BULENT TUNALI
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Ağu 2007
- Mesajlar
- 2,307
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Konum
- BURSA-m.k.paşa
- Web Sitesi
- www.bilsankimya.com
Bizim Posbıyık ve Selam
Acemli camisinin yokuşunu oflaya puflaya çıkarken, ya yokuş ortasında ya da yokuşun tam basında her gün aynı saatte posbıyık bir adama rastlar oldum. İri kıyım, oldukça semiz, hükümet suratlı bir adam. Gayet rahat iner, salına salına, iniş aşağı, gözlerinin içine bakarım. Selam vereyim diye, ama adam hiç oralı değil, bakmaz bile, ne yalan söyleyeyim benim de canım sıkılır. "Yahu yokuştan indiğin için zaten senin görevin selam vermek" der. "Öyle layık olmayana ben de vermem" diyerek geçer giderim, selamsız sabahsız.
Rahmetli dedem anlatmıştı: "Gençlik çağlarımda köyümüzün ana yolunda, belki uzaklardan gelir uzaklara gider bir adam at üstünde gidiyor, baktım, az bekledim ama selam vermeden geçti gitti. Ellerim arkamda, öyle bakakaldım. Zoruma gitti,döndüm ve atının yularından tuttum.
Bak hele emmi! Niçin bana selam vermedin?
Layık değilsin de ondan
Ne demek? Nasıl yani?
Evladım elin arkanda, hovarda gibi gidiyorsun. Hele vaziyetini düzelt, elini indir, layık ol, gözle ki, ben de selam vereyim!.. Doğru yahu, dedim içimden ve;
Peki emmi sen haklısın. Haydi yolun açık olsun, git güle güle!..
Sağol evlat...
Sonra Peygamberimizin "İnsanların Allah nezdinde en makbul olanı, önce selam verenleridir" "Önce selam veren Allah'a daha yakındır" hadislerine ve önce selam veren adamda kibir olmayacağı müjdesine tama ederek, posbıyık müslümana önce kendim selam vermeye karar verdim. Hem niçin vermeyeyim, İslâmın en hayırlı olanı Peygamberimizce, yemek yedirmek ve tanıdığın tanımadığın herkese selam vermek olarak bildirilmiş... Ne kadar kolay, üstelik sevabında o kadar bol. Çünkü Efendimiz şöyle buyuruyor. "Ey insanlar! selamı yayınız. Yemek yediriniz. Akrabanızı ziyaret ediniz. İnsanlar uykuda iken namaz kılınız, selametle Cennete gidersiniz."
Evet yarın olsa da şu bizim Posbıyığa güzel bir selam versem diye, sabahı iple çeker oldum. Bu selam Allahın selâmı, böyle her gün devam edecek olursa, bizi iyi ahbap eder diye de seviniyordum. Çünkü Efendimiz (SAV.):
Siz mümin olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Yaptığınız takdirde sevineceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi?.. Aranızda selâmı yayınız" buyuruyorlardı.
Ertesi gün koltuğumda kitaplar, okulumun yolunda, aynı yokuştayım. Bizimki aynı lakayt tavrıyla görünmez mi karşıdan; içimden "şimdi ben sana gösteririm" diyor, tam yanımdan geçerken-
Esselâmu aleyküm, diyorum.
Ummuyor tabi ve rahatça geçiyor. Yan gözle kolluyorum. Üç beş adım geçmeden uyanıyor. Zihni ancak intikal ediyor ve "Yahu herhalde selam bana" der gibi şaşırıyor, kekeliyor, acele ve sessizce;
Ve aleykümselam, diyor.
Tabi ben bastırıp gidiyorum beklemeksizin. Ertesi gün yine karşı karşıyayız. Bu sefer uzaktan bana bakıyor. Tedirgin. Ürkek, "Aman ne olur ne olmaz" kabilinden ihtiyatlı yürüyor, bir iki adım kala;
Esselâmü aleyküm,diyorum. Cevap hazır
Aleykümselam.
Geçiyoruz.
Daha ertesi gün bu sefer, ta uzaktan, düğmeler ilikleniyor, yüzünde tatlı bir tebessüm, gayet rahat ve emin yaklaşıyor ve selam bekliyor.
Esselâmu aleyküm
Ve aleykümselâm hocam!..
"Hım! Kitaplardan ve yaşımdan ve de okul yolundan bildi öğretmen olduğumu diyorum. Sonra günler hep böyle geçerken güzel güzel, bir gün bir devlet dairesine işim düşüyor. Kapıdan girer girmez bizim posbıyık ile karşılaşmaz mıyım?
Ooo hocam, hoş geldiniz. Merhaba. Yardım edeyim, emredersiniz.... Anam babam sana feda olsun ya resûlallah... Aynen haber verdiğin gibi, selamlaştık, seviştik..
