RE: "KUR'AN-I KERİM'İ NE KADAR TANIYORUZ.
S.A. BENDE BAKARA 219 VE MAİDE 90 DİYECEKTİM Kİ, ABLAM HIZLI DAVRANMIŞ,
BENDE BARİ FİZİLAL-İL KURAN KAYNAĞINDAN TEFSİRLERİNİ YAZAYIM.
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHİM,
BAKARA 219/a- Sana içki ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki; Onların ikisinde de büyük günah vardır. İnsanlara bazı yararları varsa da günahları yararlarından büyüktür. Sana Allah yolunda ne vereceklerini sorarlar. De ki; "ihtiyaçlarınızdan artakalanını verin': Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki düşünesiniz.
Bu ayetin indiği zamana kadar, içki ve kumarı yasaklayan bir ayet inmemişti. Fakat Kur'an-ı Kerim'in hiçbir yerinde bu iki kötü alışkanlığın helâl olduğunu söyleyen bir hüküm de yoktu.
Yüce Allah yeni oluşmakta olan bu müslüman cemaati elinden tutarak onu adım adım istediği yolda ilerletiyor, onu kendisi için tasarladığı misyona uygun olarak yapılandırıyordu. Bu önemli misyon, bu büyük görev, insanın kendini içki ve kumar yolunda harcaması ile bağdaşmazdı; ömrü, bilinci ve enerjiyi amaçsız insanların eğlencelerinde boşu boşuna tüketmekle bağdaşmazdı. Çünkü sözkonusu amaçsız kimseler nefislerine haz veren şeyler ile oyalanır, peşlerinden bir an bile ayrılmayan serserilik ve sorumsuzluk, kendilerini içki ile sarhoş olmaya ve kumarla oyalanmaya daldırır. Kimi zaman da bu zavallıları kovalayan kör nefisleri olur. Onlar da kendilerinden kaçarak içkinin ve kumarın kucağına atılırlar. Tıpkı cahiliye toplumunda yaşayan sıradan insanların yaptıkları gibi. Bu dün böyle idi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacaktır. Yalnız İslâm, insan nefsine yönelik eğitim metodu uyarınca bu konuda yavaş, soğukkanlı ve zorlamacılıktan uzak adımlar ile ilerliyordu.
Bu ayet-i kerime içki ve kumar yasağı konusunda atılmış ilk adımdır. Burada önemli bir noktaya kısaca değinmek istiyoruz. Maddî nesneler ve davranışlar her zaman mutlak anlamda, katıksız biçimde kötü olmayabilirler. Şu dünya üzerinde iyilik, kötülükle ve kötülük de iyilikle karışık olarak bulunur. Fakat herhangi bir nesnenin ya da davranışın helâl ya da haram olmasının ekseni, kriteri, iyiliğin ve kötülüğün baskın olup olmamasıdır. Buna göre içkinin ve kumarın günahı, zararı, yararından daha ağır bastığına göre bu durum bir yasaklama, bir haram sayma gerekçesi oluşturur. Böyle olmakla birlikte bu ayette açık bir yasaklama ve haram sayma hükmüne yer verilmemiştir.
MAİDE SURESİ
MAİDE 90- Ey müminler, içki, kumar, anıt taşlarına fal okları şeytan işi iğrençliklerdendir, bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz.
MAİDE 91- Şeytan içki ve kumar yolu ile aranıza kin ve düşmanlık tohumları ekmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlara son veriyorsunuz değil mi?
Ömer b. Hattab (Allah ondan razı olsun) dedi ki; "Allah'ım içki konusunda içimizi rahatlatacak bir açıklama yap" (Herhalde Hz. Ömer'in (r.a), insanın içini rahatlatacak bir açıklama arzusunu kamçılayan Nahl suresinin ayetidir. Kendisinin de belirttiği gibi Ömer, cahiliye döneminde içki içen bir adamdı. Bu da içki kullanma alışkanlığının cahili toplumda, köklü bir alışkanlık, olduğunu göstermektedir.) Bunun üzerine Bakara sûresinin şu ayeti gönderildi: "Sana içki ve kumar hakkında soru soruyorlar. De ki, onların ikisinin de büyük günahı vardır. İnsanlara bazı yararları varsa da günahları yararlarından büyüktür." Ömer çağırıldı ve kendisine bu ayet okundu. Ömer yine: "Allah'ım içki konusunda içimizi rahatlatacak bir açıklama yap". dedi. Ardından Nisa sûresindeki şu ayet gönderildi: "Ey müminler, sarhoş olduğunuz halde namaza yaklaşmayın." Ömer yine çağırıldı ve kendisine bu ayet de okundu. Bu sefer de Ömer: "Allah'ım içki konusunda içimizi rahatlatacak bir açıklama yap" dedi. Arkasından Maide sûresindeki şu ayet indi. "Şeytan, içki ve kumar yolu ile aranıza kin ve düşmanlık tohumları ekmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlara son veriyorsunuz değil mi?" Bunun üzerine Ömer: "Son verdik, son verdik" diye, bu ilahi çağrıya içtenlikle katıldığını dile getirdi. (Ashabus Sünen)
Hicretin üçüncü senesinde, Uhud savaşından sonra indirilen içkiyi yasaklayıcı ayetlerden sonra, Medine sokaklarında dolaşıp: "Ey ahali,artık içki haram kılınmıştır" diye, bağırılmasından başka bir şeye ihtiyaç kalmamıştı... Bunun üzerine, elinde bardağı olan onu kırdı, ağzında bir yudum içki olan onu geri tükürdü. Şarap fıçıları kırıldı, içki şişeleri kırıldı. Böylece sarhoşluk ve içki kullanımı yokmuş gibi halledildi!
