İlk tevbe eden peygamber Hz. Âdem (as)’dır. Havvâ vâlidemizle beraber yaptıkları şu tevbe meşhûrdur:
“…Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlakâ ziyân edenlerden oluruz.” (A’râf, 23)
Bu duâ, kendilerinden sonra kıyâmete kadar gelecek evlâdlarına en güzel bir istiğfâr nümûnesidir.
Ayrıca tevbenin kabûlü için, yalnız dilin “estağfirullâh” demesi, kâfî değildir. Bununla birlikte kalbî bir titreyiş ve nedâmet ile aynı hatâyı tekrar etmemeye azmetmek zarûrîdir.
Hz. Mevlânâ (ks) tevbede lüzûmlu olan hâlet-i rûhiyeyi şu şekilde ifâde eder:
“Nedâmet ateşiyle dolu bir gönülle ve nemli gözlerle tevbe et! Zîrâ çiçekler, güneşli ve ıslak yerlerde açar!”
Tevbe ve istiğfâr, ferd ve milletleri selâmete götürür. Gelecek belâ ve musîbetleri izâle eder.
“…Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlakâ ziyân edenlerden oluruz.” (A’râf, 23)
Bu duâ, kendilerinden sonra kıyâmete kadar gelecek evlâdlarına en güzel bir istiğfâr nümûnesidir.
Ayrıca tevbenin kabûlü için, yalnız dilin “estağfirullâh” demesi, kâfî değildir. Bununla birlikte kalbî bir titreyiş ve nedâmet ile aynı hatâyı tekrar etmemeye azmetmek zarûrîdir.
Hz. Mevlânâ (ks) tevbede lüzûmlu olan hâlet-i rûhiyeyi şu şekilde ifâde eder:
“Nedâmet ateşiyle dolu bir gönülle ve nemli gözlerle tevbe et! Zîrâ çiçekler, güneşli ve ıslak yerlerde açar!”
Tevbe ve istiğfâr, ferd ve milletleri selâmete götürür. Gelecek belâ ve musîbetleri izâle eder.