Nevin_1982
Kayıtlı Kullanıcı
Önce “Ilımlı İslam’ın bir tarifini yapmak gerekiyor. Zira İslami otorite boşluğu yaşayan Türkiye insanı ayrı ayrı “İslam” anlayışlarına sahip oldular. Her anlayış diğer anlayışı “gerçek İslam” olarak görememektedir. A cemaatine mensup bir anlayışı B cemaati “Ilımlı İslam” olarak nitelendirirken C cemaatine mensup diğer bir grup A ve B cemaatini de ılımlı olarak nitelendirmektedir. Bu zincir böylece sürüp gitmekte bireysel ya da bilgesel anlayışlar dinin ölçüsü olarak algılanmaktadır. İşin daha esef verici yönü ise; her grup kendisine kitap ve sünnet’te mesnetler bulduğunu iddia etmektedir. Peki, gerçek ölçüyü kim belirleyecektir? Herkes kitap ve sünnetten delil sunarak kendi anlayışını en uygun anlayış olarak sunarsa bu açmazı kim çözecektir? Zira Kur’an gramer gereği değişik manalar ifade edebilen bir kitap. Yine Kur’an’ın ifadesi ile “Doğru yola da iletebilen, muttaki yaklaşım olmazsa saptırabilen de bir kitap”. O halde Kur’an’ı ve sünnet’i nasıl değerlendirirsek gerçek ölçülendirmeye ulaşmış oluruz? Cevap yine Kitab-ı Kerimde ayandır. Allah Teala şöyle buyurur:” Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab'ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma! (NİSA–105) Yani Kur’an indiriliş maksadına uygun bir amaç ile işletilmeli, pratize edilmelidir. Kur’an indiriliş maksadına uygun hükmedilmediği an Kur’an vasıtası ile zulüm başlayacaktır. Kur’an vasıtası ile din sömürüsü yeşerecek, halk, satılmış din adamları eliyle Fravni sistemlerin, yük taşıyıcısı köleleri haline dönüşecektir.
Kur’an’ı Kerim ile indiriliş maksadına en uygun hükmeden Resulullah (SAV) ve fakih sahabileri, sonra fakih tabiin uleması, sonra Tabe tabiin’in fakih ulemasıdır. Zira sahabi olmasına rağmen tabiin’in fakihlerinden İbn-i Mesud(R.A)’un talebesi Alkame(rah.a.)’ye fetva soran örnek şahsiyetleri görmezden gelmek, unutmuş olmak hatanın başlangıcıdır. Fakih olmayan sahabi fakih olan sahabiye, hatta fakih olan tabiine fetva soruyorsa, Kur’an’ın konuyla ilgili maksadını öğrenmeye çalışıyorsa, bugün bizler şu ya da bu sebeple elimizdeki bu veriyi görmezden gelemeyiz. Bu usulü terk ettiğimiz an Belamlar vasıtasıyla Fravunlar ensenizde boza pişirecektir. Halkın dini duygularını Allah’a kulluk ekseninden çıkartılıp Fravuni sistemlere kölelik eksenine sokulacaktır. Kur’an’ın indiriliş maksadı Allah’a kulluğu esas almak ve Allah’tan başka tüm otoritelere boyun eğmeyip “La” diyebilmektir.
“Ilımlı İslam” istekçileri İslam’ın bireylere “La” ile aktardığı devrimci ruhu kırmak için kendi ortaya koydukları sözde “İslami anlayış’ın dışında kalan tüm ölçüleri sert, radikal, aşırı, terör yanlısı gibi yaftalarla imaj kirliliği meydana getirip “işe yarar İslam” icat etmek istemektedirler. Allah’ın Hükmü ile rejimin hükmü çatıştığında fetvasını(!) rejimin lehine kullanarak halkı dini değerler üzerinden Fravuni sistemim güdülebilen koyunları haline dönüştürmek isteyen satılmış rejim uleması da, bu konuda başrolü oynamaktadır. “Rejim kutsaldır, tüm uygulamaları da kutsaldır” anlayışını İslam’ın bir akaidiymişçesine kitlelere yutturan saray ya da bürokrasi mollaları ameli mezhebiyede Hanefi, şafi, Hanbeli gibi olunmasını öğütleseler de, siyasi mezhep olarak sadece “davariye” mezhebini öğütlerler. “Fravuni rejimler tarafından en iyi güdülebilenler cennete ilk gireceklerdir,, psikolojisini halka şırınga ederler. Amelde Ebu Hanife’yi taklid ederler, siyasette de Ebu Hanife’yi taklid edenlerse birinci dereceden “Devlet düşmanı”dır. Fravuni sisteme ait herhangi bir mal direkt kamu malı olarak tanımlanır ve nokta kadar zarar vermek yetim hakkıdır, haramdır, kişiyi cehenneme götürür. Ama Kamu’nun bireylerini fahiş negatif fiyatla çalıştırmak, yine fahiş fiyatlarla kamu hizmeti götürmek, kamu bireylerinin giremeyeceği kamusal alanlar icat etmek “helal” oluverir.
Bir de evrensel “Ilımlı İslam” istemcileri vardır. Küresel Firavunlar’ın dilediği ülkeyi dilediği şekilde işgal edip, sömürgesi altına alabilmesi için zulme, küfre “La” direncini kırmak için arzu edilen “Ilımlı İslam”istemcileridir. Rus işgaline direnen Afganlılar’ın bir dönem ismi mücahit idi. Ama söz konusu işgal Amerikan işgali olunca Afganlı mücahitler birden bire “terörist” kimliği kazandı. Zira direnişi emreden İslam “Ilımlı İslam” ile çatışmaya girdi.
Netice olarak; adı ne olursa olsun Kur’an’ın indiriliş maksadına uygun hükümler içermeyen hiçbir tavır, mezhep, görüş, cemaat anlayışı İslam’ın dışındadır. “Ilımlı İslam” istemleri kendi resmi ideolojilerini ayakta tutabilmek için, ideolojik savaşlarını devam ettirebilmek için halkı Müslüman olan beldelerde İslami terimleri kullanacaklardır. ahreti yok saydıkları halde cephelerinde ölenlere şehid diyeceklerdir. Fildişi kulelerinde kurumsal saltanatlarını daha iyi standartlara taşmak için ödenmeyen her vergi kul hakkıdır. Oysa ahreti yok sayanların şehidlik ya da kul hakkı gibi kavramları kullanmaya hakları yoktur. Zira bunlar uhrevi kavramlardır. “Halkın Rabbi de, Meliki de, İlahı da biziz,, anlayışını yerleştirip, eğitimi de, ahlak ölçülerini de, ibadet tarzını ve saatini de, kıyafet şeklini de biz belirleriz. İstediğimiz beldeyi işgal edip dilediğimizi evinden alırız, dilediğimizin evine gireriz diyen zorbalar, zorbalıklarının direnişle karşılaşmaması için “Ilımlı İslam” isteyenlerdir.
Zorbalarla mücadele ederken tüm mazlum halklar hep birlikte “La” diyebilmeyi öğrenmelidir. Din ve ırk farkı gözetmeksizin, zalim zorbalara “La” diyebilen tüm görüşlerle siyaseten ittifak kurulmalıdır. “La,, ‘dan sonra “ilahe illallah,,’da yollarımız ayrılsa da bu sosyo-siyasi bir gerçektir. Ama Mevlana’nın dediği gibi şu asıl hakikattir: “La süpürgesi ile yollar süpürülmeden illallah sarayına varılamaz”. “La” deyip illallah sarayına varmayanlar; Fravun’un sarayına girip Musa(A.S) olarak çıkma aldatmacası ile vicdanlarına yol bulup Belamlık Cübbesini giyenlerdir. Ne mutlu “La” diyebilen mustazaf halklara, ne mutlu “illallah” sarayında kul olup Firavun’un sarayına sırt dönebilenlere.
Kur’an’ı Kerim ile indiriliş maksadına en uygun hükmeden Resulullah (SAV) ve fakih sahabileri, sonra fakih tabiin uleması, sonra Tabe tabiin’in fakih ulemasıdır. Zira sahabi olmasına rağmen tabiin’in fakihlerinden İbn-i Mesud(R.A)’un talebesi Alkame(rah.a.)’ye fetva soran örnek şahsiyetleri görmezden gelmek, unutmuş olmak hatanın başlangıcıdır. Fakih olmayan sahabi fakih olan sahabiye, hatta fakih olan tabiine fetva soruyorsa, Kur’an’ın konuyla ilgili maksadını öğrenmeye çalışıyorsa, bugün bizler şu ya da bu sebeple elimizdeki bu veriyi görmezden gelemeyiz. Bu usulü terk ettiğimiz an Belamlar vasıtasıyla Fravunlar ensenizde boza pişirecektir. Halkın dini duygularını Allah’a kulluk ekseninden çıkartılıp Fravuni sistemlere kölelik eksenine sokulacaktır. Kur’an’ın indiriliş maksadı Allah’a kulluğu esas almak ve Allah’tan başka tüm otoritelere boyun eğmeyip “La” diyebilmektir.
“Ilımlı İslam” istekçileri İslam’ın bireylere “La” ile aktardığı devrimci ruhu kırmak için kendi ortaya koydukları sözde “İslami anlayış’ın dışında kalan tüm ölçüleri sert, radikal, aşırı, terör yanlısı gibi yaftalarla imaj kirliliği meydana getirip “işe yarar İslam” icat etmek istemektedirler. Allah’ın Hükmü ile rejimin hükmü çatıştığında fetvasını(!) rejimin lehine kullanarak halkı dini değerler üzerinden Fravuni sistemim güdülebilen koyunları haline dönüştürmek isteyen satılmış rejim uleması da, bu konuda başrolü oynamaktadır. “Rejim kutsaldır, tüm uygulamaları da kutsaldır” anlayışını İslam’ın bir akaidiymişçesine kitlelere yutturan saray ya da bürokrasi mollaları ameli mezhebiyede Hanefi, şafi, Hanbeli gibi olunmasını öğütleseler de, siyasi mezhep olarak sadece “davariye” mezhebini öğütlerler. “Fravuni rejimler tarafından en iyi güdülebilenler cennete ilk gireceklerdir,, psikolojisini halka şırınga ederler. Amelde Ebu Hanife’yi taklid ederler, siyasette de Ebu Hanife’yi taklid edenlerse birinci dereceden “Devlet düşmanı”dır. Fravuni sisteme ait herhangi bir mal direkt kamu malı olarak tanımlanır ve nokta kadar zarar vermek yetim hakkıdır, haramdır, kişiyi cehenneme götürür. Ama Kamu’nun bireylerini fahiş negatif fiyatla çalıştırmak, yine fahiş fiyatlarla kamu hizmeti götürmek, kamu bireylerinin giremeyeceği kamusal alanlar icat etmek “helal” oluverir.
Bir de evrensel “Ilımlı İslam” istemcileri vardır. Küresel Firavunlar’ın dilediği ülkeyi dilediği şekilde işgal edip, sömürgesi altına alabilmesi için zulme, küfre “La” direncini kırmak için arzu edilen “Ilımlı İslam”istemcileridir. Rus işgaline direnen Afganlılar’ın bir dönem ismi mücahit idi. Ama söz konusu işgal Amerikan işgali olunca Afganlı mücahitler birden bire “terörist” kimliği kazandı. Zira direnişi emreden İslam “Ilımlı İslam” ile çatışmaya girdi.
Netice olarak; adı ne olursa olsun Kur’an’ın indiriliş maksadına uygun hükümler içermeyen hiçbir tavır, mezhep, görüş, cemaat anlayışı İslam’ın dışındadır. “Ilımlı İslam” istemleri kendi resmi ideolojilerini ayakta tutabilmek için, ideolojik savaşlarını devam ettirebilmek için halkı Müslüman olan beldelerde İslami terimleri kullanacaklardır. ahreti yok saydıkları halde cephelerinde ölenlere şehid diyeceklerdir. Fildişi kulelerinde kurumsal saltanatlarını daha iyi standartlara taşmak için ödenmeyen her vergi kul hakkıdır. Oysa ahreti yok sayanların şehidlik ya da kul hakkı gibi kavramları kullanmaya hakları yoktur. Zira bunlar uhrevi kavramlardır. “Halkın Rabbi de, Meliki de, İlahı da biziz,, anlayışını yerleştirip, eğitimi de, ahlak ölçülerini de, ibadet tarzını ve saatini de, kıyafet şeklini de biz belirleriz. İstediğimiz beldeyi işgal edip dilediğimizi evinden alırız, dilediğimizin evine gireriz diyen zorbalar, zorbalıklarının direnişle karşılaşmaması için “Ilımlı İslam” isteyenlerdir.
Zorbalarla mücadele ederken tüm mazlum halklar hep birlikte “La” diyebilmeyi öğrenmelidir. Din ve ırk farkı gözetmeksizin, zalim zorbalara “La” diyebilen tüm görüşlerle siyaseten ittifak kurulmalıdır. “La,, ‘dan sonra “ilahe illallah,,’da yollarımız ayrılsa da bu sosyo-siyasi bir gerçektir. Ama Mevlana’nın dediği gibi şu asıl hakikattir: “La süpürgesi ile yollar süpürülmeden illallah sarayına varılamaz”. “La” deyip illallah sarayına varmayanlar; Fravun’un sarayına girip Musa(A.S) olarak çıkma aldatmacası ile vicdanlarına yol bulup Belamlık Cübbesini giyenlerdir. Ne mutlu “La” diyebilen mustazaf halklara, ne mutlu “illallah” sarayında kul olup Firavun’un sarayına sırt dönebilenlere.