunurken ehli kitaba nasıl suâl soruyorsunuz? Bu kitab Allah'ın haberlerinin en yenisidir ve siz onu doğrudan doğruya okuyorsunuz. O, yaşlanmış değildir ve Allah Teâlâ size; kitab ehlinin Allah'ın kitabını değiştirdiklerini ve kendi elleriyle kitablar yazıp az bir pahaya satabilmek için bu, Allah'ın katındandır dediklerini bildiriyor. Size gelen bilgiler onlara suâl sormanızı yasaklamaz mı? Allah'a andolsun ki onlarm hiç birisi size indirilen kitab hakkında size suâl sormadı. Bu hadîsi Buhârî muhtelif yollarla Zührî'den nakleder. Hasan İbn Ebu Hasan el-Basrî der ki az pahadan maksad; bütün pislikleriyle dünyadır.


«Ellerinin yazdıklarından dolayı onlara yazıklar olsun!» Elleriyle yazdıkları yalan, iftira ve bühtandan dolayı onlara yazıklar olsun! Haram yediklerinden dolayı onlara yazıklar olsun! Nitekim Dahhâk'ın İbn Abbâs'tan naklettiğine göre o, yazıklar olsun âyetinin; üzerlerine azâb olsun mânâsına geldiğini söylemiştir. Elleriyle yazdıkları yalandan dolayı yazıklar olsun! Bilgisiz halkı ve diğerlerini kandırarak yediklerinden dolayı yazıklar olsun!

Tamam mi sahiner efendi oyle kafana gore buraya ayet yazip konuyu carpitma ve konuyu carpitmak icinde ayetleri kullanma. Bu sana vebal getirir. Eyvallah...

ayetler ne zaman dan beri yahudilere hitap eder oldu, haşa Allah cc. yahudilerin dedikodusunu mu yapıyor bizimle . tabiki yapmıyor. o zaman ne diyor biz kullarına yahudiler gibi olmayın, onlarla aynı şeyi yaparsanız hüsrana uğrarsınız diyor... sen neyapıyorsun Endülisi efendi bu ayet bizi ilgilendirmiyor diyorsun... halin mübarak olsun...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Her insanın doğru yönleri olduğu gibi hatalı yönleri de olabilir. Alimler Kur'an-ı Kerim'den ve hadislerden çıkardığı manaları bizlere ifade etmektedirler. Bu manalar genel itibari ile doğrudur. Ancak hatalı içtihadları da olabilir; hatta içtihadda hata bile etseler günah işlemiş olmazlar. Bir alimin fikirlerini tenkid edilebilir. Ancak adaletli olmak için öncelikle o konulara vakıf olmak gerekir. Eğer o ilme vakıf olmayan kişi tenkid etmesi halinde doğru tesbitte bulunsa bile mesul olur.
Tenkitte bulunurken sadece hatalı gördüğümüz yönünü tenkid etmek gerekir. Bir hatası var diye bütün fikirlerini veya şahsını tenkid etmek caiz olmaz. O kişiye bir zulüm olur.
Bu hususlara dikkat etmek şartı ile fikirlerin tenkidi, sırf hakikatı ortaya çıkarmak ve Allah'ın rızasını gözetmek şartıyla yapılabilir.
Karşıdaki kişinin görüşü doğrudur; ancak bu görüş daha doğrudur, yaklaşımı ile hareket etmek en güzelidir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ümmetimin alimleri, İsrâiloğullarının peygamberleri gibidir." Bu hadis, kaynaklarda haber-i meşhur olarak geçmektedir. Bazı alimler bu rivayetin zayıf veya aslının olmadığını söylemelerine rağmen, bir çok alimin bu rivayetin Peygamberimize ait bir Hadis olarak kabul ettiğini görmekteyiz. (Bkz. Razi, Tefsir, 8/302; Neysaburi, Tefsir: 1/264; Keşfu’l-Hafa: 2/64)
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ahiret gününde utanıp mahcup olanlardan değil de, Allah (cc)'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazananlardan olmak istiyorsak Allah (cc)'ın son kitabı Kuran-ı Kerim'i ve O'nun Resulü Hz. Muhammed (sav)'in açmış olduğu nurlu yolu izlemeliyiz. Bu yolun anahtarı ise Ehl-i Sünnet ve'l Cemaatten ayrılmamaktır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt