RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.
Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi. (Sad Suresi, 30)
Şüphesiz, onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır. (Sad Suresi, 40)
Biz bunu (hükmü) Süleyman'a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik... (Enbiya Suresi, 79)
Hz. Süleyman, mirasçısı olduğu Hz. Davud gibi Allah'ın kendisine verdiği maddi, manevi nimetlerle üstün kılınmış bir Peygamberdir. Allah'ın yolunda kullanmak için dünyada hiç kimseye nasip olmayan bir zenginliğe sahip olmayı dilemiştir ve Allah onun bu duasına karşılık vermiştir. Fırtına biçiminde esen rüzgar, erimiş bakır madeni, cinler onun emrine verilmiştir. Allah'ın Hz. Süleyman'a verdiği nimetleri bildirdiği ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp-sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık. Ona dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı. "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 12-13)
Sahip olduğu herşeyin Allah'ın kendisine verdiği birer nimet olduğunu bilen Hz. Süleyman, bunları Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla istediğini ise şöyle ifade etmiştir:
Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. "Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. (Sad Suresi, 31-33)
Hz. Süleyman'ın bu sözleri tüm insanlar için bir örnektir. İman eden her insan yeryüzündeki herşeyin tek sahibinin Allah olduğunu, sahip olduklarını kendisine Allah'ın nimet olarak verdiğini bilir. Bu yüzden gördüğü her güzellik karşısında tıpkı Hz. Süleyman gibi Allah'ı zikreder, O'na şükreder. Ama kesinlikle dünyada gördüğü şeylerin geçici birer nimet olduğunu, bunların asıllarının kendisine sonsuza kadar sürecek ahiret hayatında verileceğini de unutma
Kuran'da Hz. Süleyman'ın güneşe tapan bir kavim olan Sebe'nin kadın hükümdarına tebliğ yaparken uyguladığı yöntemleri bildirilmiştir. Hz. Süleyman'a tabi olan Hüdhüd bu kavim hakkında haber getirdiğinde Hz. Süleyman ilk olarak bir mektup göndererek onları hak dine çağırmıştır.
Hz. Süleyman yolladığı mektupta, söz konusu kavmi, Allah'a iman etmeye ve kendisine teslim olmaya davet etmiştir. Mektubu alan Sebe Melikesi kavminin önde gelenlerine Allah'a çağıran mektubun içeriğini şu şekilde açıklamıştı:
(Hüdhüd'ün mektubu ****ürüp bırakmasından sonra Saba melikesi Belkıs

Dedi ki: "Ey önde gelenler gerçekten bana oldukça önemli bir mektup bırakıldı. "Gerçek şu ki, bu Süleyman'dandır ve şüphesiz Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyladır. Bana karşı büyüklük göstermeyin ve bana Müslüman olarak gelin" diye (yazılmaktadır). Dedi ki: "Ey önde gelenler, bu işimde bana görüş belirtin, siz (herşeye) şahidlik etmedikçe ben hiçbir işte kesin (karar veren biri) değilim." Dediler ki: "Biz kuvvet sahibiyiz ve zorlu savaşçılarız. İş konusunda karar senindir, artık sen bak, neyi emredersen (biz uygularız). (Neml Suresi, 29-33)
Güç ve onur sahibi olan Hz. Süleyman, Sebe Melikesi'nin gönderdiği hediyeleri kabul etmemiş, bu konuda son derece kesin bir tavır sergilemiştir. Konu Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
... "Sizler bana mal ile yardımda mı bulunmak istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır; hayır, siz, hediyenizle sevinip övünebilirsiniz" dedi. (Neml Suresi, 36)
Hz. Süleyman, Sebe halkının Müslüman olmasını istemektedir. Sarayına gelecek olan kadın hükümdara, Allah'ın kendisine verdiği gücü göstermek ve bununla Sebe kavminin hidayetine vesile olmak için farklı bir yol denemiştir. Hz. Süleyman yardımcılarından Sebe Melikesi'nin tahtını kendisine getirmelerini istemiştir.
(Elçinin gitmesinden sonra Süleyman

"Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (Müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi. (Neml Suresi, 38)
Bu konuda Hz. Süleyman'a verilen cevap şöyle olmuştur:
Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: "Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim..." (Neml Suresi, 40)
Ve Hz. Süleyman bir anda tahtı yanında görmüştür. Sahip olduğu herşeyi Allah'ın kendisini denemek için verdiğini bilen Hz. Süleyman tahtı gördüğünde bunun Allah'tan bir deneme olarak yaratıldığını şöyle anlatmıştır:
... "Bu Rabbimin fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ihtişacı olmayan)dir, Kerim olandır. (Neml Suresi, 40)
Sebe Melikesi geldiği zaman gördüğü mucizeden ve Hz. Süleyman'ın sarayındaki ihtişamdan etkilenerek tevbe etmiş ve imana yönelmiştir. Hz. Süleyman ile aralarında geçen konuşmalar Kuran'da şöyle bildirilmiştir.
Dedi ki: "Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak? Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz Müslüman olmuştuk." Allah'tan başka tapmakta olduğu şeyler onu (Müslüman olmaktan) alıkoymuştu. Gerçekte o, inkar eden bir kavimdendi. Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman

Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi, 41-44)
Hz. Süleyman'ın ismi çok geçer. Kur'ân O'ndan Allah'ın gerçek bir rasulû, bir nebi ve peygamberlerin bir numunesi olarak söz ederken, kendisine has meziyetlerini de açıklar. Cenab-ı Hakk'ın zaman ve şartlar gereği her peygamberine ihsan ettiği mucizelerden farklı olarak Hz. Süleyman'a da verdiği bir takım mucizeleri vardır. Kur'ân, öncelikle Hz. Süleyman'ın asla kâfir olmadığını (el-Bakara, 2/102) vurgulamakta ve Allah'ın O'na vahyettiğini açıklamaktadır (en-Nisa, 4/163). Kur'ân'ın bir diğer ayetinde (el-En'am, 6/84). Hz. Süleyman'ın hidayet ve nübüvvete kavuşturulduğu; adaleti tatbik konusunda babasını dahi geçtiği (el-Enbiya, 21/78, 79); kendisine ilim verildiği (en-Neml, 27/15); kuşların dilini anladığı (en-Neml, 27/16); cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular topladığı (en-Neml, 27/17) bildirilmektedir. Hz. Süleyman'ın en önemli hizmetlerinden biri, Sebâ Melikesinin O'nun maiyyetinde müslüman oluşudur (en-Neml, 27/44). Rüzgârın Hz. Süleyman'ın emrine verildiği; erimiş bakır madenlerinin O'nun için sel gibi akıtıldığı; cinlerden bir kısmının O'nun emrinde çalıştığı (es-Sebe', 34/12) yine Kur'ân'dan öğrendiğimiz hususlardır. Hz. Süleyman'ın daima Allah'a yöneldiğini (Sa'd, 38/30); imtihan edilmesi üzerine Rabbından bağışlanma dileğinde bulunduğunu ve kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlığı Rabbından istediğini (Sa'd, 38/34-35) Kur'ân bize haber vermektedir.