Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ. (8 Kullanıcı)

kabe_yolcusu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

INKÂR EDENLER, ALLAH'IN YOLUNDAN VE -YERLI, TASRALI- BÜTÜN INSANLARA ESIT (KIBLE VEYA MÂBED) KILDIGIMIZ MESCID-I HARÂM'DAN (INSANLARI) ALIKOYMAYA KALKANLAR (SUNU BILMELILER KI) KIM ORADA (BÖYLE) ZULÜM ILE HAKTAN SAPMAK ISTERSE ONA ACI AZAPTAN TATTIRIRIZ.
hangi sürede geçmekte ve süre hakında bilgi veriniz.

sorum bu cvp doğrudur inş diyanet işlerinde böyle anlatılıyo ben yemek yiyip gelicem inş soruyu cvp verin inş ben gelene kadar cvp verilmişse aranızda soru sorabilirsiniz tabiki yemeyten sonra görüşürüz inş.
 

FATMA_ERGUN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Haz 2006
Mesajlar
3,537
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

kabe_yolcusu yazdı:
001. Sure - FATIHA Suresi....:MÜDDESIR SÛRESINDEN SONRA MEKKE'DE INMISTIR. 7 (YEDI) ÂYETTIR. KUR'AN'IN ILK SÛRESI OLDUGU IÇIN AÇIS YAPAN, AÇAN MANASINA "FÂTIHA" DENILMISTIR. DIGER ADLARI SUNLARDIR: ANA KITAP MANASINA "ÜMMÜ'L-KITÂP" DININ ASILLARINI IHTIVA EDEN MANASINA "EL-ESÂS", ANA HATLARIYLA ISLÂM'I ANLATTIGI IÇIN "EL-VÂFIYE" VE "EL-SEB'U'L-MESÂNÎ", BIRÇOK ESRARI TASIDIGI IÇIN "EL-KENZ". PEYGAMBERIMIZ "FÂTIHA'YI OKUMAYANIN NAMAZI OLMAZ" BUYURMUSTUR. ONUN IÇIN, FÂTIHA, NAMAZLARIN HER REKÂTINDA OKUNUR. MANASI ITIBARIYLE FÂTIHA, EN BÜYÜK DUA VE MÜNÂCÂTTIR. KULLUGUN YALNIZ ALLAH'A YAPILACAGI, DESTEGIN YALNIZCA ALLAH'TAN GELDIGI, DOGRU YOLA VARMANIN DA DOGRU YOLDAN SAPMANIN DA ALLAH'IN IRADESINE DAYANDIGI, ÇÜNKÜ HAYRI DA SERRI DE YARATANIN ALLAH OLDUGU HUSUSLARI BU SÛREDE IFADESINI BULMUSTUR. KUR'AN, INSANLIGA DOGRU YOLU GÖSTERMEK IÇIN INDIRILMISTIR. KUR'AN'IN IHTIVA ETTIGI ESASLAR ANA HATLARI ILE FÂTIHA'DA VARDIR. ZIRA FÂTIHA'DA, ÖVGÜYE, TA'ZIME VE IBADETE LÂYIK BIR TEK ALLAH'IN VARLIGI, O'NUN HAKIMIYETI, O'NDAN BASKA DAYANILACAK BIR GÜÇ BULUNMADIGI ANLATILIR VE DOGRU YOLA GITME, IYI INSAN OLMA DILEGINDE BULUNULUR.HICRETTEN ÖNCE NAZIL OLMUSTUR. 7 AYETTIR.
ALLAH RAZI OLSUN AYDINLATMIŞSINIZ.MANASINI SORMUŞTUM.EMEGİNİZE SAGLIK.

Ayetlerin meali:

1- Rahman Rahîm Allah adına…

2 – 4- Hamd/övgü, âlemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, Din Günü’nün sahibi

Allah’adır.

5- Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz.

6, 7- Bizi, üzerlerine gazap dökülmüşlerin ve şaşkınlığa saplanmışların yolunundışındaki, kendilerine nimet sunduklarının yolu olan dosdoğru giden yola ilet!
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

S.A.
KABE YOLCUSU KARDEŞİM,
SORUNUZU ALALIM
 

kabe_yolcusu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

kabe_yolcusu yazdı:
INKÂR EDENLER, ALLAH'IN YOLUNDAN VE -YERLI, TASRALI- BÜTÜN INSANLARA ESIT (KIBLE VEYA MÂBED) KILDIGIMIZ MESCID-I HARÂM'DAN (INSANLARI) ALIKOYMAYA KALKANLAR (SUNU BILMELILER KI) KIM ORADA (BÖYLE) ZULÜM ILE HAKTAN SAPMAK ISTERSE ONA ACI AZAPTAN TATTIRIRIZ.


hangi sürede geçmekte ve süre hakında bilgi veriniz.

sorum bu cvp doğrudur inş diyanet işlerinde böyle anlatılıyo ben yemek yiyip gelicem inş soruyu cvp verin inş ben gelene kadar cvp verilmişse aranızda soru sorabilirsiniz tabiki yemeyten sonra görüşürüz inş.


sorum buydu ...
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

SA. KARDEŞİM
CEVABIMIZ HAC SURESİ 25. AYET. AŞAĞIDA AYETİN FİZİLAL-İL KURAN TEFSİRİNDEN ALINTI İLE CEVAP VERİYORUM

GÜVENLİ VE EVRENSEL BELDE

25- Kâfirlere, insanları ,Allah'ın yolundan ve gerek Mekke yerlilerinin gerekse dışardan gelen herkesin ziyaretine eşitçe açtığımız Mescidi Haram'a (Kâ'be'ye) girmekten alıkoyanlara gelince kim orada zalimce bir tutum takınarak Allah'ın emirlerini çiğnerse kendisine acıklı bir azap tattırırız.

Bunlar Kureyş kabilesine mensup müşriklerin yaptıklarıydı. İnsanları Allah'ın dinine girmekten alıkoymak -ki bu Allah'a ulaştıran yoldur. İnsanlar için belirlediği metoddur, kulları için seçtiği sistemdir- müslümanların hac ve umre yapmalarına engel olmak -nitekim Hudeybiye antlaşmasının imzalandığı yıl da böyle yapmışlardı.- Oysa yüce Allah Mescidi Haram'ı insanlar için bir barış ve güvenlik yurdu kılmıştır, huzur beldesi olmasını dilemiştir. Bu konuda Mekke'de ikamet edenlerle, oradan geçen yabancılar arasında bir fark yoktur. Çünkü burası Allah'ın bütün kullarının eşit olduğu Allah'ın evidir. Onlardan hiçbiri bu evi sahiplenemez, hiç kimse ayrıcalıklı değildir.

"Gerek Mekke yerlilerinin gerekse dışardan gelen herkesin ziyaretine eşitçe açtığımız Mescidi Haram."

Yüce Allah'ın dokunulmaz evi için koyduğu bu sistem, insanların dokunulmaz bölgeler icad etmek amacı ile yaptıkları tüm girişimleri geride bırakan bir uygulamadır. Burada silahlar bırakılır, düşmanlar birbirlerinden emin olurlar. Burada kan dökülmez, herkes barınacağı bir yer bulur burada. Ama bu herhangi bir insanın lütfu değildir. Tüm insanların eşit olduğu evrensel bir haktır.

Mekke'de sahiplerinin oturmadığı evlerin üzerinde kişisel mülkiyetin caiz olup olmadığı konusunda fıkıh bilginleri arasında görüş ayrılıkları vardır. Ayrıca kişisel mülkiyeti doğru bulanlar arasında bu evlerin kiraya verilip verilmeyeceği konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. İmam Şafii -Allah rahmet etsin- Hz. Ömer'in -Allah ondan razı olsun- Safvan b. Ümeyye'den Mekke'de bir evi dört bin dirheme alıp orasını hapishane yaptığını delil göstererek Mekke'de ev alma, miras bırakma ve kiraya verme görüşünü benimsemiştir. İshak b. Raheveyhi -Allah rahmet etsin- Mekke'de ev miras bırakmayı kiraya vermeyi doğru bulmamış ve şöyle demiştir: Hz. Peygamber -salât ve selâm üzerine olsun- Ebu Bekir ve Ömer -Allah onlardan razı olsun- vefat ettiklerinde Mekke'deki bütün evler sahipsizdi. İhtiyacı olan otururdu. İhtiyacı olmayan da başka bir ihtiyaç sahibine devrederdi. Abdürrezzak Mücahit'ten, o da babasından Abdullah b. Ömer'in -Allah ondan razı olsun- şöyle dediğini rivayet eder:

Mekke'deki evleri satmak, kiraya vermek helal değildir. Yine Abdürrezzak İbn-e Cureye'den şöyle rivayet eder: Ata haremdeki evleri kiraya vermeyi yasaklamıştı. Bana haber verildiğine göre Hz. Ömer Hacıların gelip avlularında barınmaları için, evlere kapı yapılmasını yasaklamıştı. İlk defa evine kapı yapan da Süheyl B. Amr'dı. Hz. Ömer bunun nedenini sormak üzere kendisine bir mektup gönderince şu cevabı vermişti: "Ey mü'minlerin emiri, bana mühlet tay. Ben ticaretle uğraşan biriyim. Yük hayvanlarımı barındırmak için iki kapı yapmak istedim. Bunun üzerine Hz. Ömer "Sana izin verilmiştir'' der. Abdürrezzak Ma'mer'den o dà Mansur'dan o da Mücahit'ten Hz. Ömer'in şöyle dediğini rivayet eder: "Ey Mekkeliler evlerinizi kapı vurarak kapatmayın, yabancılar diledikleri zaman gelip konaklayabilsinler" İmam Ahmet -Allah rahmet etsin bütün kanıtları birleştirerek orta yolu tutmuş ve Mekke'de ev alınabileceğini, miras da bırakılacağını ama kiraya verilemeyeceğini söylemiştir.

Böylece İslâm bir barış bölgesi, bir güvenlik yurdu, tüm insanlara açık bir insanlık evi oluşturmakla bütün sistemleri farklı bir şekilde geride bırakmıştır:

Kur'an-ı Kerim bu dosdoğru sistemi çarpıtmak isteyenleri acıklı bir azapla tehdit ediyor.

"Kim orada zalimce bir tutum takınarak Allah'ın emirlerini çiğnerse kendisine acıklı bir azap tattırırız."

Peki böyle bir şeyi isteyene ve yapana ne oluyor ki buna yelteniyor? Kur'anın ifade tarzı sakındırmanın etkisini arttırmak, kararlılığı daha iyi vurgulamak için sırf böyle bir şeyi istemekle bile onları azapla tehdit ediyor. Bu da Kur'an-ı Kerim'deki ifade tarzının inceliklerindendir.

Ayetteki "İnne" edatının haberinin telaffuz edilmemesi de ifade tàrzının inceliklerinden biridir. Burada onlara ne yapılacağından, durumlarının ne olacağından ne gibi bir cezaya çarptırılacaklarından sözedilmiyor. Sanki bu özelliklerinin sözkonusu edilmesi, diğer bütün özelliklerine değinilmesine gerek bırakmıyor gibi. Bu, onların durumunu ve akıbetlerini ortaya koyuyor çünkü.

KÂ'BE'NİN YAPILIŞ AMACI VE HAC

Ardından surenin akışı, müşriklerin ele geçirdikleri, içinde putlara ibadet ettikleri, Allah'ın bir ve ortaksız olduğuna inanan ve şirkten arınan kimselerin ziyaret etmesine engel oldukları bu dokunulmaz evin ilk defa nasıl kurulduğuna değiniyor. Rabb'inin direktifi ve yol göstericiliği ile Hz. İbrahim'in –selâm üzerine olsun- bu evi kurmasına, ev kurulurken dayandığı temele, tevhid temeline, evin kuruluş amacına, yani tek ve ortaksız Allah'a kulluk yapmaya, bu evin ziyaretçilere ve Allah için orada ibadet edenlere ayrılmış olduğuna değiniyor.
 

kabe_yolcusu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

ben namaz kılmaya gidiyorum inş sonra gelirim Fatma abla Allah sendende razı olsun.
 

kabe_yolcusu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Eki 2006
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

doğru kardeşim ben namaza durıcam inş sen sorunu sor abicim.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

s.a. arkadaşlar,
hepinize hayırlı cumalar diliyorum.
sorumuz şu;

BİR KİMSEYE LAKAP TAKMAYI YASAKLAYAN AYET HANGİ SURENİN KAÇINCI AYETİDİR.

K.S.E.O.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

hayırlı cumalar abi

hucurat suresi 11.ayeti kerime.

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina yazdı:
hayırlı cumalar abi

hucurat suresi 11.ayeti kerime.

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

DOĞRU CEVAP ABLAM,
SORUNU ALABİLİRİZ
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
hayırlı cumalar abi

hucurat suresi 11.ayeti kerime.

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

DOĞRU CEVAP ABLAM,
SORUNU ALABİLİRİZ

DÜN RAHATSIZLANDIMDA O YÜZDEN SİTEYE BAKAMADIM HAKKINIZI HELAL EDİN:( ARKADAŞLAR
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'ân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
hayırlı cumalar abi

hucurat suresi 11.ayeti kerime.

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

DOĞRU CEVAP ABLAM,
SORUNU ALABİLİRİZ

DÜN RAHATSIZLANDIMDA O YÜZDEN SİTEYE BAKAMADIM HAKKINIZI HELAL EDİN:( ARKADAŞLAR

HELAL OLSUN VEDE GEÇMİŞ OLSUN.
İNŞALLAH BUGÜN BAKARSINIZ.
K.S.E.O.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina yazdı:
Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalktığını, seninle beraber bulunanlardan bir topluluğun da böyle yaptığını biliyor. Gece ve gündüzü Allah takdir eder. O, sizin onu sayamayacağınızı bildi de sizi affetti. Bundan böyle Kur'ân'dan size ne kolay gelirse okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah'ın lütfunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka insanlar olacağını bilmiştir. Onun için Kur'ân'dan kolayınıza geldiği kadar okuyun, namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin (Hayırlı işlere mal sarfedin). Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız. Allah'tan bağış dileyin. Kuşkusuz Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

S.A.
CEVABIMIZ MÜZZEMİL SURESİ 20 AYET. AŞAĞIDADA AYETE ŞEHİD SEYYİD KUTUP HOCAMIZIN VERDİĞİ MANAYI YAZIYORUM.
HATA BİZDEN MAĞFİRET ALLAHTAN.
K.S.EO.
20- Senin ve bazı arkadaşlarının, gecenin ya üçte ikisine yakın bölümünü ya yarısını ya da üçte birini ibadetle geçirdiğinizi Rabbin biliyor. Gecenin ve gündüzün sürelerini belirleyen Allah'tır. O bu gece ibadetinin temposuna dayanamayacağınızın farkındadır. Bundan böyle kolayınıza gelecek kadar Kur'an okuyunuz. Aranızda hastalar olacağını, bir bölümünüzün Allah'ın lütfettiği geçim payını elde edebilmek için yeryüzünde oradan-oraya koştuğunu, bir bölümünüzün de O'nun yolunda savaştığını Allah biliyor. Öyleyse kolayınıza gelecek kadar Kur ân okuyunuz. Namazı kılınız, zekatı veriniz, gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin Allah'a borç veriniz. Kendiniz için yaptığınız hayırları ilerde Allah katında daha yararlı ve daha büyük ödüllü olarak bulursunuz. Allah'tan af dileyiniz. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve merhametlidir.

Bu ayet, çekilen yorgunlukları, zahmetleri ve sıkıntıları yumuşak okşayışları ile silen serin bir "hafifletme" meltemi estiriyor. Yüce Allah'ın Peygamberimize ve müminlere yönelik "kolaylaştırma" çağrısını seslendiriyor. Yüce Allah Peygamberimizin ve müminlerin samimi bağlılıklarını belirlemiştir. Onların uzun gece namazları boyunca ayakta dikilmekten ayaklarının şiştiğini görmüştür. Aslında O, uzun uzun Kur'an okuyarak ve saatlerce namazda durarak sıkıntı çekmesini istemektir. O'nun istediği tek şey Peygamberimizi, hayatının geride kalan bölümü boyunca sırtında taşıyacağı ağır göreve hazırlamak ve kendisi ile birlikte bu çetin yola giren az sayıdaki müminlerin O'nun temposuna ayak uyduracak pişkinlik düzeyine yükselmelerini sağlamaktı.

Ayetin ilk cümlelerini oluşturan "sesleniş" sevgi yüklü ve güven aşılayıcıdır.

"Senin ve bazı arkadaşlarının, gecenin ya üçte ikisine yakın bölümünü ya yarısını ya da üçte birini ibadetle geçirdiğinizi Rabbın biliyor."

Rabbin seni ve arkadaşlarını görüyor. Yakın arkadaşlarınla birlikte geceleri uykusuz kalarak kıldığımız namaz Allah'ın terazisinde ağırlık sağlamış, kabul edilmiştir. Rabbin, senin yakın arkadaşlarınla birlikte uykularınızı bölerek yataklarınızdan kalktığınızı, soğuk gecelerde ılık döşeklerinizden isteyerek uzaklaştığınızı, kışkırtıcı yatak fısıltısı yerine yüce Allah'ın çağrısına kulak verdiğinizi biliyor. Rabbin sana ve yakın arkadaşlarına acıyor ve taşıdığınız bu gece ibadeti yükümlülüğünü hafifletmek istiyor. Devam ediyoruz:

"Gecenin ve gündüzün sürelerini belirleyen Allah'tır."

Buna göre birinden alır, öbürüne ekler. Böylece geceler bazan uzun, bazan de kısa olur. Sen ve yakın arkadaşların kısa-uzun ayırımı yapmaksızın gecelerin ya üçte ikiye yakın bölümlerini ya yarılarını ya da üçte birilerini ibadetle geçirmeye devam etmek durumundasınız. Allah bunu sürdürmenin size zor geleceğini biliyor. O sizi sıkmak, sıkıntıya sokmak istemez. O'nun istediği tek şey sizin ilerdeki mücadeleniz için azık biriktirmenizdir. Bu azığı biriktirdiğiniz görüldü. O halde bu yükümlülüğünüzü hafifletin, gece ibadetinizi kolaylaştırın. Devam ediyoruz:

"Bundan böyle kolayınıza gelecek kadar Kur'an okuyunuz."

Gece namazlarınızda uzun uzun Kur'an okuma uygulamasına son veriniz, kendinizi sıkıntıya düşürmeyiniz, aşırı derecede yorulmayınız. Yüce Allah, sizi tüm emeklerinizi ve enerjilerini yutacak görevlerin beklediğini biliyor. Uzun gece ibadeti bu görevlerle birlikte zor olur. Devam ediyoruz:

"Aranızda hastalar olacağını, bir bölümünüzün Allah'ın lütfettiği geçim payı elde edebilmek için yeryüzünde oradan-oraya koştuğunu, bir bölümünüzün de O'nun yolunda savaştığını Allah biliyor."

Hastalar gece ibadeti yapmak için zor kalkarlar. Bir bölümünüz de gündüzleri geçim peşinde koşmak, bunun için çalışmak zorundadır. Bu da hayatın kaçınılmaz gereklerinden biridir. Yüce Allah sizin dünya işlerinden el-etek çekerek tıpkı hristiyan keşişleri,gibi manastırlara kapanıp kendinizi tümü ile ibadete vermenizi istemez. Bunun yanısıra yüce Allah ilerde size savaşma izni verecek, zalimler karşısında zafer kazanmanızı nasip edecek, yeryüzüne azgınları titretecek islam sancağını dalgalandırmayı başarmanızı sağlayacaktır. O halde bu yükümlülüğünüzü hafifletin;

"Öyleyse kolayınıza gelecek kadar Kur'an okuyunuz."

Kendinizi zora, sıkıntıya, meşakkate koşmayınız. Yalnız bu dinin farz olan görevlerini düzenli biçimde yerine getiriniz.

"Namazı kılınız, zekatı veriniz."

Bunların yanısıra yüce Allah'a karşılık beklemeksizin, gönüllü olarak borç veriniz, ilerde karşılığını fazlası ile bulacak hayırlar yapınız. Yani;

"Gönüllü olarak ve karşılık beklemeksizin Allah'a borç veriniz. Kendiniz için yaptığınız hayırları ilerde Allah katında daha yararlı ve daha büyük ödüllü olarak bulursunuz."

Ayrıca Allah'a yönelerek O'ndan kusurlarınızı affetmesini dileyiniz. Çünkü insan ne kadar dikkat ederse etsin, ne kadar doğruyu araştırırsa araştırsın, yine de yanılabilir, kusur işleyebilir.

"Allah'tan af dileyiniz. Çünkü kuşkusuz Allah bağışlayıcı ve merhametlidir." Bu ayet, gece ibadetine ilişkin buyruktan bir yıl sonra gelen bir kolaylaştırma direktifi; bir merhamet, sevgi ve güven aşılama dokunuşudur. Yüce Allah böylece müminlerin gece ibadeti ile ilgili yükümlülüklerini hafifletmiş, bu ibadeti farz olmaktan çıkarıp "nafile"ye dönüştürmüş oluyordu. Peygamberimize gelince o bu konudaki tutumunu değiştirmemişti. Yine gecenin üçte birinin altına düşmeyen bir bölümünü ibadetle geçirme uygulamasına bağlı kalmıştı. Gecenin bu sessiz ve sakin saatlerinde Rabbine yalvarıyor, O'nun dergahına sığınarak hayat ve cihad azığı sağlıyordu. Üstelik gözleri uykuya dalsa bile kalbi hep uyanıktı. sürekli Allah'ı anıyor, her an O'na bağlılığını tazeliyordu. Sırtında taşıdığı yükümlülüğün ağırlığına ve sorumluluklarının yorgunluğuna rağmen geceleri yüce Rabbi ile başbaşa kalmayı hep devam ettirmiştir. Çünkü her şeyden yana boşalttığı kalbinde sadece yüce Allah vardı.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
hayırlı cumalar abi

hucurat suresi 11.ayeti kerime.

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

DOĞRU CEVAP ABLAM,
SORUNU ALABİLİRİZ

DÜN RAHATSIZLANDIMDA O YÜZDEN SİTEYE BAKAMADIM HAKKINIZI HELAL EDİN:( ARKADAŞLAR


helal olsun kardeşim allahım geçmiş etsin inşallah.
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
hayırlı cumalar abi

hucurat suresi 11.ayeti kerime.

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

DOĞRU CEVAP ABLAM,
SORUNU ALABİLİRİZ

DÜN RAHATSIZLANDIMDA O YÜZDEN SİTEYE BAKAMADIM HAKKINIZI HELAL EDİN:( ARKADAŞLAR


helal olsun kardeşim allahım geçmiş etsin inşallah.


ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM YA Bİ KAÇ SAAT ACİLDE YATTIM İŞİN KÖTÜ TARAFI HASTANEDE ÇALIŞIPTA HASTA OLUP ACI ÇEKMEK İLGİNÇTİR DÜN OKADAR HAP İLAÇ İĞNE YEDİM SORMA AMA BU GÜN HAMDOLSUN İYİYİM
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

bezmi safa yazdı:
sevvalmina yazdı:
bezmi safa yazdı:
mtekik yazdı:
sevvalmina yazdı:
hayırlı cumalar abi

hucurat suresi 11.ayeti kerime.

Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

DOĞRU CEVAP ABLAM,
SORUNU ALABİLİRİZ

DÜN RAHATSIZLANDIMDA O YÜZDEN SİTEYE BAKAMADIM HAKKINIZI HELAL EDİN:( ARKADAŞLAR


helal olsun kardeşim allahım geçmiş etsin inşallah.


ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM YA Bİ KAÇ SAAT ACİLDE YATTIM İŞİN KÖTÜ TARAFI HASTANEDE ÇALIŞIPTA HASTA OLUP ACI ÇEKMEK İLGİNÇTİR DÜN OKADAR HAP İLAÇ İĞNE YEDİM SORMA AMA BU GÜN HAMDOLSUN İYİYİM


allahım iyiliğini arttrsın inşallah bidaha yaşatmasın.bilirim hastanenin ne kadar kötü olduğunu.
 

sevvalmina

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eyl 2006
Mesajlar
1,747
Tepki puanı
1
Puanları
0
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

abim çok güzel açıklamışsın allah razı olsun sorunu alalım inşallah.
 

mtekik

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Ağu 2006
Mesajlar
2,702
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Web Sitesi
islamiportal.net
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

S.A.
NESH NEDİR? ÖRNEK VERİNİZ?
 

bezmi safa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Kas 2006
Mesajlar
1,241
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
KAYSERİ
RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.

mtekik yazdı:
S.A.
NESH NEDİR? ÖRNEK VERİNİZ?
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ve Bediüzzaman Said Nursî'nin Nesh Konusuna Yaklaşımı
19.ve 20. yüzyıllarda modern Kur’ân tefsirinin en bariz özelliklerinden birisi, Kur’ân'da neshin varlığı konusunda yapılan itirazlardır. Klasik tefsir tarihi ve usûlü eserlerinde de Kur’ân'da neshin varlığının inkâr eden âlimlerimize rastlanılsa da, Ebû Müslim el-İsfehânî dışında konuyla ilgili şöhret kazanmış diğer âlimlerin sayısı oldukça sınırlıdır. Bununla birlikte Müslümanların özellikle 18-20. yüzyıllarda batılılar karşısındaki maddi yenilgileri, çok sayıda Müslüman'ın yaşadığı coğrafyanın batılılar tarafından sömürge hâline getirilmesi ve müsteşriklerin Kur’ân metniyle ilgili uyandırmaya çalıştıkları şüpheler, son dönem Müslüman düşünürlere nerede yanlış yapıldığı sorusunu sordurmuş ve sonuçta çözüm olarak, daha başka tekliflerin yanısıra taklitten uzak, dinamik bir Kur’ân okuma metodolojisi geliştirme çabası önerilmiştir.

Modern Kur’ân tefsirinin müjdeleyicisi kabul edilen Şah Veliyyullah ed-Dihlevî, tefsir usûlüyle ilgili meşhur risalesi el-Fevzu'l-Kebir'inin ikinci bâabında tefsir usûlünün en zor meselelerinden biri olarak tanımladığı nesih konusunda ıstılahtan kaynaklanan ihtilâflardan dolayı âlimlerin abartılı rakamlar ortaya koyduğunu kaydettikten sonra mensuh âyet sayısını büyük alim Suyûtî'nin müfessir Ebû Bekr b. el-Arabî'yi takip ederek yirmiye düşürdüğünü söyler ve bu rakamın da itizara açık olduğunu belirtir. Şah Veliyyullah, bundan sonra söz konusu âyetleri teker teker ele alarak mensuh âyet sayısını yirmiden beşe kadar indirir. (Dihlevî, 39-46) Görüldüğü üzere Şah Veliyyullah, neshin varlığını prensip olarak inkâar etmemekte, sadece sayı bakımından köklü sınırlamalar getirmektedir.

Neshi bir usûl ya da prensip olarak topyekün inkâr eden isimlerden biri Sir Seyyid Ahmed Han'dır. Ahmed Han, tefsir prensiplerini ortaya koyduğu Tahrîr fî Usûli't-Tefsîr adlı tefsir usûlü eserinin 12. maddesinde Kur’ân'da nâsih ve mensûh'un olmadığını, hattâ konuyla ilgili her hangi bir imânın da yokluğunu iddia eder (Daud Rahbar 1956, 104). O, Bakara sûresinin, Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir âyeti neshetmez veya onu unutturmayız. mealli 106. âyetindeki nesh meselesinin ise, İslâm öncesi hukuk ya da dinlerle ilgili olduğunu ileri sürer.1 Ayrıca o, Biz bir âyetin yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman Allah ne indirdiğini bilirken "sen Allah'a iftira ediyorsun" derler…mealindeki Nahl 101'de geçen âyet kelimesinden maksadın Kur’ân âyeti olduğunu ispatın da mümkün olmadığı hususunu ısrarla vurgular (Rahbar, 112). Bununla birlikte, mukteza-yı hâl kaidesince bazı değişikliklerin de olabileceğini, fakat bu değişikliklerin kesinlikle akâid ve ahlâk konularını ilgilendirmediğini kaydeder. Diğer değişikliklerin ise zaman içerisinde tekrar gündeme gelebileceğini söyler. Ahmed Han'dan sonra gelen çok sayıdaki Müslüman düşünür de benzer şekilde nesih konusunu devamlı bir problem olarak algılamış ve neshin varlığını inkâr etmişlerdir. Bununla birlikte son dönemde bazı düşünürler tarafından ortaya konan tarihî hermenötik yaklaşımları sonucu nesih meselesi tekrar gündeme gelmiş ve söz konusu yöntemin önemli bir parametresi olarak hüsnü kabul görmüştür. Bu makalede aynı dönemde yaşayan, benzer tarihî süreçleri ve bu süreçlerdeki hâdiselerle karşılaşan iki önemli âlimimizin nesih konusuyla ilgili yaklaşımlarını değerlendirmeye çalışacağız.

İlk düşünür-âlimimiz Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'dır. 1878 yılında Elmalı/Antalya'da doğan Yazır 15 yaşında İstanbul'a gelir ve memleketinde başladığı eğitim hayatını burada devam ettirir. Dinî ve fennî ilimleri tahsil eden Yazır, 1905 yılında müderrisliğe başlamış ve Cumhuriyet'in ilanına kadar değişik yerlerde fıkıh, usûl-ü fıkıh, mantık, nizâmât-ı evkâf ve mukayeseli hukuk okutmuştur. Müderrislik vazifesinin dışında değişik devlet kademelerinde de çalışan Yazır, Şeyhü'l-İslamlık teşkilatındaki Dâru'l-Hikmeti'l-İslâmiyye'de önce üye (4 Ağustos 1918) sonra da başkanlık yapmış (2 Nisan 1919), I. Damat Ferit Paşa hükümetinde vakıflardan sorumlu bakan olmuştur (4 Mart-30 Eylül 1919). (Kara 1986, 1:409) Cumhuriyet'in ilanından sonra tevkif edilen sonra da serbest bırakılan Yazır, bir müddet işsiz kalmış ve 1926'da TBMM tarafından hazırlatılacak olan Türkçe tefsirin yazılması kendisine tevdi edilmiş ve 1938 yılına kadar söz konusu tefsirle ilgilenmiştir. (Paksüt 1993, 2-24)

Bediüzzaman Said Nursi'de Allâme Yazır'dan yaklaşık iki sene önce Hizan/Bitlis'te doğmuştur (1876). İlmi faaliyetlerini doğunun değişik medreselerinde sürdüren Bediüzzaman, erken bir dönemde ilmi meziyetlerini ortaya koymaya başlamış ve dönemin âlimleriyle münazaralar yapmıştır. Yazır gibi O da kendisini sadece dinî ilimlerle sınırlamamış ve matematik, fen ve coğrafya gibi müspet bilimlerle de iştigal etmiştir. Eğitimin önemine inanan Bediüzzaman, 1907'de İstanbul'a gelerek doğuda açmayı planladığı üniversiteyle ilgili olarak yetkililerle görüşmeler yapmış, değişik gazete ve mecmualara da yazılar yazarak Müslümanların güncel meseleleriyle ilgilenmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nda Bitlis'te Ruslara karşı savaşırken esir düşmüş, daha sonra meşakkatli bir yolculuktan sonra İstanbul'a geri dönmüştür. Elmalılı Hamdi Yazır gibi Daru'l-Hikmet'te azalık yapan Bediüzzaman, Anadolu'da sürdürülen Kuvây-ı Milliye hareketlerini desteklemiştir.

1922'de yeni kurulan Millet Meclisi'ne konuşmacı olarak davet edilmiştir. Kendisine teklif edilen vazifeleri kabul etmeyerek Van'a dönen Bediüzzaman, Şeyh Said isyanıyla ilgisi olmadığı hâlde bu olayla ilişkilendirilerek Burdur'a oradan da İsparta'ya nefy edilir. Çileli günlerin başlangıcı olan İsparta ve Barla sürgününü Eskişehir, Denizli, Afyon, Kastamonu, Emirdağ vb. yerlerdeki takibat ve tevkifler takip etmiştir. 1960 yılında vefat eden Bediüzzaman geride 6000 küsur sayfalık büyük bir külliyat ve çok sayıda talebe bırakmıştır (Tarihçe 1976; Badıllı 1990, Şahiner 1974).
Hayat hikâyelerini kısaca kaydettiğimiz bu iki değerli âalimimizin nesh konusuyla ilgili yaklaşımlarına geçmeden önce önemli bir noktaya daha dikkat çekmek istiyoruz. Öncelikle belirtmekte fayda var ki, Bediüzzaman, Yazır gibi Fâtiha-Nâs çerçevesinde bir tefsir telif etmemiştir. Kur’ân'ın bütünü dikkate alındığında Bediüzzaman'ın ele aldığı âyetler kemiyet açısından oldukça sınırlıdır. Konu başlığımız olan nesh meselesiyle ilgili en açık ve en çok kullanılan âyetlerden ikisinin (Bakara, 2:106; Nahl, 16:101) Bediüzzaman tarafından külliyatında tefsir edilmediği görülmektedir. Bediüzzaman, nesih kelimesinin türevlerinden olan ve en azından aynı anlam dairesinde bulunan kelimelerin (istinsâh/yensah) geçtiği âyetleri de (Câsiye, 45:29; Hacc, 22:52) her hangi bir yoruma tabi tutmamıştır. Ayrıca O'nun tefsir anlayışında belirleyici olan insanlığın hidâyetine vesile olma ve imanını kurtarma gerçeği sebebiyle (manevi tefsir) bir kaç istisna dışında klasik tefsirlerde sık sık karşılaştığımız linguistik analizler, tefsir rivâyetleri ve diğer tevîl araçlarını eserlerinde fazla göremiyoruz. Yazır ise, TBMM tarafından Türk insanına hem Kur’ân'ın meâlini hem de Türkçe tefsirini sunmak için görevlendirilmiş bir kimsedir. Bu sebeple, bir çok orijinal yorumlar O'nun tefsirinde yer alsa da, usûl ve sunuş olarak klasik tefsir geleneğinin dışına pek çıkmamıştır. Bununla birlikte, Yazır'ın Fâtiha-Nâs çerçevesinde tefsir yapması ona nesihle ilgili âyetleri doğrudan tefsir etme imkânı vermiştir. Bu yüzden biz önce Yazır'ın detaylı sonra da Bediüzzaman'ın dolaylı bir şekilde işlediği nesih konusuyla ilgili yaklaşımlarına değinmek istiyoruz.
Bediüzzaman, nesih kelimesinin türevlerinden olan ve en azından aynı anlam dairesinde bulunan kelimelerin (istinsâh/yensah) geçtiği ayetleri de herhangi bir yoruma tabi tutmamıştır. Ayrıca onun tefsir anlayışında belirleyici olan insanlığın hidayetine vesile olma ve imanını kurtarma gerçeği sebebiyle (manevî tefsir) birkaç istisna dışında klasik tefsirlerde sık sık karşılaştığımız linguistik analizler, tefsir rivayetleri ve diğer tevîl araçlarını eserlerinde fazla göremiyoruz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt