Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

** Mürşidin Elinden Tevbe Etmek ** (9 Kullanıcı)

Reyhani_konyevi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Mar 2012
Mesajlar
834
Tepki puanı
6
Puanları
0
Yaş
33
Rabıta, “bağ, münasebet ilgi, alâka, bağlılık, mensub olmak...” gibi anlamlara gelir. Kendi şahsiyetinden sıyrılıp, söz gelimi şeyhin veya Resulullah (asm)’ın şahsiyetiyle bütünleşme, bir bağ kurma şeklinde uygulanır. Malum olduğu üzere, seven sevdiğini hayal eder. Onu kendine yakın hisseder. Hatta rüyalarında bile onunla olur. Onunla aynîleşmek ister. Usta-çırak, hoca-öğrenci münasebetleri de rabıtayla alakalıdır. Çırak ustasının hareketlerini, öğrenci hocasının söylediklerini hatırlamaya, sanki tekrar o ana dönmeye gayret eder.

İşte, bir "müridin mürşidini hatırlaması" da böyle bir rabıtadır. Bu rabıta, mürşidin suretine değil, o vücudda sergilenen İslamî özellikleredir. Daha doğrusu, öyle olmalıdır. Böyle bir rabıta, mürşitteki kemâl vasıflarının müride yansımasına sebebiyet verecektir. Buna, “fena-fişşeyh” denir. Fakat mürid orada kalmamalı, “fena-firrasul” ve “fena-fillah” makamlarına yükselmeye gayret etmelidir. Yani, şeyhinde fâni olan bir mürid, ondaki güzel özellikleri kazanıp, ondan Peygamber (asm)'de fâni olmaya yönelmeli, daha sonra da, Allah’ta fâni olmalıdır.

Bu fena (fani olma) halleri zevkî birer mesele olmakla birlikte, herkes için şu manada uygulanabilir: Bir insan kendi reyini, fikrini bırakıp hocasının, Üstad'ının yahut şeyhinin iradesini kendi iradesine tercih ederse, bu zatlarda fani olmuş olur. Aynı şekilde, bütün işlerini, hallerini ve sözlerini Allah Resulünün (asm) sünnet çizgisine göre ayarlarsa Peygamberimiz (asm)'de fani olmuş olur. Allah’ın emir ve yasaklar manzumesini çok iyi kavrayıp hayatının bütün safhalarının buna göre yönlendirdiği taktirde de fena-fillah makamından bir pay elde etmiş olur.

Kaynaklar:

1. bk. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 135-138.
2. Eraydın, Tasavvuf ve Tarikat, s. 384-385.
Ben bir fena fi şeyh işittim ki : Mübarek adam zikir dersini yaparken zuhurata dalıyor da,1 hafta asrı saadete gidiyor tüm sahabelerle tanışıyor,peygamber efendmizin arkasında namaz kılıyor sonra garip bişiler oluyor demiş bir baktım zikir bitti demiş mübarek :) yaa behiye böyle işler de var :)
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
kardeş senin ve benim mezhep imamlarım bu dediğin şekliyle tasavvufi tevbeyi yapmamış, bizde yapamayız. biz cahiliz, takld ehliyiz imamızı taklid ederiz... siz onlardan daha alim değilseniz bence onları takip edin zarar etmezsiniz..

Şahiner;
O zaman öğrenmen için dikkatle oku:
Bizim yazdığımız gerçeğin ta kendisidir....Allah C.C. nun men ettiği bir suçu işlersen....
Allah C.C. seni serbest bırakır ve tabiri caiz ise yüzüne bakmaz ...
Artık sen kapatılmış muhatap alınmayan insan olursun...
Eğer arz ilmine veya kelam ilmine sahipsen...
İLMİ irtibat ile siz belki buna rabıta diyebilirsiniz ama sizin anladığınız tarzda olmayan bir müraacat ilmi ile Allah C.C na ...
Allah C.C. ile ilmi irtibat musaadesi yok ise veya Allah C.C. sizi serbest bırakmış ise O zaman Peygamber Efendimiz A.S. 'a arz ederek Allah C.C. 'nun, suç işlediğiniz konuda sizi veya bizi af etmesini ,pişman olduğunuzu ve bir daha böyle bir suç işlemeyeceğinizi arz edip kendilerinin Allah C.C. na arz etmesini söyleye bilirsiniz....
Ancak o şekilde affa mazhar olursunuz....
Bu konu daha açık yazılamaz anlayan anlayabilir ...
Anlama olmaz ise elimizden bir şey gelmez okur geçersin....

Örnek : Allah C.C. havuza girip sakın yüzme diye buyurdu diyelim...
Sizde girdiniz...
Ortada suç var....
Allah C.C. irtibatı kesti...
Bir türlü arz edemediniz...
O zaman yukarıdaki arz ile kendinizi İnşallah af ettirebilirsiniz...
Anlayanın bilgisine....
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ben bir fena fi şeyh işittim ki : Mübarek adam zikir dersini yaparken zuhurata dalıyor da,1 hafta asrı saadete gidiyor tüm sahabelerle tanışıyor,peygamber efendmizin arkasında namaz kılıyor sonra garip bişiler oluyor demiş bir baktım zikir bitti demiş mübarek :) yaa behiye böyle işler de var :)
neden bana böyle birşey söylediğini anlamadım
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
belki duymak istersin dedim,hani senin benim gibi bir insan da tayyi mekan,tayyi zaman,zaman genişlemesi hepsiyle birden peygamber efendimizi ve ashabını görüyor :)

Acizane bir şey söyleyeyim istedim...Sakın eleştiri demeyin olur mu ? Temenni....
Ne gerek biliyormusunuz....
Bilerek Tayi Mekan Yapan İNSAN ....
Tayi Mekandan dönünce sanki bu hayatla birleşmiş normal bir mesele gibi hayata devam eden...
Yani tayi mekan önemli degil...bu yaşadığının ....anında dünyada ve birileri tarafından da idraki gerek ...
Hızır ve Musa A.S. gibi...
Gerisi sanırım biraz farazi olur....
Anında dünya ve tayi mekan bir ve beraber hayat içinde ne güzel işte bul öyle birini Sarıl ona hemen....
Ladikli Ahmet Ağa Gibi ...Allah C.C. nun Selamı Habibi Muhammed Mustafa A.S. ve Seven ,Sevdiklerine olsun.......
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Şahiner;
O zaman öğrenmen için dikkatle oku:
Bizim yazdığımız gerçeğin ta kendisidir....Allah C.C. nun men ettiği bir suçu işlersen....
Allah C.C. seni serbest bırakır ve tabiri caiz ise yüzüne bakmaz ...
Artık sen kapatılmış muhatap alınmayan insan olursun...
Eğer arz ilmine veya kelam ilmine sahipsen...
İLMİ irtibat ile siz belki buna rabıta diyebilirsiniz ama sizin anladığınız tarzda olmayan bir müraacat ilmi ile Allah C.C na ...
Allah C.C. ile ilmi irtibat musaadesi yok ise veya Allah C.C. sizi serbest bırakmış ise O zaman Peygamber Efendimiz A.S. 'a arz ederek Allah C.C. 'nun, suç işlediğiniz konuda sizi veya bizi af etmesini ,pişman olduğunuzu ve bir daha böyle bir suç işlemeyeceğinizi arz edip kendilerinin Allah C.C. na arz etmesini söyleye bilirsiniz....
Ancak o şekilde affa mazhar olursunuz....
Bu konu daha açık yazılamaz anlayan anlayabilir ...
Anlama olmaz ise elimizden bir şey gelmez okur geçersin....

Örnek : Allah C.C. havuza girip sakın yüzme diye buyurdu diyelim...
Sizde girdiniz...
Ortada suç var....
Allah C.C. irtibatı kesti...
Bir türlü arz edemediniz...
O zaman yukarıdaki arz ile kendinizi İnşallah af ettirebilirsiniz...
Anlayanın bilgisine....

Allah, Kitabı'nda bakın ne diyor:
• Allah'ın dışında onlara fayda da, zarar da veremeyecek olan kimselere köle oluyorlar. Ve diyorlar ki: "Bunlar bize, Allah'ın indinde şefaat edeceklerdir." De ki: "Göklerde ve Arz'da, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O, şirk koştukları şeylerden yüksektir, münezzehtir(yücedir)."
[YUNUS(10)/18]
• Yardım görürler umuduyla, Allah'tan başka ilahlar edindiler.
Onların (ilah edindikleri), onlara yardım edemezler. Aksine, kendileri, onların hazır askerleridir.
[YASİN(36)/74-75]
• Dikkat et! Halis din Allah'ındır. O Allah'ın dışında dostlar edinenler (dediler ki): "Biz, onlara, bizi Allah'a bir yakınlıkla yaklaştıracaklar diye köle oluyoruz." Muhakkak Allah, onların arasında, o ihtilaf ettikleri konularda hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, o hakkı örten yalancı kimseyi, hidayete erdirmez.
[ZÜMER(39)/3]
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
şöyle soralım kardeş ... iş uzadı.... ama değer.inş. amacımız bir fikri savunmak, veya birini karalamak olmasın inş. amaç; hakkı bulmak olsun...
sorular;
1. bidat nedir? üç örnekle açıklayınız. ( sn;konyevi, sn;yakais ve sn; el endulusi efendi. birbirinizden kopya çekmeyin haaaa... böylece 9 örnek vermiş olacaksınız.)

a)bu soruyu cevapladığınız da ikinci soru gelecek...
b)niyet okuması yapmayın, zannın azından da sakının
 

abdulvedud

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2009
Mesajlar
144
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
kardeş Allah için araştır ;
1. Tevbe nakşilerdeki şekliyle ne zaman başlamış, tabiin hiç ashabdan böyle tevbe almış mı.
2. Rabıta ne zaman başlamış
3. Letaif ve nefy ıspat zikri ne zaman başlamış
4. hatme ne zaman başlamış
5. senin mezhep imamın bunlardan hangisini yapmış.... araştırda gerçeği gör.... tabi bulabilirsen.... selam ve dua ile...
selamün aleyküm şahiner kardeşim elden tevbe alma ne zaman başlamış demişsin tabiki de akabe biatında tevbe ne demek (sokaktaki çocuğun seviyesinden(burdan amacım seni küçümsemek değil yanlış anlama sadece izah) tanımla) yaptığın hatayı günahı bir daha işlememek...Zaman çok önemli olduğu gibi çok da kısaydı. Bu yüzden her zaman ve her yerde zamanı en iyi ve en güzel bir şekilde değerlendiren Hz. Peygamber (sas), bu 12 seçkin Müslüman’a İslâm esaslarını öz bir şekilde anlattı. Yapmaları gerekenleri de yine öz bir şekilde ifade etti.

Sonra da şöyle buyurdu…

- “Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık etmemek, zina yapmamak, çocuklarınızı açlık korkusuyla öldürmemek, yalan-dolanlarla hiç kimseye iftirada bulunmamak, hiçbir hayırlı işte bana muhalefet etmemek üzere bana biat ediniz. İçinizden sözünde duranlar, mükâfat olarak cennete gireceklerdir. Kim -insanlık hali- bunlardan birini yapar da dünyada cezalandırılırsa, bu, ona keffaret olur. Yine kim -insanlık hali- bunlardan birini yapar da Cenâb-ı Hak bunu gizlerse, onun işi Allah’a kalır. Allah, dilerse bağışlar, dilerse azâba uğratır!” [5]

Medine’nin seçkin 12 Müslüman’ı büyük bir coşkuyla atıldılar…

- Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Hırsızlık etmeyeceğiz. Çocuklarımızı açlık korkusuyla öldürmeyeceğiz. Yalan-dolan uydurarak hiç kimseye iftirada bulunmayacağız. Hiçbir hayırlı işte Sana muhalefet etmeyeceğiz! [6]

[5] Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh, Kitâbu’l-Îmân, 10-11; Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, c. 5, s. 323.

[6] Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Vefâ bi Ahvâli’l-Mustafâ, c. 1, s. 217-218.

demek ki görüyoruz ki mürşidin elinden tevbe alma hadislerde var. peygamberimiz yapmış. dur hatta ayet var fetih suresi 10. ayet bismillah innellezine yubayiuneke ile başlayan fetih suresinin 2. sayfasındaki ilk ayet manasıda
إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).

1. ellezîne : onlar
2. yubâyiûne-ke : sana biat ederler, tâbî olurlar
3. innemâ : sadece, oysa, olunca
4. yubâyiûne allâhe : Allah'a biat ederler, tâbî olurlar
5. yedu allâhi : Allah'ın eli
6. fevka : üzerinde
7. eydî-him : onların elleri
8. fe men : bundan sonra kim
9. nekese : bozdu
10. fe : artık
11. innemâ : sadece, oysa, olunca
12. yenkusu : bozar
13. alâ : üzerine, ... e
14. nefsi-hî : kendi nefsi
15. ve men : ve kim
16. evfâ : vefa etti
17. bi mâ : şeylere
18. âhede : ahd etti
19. aleyhullâhe : Allah'a
20. fe : o taktirde, o zaman
21. se yu'tî-hi : ona verilecek
22. ecren : ecir, ücret, mükâfat
23. azîmen : en büyük

Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Her halde sana biat edenler ancak Allah'a biat etmiş olurlar. Allah'ın eli (kudreti) onların elleri üstündedir. Onun için her kim cayarsa yalnızca kendi aleyhine caymış olur. Her kim de Allah'a verdiği sözü yerine getirirse O da ona yarın büyük bir mükafat verecektir.
peki soru tasavvufta niye yapılıyor
çünkü adam bu tevbeyi yaptığından sonra günah işleme durumuna düşerse verdiği bu söz gelsin aklına o ellerin üstünde Allah ın kudret eli vardır. Vesselam
 

abdulvedud

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2009
Mesajlar
144
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
söylediğiniz şekliyle şirk yoktur.. imamı azam bu şekilde duaaya mekruh der...hanefilere duyrulyr...


İmam Azam Ebu Hanife efendimiz, evet, "Hakkı İçin Dua Etmek Mekruh" demiştir. Ancak bu Tasavvufu, vesileyi, tevessülü (yani sebeb kılmayı) inkar edenlerin anladığı gibi bir manada denilmemiştir. Bu yazımızda 4 kısa nakil (alıntı) yaparak, İmam Azam efendimizin aslında ne söylediğini bildirmek istiyoruz:

Orada "Hakkı için" ifadesi özellikle Tasavvuf ve Tarikatı inkar edenlerin öne sürdüğü anlamda değildir. İmam efendimizin kullandığı manada "Hakkı için": Allah Teala'yı mecbur tutmak, ona vacip kılmak demektir. Elbette böyle bir dua ve tevessül batıldır. İmam Azam Hazretleri bu tür bir duaya caiz dememiştir.

Fakat bir kimse hakkı için derken, "sebebiyle" "vasıtasıyla" "onun hatırına" gibi manaları kastediyorsa haktır. Caizdir.

Taberani, İbni Hıbban ve Hakim’in sahih kabul ettiği bir rivayete göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz, Hz. Ali’nin annesi Fatıma binti Esed (Radıyallahu anha)’yı kabre indirirken yaptığı duada: “Ey Allah! Peygamberin ve ondan önceki Peygamberler hakkı için annem Fatıma binti Esed’i bağışla ve kabrini genişlet” demiştir. (Taberani, el- Mu’cemü’l-kebir, no: 871, 24/352) Zaten “Onların hakkı” demek onların Allah katındaki derece ve makamları demektir, yoksa Allah Teala’ya bir şey vacip olur anlamında değildir.

İmam Ebu Hanife ise bu sözü, kimse Allah'ın üzerinde başkasına ait yapması lazım olan bir hakkı olduğunu kuruntu etmesin diye söylemiştir. Çünkü Ehli sünnetin inancına göre Allah hiç bir şeyi yapmak zorunda değildir. Dolayısıyla mutezile fırkası bu hususta sapıtarak Allah'ın, itaatkar kullarını mükafatlandırmak zorunda olduğunu söylemişlerdir ki bu söz küfürdür.

İşte İmam Ebu Hanife böyle bir kuruntuya düşülmesin diye o sözü hoş görmemiştir, yoksa "sebebine, hürmetine, vasıtasıyla, vesilesiyle" manasındaki böyle bir tevessüle karşı olduğu anlamına gelmez. Çünkü sabit olan bir hadis vardır ki onda bizzat Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) camiiye çıkarken okunulacak duayı öğrettiğinde: "Ya Allah, senden bu yürüyüşümün ve senden dileyenlerin hakkı için..." denilmesini bildirmiştir.

Bu hadisi İbni Mace süneninde, İmam Ahmed müsnedinde (3/21) Taberani dua kitabında (2/990) Beyhaki dua kitabında (1/47) rivayet etmişlerdir. Hafız ibni Hacer, hafız Dimyati, hafız Hasen el-Mekdisi ve hafız el-İraki ise bu hadisi hasen olarak değerlendirmişlerdir. Şu halde bu hafızların bu hadisi hasen olarak değerlendirmelerinden sonra bunu kendince zayıf olarak değerlendirmeye kalkan el-albaniye aldırılamaz.

-------------------------------------------------------------------------

“Falancının Hakkı İçin” Bir Şey İstemek Ne Demektir?

-------------------------------------------------------------------------

Evet, Hanefî fıkıh kitaplarının Kerâhiyye ve İstihsân yâhud, Hazar ve İbâhe bahislerinde "falancanın veya falan şeyin hakkı için", Allah celle celâlühû’dan bir şeyler istemenin Ebû Hanîfe’ye göre mekrûh olduğu geçmektedir.

