Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

iDARECİLİK BİLGİLERİ... (1 Kullanıcı)

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşı tercih



Bir kimse, birisiyle bir an sohbette bulunsa, kıyamette ona, arkadaşlık hakkına riayet edip etmediği sorulacaktır. Arkadaşımızın üzerimizde hakkı vardır. Ona dua edeceğiz, kusurlarını bağışlayacağız. Vefakâr olacağız. Üzmeyeceğiz. Ağırlık vermeyeceğiz. Bu haklardan bazıları şunlardır: Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İki arkadaş iki el gibidir. Biri diğerini yıkar.) [Deylemi]

Birini ele, diğerini ayağa benzetmemiştir. Bir gaye uğrunda biri diğerine yardımcı oldukları için böyle buyurulmuştur. İki arkadaş genişlikte de darlıkta da aynı olmalıdır. Hatta arkadaşını daima tercih etmelidir. İki şeyden daha iyisini arkadaşına layık görmelidir.

Arkadaşın bir ihtiyacı olduğu zaman istemesine hacet bırakmadan ihtiyacını temin etmek lazımdır. Çünkü onu istemeye mecbur etmek arkadaşlığa yakışmaz.

Arkadaşını kendi malına ortak bilmelidir. Allah için arkadaş olanlar, mallarını bölüşmelidir.

Arkadaşlığın üçüncü derecesi en yüksek mertebedir. Arkadaşının ihtiyacını kendi ihtiyacından önce düşünmektir. Arkadaşının canını kendi canından üstün tutmaktır.

Birkaç kişi ölüme mahkum edilmişti. Bunların arasında Sırri Sekati hazretlerinin bir arkadaşı da vardı. Bu zat, herkesten önce ortaya çıkıp kendisinin öldürülmesini istedi. Sebebini sual ettikleri zaman dedi ki, (Bir an olsun, arkadaşlarıma bir hayat kazandırmayı arzu ettiğim için öne geçtim.) Bu söz sultanın hoşuna gider. Hepsini affeder.

Bu üç dereceden birisine bile layık olmayan kimse, benim arkadaşım var dememelidir. Çünkü fedakâr olmayan kimse arkadaş olamaz. Birisi, arkadaşına dedi ki:
- Elindeki on milyon lirayı bana ver. İhtiyacım var.
- Beş milyonunu sana vereyim.
- Sen dünyalığı Allah rızasına tercih ettin. Bir de Allah için arkadaş olduğumuzu söylüyorsun. Beş milyonu da istemiyorum. Seninle Allah için arkadaşlık edilmez. Bir daha onunla arkadaşlık etmedi.

En üstün derecedeki insanlar, kendi malını arkadaşının malından ayrı görmezdi. Hatta (Benim kalemim) diyenlerle arkadaşlık etmezlerdi. Çünkü o kendi malı diye ayrılık güdüyordu.

Hz. Hüseyin’in oğlu, arkadaş olan birkaç kişiye sordu:
- Birbirinize sormadan, lazım olan parayı ceplerinden alabilir misiniz?
- Hayır alamayız, dediler.
- O halde siz gerçek arkadaş değilsiniz. Basit şeyler yüzünden birbirinize kırılabilirsiniz.

Peygamber efendimiz, Eshab-ı kiramdan birisine bir koyun kellesi ikram etti. O zat, (Falanca benden daha muhtaçtır, kelleyi ona ikram edin!) dedi. Öteki zat da aynı şekilde söyledi. Böylece kelle, yedi kişiyi dolaştıktan sonra yine ilk adama geldi. Çünkü o gerçekten daha muhtaçtı. Arkadaşlık böyle olmalıdır.

Dost ve arkadaşlara infak etmek, sadaka vermekten efdaldir. Hz. Ali buyurdu ki:
(Dostlarla yediğim yirmi altın değerindeki yemek, fakirlere verdiğim yüz altından daha kıymetlidir. Dostlarla yenilen yemek, köle azat etmekten de daha makbuldür)

Peygamber efendimiz, kendisine yardım eden Hz. Huzeyfe’ye, karşılıklı yardımda bulunmak isteyip buyurdu ki:
(İki arkadaşın Allahü teâlânın katında en sevimlisi, arkadaşına karşı daha müşfik davranandır.) [İ. Gazali]

Arkadaşın her işini, onun yardım istemesine fırsat bırakmadan yapmaya çalışmalıdır! İhtiyacı olup olmadığını araştırmalıdır!

Arkadaşın bizim yardımımızı kabul etmesini bir lütuf olarak kabul etmelidir.

Allah için bir arkadaşı ziyaret etmenin fazileti büyüktür.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah için sevdiği arkadaşının ziyaretine giden kimseye, ardından bir melek, “Ne güzel iş yapıyorsun. Cenneti hak ettin” der.) [Tirmizi]

Hz. Ömer’in oğlu, sağa sola bakarken, Peygamber efendimiz ona ne aradığını sorunca, İbni Ömer, (Sevdiğim bir arkadaş var. Onu arıyorum) dedi.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Birini sevdiğin zaman, adını, babasının adını sorup öğren! Hasta olduğu zaman ziyaretine, işi olduğu zaman yardımına gidersin.) [Beyheki]

Şabi hazretleri buyurdu ki:
(Birisi ile konuşan kimseye “O kim?” diye sorulduğu zaman, “Şahsen tanıyorum, fakat adını, soyadını bilmiyorum” derse, buna ahmak tanışması derler.)

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşın kusuru



Gıyabında kusurlarından bahsetmemelidir. Bize söylediği şeyleri sır olarak kabul edip kimseye söylememeliyiz! Arkadaşın hoşlanmadığı şeyleri söylememelidir. Fakat emr-i maruf cinsinden ise, münasip şekilde ikaz edilir.

Arkadaşının bir kusurunu görünce kendi kusurlarını hatırlamalıdır. (Ben kusurlarımı düzeltemediğime göre, arkadaşımı mazur görmem lazımdır) diye düşünmelidir. Bir kusuru ile onu kötü görmeye kalkmak doğru değildir.

Kusursuz insan bulmak kolay mı? Bizim Allahü teâlâya karşı ne kusurlarımız vardır.
İnsanlar bizim kusurlarımızı bilse, konuşacak arkadaş bulamayız. Bir insanın iyilikleri ve kusurları da olur. Kusur araştırmak münafıklık alametidir. Mümin mazeret arar. Münafık suç araştırır. Kerem sahipleri arkadaşların kusurlarını bağışlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gördüğü iyilikleri gizleyip, gördüğü kötülükleri teşhir eden kötü komşudan Allahü teâlâya sığının!) [Nesai]

İyiliği kötülüğüne galip gelen kimse, iyi insan demektir. Arkadaşımız hakkında kötü konuşmamak ve ona suizan etmemek üzerimize borçtur. Kusurları örtmek ve onları görmezlikten gelmek er kişinin, salihlerin işidir. En üstün derece kötülükleri gizleyip iyilikleri açıklamaktır. İsa aleyhisselam havarilerine sordu:
- Uykuda olan arkadaşınızın mahrem yerleri açılsa ne yaparsınız?
- Örteriz.
- Belki açar, iyice açığa çıkarırsınız.
- Bunu kim yapar ki?
- Biriniz, arkadaştan bir söz duyduğunda biraz daha ekleyip söylemeniz, aynı şey değil midir?

Bir insan kendisi için sevdiğini, başkası için de sevmedikçe kâmil mümin olamaz.
Arkadaşlığın en düşük derecesi, onun bize yapmasını istemediğimiz şeyleri yapmamaktır. Onun bize yapmasını istediğimiz şeyleri ona yapmaktır.

Her insan, kendi kusurlarının örtülmesini ister. Beklediğinin aksi yapılırsa ona karşı nefret ve kin hissi uyanır. Arkadaşına karşı kin ve hasedi olan kimsenin imanı zayıf ve sonu tehlikelidir.

Arkadaşının aynen kendisi olduğunu kabul ederek, kendi ayıplarının açıklanmasını istemediği gibi onun da ayıplarını gizlemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Arkadaşının ayıplarını örten kimsenin, Allahü teâlâ, dünya ve ahirette kusurlarını örter. Bir ölüyü diriltmiş gibi olur.) [Hakim]

Münakaşa etmemeli
Arkadaşımızın her sözüne itiraz etmemeliyiz! Onunla hiçbir suretle münakaşa etmemeliyiz! İbni Abbas hazretleri buyurdu ki:
Âdi ile münakaşa etme! Seni üzer.
Hâlim ile münakaşa etme! Sana küser.

Haklı olduğu halde münakaşayı terk etmek, haksız olduğu halde, münakaşayı terk etmekten daha zordur. Bu bakımdan haklı olduğu halde münakaşayı terk etmek daha çok sevaptır.

Dostlar arasındaki kin ateşini körükleyen münakaşadır. Münakaşa, karşıdaki insanı cahil yerine koymak demektir. Sen bilmezsin, ben bilirim demektir.

Cahillikle suçlanan herkes az veya çok kızar. (İnsanların en âcizi, dost edinemeyen, bundan daha âcizi, dostlarını kaybedendir) demişlerdir.

Münakaşa, dostların azalmasına, hasımların çoğalmasına sebep olur. Hasan-ı Basri hazretleri buyurdu ki:
(Bin kişinin dostluğuna, bir kişinin düşmanlığını satın alma!)

Münakaşa, kendisinin akıl, fazilet ve ilimde üstünlüğünü ispata çalışmaktır. Bu ise karşıdakini cehalet ve ahmaklıkla itham etmek demektir. Bu düpedüz düşmanlıktır. Kendini karşısındakinden üstün görmek ise kibirdir. Görüldüğü gibi, münakaşa her yönden mahzurludur.

Münakaşa güzel ahlakın zıddıdır. Halbuki Müslüman güzel ahlaklı olmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Mallarınızla herkesi memnun edemezsiniz. Öyle ise onları güler yüz ve tatlı dil ile, güzel ahlakla memnun etmeye çalışınız!) [Hakim]

Eskiler o kadar ihtiyatlı davranırdı ki, münakaşaya yol açabilir korkusu ile sual bile sormazlardı. Hatta, (kalk gidelim) dediği zaman, (Nereye?) diyenle arkadaşlık etmezlerdi.

Çünkü, arkadaş bizi daima iyi yere götürür. İyi yere götürmeyeceğini sanmak ise suizan olur.
Arkadaşımız, para veya başka bir şey istediği zaman, (Ne yapacaksın?) veya, (Ne kadar ihtiyacın var?) diye sormamalıdır. (Bütün param şudur. İhtiyacın ne ise al!) demelidir. Ya çok alırsa diye düşünmemelidir. İhtiyacı varsa elbette çok alacaktır. Verdiğimiz para ihtiyacını karşılamayacaksa ne diye verelim? Arkadaşımıza itimadımız varsa ne diye cüzdanı çıkarıp önüne koymuyoruz?
Arkadaşı hiçbir surette üzmemelidir.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşa yük olmamak



Lüzumsuz tekliflerde bulunarak arkadaşa yük olmamalıdır! Mümkün mertebe ihtiyacını arkadaştan gizlemelidir!

Ondan mal ve mevki istememelidir. Daima iyi haberleri ulaştırmalı, üzücü olanları söylememelidir! Fazla hürmet ve lüzumsuz hizmetlerle ona ağırlık vermemelidir. Bazıları, (Kendisinin yapmadığı şeyleri arkadaşından beklemek, ona zulmetmek olur. Kendisinin yapabileceği şeyleri ise, ondan istemek, ona sıkıntı vermek demektir. Arkadaşına hiçbir teklifte bulunmayan fazilet göstermiş olur) dediler.

Yine bazıları dedi ki:
(Arkadaşları yanında kendisini olduğundan üstün göstermeye çalışan, kendisi günaha girdiği gibi, arkadaşlarını da, günaha sokar. Fakat olduğundan aşağı görünen, kendisi selamet bulduğu gibi arkadaşları da selamet bulur.)

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri buyurdu ki:
(İki arkadaştan birinin diğerinden çekinmesi, mutlaka birinin kusurundandır.)

Hz. Ali buyurdu ki:
(Dostların kötüsü, senin için külfete giren, seni müdaraya ve özür dilemeye mecbur edendir.)

Cafer-i Sadık hazretleri buyurdu ki:
(Arkadaşlarımdan bana en çok ağırlık vereni benim için külfet ve zahmete giren ve bu suretle kendisinden çekindiğim kimsedir. En çok sevdiğim arkadaş da, yalnız iken nasılsam, onunla beraber bulunduğum zaman da davranışım değişmeyen kimsedir.)

En iyi arkadaş, günah işlediğimiz zaman bizim için istiğfar eden, hata ettiğimiz zaman özür dileyen, sıkıntılı anlarımızda bize yardım eden ve bize yük olmayan kimsedir, demişlerdir.

Fudayl bin Iyad hazretleri buyurdu ki:
(İki arkadaşın aralarının açılması, fuzuli külfetler yüzündendir. Ziyarete gittiği arkadaşı lüzumsuz bir sürü zahmete, külfete girince, insan bir daha ziyaretine gitmez.)

Cüneyd-i Bağdadi hazretleri buyurdu ki:
(İhtiyacımızı görecek, eziyetlerimize katlanacak arkadaş aramamalıdır. İhtiyacına koşacağımız, eziyetlerine katlanacağımız insanlarla Allah için arkadaşlık kurmalıdır.) Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama vahyetti ki:
(Bana itaat eden arkadaşlarının eziyetlerine katlanır, onlara haset etmeyenin dostları çoğalır.) [İ. Gazali]

Ülfetin şartı, külfeti terk etmektir. Külfeti olmayanın ülfeti ve sevgisi artar.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin müttaki olanı, külfet ve zahmet vermekten uzaktır.) [Darekutni]

Arkadaşlarını daima kendisinden üstün bilmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kendisine reva gördüğünü sana reva görmeyenin, arkadaşlığında hayır yoktur.) [İ. Adiy]

Kendisini faziletli gören, arkadaşına hakaret etmiş sayılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Din kardeşine hakarette bulunmak, mümine kötülük olarak kâfidir.) [Müslim]

Arkadaşla kötü sözden uzak durmalı, muhabbeti artıracak iyi sözler konuşmalıdır.
Arkadaşa eziyet etmemek için hep sükut etmek doğru değildir. Dil ile ona sevgisini anlatmalı, sevdiği hususları öğrenmeli, bir derdi, bir sıkıntısı bulunup bulunmadığını sormalıdır. Derdi varsa üzüntüsünü, neşeli halinde sevincini izhar etmelidir. Bir kimsenin sevdiği arkadaşa sevgisini bildirmesi hadis-i şerifte emredilmiştir. Sevgiyi duyurmak, sevginin artmasına sebep olur.

Arkadaşla iyi geçinmek, onu sevmek lazım olduğu için hadis-i şerifte, (Hediyeleşin ki birbirinizi sevesiniz) buyuruldu. Arkadaşı, huzurunda ve gıyabında sevdiği isimle, sevdiği lakapla çağırmalıdır. Kötü lakap hiç kimse için caiz değildir.

Methedilmeyi arzu ettiği kimselerin yanında, onun iyiliklerini konuşmalı. Ahlakını övmeli, şiirini eserlerini beğendiğini söylemelidir. Onu öven olursa neşeli neşeli ona anlatmalıdır. Arkadaşın yaptığı iyiliklere veya yapacaklarına teşekkür etmelidir. Arkadaşın gıyabında bir yerde bir şey söylenirken sükut etmek, samimiyetini bozar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müslüman Müslümanın kardeşidir. Onu terk ve ihmal etmez.) [İ. Gazali]

Arkadaşın şerefini parçalayacak sözler karşısında susmak, onun vücudunun parçalanmasına karışmamak gibidir. O ne kötü arkadaştır ki, köpeklerin seni parçaladığını gördüğü halde, seyirci kalır ve yardıma gelmez. İnsanın şerefini zedeleyici sözler, köpeğin ısırmasından daha acıdır. Bunun için Allahü teâlâ, gıybet etmeyi ölü yemeye benzetmiştir.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşa nasihat



Arkadaşımız günah ve kusurunda ısrar ediyorsa, halini düzeltecek şekilde güzel nasihatlerde
bulunmalıdır! Eğer arkadaşımız, ilim sahibi ise, hatasını teşhir etmememiz lazımdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimin yanılmasından dolayı onunla münasebeti kesmeyin! Düzelmesini bekleyin!) [Begavi]

Hz. Ömer’in Şam’da bir arkadaşı vardı. Gelenlerden sordu. (Şeytana arkadaş oldu. Günah işliyor) dediler.
Birisine, (Giderken bana uğra) dedi. Hz. Ömer, dönüşte o kimseye bir mektup verdi. Mektupta Mümin suresinin ilk üç âyet-i kerimesini yazıp lüzumlu nasihatlerde bulundu. Âyet-i kerimede mealen; (Allahü teâlânın her şeyi bildiği, günah işleyenler tevbe ederse tevbesini kabul edeceğini ve azabının şiddetli olduğu) bildiriliyordu. Şam’daki arkadaşı mektubu okuyunca ağladı. (Allahü teâlâ kelamında doğrudur. Ömer de bana nasihat etti) diyerek tevbe edip günahlarından vazgeçti.

İki arkadaştan biri bozulduğu için, (Artık arkadaşından vazgeç! Çünkü o sapıtmıştır) dediler. Arkadaşı ise, (Arkadaşım asıl şimdi bana muhtaçtır. Böyle bir zamanda onu terk etmek arkadaşlığa yakışmaz. Onun düzelmesi için çalışacağım. Allahü teâlâya ıslahı için dua edeceğim) dedi.

Arkadaşın sürçme ve hatalarından dolayı onu terk etmemelidir. Nasihatimiz sayesinde tevbekâr olup eski haline dönebilir. Eğer ondan yüz çevirirsek, günah ile, felaket ile onu baş başa bırakmış oluruz. Arkadaşa karşı vefa demek, ihtiyacı halinde ona yardım etmektir.

Arkadaşın dindeki ihtiyacı, maldaki ihtiyacından daha çoktur. Onunla beraber bulununca, günah işlemeye utanabilir.

Arkadaşlık, yakın akrabalık gibidir. Oğlumuz, kardeşimiz, bir günah işlerse onu tamamen terk etmeyiz. Arkadaşı da hatasından dolayı tamamen terk etmek uygun olmaz.

Kötü bir insanla arkadaşlık yapmak doğru değildir. Fakat arkadaşımız kötü olursa, onu terk etmek de doğru değildir. Arkadaşımızın kusurlarını yüzüne vurmak, aramızın açılmasına sebep olur. Şeytanın da istediği budur. Onun için şeytanın istediğini yapmamalı, arkadaşımızın kusurunu gizlemeliyiz! Arkadaşımızın bize karşı hatalarına gelince, bunu affetmemiz lazımdır. Hatta hatasını tevil edip mazur görmeye çalışmalıyız!

Arkadaşımızın bize karşı olan bir kusuru için yetmiş mazeret aramalıdır. Şayet yine tatmin olamazsak, kabahati kendimizde bulmalıyız. Kendi kendimize, (Sen ne katı yürekli insansın! Arkadaşın sana yetmiş mazeret buldu. Sen hâlâ kusur arıyorsun) demelidir.

Eğer gerçekten arkadaşımız özür dilemişse, hemen affetmelidir. Çünkü İmam-ı Şafii hazretleri (Gönlü alınmaya çalışıldığı halde rıza göstermeyen şeytandır) buyurmuştur.
Hadis-i şerifte ise, (Arkadaşın mazeretini kabul etmemenin büyük günah olduğu) bildirilmektedir. Yine hadis-i şerifte, (Mümin tez kızar, tez barışır) buyuruldu. Hiç kızmaz buyurulmadı.

