Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslam-i Hareket.. (1 Kullanıcı)

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
İslami hareket, kendi adasına kapanıp kalmış bir Robinson Cruzo olmadığı gibi, uzaydan gelen bir olgu da değildir. İslami Hareket, tarihin ve coğrafyanın bir ürünü olup toplumlarının yörüngelerinde yaşar, onların kurtuluşu için mücadele eder, o topluma ait evlerde oturur ve çarşılarında dolaşır. Genelin maslahatı için yaptığı yorumlar, karşılaştırmalar, ortaya koyduğu tezlerle bu yenilenen ve birçok alanda meydan okuyan sorunlara cevap vermeye çabalar.









Çağdaş İslami Hareketin birçok alanda ilklere imza attığı geçen yüzyılın başlarında birçok yanlışlıklar yapıldı, birçok engelle karşılaşıldı. Bazı tökezlemeler yaşandı ancak süreç devam etti. Bazen yeraltına inildi, bazen de gün yüzüne çıkıldı. Ağır aksak ve çok yavaş da olsa hesaplaşma, özeleştiri ve nefis muhasebesi de yapıldı.








Şüphesiz birçok sorun mevcut. Gözden geçirilmesi gereken konular hiç de az değil. Vakıa dikkatli adımlarla ilerliyor, bu da yeniden kurma, ibda (yaratıcılık) ve vatanın inşasına katkı sorumluluğunu artırıyor. Islahatçı İslami hareket, halen toplumlarının dönüşümü ve ıslahında, etki ve etkileşimin zorluğuna rağmen, kilit role sahip. Bu açıdan bakıldığında bu yazı, çok stratejik olduğunu düşündüğümüz iki temel konuda son derece mütevazı bir yaklaşım içerisinde olacaktır: Coğrafya ve tarih sorunsalı




Tarihsel Bilinç Kördüğümü





Tarih, kendisinden tümevarımsal çıkarımların yapıldığı bir hikâye ya da romanlar bütünü değildir. Yöntem, mekanizma ve hedeflerle ilişkisi olan tutum ve olaylar sürecidir. Tarih, son sayfalarına varılınca sona eren bir kitap da değildir. Ancak o, mevcuttur, yenilenmektedir, yüzü geleceğe dönük bir yaklaşımla tahkikçi bir bakış açısını bir araya getirmeyi gerekli kılar.





Tüm bunları, geçmişte yaşananlara ağlayarak içinde bulunduğumuz anın zayi edilmemesi, yanlış yorumlamalar, marjinalleştirici yaklaşımlar ve hatalı çıkarımlarla geleceğin elimizden kayıp gitmesine izin vermemek için yapmamız gerekir...








Çağdaş İslami Hareketler, ıslah (reform) hareketlerinin bir ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Bazılarına göre İslami hareket, her ne kadar farklı referanslara gönderme bulunsa ve değişik bir yöntem izlese de uyanışçı (nahda) (1) düşüncenin bir sonucudur. Tarihsel örneklik ve referans arayışı, İslami hareketleri çok hızlı değişen ve yenilenen andan ve yaşanan vakıadan çok, tarihle irtibatlı hale getiren eklem yeridir.





Geçmişe dönüş, meşruiyetinin altını çizmenin ve etrafındakilere güven vermenin bir yoludur. Ayrıca başkalarının üzerinde düşünemeyeceği şekilde tezlerini biricik ve eşsiz hale getirir. Böylece bu unutulmuş, yok olmuş ya da kendisinden çekinilen geçmişi ortaya çıkarmada başkalarına üstün hale gelir, geçmişi hidayet ve davet; uyanış ve kalkınma; yönetim ve devlet projesinin inşası için kullanır.








Dışardan öyle görünse de aslında maziyi bugüne getirmek hiç de kolay değildir. Bu mazi, arı duru değildir belki ama kutsal olanla tarihi birikimimiz (gelenek, örf ve adetler, tarihi kültür); içtihatla tevkıfi (üzerinde içtihat yapılamayacak, nassa ilişkin), zanni ile muhkem, tevil edilen ile edilemeyen arasında gidip gelmektedir. Bu geçmişin birçok yerinde İslami hareketin önde gelenlerinin yapıp etmeleri ve görüşleri yönlendirici olmuştur. Mazi onların parmak izini taşımakta, bu mazi parlak beyazla en koyu karanlığın siyahı arasındaki her renk tonunu ihtiva etmektedir.









Bu geçmiş, bütün ağırlığı, ataleti, inatçılığı, aydınlığı ve karanlığıyla gelmektedir. Bütün akıl yürütme biçimleri, kültürler, birbirinden farklı ilim dereceleri, çeşitli fıkh etme biçimleri vakıaya inmektedir. Yorum, mukayese, vakıayı fıkh etme, içinde bulunulan anın önceliklerini tespit etme biçimi, yorum ve tevil üzerindeki bilinmezlikler nedeniyle bazen beşeri olanla ilahi olan, özelle genel, toplumsalla ferdi olanı birbirine karışmakta, kesinlik kaybolmakta, şer`i temellendirmenin araçları, rivayetler, senedler, temel kaynaklar ve yorumlar farklılaşmaktadır.










Hangi tarih İslami hareketlere örneklik teşkil etmelidir. Teorik olarak hangi devlet savunulmalıdır? Hilafet Devleti mi? Hangi hilafet? Raşid Hilafet. Hangi raşid hilafet?





Belki bu satırları okurken bazıları, sürekli birbirini tekrar eden ve geçmişle kuru kuruya öğünmekten başka bir özelliği olmayan İslami hareketlere ilişkin yazılmış eserleri ya da eski kaynakları bize hatırlatmaya kalkacak, söylediklerimizi garipseyecek ve belki de bunları dehşet içerisinde okuyacak. Ancak bu kişilerin göremedikleri şey, geçmişle boş yere öğünmekle ecdadın tarihsel birikimini bugüne aktarmak arasındaki farktır.








Hz. Ömer`in inşa ettiği İslami devletten bahsetmek yeterli değildir. Adil bir yönetim maddi ve manevi olarak mutmain bir toplum inşa etmek için Ömer b. Abdülaziz`in yönetim şeklini sürekli hatırlamak yeterli olmaz.




Teoriyle pratik arasında büyük boşluklar ve devasa mesafeler vardır. Teoriyle pratik arasında eylem/çalışma metodu ve vakıayla etkileşim, akıl yürütme biçiminin oluşumu ve kültürün inşası vardır.




Halen geniş bir kitle tabanına sahip olan İslami hareketlere katkısı olacak kadar geçmişin bugüne getirilmesi çabaları, İslami Hareket kadroları içerisindeki ilmî ve şer`î vukufiyetin yetersizliği, eleştirel ve tashih edici yöntemin olmayışı nedeniyle inşa faaliyetlerini sekteye uğratacak, eylem/çalışma planını ortadan kaldıracaktır.







Bu Gelenek`in zenginliğine ve derin tecrübelerine rağmen “İslamiâ€￾ Hareket, donuk bir yapı içerisinde kalmış kendini sürekli tekrar eden bir kısır döngüye mahkûm etmiştir.



Çözüm İslam türünden içi boş ve kof sloganlara kendini kaptıran bu hareket, proje ve çalışma programlarının üzerine bina edildiği ilkelerle maslahat arasında kalan bu garip idealizmi ortaya koyma başarısını gösterememektedir.






Geçmişe dönüş, geçmişle geçmişte yaşamak, onun çadırında gecelemek ve gökten mehdi bekler gibi ya da dokunduğu sorunları çözen sihirli bir sopaya sahip olmaya benzer şekilde, onu beklemeye kendini mahkûm etmek demek değildir.



Ancak, geçmişi bugüne ulaştırmada maziye eşlik etmeli, (ancak bunu geçmişin gölgesinde kalarak yapmamalı), bulunduğumuz anın belirleyiciliği içerisinde kurumsal, programlı, sistematik, özgür, cesur ve ciddi bir eylemlilik göstermelidir. Çünkü günümüzde altın çağı (asr-ı saadeti) kurabilmek, kitapların sararmış yaprakları arasında, dipnotların ayrıntılarında, yazın sanatının satırlarında ya da mağaraların içerisinde olmaz.


Bilakis asr-ı saadeti kurmak, şu an üzerinde yaşamakta olduğumuz yerde/zeminde, daha fazla cesaret ve cüret istercesine, dâhili ve harici güçlerin engellemelerine rağmen gün ışığı altında olacaktır.








Bir ilişkiye geçme yöntemi, ilmi bir karşılaştırma ve bir değişim projesi olarak tarihle/geçmişle barışmak, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi içerisinde net bir başlık olarak tarihi temsil etmelidir.


Tarihle barışmak demek birincisi, tarihi ciddi bir incelemeye tabi tutarak yüzümüzü geleceğe dönük bir şekilde onu bir reform (ıslah) ve uyanış projesinin bir parçası haline getirmek, ikinci olarak tarihin dinamik ve sürekli gelişen donukluktan uzak, harekete geçirici ve olumlu unsurlarının cesurca seçildiği bir referans olarak görülmesiyle mümkündür.






Bu barışma öncelikle bilgiyle ve düşünceyle barışmayı gerektirir. Buradaki düşünce güçlü, derin, eleştirel, yaratıcı, cesur ve bilinç sahibi bir aklın oluşumuna yol açtığı takdirde bir değer arz edecektir. Aksi takdirde üzerine birçok şeyin bina edileceği yapının temeli çürük olur, boş işlerle, lafazanlık, fetvalar, krizler ve çocukça bir fıkıhla yetersiz birikimlerle uğraşmak zorunda kalırız.
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Coğrafi Bilinç Kördüğümü
Coğrafya ne yeryüzü haritasıdır ne de çöle atılmış bir ağaç dalıdır. O, böyle olmasını isteyenler için küresel bir köy, onu gasp etmeye çalışanlar için gece yarısı kâbusudur. Bu ikisi arasında, ne ilkeleri kirleten ne de çıkarlara ilişmeyen ancak zenginliklerin adil paylaşımına dayalı pragmatist gerçekçilik konumlanmaktadır.



Belki de biz İslami Hareketler hakkında yazılmış kitapları okuduğumuzda bu sıkıntının onların eserlerine de yansıdığını görürüz. Sürekli olarak ümmetten, halktan, milletten bahsedilmekte ama hareketin yazdıklarına bakıldığında neredeyse bulunduğu ülke hatta bölge ile ilgili zayıf kalmaktadır.


Hareket, öncelikler fıkhını oluşturamamakta, coğrafi konumunu belirginleştirmek açısından gerek söylem gerekse pratik düzeyde, içinde bulunduğu dönemin fıkhını üretme konusunda oldukça zayıf kalmaktadır.




Bu nedenle, Arap coğrafyasının batısında (Mağrip`te) ve doğusunda (Maşrık`ta) İslami hareketler birbirlerine oldukça benzerlik arz etmektedir. İslami hareketin ortaya koyduğu tezlerde coğrafya ya da hareketin faaliyette bulunduğu ülkenin koşulları etkili olamamaktadır.


Milli kimlik sorunu ve bir ülkeye aidiyet, İslami hareketlerin söylemlerinde neredeyse yok gibidir. Öyle ki bir vatana aid olmak ya da belirli bir ülkeye atıfta bulunmak ümmete olan aidiyeti zayıflattığı ve onu tehdit ettiği zannedilmekte, İslam`a olan bağlılığın yitirilmesine ve bu aidiyetin zayıflamasına neden olduğu düşünülmektedir.



Sürekli temcit pilavı gibi tekrarlanan bir söz vardır: “Dinin evrenselliği ve sınırları; ülkeleri, kişileri ve toplulukları aşmaktadır.â€￾ Bu, kendisiyle batıl kastedilen hak bir sözdür. İslam`ın evrenselliği, içinde bulunulan vakıanın ve coğrafyanın özellikleriyle rekabet edecek değildir. Her birinin kendisine has önem derecesi ve çerçevesi vardır.



Akaidi olanla medeniyete ait olan, siyasi olanla ilahi olan, hidayeti getiren kapsamlı yapıyla herhangi bir siyasi parti ya da hareketin programının nüvesini teşkil eden kısmi/mukayyet düşünce arasındaki ayrım netleştirilmediğinden, İslami hareketin evrenselliği konusu İslami hareketlerin halen aşamadığı önemli sorunlardan biri olarak karşımızda durmaktadır.



Ümmete olan aidiyet coğrafyaya ya da ülkeye olan aidiyetin aleyhine bir şekilde büyümüştür. Hata, aidiyetin kendisinde değildir. Bu, mazinin, anın ve geleceğin referansıdır. Hata, mukayyet/sınırlı olanın gereğinden fazla abartılmasında, dengeli bir yaklaşımın kaybedilmesinde yatmaktadır.



Böylece kendisini kuşatan vakıayla eksik bir etkileşim içerisinde olur ya da bu etkileşim bütünüyle kaybolur. Sonuçta olan şey, hareketin marjinal olması, parlak ancak içi kof sloganların hareketin söylemini belirlemesi, rakamlar dünyasından bihaber olunması ve inşacı yaklaşımdan uzaklaşılmasıdır.



Ümmet vurgusunun teorik yapı inşa edilirken bu denli abartılı bir şekilde önemsenmesi (ve coğrafyanın özelliklerinin ihmal edilmesi) İslami hareketlerin genellemeler içerisinde boğulmasına neden olmuştur.



Bu nedenle İslami hareketlerin hemen hemen bütün eserlerinde genel konuların sürekli bıktırıcı bir tekrar içerisinde yinelenip durduğu, ancak ülke sorunlarının ve bu sorunlarla ilgili ayrıntıların ihmal edildiği görülür. Ayrıntı olarak niteleyerek küçümsediği konular üzerinde İslami hareket ya kafa yormaz ya da bunları çok kısıtlı bir şekilde ele alır.


İslami hareketlerin bu alandaki bazı cevapları, ikna edici olmamaktadır. Örneğin, kendilerinin muhalefette olduklarını gerekçe göstererek program ya da proje geliştirmenin kendilerine ait bir iş olmadığını söyler dururlar. Onlara göre henüz iktidar olma ve proje üretme vakti gelmemiştir.


Hâlbuki bu söylem son derece yanlıştır, çünkü kendilerinden istenen, değişim projesi değil, yönetim ve iktidar projesidir. (İslami Hareket`in iktidara geldiğinde neler yapacağına ilişkin proje). Yöntem ve metot, bu ikisi arasında değişiklik gösterir.


Bu nedenle, İslami hareketler üzerinde inceleme yapan bir araştırmacı, bu hareketlerin çoğunun ekonomiyi bütünüyle ihmal ettiklerini görür. İslami hareketin söylemi hep sloganlar ve genel ilkeler çerçevesinde kalmakta, bir türlü halkların yaşadığı krizin derinlerine inememektedir. Kendisini, iç ve dış etkenlerin çakıştığı çözümü zor problemlerin kucağına atarak riske etmek istememektedir.


İslami hareketlerin ortaya koyduğu teorik çerçeveyi irdeleyenlerin dikkatini ekonomi alanında söylenen şeylerin azlığı çekecektir. Örneğin Hasan el-Benna`nın ilk yazdıklarına bakılırsa orada ekonomi sistemini on maddede özetlediği görülür.


Bunlar: Helal malı hayatın temeli görmek, çalışma ve kazanmayı teşvik, zenginliklerden yararlanma, kirli kazancın haram görülmesi, sınıflar arasında yakınlaşma, her vatandaş için sosyal güvence, paylaşma ve infaka teşvik, özel mülkiyete saygı, finansal muamelelerde adalet, devletin sorumluluğu. “(Resailu`l İmam, el-Müessesetü`l İslamiyye, birinci baskı, 1979, s. 340)


O dönemden beri, aradan neredeyse yarım asır geçmiş olmasına rağmen, içinde yaşadığı coğrafyanın ve ülkenin sorunlarını algılayabilmek için genellemeleri aşarak ayrıntılarına inen ve alternatif proje olabilecek muteber bir İslam iktisat teorisi geliştirilemedi.


Belki de Türkiye tecrübesi, muhalefetteyken de proje geliştirilebildiğini, iktidara geldiğinde bu projeyi uygulayabileceğini göstererek bu konuda bir hareket noktası oluşturabilir.

Türkiye`de İslami hareketi destekleyenler, aynı zamanda onun Türkiye`yi içinde bulunduğu ekonomik krizden kurtarmak için geliştirdiği projeleri de desteklemişlerdi. İslami hareketlere aidiyet, sadece duygusal bir aidiyet olmayıp aynı zamanda akılla duygunun birlikte yürüdüğü bir süreçtir.



Coğrafi yapıya ve ülke koşullarına önem vermek, evrensellikle çelişen bir durum değildir. Bilakis, ülkenin koşullarını algılayıp ona göre hareket etmek, daha kapsamlı, geniş ve makul olana doğru zaruri ve sonu olmayan bir yolculuktur. Çünkü genellikle ümmete ve evrenselliğe yapılan vurgu, içyapının kofluğuna ve genellemeci düşüncelerin söyleme hâkim olmasına yol açmaktadır.


Türkiye`nin bu alandaki tecrübesi, fanatik laik yönelimden ve ordunun tehditkâr yaklaşımlarından kendisini koruyacak bir sığınak olarak Avrupa Birliği sürecinden vazgeçmeden, Türkiyeli olmayı başararak bu sorunun aşılmasına katkıda bulunabilir.


Ekonomik boyut, aslında insanların kalbine giden yolda önemli bir basamaktır. Hareketin iktidara yürümesinden çekinen, insanların endişelerini giderecek, onların kalbinin kazanılmasına vesile olacak bir unsurdur.


Türkiye İslami hareketinin taşıdığı öze ilişkin derin sorunlara ve her an çökmeye yakın bir yapıya sahip olmasına rağmen ki bu, yazımızın konusu değildir, belki bir sonraki yazımızda bunu ele alacağız- Türkiye`deki İslami hareket, genel olanla özel olan, umumiyle ayrıntı arasındaki dengeyi kurmayı becerebilmiştir.


Coğrafyayla barışmak, ümmet ya da evrenselliği bahane ederek kabuğundan çıkmak, inzivada olmamak, kendini marjinalleştirmemek demektir. Bir başka deyişle tekfirci, dışlayıcı zihniyeti, toplumu cahiliyye toplumu olarak gören anlayışı bir kenara bırakması, cemaat önderlerinin hata yapmayacağı gibi bir zehaba kendini kaptırmadan, öncelikle yaşadığı ülkedeki gerçeklikle yüzleşmesi ve buradaki vakıayla barışması demektir.



İslami hareket, kimliği, kültürü, gelenekleri, sorunları ve sahip olduğu medeniyetiyle tamamen kendi toplumunun çocuğudur. İşte tarihle ve coğrafyayla barışmak, ıslah ve değişimin daha sağlıklı bir şekilde gelmesini sağlayacaktır.


Çağdaş İslami hareketler, hassas ve fırtınalı bir coğrafyada neşet etmiş bir yapıdır. Bu coğrafyada ortaya çıkan hareketlerin çoğu bu nedenle fanatizm ve aşırılık damgasını vurmuştur. Bu katılık, İslami hareketlerin başına çok iş açmış, onu trajedilere sürüklemiş ve bu yaptıklarının bedelini çok ağır bir şekilde ödemişlerdir.


Her tarafı sislerin kapladığı ve etrafı tuzaklarla dolu olan böyle bir bölgede, İslami hareketin kimliğinin ve kültürünün üzerine bina edildiği ulusal tarihini yeniden diriltmeli ve bu tarihi olumlu bir yöne kanalize edip onu şaibelerden, aklı karışıklıktan arındırarak yeniden harekete geçirebilmelidir.


Kendisini ümmetten uzaklaştırmayacak olan coğrafi unsura yapışarak vatanına ve vatandaşına sahip çıkmalıdır.
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Güncelleme



Kendisini ümmetten uzaklaştırmayacak olan coğrafi unsura yapışarak vatanına ve vatandaşına sahip çıkmalıdır.
 

Resul Aydın

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Eyl 2006
Mesajlar
4,770
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Konum
DÜNYANIN BAŞKENTİNDEN
Güncelleme


İslami hareket, kendi adasına kapanıp kalmış bir Robinson Cruzo olmadığı gibi, uzaydan gelen bir olgu da değildir.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt