İnsan, bir başkasını, bu dört hidayet çeşidinden sadece davet ve yolu tanıtmak suretiyle hidayete sevkedebilir. Hz. Peygamber'e hitaben: "Muhakkak ki sen, dosdoğru yola hidayet edersin." (42/Şûrâ, 52)
Şura suresi ayet 52
“Ey Muhammed! İşte sana da buyruğumuzla bir ruh (kalplere can veren bir kitap) gönderdik; sen, Kitab nedir, iman nedir önceleri bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi onunla doğru yola eriştirdiğimiz bir nûr kıldık. Şüphesiz sen doğru yola götürüyorsun.”
Rabbimizin katından gönderdiği bu kitap ruhtur. Kur’an’ın bir adı da ruhtur. Bize bizi canlı tutacak bir ruh veren Rabbimiz bizi diriltecek, bizi diri tutacak bir ruh olarak bize kitap göndermiştir. Öyleyse kitap ruhtur, Kur’an ruhtur. Ancak bu kitaptan haberdar olan kişi diridir, ruh sahibidir, vahiyden nasibi olan kişi diridir, başkaları ölüdür, ruhsuzdur, diyoruz. Kur’an’ı tanımayan kişi, vahiyle tanışmayan kişi ölüdür.
Bir insan düşünün ki ölü. Bir insan düşünün ki ruhen ölü, bedenen ölü. Bir insan ki ruhtan, Allah’tan, peygamberden, kitaptan vahiyden habersiz. Allah diyor ki, böyle ölü iken kendisine hidâyet vererek biz insanı dirilttik. Yâni kâfirken Müslüman yaptık, diyor. Artık adam dirilmiştir, canlıdır. Tıpkı kupkuru bir toprağın Rahmân’ın rahmetiyle dirilip canlandığı gibi. Yağmur da Allah’ın başka bir âyetidir ve o âyetiyle nasıl ölü toprağa can veriyorsa, vahiyle de ölü insanları diriltiyor Allah. Artık vahyin, hidâyetin dirilttiği bu adam Allah’ı, kitabı, peygamberi, kendisini, çevresini, hayatı, ölümü, ölüm ötesi hayatı, varlığı, varlık gâyesini tanıyor.
Rabbimiz, biz ruh gönderdik, seni, insanı dirilttik diyor. Yâni kitabı ruh, dirilik yasası kıldık; seni ve senin yoluna tabi olanları onunla dirilttik, diyor.
“Ey peygamberim, sana bu kitap, bu dirilik yasası gelmeden önce kitap, iman, hidâyet, din, hayat, memat, hayat programı nedir bilmezdin! Kitap sahibi olmak şöyle dursun, kitabın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordun.” Allah Resûlü, Rabbimiz kendisine kendi bilgisini aktarana kadar ne din, kitap, risalet, ne hidâyet, hiçbirisinden haberdar değildi. Bütün bunları tasavvur bile etmesi mümkün değildi. Allah’ın Resûlü bütün bunları bilmiyordu da, Allah bildirdi.
Burada hemen şunu söyleyelim, yeryüzünün en âlimi Müslümanlardır. Yeryüzünün en âlim kimseleri, Allah bilgisine sahip olanlardır. Kâfirler ve müşrikler, yeryüzünün en cahil, en akılsız insanlarıdırlar. Kur’an’ın başka âyetlerinden öğreniyoruz ki, gerçek bilgi vahiydir. Gerçek bilgi, Allah’ın bildirdiği bilgidir. Allah bilgisinin dışında ne varsa hepsi zandan ibarettir. Ancak Allah bilgisine sahip olan, vahiy bilgisinden haberdar olan kişi âlimdir. Yâni ilim Müslümana aittir. Kur’-an’ı ve sünneti tanıyan kişi, vahiyden haberdar olan kişi dünyanın en âlim kişisidir. Vahiyden habersiz yaşayan insanlar, hem dünyalarını, hem de âhiretlerini berbat etmiş cahil ve sapık insanlardır. Kitap ve sünnetten, vahiyden habersiz kendilerine hayat programı yapmaya çalışan kimseler, hem dünyalarını, hem de ukbâlarını mahvetmiş zalimlerdir ve Allah zalimlere asla yol gösterecek değildir. Onlar dünyada da, âhirette de kaybetmiş kimselerdir.
Allah böyle vahiy bilgisine, kitap ve sünnete müracaat etmeyen, kendi zanlarıyla, kendi hevâ ve hevesleriyle bir hayat yaşayan zalim bir toplumu asla kurtuluşa ve düzlüğe ulaştırmayacaktır. Allah’ı, Allah’ın âyetlerini, Allah’ın hayat programını reddederek kendi kendilerine bilgisizce yasa belirlemeye kalkışan, kanun koyma, haram-he-lâl, hayat programı belirleme yetkisini kendilerinde gören zalim bir toplumu asla Allah kurtuluşa ulaştırmayacaktır. Böyle bir toplum ne hukukta, ne eğitimde, ne ekonomide, ne amelde, ne düşüncede kesinlikle doğruya ulaşamayacaktır. İyi şeyler yapmak için çırpınsalar da, Allah’ın yasalarından habersiz hareket ettiklerinden, istinat noktası olarak Allah’ın kitabını tanımadıklarından ne yaparlarsa yapsınlar, hep batacaklardır. Karmaşa içinde bir hayat yaşamaktan asla kurtulamayacaklardır. Hiçbir konuda doğru ve sıhhatli bir noktaya varama-yaca, hiçbir konuda çözüme ulaşamayacaklardır. Çözümü bulduk sandıkça batacaklardır. Çünkü o toplum Allah’ın yasalarını reddetmiş, Allah’ın kendileri için gönderdiği ruhla ilişkiyi kesmiş ve zalim olmuştur.
Rabbimiz, biz o kitabı, o ruhu bir nûr, bir ışık kıldık ki kullarımızdan dilediğimizi onunla hidâyete iletiyoruz, diyor. Ayrıca bir de o kitabı, biz insanlar için yol gösterici, bir nûr kıldık. Ona rehberlik edecek, yaşadığı hayatta onun yolunu aydınlatacak, hayatı boyunca onu yalnız bırakmayacak bir nûr kıldık, diyor Allah. Artık yaşadığı hayatta insanlar arasında o nûrla, o kitapla, o vahiyle yürüyor ve onu o nûr karanlıklar arasında bırakmayıp aydınlığa çıkarıyor.
Kur’an ruhtur ve onu tanımayan kimse de ölüdür. Bir insan düşünün ki, önce ölüdür. Ama bu ölüm canın bedenden ayrılışı şeklinde bir ölüm değildir. Canları bedenlerindeyken ölüdür bu kâfirler. Mehmet Akif, bunlar için namaz kıldığı caminin imamına şöyle diyor-du: “Hoca bunları canlı zannetme sakın. Bunlar meyyit-i müteharriklerdir.” Yâni kişi eğer vahiyle, Allah’la, peygamberle beraber değil, Kur’an’dan peygamberden ve onun ashabından örnek alacak kadar onlara yakınlık kurmuş değilse, Rasûlullah’ın ve sahâbesinin tatbikatını bilmiyorsa, ölüdür o insan. Kur’an’dan ayrı kalması sebebiyle ölüdür. Rasûlullah’ın hayat veren çağrısına uymamışsa, hayattan mahrumdur o insan. Çünkü Rabbimiz Enfâl sûresinde şöyle buyurur:
“Ey inananlar! Allah ve Peygamber, sizi, hayat verecek şeye çağırdığı zaman icabet edin.”
(Enfâl 24)
Âyet-i kerîmeden anlıyoruz ki, Allah ve Resûlünün çağırdığı şey, hayat veren şeydir ve ondan mahrum olanlar da ölüdür. Yine biliyoruz ki, Kur’an’ın bir adı da ruhtur ve bu ruhla ilişkisi kesilmiş insan ölüdür. Zaten irtidat eden, Kur’an’dan irtibatını kesen kişi, ruh hakkını, hayatiyet hakkını kaybettiği için İslâm’da ölümü hakketmiş insandır. İşte böyle vahiyle, ruhla tanışamamış bir ölüyle, vahiyle dirilmiş kimse bir olur mu? diyor Rabb’ımız. Nûr sahibi bir Müslümanla bu nûrdan mahrum olan kâfir bir olur mu? Eline el feneri verilmiş ve onunla yürüyen bir adamla, karanlıkta el yordamıyla, düşe kalka yürümeye çalışan insan hiç bir olur mu?
“Şüphesiz ki ey peygamberim, sana ulaştırdığımız bu ruhla insanlara hidâyeti, sırât-ı müstakîmi gösteriyor, rehberlik ediyorsun. Sen Hakka, doğru yola, kılavuzluk, mihmandarlık ediyorsun. Hidâyet sadece Allah’a aittir. Kitap da, peygamber de, Kâbe de sadece hidâyet vasıtaları, hidâyet rehberleridir.” Allah’ın Resûlü tüm hayatıyla bize hidâyet yolunu göstermiştir ama onun da hidâyete ulaştırma yetkisi yoktur. “Ey peygamberim, sen ancak hidâyet yolunu gösterirsin.
"Her millet için hidayet eden (yani, davet eden) vardır." (13/Ra'd, 7)
Rad suresi ayet 7
“İnkâr edenler: “Rabb’inden Muhammed'e bir mûcize indirilmeli değil miydi?” derler. Sen ancak bir uyarıcısın. Her milletin bir yol göstereni vardır.”
Evet kâfirler diyorlar ki o peygambere bir âyet inseydi ya! Ona bir âyet inmeli değil miydi? Rabb’inden bir mûcize gelse ya bu peygambere! Alçaklar peygamberden âyet istiyorlar. Sanki Allah peygamberine hiç âyet göndermemiş. Sanki yol bulabilmek için, iman edebilmek için, amele yönelebilmek için âyete ihtiyaçları var da Allah onları bundan mahrum bırakmış. Yeni ve farklı âyet istiyorlar. Âyet mi istiyorsunuz? Şu elinizdeki Allah’ın âyetleri yetmiyor mu size? Şu elinizdeki kitabın âyetleri, şu kâinatta Allah’ın serpiştirdiği meşhut âyetler yetmiyor mu? Allah’tan âyet istiyorlar, halbuki Allah’ın âyetlerinden habersizler alçaklar. Allah’ın kendileriyle konuşmasını istiyorlar, halbuki şu elimdeki kitabın âyetleriyle Allah’ın kendileriyle konuştuğunun farkında değiller. Anlıyorlar aslında da; yamukluk yapıyorlar.
Peygamberim, sen ancak bir uyarıcısın. Onlara bir âyet getirmek veya onların bu tür herzelerine cevap vermek gibi bir sorumluluğun yoktur senin. Sen sadece Rabb’inden gelen âyetleri onlara duyurmak, bu âyetlerle onları uyarmak zorundasın. Bunun ötesinde senin herhangi bir görevin yoktur. Âyet gönderme yetkisi Allah’a aittir. Peygambere verilen âyetler ne onun muhataplarının isteklerine, ne de peygamberin arzularına göre tespit edilmez. Ve bu iş sadece sana ait de değildir. Her topluma bir Hâdî, bir peygamber gönderilmiştir, onların hepsi için aynı yasa geçerlidir.
Devam edecek