Şimdi de Kur'an'ın sunuş tarzına; eğitim ve yönlendirme yöntemini kapsayan metoduna bir göz atalım:
"Ey müminler, içki, kumar, anıt taşları ve fal okları şeytan işi iğrençliklerdendir, bunlardan uzak durunuz ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar yolu ile aranıza kin ve düşmanlık tohumları ekmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlara son veriyorsunuz değil mi? Allah'a ve peygambere itaat edin, Onlara karşı gelmekten sakının. Eğer bu direktife sırt çevirirseniz, bilin ki, Peygamberimizin görevi sadece açıkça duyurmaktır."
Bu ayetler, bu bölümün alışılagelen hitap şekliyle başlıyor: "Ey müminler"...
Bir taraftan müminlerin kalplerini harekete geçirmek, öbür taraftan bu imanın zorunlu sonucu olan, bağlılık ve itaat eylemini hatırlatmak için...
Bu etkili hitaptan sonra, net ve açık bir biçimde ifade edilen kesin bir hüküm yer alıyor:
"İçki, kumar, anıt taşları ve fal okları şeytan işi iğrençliklerdendir."
Bunların hepsi, Allah'ın helâl kıldığı "tertemiz nimetler" sıfatıyla uyuşmayan kirli işlerdir. Ve bunlar şeytan işidir... Şeytan ise insanın tarihi düşmanıdır. Müminin, bir işten duygusal olarak nefret etmesi, psikolojik olarak tiksinmesi, fıtrat olarak ondan ürküp kaçması, korkarak ondan uzaklaşması ve ondan sakınması için, bu işin şeytan işi olduğunu öğrenmesi yeterlidir!
İşte bu esnada, kurtuluş umudu ile birlikte yasak konuyor. Bu aynı zamanda, derin psikolojik duyguları harekete geçiren bir dokunuştur:
"Bunlardan uzak durunuz ki, kurtuluşa eresiniz."
Bundan sonra ayet-i kerime, bu pisliğin gerisinde bulunan şeytanın planını açıklamaya geçiyor:
"Şeytan içki ve kumar yolu ile aranıza kin ve düşmanlık tohumları ekmek sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister."
Böylece müslümanın gönlünde; şeytanın hedefi, tuzağının amacı, iğrençliğinin yolu aydınlanmış oluyor... Bu hedef, içki ve kumar yolu ile müslümanların arasında, kin ve düşmanlık tohumlarını ekmektir. Aynı şekilde, "iman edenleri" Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaktır bu. Öyleyse bu, ne korkunç bir hile...
Şeytanın güttüğü bu hedefler, birer realitedir. Müslümanlar bu gerçekleri, gerçeğin kendisi olan ilahi ifadeler aracılığıyla tasdik ettikten sonra, realiteler dünyasında da onları görebilirler. Şeytanın, içki ve kumar yolu ile insanlar arasına kin ve düşmanlık tohumunu nasıl ektiğini görmek için, uzun bir araştırmaya gerek yoktur. İçki, insanın aklını başından alır, etini ve kanını bir sel gibi harekete geçirir, şehevi arzu ve isteklerini alevlendirir. Çoğunlukla içkiye arkadaş olan kumar ise, insanın gönlünde binbir çeşit kin ve hüsran duygusu bırakır. Çünkü, kumarda kaybeden kişi, gözlerinin önünde malını elinden alana ister-istemez kin besleyecektir. Malını bir ganimet olarak alıp ****üren kumarcıya, kaybeden adam, elbette ki kahrolacaktır. Bu işlerin yapıları gereği olarak, kin ve düşmanlığı harekete geçirmesi normaldir. Meseleye oldukça yüzeysel olarak bakan birtakım kimselerin, bu tür biraraya gelişleri; dostluk ve mutluluğun bir parçası olarak algılamaya çalışmaları boşunadır. Zira bu işler, birbirine dost olan imanları çatışma ve patlama alanlarında karşı karşıya getirmektedir.
Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaya gelince; bunların ikisi üzerinde düşünmeye bile gerek yoktur. İçki herşeyi unutturur. Kumar da alıkoyar. Kumarcılara göre, kumarcının aklı ile sarhoşun aklı arasında fark yoktur. Kumarcının alemi de sarhoşun alemi gibi, içki masalarını, kadehleri ve kumar oyununu aşmaz!
Şeytanın iğrenç hedefini belirten bu işaret, amacına ulaşıp, "iman edenlerin" kalplerini uyarmak ve onları harekete geçirmek istediğinde bir soruya yer veriliyor. Bu öyle bir sorudur ki, onu, Hz. Ömer'in bu ayeti dinlediği sırada verdiği cevaptan başka biçimde cevaplamak mümkün değil:
"Artık bu işlere son veriyorsunuz değil mi?"
Ömer hiç beklemeden cevap verir: "Son verdik, son verdik"