Allahü teâlâ da Âl-i İmran suresinde (Hiddetini yenenleri) övmektedir. İyi adamın kötü sözlerini bağışlamalı, kötü adamın kötü sözlerine hiç ehemmiyet vermeden oradan uzaklaşmalıdır. Sevgide ve düşmanlıkta ileri gitmemelidir.

Sevgide ileri gidip çeşitli sırlarımızı verirsek, ileride aramız açılabilir. Aramız açık olan kimseye de kinde ileri gitmemelidir. Belki bir gün dost olur da söylediklerimizden, yaptıklarımızdan utanırız. Daima aşırılıklardan uzak olmak lazımdır.

Arkadaşımızı her türlü saldırıdan korumamız vaciptir. Gıyabımızda arkadaşımızın bizi nasıl anmasını istersek, biz de onu gıyabında öyle anmalıyız! Aleyhinde konuşulan arkadaşımızın perde arkasında bizi dinlemekte olduğunu veya konuştuğumuz yere biri teyp sakladığını, fakat bunu bizim bilmediğimizi kabul edersek, arkadaşımız hakkında nasıl konuşmamız lazım olduğu daha iyi anlaşılır.

Arkadaşımızı kendi yerimize koyarak, kendimiz hakkında ne söylenmesini istiyorsak onun hakkında da öyle konuşmalıyız!

Bunlar yalnız arkadaş için değil, bütün Müslümanlar için böyledir. Kendisi için uygun gördüğünü, din kardeşi için de uygun görmektir. Arkadaşa karşı ihlaslı ve içi dışına uymalıdır. Arkadaşlık hakkı mühimdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Komşun ile güzel komşuluk et ki, Müslüman olasın! Arkadaşın ile güzel arkadaşlık et ki, mümin olasın!) [Tirmizi]
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşa yardım



Arkadaşa bildiğimizi öğretmek, nasihat etmek lazımdır. Arkadaşımızın ilme olan ihtiyacı mala olan ihtiyacından az değildir. Nasihate ihtiyacı varsa gizli yapmalıdır. Herkesin yanında yapılan öğüt, onu teşhir etmek ve el aleme rezil etmek olur. Nasihati tenhada yapmalıdır.
İmam-ı Şafii hazretleri buyurdu ki:
(Arkadaşına gizli nasihat eden gerçek öğüt vermiş ve onu yükseltmiş olur. Halk arasında nasihat vermeye kalkan onu rüsva ve perişan etmiştir.)

İnsan kendisinde göremediği kusurları arkadaşında görür. Bu sayede kendi kusurlarını anlar. Bunun için hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Mümin müminin aynasıdır.) [Taberani]

Arkadaşına bakıp kendi kusurunu görmelidir. Nasihat kusurlarını söylemektir. Kusurlarını söylerken kalbini kırmamaya çok dikkat etmelidir!

Kötü huyun her biri birer yılan gibidir. Birisi bize, koynunda yılan var dese ona gücenir miyiz! Bize kötü huylarımızı hatırlatan arkadaşa da kızmamak, hatta ona teşekkür etmek lazımdır.

Arkadaşlara hallerine göre muamele etmelidir. Maksat, karşımızdaki şahsı nasıl memnun edeceksek öyle hareket etmelidir. Herkes her şeyden memnun olmaz. Et, kıymetli de olsa atın önüne konmaz. Herkesin mevkiine göre muamele etmelidir. Bir vali ile bir devlet başkanına yapılacak ikram değişiktir. Peygamber efendimiz bir kabilenin reisi geldiğinde, sırtındaki hırkasını çıkarıp oturması için verince, kabile reisi Peygamber efendimize olan hürmetinden dolayı, (Ben bunun üzerine oturamam) diyerek teşekkür ve özür beyan etti. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kavmin eşrafından birisi size gelirse, ona ikram edin!) [Hakim]

Eski dostlara da ikram lazımdır. Peygamber efendimiz süt annesi geldiği zaman ikramda bulunup, (Anneciğim hoş geldin. Buyur, otur. Bir emrin varsa yapalım) buyurdu. Kadıncağız, bazı isteklerde bulundu. Onları yerine getirdi.

Arkadaş haklarından birisi de hayatında ve ölümünde ona ve aile efradına hayır dua etmektir. Arkadaşına kendinden fark gözetmeden dua etmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Arkadaşına gıyabında dua edene, bir melek, “Allah dua ettiğin şekilde sana da versin” der. Allahü teâlâ ise, “Önce senden başlarım” buyurur.) [Müslim]

Görüldüğü gibi, arkadaşa duayı kendimize bilmelidir. Arkadaşımız için sıhhat ve afiyet istesek, Allahü teâlâ, (Önce senden başlarım) buyuruyor. Duayı dilimizden eksik etmemelidir!

Bazılarına, (Bana dua et) denildiği zaman, (Ben günahkârım, günahkarın duası kabul olmaz) diyorlar. Evet haram yiyenlerin duası kabul olmaz. Günahsız kul bulmak belki de imkansız olduğuna göre, ne yapmak lazımdır?

Allahü teâlâ müminlere merhamet ederek bunun çaresini bildirmiştir. Bizim duamız, kendimiz için kabul olmazsa da arkadaşımız için kabul olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimsenin, kendisi için kabul olmayan duaları, başkası hakkında kabul olur.) [Tirmizi]

O halde başkaları hakkında yaptığımız dualar kabul olmaktadır. Hemen onlara, arkadaşlara dua etmelidir. Duayı arkadaşın yüzüne karşı yapmaktan ziyade, gıyaben yapmak daha iyidir. Yüze karşı duada riya korkusu olabilir. Fakat gıyapta yapılan dua hakkında buyuruldu ki:
(Bir kimsenin, arkadaşı hakkında gıyaben yaptığı dua reddolmaz.) [Darekutni]

Arkadaşımıza olan sevgimizi bildirmek için yüzüne karşı da dua etmeliyiz!
Dua, müminin silahı olduğu için başkasına yaptığımız dua ve gıyaben yapılan dua kabul olduğu hadis-i şerifle bildirildiğine göre, arkadaşımız bizden dua istese de istemese de ona hayırlı dua etmeliyiz!
Öyle kimseler vardır ki, arkadaşlarının isimlerinin listesini yapmış, onlara ismen dua ederler. Salih arkadaş büyük nimettir. Hayatında yardım ettiği gibi, ölünce de imdadına yetişir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsan öldüğü zaman, mirasçıları “Ne bıraktı?” derler. Melekler ise “Ne getirdi?” derler.) [Beyheki]

Salih arkadaş, biz öldükten sonra, dua ile istiğfar ile bize yardım eder. Salih arkadaşları çoğaltmaya çalışmalıdır!

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşı takdir etmek



Takdir edip sevdiğiniz arkadaşa, onu sevdiğinizi hal ve hareketlerle bildirmek kâfi değildir. Dil ile de söylemelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Arkadaşını seven, onun evine gidip “Seni Allah rızası için seviyorum” desin!) [İ. Ahmed]

Böyle bir arkadaş bulunca, onu üzecek bir davranışta bulunmamak lazımdır.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Arkadaşınla münakaşa etme! Ona sıkıntı verme! Ona buna arkadaşının halini sorma! Belki ona düşman birine rastlarsın da, arkadaşın hakkında yanlış bir şey söyleyip aranızın açılmasına sebep olabilir.) [Ebu Nuaym]

Bir kimsenin iyi veya kötü olduğu yaptığı işlerden anlaşılır. Bir kimse, kötülüklerden kaçıyor, iyi işler yapıyorsa, o kişinin Cennete gitme ihtimali çoktur. Onun için iyi kimselerle beraber olmaya çalışmalıdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, bir kula hayır murat ettiği zaman, dinini kayıran kimseler yanında çalışmayı nasip eder. Şerri murat edilen de, dinini kayırmayan kötü kimselerin yanında çalışır.) [Deylemi]

Dine hizmet için üç şart lazımdır: İlim, Akıl ve İhlas.
1- İlmi noksan olan, tebliğ edeceğini kendisi bilmeyen ve kendi tatbik etmeyen başkalarına doğruyu nasıl öğretebilir? Tecrübesi de yoksa bir çok yanlışlıklar yapar.

2- Bir kimsenin aklı az ise, nakli anlamakta aciz ise, ilmi de noksan olur. Ahmak, hizmet ediyorum diye uygunsuz işler yapar. İlm-i siyaseti bilmeyen yumuşak söylemeyen, insanları idare etme sanatından uzak olan kimse de, fitneye sebep olur.

3- İhlas yoksa, yaptığı işleri sırf Allah rızası için yapmıyorsa dünya menfaatleri için yapıyorsa, o işin hayrı olmaz. İyi, kötü herkese, güler yüz göstermeli, fitne çıkarmamalı, düşman kazanmamalıdır.
Hafız-ı Şirazinin, (Dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile idare etmelidir) sözüne uymalıdır! Af dileyenleri affetmelidir!
Herkese karşı iyi huylu olmalıdır! Kimsenin sözüne karşı gelmemeli, münakaşa etmemelidir!

Herkese yumuşak söylemeli, sert söylememelidir! Şeyh Abdullah Bayal hazretleri buyurdu ki:
(Tasavvuf, namaz, oruç ve geceleri ibadet etmek demek değildir. Bunları yapmak her insanın kulluk vazifesidir. Tasavvuf, insanları incitmemektir. Bunu yapan, vasıl olmuş, yani maksada kavuşmuştur.)

Evliyanın başka insanlardan nasıl ayırt edilebileceğini, Muhammed bin Salim hazretlerinden sordular. Buyurdu ki:
(Sözlerinin yumuşak olması ve huylarının güzel olması ve yüzünün güler olması ve ihsanının bol olması ve konuşurken itiraz etmemesi ve özür dileyenleri affetmesi ve herkese merhametli olması ile anlaşılır.)

Ebu Abdullah Ahmed Makkari hazretleri buyurdu ki:
(Fütüvvet demek, gücendiğin kimseye iyilik etmek, sevmediğine ihsanda bulunmak ve sıkıldığın kimseye güler yüzlü olmaktır.)

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşın adını unutmamalı



Bir arkadaşla karşılaştığımız zaman ona ismiyle hitap etmek; onu tanıdığımızı, onu unutamadığımızı, görünce sevindiğimizi anlatır, ismini hatırlayamazsak veya yanlış bir isim söylersek, bu hatamız kolay kolay unutulmaz. (Bu arkadaşın kalbinde yerim olsaydı, beni unutmazdı, adımı bilirdi) gibi şeyler düşünebilir. Çünkü insanlar kendi isimlerine çok düşkündürler. (Benim adıma şiir bir yaz) diyenler çoktur.

İsimlerinin unutulmamasını, anılmasını isteyen kimseler, hastanelere, hayır kurumlarına yaptıkları yardımı bildiren isimleri yazılı levhalar asarlar. Hastanelerde, (Bu oda falanca zatın yardımı ile döşenmiştir) gibi yazılara rastlarsınız.

Demek ki insan, isminin unutulmamasını, anılmasını ister. Bu, insanların bir zaafıdır. Bunu bilerek, karşılaştığımız insanların, arkadaşlarımızın isimlerini unutmamaya çalışmalıyız.

Muvaffak olmuş politikacılara bakın, seçmenlerin isimlerini öğrenip, bayramlarda tebrik yazmayı ihmal etmezler. Bu ticarette de böyledir. Tüccarlar, müşterilerinin isimlerini öğrenip, mühim günlerde tebrik yazmayı ihmal etmezler.

Demek ki insanları etkilemenin sırrı, onların adını, soyadını hatta çocuklarının isimlerini öğrenmektir.
Hafızası zayıf olanlar, bir defter tutmalı veya cep bilgisayarına karşılaştığı insanların, adını soyadını mesleğini oraya yazmalıdır. Hatta gözlüklü sarışın, esmer gibi tanımaya yardım edici bilgiler de yazılabilir. Adresleri alınarak, özel günlerde tebrik gönderilirse irtibat kopmaz.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Dinlemesini bilmek



Herkes genel olarak iltifattan hoşlanır, yaptığı işlerin takdir edilmesini ister, başarılarından bahsedilmesini sever. İnsanları tanıyabilmek için, önce kendimizi iyi tanımak lazımdır.

Kendimize nasıl muamele edilmesini istiyorsak, başkalarına da o şekilde muamele etmemiz gerekir. İnsanların çoğu, yaptığı hizmetleri, anlatmaktan zevk duyar. Tecrübelerle sabit olmuştur ki, güzel konuşmanın en kısa ve tesirli yolu, dinlemesini iyi bilmektir. Dinlemek konuşmaktan daha önemli bir meziyettir. (Söz gümüşse, sükut altındır) buyurulmuştur.

Karşımızdakini dikkatle dinleyip, (Evet... Demek öyle...) diyerek konuşmasını teşvik edersek, muhatabımız daha şevkle konuşmasına devam eder. Çünkü insanlar, boşalmak, deşarj olmak için, dertlerini anlatmak için arkadaş ararlar.

Bir insanın baş ağrısı, onun için hükümetin kurulmasından daha önemlidir. Karşımızdakilere konuşma fırsatı vermeliyiz! Kendisini dikkatle dinlediğimiz kimse de, (Beni anlayan biri çıktı) der, o da bizim konuşmamıza önem verir. Şu halde etkili konuşmanın yolu, başkasını dinlemesini bilmektir.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Takdir etme sanatı



Biz, başkasına nasıl davranırsak, başkaları da bize öyle davranır. Bir kimse, karşılaştığı bir arkadaşına selam verirken elini cebinden çıkartsa, onun bu halini gören arkadaşı da elini cebinden çıkartarak selamını alır. Selam veren elini çıkartmazsa öteki de lüzum görmeyebilir.

Demek ki, başkalarına önemli bir insan olduğu hissi verince, onlar da bizi takdir ediyorlar. Herkeste nefs vardır.

Nefs, daima takdir edilmesini ister. Nefs, kendisini herkesten üstün görür. Şef olmak, âmir olmak ister. Çeşitli delillerle kendisinin önemli bir şahsiyet olduğunu ispata kalkışır.

O halde kendimize nasıl muamele edilmesini istiyorsak, başkalarına da aynı muameleyi yapmalıyız. Bize saygı duymaların istiyorsak, başkalarına da saygı göstermemiz lazımdır. Hürmet etmeyen, hürmet göremez.

Herkesin bir hususta kabiliyeti vardır. Kimisi iyi şiir yazar. Kimi güzel konuşur. Kimi bir işin sanatkârıdır. İnsanların kabiliyetlerini öğrenip takdir etmek, o insanın kazanılmasına sebeptir. Bir arkadaşın evinde bir tablo gördüm. Hoşuma gitti. (Ne kadar güzel tabloymuş, nereden buldunuz?) dedim. Bayağı heyecanlandı. (Siz zevk sahibisiniz. Güzel şeyleri takdir etme kabiliyetine sahipsiniz. İlk defa bu tabloyu takdir eden birisine rastladım. Madem bunun kıymetini siz bildiniz, ben de bunu size hediye ettim) dedi.

Gerçekten zevk sahibi olmadığım için tablo benim için bir yük olurdu. Memnuniyetle kabul ettim. Teşekkür ettikten sonra (Bana büyük bir iyilik daha yapmak ister misiniz?) dedim. (Elbette) dedi. (Bizim çocuklar yaramazdır. Bu tablonun kıymetini bilmez, zayi ederler. Onun için tekrar size hediye ediyorum. Kabul buyurmanızı rica ederim) dedim. Beni memnun etmek için hediyeyi geri aldı.

Bu takdir etme işine en yakınımızdan başlayabiliriz. Mesela hanımın da, kötü huyları yanında iyi huyları vardır. Bazı kabiliyetleri vardır. Mesela iyi pilav pişiriyorsa, (Ne güzel pilav pişiriyorsun. Ne kadar tatlı olmuş. Eline sağlık Allah razı olsun) denirse, bir daha pişireceği yemeği, pilavı daha güzel yapmaya çalışacaktır. Eşarbını güzel bağlıyorsa, (Bu eşarp sana çok yakışıyor. Hem de çok güzel bağlıyorsun) denirse elbette çok memnun olur. Ama hanımı da (Elbette kimin hanımıyım) derse, kocası da memnun olur. Ev işlerinde de tenkit etmemeli, daima onun konuşmasına fırsat vermelidir. Hanımın meziyetlerinden bahsedin, sizi saatlerce usanmadan dinler. Evde huzurun devam etmesi için, takdirlerimizi eksik etmemeliyiz!

Cemiyette de herkese karşı takdir hislerimizi bildirirsek, insanlarla hoş geçinmiş oluruz.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdari ve Siyasi taktikler



Yalan ve hile dinimizde büyük günahtır. Fakat harpte caizdir. Din düşmanlarının zararından korunmak veya Müslümanları korumak için yalan söylemek caizdir. Zalimden, bir Müslümanın bulunduğu yeri, malını, günahını saklamak caizdir. İki Müslümanın, karı-kocanın arasının açılmasını önlemek için, malını korumak için, Müslümanın sırrını meydana çıkarmamak ve benzeri haramları önlemek için yalan caiz olur. Ölmemek için leş yemeye benzer. Birkaç hadis-i şerif:
(Yalan üç yerde caizdir: Harpte, çünkü harp, hiledir. İki Müslümanı barıştırmak için, birinden diğerine iyi söz getirmek ve hanımını idare için.) [İbni Lal]

(İki kişinin arasını düzeltmek ve hayırlı iş için söylenen söz, yalan sayılmaz.) [Müslim]
(Kötü şeyler işleyen, bunları gizlemeye çalışsın!) [Hakim]

Olmuş ve olması mümkün ibretli olaylardan birkaçı şöyle:

Tefrika sokmak
Hendek gazasında müşrikler Yahudiler, münafıklar birlik olup, her taraftan Müslümanlara saldırdıkları ve Müslümanların çok sıkıntılı bir anında Nuaym b. Mesud, Peygamber efendimize gelip “Emrinize hazırım”, Müslüman olduğumu kimse bilmiyor” dedi. Resul-i ekrem efendimiz; (Düşmanların arasına tefrika sokabilir misin?) buyurdu. O da; “Evet ama, yalana dinimiz izin verir mi?” dedi. (Harb hiledir. İstediğini söyle) buyurdu. Hz. Nuaym, Yahudilere gidip; “Sizi sevdiğimi bilirsiniz. Müslümanlar, başımıza bela oldu. Kureyşliler ve Gatafanlar, Müslümanlarla çarpışıyor. Savaş uzayacağa benzer. Kureyşliler ve Gatafanlar, bu harpte galip gelirse ganimetleri alıp gidecekler. Mağlup olurlarsa, sizi bırakıp çekip gidecekler. Siz ise Müslümanlarla başa çıkamazsınız. Müslümanlar zafere kavuşmak üzeredir, sizi kılıçtan geçirecekler. Onun için acele tedbir almamız lazımdır” dedi. Bunları büyük bir heyecan ve korku ile dinleyen Yahudiler, “Sen dostluğunu gösterdin. Nasıl bir tedbir almak lazım?” dediler. Hz. Nuaym, “Kureyş ve Gatafan eşrafından bazılarını rehin almadıkça, Müslümanlarla savaşmayın! Rehineler yanınızda iken, harpten kaçıp gidemezler!” dedi. Bunu uygun gören Yahudiler, ona izzet ve ikramda bulundular.

Hz. Nuaym, Kureyşe vardı. “Benim Muhammede olan düşmanlığımı ve sizlere olan sevgimi bilirsiniz. Öğrendiğimi, dostluk icabı, size ulaştırmayı vazife bildim. Yahudiler, Muhammede haber gönderip: “Kureyşten ve Gatafanların ileri gelenlerinden öldürmek üzere rehine alıp sana teslim edelim. Sonra seninle birlik olup müşriklerin kökünü kazıyalım! Yalnız Nadir oğullarını affedip yurtlarını bağışlamalısın!” demişler. Muhammed de, Yahudilerin bu isteklerini kabul etmiş! Eğer Yahudiler, sizden rehine isterse, vermeyin” dedi. Kureyşliler, ona çok iltifat gösterdi. Hz. Nuaym, Gatafanlara gitti. Kureyşlilere söylediklerini onlara da söyledi.

Kureyş kumandanı, Yahudilere “Artık burada durmak çok güçleşti. Hava soğuk, hayvanlarımız da açlıktan kırılacak. Yarın hep birlikte şiddetli bir hücuma geçelim” diye haber gönderdi. Yahudiler de; “Biz, Cumartesi günü harp etmeyiz, sonra savaşa katılabilmemiz için, ileri gelenlerinizden birkaç zatı bize rehin vermeniz lazım” dediler. Kureyş kumandanı, “Nuaymın haberi doğru imiş!” dedi ve Yahudilere “Bir kişi bile rehin vermeyiz. Eğer, yarın gelip bizimle beraber savaşmazsanız, biz çeker gideriz. Siz de yalnız kalırsınız!"”dediler. Yahudiler, haberin doğru çıktığını düşünüp; "Biz de sizinle birlik olamayız" dediler. Böylece her iki tarafı korku sardı. Küfrün ittifakı bozulmuş oldu.

İşkence halinde
Müşrikler, Hz. Ammara, babasına ve annesine [Sümeyye Hatuna] işkence edip, sıcak kum içine gömerler ve üzerinde et pişecek kadar sıcak taşları gövdesine dizerlerdi. Sonra “Lat ve Uzza putu, Muhammedin dininden iyi de” derlerdi. Demeyince de işkenceyi artırırlardı. Bir keresinde Resul-i Ekrem, (Sabredin ey Yaser ehli! Size vaad edilen yer Cennettir) buyurdu. Yaserlerin müşriklerinden gördüğü işkence, dillere destan olmuştur. İşkenceye uğramadığı günleri yoktu. Bir gün Hz. Sümeyyeyi iki devenin arkasına bağlamışlar işkence ediyorlardı. Nihayet Ebu Cehlin kamçılarına dayanamayıp şehit oldu. Hz. Yaseri de şiddetli işkence ile öldürdüler. İslam’da ilk şehit olan bunlardır. Hz. Ammar, kâfirlerin zorlamaları üzerine dediklerini diliyle söyledi. Resul-i Ekreme, Ammar kâfir oldu dediler. (Hayır o kâfir olmaz. Baştan ayağa kadar iman ile doludur) buyurdu. Hz. Ammarı serbest bıraktılar. Resulullah, mübarek eliyle gözünün yaşını silip teselli buyurdu. Bu hadise üzerine, Nahl suresinin (Allah’a küfredenlere şiddetli azap vardır. Ancak kalbine iman yerleşmiş olduğu halde [küfre] zorlanıp, sadece diliyle söyleyenler müstesna) mealindeki 106. Âyeti nazil oldu. Resulullah da Hz. Ammara (Müşrikler eziyet ederse, yine böyle söyle) buyurdu.

Savaş hiledir
İri yarı bir düşman, aniden Hz. Ali’nin karşısına kılıçla çıkıp, (Şimdi seni elimden kim kurtaracak?) der.

Hz. Ali de, parmağı ile adamın arkasını gösterip, (Peki dövüşelim, fakat iki kişiyle mi?) der. Düşman, arkadaki kim diye bakınca, Hz. Ali, kılıcını çekip, düşmanını zararsız hale getirir. Düşmanı, (Bana hile yaptın?) der. Hz. Ali de, (Savaş hiledir) hadis-i şerifini bildirir. [Düşmanın yaptığı da hile idi, Hz. Ali’yi gafil avlayıp öldürmek istemişti.]

Allah düşmanı
Peygamber efendimiz bir gün Eshabı ile birlikte otururken, (Şimdi içeriye bir Allah düşmanı gelecek) buyurdu. Biraz sonra kapı çalındı. Peygamber efendimiz kapıyı açtı. Gelen çok tanınan, hurma bahçeleri olan zengin bir zattı. Peygamber efendimiz bu zatla çok yakından ilgilendi. Daha sonra da kapıya kadar uğurladı. Hz. Ömer merakla sordu:
- Hani Allah düşmanı niye gelmedi?
Resulullah efendimiz buyurdu ki:
- Biraz önce konuştuğum kişi o idi. Bana bir düşmanlık yapamazdı. Ama yanında bir çok Müslüman çalışmaktadır. Müslümanlara zulmetmesin diye ona iyi muamele ettim.

Cemel olayı
Yahudiler, Hz. Ali ile Hz. Âişe’yi savaştırmak için plan düşünürler. Bir gün, Hz. Ali’nin adamlarının yanına gidip, (Bu gece, Âişe’nin askerleri, imsak vakti size saldıracaklar) der.

Hz. Âişe’nin adamlarına da aynı şekilde haber ulaştırılır. (Bu gece Hz. Ali’nin askerleri imsak vakti size saldıracak. İnanmazsanız, gözetleyin) derler.
İmsak vakti, haberin doğru olup olmadığını öğrenmek için iki taraf da, karşı tarafın hazır vaziyette ayakta olduğunu görünce, haberin doğruluğuna inanıp savaşa girerler. Netice malum birçok Müslümanın kanı dökülür.

Hakem olayı
Hz. Muaviye ile Hz. Ali taraftarları arasında, İbni Sebe ve adamlarının kışkırtmaları neticesinde büyük bir savaş çıktı. Her iki taraftan binlerce Müslüman kanı döküldü. Hz. Muaviye, Maide suresinin (Bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek gibidir, bir insanı ölümden kurtarmak da bütün insanları ölümden kurtarmak gibidir) mealindeki 32. Âyet-i kerimesine uyarak, bu kardeş savaşını durdurmak için, kurmayları ile istişare etti. Neticede, ortaya savaşı durdurmak için önemli bir taktik ortaya çıktı. Mızrakların uçlarına Mushaf yaprakları takılarak havaya kaldırılmasına karar verildi. Hz. Ali’nin askerleri, bu hareketten etkilenince savaş durdu.

Karşılıklı elçi göndererek bir araya geldiler. Hz. Ali tarafından Ebu Müsel Eşari, Hz. Muaviye tarafından da Amr bin Âs hakem tayin edilip, anlaşma sağlandı. Amr bin As hazretleri, harp hilesi ile iki Müslümanı barıştırmak için yalanı caiz gören hadis-i şerif gereğince, (şu yüzüğü parmağıma taktığım gibi Muaviye’yi halife tayin ettim) dedi. Bu şekilde, binlerce Müslüman kanının akması engellenmiş oldu.

Hz. Ömer’in komutanlarından biri, savaşta bir akarsuyun yanında durdu. Bir askere, (Atla da bak, çok derin mi?) dedi. Asker atlayınca, çıkamadı ve boğulmak üzere iken (Ya Ömer) diye feryat edip öldü.

O savaştan büyük bir zafer ve çok ganimetlerle dönen komutan, bilgi verirken, Hz. Ömer, (Bunları bırak, suya atlayan askerden haber ver) dedi. O da, (Boğuldu) deyince, (Keşke bu ganimetlerin hiçbirini getirmeseydin de, o asker boğulmasaydı) buyurdu. Bütün bunlar, İslamiyet’in insan hayatına verdiği kıymeti göstermektedir. Marifet insanı öldürmek değil, yaşatmaktır. İşte Amr bin As hazretleri, dahiyane bir buluşla, her iki taraftaki Müslümanları ölümden kurtarmıştır.

Oyun içinde oyun
Bilecik Tekfuru, Osman Gaziye dost görünen bir düşman idi. Osman Gazi yaylaya çıkarken ağırlıklarını onun kalesine emanet gönderir, yayla dönüşünde de hediyeler yollayıp eşyasını alırdı. Bu adam oğluna, Yarhisar Tekfurunun kızını alıyordu.

Düğün hazırlığı haberi yayılınca Osman Gazi, Bilecik Tekfuruna bir sürü koyun gönderdi: “Kardeşime layık değilse de layığını getiririm. Hem hatunum ile anası da kardeşimin hatunu ile tanışmak ister. Biz şimdi yaylaya gideriz, izin versinler ağırlığımızı yine Bilecike emanet koyalım” dedi. Halbuki Bilecek Tekfuru düğüne gelecek olan Osman Gaziyi öldürmeye karar vermişti ve bunu öbür tekfurlarla görüşmüştü.

Bu tuzağı öğrenen Harmankayası Tekfuru Köse Mihal, Osman Gazinin sadık dostu idi, ona haber verdi.

Düğün, Bilecik civarında Çakır pınarında olacaktı. Bilecik Kalesinde pek az adam kalmıştı. Osman Gazi düğüne davet edildi; Türk Beyi davetçilere hediyeler verdi:
- Hatunlarımız ile geliyoruz, bizim hatunlarımızı Çakır pınarında ayrı bir yere kondursunlar, hanlarımız tekfurları görüp utanmasınlar! Hem de emanet ağırlığımızı Bilecik’e yollarız.

Bilecik Tekfuru, “Türkün eri ve avradı ve malı ele girdi” diye bu haberden çok sevindi.

Osman Gazinin Bilecik’e gönderdiği ağırlık iki katar öküz yükü eşya idi. Bu eşyayı götüren kadınlardı, ama eşya diye götürülen, keçelerin, kilimlerin içine sarılı cengaverlerdi.

Kaleye girince, dal kılıç meydana fırladılar, kaledeki birkaç kişiyi sindirip Bilecik’i alıp kalenin kapılarını kapadılar.

Hatunlarımız diye götürülenler de kadın kıyafetine girmiş genç cengaverlerdi. Düğün halkı tamam sarhoş olmuştu ki Osman Gazi, Köse Mihal ile beraber yerinden fırlayıp ata bindi, Bilecik Tekfuru da, “Türk kaçtı!” diye adamları ile peşine düştü.

Osman Gazi, Bilecik civarında Kıldırık Deresine inmişti. Düğüne kadın kıyafetinde gelmiş olan cengaverler de sırtlarından o esvapları atıp Bilecik Tekfuru ile adamlarının peşine düştüler. Bilecik Tekfuru iki kılıç arasında kaldı. Yakalanıp başı kesildi. Yarhisar Tekfurunun kız olan gelin ise Türklerin eline geçti. Osman Gazi, o kızı oğlu Orhan ile evlendirdi.

Şalgo’nun fethi
Bosna Valisi Yahya Paşanın torunlarından Aslan Bey, Şalgo kalesini kuşatır. Şalgo’nun yolları tutulmuş olarak günlerce bekler. Aslan Bey, taarruzsuz kuşatmaya devam eder. Askerlere dumanlı, sisli havayı bekletir.

Aslan Bey bir sabah uyandığında, binlerce bacadan henüz tütmüş soğuk, nemli bir duman kadar koyu bir sis her tarafı kaplar. Ordugah, sancaklar, tuğlar, çadırlar, ağaçlar, atlar, kısacası hiçbir şey görünmez. Şalgo kalesi sanki ortalıkta yok. İşte bu hava beklenir. Askerleri çağırır.
- Bugün Şalgo’yu alacağız. Ben iki saate kadar geleceğim. Hepiniz hazır olun. Saldırı yapmayın. Ama kale etrafında çok gürültü yapın. Savaş düzeninde Şalgo’ya yanaşın.

Aslan Bey, ormanda günlerdir bekleyen topu, elli mandaya koşup, Şalgo Kalesi önüne getirtir. Şalgo’da sisin kalkmasıyla birlikte, Osmanlı ordusu muharebe düzeninde beklerken, Aslan Bey gür sesiyle ortaya çıkıp, haykırır: Hey bre Şalgo muhafızları!.. diye bağırarak tehdit dolu bir nutuk çekerek der ki: Bu top ki, İstanbul’u fetheden toptur. Bir kere ateş edeceğim, ikincisine gerek yok. Haydi teslim olun da canınızı kurtarın. Şalgo kalesi, böyle alınır. Şalgo kumandanı İstanbul’u alan topa bakınca iş işten geçer. Teslimine sebep olan elli mandayla gelen top, siyaha boyanmış kocaman bir kütüktür.

Geri kaçış
Selçuklu Sultanı Alpaslan, 20 bin civarındaki askerle Romenos Diogenes komutasındaki yüz binlik Bizans ordusuna karşı zaferi, Bozkır taktiği de denilen çevirme harekatı ile kazandı. Selçuklu ordusunu dört kısma ayırdı. Kalabalık olan iki kısmını, muharebe sahasının yanlarındaki tepelerde gizlice pusuya yatırdı. Düşmanın gerilerini tutmakla vazifelendirdiği üçüncü kısmını da müsait yerlerde mevzilendirdi. Alpaslan da Selçuklu ordusunun dördüncü kısmıyla kendisi R. Diogenesin karşısına çıktı. İlk olarak Türk merkez kuvvetleri, hücuma geçti.

Bu az kuvveti bir anda ezmek hevesine düşen Diogenes, taarruza geçti. Çekilmeye başlayan Türkleri takip etti. Alpaslan tarafından maharetle takip edilen hareket, Bizans ordusu pusulara doğru çekilerek, genel Türk hücumu ile sarılarak imha edilmiş ve zafer kazanılarak Anadolu kapıları Türklere açılmıştır.

Sırbın hilesi
Murad-ı Hüdavendigar, I. Kosova Meydan Muharebesinde Balkanlı Haçlılara karşı zafer kazandıktan sonra savaş alanını dolaşırken Miloş Kabiloviç adlı bir Sırp, Türk gazilere: El öpmeye geldim ve hem müjdem var. Kral Lazarı tuttular. İşte getirdiler dedi. Gaziler, kralı getirdiğini görünce Miloşu serbest bıraktılar. O da Sultan Murad Hanın yanına gelip elini öperken onu hançerledi. Sultan aldığı yaradan kurtulamayarak şehit oldu.

Çöldeki savaş
Tuğrul Bey, emrindeki 20 bin kişilik bir kuvvetle, Sultan Mesut komutasındaki 10 bin kişilik Gazneli ordusuna karşı, Dandanakan zaferini kazanarak Selçuklu devletini kurdu. Tuğrul Bey, önce bütün su kuyularını kuruttu. Daha sonra, kaçıyor gibi yaparak Gazneli ordusunu çöle çekti. Bu sefer çölde susuzluktan kıvranan yorgun ve bitkin Gazneli ordusuna karşı hücuma geçerek zaferi kazandı.

Tuzak
Köpeğin, kedinin koku alma duygusu çok kuvvetli olduğu gibi, Akbabanın da görme kuvveti fazladır. Akbaba, çaylağa der ki:
- Uzağı benden daha iyi gören yoktur.
Çaylak da der ki:
- Bu bir iddiadır, ispatı gerekir. Peki şu ovada ne görüyorsan, söyle!
Akbaba, aşağılara doğru bakar:
- Ovanın ortasında bir buğday tanesi görüyorum.
- Pekala! Haydi inelim, bakalım. Sözün doğru mu?
Birlikte aşağı inerler. Akbaba hemen taneye doğru koşar. Buğday tanesinin tuzağın üstüne konulduğunu fark etmez, buğdayı alayım derken tuzağa yakalanır. Zavallı akbaba, bir buğday için tuzağa düşünce, çaylak der ki:
- Tuzağı göremeyip de taneyi görmenin ne faydası olur?

Az iyiliğe çok mükafat
Muhtaç bir ihtiyar, bir gençten çeyrek akçe ister, o da verir. Günün birinde, o genç, bir suç sebebiyle yakalanır, idama mahkum olur. Genç asılmaya götürülür. Herkes toplanır. İhtiyar oradan geçerken, genci görür, iyiliğini hatırlar, ona acır. Genci kurtarmak için bir çare düşünür. “Eyvah! Güzel huylu padişahımız vefat etti. Dünya boş kaldı” diye haykırır, feryat içinde ağlar. Kılıçlarını çekip duran askerler, oradaki halk, ihtiyarın sözünü işitince feryat ve figan ederler. Herkes dövünmeye başlar. Herkes saraya koşar. Bakarlar ki padişah sağ, tahtında oturuyor.

İdam sahası boşalınca, genç kaçar, ihtiyar kalır. Yalan haber üzerine, ihtiyar yakalanır, padişahın huzuruna götürülür. Padişah korkunç bir surette bağırır: Güzel ahlaklı, hak ve adalet timsali, halkını seven bir padişahın ölümünü neden arzu ettin?

İhtiyar, Hükmün cihana yürüsün ey adil padişahım diye başlayan uzun bir duadan sonra, (Padişah öldü dememle padişahım ölmedi. Fakat bu sözle bir can kurtuldu) der ve olayı anlatır. Meseleyi öğrenen Padişah, memnun olur, ihtiyarı affeder. Kaçan genç, korku ile, düşe kalka koşarken, onu tanıyan biri, (Ölümden nasıl kurtuldun?) der. O da (Çeyrek akçeyle kurtuldum) der.

İki düşman varsa
Kötülük düşünen, fakat düşündüğünü yapmaya gücü yetmeyen iki düşman arasında emin oturulmaz. Eğer o iki düşman ittifak edecek olursa, kısa elleri uzun olur. İki düşmandan önce hile ile birisini meşgul et. O otururken ötekinin kökünü kazı. İhtilaf çıkarsa sen kılıcı kınına koy. Kurtlar birbirine düşünce, koyunlar rahat gezer.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Yöneticiler için
- İnandığın âmirin yanında çalış!

- Âmirine akıl verme, yol göstermeye kalkışma; arz et.

- Âmirinle mümkün mertebe “ben” ve “benim...”le başlayan cümlelerle konuşma.

- Âmirinin kafasında ne olduğunu; yani maksadını anlamaya gayret et. Eğer aldığın talimat müphem kaldıysa “efendim, ben bu meseleyi şöyle anlıyorum... Doğru mu” diye teyid al. Az ve öz konuş; âmirini laf kalabalığına boğma!

- Arz edeceğin mevzuda; âmirinin yapacağı itirazlarla sana yönelteceği soruları önceden tahmin et ve bunları ikna edici bir tarzda cevaplandırmak için hazırlıklı ol.

- Âmirini bunaltma! Arz ettiğin meseleyi duyurduğun andan itibaren o da söz konusu işi düşünmeye başlamıştır.

- Âmirine emri vaki ve sürpriz yapma. Unutma ki nihai noktadaki mesuliyet âmirindedir. Senin vermen gereken malumatı başkasından işitmesi veya ondan hayret uyandıracak sürpriz tasarruflar sana önce puan, sonra yerini kaybettirir.

- Meselelerini âmirinin üzgün, yorgun ve aşırı neşeli olduğu zamanlarda arz etme. Uygun zaman kadar; uygun zemin de çok önemlidir.

- Âmirinle aranda ilk yanında çalışmaya başladığın günkü terbiye, nezaket ve mesafeyi koru.
Samimiyetle laubalilik farklı şeylerdir.

- Sana aykırı gelen fikir ve tâlimatlara hemen “olmaz!” deme. [Hemen itiraz âmire itiraz demektir. Peki dedikten sonra, birkaç gün düşünüp tekrar fikrini söyleyebilirsin. İlk itiraz yapılacak işe değil, âmire itiraz kabul edilir.]

- Unutma ki âmirin, senin yaşadığını ve yaşayacaklarını daha evvelden yaşamış; kendisine inanılır; tecrübeli bir insandır.

- Sabırlı ol. Yanlış hesap, senin ihtilafında da Bağdat’tan dönecektir.

- Âmirine senin için “ne dalkavuk adam, beni enayi yerine koyuyor” dedirtecek ölçüsüz methiyeler dizmekten kaçın. Gerektiğinde hakikatleri söyle. Ama söylemesini bilerek.

- Âmirine senin ve işin hakkında başka bazı kaynaklardan da bilgi gittiğini unutma.

- Sır saklamasını bil. Sır saklamak, sandığından da zor bir haslettir. Hakkında, “... ağzı sıkıdır” hükmünün verilmesini başarabilirsen bu senin için büyük bir kazanç olur.

- Âmirini aşarak bir üst makama gitme!...

- Emrin altında çalışan insanları âmirine şikayet etme. Bu acz ifadesidir. Aslında onlara hizmet eden biri olduğunu unutma. Ne âmirini arkadaşlarına; ne de arkadaşlarını âmirine çekiştirme!

- Kıskanma, paylaş. Nimetler gibi bilgiyi de paylaş. Bilgi paylaşıldıkça çoğalır.

- İyi yetişmemiş eleman ayak bağıdır. Eleman alırken çok dikkatli ol; aldıktan sonra da müessesene inanıp bağlanmaları için müessesenin kültürünü onlara sevdirmeye bak.

- Makamından endişeli olma. Makamını az sonra bir başkasına terk edecekmişsin gibi rahat ol. Zaten bir gün mutlaka terk edeceksin.

- Astlarınla da üstlerinle de kibar ve güler yüzle konuş. Ceket düğmelemek ve muhatabını ayakta karşılamak korkaklığın değil; medeniliğin ifadesidir. Allah için tevazu insanı yüceltir.

- Astlarını dinle. Dinlerken onlara kıymet ver. Sana daha da açılmalarına yardımcı ol. Dertleri ile dertlen. Fakat görüşme makul zaman içinde cereyan etsin. Kimsenin ümit ve hevesini kırma. Kimse yanından üzgün ve küskün ayrılmasın. İstek ve teklifleri anında reddetme. Düşünmek için zaman iste.

- Yanında çalışanların borcundan, hastasından, yaşlısından, tahsildeki çocuğundan haberin olsun.

- Hiçbir şey bir anda olgunlaşmaz. Ne insanlar eski huylarından kısa bir zamanda vazgeçerler; ne de senin o “harika” fikirlerin hemen gerçekleşir. Ama beklemesini bilirsen senin korukların da helva olacaktır.

- Sadece şikayetçiyi dinleyerek kimse hakkında tek taraflı hüküm verme!

- İşyerinde çalışan küçükleri evladın, yaşıtlarını kardeşin, büyükleri baban bil!

- Rica ile konuş. Emir verme. Dilini “lütfen” kelimesine alıştır. “Mümkün mü”, “yapabilir misiniz?” gibi ifadeler, kaba bir emir cümlesinden daha tesirlidir. “Siz” diye hitap etmek; “Sen” demekten daha güzeldir.

- “Efendim”le başlayan cümlede sanki akide şekerinin tadı vardır.

- Kızma, acı; merhametli ol.

- Bir bardak suda fırtına koparmak seni muhataplarının gözünde küçültür.

- Kusurları topluluk içinde yüze vurma. Kim kusurlu ise onunla baş başa görüş. Ancak önce suçlama sebebini sor. Göreceksin ki işin içinde başka amiller var. Eğer sorup dinlemeden itham edersen mahcup olursun.

- Âmir de hata eder. Hata ettiğin zaman büyük bir alçak gönüllülükle özür dile; hiçbir şey kaybetmezsin.

- Arkadaşlarını makine ve eşya gibi görme. İş ve gelecek hakkında zaman zaman onlara bilgi ver, teklif ve görüşlerini al; böylece onları fiilen yaptıkları işe ortak et, arkadaşlarını yaptıkları işi başaracaklarına inandır. Ekip çalışmasına kıymet ver. Gerek yanında çalışanlar gerekse üstlerin sana ne kadar inanıp güveniyorlar? Bunu sık sık hatırla ve hatalarını telafi etmeye çalış.

- İşyerini aynı zamanda bir mektep kabul et. Hem öğren, hem öğret. En hayırlı miras insandır.

- Gönüllerde taht kurmaya bak. Senden nefret ettikleri için değil; incitme endişesi ile korksunlar. Kalb kırmaktan sakın. Yanına varılmaz bir dağ olma. Dağ ne kadar yüksek olsa da yol onun üstünden geçer.

- Saldırgan, tenkitçi, alaycı ve karamsar olma. Etrafına karamsarlık yayma. Öyle ol ki insanlar seni özlesinler.

- Şahsi sıkıntılarını kimseye yükleme. Kimse senin sıkıntılarını çekmeye mecbur değildir. Sıkıntının sebebi umumiyetle şükürsüzlük, suizan, gıybet, çekemezlik ve kibir gibi kötü huylardır.

- Kur’an-ı kerimi öğren ve oku. İlmihalini bil ve yaşa. Bir doğu ve bir batı lisanına hakkıyle vakıf ol.

İslam tarihi ile kendi tarihinden haberdar ol. Sevgili Peygamberimizin hayatını hafızana nakşet ve Onun ahlakıyla ahlaklanmaya bak. İnsanları en güzel yöneten gelmiş geçmiş en büyük idareci, şüphesiz ki Odur.

- Mesleğinle ilgili çalış, hep yeni dostluklar kur, araştırmalar yap, yenilikleri takip et! Dünyayı tanı.

- Türkçene hakim ol. Argodan kaç. “ee”, “şeyy”, “e yani”, “yok yahu”, “hı hı”... ve benzeri ifadeleri ağzına yakıştırma. Aksi halde bunları senden işitenler de seni unvanına yakıştırmazlar.

- Vücut diline de hakim ol. Tavırların ölçülü ve zarif olsun. Tatlı tebessümler, çıngıraklı kahkahadan daha güzeldir.

- Tabii ol, ama derbeder olma. Unutma ki sen bir iş adamısın. Başkaları senin boy aynanda müesseseni seyrediyorlar. Saç düzeninden ayakkabı boyasına kadar dikkatli ol. Müesseseni güzel temsil et!

- Zamanı kullanmasını iyi bil. Ne gittiğin yerde, ne sana gelenlerle, ne de herhangi bir şekilde zaman öldürme. Zaman katledilmek değil; kazanılmak için vardır.

- Randevularına dikkatli ol.

- Hediyeleş, muhabbetin artmasına vesile olur.

- İsraftan kaçın. Yerinde harcanmayan tek kuruş bile israftır. Çöpe lüzumsuz atılan her kağıt parçası, fazladan yanan her lamba, lüzumundan fazla açılan musluk ve her şey.

- İşleri günü gününe yap. “Yarın yaparım diyenler ziyan etti” hadis-i şerifini hep aklında bulundur.

- Fikir üret. Cesur ol. Ancak korkaklık gibi çılgınlık da zararlıdır.

- Yeni fikir ve projelerini önce kafanda olgunlaştır, sonra güvendiğin insanlarla tartış ondan sonra âmirine götür.

- Evlilikte “boşanma”, iş hayatında “istifa ederim” sözünü kullanma. Bunların her ikisi de bir kere kullanılır.

- Eve iş ve sıkıntı taşıma. Evin kendine has kanunları vardır. O kanunlara uyarsan; hem evinde hem işinde başın ağrımaz. Evde geçen zamanı iş için bir teneffüs vakti kabul et.

- Evin sıkıntılarını da iş yerine getirme. Aile mahremiyetine dikkat et. Namusun olan insanların eksik, zaaf ve hatalarını kendi dilinle herkese yayma.

- Edepli ol. Edep insanın başındaki görünmez taçtır.

- Servet de koltuk da yetki de emanettir. Makam arabasına binince başka bir insan olma. Bir gün o arabadan inip yine arasından çıktığın insanların yanına döneceksin. Hiç değilse tabutunu taşıyacak dört dostun kalsın.

- Ayağın yere bassın. İçinden çıktığın cemiyeti unutma. Hep beş yıldızlı otelleri değil; arada bir de kenar semtleri, fakir insanları ve umumi nakil vasıtalarını hatırla. Bu vasıtalara bin ve o insanlara git. Oralarda da çok şeyler öğrendiğini göreceksin.

- Bir İslam âlimi buyuruyor ki: “İdareciliğin bir tek kanunu vardır: Üstlerine mutlak itaat, astlarına alabildiğine iyilik.” (Rahim Er)
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Başarılı olmanın yolları



Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’den tavsiyeler

Çalışma hayatının genel prensipleri:
Her işin ve mesleğin kendi bünyesine mahsus çalışma ve işleme usul ve kuralları vardır. Bunları meslek sahipleri bilir. Bir de, bedeni ve fikri her çeşit iş ve çalışma hayatının ve başarılı olmanın bazı genel ve gerçekçi kuralları vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:

* Çalışmak için müsait vakit bekleme. Her zamanı çalışmak için müsait bil. Kendine göre müsait vakit beklersen, o hiçbir zaman gelmez.

* Çalışmak için müsait yer arama. Her yeri çalışmak için müsait bil. Kendine göre müsait yer beklersen, o yeri hiç bulamayabilirsin.

* Bir günde ve bir zamanda yapman gereken bir işi, bir dersi, bir vazifeyi [ibadeti] yarına erteleme. Çünkü her günün işi kendine yeter. [Hadis-i şerifte (Yarın yaparım diyenler helak oldu) buyuruluyor.]

* Bir zamanda yalnız tek bir işi yap, yalnız bir ders, bir kitap, hatta bir konu üzerinde çalış. Tâ ki, dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla işi yapayım diyen hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış, en büyük İslam âlimlerinden biri olan İmam-ı Gazali’ye İhya-i Ulum adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücuda getirdiğini sormuşlar: “Bir zamanda yalnız bir konu, bir mesele üzerinde çalıştım” demiş.

* Başladığın bir işi bitirmeden başka bir işe başlama. Yarıda kalan iş başlanmamış demektir.

* Bir günün işini (dersini, vazifesini) bitirdikten sonra ertesi günü ne iş yapacağına karar ver, yahut hiç olmazsa çalışmaya başlamadan evvel, hangi iş (ders, kitap) üzerinde çalışacağını düşünüp kararlaştır ve çalışmaya bu kararla otur.

* Bir işe başlamadan, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya oturmadan önce düşün ve çalışman için gereken şeyleri yanında ve elinin altında bulundur. Tâ ki, ikide bir kalem, kağıt aramaya kalkıp da dikkatin dağılmasın.

* Çalışmaya oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol, ve dikkat kesil ve bütün ruhi ve bedeni kuvvetinle kendini işe ver, o işe konsantre ol. [İşi kendine düşman bil, sen onu güzel bitirmezsen, o seni kötü şekilde bitirir.]

* Bir işe başlamadan önce, o işi en kısa bir zamanda, en kolay ve en temiz bir surette nasıl yapmak, nasıl öğrenip etüt etmek mümkün olduğunu iyice düşünüp hesapla. [Plansız programsız projesiz işe başlayana ahmak denmez mi? İslam âlimleri, (Doğru sebebe yapışan, doğru netice alır) buyuruyorlar.]

* Çalıştığın bir iş üzerinde herhangi bir güçlüğü yenmeden bir adım bile gerileme. İyi bil ki, yılgınlık maskeli bir tembelliktir. Yine bil ki, çalışma sevgisi, güçlükleri yenmekten doğar ve kuvvetlenir. Güçlüğü yenmekten hasıl olan manevi zevk, eşsiz bir zevktir. Emin ol ki, savaşta zafer ve işte başarı yılmadan sabırla devam edenindir. Sebat önünde güçlükler erir ve imkansız görünenler imkanlı hâle gelir.

* İşinde rastladığın bir güçlüğü önce parçala. Her parçayı birer birer ve sıra ile yenmeye çalış. Bunun için, mesela, bir dersi, bir kitabı en basit elemanlarına, kısım ve konularına ayır. Sıra ile konuyu iyice ve noksansızca anlayıp öğrenmeden öbür konuya geçme. [Aynısını zaten her gün yemek içmek de yapıyorsun. Lokma lokma yiyor, yudum yudum içiyorsun. Bir elma birden yutulur mu? Bunu iş hayatında da uygula.]

* Devamlı ve intizamlı çalış. Her gün aynı saatlerde çalışmaya otur. Çalışmayı uzun aralıklarla kesip terk etme. Hasta ve yorgun değilsen tatiller de bile yavaş ve az da olsa çalış. Tâ ki çalışma alışkanlığın körlenmesin ve tekrar çalışmaya koyulmak için zahmet çekmeyesin.

* Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi, işlemeyen demir gibi, pas tutar. [Akan su pislik tutmaz, durgun su pislik tutar, hastalık yapar.]

* Çok düşün. İyi bil ki, çalışmak mutlaka hareket etmek ve okumak, yazmak demek değildir. Düşünen bir insan, maden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyor demektir.

* Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yetişir deme. Çalışmanın neticesine ve öğrendiğine bak. [Faydalı çalışmak, vakti doldurmak değildir, vakti kıymetlendirmektir, yani, dünya ve ahirette faydasını göreceğimiz neticeleri elde etmektir.]

* Fikri çalışmalar için, aynı saatlerde devamlı ve tertipli bir surette, günde iki üç saat bile kâfidir. Büyük filozof İbni Sina, dünyaca meşhur olan (Kitab-üş-şifa) sını, her gün, sabah namazından sonra Bağdat’taki bir caminin büyük kandili altında oturarak, kuşluk vaktine kadar, yani takriben iki saat çalışmak suretiyle vücuda getirmiştir. Meşhur İngiliz filozofu Spencer, muazzam eserlerini, günde iki saat çalışarak yazmıştır. Her sene, bin, bin iki yüz sayfalık eser veren Fransız edibi Emil Zola’ya başarısının sırrını sormuşlar: Her gün yalnızca üç saat çalışır ve yazarım demiş.

* Sebat et, damlaya damlaya göl olur ve aynı noktaya düşen damlacıklar, zamanla mermeri bile deler.

*Bir işe, bir derse, bir kitaba başladığın zaman, telaş edip sabırsızlanma. Sakin ve metin ol. Yol al, fakat acele etme. Sindirerek çalış ve öğren.

* İşinde ve dersinde herhangi bir fikri ve noktayı küçümseyerek ihmal edip geçme. Küçük ihmalden, bazen büyük zararlar doğduğunu unutma.

* Gece yatağa girince, kendini hesaba çek, o gün ne yaptığına bak, yarın ne yapacağına karar vermeden uyuma.

* Her gün iyi bir eserden sesli olarak beş on sayfa oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme yeteneğin gelişir.

* Rastladığın hikmetli bazı güzel ifadeleri ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade haznen zenginler hem de hafızan kuvvetlenir.

* Çalıştığın bir dersin, bir kitabın konularını bitirdikçe, kitabı kapayıp, okuduğunu ezberden özet halinde not et. Bir dersi, bir kitabı en iyi anlayıp öğrenmenin yolu, yazarak, not tutarak çalışmaktır.

* Bir dersten öğrendiğin, bir kitaptan okuduğun konuları arkadaşlarınla ezberden müzakere et. Bu suretle hem zekan işler ve öğrendiğin sindirilmiş olur, hem hafızan kuvvetlenir; hem de düzgün konuşma ve düşüncelerini açıkça ifade etme alışkanlığı kazanırsın.

* Dikkat et! Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve anlamlı olsun.

* Okuduğun bir kitapta rastladığın güzel bir parçayı ve orijinal bir fikri -yerini ve sayfasını işaret ederek- not et. Bu suretle biriktirdiğin notları, bir dosyaya, bir fiş kutusuna sırası ile yerleştir. Bir yazı yazmak veya bir eser yapmak istediğin zaman, bu notlar senin için zengin bir malzeme hazinesi olur.

* Bir konu hakkında bir yazı veya bir eser yazmaya karar verdiğin zaman, önce, bu konu üzerinde yazılmış eserleri oku. Tâ ki, herkesin bildiği şeyleri tekrar edip ömrünü israf etme.

* Fikri çalışmanın herkesin mizacına göre değişen verimli ve kıymetli saatleri vardır. Bu saatler şahıslara göre değişebilir. Sabahın erken saatleri olabilir, kiminde gündüz kiminde gece olabilir. Kendine bak, senin kıymetli saatlerin hangileri ise, bunları hiçbir eğlenceye feda edip kaçırma.
[Tertip ve düzen sahibi olmak için namazları aksatmadan kılmak gerekir. Namaz alışkanlığın, diğer işlerini de düzenli hâle sokar.]
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Başarılı iletişim için



Sual: Herkesle, başarılı bir iletişim kurmak için, neler yapmalı?
CEVAP
İslam ahlakına uymalı. Buna uymadan sağlanan iletişim, karşılıklı menfaat üzerinedir. Yani, hep almak üzerinedir. Halbuki dinimiz alma değil, verme dinidir. Müslüman almak için değil, vermek için çırpınır. Menfaat [çıkar] üzerine yapılan iyilik yanlıştır, menfaat üzerine kurulan dostluk geçicidir, menfaat bitince dostluk da biter. Hatta, menfaat olmazsa, dostluk hiç başlamaz. İslam ahlakı bilgileri ve İslam âlimlerinin tavsiyeleri, sitemizde geniş olarak vardır. Karşımızdakinin bizim gibi düşünmesini sağlamak için, İslam ahlakına uygun olarak, iletişim uzmanlarının bildirdikleri şu hususlara dikkat etmeli:

1- Söze iltifatla, dostça başlamalı.
2- Başkalarının görüşleri yanlış da olsa, yanlış dememeli.
3- Eğer yanılıyorsak, yanıldığımızı itiraf etmekten sakınmamalıyız.
4- Tartışmayı kazanmanın tek yolu, tartışmadan sakınmaktır.
5- Önce karşımızdakine, evet dedirtecek sorular yöneltmeliyiz.
6- Konuşmanın çoğunu, karşımızdakinin yapmasına fırsat vermeliyiz.
7- Kabul ettirmek istediğimiz düşüncenin, kendisine ait olduğunu sansın.
8- Her şeyi karşımızdakinin bakış açısından görmeliyiz.
9- Karşımızdaki insanın düşüncelerine anlayış göstermeliyiz.

Gücendirmemek ve kızdırmamak için de, şunları yapmalı:
1- Överek ve dürüstçe takdir ederek, söze başlamalı.
2- Onun yanlışlarını dolaylı yoldan anlatmalı.
3- Onu eleştirmeden önce, kendi yanlışlarınızdan söz etmeli, (biz böyle yapıyoruz ama yanlış olduğunun sonra farkına vardık) demeli.
4- Doğrudan emir verme yerine, soru yöneltmeli. Mesela , (beni biraz dinle) yerine, (bir şey söylesem beni dinler misiniz) demeli.
5- Hiç kimsenin ayıbını, yüzüne vurmamalı.
6- Muhatabımızdaki en küçük gelişmeyi samimiyetle takdir etmeli.
7- Herkese iyi sıfatlar vermeli, onlar bu sıfatlara yaraşır olmaya çalışabilirler.

Aile hayatınızı daha mutlu kılmak için de, şunlara riayet etmeli:
1- Dırdırdan, tartışmadan uzak durulmalı.
2- Eşinin huylarını değiştirmeye çalışmamalı, olduğu gibi kabul etmeli.
3- Hata bulmamalı, kusurunu söylememeli, tenkit etmemeli.
4- İyi işlerini dürüstçe takdir etmeli. Mesela yemeklerini beğendiğini söylemeli.
5- Benimle ilgilenmiyor demesine fırsat vermemeli, ilgilendiğini her fırsatta hissettirmeli, yanlış işlerinde de, saygılı ve nazik davranmalı.

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt