Münafıkları müjdele (haber ver) ki onlara pek acıklı bir azap vardır" (Sure-i Nisa 138).
Münafık, kalbinde küfür gizlediği halde, diliyle iman ettiğini söyleyen iki yüzlü kimsedir. Bu iddiamızın, belgesini teşkil eden bir ayeti celilede şöyle buyrulmaktadır:
"İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, kendileri iman etmiş olmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık" derler. Halbuki onlar inanıcı insanlar değildirler" (Sure-i Bakara 8).
Münafıklar, daima yön değiştiren ve yalan söylemekten medet uman bir karaktere sahiptir. Bu sahte tavırlarının açığa çıkmasına sebep olacak bir ayetin inivermesinden dâima çekinmişlerse de tînetlerinin icabını yapmaktan da uzak durmamışlardır. Bu hususu tespit eden bir ayeti kerimeyi birlikte inceleyelim Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine açıkça haber verecekbir sürenin tepelerine indirilmesinden daima endişe ederler. De ki: "Siz maskaralık yapadurun, Allah gocunageldiğiniz şeyi (zaten) meydana çıkarandır" (Sure-i Tevbe 64).
Onlar, Allah'a inanmadıkları ve islâm dinini kabul etmedikleri için, ibadete yanaşmazlar. Halkın arasında bulunup da kaçmaya fırsat bulamadıkları zaman istemeyerek ve üşenerek namaz kılmaya kalkarlar Bu hallerini ortaya koyan bir ayet-i celilede şu açıklama yapılmaktadır:
"Hakikat münafıklar (akıllarınca) Allah'a oyun etmek isterler. Halbuki O, kendi oyunlarını başlarına geçirendir. Onlar namaza kalktıkları vakit üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı (başka değil) ancak birazcık hatıra getirirler" (Sure-i Nisa 42).
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) de münafıkların mizaçlarını şöyle açıklamaktadır:
"
Münafığın meseli, iki koyun (sürüsü) arasında bir defa şuna bir defa da buna gidip gelen şaşkın ve mütereddit koyunun benzeridir" (Müslim c. 8, s. 125).
Değerli Gençler!
Münafıklar neden mü'minmiş gibi davranıyorlardı? Onu açıklayalım: Müslümanlarla harp etmeyi göze alamıyorlar ve cizye vermeye yanaşmıyorlardı. İman etmeye niyetleri olmadığından, inanmış gibi görünüp işin içinden sıyrılmak istiyorlardı. Müslümanlar, müşriklerle savaşa kalktığında onlar ortadan kaybolurlardı.
Fesadı cihada tercih eden münafıklar, sıvışmayı savaştan üstün tutuyorlardı. İki kapılı in yapan tilki; avcıyı veya korktuğu bir hayvanı gördüğü zaman diğer kapıdan sıvışıp kaçarmış. Münafıkların mizacı da iki yüzlülüktür. Ne samimi bir imanla müminlerin safında yer alırlar, ne de kalplerinde gizledikleri küfrü açığa koyup gayri müslimlerin arasına katılırlar.
Münevver Gençler!
Nifak hastalığına tutulan kimselerin bazı alametleri vardır. Bir insan, kendisinin bu illete tutulup tutulmadığını anlayabilmek için, bu alametleri bilmek zorundadır. Muhbir-i sadıkımız bulunan resul-i Ekrem (s.a.v.) onları göz önüne sermekte ve bizleri uyarmaktadır. Şöyle ki:Münafığın alâmeti üçtür: Bir şey haber verdiğinde yalan söyler, va'd ettiği zaman cayar ve (kendisine bir şey) emanet olunduğu vakit hıyanet eder" (Müslim c. 1, s. 56).
Diğer bir hadis-î nebevide bu alametler şu ifadelerle açıklanmaktadır: "Dört (kötü davranış) vardır. Kimde bu şeyler (bulunacak) olursa hâlis münafık olur. Kimde bunlardan bir haslet (huy) bulunursa, onu terk edesiye kadar, nifaktan bir şey onda bulunmuş olur. (Bir şey) emanet bırakılsa hıyanet eder, haber verdiğinde yalan söyler, sözleşme yaptığında mağdur eder ve mürâfaa olduğunda haktan ayrılır" (Buhârî c. 1, s. 14; Müslim c. 1, s. 56).
Yalan, nifakın mayasını teşkil etmektedir. Zira sözünde durmamakta ve haktan ayrılmakta da dolaylı olarak yalancılık vardır. Bunun için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:
"Üç şey kimde bulunursa o kimse oruç tutsa da, namaz kılsa da, hac ve umre yapsa da ve ben müslümanım dese de münafıktır: Haber verdiğinde yalan söyler, va'd ettiğinde (sözünden) döner, (bir şey) emanet olunsa hıyanet eder" (et-Tergib ve't-Terhib c. 3, s. 594).
Allah Resulünün bir çok sırlarına varis ve vâkıf bulunan Huzeyfe (r.a.) şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.'ın hayatta) bulunduğu zamanda bir adam bir
kelime (yalan) söylese ölesiye kadar münafık (olarak) tanınmış olurdu. Ben o kelimeyi sizin birinizden günde on defa işitmekteyim" (Mükâşefet'ül-kulûb s. 154).
Allah Teâlâ'nın bir çok âyet-i kerimede, Resûlullah (s.a.v.)'in müteaddit hadis-i şeriflerde evsaf ve alâmetlerini bildirdikleri münafıklardan uzak durmalıdır. Hele ağzı lâf yapan münafıklar, bilgisi az olan kimseleri daha çabuk şaşırtabilirler. Bu tehlikeye işaret buyuran Peygamberimiz (s.a.v.) şu ikazı yapmaktadır:
"Ümmetim üzerine en çok endişe ettiğim korku, dil (dökmeyi) bilen münafıklardır" (Feyz'ül-kadir c. 2, s. 419).
Zamanımızın ağzı laf yapan bu tip münafıkları, televizyonlarda yapılan oturumlarda, bazı ayet ve hadisleri kendi fasit görüşleri istikametinde tevile kalkışarak halkın zihnini bulandırmakta ve avam tabakasını şaşırtmaktadırlar. Onlar hem sapkındırlar ve hem de saptırıcı bir karaktere sahiptirler.
Bir şahıs, ashab-ı kiramdan Huzeyfe (r.a.)e gelmiş ve "Ben münafık olmaktan korkuyorum" demiş. Hz. Huzeyfe "Şayet sen münafık olsaydın, nifaktan korkmazdın. Çünkü münafık olan kimse (kendisini) nifaktan emin bilir." Cevabını vermiş (Mükâşefet'ül-kulûb s. 154).
Bir kimse, bu gibi duygu ve davranışların kendisinde bulunduğunu anladığı zaman, tevbe sabunu ile işini, ihlâs ile içini, doğru sözle dilini, sadakatle hal ve harekâtını artırıp düzeltmelidir. Ahiret saadetini sefalete çevirecek ve insanı hüsrân-ı uhrevîye itecek münafıklıktan son derece sakınmalıdır...