Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Kabirden yardım istemek faydalanma şekilleri (10 Kullanıcı)

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
BU DA BAŞKA BİR GÖRÜŞ;

(ALINTIDIR ŞAHSİ GÖRÜŞÜM DEĞİLDİR )
ÖLMÜŞ KİMSELERDEN İSTEKTE BULUNMAK





Ölümlerinden sonra ve gıyaplarında melek ve peygamberlere dua etmek, onlar aracılığıyla istekte bulunmak ve bu durumda şefaat etmelerini dilemek, (onlardan şefaat talep etme anlamında) heykellerini dikmek; Allah'ın teşri buyurduğu, bir peygamberi onunla gönderdiği veya bir kitabı onunla indirdiği hiçbir din yoktur.

Böyle birşey müslümanların ittifakıyla ne vacib, ne de müstehabtır.

Ne sahabeden, ne de hakkıyla onlara tâbi olanlardan biri böyle bir şey yapmış ve ne de müslümanların müctehid imamları böyle bir şeyin yapılmasını istemiştir.

Her ne kadar halk içinde ibadet ve zühd sahibi kimselerden bazıları bunu yapıyor ve bu konuda birtakım hikâye ve rüyalar anlatıyorsa da, aslında böyle şeylerin hepsi şeytanın eserlerindendir.

Bu âbid ve zâhidlerden kimileri, ölüye (istekte bulunma anlamında) dua, onunla şefaat istemek ve ondan istiğasede bulunmak konusunda kasideler dizer, ya da peygamber ve salihlere medhiyeler söylerken bu gibi şeyleri de bu medhiyeler arasında zikrederler. Bunların hepsi Müslüman imamların ittifakıyla, bunlardan hiçbiri meşru, vacib ve müstehab olan davranışlardan değildir.

Her kim ne vacib, ne de müstehab olmayan bir şeyle ibadet eder ve onun vacib ya da müstahab olduğuna inanırsa, sapıktır, bid'at ehlindendir. İşlediği bu bid'at, iyi bid'at değil, din âlimlerinin ittifakıyla kötü bir bid'attir.

Allah'a, ancak vacib ya da müstahab olan bir fiille ibadet edilir.

Ne yazık ki birçok kimse, bu tür şirklerde yarar ve maslahatların bulunduğunu söylemekte, ya akıl veya zevk ya da taklit ve rüyalarla bu söylediklerini delillendirmeye çalışmaktadır.



Bunlara iki yoldan cevap verilir:



Birisi: Nass ve icma delilidir.

Diğeri ise: Kıyas, hiss-i selim ve iddialarındaki zararı açıklamaya itibar etmektir. Çünkü ondaki zarar, sandıkları maslahattan çok daha ağır basmaktadır.



Birinci hususa gelince, onlara şöyle cevap verilir:

İslâm dininde zorunlu olarak ve tevatür ile İslâm ümmetinin selefi ve müctehid imamlarının icmaıyla bilinmektedir ki, bu ne vacib, ne de müstahabtır.

Yine bilinmektedir ki, ne Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), ne de ondan önceki peygamberlerden herhangi biri meleklere, peygamberlere ya da salih kimselere dua edin veya ölümlerinden sonra, ya da gıyaplarında "onlarla şefaat dileyin " diye bir tavsiyede bulunmamıştır, bir kimse:

Ey melekler! Allah katında bana şefaat edin; Allah'tan isteyin; dileyin ki bize yardım etsin, bize rızık versin veya bizi hidayete kavuştursun, dememiştir.

Aynı şekilde hiçbir kimse, peygamber ve salihlerden ölen ne; Ey Allah'ın peygamberi! Ey Allah'ın Rasulu! Benim için Allah dua et; benim için Allah'tan iste; bağışlanmamı dile; Allah'tan dileki günahlarımı bağışlasın; beni hidayete kavuştursun; bana yardım etsin, ya da bana sıhhat ve afiyet versin, dememiştir.

Yine hiçbiri:

Günahımdan, rızkımın azlığından veya düşmanın bana hâkimiyet kurmasından sana şikâyet ediyorum. Ya da:

Bana zulmeden falanı sana şikâyet ediyorum, dememiştir. Bunları söylemedikleri gibi:

Sana misafir olarak geldim; sana komşuyum; sana sığınanları korursun; sen, kendisine sığınılanların en hayırlısısın, dememiştir.

Yine onlardan hiçbiri, böyle bir şeyi kâğıda yazıp mezarın başına asmamış, ya da falana sığınıyorum diye bir not yazarak o notu götürüp, sığındığı yerde çalışan birine vermemiştir.


Ehl-i Kitab ve müslümanlar içindeki bid'at ehlinin yaptıkları bu gibi şeyleri yapmıyordu.

Nitekim Hıristiyanlar kiliselerinde, müslümanlar arasında çıkan bid'at ehli de peygamberlerle salih kimselerin kabirlerinde ve gıyaplarında bu tür şeyleri yapmaktadırlar.

Oysa İslâm dininde zorunlu olarak Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in bu ümmete böyle şeyleri teşrî buyurmadığı mütevatir nakil ve müslümanların icmaıyla bilinmektedir.

Aynı şekilde daha önce gelen peygamberler de, bu gibi şeylerden hiçbirini teşri buyurmamışlardır.

Ne peygamberlerinden Ehl-i Kitaba ve ne de Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)'den müslümanlara böyle bir nakil vardır.

Hattâ ne sahabeden, ne de hakkıyla onlara tâbi olanlardan biri böyle bir şey yapmıştır. Müslüman müctehidlerden de bunu hoş karşılayan olmamıştır.

Ne dört imam, ne de bir başkası. İmamlardan hiçbiri, ne hacc ibadetinde, ne de başka bir ibadette Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in kabri başında Peygamber'den şefaat etmesini, ümmeti için dua etmesini ya da ümmetin başına gelen dinî veya dünyevi bir musibeti kendisine şikâyet etmeyi hoş karşılamış değildir.



Nitekim Ashab, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in, vefatından sonra nice belâlarla karşı karşıya kalmışlardır; bazen kuraklıkla yüzyüze gelmiş, bazen yemek için yeterli gıda maddesi bulamamış, bazen güçlü düşman ordusu ve korkuyla karşı karşıya gelmiş, bazen de günah ve vasiyetlere maruz kalmışlardır. Ama onlardan hiçbiri ne Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in, ne Hz. İbrahim 'in ve ne de peygamberlerden herhangi birinin kabrine gidip:

Kuraklığı veya düşmanın kuvvetini ya da günahların çokluğunu sana şikâyet ediyoruz. Yahut:

Ümmetine rızık vermesi veya onlara yardım etmesi ya da günahlarının bağışlanması için Allah'tan istekte bulun, dememiştir. Aksine, müslüman müctehidlerden hiçbiri bu gibi sonradan ortaya çıkmış bid'atleri hoş karşılamamışlar.

Bu tür şeyler, müslüman müctehidlerin ittifakıyla ne vacib, ne de müstahabtır.





Ebu Hanife�nin Tevhid, Şer�i Tevessül ve Batıl Olan Tevessül Hakkındaki Sözleri

1-) Bir kimsenin Allah�ın isimleri dışında başka bir isimle Allah�a dua etmesi caiz değildir. Caiz olup emredilen dua Allah Teala�nın şu ayetiyle sabit olmuştur: �En güzel isimler Allah�ındır. Allah�a bu isimlerle dua edin. Allah�ın isimlerinde aşırı gidenler işlediklerinin cezasını göreceklerdir.� (el-A�raf: 180)
(ed-Durru'l-Muhtar c: 6, sh: 396-397)

2-) Dua edenin �falancanın hakkı için� veya �peygamberinin ve nebilerinin hakkı için� ya da �Kabe�nin ve Meş�arı Haramın hakkı için�, gibi sözlerle Allah�a yalvarması mekruhtur.� (alıntı)
(el-Akidetu't Tahaviye şerhi sh: 234. İthafu es-saadeti'l-Muttekîn c:2, sh: 288. Fıkhı ekber Şerhi sh:198)

3-) Bir kimsenin Allah�tan gayrısıyla Allah�a dua etmesi doğru değildir. Duada �senin arşının izzetle tutunduğu yerlerin hürmetine� veya �yaratt klarından birinin hakkı için� gibi sözler kullanılmasından nefret ederim.

(İmam Ebu Hanife ve Muhammed îbnu'l Hasan kişinin duasında "Allahım! Senin arşının izzet düğümü hatırına" diye dua etmesini hakkında bir nas olmadığı için kerih görmüşlerdir.
Ebu Yusuf'un sözünü ettiği "nas"da (hadiste) Allah Rasulû (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle dua etmiştir:
"Allahım! Ben senden arşının izzet düğümlerinden, kitabındaki sonsuz rahmetle Sen'den isterim."

Bu hadisi el-Beyhakî "et-Deavat el-Kebire" adlı kitabındaki tahric etmiştir. el-Binaye'de de (2/282) zikri geçer. Nasbu'r-Raye (4/272) Fakat bu hadisin isnadında üç mesele vardır:
1- Davud b. Ebi Asım, İbni Abbas'tan hadis duymamıştır.
2- Abdülmelik b. Cureye müdellistir. Hadisleri irsalle rivayet eder.
3- Amr b. Haruz yalancılıkla suçlanmıştır. Bunun için îbnu'l Cevzi -el-Binayede'de (9/382) de belirtildiği gibi- bu hadise: "Şüphesiz ki mevzuudur" der.)

4-) Allah yaratılmışların sıfatlarıyla vasfedilmez. Gazabı ve Rızası, O�nun iki sıfatıdır. Keyfiyetleri araştırılamaz. Bu, Ehli Sünnet ve�l-Cemaatin sözüdür. Allah, gazab ettiği gibi, razı da olur. O�nun gazabı cezalandırması, rızası ise sevabıdır denilemez. O kendisini nasıl vasfetmişse, biz de öyle vasfederiz. O doğmamış ve doğurmamıştır. Ehad�dir. Samed�dir. O�na denk hiçbir şey yoktur. Allah Hay, Semi�, Basîr ve Alimdir. Allah�ın eli mü�min kullarının eli üzerindedir. Ancak bu, kullarının eli gibi değildir.
(El-Fıkhu'l-Ebsat sh:56)

5-) O�nun eli, yüzü ve nefsi vardır. Allah�ın kitabında zikretmiş olduğu yüz, el, nefis, O�nun keyfiyeti bilinmeyen sıfatlarındandır. Elinden maksad kudretidir veya nimetidir denilemez. Zira bu durumda Allah�ın sıfatlarını iptal etme söz konusu olur. Bu ise Mutezile ve Kaderiye�nin görüşüdür.�
(el-Fıkhu'l-Ekber, sh: 302)

6-) Hiç kimsenin Allah�ın zatı hakkında bir şey söylemeye hakkı yoktur. Aksine O�nu, kendisini nasıl vasıflandırmışsa, öyle vasıflandırmalıdır. Allah Tebareke ve Teala hakkında bilmediğini söylememelidir.
(el-Akidetu't-Tahaviye, c: 2, sh: 427 )


7-) Ebu Hanife�ye �nüzul� hakkında sorulduğunda: �Allah keyfiyetsiz olarak nüzul eder.� cevabını verdi.

(Akidetu's-Selef ve Ashabi'l-Hadis sh: 42 el-Esma ve's sıfat (el-Beyhaki), sh: 456 el-Kevseri bu konuda sukut etmiştir.
el-Akidetu't-Tahaviye sh: 245, )


:cool: Allah Teala�dan birşey dilerken, yukarıdan istenir, aşağıdan değil. Çünkü aşağı Rububiyetin sıfatlarından değildir.
(el-Fıkhu'l-Ebsat,sh: 51)

9-) O, gazaba geldiği gibi, razı da olur. O�nun gazabı cezalandırmasıdır denilemeyeceği gibi, rızası da sevabıdır denilemez.