Lâkin, Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden İmâm Aliyyü'l-Kârî özet olarak şöyle demiştir:

Bu mekrûhluk hakk sözüne vâciblik/mecbûriyyet ma'nâsı yüklendiği takdîrdedir. Zîrâ, vâciblik veya mecburiyet manasında kimsenin Allah celle celâlühû üzerinde hakkı yoktur. Ancak hürmet ve tâ'zîm manasında kullanıldığı zaman bu tevessül babındadır. Allah celle celâlühû, Ona varmaya vesile arayın, [29] buyurmaktadır. Bu (hürmetine, hatırına, vesilesiyle demek) Hısnu'l-Hasîn’de [30] de söylenildiğine göre, duânın adabından kabûl edilmiştir. Şu hususta (yukarıdaki) hadîs gelmiştir. [31]

Yine, Hanefi âlimlerinden İbnü Abidîn Reddü'l Muhtâr’ında [32], bunu, O'ndan kabûllenerek naklediyor. Bunlardan önce, "Falancanın hakkı" için ifadesinin "hürmetine" demek olduğunu, "vaciblik (mecbur tutmaklık)" demek olmadığını ve bunun (yani hürmetine anlamında Hakkı İçin ifadesinin) hadîslerle sabit olduğunu İmâm Sübkî de söylemiştir. [33]

Demek ki "falancanın hürmetine, demek câiz değildir" sözü, mutlak ma'nâda ise, boş bir gürültüdür… Aksine bunun Sünnet'e uyan şekli mevcûddur ve duânın âdâbındandır; sünnet veya müstehâbdır.

(Çeşitli zamanlar görüldüğü üzere; ) Ulemânın küçük bir kısmının, belli şart ve kayıdlarla sınırlı olarak, en çok mekrûhdur dediği, başka yönlerle ise mahzûrlu olmayan, hatta Sünnet olan bir mes'eleye şirktir damgasını vurmak, herhalde çağdaş mukavva müçtehidlik îcâblarından olmalıdır…

[29] Mâide, 35
[30] El-Hısnu’l-Hasîn (Hazînetü’l-Esrâr Hâmişi): 14 (Eski Baskı, Târîhsiz)
[31] Fethu Babi'l-İnâye (3/30)
[32] İbnü Abidîn, Reddü'l-Muhtâr (5/540)
[33] Şifâu's-Sikâm (138)

------------------------------------------------------------

Yasaklar ve Mubahlar Kitabı -Alış veriş faslı

-----------------------------------------------------------

Metin Kısmı [ Durr-u Muhtar i ilgili Bölümün Tamamı.]


Tatarhâniye'de el Münteka'ya nisbet edilerek Ebû Yûsuf'tan rivayet edilir. O da Ebû Hânife'den rivayet ediyor:

Hiçbir kimse için Allah'a zatından, sıfatlarından başka hiç birşeyle çağırmak uygun değildir.

İzin verilen ve emredilen dua Cenab-ı Hakkın şu âyetinden anlaşılan dua şeklidir:

«En güzel isim ancak Allah'ındır. Binaenaleyh Allah'ı o isimlerle çağırınız.» (A'râf, 180)

Müellif:

Böylece hiç kimse Peygamber'den başka bir kimseye salevât getiremez demektedir. Kişinin: «Peygamberlerinin, velilerinin, hakkı için buna şunu ver» demesi de mekruhtur. Veya: «Kabe'nin hakkı için bana ver» dese yine mekruhtur. Çünkü hiçbir mahlûkun, Yüce Halik üzerinde herhangi bir hakkı yoktur.

Eğer bir kişi başka bir kişiye: «Allah'ın hakkı için veya Allah için şunu yap!» dese en uygunu onu yapmak ise de; yemine maruz kalan kişinin onu yapması lazım gelmez.

Dürer

İZAH KISMI [REDDUL MUHTAR]

«Peygamberlerinin hakkı için demesi mekruhtur ilh...» Burada Ebû Yûsuf, İmam Azam'a muhalefet etmemiştir. Ama metinde geçen meselede İtkanî'nin ifade ettiği gibi, muhalefeti vardır. Hatta Tatarhâniye'de geldiğine göre; eserlerde bunun caiz olduğuna delâlet eden ifadeler vardır, denilmektedir.

«Çünkü hiçbir mahlukun halik üzerinde hakkı yoktur ilh...» ibaresine gelince; Allah'a vacib olan (Allah Teala’yı mecbur tutan) bir hakları yoktur, denilebilir

Fakat Allah, faziletinden onlar için bir hak kılmıştır. Veya haktan maksat, hürmet ve azamettir. Bu takdirde şu âyette geçen vesile kabilinden oluyor. Cenab-ı Hâk âyette: «Ona vardıran vesileyi arayınız» (Maide, 35) buyurmuştur.

Hısn'de sabit olduğuna göre, tevessül duanın edeplerinden sayılmıştır.

Bir rivayette şu varid olmuştur, Resulullah Efendimiz:

«Ey Allah’ım, ben servin katında dileyenlerin hakkıyla senden istiyorum. Sana atılan adımların hakkıyla senden istiyorum. Kesinlikle ben fitneci ve saldırgan olarak çıkmadım.»

Molla Ali el-Kârî'nin Nihâye üzerindeki şerhinden nakletmiştir.

Muhtemel ki: «Peygamberlerin hakkından maksat, bizim boynumuzdaki onlara iman etmek onları tazim etmek görevimiz olmasıdır.»

Yakubiye'de şu hüküm yer alıyor: Hak kelimesi mastar olabilir; sıfat-ı müşebbihe değil. O taktirde manâ: «Peygamberlerin hakkıyetiyle senden istiyoruz» demek olur. O zaman herhangi bir mani (engel) yoktur. Düşünülsün.

Yani ibarenin manâsı: Onların hak olmaklığıyla senden istiyoruz olur, onların senin katında müstahak oldukları bir hakkı vardır da ondan istiyoruz, demek değil.

Derim ki: Lâkin bütün bunlar, bu lafızdan insanın zihnine ilk anda gelen ibareye muhalif düşen ihtimallerdir. Lafız caiz olmayan bir şeyi iham ettirirse; sadece bu, onu kullanmaktan men (yasaklama) için yeterli olur. Nitekim bu durumu da önceden söyledik.

Binaenaleyh ahad haberlere zıt düşmez. Bunun için -Allah her şeyi daha iyi bilir- bizim imamlar bu tür ibarelerin kullanılmasının memnu olduğunu mutlak olarak söylemişlerdir. Bu manâların irade edilmesi takdirde Allah'dan 'başkasıyla yemin etme vehmi’ dahi vardır. Bu da ikinci bir manidir. Düşün.

Evet Allame Münâvî, «Ey Allah’ım, Rahmet Peygamberi olan Peygamberlerinle sana yöneliyor ve senden istiyorum» hadisinin şerhinde İzzuddun b. Abdüsselâm'dan rivayet etmiştir ki:

Bu sadece Hz. Muhammed efendimiz hakkında söz konusudur. Ve Hz. Muhammed'den başka hiç kimseyle Allah'a ant verdirmek uygun değildir. Bu Resulü Ekrem'in özelliklerindendir.

Münâvî der ki: «Sübki dedi ki: Peygamber ile Peygamberin Rabbine tevessül etmek güzeldir.»

Seleften ve haleften İbni Teymiyye hariç hiç kimse bunu mekruh görmemiştir, inkâr etmemiştir. İbni Teymiyye ise, kendisinden önce hiç-bir âlimin söylemediğini söylemiştir.»

--------------------------------------------------------------------------------------

İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe Rahimehullah’ın Bu Husûstaki Görüşü

---------------------------------------------------------------------------------------


İmâm A’zam’a nisbet edilen Falancının hakkı ile, Allah celle celâlühû’dan bir şey istenmez, bu söz ile duâ etmek mekrûh veya harâmdır sözü ne demektir?

Burada şunu da ilâve edelim: Hanefi fıkhı kitâblarında falancanın hakkı ile duâ etmenin mekrûh [113] olduğu mevcûd ise de bunu iyi anlamak lâzımdır.

Çünkü,

Bir: Bu hüküm ve fetvâ, ittifakla değildir. Zîrâ, Ebû Yûsuf, buna benzer bir mes’elede, gelen hadîs sebebi ile beis (sakınca) görmemiştir. [114]

Bu ifâde hakkında da en azından Hasen olan bir rivâyet vardır. İleride de anlatılacağı üzere, Alîyyü’l-Kârî bu hadîsi getirerek böyle de duâ edilebileceğini nakletmiştir.

İki: Bu tâbîrin mahzurlu bulunmasının sebebi şudur: (Hak sözünde vâciblik ma'nâsı da bulunmaktadır. Hâlbuki hiçbir kimsenin Allah celle celâlühû üzerinde vâciblik ma'nâsında hakkı yoktur. Oysa bu tâ'bîrde böyle bir yanlış ma'nânın anlaşılma ihtimâli vardır.

Şöyle bir ifadeden falancanın Allah celle celâlühû’nun üzerinde, ona vermeye mecbûr olduğu bir hakkı varmış gibi bir zan uyanabilir. Bu sebeble, böyle bir tehlikeye düşmektense, Mütevâtir olmayan bir haberle amel etmemek evlâ olur), denilmiştir.

Falancının hakkıyla ifadesinin mahzurlu görülmesi işte bu görüşe dayanmaktadır. [115]

Üç: Ancak Aliyyü’l-Kârî’nin de dediği gibi, şöyle de denmektedir: Kulun Allah celle celâlühû üzerinde mecbûriyet manâsında hakkı yoksa da Allah celle celâlühû’nun lütfen ve fazlından kabûl buyurduğu hakkı olabilir. [116]

Bu takdîrde vesîle (ve tevessül) babından olmuş olur. Allah celle celâlühû O'na varmaya vesîle arayın buyuruyor. (Büyük Muhaddis İmâm Cezeri’nin eseri) El-Hısnu’l-Hasîn’de de yer aldığına göre, Nebîler aleyhimusselâm ve velîlerle tevessül etmek duânın adabından sayılmıştır.

Bu husûsta, Peygamberimizden Ey Allah’ım isteyenlerin sendeki hakkıyla (hürmetiyle) senden istiyorum haberi gelmiştir. [117]

Dört: Hanefî âlimlerinden bazıları, falancanın hakkıyla sözüyle, kul üzerine yemîn etme ma'nâsının da bulunduğunu söylemişse de bunun doğru olmadığını yukarıda Kevserî beyan etmiştir.

Beş: Sonra, Aliyyu'l-Kârî Hanefî âlimlerinin ileri gelenlerindendir. O'nu neden hesâba katmazsınız?

Altı: Hem, sizce ne zamandan beri açık hadîslerin olduğu yerde âlimlerin yeterince anlaşılmayan sözleri delîl olabiliyordu?

Yedi: Sübkî [118] ve Kevserî [119], istiğase (medet, imdat ve yardım isteme), istiâne (yardım isteme) ve tevessülün (varılmak istenen bir şey içün sebeblere tutunmanın) aynı kapıya çıkacağını söylüyorlar. Nitekim Buhârî’nin aşağıdaki hadîsi bunu gösteriyor.

...

[113] Burhânüddîn el-Merğînânî, el-Hidâye (4/96), Kâsânî, el-Bedâyi’ [(Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye): 6/504], İbrâhîm el-Halebî, Multekâ (Mücerred Metin): (192), Allîyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye: (3/30)

[114] Kâsânî, Bedâyi’ (Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye): 6/504

[115] [Bedâyius-Sanâi' 5:126, (İstihsan bahsi)], Fethu Bâbi’l-İnâye (hâşiyesi): 3/30
[116] Ve de vardır. Zîrâ, Ebû Saîd’in rivâyet ettiği bu hadîsimiz ile İbnü Adiyy ve İbnü Asâkir’den buna dâir rivâyetler vardır.
[117] Aliyyu'l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye: 3/30
[118] Şifâu’s-Sikâm: 132
[119] Makalât: 395


***

Sonuç: İmam Azam Ebu Hanife efendimiz, "Hakkı İçin dua mekruhtur" derken "Allah Teala'yı bir şeye mecbur tutabilirmiş, Allah'ın üzerinde herhangi bir kimsenin hakkı/mecburiyeti varmış gibi" dua etmenin mekruh olduğunu söylemiştir. Yoksa tevessülü yasaklamamıştır.

Kendilerinin Hanefi olduğu şüpheli bulunan bir takım kimselerin, Allah Tealaya duanın edeplerinden sayılan "vesilesiyle, hürmetine, hatırına" isteme şeklini inkar etmeleri; bu inkarlarına destek İmam Azam Hz.lerinden delil getirdiklerini zannetmeleri; sonuçta bu konuyu her yerde yazarak İmam Azam Hz.lerini kullanmaları (istismar etmeleri) SAMİMİ değildir. İmam Azam efendimizin sözünü öne çıkarıp öğrencisi İmam Ebu Yusuf'a bakmamak; "Hanefiyseniz, İmamınıza uyun" deyip Hanefi alimlerine dikkat etmemek; hele de Hanefilerin Aliyyu'l Kari gibi en meşhur alimlerini ve Hısn gibi en muteber eserlerini ihmal etmek dürüstlük de değildir. Samimi ve dürüst olsalardı, bir de insaflı; İmam Azam Hz.lerinin o sözünün aslında neyi yasakladığını da iyi anlamış olurlardı. Ve hak bir sözle batıl bir dava peşinde koşmazlardı.


Not İmam Azam, Filanın "Hakkı İçin" Dua Etmek Mekruh Demiş midir?
isimli link ten alıntıdır. ben cahilim copy paste olayından hoşlanmam ama cahilim hadi üstteki yazı yalan olsun iki misal de vesilenin caiz olduğunun belgesidir.

Hz. Enes anlatıyor: Hz. Ömer (ra), kuraklık ve kıtlık olduğunda -halkla birlikte- yağmur duasına çıktığı her seferinde Hz. Abbas (ra)’ı vesile yapar ve şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Biz daha önce Peygamberimizi vesile yaparak senden yağmur istiyorduk ve sen de bize yağmur veriyordun. Şimdi ise -Peygamberimiz aramızda yok- onun amcasını vesile kılarak senden yağmur istiyoruz, ne olur bize yağmur ver.”

derdi ve hemen yağmur yağmaya başlardı.(Buharî, İstiska, 3).

Tevessülü reddetmek için, Hz. Abbas (ra)’ın buradaki vesileliği, kendisinin dua etmesi olduğunu söylemek, mesnetsiz bir taassuptur.

Hz. Ömer (ra) gibi şirkin kokusundan bile rahatsız olan bir zatın insanları vesile kılması ve daha önce Hz. Peygamber (a.s.m)’i de vesile ettiklerin seslendirmesi, tevessülün sahabe arasındaki önemini göstermektedir.

Mağara arkadaşlarının kendi amellerini vesile kılarak oradan kurtuldukları meşhur bir hadisedir. İnsanın kendi amellerini öne çıkarması, bir bakıma bir gururlanma vesilesidir. Bunun uygun görülmesi, başkasının güzel amellerinin de vesile kılınabileceğini göstermez mi?

Çünkü “Filancanın hakkı için..” demek, “filancanın yaptığı güzel amellerinin hakkı için” demek anlamına gelir. Çünkü, kişinin salihliği, güzel amellerine bağlıdır. Kaldı ki, kişinin kendi amellerini öne sürmesi, bir gurura vesile iken, başkasının güzel amellerini öne sürmesi bir tevazu ve mahviyetin işaretidir.

İmam Ahmed ve Trimizî’nin bildirdiğine göre, Gözünden muzdarip olan âmâ bir adam Hz. Peygamber (a.s.m)’e gelerek kendisi için dua etmesini istedi. Hz. Peygamber (a.s.m), ona:” İstersen senin için bunu tehir edeyim ki, ahiretin için hayırlı olur."(Tirmizî’de: istersen sabredersin); istersen sana dua edeceğim.” dedi. Adam, dua etmesini isteyince, Hz. Peygamber (a.s.m), ona güzelce abdest almasını, sonra iki rekat namaz kılmasını ve ardından da şöyle dua etmesini emretti:

“Allah’ım! Senin rahmet peygamberin olan Muhammed’i vesila kılarak senden istiyor ve sana yöneliyorum. Ya Muhammed! Bu ihtiyacımın giderilmesi için seninle/seni vesile ederek, Rabbime yöneliyorum. Allah’ım! Onun hakkımdaki şefaatini kabul buyur!”(Tirmizi, Daavat, 119, Müsned, IV/138)

Adam -gidip söylenenleri yaptı- dönüp geldiğinde gözleri açılmıştı.(Tuhfet’u’l-Ahvezî, ilgili hadisin şerhi).

Burada zikrettiğimiz hadisleri delil getirerek, gerek Hz. Peygamber (a.s.m)’i, gerek başka salih insanları vesile yaparak dua etmenin caiz olduğunu, muhaliflerin getirdikleri delillerin nasıl çürütüldüğünü görmek için bk. Tuhfet’u’l-Ahvezî. a.g.e.

sayın şahiner kardeşim tevessülle dua mekruh ise soruyorum adam doktora gitti ve dua etti rabbim bu doktoru şifa bulmama vesile kıl dedi. Ki peygamberimiz ve sahabesinin koruyucu hekimlik ve tedavide hekime gidilmesini tavsiye eden kuvvetli hadisler var. adam gitti sözlü duayı yaptı üstüne doktora gitmesi fiili dua şimdi tüm doktora giden hanefiler mekruh mu yaptı selamün aleyküm hayırlı akşamlar rabıtaya cevap araştıracağım
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Arkadaşım çalışmalarını dikkatle takip ediyorum...Teşekkürler...
Size tamamen katılıyorum...
Peygamber A.S. 'ların, Gerçek Veli 'lerin, Gerçek Evliyaların ... ve Gerçek Şehitlerin Kabirlerini ziyaret etmek ... O Kabirlerde O Zatların mekanında Allah C.C. 'na arz etmek ,müracaat etmek ...yani dua etmek çok faydalı diye düşünüyorum...
Sonsun selamlarımla...
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
sayın şahiner kardeşim tevessülle dua mekruh ise soruyorum adam doktora gitti ve dua etti rabbim bu doktoru şifa bulmama vesile kıl dedi. Ki peygamberimiz ve sahabesinin koruyucu hekimlik ve tedavide hekime gidilmesini tavsiye eden kuvvetli hadisler var. adam gitti sözlü duayı yaptı üstüne doktora gitmesi fiili dua şimdi tüm doktora giden hanefiler mekruh mu yaptı [/COLOR] selamün aleyküm hayırlı akşamlar rabıtaya cevap araştıracağım

öncelikle Allah emeğini bereketlendirsin. amin.. sevgili kardeşim yazınızı dikaktlice okudum..
sizinde anlattığınız gibi çeşitli kişilerin farklı görüşleri mevcut... imamı azam şunu veya bunu kastetmiştir diye bir çok yorum yapılabilir.. zaten yapılmışta.. burda bize düşen ne ... görülüyorki bu konuda ittifak yok sizinde dediğiniz gibi.. bütün bu öncüller doğrultusunda söylenecek şey "mümin kardeşlerimize düşen vera sahibi olmaktır" vera şüphelilerden kaçınmaktır 1.
2. Hz Ömerin hz abbası vesile edinmesi meselesine gelince:

Hz . ömer sizce niye efendimiz as. hatırına istemedi yağmuru..da yanındaki hz. abbasın ellerini yukarı kaldırıp tevessülde bulundu.. ??? yanıbaşındaki efendimizle niye tevessülde bulunmadı, niye nebi as. mın hatırına yağmyr istemedi...?

tabi bütün bunlar tali konu.. mesele bu düşünce yapısının arka planı... oda tasavvufi düşünce sistematiğini algılama ve bakış açısıyla ilgili..

burdada islam alemi fikir birliğine varamamış... kimi mürşidi olayanın mürşidi şeytandır..derken , kimide tasavvufu şirk olarak görmekte..
başka bir konu tasavvufun ne olarak algılandığı ile ilgili.. kimi tasavvufu kabaca sünnete bağlı zühd hayatı olarak algılar ve anlatırken, kimide kendine has ritüelleri olan, bir felsefe, bir inanç sistemi olarak tasavvufu değerlendirmekte...

bütün bunlar bir keşmekeş ortaya çıkarmakta.. tasavvuf vardır haktır, diyen neyi savunuyor, yoktur hatta şirktir diyen neyi reddediyor iyi bakmak lazım .

Üstelik tasavvuf erbabıda birbirinden çok farklı inançlar ortaya koyabilmekte..
bütün bunların sonucunda fazla ilmi çalışma yapamamış, ilimde ileri gidememiş geniş halk yığınları ne yapacak , iş buraya düğümleniyor...
O zaman bana göre tek çözüm kalıyor.. Kişi kendi mezhep imamının öğretilerini uygulayıp, şüpheli şeylerden kaçacak... ilimsiz tarikat adamı zındık yapar diyende zaten tasavvuf erbabı değil mi? kim alim bu devir de?
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Yazacaklarımı dikkatle okumanızda fayda var...
Hz. Ebubekir,Hz. Ömer,Hz. Osman ve Hz. Ali Efendilerimiz...''R.A'' Allah C.C. na Hamd olsun ki Muhammed Mustafa A.S. 'ın ÜMMET' inden dirler...

Ümmet olmanın işaretlerinden biride İLİM deryası içine gark olmalarıdır...
Allah C.C. 'nun İlmi deryasının farkında olmayan kişilerde etrafta dolanır...
Tabiri caiz ise kıvranır da kıvranır...

Onlar derya ' yı umman dırlar...Ancak Ümmet olursan layığı ile anlayabilirsiniz...

Muhammed Mustafa A.S. 'ın Ümmeti olmak demek tabiri caizse Beni İsrail Peygamberleri gibi olursunuz...
Cennet size mekan Muhammed Mustafa A.S. 'da önderiniz olur...

Yani...:
La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah olur...
 

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yazacaklarımı dikkatle okumanızda fayda var...
Hz. Ebubekir,Hz. Ömer,Hz. Osman ve Hz. Ali Efendilerimiz...''R.A'' Allah C.C. na Hamd olsun ki Muhammed Mustafa A.S. 'ın ÜMMET' inden dirler...

Ümmet olmanın işaretlerinden biride İLİM deryası içine gark olmalarıdır...
Allah C.C. 'nun İlmi deryasının farkında olmayan kişilerde etrafta dolanır...
Tabiri caiz ise kıvranır da kıvranır...

Onlar derya ' yı umman dırlar...Ancak Ümmet olursan layığı ile anlayabilirsiniz...

Muhammed Mustafa A.S. 'ın Ümmeti olmak demek tabiri caizse Beni İsrail Peygamberleri gibi olursunuz...
Cennet size mekan Muhammed Mustafa A.S. 'da önderiniz olur...

Yani...:
La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah olur...

ilimsiz tarikat insanı zındık yapar ( şahı nakşibend)
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
Bah-âüddîn Nakşibendi Hz.leri ''R.A.''okusa yazılarımızı ne buyururdu acaba?
Haddimizi bilmeliyiz diye düşünüyorum...
 

yakais

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Şub 2012
Mesajlar
3,363
Tepki puanı
5
Puanları
0
Yaş
67
bence çok takdir ederdi benim yazıları... gerçi taktiri veya yergisi benim için aynı ya..

EDEP ince bir çizgidir...Hatırlatma...




63- MÜNÂFİKÛN SÛRESİ
1. (Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, “Senin, elbette Allah’ın peygamberi olduğuna
şahitlik ederiz” derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah, o
münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder.
2. Yeminlerini kalkan yaptılar da insanları Allah’ın yolundan çevirdiler. Gerçekten onların yaptıkları şey
ne kötüdür!
3. Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması
sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar
.

4. Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki
elbise giydirilmiş kereste gibidirler. Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır,
onlardan sakın!
Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!
5. O münafıklara, “Gelin, Allah’ın Resûlü sizin için bağışlama dilesin” denildiği zaman başlarını çevirirler
ve sen onların büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün.
 

abdulvedud

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2009
Mesajlar
144
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
kimi tasavvufu kabaca sünnete bağlı zühd hayatı olarak algılar ve anlatırken, kimide kendine has ritüelleri olan, bir felsefe, bir inanç sistemi olarak tasavvufu değerlendirmekte...

bütün bunlar bir keşmekeş ortaya çıkarmakta.. tasavvuf vardır haktır, diyen neyi savunuyor, yoktur hatta şirktir diyen neyi reddediyor iyi bakmak lazım .

Üstelik tasavvuf erbabıda birbirinden çok farklı inançlar ortaya koyabilmekte..
bütün bunların sonucunda fazla ilmi çalışma yapamamış, ilimde ileri gidememiş geniş halk yığınları ne yapacak , iş buraya düğümleniyor...
O zaman bana göre tek çözüm kalıyor.. Kişi kendi mezhep imamının öğretilerini uygulayıp, şüpheli şeylerden kaçacak... ilimsiz tarikat adamı zındık yapar diyende zaten tasavvuf erbabı değil mi? kim alim bu devir de? (ŞAHİNER isimli üyenin mesajı)


bak kardeşim ne kadar doğru söylüyorsun senin derdin şirke düşmeye korkmak tamam bu da hayır bunda da şer yok ama bu şüpheliden kaçmalıyız düşüncesi senin hayat düsturundur. "Bak bi menkıbe vardır bir allah dostu la ilahe illallah zikrini çekmezmiş korktuğu da şuymuş olaki son nefeste la(yani yok diyerek ) diyerek ölmekten seni inkar etmekten şirke düşmekten korkarım.Sadece Allah diye zikredermiş dediğin gibi şahı nakşibendden hz. tut daha birçok alim tasavvufun kestirme bir yol olduğunu lakin zorluklarla dolu olduğunu anlatmışlar kendi içlerindeki cahillerin çıkardıkları bidatleri şeyhlerini yükseğe çıkarmalarını zaten eleştirmişler. Ama bırak ta kardeşim mevlana yı okuyan avrupa lı mesneviyi okuyan avrupalı bu hakikatleri görüp islama koşuyor sen kendin şüpheliden uzak dur sen şüpheliyi gör. riskli belki senin nefsin için. zühd ile yaşayanın tasavvufuna müdahale etme senden rica ediyorum. o dediğin şey keşmekeş yapmıyo işte bakış açısı ve rahmet orada devreye giriyo bediüzzaman hazretlerine sorarlar ihlas risalesini okuyan bilir. ehli dalalet ittifakla hücum ederken müslümanlar niye ihtilaf içindedir. o da diyorki ve bunları isbat ediyor tarikatlerin çokluğunda rahmet vardır diyo. başka bir rivayette bir adam mevlananın dergahına girmek için destur istiyor lakin problem oraya herkes hediye vererek kendinden bişey feda ederek gidermiş adamın verecek bişeyi olmadığı için hırsızlık yapmış bir keçi çalmış getirmiş mevlana hz. keçiye ot atmış keçi otu pislemiş mevlana hz. onu kabul etmemiş. Adam üzülmüş anladı hırsızlık yaptığımı düşüncesiyle adam hacı bektaşı veli hz. lerine varmış. Hazret hediyesini kabul etmiş adam pişmanlıkla beraber bir halde gerçeği o mübareğe itiraf etmiş. hacı bektaş demiş ki mevlana öyle bir deryadır(temizlik nuraniyette hassas) ki bir damla pisliği kabul etmez demiş(abdest suyuna pislik düşünce mekruh oluşunu düşün) sonra o adamın yolu mevlana hz. lerine düşmüş adam olayı anlatınca mevlana demiş ki hacı bektaş öyle bir deryadır ki bir damla pislik düşse onun içinde kaybolur.(denizde abdest alınabilir deniz açıklarında biri denizi pislese bile adamın aldığı abdeste zararı yoktur deniz deryadır)(bakış farkındaki rahmeti görebiliyorsun)
şimdi günümüz türkiyesiyle türkmenistanı kazakistanı kıyasla günümüz türkiye bugün o darbeci dinsizleri bu cemaatler sayesinde yargıya getiriyor. bu bilinç türkiyede onlar sayesinde oluştu. Ama bak Kazakistana bir tane cemaat onlarda var mıydı ruslar onlara dinlerini yanlış tanıtmış islamiyeti unutturmuş adamlar haşa sahih buhariyi eleştiriyorlar haşa içki içmek sünnettir diyo ruslar öyle demiş kitap okumamışlar hasan saabbahın afyonu gibi onlara vermiş votkayı bak bugün ne haldeler bir tanıdığım bir sene önce gitmişti o memlekete kadınlar inşaat işçisi olarak çalışıyormuş ar namus kavramı kalmamış votka herşeyin ilacı olmuş(!) sonuç olarak sen şüpheli görebilirsin ama tasavvuf mübahtır buna en güzel dayanağım diyanet işlerinin ilmihalindeki tasavvuf yazılarıdır. bir yerde biz bilen değiliz demişsin şüphen varsa bilmiyorsan lütfen bir bilene sor. bildiğin gibi bilene sor diye ayet var şimdi araştırmadım. Ama yazık islamiyete Allahın ipine tasavvuftan uzananın ipine makas uzatma senden rica ediyorum saygılarımla
 

abdulvedud

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Mar 2009
Mesajlar
144
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
diğer hadise bakmamışsın porteye lütfen bütün olarak bak. İmam Ahmed ve Trimizî’nin bildirdiğine göre, Gözünden muzdarip olan âmâ bir adam Hz. Peygamber (a.s.m)’e gelerek kendisi için dua etmesini istedi. Hz. Peygamber (a.s.m), ona:” İstersen senin için bunu tehir edeyim ki, ahiretin için hayırlı olur."(Tirmizî’de: istersen sabredersin); istersen sana dua edeceğim.” dedi. Adam, dua etmesini isteyince, Hz. Peygamber (a.s.m), ona güzelce abdest almasını, sonra iki rekat namaz kılmasını ve ardından da şöyle dua etmesini emretti:

“Allah’ım! Senin rahmet peygamberin olan Muhammed’i vesila kılarak senden istiyor ve sana yöneliyorum. Ya Muhammed! Bu ihtiyacımın giderilmesi için seninle/seni vesile ederek, Rabbime yöneliyorum. Allah’ım! Onun hakkımdaki şefaatini kabul buyur!”(Tirmizi, Daavat, 119, Müsned, IV/138)
hadis vesileyi sahih yapar birlerinin şüphesi varsa şirke düşme hassasiyeti varsa lütfen uygulamasın. imamı azam efendimiz şüphe görmüş ama yazıda da gördüğün gibi bu durum mekruh yapmıyor vesileyi şimdi sana soru imamı azam mı büyük peygamberimiz SAV mi yukarıdaki hadise de bak! saygılarımla
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt