Bakara suresi ayet186
"Kullarım beni senden soruyorlarsa ben onlara çok yakınım. Dua ettikleri zaman ben onlara icâbet ederim. Onlar da bana icâbet etsinler! Bana iman etsinler ki böylece doğru yolda olanlardan olsunlar."
Kullarım beni senden soruyorlarsa. Ne soruyorlar? Nasıl dua edelim? Bağıralım mı? Çağıralım mı? O bizi duyuyor mu? Bizi görüyor mu? Bizden haberdar mı? Vesaire, vesaire.. Allah diyor ki; ben onlara yakınım.
"Dua ettikleri zaman (ben onlara icâbet ederim) dua edenin duasına icâbet ederim. Onlar da bana icâbet etsinler! (hep dua etsinler bana) Bana iman etsinler (hep benim yolumda yürüsünler ve böylece) doğru yolda olanlardan olsunlar."
Birdenbire bir dua âyetiyle karşı karşıya geliyoruz. Bir kişinin Allah’a en yakın olduğu zaman, sabırla birlikte olduğu za*mandır. Sabır oruçtur, dua da Allah’la beraber oluştur. Rabbimiz bizim için; "kullarım" diyor. Bu ne büyük bir şereftir. Bu hitap üstelik oruç âyetlerinin arasında geliyor. Allah, “Kullarım!” buyurarak bizi kendisine izâfe ediyor. Bu şerefin, bu yakınlığın, bu ünsiyetin yanında orucun meşakkati ne değer ifade eder de? Bunu duyan bir müslümanda yorgunluk, meşakkat kalır mı? Şereflerin belki en yücesi. Kullarıma söyle Peygamberim! diye bizi üçüncü şahıs zamiriyle de kullanmıyor üstelik, Rab-bimiz bizi kendisine muhatap kabul ediyor, bize yöneliyor ve bizzat kendisi, bizim sorularımıza cevap verme lütfunda bulunuyor. Yakınım diyor, dualarınızı işitirim demiyor, siz bana dua edince ben anında icâbet ederim diyor. Bu âyet-i kerîmede anlayabildiğimiz kadarıyla bize anlatılmak istenenleri şöyle bir özetleyelim inşallah:
1- Allah bize bizden, bize herşeyden daha yakındır. Bize şah damarımızdan daha yakındır Allah.
"Biz insana şah damarından daha yakınız."
(Kaf 16)
Âyeti bunu anlatır. Buna göre madem ki Allah bize bu kadar yakındır, o halde:
a- Allah’a dua ederken onu uzakta bilip, işitmez zannedip bağırıp çağırmanın, hoplayıp zıplamanın anlamı yoktur. Nitekim birilerinin böyle yüksek sesle, bağırıp çağırarak dua ettiklerini gören Allah’ın Rasûlü:
"Sizler sağıra ve gaibe dua etmiyorsunuz. Herhalde işiten ve yakın olan birine dua ediyorsunuz."
Buyurmuştur.
b- Madem ki Allah bize bizden ve herkesten yakındır; o halde duada birilerinin aracılığına ne gerek var? Aracı kullanmaya da gerek yoktur. Bir kere Rabbime ben kendim bizzat dua edebilmeliyim. Birilerinin gölgesinde, vasıtasında dua ederek şahsiyetimin ezilmesine gerek yoktur. Bundan sonra kime boyun eğecek de mü'min? Kimden korkacak da? Kime sığınacak da? Allah kendisine o kadar yakın ki; Ya Rab! Dediği anda telsizsiz, telefonsuz, aracısız anında duyan bir Allah’la karşı karşıyaysa mü'min, aracılara ne gerek var da? Hiç kimse, kişiye Allah kadar yakın olmadığına göre; aracılar kullanarak şirke düşmesinin de anlamı kalmamıştır.
2- Günahsız bir ağızla dua etmeye çalışmalıyız. Allah’ın Rasûlü Tirmizî’de:
"Kişi günah işleyip sılayı rahmi kesmedikçe, ve de acele etmedikçe Allahu Teâlâ onun duasını reddetmez."
Buyurur.
Helâl gıda çok önemlidir dua için.
Allah’ın Rasûlü bir adamdan söz eder. Adam Allah için yollara düşmüş. Cihada, sefere çıkmış, ilayı kelimetullah adına çıkmış, Allah’a dost kazandırmak, tebliğ yapmak, emri bil maruf yapmak için veya savaşarak Allah düşmanlarının işini bitirmek üzere yola çıkmış. Bu yolda büyük sıkıntılar çekmiş, büyük zorluklara katlanmış, yüzü gözü toza toprağa batmış ve bu haldeyken el kaldırıp: "Ya Rab! Ya Rab!” diyerek Allah’a dua ediyor, bir şeyler istiyor Allah’tan. Çocukları için istiyor, ülkesi için istiyor, memleketinde ittifaktan dem vurarak istiyor, devlet istiyor, düzen dirlik istiyor Bosna’dakiler, Çeçenistanda-kiler için istiyor, istiyor. Ama Allah’ın Rasûlü buyuruyor ki; bu adamın yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram, özü haram, sözü haram. Nerede kaldı Allah bunun duasını kabul edecek?
3- Duada bir de acele etmeyeceğiz. Allah’ın Rasûlü:
"Sizden biriniz acele etmedikçe Allahu Teâlâ duanızı kabul buyurur."
Duada acele etmek, dua ettim de Allah kabul etmedi demektir.
(Buhârî, Müslim)
Dua ile istenen ihtiyacın karşılanması hemen de olabilir, bir müddet sonra da olabilir, bazen de istenen şey âhirete kalabilir. Bazen de bizim hakkımızda hayırlı olan şey, bizim istediğimizin dışında bir şey de olabilir. Öyleyse; “Olmadı! Dua ettim de kabul edilmedi!” diye acele etmeyelim. Çünkü Allah istediği zaman, istediği biçimde bizim duamızı kabul edecektir. Ve bazen bizim daha çok dua etmemizi istediği için Rabbimiz, istediğimiz şeyleri geç verebilir. Bu durumda kesinlikle ümitsizliğe düşmemeliyiz.
Değilse, yâni Allah’ın mülkü yanında bizim istediklerimiz ne kadar olabilir de? Bütün dünya insanlığı birleşse, herkes isteyebileceğinin en son sınırını istese, Allahu Teâlâ’nın mülkünden bir şey eksilir mi? Öyleyse bizim istediklerimizi geciktirmesinin sebebi, bizim biraz daha dua ederek kulluğumuzu artırmamızı istemesinden başka bir şey değildir.
4- Şurası da unutulmamalıdır ki:
"Dua bir ibâdettir."
(Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbni Mace)
Dua dua edileni büyük tanımak, büyüklük mevkiine oturtmak, büyüklüğünü, gücünü kuvvetini kabul etmektir. Dua acziyetin ifadesidir. Dua âcizin, güçsüzün güçlüye teslimiyetinin ifadesidir. Öyleyse dua eden mü’minin duası, onu Allah’ın her ân kendisinin Rabbi ve koruyucusu olduğu düşüncesine ve her ân O’na muhtaç olduğu şuuruna götürecektir.
5- Dua ederken Allah’tan istenmesi gereken, istenmesi caiz olan şeyleri istemeliyiz. Harika, mûcize, nübüvvet ve haram*ları istemek gibi caiz olmayan şeyleri istemeyeceğiz.
6- Oruçlu dua etmeye çalışacağız. Hele hele iftar vakti yapılan duanın reddedilmeyeceğini söyler Allah’ın Rasûlü:
"Oruçlunun iftar vakti yapmış olduğu duası mutlaka kabul olur."
"İftar zamanı oruçlunun duası reddedilmez ."
Buyurur. Yine Ebu Hureyre’nin rivâyet ettikleri bir hadislerinde Allah’ın Rasûlü şöyle buyurur:
Üç kimsenin duası asla reddedilmez.
1- Âdil devlet reisinin duası.
2- İftar edinceye kadar oruçlunun duası.
3- Zulme uğrayan mazlumun duası.
Bu üç kişinin duasının asla reddedilmeyeceğini anlatıyor Allah’ın Rasûlü. Allah bizden dua etmemizi istiyor. Duaya o kadar önem verelim ki, öyle bir dua hayatı uygulayalım ki, artık bizim hayatımız hep dua olsun. Yâni Allah’la ilişkimizi hiç kesmeyelim. Çünkü dua sürekli Allah’la ilişki içinde olmaktır. Her zaman ona dua edelim. Hem de isteklerimiz meşru olduğu sürece utanmadan isteyelim ondan. Yahu bu da istenir mi, demeyelim. Çünkü istenilen kim? Allah. Yâni anamız değil, babamız değil, ağamız, patronumuz değil. Yâni başkaları gibi âciz, güçsüz, fakir birisi değil ki Rabbimiz. Üstelik biz yalvardıkça bizi seviyor. Kendisini istediklerimize sahip bildikçe, istediklerimize ehil gördükçe, istenilecek, başvurulacak tek kapı kabul ettikçe bizi seviyor.
Biz ona yöneldikçe o bizim kendisine yönelmemizden memnun oluyor. Öyleyse hemen yalvaralım, hemen yakaralım. Karnımız acıktı yalvaralım, susâdık yalvaralım, ayakkabımız kayboldu yalvaralım, ayakkabımız bulundu yalvaralım, sıkıntımız var yalvaralım cennet istiyoruz yalvaralım, cehennemden korkuyoruz yalvaralım, yalvaralım, yalvaralım.
Ve Kur’an’daki dua modellerini de iyi belleyelim. Kur’an’daki dua modelleri yanında bir de Rasûl-i Ekrem Efendimizin dua usullerini, ezkarını iyi belleyelim. Bizim toplumun en büyük hastalıklarından biri de duayı bilmemeleridir. Gerçi mekânik bir hayatımız var. İşte imam bize namazı kıldırırken duayı bile biz ona yaptırırız ve biz arkasında amin deriz. Yâni şimdi duayı bir başkasına ettirip ben de arkasından amin dedikten sonra benim dua yeteneğim kayboluyor demektir. Hacca gidiyor müslümanlar, başlarında birileri var, duayı ona yaptırıyorlar. Kişi kendisi yapmalı aslında duayı.
Hani İsrâil oğullarının hastalığıdır, bunu daha önce demeye çalışmıştım. Ağzı kurumuş sanki insanların da kendileri dua edemiyor, hep başkalarına dua ettirmeye çalışıyorlar. Aslında müslüman kendi duasını kendisi yapmalıdır. Ya Rabbi! Bana özgürlük ver! Ya Rabbi bana hürriyet ver! Ya Rabbi benim ülkeme dirlik, düzenlik ver! Ya Rabbi bana cennet ver! diyemez mi bunu müslümanlar? Elbette herkes söyleyebilir bunu, ama yine de alışmış insanlar, illa da birileri dua edecek, onlar da amin diyecekler, garip bir şey.
Allah korusun da hıristiyanlıkta olduğu gibi namazını birileri kılıverecek, orucunu birileri tutuverecek, hatmini, Kur’an’ını birileri oku-yuverecek, duasını birileri yapıverecek, haccını birileri yapıverecek tamam. Hıristiyan dünyada olduğu gibi birileri papaz olacak ötekiler ümmî olacaklar, günahı oldu mu onun yerine para verecek, namazını kılamadı mı onun yerine para verecek, birileri hallediverecek Allah ko-rusun da böylece din kaybolup gidecektir. Halbuki dua, bizim Allah’la ilişkimizi sağlayan ve hiç bitmeyen, tükenmeyen bir ibâdettir. Dua et-meyi bilmeyen kişi kulluk da yapamaz. İşte namaz bir duadır, hac bir duadır