Acemli camisinin yokuşunu oflaya puflaya çıkarken, ya yokuş ortasında ya da yokuşun tam basında her gün aynı saatte posbıyık bir adama rastlar oldum. İri kıyım, oldukça semiz, hükümet suratlı bir adam. Gayet rahat iner, salına salına, iniş aşağı, gözlerinin içine bakarım. Selam vereyim diye, ama adam hiç oralı değil, bakmaz bile, ne yalan söyleyeyim benim de canım sıkılır. "Yahu yokuştan indiğin için zaten senin görevin selam vermek" der. "Öyle layık olmayana ben de vermem" diyerek geçer giderim, selamsız sabahsız.
Rahmetli dedem anlatmıştı: "Gençlik çağlarımda köyümüzün ana yolunda, belki uzaklardan gelir uzaklara gider bir adam at üstünde gidiyor, baktım, az bekledim ama selam vermeden geçti gitti. Ellerim arkamda, öyle bakakaldım. Zoruma gitti,döndüm ve atının yularından tuttum.
Bak hele emmi! Niçin bana selam vermedin?
Layık değilsin de ondan
Ne demek? Nasıl yani?
Evladım elin arkanda, hovarda gibi gidiyorsun. Hele vaziyetini düzelt, elini indir, layık ol, gözle ki, ben de selam vereyim!.. Doğru yahu, dedim içimden ve;
Peki emmi sen haklısın. Haydi yolun açık olsun, git güle güle!..
Sağol evlat...
Sonra Peygamberimizin "İnsanların Allah nezdinde en makbul olanı, önce selam verenleridir" "Önce selam veren Allah'a daha yakındır" hadislerine ve önce selam veren adamda kibir olmayacağı müjdesine tama ederek, posbıyık müslümana önce kendim selam vermeye karar verdim. Hem niçin vermeyeyim, İslâmın en hayırlı olanı Peygamberimizce, yemek yedirmek ve tanıdığın tanımadığın herkese selam vermek olarak bildirilmiş... Ne kadar kolay, üstelik sevabında o kadar bol. Çünkü Efendimiz şöyle buyuruyor. "Ey insanlar! selamı yayınız. Yemek yediriniz. Akrabanızı ziyaret ediniz. İnsanlar uykuda iken namaz kılınız, selametle Cennete gidersiniz."
Evet yarın olsa da şu bizim Posbıyığa güzel bir selam versem diye, sabahı iple çeker oldum. Bu selam Allahın selâmı, böyle her gün devam edecek olursa, bizi iyi ahbap eder diye de seviniyordum. Çünkü Efendimiz (SAV.):
Siz mümin olmadıkça cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız. Yaptığınız takdirde sevineceğiniz bir şeyi size söyleyeyim mi?.. Aranızda selâmı yayınız" buyuruyorlardı.
Ertesi gün koltuğumda kitaplar, okulumun yolunda, aynı yokuştayım. Bizimki aynı lakayt tavrıyla görünmez mi karşıdan; içimden "şimdi ben sana gösteririm" diyor, tam yanımdan geçerken-
Esselâmu aleyküm, diyorum.
Ummuyor tabi ve rahatça geçiyor. Yan gözle kolluyorum. Üç beş adım geçmeden uyanıyor. Zihni ancak intikal ediyor ve "Yahu herhalde selam bana" der gibi şaşırıyor, kekeliyor, acele ve sessizce;
Ve aleykümselam, diyor.
Tabi ben bastırıp gidiyorum beklemeksizin. Ertesi gün yine karşı karşıyayız. Bu sefer uzaktan bana bakıyor. Tedirgin. Ürkek, "Aman ne olur ne olmaz" kabilinden ihtiyatlı yürüyor, bir iki adım kala;
Esselâmü aleyküm,diyorum. Cevap hazır
Aleykümselam.
Geçiyoruz.
Daha ertesi gün bu sefer, ta uzaktan, düğmeler ilikleniyor, yüzünde tatlı bir tebessüm, gayet rahat ve emin yaklaşıyor ve selam bekliyor.
Esselâmu aleyküm
Ve aleykümselâm hocam!..
"Hım! Kitaplardan ve yaşımdan ve de okul yolundan bildi öğretmen olduğumu diyorum. Sonra günler hep böyle geçerken güzel güzel, bir gün bir devlet dairesine işim düşüyor. Kapıdan girer girmez bizim posbıyık ile karşılaşmaz mıyım?
Ooo hocam, hoş geldiniz. Merhaba. Yardım edeyim, emredersiniz.... Anam babam sana feda olsun ya resûlallah... Aynen haber verdiğin gibi, selamlaştık, seviştik..