Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
İslami hareket, kendi adasına kapanıp kalmış bir Robinson Cruzo olmadığı gibi, uzaydan gelen bir olgu da değildir. İslami Hareket, tarihin ve coğrafyanın bir ürünü olup toplumlarının yörüngelerinde yaşar, onların kurtuluşu için mücadele eder, o topluma ait evlerde oturur ve çarşılarında dolaşır. Genelin maslahatı için yaptığı yorumlar, karşılaştırmalar, ortaya koyduğu tezlerle bu yenilenen ve birçok alanda meydan okuyan sorunlara cevap vermeye çabalar.
Çağdaş İslami Hareketin birçok alanda ilklere imza attığı geçen yüzyılın başlarında birçok yanlışlıklar yapıldı, birçok engelle karşılaşıldı. Bazı tökezlemeler yaşandı ancak süreç devam etti. Bazen yeraltına inildi, bazen de gün yüzüne çıkıldı. Ağır aksak ve çok yavaş da olsa hesaplaşma, özeleştiri ve nefis muhasebesi de yapıldı.
Şüphesiz birçok sorun mevcut. Gözden geçirilmesi gereken konular hiç de az değil. Vakıa dikkatli adımlarla ilerliyor, bu da yeniden kurma, ibda (yaratıcılık) ve vatanın inşasına katkı sorumluluğunu artırıyor. Islahatçı İslami hareket, halen toplumlarının dönüşümü ve ıslahında, etki ve etkileşimin zorluğuna rağmen, kilit role sahip. Bu açıdan bakıldığında bu yazı, çok stratejik olduğunu düşündüğümüz iki temel konuda son derece mütevazı bir yaklaşım içerisinde olacaktır: Coğrafya ve tarih sorunsalı
Tarihsel Bilinç Kördüğümü
Tarih, kendisinden tümevarımsal çıkarımların yapıldığı bir hikâye ya da romanlar bütünü değildir. Yöntem, mekanizma ve hedeflerle ilişkisi olan tutum ve olaylar sürecidir. Tarih, son sayfalarına varılınca sona eren bir kitap da değildir. Ancak o, mevcuttur, yenilenmektedir, yüzü geleceğe dönük bir yaklaşımla tahkikçi bir bakış açısını bir araya getirmeyi gerekli kılar.
Tüm bunları, geçmişte yaşananlara ağlayarak içinde bulunduğumuz anın zayi edilmemesi, yanlış yorumlamalar, marjinalleştirici yaklaşımlar ve hatalı çıkarımlarla geleceğin elimizden kayıp gitmesine izin vermemek için yapmamız gerekir...
Çağdaş İslami Hareketler, ıslah (reform) hareketlerinin bir ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Bazılarına göre İslami hareket, her ne kadar farklı referanslara gönderme bulunsa ve değişik bir yöntem izlese de uyanışçı (nahda) (1) düşüncenin bir sonucudur. Tarihsel örneklik ve referans arayışı, İslami hareketleri çok hızlı değişen ve yenilenen andan ve yaşanan vakıadan çok, tarihle irtibatlı hale getiren eklem yeridir.
Geçmişe dönüş, meşruiyetinin altını çizmenin ve etrafındakilere güven vermenin bir yoludur. Ayrıca başkalarının üzerinde düşünemeyeceği şekilde tezlerini biricik ve eşsiz hale getirir. Böylece bu unutulmuş, yok olmuş ya da kendisinden çekinilen geçmişi ortaya çıkarmada başkalarına üstün hale gelir, geçmişi hidayet ve davet; uyanış ve kalkınma; yönetim ve devlet projesinin inşası için kullanır.
Dışardan öyle görünse de aslında maziyi bugüne getirmek hiç de kolay değildir. Bu mazi, arı duru değildir belki ama kutsal olanla tarihi birikimimiz (gelenek, örf ve adetler, tarihi kültür); içtihatla tevkıfi (üzerinde içtihat yapılamayacak, nassa ilişkin), zanni ile muhkem, tevil edilen ile edilemeyen arasında gidip gelmektedir. Bu geçmişin birçok yerinde İslami hareketin önde gelenlerinin yapıp etmeleri ve görüşleri yönlendirici olmuştur. Mazi onların parmak izini taşımakta, bu mazi parlak beyazla en koyu karanlığın siyahı arasındaki her renk tonunu ihtiva etmektedir.
Bu geçmiş, bütün ağırlığı, ataleti, inatçılığı, aydınlığı ve karanlığıyla gelmektedir. Bütün akıl yürütme biçimleri, kültürler, birbirinden farklı ilim dereceleri, çeşitli fıkh etme biçimleri vakıaya inmektedir. Yorum, mukayese, vakıayı fıkh etme, içinde bulunulan anın önceliklerini tespit etme biçimi, yorum ve tevil üzerindeki bilinmezlikler nedeniyle bazen beşeri olanla ilahi olan, özelle genel, toplumsalla ferdi olanı birbirine karışmakta, kesinlik kaybolmakta, şer`i temellendirmenin araçları, rivayetler, senedler, temel kaynaklar ve yorumlar farklılaşmaktadır.
Hangi tarih İslami hareketlere örneklik teşkil etmelidir. Teorik olarak hangi devlet savunulmalıdır? Hilafet Devleti mi? Hangi hilafet? Raşid Hilafet. Hangi raşid hilafet?
Belki bu satırları okurken bazıları, sürekli birbirini tekrar eden ve geçmişle kuru kuruya öğünmekten başka bir özelliği olmayan İslami hareketlere ilişkin yazılmış eserleri ya da eski kaynakları bize hatırlatmaya kalkacak, söylediklerimizi garipseyecek ve belki de bunları dehşet içerisinde okuyacak. Ancak bu kişilerin göremedikleri şey, geçmişle boş yere öğünmekle ecdadın tarihsel birikimini bugüne aktarmak arasındaki farktır.
Hz. Ömer`in inşa ettiği İslami devletten bahsetmek yeterli değildir. Adil bir yönetim maddi ve manevi olarak mutmain bir toplum inşa etmek için Ömer b. Abdülaziz`in yönetim şeklini sürekli hatırlamak yeterli olmaz.
Teoriyle pratik arasında büyük boşluklar ve devasa mesafeler vardır. Teoriyle pratik arasında eylem/çalışma metodu ve vakıayla etkileşim, akıl yürütme biçiminin oluşumu ve kültürün inşası vardır.
Halen geniş bir kitle tabanına sahip olan İslami hareketlere katkısı olacak kadar geçmişin bugüne getirilmesi çabaları, İslami Hareket kadroları içerisindeki ilmî ve şer`î vukufiyetin yetersizliği, eleştirel ve tashih edici yöntemin olmayışı nedeniyle inşa faaliyetlerini sekteye uğratacak, eylem/çalışma planını ortadan kaldıracaktır.
Bu Gelenek`in zenginliğine ve derin tecrübelerine rağmen “İslami†Hareket, donuk bir yapı içerisinde kalmış kendini sürekli tekrar eden bir kısır döngüye mahkûm etmiştir.
Çözüm İslam türünden içi boş ve kof sloganlara kendini kaptıran bu hareket, proje ve çalışma programlarının üzerine bina edildiği ilkelerle maslahat arasında kalan bu garip idealizmi ortaya koyma başarısını gösterememektedir.
Geçmişe dönüş, geçmişle geçmişte yaşamak, onun çadırında gecelemek ve gökten mehdi bekler gibi ya da dokunduğu sorunları çözen sihirli bir sopaya sahip olmaya benzer şekilde, onu beklemeye kendini mahkûm etmek demek değildir.
Ancak, geçmişi bugüne ulaştırmada maziye eşlik etmeli, (ancak bunu geçmişin gölgesinde kalarak yapmamalı), bulunduğumuz anın belirleyiciliği içerisinde kurumsal, programlı, sistematik, özgür, cesur ve ciddi bir eylemlilik göstermelidir. Çünkü günümüzde altın çağı (asr-ı saadeti) kurabilmek, kitapların sararmış yaprakları arasında, dipnotların ayrıntılarında, yazın sanatının satırlarında ya da mağaraların içerisinde olmaz.
Bilakis asr-ı saadeti kurmak, şu an üzerinde yaşamakta olduğumuz yerde/zeminde, daha fazla cesaret ve cüret istercesine, dâhili ve harici güçlerin engellemelerine rağmen gün ışığı altında olacaktır.
Bir ilişkiye geçme yöntemi, ilmi bir karşılaştırma ve bir değişim projesi olarak tarihle/geçmişle barışmak, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi içerisinde net bir başlık olarak tarihi temsil etmelidir.
Tarihle barışmak demek birincisi, tarihi ciddi bir incelemeye tabi tutarak yüzümüzü geleceğe dönük bir şekilde onu bir reform (ıslah) ve uyanış projesinin bir parçası haline getirmek, ikinci olarak tarihin dinamik ve sürekli gelişen donukluktan uzak, harekete geçirici ve olumlu unsurlarının cesurca seçildiği bir referans olarak görülmesiyle mümkündür.
Bu barışma öncelikle bilgiyle ve düşünceyle barışmayı gerektirir. Buradaki düşünce güçlü, derin, eleştirel, yaratıcı, cesur ve bilinç sahibi bir aklın oluşumuna yol açtığı takdirde bir değer arz edecektir. Aksi takdirde üzerine birçok şeyin bina edileceği yapının temeli çürük olur, boş işlerle, lafazanlık, fetvalar, krizler ve çocukça bir fıkıhla yetersiz birikimlerle uğraşmak zorunda kalırız.
Çağdaş İslami Hareketin birçok alanda ilklere imza attığı geçen yüzyılın başlarında birçok yanlışlıklar yapıldı, birçok engelle karşılaşıldı. Bazı tökezlemeler yaşandı ancak süreç devam etti. Bazen yeraltına inildi, bazen de gün yüzüne çıkıldı. Ağır aksak ve çok yavaş da olsa hesaplaşma, özeleştiri ve nefis muhasebesi de yapıldı.
Şüphesiz birçok sorun mevcut. Gözden geçirilmesi gereken konular hiç de az değil. Vakıa dikkatli adımlarla ilerliyor, bu da yeniden kurma, ibda (yaratıcılık) ve vatanın inşasına katkı sorumluluğunu artırıyor. Islahatçı İslami hareket, halen toplumlarının dönüşümü ve ıslahında, etki ve etkileşimin zorluğuna rağmen, kilit role sahip. Bu açıdan bakıldığında bu yazı, çok stratejik olduğunu düşündüğümüz iki temel konuda son derece mütevazı bir yaklaşım içerisinde olacaktır: Coğrafya ve tarih sorunsalı
Tarihsel Bilinç Kördüğümü
Tarih, kendisinden tümevarımsal çıkarımların yapıldığı bir hikâye ya da romanlar bütünü değildir. Yöntem, mekanizma ve hedeflerle ilişkisi olan tutum ve olaylar sürecidir. Tarih, son sayfalarına varılınca sona eren bir kitap da değildir. Ancak o, mevcuttur, yenilenmektedir, yüzü geleceğe dönük bir yaklaşımla tahkikçi bir bakış açısını bir araya getirmeyi gerekli kılar.
Tüm bunları, geçmişte yaşananlara ağlayarak içinde bulunduğumuz anın zayi edilmemesi, yanlış yorumlamalar, marjinalleştirici yaklaşımlar ve hatalı çıkarımlarla geleceğin elimizden kayıp gitmesine izin vermemek için yapmamız gerekir...
Çağdaş İslami Hareketler, ıslah (reform) hareketlerinin bir ifadesi olarak ortaya çıkmıştır. Bazılarına göre İslami hareket, her ne kadar farklı referanslara gönderme bulunsa ve değişik bir yöntem izlese de uyanışçı (nahda) (1) düşüncenin bir sonucudur. Tarihsel örneklik ve referans arayışı, İslami hareketleri çok hızlı değişen ve yenilenen andan ve yaşanan vakıadan çok, tarihle irtibatlı hale getiren eklem yeridir.
Geçmişe dönüş, meşruiyetinin altını çizmenin ve etrafındakilere güven vermenin bir yoludur. Ayrıca başkalarının üzerinde düşünemeyeceği şekilde tezlerini biricik ve eşsiz hale getirir. Böylece bu unutulmuş, yok olmuş ya da kendisinden çekinilen geçmişi ortaya çıkarmada başkalarına üstün hale gelir, geçmişi hidayet ve davet; uyanış ve kalkınma; yönetim ve devlet projesinin inşası için kullanır.
Dışardan öyle görünse de aslında maziyi bugüne getirmek hiç de kolay değildir. Bu mazi, arı duru değildir belki ama kutsal olanla tarihi birikimimiz (gelenek, örf ve adetler, tarihi kültür); içtihatla tevkıfi (üzerinde içtihat yapılamayacak, nassa ilişkin), zanni ile muhkem, tevil edilen ile edilemeyen arasında gidip gelmektedir. Bu geçmişin birçok yerinde İslami hareketin önde gelenlerinin yapıp etmeleri ve görüşleri yönlendirici olmuştur. Mazi onların parmak izini taşımakta, bu mazi parlak beyazla en koyu karanlığın siyahı arasındaki her renk tonunu ihtiva etmektedir.
Bu geçmiş, bütün ağırlığı, ataleti, inatçılığı, aydınlığı ve karanlığıyla gelmektedir. Bütün akıl yürütme biçimleri, kültürler, birbirinden farklı ilim dereceleri, çeşitli fıkh etme biçimleri vakıaya inmektedir. Yorum, mukayese, vakıayı fıkh etme, içinde bulunulan anın önceliklerini tespit etme biçimi, yorum ve tevil üzerindeki bilinmezlikler nedeniyle bazen beşeri olanla ilahi olan, özelle genel, toplumsalla ferdi olanı birbirine karışmakta, kesinlik kaybolmakta, şer`i temellendirmenin araçları, rivayetler, senedler, temel kaynaklar ve yorumlar farklılaşmaktadır.
Hangi tarih İslami hareketlere örneklik teşkil etmelidir. Teorik olarak hangi devlet savunulmalıdır? Hilafet Devleti mi? Hangi hilafet? Raşid Hilafet. Hangi raşid hilafet?
Belki bu satırları okurken bazıları, sürekli birbirini tekrar eden ve geçmişle kuru kuruya öğünmekten başka bir özelliği olmayan İslami hareketlere ilişkin yazılmış eserleri ya da eski kaynakları bize hatırlatmaya kalkacak, söylediklerimizi garipseyecek ve belki de bunları dehşet içerisinde okuyacak. Ancak bu kişilerin göremedikleri şey, geçmişle boş yere öğünmekle ecdadın tarihsel birikimini bugüne aktarmak arasındaki farktır.
Hz. Ömer`in inşa ettiği İslami devletten bahsetmek yeterli değildir. Adil bir yönetim maddi ve manevi olarak mutmain bir toplum inşa etmek için Ömer b. Abdülaziz`in yönetim şeklini sürekli hatırlamak yeterli olmaz.
Teoriyle pratik arasında büyük boşluklar ve devasa mesafeler vardır. Teoriyle pratik arasında eylem/çalışma metodu ve vakıayla etkileşim, akıl yürütme biçiminin oluşumu ve kültürün inşası vardır.
Halen geniş bir kitle tabanına sahip olan İslami hareketlere katkısı olacak kadar geçmişin bugüne getirilmesi çabaları, İslami Hareket kadroları içerisindeki ilmî ve şer`î vukufiyetin yetersizliği, eleştirel ve tashih edici yöntemin olmayışı nedeniyle inşa faaliyetlerini sekteye uğratacak, eylem/çalışma planını ortadan kaldıracaktır.
Bu Gelenek`in zenginliğine ve derin tecrübelerine rağmen “İslami†Hareket, donuk bir yapı içerisinde kalmış kendini sürekli tekrar eden bir kısır döngüye mahkûm etmiştir.
Çözüm İslam türünden içi boş ve kof sloganlara kendini kaptıran bu hareket, proje ve çalışma programlarının üzerine bina edildiği ilkelerle maslahat arasında kalan bu garip idealizmi ortaya koyma başarısını gösterememektedir.
Geçmişe dönüş, geçmişle geçmişte yaşamak, onun çadırında gecelemek ve gökten mehdi bekler gibi ya da dokunduğu sorunları çözen sihirli bir sopaya sahip olmaya benzer şekilde, onu beklemeye kendini mahkûm etmek demek değildir.
Ancak, geçmişi bugüne ulaştırmada maziye eşlik etmeli, (ancak bunu geçmişin gölgesinde kalarak yapmamalı), bulunduğumuz anın belirleyiciliği içerisinde kurumsal, programlı, sistematik, özgür, cesur ve ciddi bir eylemlilik göstermelidir. Çünkü günümüzde altın çağı (asr-ı saadeti) kurabilmek, kitapların sararmış yaprakları arasında, dipnotların ayrıntılarında, yazın sanatının satırlarında ya da mağaraların içerisinde olmaz.
Bilakis asr-ı saadeti kurmak, şu an üzerinde yaşamakta olduğumuz yerde/zeminde, daha fazla cesaret ve cüret istercesine, dâhili ve harici güçlerin engellemelerine rağmen gün ışığı altında olacaktır.
Bir ilişkiye geçme yöntemi, ilmi bir karşılaştırma ve bir değişim projesi olarak tarihle/geçmişle barışmak, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi içerisinde net bir başlık olarak tarihi temsil etmelidir.
Tarihle barışmak demek birincisi, tarihi ciddi bir incelemeye tabi tutarak yüzümüzü geleceğe dönük bir şekilde onu bir reform (ıslah) ve uyanış projesinin bir parçası haline getirmek, ikinci olarak tarihin dinamik ve sürekli gelişen donukluktan uzak, harekete geçirici ve olumlu unsurlarının cesurca seçildiği bir referans olarak görülmesiyle mümkündür.
Bu barışma öncelikle bilgiyle ve düşünceyle barışmayı gerektirir. Buradaki düşünce güçlü, derin, eleştirel, yaratıcı, cesur ve bilinç sahibi bir aklın oluşumuna yol açtığı takdirde bir değer arz edecektir. Aksi takdirde üzerine birçok şeyin bina edileceği yapının temeli çürük olur, boş işlerle, lafazanlık, fetvalar, krizler ve çocukça bir fıkıhla yetersiz birikimlerle uğraşmak zorunda kalırız.