10-) Hiçbir şeye benzemediği gibi, yaratt klarından hiçbir şey de O�na benzemez. O, halihazırda, isimlerinin ve sıfatlarının sahibidir.
(el-Fıkhu'l Ekber, sh: 301)

11-) O�nun sıfatları, yarattıklarının sıfatlarının hilafınadır. O�nun bilmesi, bizim bilmemiz gibi değildir. Kudreti vardır, ancak bizim kudretimiz gibi değildir. Görür, fakat görmesi bizim görmemiz gibi değildir. Duyar, ancak duyması bizimkine benzemez. Konuşur, ancak konuşması bizimkine benzemez.�
(el-Fıkhu'l-Ekber sh: 302)

12-) Allah Teala, mahlukatı sıfatlarıyla sıfatlandırılamaz.
(el-Fıkhu'l-Ebsat, sh: 56)

13-) Kim Allah�ı, kulları tanımladığı gibi tanımlarsa, kafir olur.
(el-Akidetu't-tahaviye, sh: 25)

14-) O�nun sıfatları zati ve fiilidir.
Zatî sıfatlar: Hayat, kudret, ilim, kelam, semi�, basar ve iradedir.
Fiili sıfatlar: Yaratma, rızıklandırma, inşa, ibda�, ve tekvin�dir. Bunun dışında her ne kadar fiili sıfatı varsa, halihazırda hem onların hem de sıfatlarının sahibidir.
(el-Fıkhu'l-Ekber, sh:301)

15-) Allah, halihazırda, fiil sahibidir. Fiil ezelden beri, O�nun sıfatıdır. Fail Allah�dır. Fiil ezeli bir sıfattır. Meful mahluktur. Allah�ın fiili mahluk değildir.
(el-Fıkhu'l-Ekber, sh:301)

16-) Her kim: �Rabbim gökte midir bilmiyorum� derse kafir olmuştur. Aynı şekilde: �O, arşının üzerindedir. Fakat arş gökte midir, yerde midir bilmiyorum� diyen kimse de kafir olmuştur.
(el-Fıkhu'l-Ekber, sh: 46)

17-) Kendisine �Allah nerededir?� diye soran kadına: �Allah Subhanehu ve Teala sema�dadır, yerde değil� cevabını verdi. Bunun üzerine adamın biri: �Peki, Allah�ın: �O bizimle beraberdir� (el-Hadid: 4), sözüne ne dersin?� deyince: �Bu, senin bir kimseye mektup yazıp �ben seninle beraberim� demen gibidir. Halbuki sen onun yanında değilsin� yanıtını verdi.
(El-Esma ve's-sıfat, sh: 426)

1:cool: Allah�ın eli mü�minlerin eli üzerindedir. Ancak bu, kulların elleri gibi değildir.
(el-Fıkhu'l Ebsat, sh: 56)
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
MADEM İBN TEYMİYYE Yİ ZİKRETTİN BİR DE ONUN KONU İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİNİ NAKLEDELİM FARKLI PERSPEKTİFLER BAŞLIK ALTINDA YER BULSUN ;



İbni Teymiyenin Kabirciler Hakkındaki Görüşü


Şeyhülislam'a soruluyor:

Kabir ehlinden medet uman, ondan acılarının yok edilmesini isteyen, kabri selamlayan, yüzünü ve gözünü kabre süren

"Ey Efendim! Ben sana kaldım!",

"Dileklerim Allah'ın ve Şeyh'in bereketiyle yerine getirildi" ve buna benzer şeyler söyleyenler hakkında İslam alimlerinin görüşü nedir?


Cevap:

Alemlerin Rabbi olan Allah-u Teâlâ'ya hamdolsun.

Rasullerini gönderdiği hak din için de O'na hamdolsun.

Kitaplarını onlara indirdi ki, burada bir tek Allah-u Teâlâ'ya ibadet emredilmektedir. O'nun ortağı da yoktur. Yardım O'ndandır. Yalnız O'na tevekkül ve dua edilir. Yarar sağlamak ve zararların giderilmesi için sadece O'ndan istekte bulunulur.

Nitekim O, şöyle buyurur:

"Biz sana Kitabı hakla indirdik. Öyle ise dini Allah için halis kılarak O'na ibadet et. Dikkat edin, halis din Allah'ındır. Allah'ı bırakıp O'ndan başka dostlar edinenler: 'Onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz' derler. Doğrusu Allah ayrılığa düştükleri şeylerde hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkarcı kimseyi doğru yola eriştirmez." (Zümer: 39/2-3)

"Mescitler Allah'ındır. Öyleyse oralarda hiçbir şeyi Allah'a eş koşmayın." (Cin: 72/18)

"De ki: "Rabbim adaleti emretti, her mescitte yüzünüzü O'na döndürün ve dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz." (A'raf: 7/29)
"De ki: " Allah'tan başka ilah olduğunu sandıklarınızı çağırın; sizin bir sıkıntınızı gidermeye ve onu değiştirmeye güçleri yetmez." (İsra: 17/56)
Seleften bazıları der ki:

"Bazı kavimler Mesih'e, Uzeyr'e ve meleklere dua ediyorlardı. Allah-u Teâlâ, onlar hakkında şöyle buyurdu:

(Tıpkı sizin Benim rahmetimi umduğunuz, Benim azabımdan korktuğunuz gibi)

"Bu kullarım da benim rahmetimi umarlar ve benim azabımdan korkarlar." (İsra: 17/57)

Peygamberlere ve meleklere dua edenlerin durumu böyle olunca, onlardan daha aşağı derecedeki kimselere dua edip yakaranların hali nasıl olur?

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"İnkar edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edinmelerini yeterli mi sandılar? Doğrusu biz Cehennemi inkarcılara konak olarak hazırladık." (Kehf: 18/102)

"De ki: 'Allah'ı bırakıp da göklerde ve yerde zerre kadar bir şeye sahip olmadığı, her ikisinde de bir ortaklığı bulunmadığı ve hiçbiri Allah'a yardımcı olmadığı halde ilah olduklarını ileri sürdüklerinizi yardıma çağırsanıza!' Allah katında, kendisine izin verilenden başka kimse şefaat edemez. Sonunda, gönüllerindeki korku giderilince birbirlerine 'Rabbiniz ne söyledi?' diye sorarlar. 'Hak söyledi' derler. O, yücedir, büyüktür." (Sebe: 34/22-23)

Her şeyden münezzeh olan Allah'u Teala, meleklere, insanlara ve bunlar gibi hiçbir şeye malik olamayan ve zerrece bir şey başaramayan kimselere dua ederek, Allah-u Teâlâ'nın mülkünde O'ndan başkalarından isteyenlerle ilgili durumu açıklamıştır. Muhakkak ki, Allah-u Teâlâ'nın mülkünde ortağı yoktur.

"Göklerde ve yerde bulunanlar Allah'ı tesbih ederler. Hükümranlık O'nundur, övülmek O'na mahsustur. O her şeye kadirdir." (Teğabun: 64/1)
Allah-u Teâlâ'nın, (haşa) kralların yardımcıları ve bakanları gibi bir yardımcıya ihtiyacı yoktur. O'nun katında, ancak O'nun kendisinden razı olduğu kimseler şefaat edebilirler.

Bu konuda dört ihtimal vardır:

Allah'tan başka dua edilerek kendisinden istekte bulunulan;

- malik,

- malik değilse mülkte ortak,

- ortak da değilse yardımcıdır.

- Dördüncüsü ise, bunlardan ayrı olup Allah-u Teâlâ'nın iznine bağlıdır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Allah, O'ndan başka ibadete layık ilah olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yarattıklarını gözetip durandır. Göklerde ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. Dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsü'sü gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." (Bakara: 2/255)

"Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz." (Necm: 53/26)

"Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?" De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra O'na döneceksiniz." (Zümer: 39/43-44)

"Rablerine toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. O'ndan başka bir dost ve şefaatçileri yoktur. Umulur ki Allah'tan sakınırlar." (En'am: 6/51)

"Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara: 'Allah'ı bırakıp bana ibadet edin' demesi mümkün değildir. Bilakis şöyle demesi gerekir: 'Öğrettiğiniz ve öğrenmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olun.' Size: 'Melekleri ve peygamberleri ilahlar edinin.' diye de emretmez. Müslüman olduktan sonra hiç size kafirliği emreder mi?" (Al-i İmran: 3/79-80)

Allah-u Teâlâ, tüm bu ayetlerde melekleri ve peygamberleri rab edinenlerin kafir olduklarını açıklamıştır. Durum böyle olunca, bunlardan daha alt derecede olan şeyhleri ve başkalarını rab edinenler için ne denir?

Bir meleğe, peygambere ya da (ölü yada diri) şeyhe;

"Benim günahlarımı bağışla, düşmanlarıma karşı bana yardım et, hastama şifa ver" veya benzeri şeyler söylemek kesinlikle caiz değildir.

Her kim bu gibi şeyleri bir mahluktan isterse, kendisinden istenenin durumu ne olursa olsun, Allah-u Teâlâ'ya şirk koşmuş olur.

Bunun durumu da meleklere, peygamberlere ve timsallere tapanlardan farksızdır. Göğüslerine timsaller resmedenler de adeta Mesih'e ve annesine tapan hrıstiyanlar gibidir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Allah: 'Ey Meryemoğlu İsa! İnsanlara: 'Beni ve anamı, Allah'tan başka iki ilah bilin' diye sen mi dedin?" buyurduğu zaman o; şöyle dedi: "Haşa! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim Sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin. Halbuki ben Senin zatında olanı bilemem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca Sensin?" (Maide: 5/116)Eğer bir kimse:

"Ben ondan istiyorum; çünkü o bana göre Allah-u Teâlâ'ya daha yakındır. Nasıl bir sultan, ya da devlet başkanına yaklaşmak için, onun yakınlarından bilini vesile ediyorsak, ben de bunu Allah-u Teâlâ'ya vesile ediyorum" derse, bunun müşriklerle hristiyanların fiillerinden olduğu bilinmelidir. Çünkü bunlar da, alimlerini ve rahiplerini isteklerinin yerine getirilmesi için kendileri adına şefaatçi kılıyorlardı.

Allah-u Teâlâ, müşriklerin şöyle dediklerini bildiriyor:

"Dikkat edin halis din Allah'ındır. Allah'tan başka dostlar edinenler: 'Onlara bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz' derler. Allah ihtilafa düştükleri şeylerde hükmünü verecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve inkarcı kimseyi hidayete erdirmez." (Zümer: 39/3)

"Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar bir şeye sahip olmadıkları, akıl da edemedikleri halde mi şefaat edecekler?' De ki: 'Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O'na döneceksiniz." (Zümer: 39/43-44)

"Gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Sizin O'ndan başka dostunuz ve şefaatçiniz yoktur. Düşünmüyor musunuz?" (Secde: 32/4)

"Allah, O'ndan başka ibadete layık ilah olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yarattıklarını gözetip durandır. Göklerde ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. Dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür." (Bakara: 2/255)

Allah-u Teâlâ kendisiyle yarattıkları arasındaki farkı açıklamıştır.

Halk, genel olarak bir büyükten bir şey isterken, onun yanında makbul olan birilerinin aracılığıyla ona yaklaşmak ister.

Bu kimse, istenecek şeyleri onlar adına bu büyükten ister, o da isteyenin ihtiyacını sevgisi, birtakım korkuları yada utanması sebebiyle veya başka bir sebeple yerine getirir.

Allah-u Teâlâ katında ise, Allah-u Teâlâ izin vermedikçe hiç kimse kendi başına şefaat edemez.

Allah-u Teâlâ dilediği kimse için şefaat etme ve şefaat edilme izni verir.

Bu bakımdan şefaatçinin şefaati Allah-u Teâlâ'nın iznine bağlıdır. Çünkü her şey Allah-u Teâlâ içindir, her emir O'na bağlıdır.


Rağbet'in (arzu ve istek) mutlaka O'na olması gerekir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Öyleyse, bir işi bitirince diğerine giriş ve yalnız Rabbine rağbet et!" (İnşirah: 94/7-8)

Korku da Allah'tan olmalı, sadece O'ndan korkulmalıdır.

"Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki, ben de yerine getireyim. Yalnızca benden korkun." (Bakara: 2/40)
"Doğrusu biz yol gösterici ve nurlandırıcı olarak Tevrat'ı indirdik. Kendisini Allah'a teslim etmiş peygamberler, Yahudi olanlara onunla hükmederlerdi. Rabbaniler ve bilginler de Allah'ın kitabından elde kalanla hükmederlerdi ve Tevrat'a şahittiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun. Ayetlerimi hiçbir şeyle değiştirmeyin. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir." (Maide: 5/44)


Allah-u Teâlâ dua eden kimsenin Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'e salavat getirmesini emretmiş, bunu duaların kabulüne bir vesile kılmıştır.

Sapıklar;

"Bu kişi, Allah-u Teâlâ'ya benden daha yakındır ve ben ona göre uzağım.",

"Arada bu aracı olmaksızın dua etmemiz mümkün değildir." şeklinde sözler söyleyerek (onları duaların kabulü için vesile edinir) dururlar.

Bu tür sözler, müşriklerin sözlerindendir.

Oysa Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kullarım sana beni sorarlarsa, bilsinler ki şüphesiz ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar." (Bakara: 2/186)
Rivayet edildiğine göre sahabeler:

"Ey Allah'ın Rasulü! Rabbimiz bize yakınsa, biz ona sessizce mi yakaralım, yoksa sesli mi yalvaralım?" demişler, bunun üzerine yukarıdaki ayet nazil olmuştur.

(Tirmizi Tefsir: (Bakara ve Mü'minun sureleri, Sure: 85): 1, Deavat: 78, 81, 26, Salat: 211, Nesai Cuma: 45, 114, Darimi Salat: 168, İbni Hibban Sahih (Duanın fazileti): 3828.)
Allah-u Teâlâ, tüm kullarına, namaz kılmalarını ve kendisine:

"Ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz" (Fatiha: 1/4) diye dua etmelerini emretmiştir.


Daha sonra bu kişiye şöyle denir:

"Sen, o kimseyi çağırıp, ondan istekte bulunduğun zaman, onun senin halini gerçekten bildiğine, senin isteğini vermeye kadir olduğuna inanıyor musun?

O kimse sana karşı Allah-u Teâlâ'dan daha mı merhametlidir?

Doğrusu bu, cehalet, sapıklık ve küfürdür.

Eğer sen, Allah-u Teâlâ'nın her şeyi en iyi bildiğini, her şeye kadir olduğunu ve merhamet edenlerin en merhametlisi olduğunu biliyorsan, neden Allah-u Teâlâ'dan istemek yerine başkasından istiyorsun?"


Sen, o kimsenin Allah-u Teâlâ'ya senden daha yakın olduğunu biliyorsan ve Allah-u Teâlâ katındaki derecesinin seninkinden daha üstün olduğuna inanıyorsan, bu yaptığın; kendisiyle batıl aranan bir haktır.


Eğer o kimse gerçekten Allah-u Teâlâ'ya senden daha yakınsa ve derecesi de senden üstünse, bunun anlamı şudur:

Allah-u Teâlâ onu ödüllendirmiş ve istediğini ona vermiştir.

Yoksa bu, o kimseye dua ettiğin takdirde, bu isteğinin Allah-u Teâlâ'dan istemekten daha önce yerine getirileceği manasına gelmez.

Böyle bir düşünce ve inanç yanlıştır.

Çünkü eğer sen cezalandırılmaya hak kazanmışsan ve duan kabul edilmeyecekse, ister peygamber ister salih biri olsun Allah-u Teâlâ'nın istemediği bir şeyde asla saha yardımcı olamazlar.

Nitekim, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in müşriklere mağfiret dilemekten men edilmesi, İbrahim'in Aleyhisselam babası için mağfiret dilemekten men edilmesi, Nuh'un Aleyhisselam oğluyla olan durumu ayetlerde açık bir şekilde ortadadır.

Dolayısıyla böyle yapan yanlış yapmış olur.

Bunun için, Allah'ın gazabını çekecek bir tavır içine girilmemelidir. Çünkü yüce Allah-u Teâlâ merhamet etmeye ve duayı kabul etmeye en layık olandır.


Eğer:

"Bu kişi, Allah-u Teâlâ'ya dua edince duası hemen kabul edilenlerdendir. Oysa ben öyle değilim." diyecek olursan.

Bu, bir şeyin yapılmasını o kimseden istemek ve ona dua etmekle değil, o kimseden kendisi için dua etmesini istemekle olur.

Yaşayan bir kimseye, "Benim için dua et" demek gibi...

Nitekim sahabeler de, Rasulullah'tan SallAllahu Aleyhi ve Sellem kendileri için dua etmesini istemişlerdir. Bu, henüz hayatta olan birinden istendiği için meşrudur.

Ancak ölmüş olan peygamber, salih kimse veya başka bir kimseden isteniyorsa, meşru değildir. Yani şöyle demek meşru değildir:

"Ey burada yatan zat! Bizim için Rabbine dua et, bizim için Rabbinden şunu iste..."

Çünkü ne bir sahabi, ne de bir tabiin böyle bir şey yapmamışlar, müçtehit imamlardan herhangi biri de böyle bir şey emretmemiştir. Böyle yapılacağına dair hiçbir hadis de yoktur.

Ancak sahabeler, Ömer RadıyAllahu Anhu devrinde kıtlığa düştükleri zaman Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in amcasını vesile yaparak yağmur duasına çıkmışlar ve Ömer RadıyAllahu Anhu:

"Allah'ım! Biz kuraklık çektiğimizde, nebimizi vesile yaparak yağmur isterdik de bize yağmur verirdin. Şimdi biz nebimizin amcasını vesile ediyoruz, bize yine yağmur ihsan et." demiştir. (Buhari, İstiska: 3, Fadailü Eshabi'n-Nebi: 11.)Yoksa onlardan hiçbiri Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabrine gidip de:

"Ey Allah'ın Rasulü! Bizim için Allah-u Teâlâ'ya dua et, ya da bizim için yağmur iste, biz başımıza gelenler yüzünden sana şikayete geldik." dememişler, ashaptan hiç kimse asla kabir başına giderek böyle bir şey söylememiştir.

Böyle bir davranış bid'attır.


Sahabeler, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabri başına geldiklerinde, ona selam verirlerdi.

Dua etmek istediklerinde, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabrine değil, kıbleye dönerek başka yer ve zamanlarda dua ettikleri gibi ortağı olmayan Allah-u Teâlâ'ya dua ederlerdi.

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Allah'ım! Kabrimi tapınılan bir put durumuna getirme. Peygamberlerinin kabirlerini mescide dönüştüren kavme Allah'ın gazabı şiddetlidir." (Muvatta Seferde Namazın Kısaltılması: 85, Müsned: 2/246, Ebu Nuaym Hilye: 7/317.)

Sünenlerde de şöyle geçmektedir:

Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:

"Kabrimi bayram yerine dönüştürmeyin. Nerede bulunursanız bulunun, bana salavat getirin. Kesinlikle salavatınız bana ulaşır." (Ebu Davud Menasik: 96, Müsned: 2/367.)

 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
[Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, ölümüyle sonuçlanan hastalığı sırasında şöyle demiştir:

"Allah Yahudi ve hristiyanlara lanet etsin. Çünkü onlar peygamberlerinin kabirlerini mescitlere dönüştürdüler." (Buhari, Enbiya: 50, Müslim, Mesacid: 22, Nesai, Mesacid: 13, Darimi, Salat: 120, Ahmed: 6/220, 275.)

Aişe RadıyAllahu Anha şöyle diyor:

"Eğer böyle olmasaydı, kabri yükseltilirdi. Ancak mescit edinilmesinden korkuldu."

(Buhari Salat: 48-52, Teheccüd: 37, Cenaiz: 62, 96, Enbiya: 50, Meğazi: 83, Müslim Mesacid: 19-23, Ebu Davud Cenaiz: 72-73, Nesai Mesacid: 13, Cenaiz: 104-106, İbni Mace Cenaiz: 49, Tirmizi Salat: 121, Cenaiz: 61, Darimi Salat: 120, Muvatta Medine: 17, Müsned: 1/218, 229, 287, 324, 337, 2/260, 284, 285, 337, 356, 366, 454, 518, 5/184, 186, 204, 6/34, 80, 121, 146, 229, 252,255, 274, ve 275.)


Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

"Allah kabir ziyaretçisi kadınlara lanet etsin, kabirlerin üzerine mescit yapan ve orada kandil yakanlara da lanet etsin" (Önceki kaynaklar)

İşte bunun için İslam alimleri, kabirler üzerine mescit bina edilmesini caiz görmemişlerdir.

Bu hususta şöyle derler:

"Kabre adak adamak caiz değildir, kabirlerin çevresindekilere de para, yağ, mum, hayvan ve başka bir şey adanmaz. Bütün bu adaklar, haram olan adaklardır."

Müçtehit imamlardan herhangi biri, kabir ve benzeri yerlerde namaz kılmanın müstahaplığını, oralarda dua etmenin faziletli olduğunu ifade etmemişlerdir.

İttifak ettikleri nokta; kabir ve türbelerde namaz kılmanın caiz olmadığı, böyle yapıldığı takdirde oranın mescit edinilmiş olacağı, yapılan ibadetlerin de kabirde yatana has kılınarak Allah-u Teâlâ'ya şirk koşulmuş olacağıdır."


Allah-u Teâlâ, türbe ve benzeri yerlerde değil, mescitlerde namaz kılmayı meşru kılmıştır.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Allah'ın mescitlerinde O'nun isminin anılmasını yasak eden ve oraların harap olması için çalışan kimseden daha zalim kim vardır? Onların oralara korkarak girmeleri gerekir. Dünyada rezillik, ahirette de büyük azap onlaradır." (Bakara: 2/114)

"De ki: "Rabbim adaleti emretti, her mescitte yüzünüzü O'na döndürün ve dinde samimi olarak O'na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz." (A'raf: 7/29)

"Allah'ın mescitlerini ancak, Allah'a ve Ahiret Gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve yalnız Allah'tan korkan kimseler onarır. İşte onlar doğru yolda bulunanlardan olabilirler." (Tevbe: 9/18)

Buhari, Taberi ve başkaları:

"İlahlarınızı sakın bırakmayın, Vedd, Suva', Yeğus, Yeuk ve Nasr'dan asla vazgeçmeyin" dediler." (Nuh: 71/23) ayetiyle ilgili olarak şöyle demişlerdir:

"Bu isimler, Nuh'un Aleyhisselam kavminden bazı salih kimselerin adlarıdır. Bunlar ölünce, insanlar bunların kabirleri üzerinde ibadet eder oldular. Aradan uzun zaman geçince de, onların timsallerini put edindiler." (Buhari Nuh Suresi Tefsiri: 40.)

Kabirler üzerinde ibadet etmek, el-yüz sürerek onları meshetmek, öpmek, oralarda dua etmek şirkin temelini oluşturmuş, putperestliğin aslını meydana getirmiştir.

Bu bakımdan İslam alimleri; Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in, başka bir peygamberin veya salihlerden birinin kabrini ziyaret ederken, bunların meshedilmemesinde, öpülmemesinde ittifak etmişlerdir. Dinde onların öpülmesini meşru kılan bir esas yoktur. Sadece Hacerü'l-Esved öpülür.

Ömer b. Hattab RadıyAllahu Anhu şöyle demiştir:

"VAllahi, senin zarar ve fayda vermeyen bir taş olduğunu kesin olarak biliyorum. Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim." (Buhari Hacc: 60, Müslim Hacc: 249-251, Nesai Menasik: 148, Muvatta Hacc: 115, Müsned: 1/21, 26, 34, 35, 39, 46, 51; 53, 54, Tirmizi Hacc: 37, İbni Mace Menasik: 27.)
İşte bu bakımdan, Hacerü'l-Esved'i izleyen ve beytin iki rüknü olan yerlerin öpülmesi ve istilamı sünnet olarak görülmüştür.

Bu açıdan Beytullah'ın duvarları, Makam-ı İbrahim, Kudüs'teki kaya ve salih bir kimsenin kabri de öpülmez.


Şeyhülislam İbni Teymiyye Rahimehullah, Bekri'nin daha önce geçen bir sözünü cevaplarken der ki:

"Yalnızca Allah'ın yapmaya kadir olduğu şeylerden birisini medet umarak veya sebep edinerek yaratılmışlardan isteyen kimdir?

Peygamber veya bir başkası olsun, ölü ya da gaib olan bir beşerden medet bekleyen, bunun rızık kazanılmasına yardımcı olduğuna, hidayete ve sadece Allah-u Teâlâ'nın kadir olduğu bir şeye kadir olduğuna inanan kimdir?

Bütün bunların meşruluğunu kabul edip emreden kimdir?

Peygamberlerden, sahabeden ve tabiinden kim bunları yapmıştır?


Bu husus iki şekilde ele alınmalıdır:

Birincisi: Bütün bunlar ancak Allah'ın elindedir, O'ndan başkası bunlara asla kadir değildir.

İkincisi: Bu sebepler meşrudur, yapılması haram değildir. Çünkü bu, kevni olan her sebebin alınıp verilmesi, teatisi caiz değildir... diye devam, eder ve der ki:

"İşte bu müşriklerin sapıklıklarının ortaya çıktığı bir durumdur. İster yaratma ister emir açısından olsun bu böyledir. Onlar:

"Allah, yarattığı kulları için ölüden veya gaibten istekte bulunmayı, medet beklemeyi meşru kılmıştır. Bu, o kimsenin kabri başında olsun ya da olmasın, caizdir." diye bir hüküm bildirilmesini istiyorlar.
Biz ise şunu söylemekteyiz:

"Peygamber olsun veya olmasın herhangi bir ölü veya gaibten istekte bulunmak, tüm müçtehit imamlarca reddedilmiştir ve haramdır. Bunlar İslam dininde bilinmesi zorunlu olan gerçeklerdir.

Ne Allah ve Rasulü bunu emretmişler, ne de ashab veya tabiinden biri böyle bir iş yapmıştır.

Müçtehit imamlardan herhangi biri de böyle bir şeyin müstahaplığından söz etmemiştir.

Onlardan hiçbirisi başlarına bir sıkıntı, bir bela geldiğinde veya bir ihtiyaçları olduğunda ölülere veya gaiblere:

"Ey falan efendi! Ben sana muhtacım"

ya da:

"Benim ihtiyacımı gider" diye dua etmemişlerdir.

Sahabelerden hiçbirisi, ölümünden sonra Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den ya da başka bir peygamberden yardım istememişler, onların kabirlerinin yanında böyle bir şey yapmamışlardır.

Onlardan uzakta oldukları bir zamanda da böyle bir girişimleri olmamıştır.

Aksine asla bir mahluku, Allah-u Teâlâ'nın yanında bir yetki sahibi kabul ederek onlara yemin etmemişler, peygamberlerin veya başkalarının kabirleri yanında, onlardan istekte bulunmamışlar ve oralarda namaz kılmamışlardır.

İmam Malik ve başka alimler;

bir kimsenin Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabri yanında kendisi için dua etmesini bid'at kabul etmişler ve buna seleften kimsenin böyle bir şey yapmadığını delil getirmişlerdir."


"O kabir, meşhur bir kabirdir, (orada yatan) bilinen biridir.",

"O tecrübe edilip denenmiştir.",

"Falancanın kabri yanında dua edilir." şeklindeki sözler ve kimi şeyhlerin:

"Eğer bir ihtiyacın olursa, benden yardım iste" ya da;

"Kabrimin yanma gelip benden yardım iste" gibi sözleri, son devirde ortaya çıkan sözlerdir.

Bütün bunlar, o altın çağın ardından gelen bid'at ve uydurmalardır.

Nitekim kabirler üzerine yapılan mescit ve ziyaretgahlar, buralara yapılan seferler tümüyle sonradan uydurulan şeyler olup, bid'attir. Bunların hiçbirisi üç altın devir olan, Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı, tabiin, tebei tabiin devirlerinde olmayan şeylerdir.

Nitekim Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ölmeden beş gün önce şöyle buyurmuşlardır:

"Sizden öncekiler kabirleri mescit ediniyorlardı. Kabirleri mescit edinmeyin. Sizi böyle bir şeyden menediyorum."

(Buhari Salat: 48-52, Teheccüd: 37, Cenaiz: 62, 96, Enbiya: 50, Meğazi: 83, Müslim Mesacid: 19-23, Ebu Davud Cenaiz: 72-73, Nesai Mesacid: 13, Cenaiz: 104-106, İbni Mace Cenaiz: 49, Tirmizi Salat: 121, Cenaiz: 61, Darimi Salat: 120, Muvatta Medine: 17, Müsned: 1/218, 229, 287, 324, 337, 2/260, 284, 285, 337, 356, 366, 454, 518, 5/184, 186, 204, 6/34, 80, 121, 146, 229, 252,255, 274, ve 275.)

Yine Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem:

"Allah Yahudi ve hristiyanlara lanet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescit (ibadet edilen yer) haline getirdiler." buyurarak, onların yaptıkları bu kötü işler konusunda uyarıda bulunuyordu. (Buhari, Enbiya: 50, Müslim, Mesacid: 22, Nesai, Mesacid: 13, Darimi, Salat: 120, Ahmed: 6/220, 275.)

Hz. Aişe RadıyAllahu Anha diyor ki:

"Eğer bu yasak olmasaydı, kesinlikle Rasulullah'ın kabri yükseltilirdi. Ancak, onun mescit edinilmesini hoş görmedi

(Buhari Salat: 48-52, Teheccüd: 37, Cenaiz: 62, 96, Enbiya: 50, Meğazi: 83, Müslim Mesacid: 19-23, Ebu Davud Cenaiz: 72-73, Nesai Mesacid: 13, Cenaiz: 104-106, İbni Mace Cenaiz: 49, Tirmizi Salat: 121, Cenaiz: 61, Darimi Salat: 120, Muvatta Medine: 17, Müsned: 1/218, 229, 287, 324, 337, 2/260, 284, 285, 337, 356, 366, 454, 518, 5/184, 186, 204, 6/34, 80, 121, 146, 229, 252,255, 274, ve 275.)

Daha önceki sayfalarda da anlatıldığı gibi;

Ömer RadıyAllahu Anhu döneminde kuraklık olduğunda, sahabeler Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in amcası Abbas'ı vesile edinerek yağmur duasına çıkmışlar, ve Ömer RadıyAllahu Anhu şöyle dua etmişti:

"Allah'ım! Biz kuraklık çektiğimizde, nebimizle birlikte yağmur duasına çıkar, onu vesile edinirdik de bize yağmur verirdin. (Şu anda) Biz sana nebimizin amcasını vesile ediyoruz. Bizi sula (bize yağmur ver)." (Buhari, İstiska: 3, Fadailü Eshabi'n-Nebi: 11.)

Görüldüğü gibi onlar Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabrine gitmemişler, bir ölüyü veya gaibi değil de, o anda hayatta olan Abbas RadıyAllahu Anhu'yu vesile edinmişlerdi. Onların Abbas'ı vesile edinmeleri, onun duasını vesile edinmeleri şeklindeydi. Tıpkı imam ve cemaat ilişkisinde olduğu gibi. Tabii ki bu olay, onun ölümünden sonra devam etmemiştir.

Ancak, ölmüş bir peygamber veya salihlerden biri hakkında:

"Allah'ım! Ben falanca aşkına, falancanın hürmetine istiyorum" tarzındaki yakarmalara gelince;

Böyle bir şey ne Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, ne ashab ve ne de tabiinden rivayet edilmemiştir.

Bir çok alimin, delilleriyle beraber bildirdiklerine göre, böyle bir şey caiz değildir. Nasıl olur da, birileri kalkıp ölmüş birisine:

"Ben senden yardım istiyorum, senden ecir bekliyorum, sensin beni kurtaracak, Allah'tan benim için iste" gibi sözler söyleyebilir?


Artık bütün bunların meşru sebepler olmadıkları ve kendilerinden yardım istenenlerin herhangi bir etkilerinin bulunmadığı ortaya çıkmış bulunuyor. Diyelim ki bunların bir etkisi olsun. Peki, ya doğru ve uygun bir etkileri yoksa ne olacak?

Bilindiği gibi bazı kimseler uzakta olan birilerinden, bir ölüden veya şeytanların kendisi için vesvese verdikleri birilerinden medet beklerler. Çoğu zaman şeytan, kendisini uzaktaki kişinin kılığında göstererek bu adamla konuşur ya da onun bazı isteklerini yerine getirir. Tıpkı putların şeytanlarının yaptıkları gibi...


Gerçekte hiçbir peygamber ve salih kişiye hayatlarında ibadet edilmemiştir. Böyle bir şey kesin olarak yasaklandığı için peygamber ya da salih kimseler hayatlarında böyle bir duruma meydan vermemişlerdir.

Fakat ölümlerinden sonra, böyle bir imkan olmadığı için, onların kabirleri ibadet edilen putlar haline getirilmiştir. İşte bu yüzden Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

"Kabrimi bayram yeri haline getirmeyin."

"Allah'ım! Kabrimi ibadet edilen bir put haline getirme."


Seleften bir çokları da:

"Sakın ilahlarınızı bırakmayın, Vedd, Suva', Yeğus, Yeuk ve Nesr putlarından asla vazgeçmeyin" dediler." (Nuh: 71/23) ayetiyle ilgili olarak şöyle demişlerdir:

"Ayette sözü geçen kimseler, Nuh Aleyhisselam'ın kavminden salih kimselerdir.

Bunların ölümlerinden sonra, kabirlerinin başında toplanmaya başladılar. Daha sonra bunların timsallerini (heykelleri) yaptılar. Aradan zaman geçtikçe de, onlara ibadet etmeye başladılar.

İşte bu yüzden, Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, peygamberlerin ve salihlerin kabirlerini mescit edinenlere lanet etmiştir."

Zübeyr, bazı kimselerin Makam-ı İbrahim'e yüz-göz sürdüklerini görmüş ve onlara şöyle demiştir:

"Siz bununla emrolunmadınız. Siz Makam-ı İbrahim'in yanında namaz kılmakla emrolundunuz." (İbn Ebi Şeybe)

Katade:

"Kabe'yi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. 'İbrahim'in makamını namaz yeri edinin. Evimi, ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun' diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik." (Bakara: 2/125) ayetiyle ilgili olarak şöyle demiştir:

"Orada namaz kılmakla emrolunmuşlardır, yüz-göz sürmekle değil." (Abd b. Humeyd, İbni Cerir ve İbni Münzir)
 

mucahid_tr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
[SIZE="3"]SELAMUN ALEYKUM KARDEŞLER

okan demir ilk defa kendi yorumun deyilde başka bir yerden alıntı yapmışsın FAKAT İLK YAZDIKLARINI NERDEN ALINTI YAPTIĞINI YAZMAMIŞSIN




HTML:
Ümmetine rızık vermesi veya onlara yardım etmesi ya da  GÜNAHLARININ BAĞIŞLANMASI İÇİN Allah'tan istekte bulun,DEMEMİŞTİR


DİYE ALINTI YAPIYON SONRADA ŞÖYLE DİYON OKAN DEMİR



Kod:
İstiğfar ve şefaat için dua edene kimsenin sözü yok ,Bana daha önce istiğfar için dua edilmesini reddettiğim   BİR YAZIMI NAKLET.. BENDE GÖRMEK İSTİYOM.


AHA ŞİMDİ GÖRDÜNMÜ



HTML-Kodu:
Olaydaki şahsın kimliği zayıf olmasa hadis alimi olan gerek İbn Hacer naklettikleri hadis te şahsın ismini kullanırdı.Kendisi bile naklederken ismin güvenilir olduğuna kanaat getirmediği için bu kişinin ismini zikretmemiştir, bu açık veya net laf kalabalığına hiç gerek yok.Hadis olduğu iddia edilen rivayet ortada.




...........CEVAP


PES DOĞRUSU NEDENMİ YAZIYIMDA GÖRME BİR KILIF BUL İMİ


İbn Hacer’in, Seyf b. Ömer’in Futuh’undan naklen söz konusu meçhul adamın Bilal b. El-Haris olduğunu söylemesi[9] idi. (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, II, 496, Kş. Elbânî, Tevessül, s. 131)


YUKARIDA SEN NE DEDİN OKAN İbn Hacer bu kişinin ismini zikretmemiştir


BU YAPTIĞINA NE DENİR


İbn Hacer :Seyf b. Ömer’in Futuh’undan naklen söz konusu meçhul adamın Bilal b. El-Haris olduğunu SÖYLÜYOR

SEN VERDİĞİM TAHRİÇİ EKSİK OKUYUP İBN HACER GÜVENMEDİĞİ İÇİN İSMİNİ ZİKRETMEDİ DİYON

SONRADA PİŞKİN PİŞKİN ŞÖYLE DİYON


Kod:
Eserin orjinaline de bakarsan Bilal isminin Hadis in içinde zikredilmediğini hadis in sonuna eklendiğini görürsün.Nakil edilen rivayetin içinde şahsın ismi geçmez.Bunda İbn Hacer in Seyf konusundaki tereddütleri bulunduğunu ikimiz de biliyoruz niye inkar etme ihtiyacı hissediyorsun anlamadım.




CEVAP


İBN HACER İSMİNİ ZİKRETMEDİ DİYON HALBUKİ İBN HACER meçhul adamın Bilal b. El-Haris olduğunu SÖYLÜYOR

BUNU YAZINCADA ŞÖYLE DİYON TEREDDÜTÜ VAR DİYON ORJINALDE İSMİ GECMİYO DİYON


NERDE TEREDDÜT ETİĞİ YAZIYO YOK ÖYLE BİR ŞEY SENİN YORUMUN VAR





Kod:
(İmam Ebu Hanife ve Muhammed îbnu'l Hasan kişinin duasında "Allahım! Senin arşının izzet düğümü hatırına" diye dua etmesini hakkında bir nas olmadığı için kerih görmüşlerdir.


....CEVAB




...........Ebû Hanife:


Tevessülü kabul etmeyenler Ebû Hanîfe’nin tevessülü kabul etmediğini söylüyorlar.

Doğru olan ise El Feteva’yı Hindiye c:5, s: 318 Ebû Hanîfe “Hakkı için” yapılan duâyı kerih görür. Doğrudur.

Ebû Hanîfe bu sözünü kişinin yaptığı iyi bir işten dolayı ALLAH (celle celâluhu) o kişiye sevap vermeye mecburdur, düşüncesinde olan Mutezile’nin önünü kesmek için sedd-i zerîa kabilinden söylemiştir.


Ama “hürmetine veya hatırına” şeklindeki tevessülü inkar ettiğine dair, mezhebinden hiçbir kimse İmâm Azam’dan böyle bir haber nakletmemiştir.

Hanefî âlimlerinden ve muhaddislerinden


İmam Aliyyü’l Kârî, bu mekruhluğun hakk sözüne vaciplik (mecbûriyet) mânâsı yüklendiği takdirde olacağını, zira vaciplik veya mecburiyet mânâsında kimsenin, ALLAH (celle celâluhu) üzerinde hakkı olmadığını,

ancak hürmek ve tazîm mânâsında kullanıldığı zaman bunun tevessül babından olacağını,

ALLAH’ın (c.c.) “O’na varmaya vesile arayın” buyurduğunu ve bunu el-Hısnu’l-Hasîn’de de yazdığına göre duânın âdaplarından kabul edildiğini ve bu hususta yukarıdaki hadisin geldiğini söylüyor. [6]

Bazı alimler, Peygamber hakkı için veya ölü veya diri bir Velî hakkı için dua etmek tahrimen mekruhdur şeklinde ictihad etmişlerdir. Çünkü, kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur.

Burada yazılı olandan anlaşılıyor ki, böyle dua etmek,

(Yâ Rabbî, onlara vermiş olduğun hak için) niyyeti ile câiz olur. Çünkü,

(Üzerimize hak oldu ki, mü’minlere yardım ederiz)dir. Rum sûresinin 47.


merhamet ve ihsân ederek, sevdiklerine haklar verdiğini göstermekdedir. ……..




Yine Hanefî âlimlerinden…..

İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr’ında bunu ondan kabullenerek naklediyor. [7]

Bunlardan da önce, “Falancanın hakkı için” ifâdesi*nin hürmetine demek olduğunu, vâciplik demek olmadığını ve bunun hadislerle sâbit olduğunu, bu ifâdeyi câiz görmeyenlerin vâcibliğe mecbûriyet mânâsı yüklediğini, ama burada mânânın bu olmadığını daha önceleri İmâm Sübkî de söylemiştir. [8]



.............Ebû Yûsuf.....:


“Falan kişinin enbiyânın veya Kâbe’nin hakkı için” denilerek yapılan duâyı Ebû Yûsuf câiz görmüştür.[9]




..........Ahmed b. Hanbelî :


Tevessülü kabul etmeyen müslümanlardan bazıları Hanbelî, bazıları da tüm mezheblerden faydalandıklarını söylüyorlar.


Mezheb imâmlarından Ahmed b. Hanbelî (ö.241/855) tevessülü kabul ediyor; mezhebinin görüşü de bu yönde*dir. Mensek adlı eserinde de yazılıdır. Ayrıca

Elbânî’nin Tevesseül adlı eserinin 62. sayfasında Ahmet b. Hanbel’in tevessülü kabul ettiğini yazıyor.

İmam Ahmed'in oğlu Abdullah, babasının, Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)'in saçıyla tevessülde bulunduğunu; onu öptüğünü ve içine daldırdığı kaptaki suyu şifa niyetiyle içtiğini söylemiştir.

ez-Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-Nübelâ, XI, 212. (Ebubekir Sifil'in sitesinden)


Vehhabî fırkasının en büyük dayanağı olan İbni Teymiyye bu hususta doğru bir nakil yaparak,

"İmam-ı Ahmed ibni Hanbel’in, Resulullah’ın (Sallallahü aleyhi ve sellem) minberine el sürmeye ruhsat verdiğini,

İbni Ömer, Said ibni Müseyyeb ve Yahya ibni Said (Radıyallahü anhüm) gibi Medine-i Münevvere'nin en büyük fakîhlerinin bunu yaptıklarını" zikretmiştir. (İbni Teymiyye, İktizâu's-Sirati'l-Müstakim, s.367)





Talebesi İbn Kesîr . devlet ve ulemânın huzurunda


İBN TEYMİYYE NİN … tevessülün haram olduğu görüşünden kendi isteğiyle vazgeçip,


bir insanın duasında Resulullahın HÜRMETİNE, HATRINA şeklindeki
duasında Resulullahtan faydalanma şeklini kabul ettiğini

.. fakat istigâse’nin ..haram olduğu görüşü üzere devam ettiği sözünü bizlere” nakletmiştir.


[1] el-Bidâye ve’n-Nihaye c: 14/47,107 inci sene geçti başlığının altında Daru’l-kütübi’l-ilmiyye. 3 baskı Beyrut/1987




..شكي الصوفية با القاهرة علي الشيخ تقي الدين ...
لاكنه قال لايستغاث الا با الله, لايستغاث با النبي استغاثة بمعني الابارة ولكن يتوسل به ويتشفع به الي الله /


Yukarıda ki kaynakta
1-Devlet erkânına yapılan şikâyette bulunulduğu, devlet erkânın da işi Şâfiî kadıya havale ettiği,
2-Bir meclis kurulduğu,
3-Hakkın da bazı iddialarda bulunulduğu fakat bunların hiç birisinin sabit olmadığı, lâkin “ancak Allah ile istiğâse edilir. Nebi sallellâhu aleyhi ve sellem ile (başka bir manada değil de) ibâre manası ile bir istiğâse ile istiğâse edilmez, Ancak O’nunla, Allah’a tevessül ve teşeffü’ edilir” dediği anlatılmaktadır.


Burada ki “ و يتشفع به ” ne demekti?. Mesela Müncid isimli luğata baktığınızda “تشفع بفلان علي فلان استعان به عليه ”/ “falancı ile falancıya karşı teşeffü’ etti” demek, “falancıya karşı falancı ile, falancıdan yardım istedi” demektir, şeklinde bir mana verildiği görülecektir.











.....İmâm Şâfî’: ............



İbn Hacer Savâiku’l-Muhrika li Ehli’d-Dalâli ve’z-Zendeka adlı eserinde İmâm Şafî, ehl-i beyt ile tevessülde bulunurdu der.

İmâm Şâfî’ şöyle anlatıyor: Bir ihtiyacım olduğunda iki rekat namaz kılar, Ebû Hanîfe’nin mezarına gider ve orada duâ ederdim. O’nun bereketiyle ihtiyacım derhal karşılanırdı.[12]

Allâme İbn-i Hacer-i Mekkî (rahime-hullahü teâlâ), “bi’l-Hayrâti’l-Hısân fî Menâkıbi’l-İmâm Ebî Hanîfeti’n-Nu‘mân” isimli eserinin 25. bâbında şöyle demiştir:

“İmâm Şâfiî (rahime-hullahü teâlâ) Bağdat’ta kaldığı günlerde

İmam Ebû Hanîfe’nin (rahime-hullahü teâlâ) türbesine gelir, ziyaret eder, kendisine selâm verirdi.

Sonra da Allahü Teâlâ’ya, ihtiyacını gidermesi için onunla tevessül ederdi.” Yani Cenab-ı Hak’tan, ihtiyaçlarının, onun yüzü suyu hürmetine giderilmesini niyaz ederdi.(13)

Bu rivayet Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi'nde şöyle yazılı:

"Hatib-i Bağdâdî Tarih'inde İmam-ı Şâfiî'ye vâsıl olan bir sened ile Şâfiî hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor:

Ben Ebu Hanîfe'nin kabrini ziyarette yümn ü bereket buldum. Ve hergün onun kabrini ziyaret etmek îtiyâdındayım.

Kendime bir ihtiyaç ârız olunca hemen menzilimde iki rekat namaz kılıp Ebu Hanîfe'nin kabrine giderim.

Onun merkadi yanında hâcetimi Allahü teâlâdan dilerim. Aradan çok bir zaman geçmeden hâcetim kazâ olunur."

Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, 4. cilt, s.197. Ayrıca bkz. İbni Abidin, Reddü'l-Muhtar Ale'd-Dürrü'l-Muhtar, Tercüme: Ahmed Davudoğlu, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1982; c.1, s.63. Nişancızâde Muhammed bin Ahmed, Mir’ât-ı Kâinât, Berekat Yayınevi, İstanbul, 1987; c.2, s.51.

İmâm Kevserî (ö.1371/1952) sahih bir isnadla olduğunu söylemiştir.

Kaldı ki; İmâm Şâfî’ tevessül ile ilgili değişik haberleri mevcuttur. Ayrıca İmâm Şâfî’ ileride gelecek olan

Teberrük bahsinde açıklandığı gibi Ahmed b. Hanbel’in gömleğiyle tevessülde bulunmuştur.[14]



….İMAM ŞAFİNİN SÖZÜNDE DEYİŞİKLİK YAPTILAR





Bu Firka bütün Ulemalarda oldugu gibi Imam Safii Rahimullah hazretlerinin sözündede degisiklik yapmislardir.

Munafikun Neo Selefiyye ve Vehabiyye Firkasi Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini iddia ederler :


''Sabah Tasavvuf'a giren, Ögleye Deli olmadan cikmaz.''


Bu itham cok agir bir ithamdir. Hem Imam Safii hazretlerine hem bütün Ehli Sünnet Cel Cemaat'e.


Simdi gelelim bu Sözün aslina. Imam Safii söyle der :


حدثنا محمد بن عبد الرحمن حدثني أبو الحسن بن القتات, حدثنا محمد بن أبي يحيى, حدثنا يونس بن عبد الأعلى, قال: سمعت الشافعي يقول: لولا أن رجلا عاقلا تصوف لم يأت الظهر حتى يصير أح


Ebu Nu'aym ''Hilyat al Avliya'' isimli Risalesinde

Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini nakleder :


''Kim ki Sabahleyn Tasavvuf'a GIRMEZ ise, Ögleye ancak DELI olarak cikar''
Abu Nu'aym bunu Muhammad ibn Abd al-Rahmân ibn al-Fadl,oda bunu Abu al-Hasan [Ahmad ibn Muhammad ibn al-Harith] ibn al-Qattât [al-Misrî], oda bunu Muhammad ibn Abi Yahyâ, oda bunu Imam Yunus ibn `Abdal-Ala'dan rivayet etmislerdir. Rivayet Silsilesi budur.




Imam Acluni Rahimullah Imam Safii Rahimullah hazretlerinin söyle dedigini nakleder :

حبب إلي من دنياكم ثلاث: ترك التكلف, وعشرة الخلق بالتلطف, والاقتداء بطريق أهل التص




Dünyada bana üc şeyi sevdirdiler. Degiştirmeyi terk, Insanlara güler yüzlü ve iyi muamele ve Tasavvuf Yolunda ilerleme.


[Kaşful Hafa va Mzil al albas / Cild 1 / Sayfa 341 / No: 1089]




Imam Safii hazretlerinin ''Hem Fakih Hem Sufi ol, sadece birisini yapma....'' sözünün arapcasinin tamami :


فقيها وصوفيا فكن ليس واحدا فإني وحق الله إياك أنصح

فذلك قاس لم يذق قلبه تقى وهذا جهول كيف ذو الجهل يصلح






...İmâm Mâlik: ......


İbn Humeyd’in bildirdiğine göre Abbâsi halifesi Ebû Câfer hacca gittiği zaman Hz. Peygamber’in mezarını ziyarete vardığında orada bulunan

İmâm Mâlik’e: “Yâ Ebâ Abdillah! Yönümü Kıbleye dönüpte mi duâ edeyim?” dediğinde,

İmâm Mâlik “Niçin yönünü ondan çevireceksin? Halbuki o senin baban Âdem’in (a.s) vesilesidir. Bilakis

Rasulüllah’a yönünü dön. Onun şefaâtini iste, seni affeder.” dedikten sonra

“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de ALLAH’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi, ALLAH’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa 4/64) âyetini okudu yani

İmâm Mâlik, Hz. Âdem’in (Aleyhisselâm) Peygamberle yaptığı tevessülü kabul edip bir fıkhî meselede delil getirmiştir.

Âdem Peygamber hata işlediği zaman dedi ki: “Ey Rabbim! Muhammed’in hakkı için senden af diliyorum”

İmâm Mâlik’in bu olayı Subkî, (ö.771/1369)Şifâü’s-Sikâm’ında Es’Seyyid Semhûdî, Vefâ’ul Vefâ’sında, El-Kastallânî (ö.923/1330) El-Mevâhibü’l-ledünniyye’sinde, zikretmişlerdir.

bu hadise zayıf diyenler vardır her iki tarafın bu hadis hakındaki tahricini isteyen olursa yazarız

Bu olayın sağlamlığı ve râvîlerinin tahric ve değerlendirmeleri, ileride Âdem (Aleyhisselâm) hadisesinde daha geniş bir şekilde açıklanacaktır


KAYNAK........SELEFİLER VE TASAVVUFÇULARIN GÖRÜŞLERİ



[6] Aliyyü’l-Kârî, Fethu Bâbi’l-İnâye, 3/30.

[7] İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, 5/540.

[8] İmâm Sübkî, Şifâu’s-Sikâm, 138.

[9] Reşid Rıza Tefsirul-Menai XI 372-373

[10] Âlûsi Ruhul-Meani VI-128

[11] Âlûsi Ruhu’l-Maâni, VI/128

[12] El Heytemî, el-Hayratü’l-Hisan, s.94…….

[13] Hatibu’l-Bağdadi, Tarih-i Bağdad……( Yûsuf b. Nebhânî, Şevâhidü’l-Hak, Fazilet Neşriyat, s. 166-167.)
.
[/SIZE]
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Mücahil hiç dikkat etmiyorsun bak ne yazmışım en başına ;


BU DA BAŞKA BİR GÖRÜŞ;

(ALINTIDIR ŞAHSİ GÖRÜŞÜM DEĞİLDİR )
ÖLMÜŞ KİMSELERDEN İSTEKTE BULUNMAK

:a35:

ah senin bu önyargıların ne olacak ... çırpındıkça batıyorsun
 

mucahid_tr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
selamun aleykum

madem sen o görüşü kabul etmiyon niye bana delil reddiye diyo yazıyon



DEMEKİ ....SENİN DEMENE ...SANA GÖRE..... BİR İNSAN RESULULLAHIN KABRİNE GİDİB


ONUN RUHUNDAN İstiğfar ve şefaat için dua edene kimsenin sözü yok


ayrıca diğer yazdıklarıma meshem imamlarının görüşleri ve diğer yazılarada tek tek cevap ver
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
...İmâm Mâlik: ......


İbn Humeyd’in bildirdiğine göre Abbâsi halifesi Ebû Câfer hacca gittiği zaman Hz. Peygamber’in mezarını ziyarete vardığında orada bulunan

İmâm Mâlik’e: “Yâ Ebâ Abdillah! Yönümü Kıbleye dönüpte mi duâ edeyim?” dediğinde,

İmâm Mâlik “Niçin yönünü ondan çevireceksin? Halbuki o senin baban Âdem’in (a.s) vesilesidir. Bilakis

Rasulüllah’a yönünü dön. Onun şefaâtini iste, seni affeder.” dedikten sonra

“Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de ALLAH’tan bağışlanmayı dileseler, Rasûl de onlar için istiğfar etseydi, ALLAH’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.” (Nisa 4/64) âyetini okudu yani

İmâm Mâlik, Hz. Âdem’in (Aleyhisselâm) Peygamberle yaptığı tevessülü kabul edip bir fıkhî meselede delil getirmiştir.

Âdem Peygamber hata işlediği zaman dedi ki: “Ey Rabbim! Muhammed’in hakkı için senden af diliyorum”

FONT="Trebuchet MS"]Kıbleye doğru dua etmek sünnettir,.. bunu da açıklamama gerek var mı ?

İmam Malik bu sünneti terk mi ettirmiş arkadaşına ? [[/FONT]
 

mucahid_tr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
selamun aleykum

imam malikin tevessülü kabul ettiğini anlatmak için yazılmıştı o
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Ve aleykum selam ..

Tevessül ü kabul etmek adına sünneti terk etmek ....


Neyse konumuza dönelim ;

Buhari’nin Tarihul Kebir’de Ebu Salih Zekvan tarikiyle Malik ed Dar’dan rivayetinde sadece; Ömer radıyallahu anh’ın kıtlık senesinde; “Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dediğini rivayet etmiş, kıssadan bahsetmemiştir. (Buhari Tarihu Kebir(7/304)

Rivayet sahih olsa bile ileri sürdükleri görüşler için delil olmaz. Çünkü hadiste mezkur şahsın Peygamber(s.a.v.) den yağmur duası istediğini Ömer (r.a.)a bildirdiği yer almamaktadır.

Söz konusu kıssa , kabirperestlerin kendi aleylerine delildir. Çünkü kıssada zikredilen şahıs, Peygamber s.a.v.den ümmeti için dua istediğinde "ben sizin için dua edeceğim " dememiş (!), aksine meşru ve sünnet kılmış olduğu bir uygulamayı, yani Allaha dua edip yağmur yağdırmasını dilemeyi emretmiştir.

Buna hala bir itirazın var mı ?
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
selamun aleykum

madem sen o görüşü kabul etmiyon niye bana delil reddiye diyo yazıyon



DEMEKİ ....SENİN DEMENE ...SANA GÖRE..... BİR İNSAN RESULULLAHIN KABRİNE GİDİB


ONUN RUHUNDAN İstiğfar ve şefaat için dua edene kimsenin sözü yok


ayrıca diğer yazdıklarıma meshem imamlarının görüşleri ve diğer yazılarada tek tek cevap ver

Sana reddiye değil her yaradan gocunma,farklı görüşleri naklettim konu zenginleşsin diye anlamak zor olmasa gerek ben katılmadığım görüşleri dahi buraya naklettim bu konuya dair bu bağlamda fikirler de mevcut diye..

Benim görüşüme göre-ta 1.sayfada dediğim gibi;Bir insan Resulullah ın kabrine ister gidip ister gitmeksizin Rahman ve Rahim olan ALLAH ın günahlarını bağışlaması için şefaatçisi olmasını dua ile dile getirebilir,ayrıca bunun için kabrine gitmesine de gerek yoktur.Evinde olsun başka bir yerden de olsa Resulullah a dua ve salavat ile ulaşması mümkündür.
Biraz yazdığın lisana dikkat et ,neye cevap istediğini belirt istediğin cevapları veririz... Saygılar..
 

mucahid_tr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
selamun aleykum

Kod:
Buhari’nin Tarihul Kebir’de Ebu Salih Zekvan tarikiyle Malik ed Dar’dan rivayetinde sadece; Ömer radıyallahu anh’ın kıtlık senesinde; “Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dediğini rivayet etmiş, kıssadan bahsetmemiştir. (Buhari Tarihu Kebir(7/304)

cevab


İlim sâhibleri, hattâ yeni talebeler dahi bilirler ki, bu “bahsetmemek” her zaman “olmadığı” için değil, aksine bazen öyle bir şey “bulunmadığı”ndan, bazen de “meşhûr olduğu”ndan ve “kısa kes mek” maksadıyla olur ki, buna ilim adamlarının dilinde “hazif” veya “ihtisâr îcâzı” derler

Hâdise ile asıl umde olan râviler aynı olunca ve

Buhârî’nin... hocası ....İbnü Ebî Şey be ile başkaları kıssayı zikredince ....

.ikinci ihtimâl, yani hazif ve ihtısar ihtimali kesinleş miş olur Asıl olan budur; aksi ise delîl ve isbât ister


Kod:
Rivayet sahih olsa bile ileri sürdükleri görüşler için delil olmaz. Çünkü hadiste mezkur şahsın Peygamber(s.a.v.) den yağmur duası istediğini Ömer (r.a.)a bildirdiği yer almamaktadır.


cevab


okan kardeş farz edelim bahsetmemiş ZATEN SAHABENİN YAPMASI BAŞLI BAŞINA DELİL



BAŞA DÖNÜP AYNI ŞEYLERİ YAZMAYALIM KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDELİM

MESHEB İMAMLARINDA İBN TEYMİYYEDE KALMIŞTIK[/SIZE]
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Ömer RadıyAllahu Anhu döneminde kuraklık olduğunda, sahabeler Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in amcası Abbas'ı vesile edinerek yağmur duasına çıkmışlar, ve Ömer RadıyAllahu Anhu şöyle dua etmişti:

"ALLAH'ım! Biz kuraklık çektiğimizde, nebimizle birlikte yağmur duasına çıkar, onu vesile edinirdik de bize yağmur verirdin. (Şu anda) Biz sana nebimizin amcasını vesile ediyoruz. Bizi sula (bize yağmur ver)." (Buhari, İstiska: 3, Fadailü Eshabi'n-Nebi: 11.)
Görüldüğü gibi onlar Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabrine gitmemişler, bir ölüyü veya gaibi değil de, o anda hayatta olan Abbas RadıyAllahu Anhu'yu vesile edinmişlerdi. Onların Abbas'ı vesile edinmeleri, onun duasını vesile edinmeleri şeklindeydi. Tıpkı imam ve cemaat ilişkisinde olduğu gibi. Tabii ki bu olay, onun ölümünden sonra devam etmemiştir.


Buna hadise de varsa bir cevabın, yazarsan sevinirim.
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
selamun aleykum

Kod:
Buhari’nin Tarihul Kebir’de Ebu Salih Zekvan tarikiyle Malik ed Dar’dan rivayetinde sadece; Ömer radıyallahu anh’ın kıtlık senesinde; “Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dediğini rivayet etmiş, kıssadan bahsetmemiştir. (Buhari Tarihu Kebir(7/304)

cevab


İlim sâhibleri, hattâ yeni talebeler dahi bilirler ki, bu “bahsetmemek” her zaman “olmadığı” için değil, aksine bazen öyle bir şey “bulunmadığı”ndan, bazen de “meşhûr olduğu”ndan ve “kısa kes mek” maksadıyla olur ki, buna ilim adamlarının dilinde “hazif” veya “ihtisâr îcâzı” derler

Hâdise ile asıl umde olan râviler aynı olunca ve

Buhârî’nin... hocası ....İbnü Ebî Şey be ile başkaları kıssayı zikredince ....

.ikinci ihtimâl, yani hazif ve ihtısar ihtimali kesinleş miş olur Asıl olan budur; aksi ise delîl ve isbât ister


Kod:
Rivayet sahih olsa bile ileri sürdükleri görüşler için delil olmaz. Çünkü hadiste mezkur şahsın Peygamber(s.a.v.) den yağmur duası istediğini Ömer (r.a.)a bildirdiği yer almamaktadır.


cevab


okan kardeş farz edelim bahsetmemiş ZATEN SAHABENİN YAPMASI BAŞLI BAŞINA DELİL



BAŞA DÖNÜP AYNI ŞEYLERİ YAZMAYALIM KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM EDELİM

MESHEB İMAMLARINDA İBN TEYMİYYEDE KALMIŞTIK[/SIZE]


Mübarek dikkat etmiyorsun galiba, yapmış olması sebep ve sonuca bağlı olarak yorumlanır eğer bu rivayet kabul edilmezse ki -Buhari nakletmediğine göre-kabul etmemiş;

Bu Buhari ye göre sahabe nin böyle bir uygulama yaptığı anlamına gelmez ..Delil olma vasfını da yitirir .Sahabe ile kabir de dua etme arasındaki bağlantıyı ortadan kaldırıp nasıl kabir de dua edip sahabenin bunu onayladığına varabilirsin kaldı ki yukarıda sana yine yağmur duası ile ilgili yine Hz.Ömer döneminde Sahih bir Buhari hadis i naklettim ,

Aralarındaki farklılığı görmüyor musun ?
 

mucahid_tr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
selamun aleykum

Kod:
Mübarek dikkat etmiyorsun galiba, yapmış olması sebep ve sonuca bağlı olarak yorumlanır eğer bu rivayet kabul edilmezse ki -Buhari nakletmediğine göre-kabul etmemiş;


CEVAB


SİZ YORUM YAPIYSUNUZ BEN SİZE İLMİ BİR KAİDEYİ SÖYLÜYOM

YAZDIĞIM KAİDEYİ AÇIKLARMISINIZ



İlim sâhibleri, hattâ yeni talebeler dahi bilirler ki, bu “bahsetmemek” her zaman “olmadığı” için değil, aksine bazen öyle bir şey “bulunmadığı”ndan, bazen de “meşhûr olduğu”ndan ve

“kısa kes mek” maksadıyla olur ki, buna ilim adamlarının dilinde “hazif” veya “ihtisâr îcâzı” derler

Hâdise ile asıl umde olan râviler aynı olunca ve

Buhârî’nin... hocası ....İbnü Ebî Şey be ile başkaları kıssayı zikredince ....

.ikinci ihtimâl, yani hazif ve ihtısar ihtimali kesinleş miş olur Asıl olan budur; aksi ise delîl ve isbât ister


BUHARİDE OLMIYAN HADİS HADİS DEYİLMİ

SİZE GÖRE BUHARİ HADİSİ YAZMAMIŞ DİYELİM İTİRAZ ETMİŞMİ YOOK



Kod:
yorumlanır eğer bu rivayet kabul edilmezse ki -Buhari nakletmediğine göre-kabul etmemiş;


BUHARİNİN NAKLETMEDİĞİ BİNLERCE HADİS VAR ONLAR HADİS DEYİLMİ


BUHARİ KABUL ETMİYORUM DİYE BİR ŞEY SÖYLEMEMİŞKEN SİZ BUHARİ ADINA KABUL ETMEDİ NASIL DİYOSUNUZ



HADİS TARİHİNDE OTORİTER OLAN aşağıdaki alimler hadise sahih derken



İbn Hacer (ö.852/1448), buharinin hocası olan ibn Ebî Şeybe’nin (ö.235/849) rivâyet ettiği bu hadisin isnadının sahih olduğunu zikretmektedir.[2] Hadis, aynı isnadla Beyhakî (ö.458/1065) ve İbn Asâkir (ö.571/1175)[3] tarafından da rivâyet edilmektedir.




SİZİN YORUMUNUZ NE KADAR DOĞRU OLUR BU ALİMLERİN YANINDA NERESİNDESİNİZ





Kod:
Görüldüğü gibi onlar Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabrine gitmemişler, bir ölüyü veya gaibi değil de, o anda hayatta olan Abbas RadıyAllahu Anhu'yu vesile edinmişlerdi.



bir ölüyü veya gaibi değil de, o anda hayatta olan Abbas RadıyAllahu Anhu'yu vesile edinmişlerdi.


.

........CEVAP



1.....


Enes b. Mâlik’in şöyle demiştir;

“Hz. Ali’nin annesi Fatma binti Esed Vefat ettiğinde kabrine defnedilirken, Allah Rasulü gelir ve içinde yan yatarak şöyle duâ etmeye başlar:

"الله الذى يحيى ويميت وهو حى لا يموت اغفر لامى فاطمة بنت اسد ولقنها حجتها ووسع عليها مدخلها بحق نبيك والانبياء الذين من قبلى فإنك ارحم الراحمين."

“Allah yaşatan ve öldürendir. O, ölümsüz bir hayata sahiptir. Annem Fatma binti Esed’in günahlarını affet, ufkunu aç, Nebi’nin ve …

BENDEN ÖNCEKİ ENBİYANIN HATIRI İÇİN… kabrini genişlet, çünkü ancak sen Erhamür Rahimsin:”[1]


RESULULAH ÖLMÜŞ PEYGAMBERLERİ MEZARLIKTA DUASINDA ARACI KILIYO




2....

Bu (terâvîh namazın topluca kılınması) hayırlı fiillerden olunca ve methedilen fiillere dâhil bulununca, onu bid’at diye isimlendirip methetmiştir.

Sahabeler Hz Ömere karşı çıkmış bu bidattir demişti



Sahabilerden bazıları, Kur’ân’ın toplanıp Mushaflaştırılmasını Rasulüllah (sav) tarafından yapılmadığını söyleyerek bid’at diyorlardı. hz Ebubekir bidat diyor .

Hz. Ömer (ra) ise bid’at olarak görmedi.resulullaha en yakın sahabeler bir konuda bidatmi deyilmi tertışması yapıyolar

.sonuç bizim şu anki mantığımızla Resullahın yapmadığı bidat tır bilgisine göre hz . Ebubekirin görüşü doğru olmalıydı ama öyle olmadı.

hz . Ömerin görüşü daha isabetli çıktı .


Hanefîler de onlardandır. Hatta bazı rivâyetlerde, bunu, İslâm âlimlerinin sadece cumhuru değil, hepsi kabul eder.

Yalnız bir sahabi kavline ters, başka bir sahabi kavli varsa tercihe gidilir, birisi alınır.

(Geniş bilgi için Menar ve şerhlerine (mesela, Fethu'l-Gaffar'a:347-348 ve İ'la mukaddimesi Kavâid Fi Ulûmi'l-Hadis (85-86-87'e) bakılsın.




BİZİM TERCİHİMİZDE BU OLAYI YAPAN SAHABELERDİR ZATEN TERSİNİ İDDİA EDEN SAHABE DE YOK




SORUM



BİR İNSAN RESULULLAHIN KABRİNE GİDİB


ONUN RUHUNDAN İstiğfar ve şefaat için dua edilebilinirmi SİZE GÖRE
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
SİZ YORUM YAPIYSUNUZ BEN SİZE İLMİ BİR KAİDEYİ SÖYLÜYOM

YAZDIĞIM KAİDEYİ AÇIKLARMISINIZ



İlim sâhibleri, hattâ yeni talebeler dahi bilirler ki, bu “bahsetmemek” her zaman “olmadığı” için değil, aksine bazen öyle bir şey “bulunmadığı”ndan, bazen de “meşhûr olduğu”ndan ve

“kısa kes mek” maksadıyla olur ki, buna ilim adamlarının dilinde “hazif” veya “ihtisâr îcâzı” derler

Hâdise ile asıl umde olan râviler aynı olunca ve

Buhârî’nin... hocası ....İbnü Ebî Şey be ile başkaları kıssayı zikredince ....

.ikinci ihtimâl, yani hazif ve ihtısar ihtimali kesinleş miş olur Asıl olan budur; aksi ise delîl ve isbât ister

arkadaş Buhari İbnü Ebi Şey be nin naklettiği bütün hadisleri nakletmiş mi yoksa kendisi tekrar bu hadisler le ilgili araştırma mı yapmış , ben cevap vereyim ikinci yolu tercih etmiş.

Hadis ilminde bu prensibin varolması bu hadis te uygulandığı anlamına gelmez çünkü eğer böyle bir uygulama bu hadis için sözkonusu olursa hadis in parça bütünlüğü olmaz .Buhari nin kıssa kısmını kabul etmediği çok açık ..bunu anlamak için arif olmaya gerek yok.Zayıf gördüğü kısma kitabında yer vermemiş.

Hadis in bir İbn Hacer in rivayet ettiği şeklini bir de Buhari nin naklettiği şeklini okuyun.Aralarındaki dağlar kadar ifade farkı var.İçinde kabir geçmeyen bir hadis i kabir den faydalanma adına delil sunabilir misiniz ki ? (buhari hadisine istinaden )

Fizikte ısınan kütle genişler diye bir kural var.. ama her cismin faz değiştirme noktası farklıdır.Demir in 80 c de genleşmeye başlamasının bir fizik kuralı olması ; çinko nun da aynı sıcaklıkta genleşmesini gerektirir mi ?

Bunu hadis ilmindeki kural la Buhari nin naklettiği kısmı ile ilgili olarak tefekkür edin sonuç alacağınıza inanıyorum.



BUHARİNİN NAKLETMEDİĞİ BİNLERCE HADİS VAR ONLAR HADİS DEYİLMİ


BUHARİ KABUL ETMİYORUM DİYE BİR ŞEY SÖYLEMEMİŞKEN SİZ BUHARİ ADINA KABUL ETMEDİ NASIL DİYOSUNUZ



HADİS TARİHİNDE OTORİTER OLAN aşağıdaki alimler hadise sahih derken



İbn Hacer (ö.852/1448), buharinin hocası olan ibn Ebî Şeybe’nin (ö.235/849) rivâyet ettiği bu hadisin isnadının sahih olduğunu zikretmektedir.[2] Hadis, aynı isnadla Beyhakî (ö.458/1065) ve İbn Asâkir (ö.571/1175)[3] tarafından da rivâyet edilmektedir.

Buhari nin kabul etmediğini yukarıda ortaya koydum sadece Buhari değil Müslim Ebu Davud Tirmizi de de maalesef bu hadis yer almıyor bu konuda Buhari sadece bir kısmını kabul edip diğer kısmını kabul etmiyor.Kütub i Sitte de bu hadis var da ben mi bilmiyorum ?

Buhari nin nakletmediği hadis hadis değildir diye bir ifadem yok benim adıma benim söylemediğim sözleri zikretme .

Enes b. Mâlik’in şöyle demiştir;

“Hz. Ali’nin annesi Fatma binti Esed Vefat ettiğinde kabrine defnedilirken, Allah Rasulü gelir ve içinde yan yatarak şöyle duâ etmeye başlar:

"الله الذى يحيى ويميت وهو حى لا يموت اغفر لامى فاطمة بنت اسد ولقنها حجتها ووسع عليها مدخلها بحق نبيك والانبياء الذين من قبلى فإنك ارحم الراحمين."

“Allah yaşatan ve öldürendir. O, ölümsüz bir hayata sahiptir. Annem Fatma binti Esed’in günahlarını affet, ufkunu aç, Nebi’nin ve …

BENDEN ÖNCEKİ ENBİYANIN HATIRI İÇİN… kabrini genişlet, çünkü ancak sen Erhamür Rahimsin:”[1]


RESULULAH ÖLMÜŞ PEYGAMBERLERİ MEZARLIKTA DUASINDA ARACI KILIYO

arkadaş bununla ilgili sana ;

TEVESSÜL,VESİLE İLE İLGİLİ HADİSİN SELEFİLERE VE TASAVVUFÇULARA GÖRE TAHRİÇLER - Sayfa 2 - islami forum, islami sohbet, dini sohbet , ilahiler, ilahi dinle, islami site,

bu linkte yeteri kadar cevap verilmiş ... bir daha benim tekrar etmeme gerek yok sanırım.


Benim naklettiğim Buhari Hadisine karşı (Hz.ABBAS ile ilgili olan) verdiğin cevabın alakasını pek kuramadım ne kasdettin teravih in bidat olması ile Hz.Ömer in Hz.Abbas la yağmur duasına çıkması arasında ne gibi bir bağ oluşturdun kafanda bende anlamak isterim.

SORUM



BİR İNSAN RESULULLAHIN KABRİNE GİDİB


ONUN RUHUNDAN İstiğfar ve şefaat için dua edilebilinirmi SİZE GÖRE


bu sorunun cevabını sayfalar önce verdim farkında bile değilsin ..Kızdığım nokta sadece belli kısımları okuyup belli kısımlara cevap vermen , çoğu yeri es geçmen 6 sayfadır benimle tartışıyorsun , hala bu konudaki fikrimi anlamamışsın ..
 

mucahid_tr

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 May 2009
Mesajlar
47
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
58
selamunaleykum kardeşler

OKAN DEMİR kardeş buharinin hadisi kabul etmediğini ortaya koydum diyon


ne koydun ortaya bütün hadis alimlerinin ilimi kaidelerini YOK EDİP

KENDİ KAFANA GÖRE ortaya koyduğun YORUM YORUM ZAN ZAN ZAN varsayım varsayım başka NE KOYDUN ORTAYA KONUN BAŞINDAN BERİ HEP YORUM BAK GERİYE


SEN ANLAMAMIZLIKTAN GELİP YORUM YAPSANDA TEKRAR YAZICAM


CODE]Buhari nin kabul etmediğini yukarıda ortaya koydum sadece Buhari değil Müslim Ebu Davud Tirmizi de de maalesef bu hadis yer almıyor [/CODE]



CEVAB




Hadis ilminde ÖNCE HADİS HAFIZINA İTİMAT ESASTIR Sonra kıssa sahih isnadla geldikten sonra itimat edilen birinin kitabından alınmış olması ibn HACERE ve diğerlerine yetiyorsa senin gibi hadis ilminden zerre kadar anlamayan hep kafasına göre yorum zan yapan birisine haddini bilmekten başka ne düşer

Buhari, Müslim, Ebu Davud ,Tirmizide olmıyan binlerce sahih hadis var .

MESHEB İMAMLARI BİR ÇOK FIKHI MESELEYİ DİĞER HADİS KİTABLARINDAN ALDIĞI

HADİSLERİ DELİL KABUL EDİP HÜKÜM ÇIKARMIŞTIR

Halîlî, el-İrşâd’da [63 (D Fikr], İbnü Kesîr el-Bidâye ve’n-Nihâ ye’de [7/91-92], Hafız İbnü Hacer, Fethu’l-Bârî’de [3/ 183-184 (D Fikr bsk 1414)], Hafız Hafız Kastallânî, el-Mevâhib’de [8/77 (Şerhu Zerkanî ile)],Beyhaki Delail 7,47, ibnİ Asakir , Hafız Semhûdî, Ve fâu’l-Vefâ’da [1373 (D İ T Arabî) ] ve diğer nice âlimler başka eserlerde

bu râvînin ri vâyetini “sahîh” bulabilirken, SİZ OKANDEMİR NE KADAR ÇIRPINIRSAN ÇIRPIN


İLİM SAHİBLERİ KARŞISINDA BU YAPTIĞINIZ YORUMLARLA KOMİK DURUMA DÜŞMEKTEN KURTULAMASSINIZ

SİZE CEVAB YAZMAYA DEYMEZ İLMİ CEVAB YERİNE HEP KENDİ MANTIĞINIZ VE YORUM YAPTIĞINIZ İÇİN

BU KONUDA SİZE SON YAZIM İLMİ DE BU KADAR CAHİLLERİN ELİNDE MASKARA OLMASINA MUSADE ETMEK SUÇ OLUR



Buharı hadisin bir kısmını zikretmediğinden hadisi kabul etmiyo yorumunuza gelince



İmam Buharî'nin(rha Hadîs ve ricâl ilminden haberiniz bulunsaydı veya hiç değilse et-Târîhu’l-Kebîr’i oku muş olsaydınız, böyle diyemezdiniz

Zîrâ, şâyet bu “sükût” etmekten kasdınız, “sika dır” veya “zayıftır” gibi râvinin güvenilir veya güvenilmez biri olduğunu bildiren bir ifâde kullanmaması ise,

Buhârî bunu şu Târîh’inde çok nâdir sarfeder O, nice sikalar hakkında bu manada susmuştur Buna misâl vermeye de lüzûm yoktur

Eğer, “O’nun kimden” veya “O’ndan kimin” rivâyet ettiği manasında ise, bu da sunturlu bir ya landır Zîrâ verilen kaynakta bunlar bir rivâyet sadedinde gösterilmiştir

Kaldı ki, İb nü Sa’d, İbnü Ebî Hâtim ve Halîlî bunları açıkça bildiriyor



İlim sâhibleri, hattâ yeni talebeler dahi bilirler ki, bu “bahsetmemek” her zaman “olmadığı” için değil, aksine bazen öyle bir şey “bulunmadığı”ndan, bazen de “meşhûr olduğu”ndan ve

“kısa kes mek” maksadıyla olur ki, buna ilim adamlarının dilinde “hazif” veya “ihtisâr îcâzı” derler

Hâdise ile asıl umde olan râviler aynı olunca ve

Buhârî’nin... hocası ....İbnü Ebî Şey be ile başkaları kıssayı zikredince ....

.ikinci ihtimâl, yani hazif ve ihtısar ihtimali kesinleş miş olur Asıl olan budur; aksi ise delîl ve isbât ister



BU YAZDIKLARIMADA İLMİ CEVAB VERMEYİP YORUM YAPACAĞINIZDAN DOLAYI

İLİM SAHİBLERİ KARŞISINDA BU YAPTIĞINIZ YORUMLARLA KOMİK DURUMA DÜŞMEKTEN KURTULAMASSINIZ

SİZE CEVAB YAZMAYA DEYMEZ İLMİ CEVAB YERİNE HEP KENDİ MANTIĞINIZ VE YORUM YAPTIĞINIZ İÇİN

BU KONUDA SİZE SON YAZIM İLMİ DE BU KADAR CAHİLLERİN ELİNDE MASKARA OLMASINA MUSADE ETMEK SUÇ OLUR[/SIZE]
 

OkanDemir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
10 Eyl 2008
Mesajlar
177
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
selamunaleykum kardeşler

OKAN DEMİR kardeş buharinin hadisi kabul etmediğini ortaya koydum diyon


ne koydun ortaya bütün hadis alimlerinin ilimi kaidelerini YOK EDİP

KENDİ KAFANA GÖRE ortaya koyduğun YORUM YORUM ZAN ZAN ZAN varsayım varsayım başka NE KOYDUN ORTAYA KONUN BAŞINDAN BERİ HEP YORUM BAK GERİYE


SEN ANLAMAMIZLIKTAN GELİP YORUM YAPSANDA TEKRAR YAZICAM


CODE]Buhari nin kabul etmediğini yukarıda ortaya koydum sadece Buhari değil Müslim Ebu Davud Tirmizi de de maalesef bu hadis yer almıyor [/CODE]



CEVAB




Hadis ilminde ÖNCE HADİS HAFIZINA İTİMAT ESASTIR Sonra kıssa sahih isnadla geldikten sonra itimat edilen birinin kitabından alınmış olması ibn HACERE ve diğerlerine yetiyorsa senin gibi hadis ilminden zerre kadar anlamayan hep kafasına göre yorum zan yapan birisine haddini bilmekten başka ne düşer

Burda yazdığın cümleler kendisi ile çelişiyor sözüm ona hadis ilminden zerre kadar anlayan(!) şahıs.

Rivayetin üç temel unsuru olup birincisi, rivayete konu olan sünnet veya benzeri olan haber; ikincisi bir haberi kendisine nak*ledene isnâd ile rivayet eden şahıs (râvi); üçüncüsü de haberi ken*disine nakledene isnâd ile rivayet edenden alan şahıs.

Rivayetin sıhhati, bu üç unsurun sıhhatine bağlıdır. Üç unsurun sıhhati ise, rivayet edilen haberde herhangi bir değişildik yapılmaması ve rivayet eden şahsın da haberi, kaynağının isnadının sahih olması ile gerçekleşir.



Buhari, Müslim, Ebu Davud ,Tirmizide olmıyan binlerce sahih hadis var .

ve bu alimlerde olmayan binlerce zayıf hadis var.Şu Kabirperest sitesinde ABDULHAK ın sana verdiği ayarı bir daha oku istersen hadislere senin bakış açın hakkında.

MESHEB İMAMLARI BİR ÇOK FIKHI MESELEYİ DİĞER HADİS KİTABLARINDAN ALDIĞI

HADİSLERİ DELİL KABUL EDİP HÜKÜM ÇIKARMIŞTIR

Bunu inkar eden yok

Halîlî, el-İrşâd’da [63 (D Fikr], İbnü Kesîr el-Bidâye ve’n-Nihâ ye’de [7/91-92], Hafız İbnü Hacer, Fethu’l-Bârî’de [3/ 183-184 (D Fikr bsk 1414)], Hafız Hafız Kastallânî, el-Mevâhib’de [8/77 (Şerhu Zerkanî ile)],Beyhaki Delail 7,47, ibnİ Asakir , Hafız Semhûdî, Ve fâu’l-Vefâ’da [1373 (D İ T Arabî) ] ve diğer nice âlimler başka eserlerde

Zahmet olmazsa bir de sahih kabul edip nakletmeyen alimleri yaz bakalım bu yazdığının kaç katı kaynak oluyor .

bu râvînin ri vâyetini “sahîh” bulabilirken, SİZ OKANDEMİR NE KADAR ÇIRPINIRSAN ÇIRPIN


İLİM SAHİBLERİ KARŞISINDA BU YAPTIĞINIZ YORUMLARLA KOMİK DURUMA DÜŞMEKTEN KURTULAMASSINIZ

Yazıları okuyanlar zaten kimin papağan gibi komik duruma düştüğünün farkında

SİZE CEVAB YAZMAYA DEYMEZ İLMİ CEVAB YERİNE HEP KENDİ MANTIĞINIZ VE YORUM YAPTIĞINIZ İÇİN

BU KONUDA SİZE SON YAZIM İLMİ DE BU KADAR CAHİLLERİN ELİNDE MASKARA OLMASINA MUSADE ETMEK SUÇ OLUR

Senin gibi cahillerin eline bırakmak ta cinayet olur .



Buharı hadisin bir kısmını zikretmediğinden hadisi kabul etmiyo yorumunuza gelince



İmam Buharî'nin(rha Hadîs ve ricâl ilminden haberiniz bulunsaydı veya hiç değilse et-Târîhu’l-Kebîr’i oku muş olsaydınız, böyle diyemezdiniz

Zîrâ, şâyet bu “sükût” etmekten kasdınız, “sika dır” veya “zayıftır” gibi râvinin güvenilir veya güvenilmez biri olduğunu bildiren bir ifâde kullanmaması ise,

Buhârî bunu şu Târîh’inde çok nâdir sarfeder O, nice sikalar hakkında bu manada susmuştur Buna misâl vermeye de lüzûm yoktur

Eğer, “O’nun kimden” veya “O’ndan kimin” rivâyet ettiği manasında ise, bu da sunturlu bir ya landır Zîrâ verilen kaynakta bunlar bir rivâyet sadedinde gösterilmiştir

Kaldı ki, İb nü Sa’d, İbnü Ebî Hâtim ve Halîlî bunları açıkça bildiriyor



İlim sâhibleri, hattâ yeni talebeler dahi bilirler ki, bu “bahsetmemek” her zaman “olmadığı” için değil, aksine bazen öyle bir şey “bulunmadığı”ndan, bazen de “meşhûr olduğu”ndan ve

“kısa kes mek” maksadıyla olur ki, buna ilim adamlarının dilinde “hazif” veya “ihtisâr îcâzı” derler

Hâdise ile asıl umde olan râviler aynı olunca ve

Buhârî’nin... hocası ....İbnü Ebî Şey be ile başkaları kıssayı zikredince ....

.ikinci ihtimâl, yani hazif ve ihtısar ihtimali kesinleş miş olur Asıl olan budur; aksi ise delîl ve isbât ister



BU YAZDIKLARIMADA İLMİ CEVAB VERMEYİP YORUM YAPACAĞINIZDAN DOLAYI

İLİM SAHİBLERİ KARŞISINDA BU YAPTIĞINIZ YORUMLARLA KOMİK DURUMA DÜŞMEKTEN KURTULAMASSINIZ

SİZE CEVAB YAZMAYA DEYMEZ İLMİ CEVAB YERİNE HEP KENDİ MANTIĞINIZ VE YORUM YAPTIĞINIZ İÇİN

BU KONUDA SİZE SON YAZIM İLMİ DE BU KADAR CAHİLLERİN ELİNDE MASKARA OLMASINA MUSADE ETMEK SUÇ OLUR[/SIZE]


Arkadaş şimdiye kadar yazdıklarına analiz yaptım.Birazda sana analiz yapma ihtiyacı hissettim.Birkaç sitede yine aynı şekilde kopyala yapıştır mantığına dayalı hemen hemen aynı cümleleri barındıran yorumlar yazmışsın ve aldığın cevaplarla komik duruma düşmüşsün ,adamlar seni nerdeyse maskara yapmış sen gelip burda yazıyorsun.Senin bana teşekkür etmen lazım çünkü benden başka seni umursayan bile yok koca sitede..

Gelelim Buhari ile ilgili anlamak istemediğine ;olayları çarpıtma.Israrla anlamamaktan zevkmi alıyorsun orasını anlamadım.İşine geleni görüp işine geleni görmemekle bir yere varamazsın 6 sayfadır yazmışsın hiçbir yere varıp kimseyi de ikna edemediğin gibi.Hayır sadece tutup bir yerlerden kopyalayarak kendinii nasıl ilim sahibi sıfatına soktun onu anlamadım:a01:

Buhari nin o hadis in kıssasını nakletmemesi Kısa kesmek değil ! bu yorum değil açık bir gerçek ! Anlaması bu kadar zor mu ?Adam kısası kabul etmemiş kısa kesmek ile alakası yok! Böyle bir bütünlük arzeden parça kısa kesilir mi ? Ya hiç mi edebiyat okumadın anlamıyorum ki ?Bir olayın nakletmeden sonucu verirsen olaya dair dayanak nasıl kabul edilir ? Hayır madem kısa kesmek Buhari nin yaptığı İbn Hacer niye kıssasla tamamını nakletsin o da sadece Buhari nin naklettiğini yapardı nasıl olsa meşhur(!) hadis .

Ben sana ne diyorum sen nereye yoruyorsun tutmuş Mezhep İmamlarının Hadislerden çıkarım yaptığını eklemişsin ,sağolasın sen demesen nerden öğrenecektik ya arkadaş yazdıklarının çoğunun bu konu ile ne alakası var ? Sen hiç kendi yazdıklarını okumaz mısın ? Kabuğunu kır biraz dünya senin çevrende dönmüyor ALLAH akıl fikir versin.

Sözüm ona kendini ilim sahibi yazarak yazdığın yazılarla ilgili olarak;


1)Buhari’nin Tarihul Kebir’de Ebu Salih Zekvan tarikiyle Malik ed Dar’dan rivayetinde sadece; Ömer radıyallahu anh’ın kıtlık senesinde; “Rabbim! Üstesinden gelemediğim şeyler hariç, çaba sarfetmekten geri durmuyor ve elimden geleni yapıyorum!” dediğini rivayet etmiş, kıssadan bahsetmemiştir. (Buhari Tarihu Kebir(7/304)

Rivayet sahih olsa bile ileri sürdükleri görüşler için delil olmaz. Çünkü hadiste mezkur şahsın Peygamber(s.a.v.) den yağmur duası istediğini Ömer (r.a.)a bildirdiği yer almamaktadır.

Söz konusu kıssa , kabirperestlerin kendi aleylerine delildir. Çünkü kıssada zikredilen şahıs, Peygamber s.a.v.den ümmeti için dua istediğinde "ben sizin için dua edeceğim " dememiş (!), aksine meşru ve sünnet kılmış olduğu bir uygulamayı, yani Allaha dua edip yağmur yağdırmasını dilemeyi emretmiştir

2)Ömer RadıyAllahu Anhu döneminde kuraklık olduğunda, sahabeler Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in amcası Abbas'ı vesile edinerek yağmur duasına çıkmışlar, ve Ömer RadıyAllahu Anhu şöyle dua etmişti:

"ALLAH'ım! Biz kuraklık çektiğimizde, nebimizle birlikte yağmur duasına çıkar, onu vesile edinirdik de bize yağmur verirdin. (Şu anda) Biz sana nebimizin amcasını vesile ediyoruz. Bizi sula (bize yağmur ver)." (Buhari, İstiska: 3, Fadailü Eshabi'n-Nebi: 11.)
Görüldüğü gibi onlar Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in kabrine gitmemişler, bir ölüyü veya gaibi değil de, o anda hayatta olan Abbas RadıyAllahu Anhu'yu vesile edinmişlerdi. Onların Abbas'ı vesile edinmeleri, onun duasını vesile edinmeleri şeklindeydi. Tıpkı imam ve cemaat ilişkisinde olduğu gibi. Tabii ki bu olay, onun ölümünden sonra devam etmemiştir.

KOCAMAN 2 TANE AYAR ALMIŞSIN HALA ELİNDEN ŞEKERİ ALINMIŞ ÇOCUK GİBİ MIZMIZLIK YAPIYORSUN OKU ARKADAŞ YUKARIDAKİ YAZILARI 10 KERE NAKLETTİRDİN BANA TÜRKÇE YAZIYOR OKU BİRAZ DA ANLAMAYA ÇALIŞ , GUGUK KUŞU GİBİ AYNI ŞEYLERİ TEKRAR EDİP DURMA.

KENDİNİ İLİM SAHİBİ SANIYORSUN AMA ADAMLAR SANA CEVAP VERİNCE HEMEN GERİ VİTESE TAKMIŞSIN,ARKADAŞ BEN SENİN SAMİMİYETİNE VE İLİM SAHİBİ OLDUĞUNA İNANMIYORUM .YUKARIDAKİ 2 MADDE SANA YETERİNCE KAPAK OLUR SENİN ELİNDEKİ ŞİŞEYİ ÇEVİRMEYE DEVAM ET KAPAK İSTEYİNCE NAKLETTİĞİM GERÇEKLERİ KULLANIRSIN..

NE YAZARSAN YAZ SENNLE ARTIK MUHATTAP OLMAYACAĞIM SEN TEK BAŞINA TAKILMAYA DEVAM ET BU SENİN MUTLU EDİYORSA EĞER.. SENİNLE VAKİT KAYBEDECEK DEĞİLİM ,HAYATTA BAŞARILAR DİLERİM.

 

Huyela

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2006
Mesajlar
2,345
Tepki puanı
1
Puanları
36
Yaş
41
Konum
İstanbul
Kabirden yardım istemek

Kabirden yardım istemek

Kabirden yardım istemek

Sual: Bir kimse, yaşayan insanlardan iş, eş ve aş istiyor. Vefat eden evliya da ölü olmadığı için, onlardan da, böyle dünyalık şeyler istemek caiz olur mu?
CEVAP
Vefat eden evliya zat, yaşayandan daha çok feyz verir, daha çok yardım eder. Şehidler ölü olmadığı gibi, peygamberler ve evliya zatlar da ölü değildir.
Yaşarken de, bir insana yapma gücünü veren, yürüten, konuşturan, iş yaptıran, Allahü teâlâdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Sizi de, yaptığınız işleri de yaratan Allah’tır.) [Saffat 96]
Yaşayana bu gücü veren Allahü teâlâ, vefat etmiş evliyasına niye veremesin ki? Ölüye iş yaptıran da Allahü teâlâdır. Onun kudretinden şüphe etmek küfürdür. Kur’an-ı kerimde, (Yardım ancak ve yalnız Allah’tandır) buyuruluyor. (Al-i İmran 126)
Terziye gideriz, bir elbise dik deriz. Ona bu gücü veren, elbette Allahü teâlâdır.
Emlakçıya gideriz, bize kiralık bir ev bul veya satılık bir ev bul deriz. O da bulur, verir. Ona bu gücü veren, elbette Allahü teâlâdır.
Doktora gideriz, tansiyonumuza bakar. Muayene eder, ilaç verir, gerekirse enjeksiyon yapar. Ona bu gücü veren, elbette Allahü teâlâdır.
Vefat etmiş olan ama hakikatte ölü olmayan peygambere ve evliya zata giden kimsenin de, esas yaratıcının Allahü teâlâ olduğunu bilerek, o kabirde yatan zattan yardım istemesi gayet normaldir; çünkü veren, yaratan Allahü teâlâdır. Hazret-i Mevlana, (Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim) buyurdu. Deylemi’nin bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı) hadis-i şerifi de, Allahü teâlânın izniyle, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir.
Mesela o zata, (Bana kiralık ev lazım, oğlum için bir gelin, kızım için bir koca istiyorum) demek gayet normaldir. Böylece, bunu işiten evliya zat, bizim için dua eder. Allahü teâlâ da, bu sevgili kulunun duasını kabul eder. Yani sebepleri yaratıp bunlara kavuşturacak olan, Allahü teâlâdır. Vehhabiler ve onların etkisinde kalan mezhepsizler, bunlara şirk diyorlar. Biz evliya yaratıcı demiyoruz ki! Evliya zatlar, Allahü teâlânın sevgili kulları olduğu için, ya onların hürmetine istiyoruz veya bizzat (Bana kiralık ev bul) diyoruz. Evliya dua ediyor ve Allahü teâlâ da, o sevgili kulunun duasını kabul ediyor. Hepsi bu! Allahü teâlânın kudretini inkâr eden, Allah ölüye iş yaptıramaz diyen kâfir olur.


HUZUR PINARI - İslamiyet, İslam Dini, Ehl-i Sünnet İtikadı, İlmihal, Kitaplar...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt