Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

iDARECİLİK BİLGİLERİ... (2 Kullanıcı)

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Yardımcının özelliği



İdarecinin yardımcısında bulunması gereken özelliklerden bazıları şunlardır:

1- İlim
Bilenle bilmeyen bir olmaz.

2- Tecrübe
Tecrübelerle dolu bir yaş seviyesine gelen kişi; iki yüzlü çıkarcıları uzun tecrübelerinin doğurduğu sezişle kolayca teşhis eder, idare mekanizmasına ahlaksızları karıştırmaz.

3- Güvenilir olmak
Bu özellik hıyanet yapmaması için şarttır.

4- Doğru sözlü olmak
Bu, güvenilir olması, sözünde durması için aranır.

5- Hırstan uzak olmak
Bu da yanılıp rüşvete yönelmemesi için gereklidir.

6- Kin tutmamak
Kin, adalete, şefkate manidir. İdareci ise adaletli, şefkatli olmalıdır!

7- Verilen işleri unutmamak
Unutulursa büyük zararlar doğar.

8- Anlayışlı olmak
Doğruyu, eğriyi fark edip karıştırmamalı.

9- Hislerine esir olmamak
Bu durum, aklı bulandırır, hak ile bâtılı, doğru ile yanlışı ayırt edemez duruma getirir.

10- Mali işleri iyi bilmek

İdarecide bu on özellik varsa işler düzenli olarak yürür. Biri eksikse, işler o ölçüde noksan ve çürük yürür.

Tecrübeli bir idareci diyor ki:
Kendime bir yardımcı isterim ki; beğenilen ve hayırlı hasletleri olsun, terbiyeli, güzel ahlaklı, kendine verilen sırlara sahip olsun, mesuliyetindeki emanetlere riayet etsin. Yumuşak huylu olsun. İlimle düşünsün ve konuşsun, en küçük işareti bile anlasın. Akıllılar gibi alçak gönüllü, fakihler gibi anlayışlı, her işinde ağırbaşlı olsun! Kendine ihsanda bulunulunca teşekkür etsin. Sıkıntı verilince sabretsin.
Pişmanlık doğuracak şeyler peşinde koşmasın! Tatlı dil ve inandırıcı sözlerle devlet adamlarını kendine çekip bağlasın. Halife Memun’un veziri Fazıl, ülkenin çeşitli yerlerine gönderdiği adamlarına derdi ki: “Halktan duyduklarınızı gelip bana söyleyin”

Böylece getirilen bilgiye göre halkın beğenip iyi gördüklerini yapar, beğenmediklerini terk ederdi.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdarecilik otoritesi



İdarecilik otoritesi üçe ayrılır:
1- İdareciliğin otoritesinin halk arasındaki heybet, kuvvet ve saygısı.
2- Müstakil olarak işlerin çözümüne girişebilme ve intizam getirme özelliği.
3- İdare kuvveti.

Bunların en değerlisi idare kuvvetidir. Kolayca çözümlenemeyen işlerde yumuşaklık ve sabırdan daha tesirlisi yoktur. Bu gibi işlerde acele davranmak faydasızdır. Hatta kuvvet zayıflığa dönüşür. Su, her şeyden yumuşaktır. Kuvvetli bir kişi, akan bir suyu kesip engelliyemez. Ama acele etmeyerek, bir set yaparsa, suyun akmasına engel olur.

Başka bir misal: Kuvvetli bir fil bir dağı yarmak için dişlerini vursa dağa zarar gelmez. Fakat filin dişleri kırılır. Halbuki file göre çok zayıf olan insan ağırbaşlılıkla, çeşitli çareleri deneyerek dağı deler.

İdareci, para işlerini gayet güvenilir, emin kişilere vermeli, israftan, lüzumsuz yere aşırı harcamalardan kaçınmalı, haklı alanda harcamalı; hakkı olmayana ve gerekmeyen yere harcamaktan sakınmalıdır! Hasılı; para konusunda çok tedbirli olmalı, hakkı olmayana bir şey vermemeli, ama hakkı olanı yerinde ve anında sevindirmelidir!

Farslı bir hükümdar, altından birkaç direk yaptırıp hazineye koymuştu. Görevliler bu direkler üzerinde otururlardı. Bu durum, memleket halkının gözlerinde ve düşman ülkelerin gözünde hükümdarın değerinin ve şanının artmasına sebep olmuştu. Zamanla devlet, hükümdarın torununa kalmıştı. Torunu, çok müsrif idi. Hazineyi gereksiz yerlerde harcadı. Hatta dedesinin yaptırdığı altın direkleri de eritip harcamak istedi. Ancak direklerin içinin kum dolu olduğu görüldü.

Direklerin bu sırrı yayılınca, devletin zayıflamasına, düşmanlarının cesaret kazanmasına sebep oldu.
Şu halde, düşmanların ve rakiplerin gözünde büyük görünecek tedbirler almalıdır. Bir kurumun varlığını devam ettirmesi, şu üç şeye bağlıdır:

Olaylara yerinde ve zamanında tedbir alabilen akıllı bir yardımcı, para ve adalet.

Bir idareci diyor ki: “Emirlerimde ciddi olarak durdum. İdarem altındaki fertlerin kalbine, kin ve düşmanlık karışmamış bir saygı ve heybet yerleştirdim. Yalan ve hilesiz bir sevgi yeşerttim. Elemanların ücretlerini tatminkâr bir derecede tuttum. Böylece kurumum bu seviyeye yükseldi.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdarecinin vasıfları



İdareci için çok önemli ve değerli hasletlerden bazıları şöyle:
Adaletli, akıllı, cesur, cömert, yumuşak huylu, vefalı, şefkat ve merhametli, sabırlı, affedici, şükredici, itidalli, bilgili, namuslu ve vakarlı olmak.

Adalet: İdarecide bulunması gereken özelliklerin en değerlisi adalettir. Adalete, iyiliğe itaate sebeptir ve ülfeti doğurur. Çalışanların mutluluğu ve huzuru, idarecinin, düzenli olması derecesine göredir. İdare iyi ise elemanlar da iyi olur. İdareci, elemanların durumlarını iyi takip etmeli, hak ettikleri ücretleri, işlerine ve seviyelerine uygun olarak zamanında ödemelidir! Yoksa hizipleşme baş gösterir.

Akıl: Akıl sayesinde kişi; hakkı bâtıldan, iyiyi kötüden ayırır, yanlış karar vermez. Bir olayın meydana gelmesinden sonra savunma tedbiri alana akıllı denmez. Akıllı kişi, olay meydana gelmeden çare ve çözüm arayandır.

Cesaret: Cesur idareci, şirketini kem gözlerden korur, bekçiliğini iyi şekilde yapar. Aynı zamanda idaresi altındakileri de her türlü haksızlıktan korumuş olur.

Cömertlik: Hulefa-i Raşidin, ihtiyaçlarını arz edenleri dine uygun olarak sevindirirler, herkesin durumuna uygun gerekli iyilik ve ihsanda bulunurlardı.

Yumuşaklık: Yumuşaklık güzel vasıflardandır.
Normal yemek şifa ve gıda, tıka basa yemek hastalığa sebep olduğu gibi, sert davranış ve şiddet; dostları, düşman eder.

İdareci için her yerde ve her işte yumuşaklık göstermek uygun olmayabilir. Bunun için âmir durumunda olanlara daima yumuşak davranmalıdır!

Bozguncu tabakadakilere genel olarak sertlik de göstermek gerekir. Alt tabakadakilere de yerine göre sertlik yerine göre yumuşaklık gösterilir. Onun için “Suçlulara şiddet göstermek, seçkin ve dürüstlere de yumuşak davranmak lazımdır” denmiştir.

Büzür Cumhura “Bir hükümdar nasıl başarılı olur?” demişler. O da şöyle cevap vermiş:
“İyilere, ileri gelen seçkinlere samimiyet ve dostluk göstermek, halka sevgisini açıklayıp onları kendisine bağlamak fakat, biraz korku da verip tesirli bir davranış göstermek, adi kimseleri ise gerçekten korkutmak suretiyle hükümdar başarılı olur.”

Vefa: Vefa, ömür boyu ve öldükten sonra da sevgiyi devam ettirmektir. Peygamber efendimiz (Ahde vefa dindendir) buyurdu. (Hakim)

Doğruluk: Yalancılık ne kadar kötüyse, doğruluk da o kadar iyidir. (Doğru konuşan, doğrulukla iş yapan kâmil insandır) buyurulmuştur.

İslamiyet’in üç temel direği hak, adalet ve sadakat, yani doğruluktur. Her işin nizam ve intizamı doğruluk iledir.

Şefkat ve merhamet: İdareci herkesten daha çok şefkatli ve merhametli olmalıdır. Çünkü hadis-i şerifte, (Halka merhamet etmeyene, Hak merhamet etmez) buyuruldu. (Taberani)

Sabır: Sabretmek, kurtuluşa sebep olan güzel huylardandır. Sabır, peygamberlerin hasletlerindendir. Sabır, acı ise de meyvesi tatlıdır.

Affetmek: Yalan söyleyerek özür dileyeni bile affetmek müstehaptır. Affetmek çok faziletlidir. Hadis-i şerifte (Affedin ki affedilesiniz) buyuruldu. (İ. Ahmed)

Şükür: Şükür, her nimetin Allahü teâlâdan geldiğini bilip dil ile de hamd etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapıp yasak ettiklerinden sakınmak şükretmek olur. İnsanların hidayeti için çalışmak şükür sayılır.

Aceleden kaçmak: Ceza vermekte acele etmemeli, affa uğrama imkanı doğabilir. Mükafat vermekte acele etmek fertlerin itaatlerini kuvvetlendirir.

Ağırbaşlılık: Normal işlerde ağırbaşlı olmak ve yavaş hareket etmek. Çünkü normal işlerde yavaş olmak, emin adımlarla yürümeyi sağlar.

Namuslu olmak: Kötü söz ve işten uzak olmaktır.

Vakar: İdarecinin vakarı, heybeti düşmanları korkutur, eşkıyayı sindirir, saygı duymaya sebep olur.

Çirkin huylar
İdareci de, yardımcıları da çirkin huylardan uzak olmalıdır. Çirkin huylardan on beşi şunlardır: Zulüm, Bilgisizlik, Cimrilik, İsraf, Sözünde durmamak. Yalancılık, Gıybet, Hiddet, Kibir, Büyüklenmek, Haset, Acelecilik, Şaka, Lüzumsuz gülmek, Ahdi bozmak. İdareciyi perişan eden üç hastalık: Keder, üzüntü, şuursuzluk. İdareci, cahillerden uzak durmalıdır. Peki cahil nasıl bilinir?
Şu vasıflara haiz olanın cahil olduğu anlaşılır:
1- Düşüp kalktığı arkadaşına zulmeder.
2- Kendinden aşağı olanın hakkını çiğner.
3- Düşünmeden konuşur.
4- Üstünlük sezdiği kişiden yüz çevirir.
5- Hep üstün olanlara bakıp galip gelmek ister.

Cahil olan da bilgisiz olur. Şu altı şey de cahilin bilgisizliğine delil sayılır:
1- Her şeye çabucak hiddetlenir.
2- Faydasız söz söyler.
3- Hak etmeyen kişilere bağışta bulunur.
4- Sırrını yayar.
5- Herkesi güvenilir sanıp itimat eder.
6- Dostunu, düşmanını ayırt etmez.

Kisra’nın cevabı
Rum Kayseri, “İdaren altındaki ülkeni nasıl düzenli yürütüyorsun?” diye Kisra’ya sorar.
Kisra da şöyle cevap verir:
(Ülkemi sekiz şeyle ayakta tutmaktayım:
1- Ciddi konuşurken de, şaka yaparken de yalan söylemem.
2- Vaat ettiğim iyiliğin ve yaptığım tehdidin yerine getirilmesinden asla vazgeçmem.
İyilik vaat ettimse sözümde dururum. Ceza vereceğimi söylemişsem, bunu da uygularım.
3- İşleri yürütürken güçlükten yılmam, oyun ve eğlenceye dalmam.
4- Hiddet ve kızgınlığımın etkisinde kalıp hiç kimseye ceza vermem. Her suçluya terbiye için hak ettiği cezayı veririm.
5- Halka, şiddet ve zulüm göstermeyerek, kendimi sevdiririm.
6- Kin ve öfkemi karıştırmadan, idarem altındakilere devlet idaresine karşı saygılı olmalarını aşılarım.
7- Halkımın ihtiyaçlarını karşılamakta fedakârlıktan çekinmem, israf da etmem. Daha müreffeh bir seviyeye ulaşmaları için gayret gösteririm.
8- Gereksiz harcamalardan, birbirlerinin hakkını yemekten herkesi men ederim.)

Öfkeyi yenmek
Hiddetli ortamı değiştirmek ve kızgınlık alevlerini söndürmek, beş şeyle mümkündür:
1- Böyle bir zamanda Cenab-ı Hakkın isimlerini zikretmek. Çünkü Allah’ı anmak, Allah’tan korkmaya sebep olur. Allah korkusu da taat ve af gibi güzel hasletlerin gelişmesini sağlar. Böylece, Allah’ı anmakla, hiddetin ateşi sakinleşip söner.

2- Suçluyu affetmenin ve bağışlamanın sevap olduğunu hatırlamalıdır.
Bu hatırlayış kişiyi sevaba sevk eder, suçluları bağışlayanlara Cenab-ı Hakkın vaat ettiği Cennet nimetlerini elde etmeye sürükler, kızgınlığı giderir; serkeş nefsi kahrederek sahibini, huzurlu bir ortama doğru iter.

3- Kızgınlığını giderip, yumuşaklık göstererek affedici olursa, insanların, kendisine sevgi besleyeceğini hatırlamak.
Bu takdirde insanların sevgisini elde etmek ve onlar arasında saygıdeğer bir kişi olmak ideali, hiddet halinin gitmesine sebep olabilir.

4- Kızgınlık zamanındaki halden başka bir hale geçmek. Mesela otururken kalkıp gitmek gibi.
Halife Memun hiddetlenince, derhal orayı terk ederek hiddetini yenmeye çalışırdı!

5- Kızgınlığın sonunda doğacak acı pişmanlığı, intikamın çirkinliğini ve kolaylıkla giderilemeyecek acı sonuçlar doğuracağını düşünmek.

İdareciler, bu beş hususu, sakin zamanlarında düşünüp benimserlerse, hiddet zamanlarında bu halin vereceği zararı düşünürler de böylece öfke, kin ve intikamda aşırılıktan kendilerini korumaları mümkün olabilir.

Şaka ve Alay
(Her şeyin bir tohumu vardır. Düşmanlığın tohumu da şaka ve alaydır) derler. Ebul-Feth-i Besti der ki:
(Bir iş yaparken içine bıkkınlık gelir, ağırlık çökerse o zaman o yaptığın şeyi, bir müddet terk et, kendini dinlendir, azıcık şakalaş, bu suretle kendini biraz neşelendir. Fakat şakalaşmayı o derece ayarla ki, yemeğe atılan tuz gibi olsun. Yani yemeğe atılan tuz, çok olunca yemeğin hakiki lezzetini nasıl giderirse, şaka da aynı durumdadır. Fazlası zararlıdır. Gayet az olursa gönlümüzün neşesi yerine gelmez. Şaka, gönlümüzdeki donukluğu ve o işe karşı doğan bıkkınlığı giderecek kadar olmalıdır.)

Said bin As, oğluna der ki:
“Ey oğul, az şaka yap! Çünkü mizahın gereğinden fazlası, insanın değerlerini giderir ve kötüleri, aleyhine cesaretlendirir.

Şakayı tamamen terk etmek de dost ve sevdiklerinin buğzetmesine ve samimiyetin kesilmesine yol açar.

Buna göre dostlarına, arkadaşlarına karşı sohbet, ülfet ve medeni münasebetleri devam ettirmeye sebep olacak vasıftaki şakayı terk etme, lakin bu sınırı aşmaktan da daima sakın!
Çok gülmek de, çok şaka yapmak gibi zararlıdır, makbul değildir.

Özellikle idareciler için çok gülmek münasip değildir. Çünkü çok gülmek, kişilerin heybet ve vakarlarını giderir, edebini azaltır. Şunlara önem ver:
1- Sonunda güçlükler bekleyen işlerin başlangıcında görünen kolaylığa aldanma!
2- Yerine getiremeyeceğin şeyi vaat etme!
3- Ansızın karşına çıkıverecek işlere karşı dikkatli ol! Yani nice işler var ki, karşına ansızın çıkıverir. Daima dikkatli ve basiretli ol!
4- Ceza ve mükafatları zamanında ver! Bu hususta ihmalkâr davranma... Çünkü ihmalkâr davranmak, bu hususlarda bazı engellerin meydana çıkmasına sebep olabilir.
5- Söz verince sözünde dur, sözünde durmamaktan sakın, vaat ettiğin şeyi yerine getir! Çünkü sözünde durmamak ve vaat ettiğini yapmamak, idareciyi helake götürür.”

Danışarak iş yapmak
Bir iş yaparken ehline sormaya "meşveret" veya "istişare" denir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Yapacağın işi önce meşveret et!) buyuruluyor. (Al-i İmran 159)

İyi kimseler, büyük zatlar övülürken de (İstişare ederek iş yaparlar) buyuruluyor. (Şura 38)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(İstişare etmek, pişmanlığa karşı kaledir.) [İ.Maverdi]
(Danışan pişman olmaz. İnsanı pişman eden, kendi görüşündeki ısrardır.) [İ.Maverdi]

(İstihare eden kimse mahrum kalmaz, istişare eden pişman olmaz. İktisat eden darlık çekmez.) [Taberani]

(Bir iş yapmak isteyen, o işi müslüman biriyle istişare ederse, Allahü teâlâ, o işin en güzelini ona nasip eder.) [Taberani]

Kimlere danışmalı?
Hz. Âdem, “İşlerinizi istişare ile yapın. Eğer ben, yasak meyve konusunda meleklerle istişare etseydim, musibete maruz kalmazdım” buyuruyor. Herkesle istişare edilmez. İstişare edilecek kimsede şu vasıflar bulunmalıdır:

1- Akıllı olmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Akıllıya danışıp onu dinleyen, doğruyu bulur, dinlemeyen pişman olur.) [İ.Maverdi]
Dost olsa da cahille istişare etmekten sakınmalı, kendini beğenenden de uzak durmalıdır!

2- Tecrübeli, işinin ehli olmalıdır!
Çünkü, her şey akla, akıl da tecrübeye muhtaçtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Tedbirli kimse, işinin ehli olana danışıp, ona göre hareket eder.) [Ebu Davud]

(Hz. Lokman Hakim de, oğluna buyurdu ki: “Yapacağın işi, daha önce bunu denemiş, tecrübeli kimselere danış! Çünkü onlar, kendilerine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedava verirler.”) [İ.Maverdi]

3- İlim sahibi ve salih olmalıdır!
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlim ve abidlerinizle istişare edin! Kendi düşüncenize göre hareket etmeyin!) [Taberani]

Hz. Ömer, (Allah’tan korkanlarla istişare edin) buyurdu.

(Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde bulamadığımız bir şey olursa ne yapacağız?) diye Peygamber efendimize sorulunca cevaben buyurdu ki: (O işi, salih olan âlimlerle istişare edin!) [Taberani]

4- Dost olmalıdır!
Dost olmayan kimseler, yanlış bilgi verebilir.

5- Fikri kuvvetli, sıhhatli olmalıdır!
Fikri dağınık, kaygılı kimselerin görüşü isabetli olmaz.

Danışılacak kimsenin, insanların hâlini, zamanın ve ülkenin şartlarını bilmesi gerekir. Bundan başka, aklı, fikri kuvvetli, ileriyi gören ve hatta sıhhati yerinde olan kimselerle istişare edilir. Böyle vasıflara haiz olmayan kimselerle istişare etmek günah olur. Peygamber efendimiz eshabı ile istişare eder, bazen bir iş için, akıl, takva, hikmet ve tecrübe sahibi on kişiye danışırdı. Bir işi, bu beş vasıftaki on kişiye danışarak yapmaya çalışmalıdır.

Danışılan kimse
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İstişare edilen, güvenilen kimsedir, kendisine layık gördüğünü ancak başkasına tavsiye eder.) [Taberani]

(Danışana bilerek yalan söyleyen ona hıyanet etmiş olur.) [İbni Cerir]
(Danışılan, güvenilir kimsedir. Biliyorsa söyler, bilmiyorsa sükut eder.) [Kudai]
(Danışan yardıma kavuşur. İstişare edilen emindir.) [Askeri]

Yani onun doğru söyleyeceğine ve sorulanı başkalarından gizleyeceğine emin olduğu kimseye danışır. Danışılan kimse, insanların hâlini, zamanın ve ülkenin şartlarını bilmelidir! Buna "siyaset bilgisi!" denir.
Bu vasıfları bulunmayan kimseye danışılması ve onun da cevap vermesi günah olur.
Bilmeyenin "Bilmiyorum" demesi ilimden olup büyük fazilettir. (Berika)
İstişare ile yapılan iş, hatalı görünse de, sormadan yapılandan üstündür.

Kendi görüşünde direnen kişi bir başka fikre muhtaç olmaktan kendisini hiçbir vakit kurtaramaz.
Danışma yolunu benimseyen kişi ise helakten korunmuş olur.

Hikmet ehli buyuruyor ki:
“İstişare, doğru yolu bulmanın tâ kendisidir! Her kim ki, kendi görüşünü beğenip başkası ile istişareye muhtaç olmadığını düşünse ve müşavereye lüzum görmese elbette yapacağı işte hata meydana gelir.”
İşlerinde güçlükle karşılaşırsan akıllı kişilerin görüşlerine müracaat et. İstişareden kaçınma!
Kendi görüşünle baş başa kalıp pişmanlık duymaktan elbette daha çok iyidir.

İdareci, kendileri ile istişare edilecek kişilerin hepsi ile bir araya gelerek mi, yoksa herbiri ile ayrı ayrı mı istişare etmesi daha uygundur?

İstişare şekli
Arap, Fars ve Hind hükümdarları toplu danışmayı, yani hep bir araya gelerek istişare olunmasını tercih etmişler, “Topluca bir araya gelinerek istişare olunmalıdır. Çünkü herkes kendi görüşünü açıklar.
Karşılıklı itiraz, tenkit ve tartışmalar olur. İddialar ispat edilir. Ve en isabetli olan görüş herkesin oybirliği ile kabul edilir. Böyle istişare genellikle hatadan uzak kalır” demişlerdir.

Rum ve Mısır hükümdarları ise münferit olan danışmayı tercih etmişler, “Tek başına olan kişi mesele hakkında zihninde beliren çözüm şeklini, hiçbir etki altında kalmadan ortaya kor. Böylece ayrı ayrı bütün danışmanların kendine has görüşleri, idareci tarafından alınmış olur. Halbuki toplu danışmada kişilerden birinin ortaya attığı fikir, diğer kişileri etkisi altında bırakır ve ötekilerin ona uyma ihtimali belirir. Bu suretle herkesin o meseleye ait fikrinin ortaya çıkması imkanı kalmaz” demişlerdir.

Türk hakanları ise, duruma göre hareket edilmesini tercih etmişler, “önce, teker teker herkesin görüşünü almalı, sonra da hepsini toplayarak birlikte istişare olunmalıdır” demişlerdir.

İdare, bir bahçeye benzer. Bahçe sahibi gece gündüz o bahçenin bakımına, geliştirilmesine ne kadar dikkat ederse ve bu ne derece gerekli ise idarenin devamlı bir şekilde terbiyesine dikkat etmek gerekir. Bahçe sahibi, bahçede meydana gelen işe yaramaz dikenleri, çalıları ayıklar; bunları bahçenin etrafını çeviren sınıra, duvarlara yerleştirir. Böylece bahçedeki zararlı ot ve dikenler temizlenerek mahsulün verimli olmalarına sebep olur. Ayrıca dışarıdan gireceklere mani olur.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Danışmanın vasıfları



Danışmanlık yapacak kişilerde şu vasıflar aranmalıdır:
1- Anlayışlı ve zeki olmak.
2- Güvenilir olmak.
3- Doğru sözlü olmak.
4- Menfaat peşinde koşmamak.
5- İstişare edilen kişilerle diğer personel arasında düşmanlık olmamak.
6- Geçici arzuları uğrunda koşanlardan olmamak.
7- Kültür ve yetenekleri ile seçkinler arasına yükselmiş kişilerden olmak.

İdareciye yakışan tutum şudur:
Bir insan danışma meclisinde bir fikir ortaya atınca, idareci, mücerret kalıbı ve ifadesi ile hemen onu uygulamamalı, o görüş, toplantıdakilerin hepsi tarafından anlaşılıp, netice düşünüldükten ve gerekli inceleme ve araştırma yapıldıktan sonra uygulanmalıdır.

Üzerinde hiçbir inceleme yapmadan ileriye sürülen fikirleri derhal tatbik etmek, birçok bakımdan mahzurludur. En zayıf görüş, hemen kalbe doğuveren görüştür. En değerli görüş, kalbe doğduktan sonra üzerinde çeşitli inceleme ve yorumlar yapılarak kesin bilgi ile kuvvetlenendir.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İstişare toplantısı



İstişare toplantısında tartışılan görüşün, çeşitli yorumları ileri sürüldükten, tam bir incelemeden geçtikten ve doğruluğu kesinlik kazandıktan sonra idareci, onu zamanında uygulama alanına koymalıdır.

Şunlar idarecinin düzensizliğine delildir:
1- İdari işleri bilmeyen, tecrübesiz gençlere yetki verip önemli mevkilere getirmesi.
2- Dostlarına eziyet etmesi.
3- Ücrette adaletten ayrılması.
4- Tayinlerin, nefse uyup hissi sebeplerle yapılması.
5- Yol gösteren akıllı kişilerin küçük görülmesi.

İdareci, şu 8 şeye benzemeye çalışmalıdır: Yağmur, Güneş, Ay, Rüzgar, Ateş, Su, Toprak, Ölüm.

Yağmur, yağıp yüksek ve alçaklarda bulunan bitkilere bir sene yetecek kadar gıda verir ve gelişmesine yardımcı olur.
İdareci de, herkese mevkisine göre bir senede geçimini sağlayabilecek ücreti vermelidir.

Güneş, aylarca sıcaklığını sürdürüp yeryüzünde bulunan rutubeti çektiği gibi, idareci de, elemanlardaki sıkıntıları izale etmeye çalışmalıdır.

Ay, uzak-yakın herkesi ışığı ile aydınlattığı gibi, idareci de uzak-yakın herkese ışığını saçmalı, sırf seçkinlere ait kılmayıp, ay gibi cömert ve feyizli ışıklarını, adalet ve keremini cömertçe herkese yaymalı, adalet aydınlığından kimseyi mahrum bırakmamalıdır.

Rüzgar, esintisiyle, her tarafı tesiri altına alırsa, idareci de; güzel tedbirleriyle doğru, güvenilir adamalarının istihbaratı ile bütün görevlilerin hareket tarzları hakkında tam olarak bilgi edinmeli, bunlardan hiçbirini ihmal etmemelidir.

Ateş, dikenli ve zararlı maddeleri yakıp yok ederse, idareci de, idarenin huzurunu kaçıran fesatçıları, bozguncuları, idarenin adalet kılıcının ateşiyle yakıp-gidermeli, diğer elemanları bunların zararından kurtarmalıdır.

Su, akarken kendine itaat edip yumuşaklık gösterenlere karşı yumuşaklık gösterip; şiddet ve sertlikle yolunu kesip set kuranların üzerlerine de aynı sertlikle kükreyip nice bentleri yıkarak ağaçları söktüğü gibi; idareci de itaatkâr ve saygılı olanlara yumuşak davranmalı, idareye karşı gelenlere ise şiddet gösterip, idarenin düşmanlarını yavaş yavaş çoğalan bir sel gibi günbegün yüklediği ağır yükler ve azarlamalarla susturmalıdır.

Toprak, içine ne gömülse, üzerine ne kadar ağır yük konsa, taşıyıp tahammül ettiği gibi, idareci de sırlarını gömmeli ve kötü işlere tahammül göstermelidir.

Ölüm, nasıl ki ansızın ortaya çıkar, dünyanın geçici lezzetlerine dalmış olan gafilleri yakalar, üstelik rica ve rüşvet gibi bir şey de kabul etmeyerek ruhunu alıp bir dakikalık zaman vermezse, idareci de; idarenin düşmanlarını veya bozguncuları yola getirmek için, ansızın yakalamalı, hiçbir şekilde kaçmalarına müsamaha göstermemelidir.

İdareci, personelden ölmüş olanların geride kalanları ile de ilgilenmelidir.

İki müdür arasında itişip-kakışma olmuşsa, idareci bunları birbirinden ayırmalı ve uzaklaştırmalıdır. Çünkü aralarına düşmanlık girmiş iki idareciden hakkaniyet üzere hizmet umulmadığı gibi, bazen de bir fitnenin çıkmasına sebep olabilir.

Nitekim bahçe sahibi birbirine yakın olan dalları birbirine geçmeye başlayınca o kısımları kesip temizler. Eğer temizlenmezse, ağaçlar gittikçe verimsizleşir, meyve vermez, kurur.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Yönetilenler



İdare altındakiler üç sınıfa ayrılır:
1. Sınıf: Akıllı, dindar ve fazilet sahibidir, idarecinin başarılı olması için, karşılaştığı güçlüklerin çözümlenmesinde daima ona yardımcı olurlar. Muvaffakiyeti için Cenab-ı Hakka dua edip mutluluğunu isterler. Bunlara güler yüz göstermeli, sözlerine kulak vermeli ve iltifat etmelidir.

2. Sınıf: Bunlar, bazen hayra, bazen de kötülüğe meyleder. Yani tabiatları iyiliği de kötülüğü de yapmaya müsaittir. Böyle kimseleri, iyiliğe meylettikleri zaman teşvik, kötülüğe yönelince de azarlamak ve korkutmak lazım gelir.

3. Sınıf: Bunlar adi ve sefil kişilerdir. Her davete koşarlar. Nereden bir şey görse o tarafa meylederler, iradeleri zayıftır, herkese uyarlar.

Bunlar, ümitsizlik vermeyecek derecede korkutulmalı ve ifrata varmayacak kadar cezalandırılmalıdır.
İdarecinin; anlayış-zeka, meselelere çözüm bulma kuvveti, elemanları, sağlam bina gibi de olsa yine de bunlara güvenerek bir umursamazlığa düşmesi doğru olmaz.

İdareci, işleri bu minval üzere yürütürken henüz ortaya çıkmamış olan fakat meydana gelmesi muhtemel olan meseleler için de daima tedbirli olmalıdır. Yani olması muhtemel işler hakkında da tedbirli olmak; güç durumların çıkabileceğini de unutmamak gerekir.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Tedbirli olmak



Sakınılması gereken her şeyde işi sağlam tutmayı elden bırakmamalıdır! Eğer sakınılması gereken şeylerin zararından kurtulursan, sakınmış olman sana hiçbir zarar ve eksiklik getirmez. Ama tedbir ve sakınmayı terk etmesiyle ortaya çıkan zararlardan kişiye eksiklik gelir. İşi sağlam tutmanın en ileri derecesi, bütün insanlara peşinen güvenmemek ve bazı ihtimallere yer ayırarak hareket etmektir.
İdareci; yardımcıları arasına yalancı, sahtekâr ve düzenbazları karıştırmamalıdır. Yalancının her işi yalan olur. Kötü kişiler de tabiatları gereğince bu çirkin hallerini terk edemez. Böylelerinin, idareye alınması büyük tehlikeler doğurur.

Yalancı ve kötü kişilerin ıslahı mümkün olmayacak kadar zordur. Bunlar maymuna benzer. Maymun güzelleşsin diye ne kadar iyi bakılsa, çirkinliği o kadar artar!

İdareye sızmış olan kötü kişiler de bunun gibidir. Ne kadar terbiye edilirse edilsinler fayda vermez, kötülükleri ve yalancılıkları daha da artar.

Elemanların maaşı, ne çok az, ne de çok fazla olmamalıdır. Çünkü çoğu şımartır; azı düşmanlık doğurur.
Tehlikeye sebebiyet veren üç şey:
1- İdarecinin nefsani arzusunun aklına galip gelmesi.
2- Yardımcıların birbirini çekememesi. Çünkü haset, değişik görüşlere sebep olur. Yani birinin görüşü, doğru olsa da, sırf haset yüzünden kabul görmez.
3- Elemanların hizmetten yüz çevirmeleri.

Hz. Osman, Mısırlı fellahlar tarafından kuşatılınca: “Bir sadık dost, kuşatmanın sebebini açıklasa!” der. Ensar’dan bir zat, “Ey müminlerin emiri! Ben açıklayayım. Sizin millete tam güveniniz, yumuşaklığınız, aşırı müsamahanız, isyancılara cüret verdi.

Fitneyi uyandırıp isyana sürükleyen iki sebep vardır:
1- İleri gelenlerin idareye kinleri.
2- Herkese karşı yumuşak davranılması.”

Hizmetkârlardan biri, takdire layık bir hizmet yaptığı zaman, anında takdir görmesi ve onun semeresinin kendisine ulaşması lazımdır. Zaruretsiz kusur işleyen kimseye kabahati nispetinde ceza vermek lazımdır ki, hizmete rağbet artsın.

Tahsildarların halinden gafil olunmamalıdır. Tâ ki, uygunsuz iş yapar veya müşteriden fazla bir şey alırsa, geri almalı; müşteriye zulmeden memurun da işine son verilmelidir. Böylece cihan mamur kalır; padişah uzun ömürlü olur; hazine dolu kalır ve bu iş, öteki memurların zulüm yapmamalarına bir ders olur.

Yaşlı ve tecrübelilere hürmet etmek, herbirini uygun bir makama yerleştirmek lazımdır. Yükselen kimseler, o makama gelinceye kadar, çeşitli tecrübelerden geçmiş ve birçok sıkıntı çekmiş olmalıdır. Sıkıntı çekmemiş ve tecrübesi olmayan kimselerin yüksek makamlara gelmesi isabetli olmaz.

Hata yapan eleman, herkesin gözü önünde azarlanırsa haysiyet kırıcı olur. Artık ne kadar iyilik edersen et, o kırgınlığı telafi etmek mümkün olmaz. Hata yapan elemanı, gizlice çağırmalı, “şunu yaptın, biz kendi yükselttiğimizi alçaltmamak için seni affettik. Bundan sonra dikkat et” demek daha uygun olur.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Sultanla görüşmek



Sultanla görüşmekte dikkat edilecek hususlar:
Hükümdar ile sohbet şerefine ulaşan edepsizlik ve küstahlıktan sakınmalı! Edepli olmalı! Huzura girerken kör gibi önüne bakarak girmeli. Çıkarken de dilsiz gibi çıkmalı! Huzurda konuşulanları hiç kimseye söylememelidir.

Hükümdarın makamında susmayı, vakarlı, ağırbaşlı olmayı bilmeli, kötü sözden, bir sözü tekrar etmekten, huzurda başkaları ile münakaşadan, başkalarının ayıplarını ortaya dökerek suçlamaktan sakınmalıdır! Yüksek sesle konuşmamalı, yavaş, özlü ve samimi bir hava içinde konuşmalı. Yüzüne söyleyemeyeceği sözü arkasından da söylememeli. Bir işi olan, hükümdarda güler yüzlülük ve o ihtiyacı dinleyecek bir ruh hâli sezmeyince ihtiyacını arz etmemelidir. Usandıracak derecede sözü uzatmamalı. Çünkü iltifat görse bile istekleri uzatmak değerinin düşmesine sebep olur. Hükümdar; birine, daha çok iltifat ederse, bu zat da şımarıp şaka yapmaya, yüksek sesle konuşmaya yeltenmemeli, hürmette kusur etmekten sakınmalıdır!

Huzurda başka biri ile de şaka veya münakaşa yapmamalıdır. Hükümdarın özel işleri ile ilgili sorulardan ve aşırı övgüden sakınmalıdır! Hükümdara, âmirlere itaat etmelidir; çünkü dine aykırı olmayan emirlerine uymak vaciptir. Böyle emirlerine uymakta acele etmelidir!
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Zulmün zararları



Nimet hakkını tanımayan, emniyet içinde olmanın ve rahatça yaşamanın kadrini bilmeyen, haddini aşanları cezalandırmak gerekir. Nimetin kadrini bilmek gerekir. Allahü teâlânın rızası ise, ihsan ile, adalet ile elde edilir. Halkın iyilik için yaptığı dua daim olunca, o mülk her gün genişler. Çünkü, Mülk, küfürle devam edebilir, zulümle devam etmez.

Yakub b. Leys, Bâtınilere biat etti, Horasan ve Irak'ı aldı. Halifeyi öldürmek ve Abbasi hanedanını yok etmek için ordusuyla Bağdat’a geldi.

Yakub b. Leys’in isyanını öğrenen halife, onunla savaşa girdi. Yakub yenildi. Huzistana kaçtı. Orada tekrar asker toplayıp güçlendi. Halife, ona mektup yazıp, (Horasan ve Irak valiliğini sana vereyim, savaştan vaz geç) dedi. Yakub b. Leys, vazgeçmeyip Bağdat’a gelirken hastalanıp yolda öldü. Kardeşi Amr b. Leys, ordunun başına geçti. Halife, o da kardeşinin yolunu tutar endişesiyle korkuyordu. Gizlice Buhara’ya Emir İsmaile adam gönderdi. Şunları bildirdi:

Vakit geçirmeden git, Amr b. Leysin elinden mülkünü al. Irak, ve Horasan valiliğine sen daha fazla hak sahibisin. Bu mülk yıllardan beri babanızın idi. Buraları Yakub b. Leys gasbetmişti. Buraları alman için birkaç sebep vardır:

Birincisi, hak senindir; İkincisi, iyi hal sahibisin, Üçüncüsü, benim rızam seninledir. Allahü teâlânın sana yardım edeceğinden şüphe etmiyorum. Asker ve silahının az olduğuna bakma. Çünkü, Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Allah’ın izni ile, ne kadar küçük topluluk, büyük topluluğa galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 249]

Halifenin sözleri, son derece adil ve yüksek meziyetlere sahip olan Emir İsmail’e tesir etti. Amr b. Leys ile savaşa karar verdi. Askerlerini topladı. Hepsi 10 bini bulmuyordu. Atların çoğunun üzengileri ağaçtandı, on kişiden birinin kalkanı vardı. 20 kişiden biri zırhlı idi. 50 kişiden birinin mızrağı vardı.
Atsız olanlar zırhını sırtında taşıyordu. Kısacası böyle asker ve techizatla, her bakımdan kendilerinden daha üstün kuvvete sahip kimselerle savaşmak elbette çok zordu. Emir İsmail Ceyhundan geçti, Belhe geldi. Serahs ve Mervdeki Amr b. Leys’in adamları, Emir İsmail’in Buhara’dan geldiğini; tam bir ordu getirdiğini; şimdi yakınına geldiğini; memleket istediğini, vermezse savaş ederek zorla alacağını bildirdiler.

Amr b. Leys, Nişapur’da idi. 70.000 atlı ve binlerce piyade askeri vardı. Atları zırhlı, silahlı, tam teçhizatlı idi. Emir İsmailin silahsız bir avuç askerini bir anda tepeleyip geçmek istiyordu.

Bu kadar kuvvetli olmasına rağmen yenildi. 70 bin atlının hepsi kaçtı. Amr b. Leys’in sağ kalan diğer bütün askerleri yakalandı. Amr da teslim oldu.

Emir İsmail, kuvvetine güvenerek mağlup düşen Amr b. Leys’e (Üzülme seni halifeden isteyeceğim. Bütün malım gitse de, sana zarar gelmesini istemem) diye haber gönderdi.

Amr b. Leys, Emir İsmaile bir tuzak kurmak için şu cevabı yolladı:
(Bu zincirden asla kurtulamam. Ben artık yaşama hakkını kaybettim. Halife ölümümden başka şeyden memnun olmaz. Beni sen yenmedin; dindarlığın, iyi insan oluşun ve Halifenin benden memnuniyetsizliği yendi. Allahü teâlâ, bu memleketi benden geri aldı, sana verdi; sen elbette buna layıksın. Ben şimdi senin için iyilikten başka bir şey dilemem. Biliyorum ki, hazinen yok. Benim birçok hazinem vardır. Hepsinin listesi yanımdadır. Hepsini sana bağışladım.)
Hazine defterini de Emir İsmail’e gönderdi.

Emir İsmail, bu sinsi teklife, (Amr, aşırı zekilikle beni tuzağa düşürüp ebedi belaya sokmak istiyor) dedi. Hazine defterini geri gönderip şunu yazdı:
(Hani bana iyilik etmek istiyordunuz? Bundan daha şiddetli kötülük olur mu? Toplamış olduğunuz bunca zulmü, benim boynuma yıkmak istiyorsunuz. Böylece beni de kendi akıbetine maruz bırakacaksın.

Biliyorum ki kendinize ait servetiniz yoktur. Babanız bakırcı idi. Siz de bakırcılıkla uğraşıyordunuz. Hazinenizin hepsi yetimlerin ve dul kadınların idi, ki zulümle, baskı ile topladınız.

Şimdi kirli parayı, hile ve kurnazlıkla benim boynuma yüklemek istiyorsunuz. Beni de kendi akıbetine düşürmek için bir tuzak kurmuşsunuz. Zulüm payidar olmaz. Ben böyle kirli serveti istemem. Kıyamette onun hesabını verinceye kadar sakla. Ahirette yetimler, dul kadınlar, garipler, servet sahipleri sizden davacı olunca, Ben İsmail'e teslim ettim, ondan isteyiniz diyeceksiniz değil mi? Allah'tan korkarım. Bu vebalin altına giremem.)

İşte hakiki sultan böyle olur.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Yemek yedirmek ve ihsan



Hükümdar, elinden geldiği kadar bol yemek yedirmelidir. Peygamber efendimiz, (Allah'ın kullarına bol yemek yedirmek, saltanat ve idarenin ömrünü uzatır) ve (En iyiniz, yemek yedireninizdir) buyuruyor.

İnsan, ihsanın kuludur. Firavun, müsrif olmasına rağmen cömert de davranıyordu. Her gün 4.000 koyun, 400 sığır, 200 deve kestirir, bu oranda helva, tatlı, salata hazırlatır, bütün Mısır halkı ve ordu bu sofrada her gün yemek yerdi. Firavun, böyle sofra sayesinde 400 yıl yaşadı. Hz. Musa ''Ya Rabbi, Firavunu helak et'' diye dua etti. Hak teâlâ, Hz. Musa'ya buyurdu ki: “Suda helak edip onun bütün malını senin kavminin ve askerinin rızkı yapacağım”

Hz. Musa, Allahü teâlânın vaadinin gerçekleşmesini beklemeye başladı. Fakat aradan birkaç yıl geçmesine rağmen, Firavun hep ayakta duruyor, o sapıklıkla zaman geçiriyordu. Hz. Musa, 40 gün oruç tuttuktan sonra Tur-i Sina’ya gitti; Hak teâlâya şöyle yalvardı:
- Ya Rabbi, Firavun ilahlık davasını bırakmıyor; onu ne zaman helak edeceksin?
Allahü teâlâ buyurdu ki:
-Ya Musa, senin için onu hemen helak etmem gerekiyor. Bir milyon insan için, helak etmemem gerekiyor. Herkes her gün onun nimetini yiyor; üstelik asayiş yerindedir. İzzet ve celâlim üzerine yemin ederim ki, benim kullarıma ekmeği ve nimeti bol olduğu müddetçe, ben onu helak etmem.
- Ya Rabbi, vaadin ne zaman tahakkuk edecektir?
- Ya Musa, Firavun yemek ve nimeti halktan çektikçe, yemek vermeyi azalttıkça, ben de ömrünü azaltırım. Böylece çöküşü yakınlaşır.

Firavun, Hamana dedi ki:
- Musa, İsrailoğullarını kendi etrafında topladı, bizi rahatsız ediyor. Onunla işimizin, nereye varacağını bilmem. Şimdi, hazineyi ve zahire depolarını dolu tutmamız gerekiyor; çünkü, hiçbir vakit hazırlıksız olmayalım. Bu sebeple, mutfak tahsisatını ve sofrayı her gün azaltmak gerekir ki, rahat olalım. O malın yarısını zahire temini maksadıyla bir tarafa koymak, yarısını azaltmak gerekiyor.

Bunları öğrenen Hz. Musa, böylece Allahü teâlânın vaadinin gerçekleşmesinin yakın olduğunu anladı. Çünkü aşırı tasarruf, mülkün çökmesine alamettir. Firavun suda boğulduğu gün, mutfağında iki cılız koyun kesilmişti. Nereden nereye gelindi.

Allahü teâlâ, Hz. İbrahimi, yemek vermesinden ve misafir severliğinden dolayı övdü.

Hatim-i Tai de cömertliği ve misafir severliği yüzünden övülmüş, dillere destan olmuştur. Dünya durdukça, onun cömertliğinden bahsedilir. Hz. Ali, parası yokken, çok cömertlik yaptı. Allahü teâlâ onu Kur’an-ı kerimde övdü. Kıyamete kadar onun cömertliğinden, mertliğinden, cesurluğundan söz edilecektir.

Cömertlik ve yemek vermek en kıymetli işlerdendir. Hadis-i şeriflerde, (Allahü teâlâ, cömerde cömert davranır), (Cömerdin imanı kuvvetlidir) ve (En kıymetli amel, bir mümini; yemek yedirmek veya başka bir ihtiyacını görmek suretiyle sevindirmektir) buyuruldu.

Her gün yemek vermekte kusur etmemek gerekir. Dünyada isim yapmış herkes, bu şöhreti ekmek vermekten elde etmişlerdir.

Nankör ve cimrilerin kötülüğü iki cihanda söylenir. Hadis-i şerifte, (Cimri ve nankör olan Cennete girmez) buyuruldu.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Bir işe iki kişi
Her zaman iki işi bir kişiye, bir işi de iki kişiye asla vermemelidir. Böylece işler hep düzenli yürür. Çünkü, iki iş, bir kişiye verildiği zaman bu iki işten biri daima bozuk ve kusurlu olur.

Bir kişi bu işten birine gereğince gayret gösterirse, öteki işte bozukluk ve kusur meydana gelir. Eğer öteki işe gereğince gayret, ihtimam gösterirse, bu defa bu işte mutlaka bozukluk meydana gelir.
İki işi olan her kişinin daima iki işi de bozukluk içinde olur. Bunun gibi, ne zaman ki, iki kişiye bir iş verilir, bu ona, o buna atar. Neticede o iş daima yapılmamış olur. Hele iki âmir hiç olmaz. Kur’an-ı kerimde iki ilah olursa, yerin göğün nizamının bozulacağı bildirilmektedir. (Enbiya 22)

Denir ki:
İki hanımlı ev süpürülmez kalır,
İki reisli olan ev viran olur.

Her iki kişi şöyle düşünür: “Eğer ben bu işte gereğince zahmet çekip işe baksam, idareciler, bunun benim liyakat, maharet, ihtimam ve gayretim ile olmadığını zannederler.”

Öteki ise şöyle düşünür: “Niçin boşuna zahmet çekeyim. Bu işte çektiğim her zahmet, gösterdiğim ciddiyet minnetsiz, methedilmeksizin kalır. Âmir, zahmeti onun çekmiş olduğunu zanneder.”

İki kişiye bırakılan iş, baştan başa bozuk olur. “Niçin bu işe iyi bakmadınız?” diye sorulursa, mesuliyeti birbirlerinin üzerine atarlar. “Hayır, bunda benim kusurum yok. Ben elimi bile dokunmadım” der ve suçu diğerinin üzerine atar. Esas suç ikisine bir iş verenindir.

İki kişiye bir iş, bir kişiye de iki iş vermek uygun olmadığı gibi, işe ehli olmayanı, inançsız ve itikadı bozuk kimseleri de almak asla doğru değildir.

Sultan Alp Aslan bir gün vezirine der ki:
- Sen bana niçin düşmanlık yapıyor ve saltanatıma göz dikiyorsun?
Bu sözü işiten vezir yere kapanıp der ki:
- Ey efendimiz, bu ne sözdür? Ben bir bendeyim. Efendimize karşı ne kusur işlemişim?
- Senin kâtibin Bâtıni değil mi?
- Efendim o kim oluyor? Ateş olsa cirmi kadar yer yakar, zehir olsa, veremez bir zarar?
- Gidin, o kâtibi getirin.

Hemen gidip kâtibi getirirler. Sultan sorar:
- Sen bâtınisin, Bağdat halifesi hak değildir diyorsun, öyle değil mi?
Kâtip der ki:
- Hayır ben bâtıni değil, rafiziyim.
- Sanki rafizilik bâtınilikten üstün mü de bunu kalkan yapıyorsun? Suç bu adamın değildir. Suç, bunu işe alanındır.

Sultan, rafiziyim diyen bâtıniyi gönderdikten sonra, at kılından yapılmış bir kilim çıkarır, bir parça kıl çeker, Vezire der ki:
- Bunu kopar!
Vezir alıp koparır. 5 kıl verir, onu da koparır. 20 kılı büküp der ki:
- Bunu kopar!
Vezir koparamaz.
Sultan der ki:
- İşte düşman da tıpkı bunun gibidir: Bir, iki, beş olursa başa çıkmak kolay olur; fakat çoğalıp birbirinize sırt verdikleri zaman, onlar yerlerinden kaldırılamaz. Bunlar böyle tek tek aramıza girip, memuriyetleri ellerine geçirdikleri zaman, kısa bir sürede Irak'a bir isyan zuhur eder ve Deylemiler memlekete hücum ederler, bunlar da gizli-açık onlarla bir olurlar. Bizleri helak etmeye çalışırlar. Onun için hizmetçileriniz de yabancı olmamalıdır! Padişaha muhalif olanları kendine yaklaşmaya yol verirsen, bu iş, hem kendine, hem de padişaha karşı ihanet olur. Herhangi bir sultanın muhalifleri ile dostluk kuran, padişahın düşmanlarının safına geçmiş sayılır. Hırsızlarla düşüp kalkan da, onların safına girmiş demektir.

İyi davranışlı vezir, padişahı şöhret sahibi ve dünyaca tanınmış yapar.
Bunun için iyi yardımcılar, idareye daima iyi kimseleri almışlardır. Bid’at ehli, bozuk itikatlı, namaz kılmayan kimseleri almamışlardır.

Âmir, kötü, hain, zalim ve hırsız olursa, bütün elemanlar da öyle olur, hatta daha kötü olur.
Her zaman hasetçiler bulunacağı için sır sayılabilecek işler gizli tutulmalıdır.

Padişahlar daima öyle bir yol tutmuşlar ve öyle hayat sürmüşlerdir ki, sırlarını hiç kimse, hatta hanımları da bilmezdi.

Kıssa olarak bildirilen âyet-i kerimelerden ibret, ders almak lazımdır.
Neml suresinin (Hz. Süleyman, “Kuşlar arasında hüdhüdü görmüyorum, kayıplara mı karıştı” dedi) mealindeki 20. Âyet-i kerimesi sultanlara, memleketleri hususunda uyanık ve dikkatli olmalarına, halkın işlerini iyi yürütmelerine, tebasından en büyük mertebede olanların durumlarını araştırdığı gibi, en küçüklerinin de hallerini sorup öğrenmesine, büyük-küçük hepsinin varlık ve yokluğundan haberdar olması gerektiğine işaret etmektedir.

Nitekim Hz. Süleyman, en küçük kuş olan hüdhüdün durumunu araştırmış, onun izinsiz azıcık ortadan kaybolması kendisine gizli kalmamıştır. (Ruh-ul-Beyan)

Âmir olan da, her elemanı ile ilgilenmelidir!
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Üç Nasihat



Hasan-ı Basri hazretlerinin, halife Ömer bin Abdülaziz’e nasihati şöyledir:
Ey müminlerin emiri, bil ki, Allahü teâlâ, halifeyi, zalimlere, haksızlıklara mani olucu, zayıflara yardımcı, darda kalanlara destek olarak yaratmıştır.

Kendi malını nasıl korur ve evladına nasıl şefkatli davranırsa, halka da öyle davranır. O, bedendeki kalb gibidir. Uzuvlar onun iyi olmasıyla iyi olur, bozulmasıyla bozulur.

Halife, Allahü teâlâya itaat eder. Emrindeki halkı da Ona itaate sevk eder. Rabbimiz, kötülüklerden sakınılması için cezalar emretti. Bunu uygulayacak olanların suç işlemesi yakışır mı?

Ölümü, ölüm anında yakınlarının sana yapacakları yardımın azlığını ve ölümden sonrasını düşün. Ölüme ve ondan sonrasına hazırlık yap.

İyi bil ki, ölümü müteakip bir yere gireceksin. Orada uzun müddet kalacaksın. Dostların yalnız bırakacak, tek başına orada kalacaksın.

Kişinin kardeşinden, ana-babasından, çoluk-çocuğundan kaçacağı günde, sana yardımcı ve dost olacak şeyi hazırla. Herkesin diriltilip gizli olan şeylerin ortaya çıkarılacağı günü hatırla. Artık o zaman bütün sırlar açılmış olacaktır.

Ecel gelip çatmadan ve fırsat elde iken Allahü teâlânın kullarına adaletle hükmet.
Senin felaketine sebep olan şeylerden istifade eden insanlar seni gaflete düşürmesin.
Kendileri dünya menfaatlerine kavuşmak için, seni ahirette kavuşacağın nimetlerden uzaklaştırırlar.
Bugünkü gücüne kuvvetine bakma, ahirette halinin ne olacağını düşün, ona göre iş yap.
Bir ağ gibi seni saran ölüm her an yaklaşmaktadır. Hesap vereceğini unutma!

Şeyh Edebali hazretlerinin, talebesi ve damadı Osman beye nasihati:
“Ey oğul, sen beysin, bundan sonra biz öfkelenirsek, senin uysal olman lazım. Güceniklik bize, gönül almak sana. Suçlamak bize, katlanmak sana. Âcizlik, hata bize, hoş görmek sana. Geçimsizlik, uyumsuzluk, anlaşmazlıklar bize, adalet sana. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana. Bölmek bize, bütünlemek sana. Üşengeçlik, tembellik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.

Ey oğul, sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz. Şunu da unutma, insanı yaşat ki, devlet yaşasın.

Ey oğul, işin ağır ve çetin, Allah yardımcın olsun.”

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Bey’in, oğlu Orhan Bey’e nasihati:
Din işlerini her şeyden önce ele al, yürütmekte de asla gevşeklik gösterme! Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin kuvvetlenmesine sebep olur.

Din gayreti olmayan, eğlenceye düşkün ve tecrübe edilmemiş kimselere iş verme! Çünkü Yaradan’dan korkmayan, yarattıklarından da çekinmez.

Zulümden, İslamiyet’e aykırı şeylerden son derece uzak dur! Seni zulüm ve bid’ate teşvik edip sürükleyenleri, devletinden uzaklaştır ki, bunlar seni yıkılışa sürüklemesinler.

Devlet hizmetinde ihlasla ömrünü tüketen sadık devlet adamlarını daima gözet. Böyle kıymetli kimselerin vefatından sonra, aile efradını koru, ihtiyacı olanların da ihtiyaçlarını karşıla, tebeandan hiç kimsenin malına mülküne dokunma!

Hak sahiplerine haklarını ver, layık olanlara ihsan ve ikramlarda bulun ve ailelerini de gözet!
Devletin bedeninde kuvvet mesabesinde olan hakiki âlimleri ve fazilet sahiplerini, edip ve yazarları, sanat erbabını gözetip koru. Onlara hürmet, ikram ve ihsanda bulun.

Bir ülkede, olgun bir âlimin, bir ârifin, bir velinin bulunduğunu duyarsan, onlara her türlü imkanı tanıyarak ülkene yerleştir ki, hükümetin süresince âlim ve ârifler memleketinde çoğalsın. Din ve devlet işleri nizama oturup ilerlesin.

Sakın, orduna ve zenginliğine mağrur olma. Benim hâlimden ibret al ki, zayıf, güçsüz bir karınca misali, hiç layık olmadığım halde buraya geldim ve Allahü teâlânın nice ihsanlarına kavuştum. Sen de benim uyguladığımı yap!

Bu yüce dinin mensuplarını ve itaat eden diğer tebeanı himaye eyle! Allahü teâlânın hakkını ve kullarının hakkını gözet. Devletin zaruri ihtiyaçları dışında sarfiyatta bulunmaktan son derece sakın! Senden sonra geleceklere de aynı şeyi tembih eyle. Daima adalet ve insaf üzerine bulun. Zulme meydan verme. Herhangi bir işe başlayacağın zaman Allahü teâlânın yardımına sığın! Tebeanı, düşmanların ve zalimlerin saldırılarından koru. Haksız olarak hiç kimseye muamelede bulunma. Daima halkını hoşnut edecek şeyleri arayıp, yapılmasını sağla. Onların gönlünü kazanmayı, bunun devamını büyük nimet bil! Halkın sana olan güveninin sarsılmamasına son derece dikkat eyle!
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdareci nasıl olmalı



İdarecinin gayesi, müessesenin hedefini gerçekleştirecek bir atmosfer hazırlamak olmalıdır.
Bir idareci, elemanları etkileyerek motive edebilmeli; işlere yön verebilmeli, bir işin daha iyi yapılmasını sağlayacak tekliflere daima açık olmalı, eski metotlardan daha tesirli olabilecek yeni yollar aramalıdır.

Bir idareci için gereken özelliklerden bazıları:
1- Düşünebilme kabiliyeti olmalıdır.

2- Fikrini rahat ifade edebilmelidir. Düşüncede kalan, söylenmeyen en güzel fikrin kıymeti yoktur.

3- Elemanlarını gerektiği gibi yönetmek için kendi alanında kâfi teknik bilgiye sahip olmalıdır.

4- Dinamik olmalı, pasif olmamalıdır. Yeniliklere uyabilmeli ve önemli işler yapabilmelidir.

5- Dürüst olmalıdır. Elemanlarının ve diğer insanların itimatlarını kazanması şarttır.

6- Ruhi yönden de istikrarlı olmalıdır. Şahsi problemini işlerinin dışında tutabilmeli.

7- Beşeri ilişkiler konusunda kabiliyeti olmalıdır.

8- Organizasyon, yani işleri çekip çevirebilmeli.

9- İnsanları sevebilmelidir. Sevgi olmadan bir işi yapmak çok zordur. Elemanlar arasında sevgi varsa başarı olur. Eshab-ı kiramın başarısının sebebi, birbirlerini sevmeleri idi.

10- Kolayca haberleşme imkanı olmalıdır.

11- Seziş ve anlayış kabiliyeti olmalı, elemanların gerçek ihtiyaçlarını görebilmeli ve ihtiyaçlara cevap verebilecek bir kişiliğe sahip olmalıdır.

12- Önce kendini tanımalıdır. Kişi, kendisini olduğu gibi kabullenebilirse, birçok problemi çözer. Kendisini olduğu gibi kabullenmiş kimsenin, başkalarından beklediği takdir ve onlar tarafından kabul edilme hususundaki özlemi de önemli ölçüde azalır. Kendisini olduğu gibi kabul edememiş bir kimse de, hep takdir kazanabilme çabası içinde olur.

13- Zekalı, hoşgörülü olmalı.

14- Olaylara objektif bakabilmeli, ikna kabiliyeti olmalı, karar verirken hislerine mağlup olmamalı, aklı hakim kılmalı, adilane karar vermeli, farklı muamele etmemelidir. Verdiği karar açık ve kolay anlaşılmalı.

15- Şirkete bağlı olmalıdır. Şirket bir aile sayılır.
O halde, iş yerini sadece gelir sağlayan bir kaynak olarak görmemelidir. Şirketin menfaatini kendi menfaatinden önce düşünmeli.

16- Merhametli olmalı, affetmesini bilmelidir.

17- Her iki tarafı dinlemeden karar vermemelidir.

18- Sabit fikirli olmamalıdır.

19- Tenkit etmemeli, kızmamalı, sabırlı ve soğukkanlı olmalıdır.

20- Herkese karşı saygılı olmalı ve iyi davranmalı.

21- Elemanlarla laubali olmamalı, ciddi olmalıdır.

22- Kendisini üstün görmemeli, kibirlenmemeli.

23- Kısa ve net konuşmalı, işi sürüncemeye bırakmamalıdır.

24- İşine hakim olmalı, kâr ve zararın nereden geldiğini bilmeli.

25- Kendisine düşünecek zaman ayırmalıdır.

26- Vaat etmemeli, vaat edilmişse, mutlaka yerine getirmeli.

27- Verdiği işin neticesini istemeli ve almalıdır.

28- Özür dileyenin özrünü makulse, kabul etmeli.

29- Kendisini dili ve hali ile sevdirmesini bilmelidir. Güler yüzlü ve tatlı dilli olmalı.

30- Hıyanete meydan vermemeli, haini affetmemeli.

31- Elemanlara suizan etmemeli, hüsn-i zan etmeli ve geniş ihtimallerle düşünebilmelidir.

32- Öyle davranmalı ki, eleman ceketini nefretinden değil, sevgisinden iliklemeli.

33- Eleman, odasına rahatça girebilmeli, yanına gelmekten çekinmemelidir.

34- Başarılarını her zaman Allahü teâlâdan, hezimetlerini günahlarından bilmelidir.

35- Elemanları kusur işleyince, kabahati kendinde aramalı ve; (Ben iyi olsaydım, onlar hata etmezdi) demelidir. İdareci kızmaz, gücenmez, güler yüzlü, tatlı dilli, sabırlı olur. Affedici ve en çok çalışan olmalıdır.

Elemanların yiyip içmesinde zerre menfaati olmamalıdır. Onların Cehenneme gitmesine sebep olmamalıdır. Her konuşması Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından olmalıdır. Bu zamanda, meşhur olmamak, göze batmamak, fitneye sebep olmamak gerekir.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Başarılı idareci
Başarılı olmak için şunlar mühimdir:
1- Herkesin özelliği ayrıdır. Bir makinenin çalıştırılmasını, ayarlanmasını ve tamirini bildiren bir “el kitabı” vardır. İnsan ise makineden çok daha mükemmeldir. Her eleman için kimlik kartı tutulmalı, özgeçmişi, tecrübesi, kabiliyeti, sağlık durumu, karakteri, inancı vs. tespit edilmelidir.

2- Her eleman, âmirinden anlayış bekler. İşi zor, maaşı az da olsa, âmirim anlayışlı diyebiliyorsa, o eleman çalışır. Unutulmuş değil, daima aranır bir eleman durumunda olduğunu hissettirmelidir! Onun da arzuları, ihtirasları, işinin dışında ilgi duyduğu konular vardır. Bunlarla da ilgilenmelidir.

Elemanların çoğu, kendini (bulunmaz Bursa kumaşı, önemli biri) bilir. Herkesin de böyle bilmesini ister. “Kadrimi bilmiyorlar” diye şikayetçi olur. Herkes iltifattan hoşlanır. Aşırı gitmemek şartı ile fırsat düştükçe takdir edici söz söylemeli. “Vazifesini yapmış, teşekküre ne gerek var” dememeli. Onu kazanmanın yolu, takdir edilen eleman olduğunu hissettirmektir.

3- Elemanları iyi tanımalıdır! Böylece onların problemlerini çözmek daha kolaylaşır. Yani teşhis isabetli olursa, tedavi zor olmaz. Elemanlar da âmiri iyi tanımalıdır!

Hepsine kendini sevdirmeye ve hepsini sevmeye çalışmalıdır! Her elemana karşı samimi bir ilgi göstermelidir.

Peygamber efendimiz, şerefli arkadaşlarına o kadar ilgi gösterirdi ki, her sahabi, (Resulullah beni herkesten daha çok seviyor) diye düşünürdü. Meşhur bir iş adamı da, (Ben elemanlarımın kötü yönlerini görmem. Hep iyi yönlerini görür ve takdir ederim) diyor.

4- Dürüst olmalıdır. İdarecinin adil davranışı elemanları memnun eder. Her şartı herkese aynı şekilde uygulamalıdır! Ayrım yapmamalıdır.

5- Verilen sözü muhakkak yerine getirmeye çalışmalıdır! Politikacılar gibi, yapılması zor vaatlerde bulunmamalıdır! Yapılan on iyilik unutulur da, bir kötülük unutulmaz.

6- Getirilen teklifleri, uygunsuz olsa bile, takdirle karşılamaya çalışmalıdır! Fikirlerine değer verilen eleman, teşvik edilmiş, çalışma azmi kamçılanmış olur, yeni fikirler üretmeye çalışır.

7- İdareci yaptığı hatayı kabul etmeli, suçu başkasına yüklemeye çalışmamalı, elemanların itimadını sarsmamalıdır! Hatayı itiraf, itibar kaybettirmez.

8- Elemanların iyi yetişmeleri için, idarecinin iyi yetişmiş olması gerekir. İş yerinin prensiplerini iyi bilmeli ve uymalıdır. İdareci prensiplere kendi uymazsa, başkalarının uymalarını nasıl bekler?

9- Alışkanlıklar kolay terk edilemez. Bir eleman, yeni işin gerekçesini anlamadıkça veya kendi için faydalı olacağına inanmadıkça, alışkanlığından vazgeçemez. Genellikle yeniliklere karşı direnme gösterilir. Bu bakımdan yapılacak yeniliklerin sebeplerini elemanlara önceden anlatmak gerekir.
Hiç bilgi verilmez veya eksik verilirse yanlış sonuç çıkarılmasına ve problemlerin çıkmasına yol açar. İşin önemi açıklanmazsa, eleman kendisine önem verilmediği hissine kapılır ve bu his, verimliliğin düşmesine yol açar.

Dedikodu elemanın moralini bozar. Dedikodulara fırsat verilmeden yapılacak işler hakkında kesin bilgiler elemanlara zamanında ulaştırılmalı, önceden haberdar edilmelidir.

10- Hiçbir eleman, başkalarıyla kıyaslanmaktan hoşlanmaz. Başkasının işine göre değil, belli standartlara göre kıyas yapılmalıdır. Tenkitler yapıcı olmalıdır. Yıkıcı tenkit hevesi körletir. Elemanın bir hatasını düzelttikten sonra, artık o iş kapanmalıdır. İma ile de olsa, o işi hatırlatmamalıdır!

11- Herkes takdir bekler. İyi yönlerini bulup takdir etmelidir. Eleman sadece fazla ücret beklemez, takdir de bekler. Yaptığı işlerin takdir edildiğini gören eleman daha fazla gayret harcar. Haklı övgü, elemana cesaret verir ve onun güvenini artırır. Elemanın başarısı üst âmirlere de bildirilmelidir.

12- Şikayete karşı bir meyil olur. Şikayetleri anlayışla karşılamalıdır. Şikayeti olan elemanla özel olarak konuşmalı ve ilgi ile ve sözünü kesmeden dinlemelidir. Elemanın fikrinin ne olduğu bilinmedikçe onun problemine karşı gerekli anlayış gösterilemez. Bu itibarla, açık fikirle ve istekle dinlemek gerekir. Şikayeti dinlenilmeyen eleman, âmirinin adaletsiz olduğuna hükmeder. Bu konuda kâfi bilgi almadan ve şikayet edileni dinlemeden karar vermekten sakınmalıdır.

Şikayetleri, bir problem halini almadan, işin başında önlenmeye çalışmalıdır.
Elemanın kırgın olup olmadığına bakmalıdır. Mesela, işe karşı isteksiz mi, saygısız mı, hırçın mı? Bunları tespit etmeli, şikayetin özel olarak açıklanmasına imkan vermelidir. Şikayet halledilmemişse, araştırma yapabilmek için mühlet istemeli, bu müddet içinde olay küllenir veya iyice netleşebilir.

13- Elemanla münakaşaya girmemelidir. Eleman üzülerek ayrılırsa, homurdanarak çekip gider. İlgi ile dinlenirse, o da âmiri dinlemeye mecbur kalır. Âmir ses tonu ve davranış yönünden sakin olmalı, anlayışlı görünmeye çalışmalıdır.

14- Bir elemana aşina olduğu işler hakkında sorular sormak, ona âmirin yanında önemli bir kişi olduğu hissini verir. Sorular sormak yoluyla eleman yumuşatılabilir. Pazarlamacılar genelde evet şeklinde cevaplandırılması gereken sorular sorarlar.

15- Eleman, genellikle âmiri örnek alır. Âmir, randevusuna geç gelir, verdiği sözde durmazsa, aynı tutum elemanda da görülebilir. Bu itibarla elemanlara iyi örnek olmalıdır.

Elemana güvenildiği ve vazifesini yapacağından emin olunduğu söylenir veya hissettirilirse, o eleman da işine karşı heyecan uyanır. Zaten idarecilik, elemanların emek ve gayretlerine yön verme işidir. Elemanlara karşı, samimi ve dürüst davranmalı, şahsiyetlerine değer vermeli, kabiliyet, bilgi ve tecrübesinden tam olarak istifade etmeye çalışmalıdır.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Sevilmenin kısa yolu



Sevilmenin yolu sevmesini bilmektir. Başka bir tabirle, iyi insan, herkes tarafından sevilir. Dinimizin bildirdiği esaslara uyan Müslüman iyi insan demektir.

Hemen herkes, kendisiyle ilgilenilmesini, kendisinden, işlerinden bahsedilmesini ister.
Çok kimsenin bir dakikalık telefon konuşmasında, beş-on defa (Ben) dediği tespit edilmiştir.

Çok kimseyi, hükümet kurulmasından çok, kendi meselesi ilgilendirir. Başkasına yaklaşabilmek için onun sevdiği, ilgilendiği konuları bilmek gerekir.

Hemen her insan, en az bir bakımdan kendini çok insandan üstün görür. (Ben bakan olsam, ben başbakan olsam şöyle yaparım) dediği görülür. Belki böyle konuşan kimselerin çoğunun müdür olacak kabiliyeti bile yoktur. Çünkü insanın nefsi, daima yükselmeyi, şef olmayı, başkalarının kendisine tâbi olmasını ister. Bu, nefsin arzusudur.

Herkeste de nefs olduğunu düşünerek, ona göre hareket edilirse, çetin meseleleri çözmek zor olmaz.
Bir kimsenin sevdikleri, kendini beğenip takdir edenlerdir.
O halde sevilmek için başkalarını takdir edip sevmek gerekir.
İnsanın nefsi takdirden hoşlanır, tenkitten hoşlanmaz. Tenkit, düşmanlığa yol açar.

Başkalarının bize nasıl muamele etmelerini istiyorsak, biz de onlara aynı şekilde davranmalıyız! Mesela gülerek karşılanmayı, bir çay, bir kahve ikram etmelerini istiyorsak, biz de başkalarını güler yüzle karşılamalıyız, onlara gerekli ikramda bulunmalıyız!

Sevilmek, takdir kazanmak için, herkese samimi bir alaka göstermek, gülümseyerek selam vermek, hal ve hatır sormak lazımdır.

Yapmacık hareketlerden da kaçınmalıdır! Yapmacık hareketler, fayda yerine zarar verir. Kendimize “Samimiyetsiz” dedirtmemeliyiz. Samimi olmaya kendimizi alıştırmalıyız! Mesela telefonla arayıp kendini tanıtmayan birisine, (İnsan önce kendini tanıtır) diyerek tenkitle söze başlamamalıdır! (Buyurun efendim, kiminle müşerref oluyorum) diyerek karşımızdakinin kendisini takdim etmesine fırsat vermelidir! Daha sonra, (Efendim, size yardımcı olmak benim için bir şereftir) dersek, karşımızdakinin kalbini fethetmeye giden yolu keşfetmişiz demektir.

Kendini sevdirmenin yolu, iyi insan olmaktır. İyi insan da güzel ahlaklı olandır. Güzel ahlak nedir?
Güzel ahlakla ilgili hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:
(Kendinden uzaklaşanlara yaklaşmak, zulmedenleri affetmek, kendini mahrum edenlere [Kendine bir şey vermeyenlere] ihsan etmek, güzel huylu olmaktır.) [İ. Süyuti]

(İyi huyları tamamlamak, yerleştirmek için gönderildim.) [Hakim]
(Sureti ve huyu güzel olan kimseyi Cehennem ateşi yakmaz.) [Taberani]

(İyi huylu, iki cihan saadetine kavuşur.) [Taberani]
(En hayırlı şey, güzel ahlaktır.) [İbni Hibban]
(Güzel ahlaklı olmak, saadettendir.) [Beyheki]

(Mallarınızla bütün insanlara yardım edemezsiniz, malınız kâfi gelmez. Fakat onları güler yüz ve güzel huy ile hoşnut edebilirsiniz.) [Bezzar]

(Güzelin güzeli, güzel ahlaktır.) [İbni Asakir]
(En iyiniz, ahlakı en güzel olanınızdır.) [Buhari]

(Mümin güzel ahlakı ile, gündüz oruç tutan, gece ibadet edenin derecesine yükselir.) [Tirmizi]
(Kıyamette, terazide güzel ahlaktan daha ağır gelen başka şey yoktur.) [Tirmizi]

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Timur Han diyor ki:


1- Allahü teâlânın dinini cihana yaymayı gaye edindim. Her zaman, her yerde İslamiyet için çalıştım.

2- Adamlarımı on ikiye ayırdım, bir kısmı da üstün fikirleriyle bana yardım ettiler.

3- İlim adamları ile istişarenin sayısız faydaları olur. Hükümet idaresinde hüsnüniyet ve sabırla hareket ettim. Hiç alakadar olmuyor gibi görünerek her şeyi hakimiyetim altında bulundurdum. Dost ve düşmana ilgide eşit davrandım.

4- Nizamlara hürmet ve bağlılığı gerçekleştirdim.

5- Subay ve askerlerimi kuvvetli ve hareketli hale kavuşturmak için altın ve diğer kıymetli şeyleri feda etmekten çekinmedim. Bu sebeple onlar da muharebede başlarını vermekten çekinmediler. Günlük ihtiyaçlarını karşılayarak; dertlerine iştirak ederek şahsıma bağlılıklarını gerçekleştirdim. Bu suretle 27 ülkenin hakanı oldum. Han elbisesi sırtıma geçince istirahatı terk ettim.

6- Adalet ve tarafsızlıkla, Müslümanların iyilik dağıtıcısı oldum ve iyiliklerini gördüm. Güzel davranışlarım, suçsuzları olduğu nispette, suçluları da şümulüne alıyordu. Bu sebeple insanların gönlünde yer ettim. Hükümlerimde mesnedim adalet ve iyi niyet oldu. O derece disiplinli davrandım ki askerim korku ve memnuniyet arasında bulunuyordu. Harp meydanında daima askerin yanında olurdum. Mazlumu zalimin elinden kurtardım. Şahsi mal veya mülke karşı işlenen yolsuzluk ortaya çıkınca kanunu tatbik ettim. Suçsuzları hiçbir vakit suçlu çıkarmadım.

7- Seyyidlere, âlimlere, hukukçulara, mütefekkirlere ve tarihçilere özel bir ilgi gösterdim. İyi ve cesur insanları dost edindim. İlim adamları ile sürekli temasta oldum ve âriflerin sevgilerini kazanmaya çalıştım. Onlarla olan istişarelerim ve dualarının bereketi ile zaferler kazandım. Fakirleri doyurdum. Başkalarını çekiştirenleri sarayımdan kovdum. Bunların sözlerine kıymet vermedim.

8- Düşündüğüm bir işi yapmakta kararlı hareket ettim. Bir tasavvuru tahakkuk ettirmek istediğimde bütün fikrimi o işe teksif eder ve muvaffak olana kadar bırakmazdım. Rabbim bana gazap eder diye, kimseye kızgınlık ve şiddet göstermedim. Eski devletlerin yıkılışlarının sebeplerini araştırdım. Aynı hatalara düşmemeye çalıştım.

9- Halkın ızdırap ve halini gayet iyi anlıyordum. Her ülkedeki ahalinin âdet ve karakterini nazarı itibara aldım. Halkın başına devlet idaresine vakıf, onların itimadını kazanmış kimseleri vazifelendirdim. Devletimde halkın meselelerini yakından tetkik edip bana bildirmeleri için her bölgede heyetler teşkil ettirdim.

10- İyilere iyilik; kötülere kötülüklerini iade ettim. Dostlarım, dostluklarına hiçbir zaman pişman olmadılar. Düşmanlarım bile bilahare haksızlıklarını anlayıp af dileyince müsamaha ile karşıladım; dostlukla mukabele ettim.

11- Herkes layık olduğu hediye ve hürmete kavuştu. İnsanların seviyesine göre davrandım.

12- Kumandanlarına sadakat gösteren düşman askerlerine karşı kalben takdir duydum; en lazım olduğu sırada vefa ve sadakat kanununu tepeleyerek kumandanını terk edip bana gelenleri insanların en kötüsü saydım. Toktamış Han ile olan kavgada subayları saflarıma iltihak etmek için gelmişlerdi. Nefret ettim, şimdiki hanlarına olduğu gibi, yarın bana da ihanet ederler diye düşünerek, onlara Siz hainsiniz dedim.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşlık



Herkesle arkadaşlık yapmak uygun değildir. Hadis-i şerifte, (Kişinin dini, arkadaşının dini
gibidir, o halde kiminle arkadaşlık edeceğinize çok dikkat edin) buyuruldu. (Hakim)

Şeytan, insana kötü arkadaşı vasıtası ile günah işletir. Akıllı, ilim sahibi, iyi ahlaklı, doğru sözlü, cömert olan, fasık olmayan kimselerle arkadaş olmalıdır.

Herkesle iyi geçinmeli, çok kimselerle dost olmaya çalışmalıdır.
Şir’adaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çok dostunuz olsun! Çünkü Rabbiniz haya sahibidir, kerimdir. Kıyamette dostları arasından, din kardeşlerinin içinde bulunan kuluna azap etmekten haya eder.)

(Tanıdıklarınız çok olsun! Çünkü kıyamet günü, her biri şefaat eder.)
(Allah yolunda bir din kardeşi edinene, Allahü teâlâ Cennette bir derece verir.)

Kişi, dünya ve ahirette de sevdikleri ile beraber olur. Onun için iyilerle arkadaşlık etmeye çalışmalıdır. Allahü teâlâ çoğu zaman, bir sevgili kulunun kalbinde, bir kimseye muhabbet görür de, onun hürmetine buna merhamet ederek sevdiği kullar arasına ilhak eder.

İyi arkadaşlar bulunca kıymetlerini bilmeli, edeplerine dikkat etmelidir. Ona saygılı davranmalı, canını ve malını kendi can ve malından üstün tutmalıdır. Ayıbını görmemeli ve hiç kimseye söylememeli, hatta unutmalıdır!

Tekliflerini reddetmemeli, tartışmaya girişmemeli, asla kalbini kırmamalı, arkadaşının aleyhinde konuşan olursa susturmalı, alınacağı sözleri yüzüne karşı veya arkasından söylememelidir!

Emr-i marufu gerektirecek hususları varsa yalnızken söylemelidir. Sen bunu bilmiyorsun der gibi değil de, umumi şekilde söylemelidir. Suizan etmemeli, yaptığı uygunsuz şeyleri dalgınlığına, unutkanlığına havale ederek mazur görmelidir!

Sevdiklerini sevmeli, sevmediklerinden, düşmanlarından uzak durmalıdır. Ona karşı alçak gönüllü ve tevazu sahibi olmalıdır.

Babasının, sülalesinin, çocuklarının memleketinin isimlerini öğrenip unutmamaya çalışmalıdır. Böyle şeyler sevgiyi kuvvetlendirir. Alakasız gibi durmak, sen nereliydin, adın neydi gibi sözler uygun değildir. Sevgide ve nefrette aşırı gitmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sevdiğini aşırı sevme, olur ki bir gün sevmediğin biri olur. Buğzettiğin kimseden de çok nefret etme, belki bir gün sevdiğin kimse olur.) [Tirmizi]

Ona karşı daima güler yüzlü, tatlı dilli, açık kalbli, açık elli, sabırlı ve kibirsiz olmalıdır. Her özrünü kabul etmeli, uzak yerden gelirse boynuna sarılmalıdır. Hediye sevgiyi arttırdığı için az da olsa hediye vermelidir. Külfet olacak ve utandıracak kadar kıymetli hediye vermemelidir.

Hz. Ali, (Arkadaşların en kötüsü, sana tekellüf eden, kendisinin idare edilmesine seni mecbur kılan, seni özür dilemeye zorlayıcı işlere iten kimsedir) buyurdu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ben ve ümmetimin salihleri, tekellüften uzağız.) [Darekutni]

Tekellüf yapılınca, yani hazırda olanı vermeyip çarşıdan masraf ederek pahalı ve kıymetli şeyler alınınca, arkadaş bir daha masraf ettirmemek için gelmekten kesilebilir. Gelmeyince de soğukluk başlar. Onun için hazırda ne varsa vermeli, külfete girmemelidir.

Arkadaşın evine oturmaya gidildiği zaman bir mazeret göstererek içeri almazsa, mazeretini kabul edip hiç üzülmeden geri dönülmelidir. Çünkü mazereti kabul etmek güzel ahlaktan ileri gelir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kişi güzel ahlakı sebebiyle, gündüzleri oruç tutanın, geceleri namaz kılanın sevabına kavuşur.) [Şir’a]

Arkadaş üç çeşittir.
Birincisi gıda gibidir, devamlı ihtiyacımız olur.
İkincisi ilaç gibidir, bazen ihtiyaç hissedilir.
Üçüncüsü hastalık gibidir, istemediğimiz halde o bizi bulur. Geçinmek gerekir, şerrinden, kötülüğünden kurtulmak için idare edilir.

Gıda gibi ihtiyacımız olan arkadaşa karşı vazifemiz ne olmalıdır?
Arkadaşın hakkına riayet etmeliyiz. İki arkadaş iki ele benzer. Biri diğerini nasıl yıkayıp temizler, nasıl ki el, ayak ve bütün uzuvlarımız bize yük olmayıp, bir hususta yardımcı ise, biz de arkadaşımıza yük değil, yardımcı olmaya çalışmalıyız! Karşılık beklemeden yardımına koşmalıyız!

Daima onu kendimize tercih etmeliyiz! Nitekim Peygamber efendimiz, iki misvaktan düzgün olanını arkadaşına verip eğri olanını aldığı zaman, arkadaşının, (Doğru misvaka benden çok siz layıksınız) demesi üzerine, şöyle buyurdu:
(Bir kimse, birisiyle bir an sohbette bulunsa, kıyamet günü, ona arkadaşlık hakkına, riayet edip etmediği sorulacaktır.) [İ. Gazali]
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşlıkta güzel ahlak
Arkadaşlık güzel huyun meyvesidir. İnsanlarla dostluk kuramamak kötü huyun neticesidir. Güzel ahlak, birbirini sevmeyi, kötü ahlak düşmanlığı gerektirir. Güzel ahlakın dinimizde mühim yeri vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İnsanları Cennete sokan Allah korkusu ve güzel ahlaktır.) [Hakim]
(İnsanoğluna verilen en güzel şey, güzel ahlaktır.) [İbni Mace]

(Güzel ahlak, gelmeyene gitmek, kötülük edeni bağışlamak, vermeyene vermektir.) [Beyheki]
(Ahlakı güzel olan kimseyi, Cehennem ateşi yakmaz.) [Taberani]

(Bana en yakın olanınız, ahlakça en güzel olan ve etrafındakilerle hoş geçinenlerdir. Bunları herkes sever, bunlar da herkesi sever.) [Taberani]

(Mümin, ünsiyet eder ve kendisiyle ünsiyet edilir. Yani, sevilip kendisiyle iyi geçinilir. İyi geçinmeyen ve kendisiyle geçinilemeyen kimsede hayır yoktur.) [Hakim]

(Allah için dost olan iki arkadaş, buluştukları zaman, biri diğerini yıkayan iki el gibi, biri diğerinden istifade eder.) [Deylemi]

(Allah için dost olan kimseyi, Allahü teâlâ, Cennette hiçbir ameli ile ulaşamayacağı yüksek dereceye yükseltir.) [İbni Ebiddünya]

(Allah için seven iki arkadaştan en iyisi, arkadaşını daha çok sevendir.) [Hakim]

(Kıyamette Arşın etrafında, yüzleri ayın 14ü gibi parlayan insanlar için kürsüler kurulur. Herkes feryat ve figan ederken onlar sakindir. Herkes korku ve dehşet içinde iken onlar üzülmez. Onlar, Allah için birbirini sevenlerdir.) [Hakim]

(Arşın etrafında nurdan kürsüler vardır. Burada nur gibi parlayan insanlar bulunur. Peygamberler ve şehitler bunlara gıpta ederler. Bu kimseler, Allah için birbirini seven, Allah için buluşan, Allah için birbirini ziyaret edenlerdir.) [Nesai]

(Allahü teâlâ buyurur ki: Benim için birbirini ziyaret eden benim sevgimi kazanmıştır. Benim için birbirini sevenler benim sevgime mazhar olmuştur. Benim için erenler, benim sevgimi hak etmiştir. Benim için birbirine yardım edenler, muhabbetimi kazanmıştır.) [Hakim]

(Allahü teâlâ kıyamet günü buyurur ki: Benim azametim için birbirini sevenleri hiçbir himayenin bulunmadığı bugün, rahmetim altında himaye ederim.) [Müslim]

(İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, hubb-i fillah ve buğd-i fillahtır. Yani Müslümanları sevmek ve Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.) [İ. Ahmed]

Cenab-ı Hak, İsa aleyhisselama buyurdu ki:
(Eğer yer ve gökte bulunan bütün mahlukatın ibadetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe, hiç faydası olmaz.) [İ. Gazali]

İsa aleyhisselam buyurdu ki:
(Allah düşmanlarına buğzedip, Allahü teâlânın sevgisini kazanın! Onlardan uzaklaşarak Allah’a yaklaşın! Onlara kızarak Allah’ın sevgisini arayın! Gördüğünüz zaman Allahü teâlâyı hatırlatan, sözü ile iyiliklerinizi artıran ve sizi iyiliğe teşvik edenlerle arkadaşlık ediniz!)

Allahü teâlâ Musa aleyhisselama: (Kendine dost ara! Herhangi bir arkadaşın, seni benim sevgime teşvik etmezse, o senin düşmanındır) buyurdu.

Davud aleyhisselama da şöyle buyurdu:
(Kendine dost ara! Beni sevmekte sana uymayanlarla arkadaşlık etme! Çünkü onlar senin düşmanındır, kalbini karartır ve seni benden uzaklaştırmaya çalışır.) [İ.Gazali]

(Allah katında en sevgiliniz, ülfet edip, kendisiyle ülfet edilendir. Yani kendisiyle iyi geçinilendir. En kötünüz de kovuculuk eden, dostları birbirinden ayıranınızdır.) [Taberani]

Hz. Ali, (Dost edinin! Onlar sizin için dünya ve ahiret sermayesidir) buyurdu.

İbni Ömer hazretleri buyurdu ki:
(Her gün oruç tutsam, her geceyi ibadetle geçirsem, malımı Allah yolunda harcasam, fakat gönlümde Allahü teâlâya itaat edenlere karşı bir sevgi, isyan edenlere karşı da bir nefret duygusu yoksa, bütün yaptıklarım faydasızdır.)
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaş seçerken



Atalarımız, (Kiminle gezdiğini söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim) demişlerdir. Ancak ortak vasıfları olanlar birbiriyle arkadaşlık yaparlar. Bir iyi ile bir kötü arkadaş olamaz. Eğer arkadaşlığa devam ederlerse ya kötü iyi olur veya iyi kötü olur. Eğer kötü kötülüğünde, iyi de iyiliğinde diretirse arkadaşlıkları uzun sürmez. Bu bakımdan arkadaş seçerken şunlara dikkat etmelidir:

1- Arkadaşı akıllı olmalıdır. Akıllı olmayana ahmak denir. Hz. Ali buyurdu ki:
(Ahmak ve cahil ile arkadaşlık etme! Ondan kendini koru! Nice ahmaklar var ki, arkadaş oldukları akıllı kimseleri helak ederler. Kişi arkadaşı ile ölçülür. Kalbler buluştuğu zaman birinin diğerine tesiri vardır.)
Ahmak insan, iyilik yapacağım derken kötülük yapar. Onun için atalarımız, (Ahmak dost, akıllı düşmandan kötüdür) demişlerdir. Akıllı kimse, İslam ahlakı ile süslenmiş kimsedir. Hakikati kabul eden kimsedir.

2- Arkadaşı güzel ahlaklı olmalıdır. Güzel ahlaklı olmayan kimsede hayır yoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Güzel ahlaklı olan mutlu olur.) [Beyheki]
Güzel ahlakın en azı, meşakkatlere göğüs germek, yaptığı iyiliklerden karşılık beklememek, bütün insanlara karşı şefkatli olmaktır.

3- Fasık olmamalıdır. Fasık, açıktan günah işleyen kimsedir. Allahü teâlâdan korkan kimse, büyük günahlarda ısrar etmez. Allahü teâlâdan korkmayan ise itimat olunmaz.

4- Bid’at sahibi olmamalıdır. Bid’at ehliyle arkadaşlık, gayrı müslimlerle arkadaşlık etmekten daha kötüdür. Sapık kimselerden uzak durmalıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: (Bid’at sahibine kıymet veren, İslamiyet’i yıkmaya yardım etmiş olur.) Hadis-i şerifte (Bid’at ehliyle düşüp kalkmayın! Onların hastalığı uyuz gibi bulaşıcıdır) buyuruldu.

5- Seçmek istediğimiz arkadaş, dünyaya düşkün olmamalıdır. İlk önce bu saydığımız vasıflara kendimiz sahip olmalıyız. Ondan sonra da arkadaşımızda aramalıyız. Dünyanın faydasız şeyleri peşinde koşan kimselerle arkadaşlık öldürücü zehirdir. İnsanın tabiatı, beraber yaşadığı insanlara uymaya meyyaldir.

Hz. Ali buyurdu ki:
(Kendilerinden haya edilen kimselerle arkadaşlık etmek suretiyle amellerinizi güzelleştiriniz!)

İmam-ı Ahmed hazretleri buyurdu ki:
(Hatırını saymadığım kimselerle sohbet etmem beni belaya sokmuştur.)

Hz. Lokman buyurdu ki:
(Oğlum, âlimlerin sohbetine katıl! Bahar yağmurları toprağı yeşerttiği gibi, onların sohbetlerindeki hikmet nurları da, insanların kalbini parlatır.)

Demişlerdir ki:
Dost edineceğin adama, onun mühim zannettiği bazı şeyler söyle! Bir bahane ile onu kızdır!
Sonra buna bir adam gönder! Ona senden sual etsin! Şayet iyiliğine konuşur ve sırrını gizlese, o kimsenin sadık olduğu anlaşılır. Onunla dostluk kurabilirsin!

Kerem sahibi insanlarla aran açılsa bile, yine iyiliğini söyler ve kötülüğünü gizler. Kötü insanla dostluğun sona erince, iyiliğini gizler ve aleyhinde konuşur.

Fudayl bin Iyad hazretleri buyurdu ki:
(Ahirette salihlerle beraber olmayı istiyorsun ama, buna karşılık ne amel işledin? Gazabını Allah için yendin mi? Sana gelmeyen akrabana gittin mi? Arkadaşının hangi kusurlarını bağışladın? Allah için hangi yakınından uzaklaştın ve Allah için kime yaklaştın?) Yine buyurdu ki: (Kişinin dostunun yüzüne şefkat ve sevgi ile bakması ibadettir.) Günahkâr biri, salih bir zata, (seni Allah için seviyorum) dedi. Salih zat, kendi kendine dedi ki: (Ya Rabbi, beni sevmediği halde, senin için beni sevdiğini söyleyenden sana sığınırım.)

Mücahid hazretleri buyurdu ki:
(Allah için arkadaşlık edenler, bir araya geldikleri zaman birbirlerine güler yüz gösterirlerse, sonbahar yaprakları gibi günahları dökülür.)

Âlimlerden birisi şöyle dua etti:
(Ya Rabbi, günahlarımı biliyorsun. Sana karşı kusurlarım çoktur. Fakat seni seven salih kimseleri seviyorum. Onların hürmetine beni affet!)

Demek ki salihleri sevmek büyük nimettir. Daima salihlerle beraber olmaya çalışmalıdır.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Arkadaşlık hakkı



Arkadaşın hakkına riayet edebilmek için onun sırrını saklamalıyız! Ayıbını örtmeliyiz! Konuştuğu zaman sözünü kesmeden dinlemeliyiz! İyiliğine dair bir söz duyarsak kendisine söyleyip sevindirmeliyiz! Hakkında üzücü bir şey konuşurlarsa saklamalıyız! Sevdiği isimle çağırmalıyız!

Gizlediği bir şey olursa öğrenmeye çalışmamalıyız! İyi huyları ile onu övmeliyiz! Onun şerefini her yerde müdafaa etmeliyiz! Nasihate ihtiyacı olursa, ya çok yumuşak anlatmalıyız veya umumi bir misal vererek nasihat etmeliyiz. Ufak tefek hatalarına göz yummalıyız! Hatasını yüzüne vurup kesinlikle azarlamamalıyız! İyiliğini görünce teşekkür etmeliyiz! Bir vazife vermek gerektiğinde en hafifini vermeliyiz! Sıkıntılı anlarında ferahlık vermeye çalışmalıyız!

Başına gelen kötülükten dolayı kendi başımıza gelmiş gibi üzülmeliyiz! Sevgide samimi olabilmek için dışımız nasılsa içimiz de öyle olmalı!

(Arkadaşın köyünün köpekleri, diğer köyün köpeklerinden daha sevgili olmadıkça, sevgide samimiyet yok demektir.)

Geldiği zaman ayağa kalkıp karşılamalıyız! Giderken de kalkıp uğurlamalıyız! Daima ona dua etmeliyiz! Vefat ettiği zamanda yakınlarına vefaya devam etmeliyiz! Hasılı kelam kendimiz için neyi istiyorsak, arkadaşımız için de aynı şeyi istemeliyiz! Çünkü kendisi için sevdiğini, arkadaşı için sevmeyen kimsenin sevgisinde sadakat yoktur, nifak vardır. Böyle bir arkadaşlık da dünyada ve ahirette vebal olur.

Bu arkadaşlıklar, yalnız kalbinde hikmet bulunan salih Müslümanlar arasında vuku bulur. Kâfirin ve bid’at ehlinin kalbinde hikmet bulunmadığından böyle arkadaşlık şerefine kavuşamazlar.

Bid’at ehli ile salih bir kimsenin bahsedilen şekilde arkadaşlık kurmaları mümkün değildir. Zira hadis-i şerifte, kişinin dininin arkadaşının dini gibi olduğu bildirilmiştir. Bu bakımdan kâfirle müminin, fasıkla salihin öyle arkadaş olmaları düşünülemez.

Arkadaşımıza karşı vefakâr olmalıyız! Vefa demek, kendisiyle ömür boyu ve öldükten sonra da muhabbeti devam ettirmektir. Az da olsa öldükten sonra vefa göstermek, hayattaki iyiliklerden daha makbuldür. Ölüler için dua etmelidir. Yakınlarına ikramda bulunmalıdır. Peygamber efendimiz ihtiyar bir kadına ikramda bulundu. Sebebini soranlara buyurdu ki:
(Bu kadın, Hatice’nin sağlığında bize gelir giderdi. Ahde vefa, dindendir.) [Hakim]

Arkadaşa karşı vefakârlığın şartlarından biri de, onun dost ve akrabalarını arayıp sormaktır. Onların hakkına riayet, arkadaşa ikram etmekten daha kıymetlidir. Arkadaş buna daha fazla memnun kalır. Çünkü sevgi, sevilen kimsenin kapısındaki köpeğe kadar sevmesiyle ölçülür. Şeytanın en çok sevdiği şey, arkadaşlar arasındaki muhabbetin kesilmesidir. Bütün imkanları ile bu muhabbeti, sevgiyi bozmaya çalışır.

Onun için şeytanın oyununa gelmeyelim! Arkadaşın kusurlarını fazilet, hakaretini de iltifat olarak kabul etmeye çalışalım! Şeytan madem ki aramızı açmaya çalışmaktadır, ona fırsat vermemek başta gelen vazifemiz olmalıdır.

İki arkadaş birbirine sert baktı mı, şeytan sevincinden göbek atar. Meluna fırsat verilmemelidir. Allahü teâlâ mealen, (Kullarıma söyle, güzel konuşsunlar! Çünkü şeytan, aralarını bozar) buyurmaktadır. (İsra 53)

Çok günah işleyenin arkadaşı çok olmaz. Allah dostlarının duruşu sevgi telkin eder. İyi kimse, makam sahibi olsa da, eski arkadaşlarını arar. Hikmet ehli, (Kerem sahipleri, darlık zamanlarında kendileriyle düşüp kalkanları, genişlik zamanlarında da ararlar) demiştir. Arkadaşlığı devam ettirmek kolay değildir. Çünkü şeytan devamlı aralarını bozmaya çalışır. Onun için buyurulmuştur ki:
(Arkadaşlık ince ve latif bir cevherdir. Korumasını bilmezsen kazaya uğrar.)

Bu cevheri korumak arkadaşta kusur aramamaktır. Onu kendine tercihtir. Dostluğa vefanın şartlarından biri de dostunun düşmanı ile dostluk kurmamaktır. Dostunun düşmanı ile birlikte gezmek, husumette, düşmanlıkta ortak olmak demektir. Aksine, dostun sevmediği kimselerden uzak durmalı, dostun dostlarına yakın olmalıdır.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt