İMAN VE NAMAZ
İMAN VE NAMAZ
--------------------------------------------------------------------------------
Aziz ve sevgili ARKADAŞLAR Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi, her türlü ikrâmı, ihsânı cümlenizin üzerine olsun... Sevdiklerinizle beraber, Allah sizi dünyada ve ahirette mes'ud ve bahtiyar eylesin...
Ebû Said El-Hudrî RA Hazretleri'nden, İbnün-Neccâr'ın rivâyet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz imanı şöyle târif buyurmuş:
(El-îmân, es-salâtü femen ferrağa lehâ kalbehû, ve men hafaza aleyhâ biciddihâ ve vaktihâ ve sünenihâ, fehüve mü'minün.)
İlginç bir ele alış ve Peygamber Efendimiz'in namazı bu tarzda ele alması, namazın ne kadar önemli olduğunu gösteren önemli bir belge. Buyuruyor ki, Peygamber Efendimiz:
(El-îmân) "Şu inanç dediğimiz şey, (es salâtü) tamamen namazdır." Yâni, bu buna eşittir gibi bir ifâde... Arapçada düz bir cümlede ikinci kelime, yâni yüklem durumunda olan kelime böyle elif-lâmlı gelmez. Elif-lâmlı gelirse, tahsis ifâde eder, özel bir mânâsı vardır. (El-îman, es-sâlatü) demek, "İman demek, namaz kılmak demektir. Bu kadar namaz önemli!" mânâsına geliyor; (Es sâlâh) diye, harf-i târifli, elif-lâmlı geldiği için.
Demek ki, iman namaz demekmiş, namazları kılması gerekiyormuş müslüman kardeşlerimin. Tabii bu Ramazanda aşk ile, şevk ile, kandillerle, iftarlarla terâvihlere giden kardeşlerimizden, eğer Ramazandan sonra namazda gevşeyen varsa, onları ikaz edecek bir hâdîs-i şerîf oluyor.
Buyuruyor ki, Peygamber Efendimiz devamında; (Femen ferrağa lehâ kalbehû) "Kim namaza kalbini tamamen açarsa, ona hazır hâle getirirse; kalbini başka şeylerden temizler de, tamamen namaza gönül verirse, gönlüne namazı yerleştirirse..." demek olabilir bu ifâde. Yâni, "Gönülden, kalbinden namazı iyice sever, kalbine namaz sevgisini iyice yerleştirirse..."
(Ve hâfaza aleyhâ biciddihâ) "Bütün gayretiyle ciddiyetiyle namaza devam ederse..." Hafaza-yuhàfizu-muhâfazeten, devam etmek demek, müdâvemet mânâsına geliyor, yâni hiç bırakmadan, o şeyin peşini bırakmadan hıfzetmek, aynı kuralı yürütmek mânâsına...
Şimdi bu arada tabiî, Türkçe tenkitlerimize geçelim: Kötü bir şey söylendiği zaman Türkçe'de, bir kimsenin yanında, meselâ:
"--Falanca adama bir araba çarpmış, dokuz takla atmış, on beş yerinden kırılmış, hastaneye kaldırılmış..."
Hemen diyorlar ki:
"--Allah muhâfazâ!.."
'Allah muhâfaza' bir kere cümle olarak yarım bir cümle oluyor. Öyle değil yâni, yanlış olduğu oradan da belli. Allah muhâfaza, eğer muhâfaza sözü alınırsa, "Allah devam ettirsin!" demek oluyor. Yâni tamamen ters bir mânâ... "Bu kazalar peş peşe devam etsin!" gibi oluyor.
Aslı nasıl ibârenin: (Allàhümmahfaznâ) (Allàhümme) sözü, (ihfaznâ) sözüne bağlandığı için, (Allàhümmahfaznâ) oluyor, halk da onu "Allah muhâfaza" sanıyor. "Allah muhâfaza" diye bir cümle, zâten doğru olmaz. (Allàhümmahfaznâ), "Yâ rabbi sen bizi ondan koru!" demek.
Aynı kökten, hafize-yahfazu-hıfz kökünden, mufâale bâbına girince hâfaza, yuhâfizu, muhâfazaten; müdâvemet mânâsına geliyor:
(Ve men hàfaza aleyhâ) "Kim namaza devam ederse..." Yâni bir kılıp bir bırakmak değil, Ramazan'da kılıp, Şevval'de bırakmak değil. "Ömrü boyunca devam ederse, sımsıkı sarılırsa ve bu adeti kendisinde muhafaza ederse, yâni bırakmazsa; (biciddihâ) bütün gayretiyle, bütün ciddiyetiyle namaza sarılırsa..."
Çünkü namaz çok önemli bir ibadet. Onu vurgulamaya çalışıyorum, ben de bu hadis-i şerifi okuyarak. "Namaz mü'minin mi'racı" deniliyor bir başka hadis-i şerifte... Bir de "Namaz dinin direği" deniliyor. Burada da bu bilgilerin destekçisi bir başka ifade, Efendimiz namazı anlatıyor: "İman demek namaz demektir. Kalbini kim namaz böyle tamamen açarsa, kalbine namazı yerleştirirse, tam manasıyla gönlüne yerleştirir de namazı tam severse ve bütün ciddiyetiyle namaz kılmaya devam ederse..." Yâni bir kılıp bir bırakmak değil, devamlı olmak. İbadetin devamlısı makbul.
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler! Hem kendiniz, hem yakınlarınız ve dostlarınıza, hem de ulaşabildiğiniz her müslümana, herkese:
"--Namaz böyle gelip geçici bir ibadet değildir. Namaz mü'minin mi'racıdır, çok şereflidir. Allah'ın huzuruna çıkmış oluyor namaz kılınca insan. Bunun zevkini kavramak lâzım, büyüklüğünü anlamak lâzım! Aman namaza devam edelim!.." demeli ve teşvik etmeli!
"--Buyurun namaza beraber gidelim! Gel kardeşim namazı kılıverelim, ondan sonra sohbet ederiz. Hadi abdestini al bakalım yavrum!.." filân diyerek etrafımızdaki insanları namaz kılmaya teşvik etmeliyiz, destek olmalıyız. Onların kıldığı namazlardan da tabii sevap kazanacağız.
Şimdi buradaki ifade çok önemli: (El-îmânu es-salâtü) "İman namaz demektir. İmanlıysa mutlaka namaz kılacak ve kalbine namazın sevgisini yerleştirecek. Ve bir de bütün ciddiyetiyle, gayretiyle, olanca gücüyle namaza devam edecek."
(Ve vaktihâ) "Vakitlerine, (ve sünenihâ) sünnetlerine kim böyle bütün ciddiyetiyle, sımsıkı sarılarak devam ederse, (fehüve mü'minün) işte mü'min kimse o kimsedir."
Evet, o zaman aziz ve muhterem kardeşlerim, çeşitli şeytani aldatmacaları aşalım, şeytana aldanmayalım! Şeytan bizi kandırıp da karşımıza geçip, ondan sonra kıs kıs gülmesin: "Bak, aldattım, Allah'ın sevmediği duruma düşürdüm bu müslümanı!" dedirtmeyelim. "Kendine güldürme öyle düşmen-i bed sîreti" dediği gibi, Diyarbakırlı Said Paşa'nın manzumesinde. O kötü gidişli düşmanı karşımıza geçirtip güldürtmeyelim kendimize, namazı kılalım! Hem de kalbimizi açarak, kalbimizin tahtına namaz sevgisini yerleştirerek, bütün ciddiyetimizle namazı kılmaya gayret edelim!..
Namaza devam hususunda kendinizi yoklayın, gayrete getirin! Hanımınızı teşvik edin, çoluk çocuğunuzu teşvik edin, çevrenizi teşvik edin!..
Namazı sevmiyorsanız, neden sevmediğinizi tahlil edin kendi kendinize: "Ben namazı niye sevmiyorum? Şeytan bana neresini soğuk göstertiyor bunun?.. Yâni bu kadar faydalı bir şey... Elimi ayağımı yıkıyorum; serinlemek olsa, o bile kâr... Temizlik olsa, elimin ayağımın yıkanması, yüzümün yıkanması; o bile ne kadar kârlı... Bir de bu eğilip kalmak, belli zamanlarda beden hareketi, ne kadar güzel... Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna çıkıyor, Cenâb-ı Hak ile münâcaat eyliyor, mü'minin mi'racı..." diyerek, namazın güzelliklerini anlamaya çalışıp kılmalıyız.
prof.dr.mahmut es'ad COŞAN(rh.a.)(Cuma Sohbetleri - 05.01.2001)