Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

iDARECİLİK BİLGİLERİ... (1 Kullanıcı)

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
sELAMÜN ALEYKÜM....iDARECİLİKLE İLGİLİ ...mADDE MADDE BİLGİLER EKLİYECEĞİM...
İnşallah faydalı bilgiler olur..Hayırlı günler..​
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdareci ve ciddiyet



İdareciliğin mektebi yoktur derler. Bu sözün doğru tarafı vardır. İdareci, idarecilik kabiliyeti olan insanın, hadiselerle pişip yoğrulması ile yetişir. İyi idareci olmak için diploma tek başına kâfi gelmez. Bunun yanı sıra sabır, müsamaha, zeka, basiret, akıl, olayları kritik etme, hitabet kabiliyeti, heyecana kapılmamak, ikna kudreti, vakar, ciddiyet, affedebilme, derinlemesine düşünme, insanları tanıma, güler yüz ve tatlı dil gibi hasletlerin de bulunması lazımdır. İdareci bunlardan ne kadar çoğuna malikse iyi idarecilik vasfı da o nispette artar. Bazı büyük idarecilerin vasıfları şunlardır:

Fatih Sultan Mehmet, niyetimi kavuğum bilse kafamdan atarım şeklinde konuşmuştur. Napolyon da kendisini yakalamaya gelen Fransız ordusuna çektiği belagatlı nutukla onları kuzuya çevirmiş ve aynı ordunun başına geçerek Fransa tahtına oturmuştur. Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in üzerine yürürken bıkkınlığa kapılan askerler tarafından çadırına ok atılması üzerine “hassas an”ı çok iyi hesaplamış ve lafı kafalara balyoz gibi indirmiştir:
“İsteyen karılarının yanına dönebilir; ben düşmanın üzerine gidiyorum!”

Eğer o kritik an süratle muhakeme edilip oka bu erkek sesle cevap verilmeseydi Sultan Selim belki de kazan kaldıran askere kellesini teslim edecekti.

Türkler, tarihin en eski milletlerinden biridir. Üstün devlet kurma bilgileri vardır. Öteden beri bizim aile, şehir ve devlet hayatımız mevcuttur. Bu da iyi idareci yetiştiren cemiyet olduğumuzu ortaya koymaktadır. Cemiyet yaşayışımızda çocuk, hayatı tanımaya başladığı an ilk önce bir “reis” ve “reis” mefhumu ile karşılaşır. Baba, ailenin reisidir. Okuldaki reisi öğretmen ve müdürdür. Mahalle reissiz değildir; oradaki reis muhtardır. Camide imam sadece namaz kıldıran insan değil, aynı zamanda bir reis ve bir rehberdir. Selçuklular ve Osmanlılar zamanında devlet reisi yani devletin en yüksek idarecisi aziz bilinir, ismi öyle ulu orta söylenmez, saygısızlık gösterilmezdi. Cumhuriyet devrinde de bu emsalsiz örfümüz devam ettirilmiş ve devlet başkanları tartışma, sataşma ve polemiklerin üstünde ve uzağında tutulmuştur.

Aslında kalkınmayı sadece ekonomik cephesi ile ele almak hatadır. Bize kalırsa kalkınmak iyi yetişmiş insanla mümkündür. Kalifiye eleman da iyi idareci sayesinde yetişmektedir. O halde ne yapıp edip kıymetli idareciler yetiştirmenin yoluna bakmalıyız.

İki üç yüz sene evvel aynı anda birkaç şeyhülislam namzedi olabiliyordu. Mesela meşhur divan şairi Baki, bir şeyhülislam efendinin taşıdığı bütün kıymetlere sahip olduğu halde kendisine sıra gelmediği için bu makama oturamamıştır. Bunun gibi devlet, aynı zamanda birkaç sadrazam çıkartacak kudretli dönemler yaşamıştır. Bu az şey değildir.

Bugün de asrın şartlarına göre fabrika idareciliğinden, siyasi hayata kadar iyi idareciler yetiştirmek için çok çalışmalıyız.

Devlet adamı her hâl ve hareketi ile bir bütündür. Gazetecilerle konuşmasına, giyim kuşamına kadar her an dikkatli, ölçülü ve ağır başlı olmalıdır. Milleti idare edenler millete mal olmuştur. Hiçbir davranışları gözden kaçmaz.

İdareci, hedefteki insandır. Güzel davranışları örnek alındığı gibi, hataları da şiddetle reaksiyon görür.

Vatandaş, somurtmayan fakat ciddi, ölçülü, şahsiyetli, ferdi ve aile hayatı ile mazbut özü sözü birbirine uygun idarecileri her zaman takdir eder.

Başarılar elbette tarihe mal olacak ve hakikatler hiçbir zaman unutulmayacaktır. (E.Ö.)

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdarecilik



Her idareci, elemanlarından iyi iş, yüksek randıman bekler. Elemanlarının arı gibi çalışıp bal yapmalarını ister. Bir kovandaki arıları, duman ile kaçırırsak veya hepsini öldürürsek, balı kolayca almak mümkündür. Fakat bu aldığımız son bal olur. Arılara ihtiyaçları kadar bal bırakıp, kalan balı alırsak, arılar, bal yapmaya devam ederler.

Kusursuz eleman bulunmaz. Marifet, onları kusurları ile kabul edip çalıştırabilmektir. Âmir, elemanını tenkit ederse, o da savunmak mecburiyetinde kalır. Yaptığı yanlış işin doğru olduğunu ispat için bin tane delil getirir. Kusuru kolay kolay kabul etmez. Tenkit edildiği için de incinir, çalışma azmi kırılır, istenilen verim alınamaz. İnsan çalıştırmanın temel şartı, heves kırmamaktır.

Her âmirin âmiri vardır. Acaba bir âmir, kendi âmirine karşı iyi eleman mıdır? Elemanlarından beklediği saygıyı, işi, kendisi âmirine karşı yapabiliyor mu? Eğer kendisi âmirine karşı kusur ediyorsa, elemanlarının kusurlarını da görmemesi lazımdır. Acaba en büyük âmir olan Allahü teâlâya karşı günahsız, kusursuz bir kul muyuz? Eğer elemanların itaatsiz oldukları, vazifelerini aksattıkları görülüyorsa, biz de vazifemizi yapmıyoruz demektir. Çünkü (Allah’a itaat edene, bütün mahluklar itaat eder) buyuruluyor.

Mahkumların en canisi bile, kendini suçsuz kabul eder, yaptığı kötülükleri makul sebeplerle açıklamaya çalışır, kendini iyi bir insan olarak bilir. Suçlu bir mahkum kendini böyle bilirse, diğer insanlar kendilerini ne zannetmez ki?

Kusursuz insan olmadığına göre, kusur bularak, tenkit ederek değil, iyi yönlerini tespit edip o açıdan yaklaşmak lazımdır. Her elemanın iyi ve kötü yönleri vardır. İyi yönlerini takdir ederek yaklaşmalıdır! (Bu kadar tenkite darılmaz) diyerek işe tenkitle girmemelidir! Basit bir tenkit, küçük bir kıvılcımdır. Patlamaya hazır olan insan gururuna değer değmez, infilak etmesine sebep olur.

Bir taşa çarpanın suçu taşta, yılanı eline alanın da suçu yılanda bulması normal bir iş değildir. O halde, akıllı kimse; taşta, yılanda değil, kendinde kusur arar. Deliyi, kusurluyu azarlamaz. Şu halde, idareciliğin birinci şartı, hiç kimseyi tenkit etmemektir. İkinci şartı ise insanları tanımaktır.
İnsan, mühim bir şahsiyet, önemli bir kişi olmak ister. Bu istek herhangi bir çırakta da vardır. Herkesin nefsi âmir, hatta ilah olmak ister. Meşhur bir artist olmak için evlerinden kaçan çok genç kız vardır. Önemli kişi olma arzusu, insanı bir şiir veya bir kitap yazmaya, bir eser meydana getirmeye zorlar. Meşru yoldan şöhrete kavuşamayan kimse, olay çıkartarak gazetelerde resimlerinin çıkmasını sağlar. Bir kahraman gibi gazetedeki resimlerine bakar.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Herkes takdir bekler



Takdir ve ilgi toplamak arzusu herkeste vardır. Mesela bir kadın, kocasının ilgisini üzerine toplamak için, yalandan hastalanır. Bir çocuk parmağındaki yarayı, ona buna gösterip, ilgilenmelerini ister. Büyükler de çocuklarından farklı değildir. Yazdığımız bir şiiri bir arkadaş beğense, ona yazdığımız bütün şiirleri göstermeye çalışarak, bizimle daha fazla ilgilenmesini, bizi takdir etmesini isteriz. Bazı kimselerin önemli kişi olma arzusu, tımarhaneye düşmelerine sebep olmuştur.

Elemanların kusurlarını, mevcut iyi hareketlerini takdir etmek suretiyle, düzeltmeye çalışmalıdır!
Şunu da unutmamalı ki, riyakârca bir takdir zararlı olabilir. Bir insanı onda bulunmayan bir meziyetle övmeye kalkarsak, içinden, Haydi canım sen de!.. diyebilir.

Şu halde, elemanın mevcut olan iyi vasfını takdir etmek gerekir. Onun arzusunu sormalı, istekleri ile ilgilenmelidir! Ben eleman olsaydım, âmirimden ne beklerdim diye düşünmelidir!

İnsan emir almaktan hoşlanmaz. Onun için (Şunu şöyle yap!) dememeli, (Şunu şöyle yapsak olmaz mı? Ben şöyle düşündüm. Acaba siz nasıl düşünüyorsunuz?) gibi sözler, elemanı incitmez, nefsinin hoşuna gider. Böylece eleman, kendisinin önemli bir kişi olduğuna inanarak çalışma azmi artar. Kısacası, nasıl idare edilmek istiyorsak, elemanlarımızı da o şekilde idare etmemiz lazımdır.

Maiyeti altındakilere ne sert, ne de yumuşak davranmalı, her zaman orta yolu seçmelidir! Yönetici, elemanlara karşı fazla yumuşak davranırsa, laubali olurlar. İşler ciddiyetle yapılmaz. Sert davranırsa, yöneticiden nefret ederler.

Tanıdıklar ve maiyettekiler, çekinmeden âmirin yanına girebilmelidir. Yanına girmekten çekinen varsa, o âmirde hayır yoktur.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdareciliğin mesuliyeti
İ


dareci olmanın mesuliyeti çoktur. Maiyetindekilere adaleti gözetmeyen âmir, onlara zulmetmiş olur. Zulmün günahı ise büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, zalim idarecidir.) [Tirmizi]
(Kıyamette, insanlar arasında en çok azap görecek kimse, zalim idarecidir.) [Taberani]
(Âdil olmayan âmir, yüzüstü Cehenneme atılır.) [Hakim]

(On kişiye âmirlik eden kıyamette, elleri bağlı olarak getirilir. Âdilse kurtulur, değilse zulmü yüzünden helak olur.) [Taberani]

(Hiç kimse yoktur ki, on kişiye âmir olsun da, kıyamette, idare ettiği kimseler arasında hüküm verilinceye kadar elleri bağlı olmasın!) [Taberani]

(Cehenneme girecek ilk üç sınıf insandan biri zalim âmirdir.) [İbni Hibban]
(Halkın işlerini üstlenip de onlara güçlük çıkarana lanet olsun!) [Ebu Avane]

(Siz âmir olmaya düşkünsünüz. Halbuki, hakkını gözetenler hariç, âmirlik, kıyamette pişmanlıktır.) [Buhari]

(Âmirliğin başı da, sonu da pişmanlıktır, kıyamette de azaptır.) [Beyheki]

(Ey Ebu Zer, kendim için istediğimi, senin için de isterim. Fakat sen zayıfsın, iki kişinin bile başına geçme! Vazifesini hakkıyla yürüten kimseler hariç, âmirlik, kıyamet gününde pişmanlıktır.) [Müslim]

(Herhangi bir idareci olmadan ölmek, elbette senin için kurtuluştur.) [Ebu Davud]

(Ey Abdurrahman, âmirlik isteme! Eğer sen istemeden bir makama getirilirsen, Allahü teâlâ yardımcın olur. Eğer kendi arzunla âmir olursan, Allahü teâlânın yardımından mahrum kalabilirsin.) [Hakim]

Bu hadis-i şerifler, âmirliğin mesuliyetli bir iş olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan âmir olmak hevesiyle yanıp tutuşmak zararlıdır. Eğer istemediği halde, bir kimseye vazife verilirse, hizmet için vazifeyi alması caizdir​
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İşini yarına bırakma



İmam-ı Ebu Yusuf hazretlerinin, Halife Harun Reşid’e tavsiyesi özetle şöyledir:

Ey Müminlerin Emiri, Allahü teâlâ sana büyük bir vazife verdi. O öyle bir vazife ki sevabı sevapların, cezası da cezaların en büyüğüdür. Artık sen, Allahü teâlânın kendilerine emir tayin edip idarelerini sana emanet ettiği insanlar için bina yaparak, adaleti icra etmeye başladın. Bina adalet ve doğruluk harcından mahrum temel üzerine kurulduğu vakit, Allahü teâlâ o binanın temellerini bozar, yapan ve yapılmasına yardım edenlerin üzerine yıkar. Bu sebeple vazifeni ihmal edip herhangi bir hakkın zayi olmasına sebep olma!

Bugünün işini yarına bırakma, aksi halde işleri zayi etmiş olursun. Ecel emelin önündedir. Ecele, iş ve amel ile koş. Çünkü ecel geldikten sonra artık iş ve amel yoktur. Çoban, efendisine hesap verdiği gibi idareci de Rabbine hesap verir.

O halde hakkı sahibine ver, adaleti icra et! Çünkü Kıyamette Allah katında en mutlu idareci, idare ettiği elemanlarını en fazla mutlu edendir.

Eğer sen haktan ayrılırsan, elemanlar da doğruluktan ayrılır. Nefsine uyarak emir vermekten, öfke ile iş yapmaktan sakın! İki işten, ahiret için olanı tercih et! Çünkü ahiret baki, dünya fanidir.

Daima temkinli ol; temkinli olmak dil ile değil kalb iledir. Azabından korkarak ve rahmetini umarak Allah’a sığın, çünkü sığınmak ve korunmak korku ve ümit iledir. Kim Allah’a sığınırsa Allahü teâlâ onu korur. Daima iyi bir akıbet, zayi olmayacak bir iş, herkesin vardığı bir kaynak için çalış. Çünkü, eninde, sonunda varılacak yer, o kadar korkunç bir duraktır ki, orada yürekler hoplayacak, çok kimse zillet içinde olacaktır.

Kıyamette, o korkunç yeri bilip de amel etmeyen, yararlı iş yapmayan kimsenin duyacağı hasret ve pişmanlık sonsuzdur. Şu âyet-i kerimeyi düşünmelidir!
(Bugün [hak ile bâtılın, iyi ile kötünün, haklı ile haksızın ayrıldığı] bir gündür. Sizi de, sizden öncekileri de burada topladık.) [Mürselat 38]

Telafisi imkansız olan bir ayak kayması, acı bir pişmanlıktır. Bu hayat, sadece gece-gündüzün nöbet değiştirmesinden ibarettir. Zaman her yeniyi eskitir, her uzağı yakınlaştırır, vaad edilen her şeyi getirir. Herkes ne yapmışsa, mutlaka karşılığını görür.

Dünyadaki az bir zamandaki işlerin hesabını vermek çok çetindir. Dünya da, içindekiler de yok olacaktır. Ahiret ise devamlı kalma yeridir. Yarın Allah’a, asi olarak mülaki olma! Şunu iyi bil ki, Kıyamet gününün hakimi, kullarını evlerine, yerlerine ve mevkilerine göre değil ancak amellerine göre muhakeme edecektir. Allahü teâlâ ikaz ediyor, o halde dikkatli ol. Çünkü sen; abes olarak yaratılmadın, bu sebeple de başı boş bırakılmayacaksın. Şüphesiz Allahü teâlâ seni yaptıklarından ve içinde bulunduğun durumdan hesaba çekecektir. İyi düşün, nasıl cevap vereceksin? Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz: Ömrünü nasıl geçirdi, ilmi ile nasıl amel etti, malını nereden, nasıl kazandı ve nerelere harcadı, cismini, bedenini nerede yordu, hırpaladı?) [Tirmizi]

Ey Müminlerin Emiri, bu soruların cevabını hazırla! Çünkü bugün dünyada yaptıkların hesabı yarın sana sorulur. Gizli işlerin maskesinin düşeceğini de hatırla! Sana, vazifelerini Allah rızası için yapmanı tavsiye ederim. Tavsiyeme uymazsan; aslında yürünmesi kolay olan yol sana zorlaşır; gözlerin etrafı görmez, gerçekler kaybolur. O geniş yol sana daralır, orada bildiklerini tanımazsın; fakat tanımadıklarını bilirsin. Bu sebeple, nefsine karşı, muzaffer olmasını isteyen kimsenin gayreti ile, husumeti ile nefsine karşı koy!

Ey Müminlerin Emiri, idare ettiklerinin zararına sebep olma! Allahü teâlâ onların haklarını senden alır da, neticede zararın büyük olur. Bina, ancak yıkılmadan önce tahkim edilir. Şüphesiz, Allahü teâlânın, idaresini sana verdiği kimseler hakkında yaptıkların, senin lehine, telefine sebep oldukların da, senin aleyhine olarak tespit edilir.

Allahü teâlânın, idaresini sana emanet ettiği kimselerin işlerini unutmazsan, sen de unutulmazsın. Onlardan ve onlara faydalı şeylerden gafil olmazsan, sen de aldatılmazsın.

İdarecilerin yolunu aydınlatacak nur; ancak cezaları tatbik etmek, araştırmaya ve açık delillere dayanmak suretiyle hakkı sahibine vermektir.

İyi kişilerin yolunu takip etmek, onların iyi hareket ve prensiplerini devam ettirmek daha tesirlidir. İdarecinin zulmetmesi; idare edilenler için bir felaket, itimat ve güvenden yoksun kimselerle yardımlaşıp millet idaresinde onlara dayanması ise bütün halk için bir helaktır.

Ey Müminlerin Emiri, güzel komşuluk ve iyi muamele et! Şükrederek nimetin çoğalmasını iste! Zira Hak teâlâ buyurdu ki:
(Şükrederseniz, nimetlerimi artırırım. Nankörlük ederseniz, azabım şiddetlidir.) [İbrahim 7]

Allah katında ıslahtan daha iyi, fesattan daha kötü bir şey yoktur. Kötülük işlemek nimetlere karşı nankörlüktür. Nankörlük edenlerin çoğu, şereflerinden mahrum olmuş ve Allahü teâlâ, onlara düşmanlarını musallat etmiştir.
[İmam-ı Ebu Yusuf hazretlerinin bildirdiği hadis-i şerifler]
Ey Müminlerin Emiri, şu hadis-i şeriflerin gereğini yapmaya çalış!
1- (İnsanların en kıymetlisi ve kıyamette bana en yakın olanı, adaletle hükmeden idarecidir. İnsanların en kötüsü ve en fazla azap görecek olanı ise, zalim idarecidir.)

2- (Allahü teâlânın hayır murat ettiği milletin idarecileri yumuşak ve cömert kimseler olur. Kim idareci olurda rıfk [yumuşaklık] ile muamele ederse, Allahü teâlâ da ona rıfk ile muamele eder.)

3- (Cemaatten bir karış uzaklaşan, boynundaki İslam halkasını koparmıştır.)

4- (İdarecilerinize sövmeyin. Eğer iyi idare ederlerse sevabı onlaradır, size de teşekkür gerekir. Eğer kötülük ederlerse vebali onlara, size de sabır gerekir. Çünkü idarecilik bir nikmet [cezalandırmak suretiyle mükafat vermek] tir, Allahü teâlâ dilediğini o yoldan imtihan eder. Onun nikmetini öfke ile değil, sabırla karşılayın!)

5- (Her emire itaat et, her imamın arkasında namaz kıl! Eshabımın hiçbirine sövme!)

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdarecilere tavsiyeler



Tahir bin Hüseyn, Abbasiler zamanında Horasan valisi iken, Rakka valiliğine atanan oğlu Abdullah bin Tahir’e bazı nasihatlerde bulunmuştur. Nasihatleri özetle şöyle idi:

Allahü teâlâdan kork. Daima Onun korkusu içinde bulun. Her an Onu murakabe eyle! Hep Onu düşün. Onun gazabından sakın. Gece-gündüz, idaren altında bulunan insanları korumaya gayret eyle. Allahü teâlânın sana ihsan ettiği afiyet nimetini, ahiret için hazırlanmakta ve mesul olacağın şeyi düşünmekte kullan.

Allahü teâlâ ihsan ederek valilik mevkiinde bulunmanı nasip etmiş ve idaren altında bulunanlara da şefkat ve merhametle muamele etmeni emretmiştir. Ayrıca, insanlara karşı adil davranmanı, Allahü teâlânın hakkına riayet etmeni, insanlara Onun emir ve yasaklarını tatbik etmeni, onları zararlı şeylerden korumanı, onların ırz ve namuslarını iyi muhafaza etmeni, kanlarının dökülmesine mani olmanı, yolculuklarında kendilerine yol emniyetini temin etmeni, hasılı, onları rahat ettirmeni emretmiştir.

Şunu iyi bil ki, Allahü teâlâ emrettiği şeylerden seni hesaba çekecek ve yaptığın işlerin; mükafat veya ceza olarak, karşılığını verecektir. O halde aklınla, zihninle, basiretinle, her şeyinle, Hak teâlâya vereceğin hesaba hazırlanmaya yönel. Hiç bir meşguliyet bu mühim farzı terk etmene ve gevşeklik göstermene sebep olmasın. Çünkü bu, her şeyin başıdır.

Üzerinde en fazla dikkat ve hassasiyet göstereceğin, önemle duracağın en mühim şey; Allahü teâlânın sana farz kıldığı beş vakit namaza devam etmektir. Ayrıca, namazlarını, Hak teâlâyı hatırlayarak, güzel abdest alarak, müstehap olan vakitlerinde, bütün adab ve erkanına riayet ederek cemaatle kılmaktır. Bundan başka, namazda okuduğun âyet-i kerimeleri, acele etmeden, edeple oku. Namazın rüku, secde ve diğer erkanını, tam bir samimiyet, ihlas ve teslimiyet ile ifa et. Yapılan bütün iyi işlerin, hatta diğer bütün ibadetlerin; namazı güzel ve düzgün kılabilmek için olduğunu unutma. Bu hususta en ufak bir gevşeklik, tembellik gösterme ve asla ihmalkâr davranma. Bil ki, bütün işlerin düzenli olması namaza bağlıdır. Namaza bu şekilde devam eden, her kötülükten uzaklaşır. Çünkü Allahü teâlâ mealen; “Doğru kılınan namaz, insanı fahşadan ve münkerden muhakkak uzaklaştırır” buyurdu. (Ankebut 45) Beraber olduğun kimseleri de namaza teşvik et!

Beş vakit namazdan sonra yapman gereken en mühim husus, Resulullah efendimizin sünnetine sımsıkı sarılmak ve Onun ahlakı ile ahlaklanmaktır.

Bir işle karşılaştığın zaman, önce Allahü teâlâdan korkarak istiharede bulun ve Resulullah efendimiz vasıtasıyla bildirdiği emir ve yasaklarına bağlı kalarak yapmaya çalış. Bu işin, Allahü teâlânın senin hakkında, razı olduğu, beğendiği şekilde meydana gelmesini nasip etmesi için Ondan yardım iste!

Sana yakın olsun, uzak olsun, hoşlandığın ve hoşlanmadığın bir hususta herhangi bir kimseye muamele ederken, sakın adaletten ayrılma.

Her zaman fıkıh âlimlerini, salihleri, Allahü teâlânın emirlerine uygun yaşayanları tercih eyle. Kişiyi süsleyen şeylerden birisi, fıkıh ilmine sahip olmak, fıkıh bilgisini elde etmeye çalışmak başkalarını da buna teşvik etmek ve insanı Allahü teâlâya yaklaştıracak şeyleri bilmektir. Bütün bunlara riayet edersen, Allahü teâlânın yardımı ve muvaffakiyeti seninle beraber olur. Bunun sayesinde, insanlar senin emrine tazimde bulunur. Saltanatın onlara karşı heybetli olur. Böylece, herkes sana samimiyet duymaya ve adaletine itimat etmeye başlar.

Bütün işlerinde orta yolu tut. İtidalli olmak, orta yolda bulunmak çok takdir edilmiş, beğenilmiştir. Orta yolu tutmak, apaçık bir emniyet, fazilet ve güzellik olup, insanı, istikamet sahibi olmaya ve hidayete sevk eder. Hak teâlânın yardımı, muvaffakiyeti ve iki cihan saadeti ise, istikamet ve hidayet üzere bulunanlaradır.

Bütün dünya işlerinde orta yol üzere bulun. Ahireti istemekte, sevap işlemekte, salih ameller yapmakta, güzel hâl üzere bulunmakta gevşeklik gösterme. Zira, Allahü teâlânın rızasını kazanmak ve Cennette, Onun dostu olan veli kullarla beraber olmak için çok hayır ve iyilik yapmanın, bu hususta gayretli olmanın hududu yoktur.

Bil ki, dünya işlerinde orta yol üzere bulunmak, kişinin izzet ve şerefini arttırır. Günahlardan korur. Ayrıca sen, kendini ve beraberinde bulunanları, ancak orta yolu tutmakla koruyabilir ve işlerini düzeltebilirsin. Orta yolu tut ve buna riayet eyle. Böylece işlerin tamam olur, gücün, kudretin artar. Sana tâbi olan insanlardan, yakınında bulunanlar ve uzağında olanlar, düzelip ıslah olurlar.
Allahü teâlâya zannını güzel eyle ki, maiyetinde bulunanlar da sana doğru davransınlar.

Kendisine vazife verdiğin hiçbir kimseyi herhangi bir şeyden dolayı, durumunu iyice araştırmadan önce, asla suçlama! Çünkü, temiz kimselere itham ve kötü zanda bulunmak, büyük günahtır.

Arkadaşların ve yakınların ile alakalı işlerinde iyi zanda bulun. Onlara suizanda yani kötü düşüncede bulunmaktan kaçın. Bu davranışın, onların iyi yetişmelerinde sana yardımcı olur. Allahü teâlânın düşmanı olan şeytan, yaptığın işlerde, hoşlanacak bir şey bulamasın. Çünkü sende azıcık bir zayıflık bulması, suizannı ve hayatının tadını kaçıracak olan gam ve kederi gönlüne sokmak için kâfidir.

Şunu iyi bil ki, hüsn-i zan sahibi olduğun müddetçe, kuvvet ve rahat bulursun. İşlerinde, arzu ettiğin, sevdiğin neticelere hüsn-i zan ile kavuşursun. Hüsn-i zan sayesinde insanları, seni sevmeye, bütün işlerinde doğru ve dürüst olmaya davet edebilirsin. Hüsn-i zan sahibi olursan, insanlar seni sever ve bütün işlerini severek, dürüstlükle yaparlar. Bununla beraber, yakınlarına hüsn-i zannın ve emrin altında bulunanlara olan yumuşaklığın hiçbir zaman işlerini takibe, sorup araştırmana, dostların işlerini halletmene, maiyetindekileri gözetmene, onları dikkatle takip etmene mani olmasın. İdaren altında bulunanları iyi gözetip, ihtiyaçlarını gidermen ve himayelerini üstlenmen önde gelen tercihin olsun. Dinin ayakta durması ve sünnetin ihyası, ancak bu şekildedir.

Bütün bu işlerin hepsinde niyetini sağlam eyle. İhlaslı ol. Yaptıklarından mesul olduğunu, işlemiş olduğu iyiliklerden mükafat alacağını, kötülüklerden ise ceza göreceğini çok iyi bilen kimsenin yaptığı gibi, devamlı kendini hesaba çek! Muhakkak ki, Allahü teâlâ dinini sağlam ve şerefli bir sığınak kılmıştır. Dinine uyanları yüksek, şerefli eylemiştir. O halde idare ettiğin, yetişmelerini üzerine alıp, kendilerini gözettiğin kimselere din yolunu, hidayet yolunu göster.

Allahü teâlânın hakkına mutlaka riayet et. Suçlulara müstahak oldukları cezayı vermekten de geri durma. Bunu ihmal etme ve asla gevşeklik gösterme! Suçlulara, cezalarını vermekte gecikme. Aksi halde bu gecikmen, içinde bulunduğun hüsn-i zannı bozup, yok eder. Bu hususlara bildirilen şekilde riayet eylersen, dinin korunmuş ve mürüvvetin tamamlanmış olur.

Verdiğin herhangi bir sözü muhakkak yerine getir. Hayırlı bir şey vaat ettiğinde, gecikmeden yap. Daima iyilik yapmaya, iyilik sahibi olmaya yönel! Sana iyilik yapanlara karşılık, iyilikle mukabelede bulun. İdaren altında bulunanların ayıp ve kusurlarını görmemeye çalış! Kendini yalan sözden uzak tut ve böyle yalancılara buğzet. Söz taşıyanlardan da uzak dur! İşlerinin, başında veya sonunda fesada uğrayıp bozulması, yalancıların sana yaklaşmaları ve sana yalan söylemeye cüret etmeleri ile başlar. Çünkü yalan, günahların başıdır. Koğuculuk, sahibini selamete erdirmez. Koğucu ile arkadaşlık edenin de başı selamete ermez. Ayrıca, koğucunun sözlerine uyarak hareket eden kimsenin hiçbir işi rast gelmez.

Doğruluk ve iyilik sahibi kimseleri çok sev. Doğruluk üzere çalıştıkları müddetçe şeref sahiplerinin yardımcısı ol. Zayıflara yardım eyle. Akrabanı ziyaret edip gözet. Bütün bunları, Allahü teâlânın rızası ve Onun dininin yükselmesi için yap, sevabını da sadece Allahü teâlâdan iste ve daima ahiret yurdunu talep eyle!

Kötü arzulardan ve zulümden çok kaçın. Hatta bunları, hatırından bile uzak tut. İdaren altında olanlara da, bu düşüncelerden uzak olduğunu göster. Onları adaletle güzel idare eyle. Aralarında hak ve doğrulukla kal ve seni hidayet yoluna ulaştıracak marifet bilgisi ile muamele et. Kızdığın zaman kendine hakim ol. Vakur, ağır başlı ve yumuşak huylu ol. Bulunduğun mevki sebebiyle kendini çok kıymetli zannetmekten, hiddet ve gururdan çok sakın. Hem; “Ben başta bulunuyorum. Dilediğimi yaparım” gibi bir düşünceye kapılmaktan çok sakın. Çünkü bu hal, sende görüşün noksan olduğuna ve bir olan, ortağı bulunmayan Allahü teâlâ hakkındaki bilginin azlığına alamettir. Allahü teâlâ için niyetinde samimi, ihlaslı ve Onun hakkında yeterli bilgiye sahip ol!

Şunu iyi bil ki, mülk, Allahü teâlânındır ve onu dilediğine verir. Dilediğinden ise çekip geri alır. Sultana yakın olup, nimetlere bol bol kavuşanlar, Allahü teâlânın bu nimet ve ihsanlarına nankörlük ederler, küfran-ı nimette bulunurlarsa ve bu nimetlerle övünüp büyüklenirlerse, o nimetlerin elden çıkması ve cezanın gelmesi çabuklaşır ve hiçbir şey o kadar süratli değildir.

Nefse düşkün olmaktan çok sakın. Biriktirmen ve saklaman gereken hazinelerini; iyilik, takva, adalet, idaresine memur olduklarını ıslah, beldelerini imar işleri ile alakadar olmak, canlarını korumak ve mahzunlara, muhtaçlara yardım etmek içi kullan.

Şunu iyi bil ki, mallar çoğaltılmakla ve hazineler de biriktirilmekle, üzeri kilitlenmekle meyve vermez, artış göstermez. Ancak bu mallar, seninle bulunanların ıslahı, haklarının kendilerine verilmesi, geçim sıkıntılarının giderilmesi gibi hususlar için kullanıldığı takdirde kıymetli olur ve o zaman meyve vererek artış göstermiş olur. O halde hazinelerinde, hakikaten artan mal biriktirmek istiyorsan, mallarını bu şekilde, İslamın ve Müslümanların faydaları için, onlara hizmette harcamalısın. Bu gibi hususlara riayet eder, hak sahiplerine haklarını ödersen, kavuştuğun nimetler elinde kalır ve Allahü teâlâ sana daha fazlasını ihsan eder.

Herkese karşı adaletle ve ihsan ile muamele edersen, onlar da sana itaatte bulunup, her söylediğini ve her istediğini kolaylıkla yaparlar.

Hudutlarını bildirdiğim bu hususlara riayet etmeye çalış! Hasenatını, iyiliklerini çok eyle! Maldan baki kalacak, ahirete yarayacak olan, Hak yoluna sarf edilendir. Şükredenleri iyi tanı ve kendilerini mükafatlandır. Sakın dünya ve dünya gururu, sana ahiret korkusunu unutturmasın. Aksi halde üzerindeki hakları hafife almaya, küçümsemeye başlarsın. Bir işi önemsemeyip ağır davranmak, insanı aşırılığa, ihmalkârlığa götürür. Aşırılık ise helake sebep olur. Yaptığın her amel, ihlaslı yani yalnız Allahü teâlânın rızası için olsun. Sevabını Ondan bekle. Muhakkak ki, Allahü teâlâ, dünyadaki nimetini bol ve geniş olarak ihsan etmiştir ve bu fazlını da senin elinde meydana çıkarıp, göstermiştir. O halde bütün bunlara karşı şükret. Şükre sımsıkı sarıl. Yalnız Allahü teâlâya güven! Böyle yaparsan Allahü teâlâ, sana olan hayır ve ikramını arttırır. Allahü teâlâ, şükreden kimselere şükürleri kadar, ihsan sahiplerini de ihsanları nispetinde mükafatlandırır, sevap ihsan eder. Kavuştuğun nimetlerden, nimete kavuşmana vesile olanların hakkını ver. Onlara teşekkür et. Hiçbir günahı hafif görme! (Çünkü günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak olduğundan büyüktür. Bazı günahlar bazılarına göre daha büyüktür.)

Hasetçiye meyletme! Fasık ve facire, açıktan günah işleyenlere merhamet gösterme. Nimete nankörlük edene iyilikte bulunma. Düşmana yaltaklık etme! Söz taşıyan koğucunun söylediklerini tasdik etme. Haini emin kabul etme. Fasıklarla dostluk kurma. Azgın ve sapık kimselere tâbi olma ve onlara uyma. İki yüzlü olanları övme. Hiçbir insanı hakir, aşağı görme. Hakikaten çok muhtaç olup, senden bir şey istemeye geleni boş çevirme. Bâtıla hiç kulak verme. Muziplik ederek insanları güldürenlerle alakadar olma. Aksi halde, sen de onlar gibi, ciddiyetsiz, hafif meşrepli olursun.

Vaadinden dönme. Şuursuzca davranma. Gazap ve kızgınlıkla amel etme. Övünüp kibirlenme. Kendini beğenme. Şımararak, gururlanarak yürüme. Hafif, basit olanlarla, Hakkı tanımayanlarla, malını ölçüsüz savuran cahillerle düşüp kalkma.

Ahirete hazırlanmak hususunda gevşeklik tembellik gösterme. Günlerini, başkasına kızarak, onları azarlayıp lanet ederek ve gizlice sır, söz taşıyarak, herkesin gizli hallerini araştırarak geçirme. Kendisine müsamaha ederek veya ondan korkarak zalimin zulmüne göz yumma. Ahirette göreceğin mükafatı, alacağın sevabı, dünyada dünyalık olarak bekleme.

Şunu iyi bil ki, seni, emrin altında olanların işleriyle meşgul olmaktan men eden şeylerin en süratlisi, en tesirlisi cimrilik ve hırstır. Mala karşı çok haris olursan, çok toplayan ve az dağıtan, Allah için az veren veya hiç veremeyen biri olursun. Böyle olunca, işlerinin pek azı düzgün olabilir. Emrin altında olanlar, ancak mallarından elini çektiğin, üzerlerinden zulmü kaldırdığın zaman seni severler. Dostlarının, dostluktaki samimiyetleri de senin kendilerine olan iltifat ve ihsanların ile devamlı olur. Bunun için cimrilikten çok sakın. İnsanoğlunun ilk defa cimrilik sebebiyle Rabbine isyanda bulunduğunu hatırından çıkarma. İsyan eden, rezil ve perişan olmuş demektir.

Hak yolunda cömertlik yapmak, yolunu kolaylaştırır. Cömertliğin, kulların en faziletli ibadetlerinden olduğunu unutma. Bunun için cömertliği, kendine huy haline getir.

Vazifelilerin durumlarını incele. Maaşlarını da arttır. Böylece Hak teâlâ onların ihtiyaçlarını gidermiş olur. Onların işleri de seninle kaim olur, kuvvet bulur. Ayrıca bu davranışınla kalblerinin bağlılığı ve emrine itaatleri fazlalaşır. Unutma ki, bir sultan; emri altında olanlara merhametli ve adaletli davranır, onları koruyup gözetir, insaf, yardım, şefkat ve iyilikle muamele eder ve kendilerine bolluk temin ederse, bu hali, saadet olarak ona kâfidir.

İyi bil ki, Allahü teâlâ indinde hiçbir şey, adaletle hükmetmek gibi değildir. Çünkü adaletle hükmetmek, Allahü teâlânın öyle bir terazisidir ki, yeryüzündeki bütün haller onunla tartılır.

Hükümde ve amelde adaletin kaim olması, bu terazi iledir. Böylece insanların durumları düzelir. Yolların emniyeti sağlanır, mazlum hakkını alır, diğer insanlar da haklarını kolayca alırlar. Böylece hayat güzelleşir. İtaat hakkı ifa olunur. Yani herkes itaatkâr olur. Allahü teâlâ afiyet ve selamet ihsan eder. Böylece din kaim olur, her tarafta dinimizin emir ve kaidelerine uyulur.

Allahü teâlânın emri hususunda çok dikkatli, pek hassas davran. Ayıp ve fesat olan işlerden, iftiradan çok sakın. Suç sahiplerine, Allahü teâlânın emrettiği cezaları ver. Aceleci olma. Başkalarını rahatsız etmekten, sıkıntı ve üzüntü vermekten uzak ol. Rızkına kanaat eyle ki, gönlün rahat olsun. Gayretin, çalışman kararlı, istikrarlı olsun. Tecrübelerinden istifade eyle. Sustuğunda çok dikkatli, uyanık ol! Konuştuğun zaman, doğruyu söyle.

Hasma karşı insaflı ol. Şüpheli, tereddütlü hallerde dikkatli, ihtiyatlı, yavaş hareket eyle. Bir şeyin deliline iyice ulaş, delili iyi tespit et ki, hükmün kesin ve sağlam olsun. Birini cezalandırman gerekirse, herhangi bir himaye, müsamaha ve ayıplayıcının ayıplama ihtimali, ceza vermene mani olmasın. İyi tespit et, acele etme. Temkinli davran. Dikkatli bak, kontrol eyle. Tedbirli ol ve iyi düşün. Gördüklerinden ibret al.

Rabbine karşı tevazu üzere bulun. İdaren altında bulunanların hepsine yumuşak muamele eyle. Nefsine, Hakkı hakim kıl. Haksız yere, haram olarak kan akıtmaya kalkma. Çünkü bu, Allah katındaki suçların büyüklerindendir.

İyi bil ki, sen vali tayin edilmekle, idaren altında bulunan, kendilerinden mesul olduğun insanların hazinedarı, koruyucusu ve gözetleyicisi oldun. Bu vazifelerinden dolayı, idaren altında bulunanlara, korunup gözetilenler manasına raiye denilmiştir. Çünkü sen onları gözetirsin ve başlarında bulunursun.
Onlara bir memur tayin edeceğin zaman, görüş, tedbir ve tecrübe sahibi, işinin ehli, idareciliği bilen, namuslu, dürüst kimseleri tayin et. Zira bu, sana dayanan, üzerine aldığın vazifenin icabı olarak yerine getirilecek haklardandır. Hiçbir meşguliyet seni, bu vazifelerden alıkoymasın ve hiçbir mani seni bu işleri yapmaktan uzak tutmasın.

Bütün bu nasihatlere riayet edersen, beğenilen, düşmanların gözünde bile adaletinden razı olunan; bütün işlerinde, adalet, kuvvet, tedarik sahibi kıymetli bir idareci olursun. O halde, bu hususları yerine getirmeye gayret eyle ve hiçbir şeyi buna tercih eyleme ki, Allahü teâlânın izni ile işinin sonunda övülmeye layık olasın.

İdaren altında bulunan yerlere vazifelendirdiğin kimselerin çalışmaları, hal ve gidişatları hakkında sana malumat yazıp bildirecek emin kimseler gönder. Böylece vazifelendirdiğin memurların çalışmalarını takip et. Memurlarına bir iş buyurmak gerekince, istediğin işin sonunu iyi düşün. Şayet bu işin akıbetinde, selamet, emniyet ve afiyet görürsen ve bu işten güzel netice, nasihat, iyi karşılık umarsan, yap. Aksi halde vazgeç. O iş hakkında, ilim ve basiret sahiplerine danış. Kişi sonunu düşünmeden bir iş yapmaya kalkarsa, kendisini tehlikeye attığı gibi işleri de bozulabilir. Bu sebeple her işinde ihtiyatlı ol.

Bugünkü işini, yarına bırakma! Kendi işini kendin yapmaya çalış. Yarınki günde karşılaşacağın işler ve hadiseler, yarına bıraktığın işleri yapmana mani olur. Bil ki, gün, geçtiği zaman, içindekileri de birlikte götürür. Bugünkü işini yarına bırakırsan, yarına iki günlük işi biriktirmiş olursun. Bu ise seni çok meşgul eder, sonra hiç birini yapamazsın. Ama her günün işini o günde yaparsan, kendini ve bedenini rahatlatmış, sultanının işlerini de muhkem etmiş olursun.

İhtiyaç içerisinde bulunan hanelerin haklarını araştır. Geçim yüklerini üzerine al, durumlarını düzelterek sıkıntıya düşmelerini önle. Bundan başka fakirlerin, miskinlerin, durumunu sana kadar getirmeye muktedir olmayanların hakkını aramada bizzat alakadar ol. Gizli meselelerini, sıkıntılarını öğren. Allahü teâlânın izni ile hallerini düzelt. Hastaların barınıp tedavi görecekleri hastaneler yap. Onlara iyi bakıp, hizmet edecek, şefkatli davranacak hizmetçiler ve hastaları güzel muayene ve tedavi edecek tabipler tayin eyle!

İşlerin çokluğu sende bıkkınlık meydana getirmesin ve insanlarla meşgul olmana mani olmasın. İnsanların yanına gelmelerine izin ver. Onlarla görüş, kendilerine sakinlik göster. Merhamet kanatlarını aç. Sevindiğini onlara göster. Bir şey istemekte ve konuşmakta kendilerine yardımcı ol. Onlara karşı şefkatli, merhametli ve cömert ol. Verdiğini; üzmeden, başa kakmadan, cömertlikle, gönül açıklığı ile ver ve karşılığını yalnız Allahü teâlâdan bekle. Bu şekilde verilenlerin, Allahü teâlânın izniyle çok kârlı, kazançlı bir ticaret olduğunu bil.

Gördüğün dünya işlerinden ve senden önce, geçmiş asırlarda yaşayan helak olmuş milletlerdeki başkan ve hükümdarların hallerinden ve akıbetlerinden ibret al. Sonra dininin hükümlerine uyarak, dininin ve kitabının kaim olası için gayret edip, her halinde Allahü teâlânın emrine sımsıkı sarıl. Bunlara mugayir ve Allahü teâlânın gazabına sebep olan şeylerden uzak dur.

Haramdan mal toplama ve malını israf ile harcama. Sık sık âlimlerin meclislerinde bulun, onlarla istişare et ve kendileri ile beraber ol. Tek arzun; Hak teâlânın emirlerine tâbi olmak ve bunu yaymaya çalışmak, işlerin iyilerini, yüksek olanlarını tercih etmek olsun. Beraber olduğun kimselerin senin nazarında en kıymetlisi, sende gördüğü bir kusuru, çekinmeden, tenha bir yerde sana söyleyebilen kimse olsun. Böylelerinin sana olan samimiyeti, muhabbeti elbette yapmacık ve gösteriş değildir.

Yaptığın iyiliği başa kakma. Bütün işlerinde Allahü teâlâdan yardım iste ve hayırlı kılmasını dile. Muhakkak ki, Allahü teâlâ doğru ile ve doğru olanlarla beraberdir. Hal ve gidişatın; Allahü teâlânın rızasını kazanacak, Onun dinine nizam olacak, dinine tâbi olanlara izzet ve şeref bahşedecek, millete adalet ve sulh temin edecek şekilde olsun.

Allahü teâlâdan dilerim ki; doğru yolda bulunmanı ve muhafazanı güzel kılsın. Muhakkak Allahü teâlâ kullarına yakındır ve onların dualarını kabul edicidir.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Gerisi gelicek inşallah....Şimdilik çıkmam lazım..Allah(c.c)'ya emanet olun..B)
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Padişaha nasihat



İmam-ı Gazali hazretleri, Selçuklu sultanı Sultan Sencer'in padişahlığı sırasında onunla görüşmüş, ona mektup yazmış ve bizzat nasihatte bulunmuştur.

Sultan Sencer; Ehl-i sünnet itikadında, dinine bağlı ve bid'atleri reddeden bir padişah idi. 60 sene kadar tahtta kalmış olup, ilme ve ulemaya karşı çok hürmet eder, kendisi de ilimle meşgul olurdu. O zamanın en meşhur âlimi olan İmam-ı Gazali hazretlerine haset edenler, İmam-ı azam hazretlerinin aleyhinde bulunuyor diye iftira ederek, Sultan Sencere şikayet etmişlerdi. Bunun üzerine Sultan Sencer, İmam-ı Gazali hazretlerini yanına davet edip, görüşmek istediğini bildirdi. Durum İmam-ı Gazali hazretlerine iletilince bazı mazeretlerini bildirerek gitmedi. Sultan Sencere mazeretini bildirmek ve nasihat etmek üzere bir mektup gönderdi.

Özetle şunları bildirmiştir:
“Cenab-ı Hakkın, ahirette bir insana ihsan edeceği şeylerin yanında, bütün yeryüzü, bir ker**** gibi kalır. Yeryüzünün bütün beldeleri, vilayetleri, o kerpicin tozu toprağı gibidir. Kerpicin ve tozunun toprağının ne kıymeti olur? Ebedi sultanlık ve saadet yanında, yüz senelik ömrün ne kıymeti vardır ki, insan onunla sevinip, mağrur olsun? Yükseklikleri ara, Allahü teâlânın vereceği padişahlıktan başkasına aldanma!

Bu ebedi padişahlığa kavuşmak, herkes için güç bir şey ise de, senin için kolaydır. Çünkü Resulullah efendimiz, ''Bir gün adalet ile hükmetmek, altmış senelik ibadetten efdaldir'' buyurdu. Madem ki Allahü teâlâ sana, başkalarının altmış senede kazanacağı şeyi bir günde kazanma sebebini ihsan etmiştir, bundan daha çok muvaffakiyete fırsat olamaz! Zamanımızda ise iş o hale gelmiştir ki, değil bir gün, bir saat adaletle iş yapmak, altmış yıl ibadetten efdal olacak dereceye varmıştır.

Dünyanın kıymetsizliği, açık ve ortadadır. Büyükler buyurdular ki: “Dünya kırılmaz altın bir testi, ahiret de kırılan toprak bir testi olsa, akıllı kimse, geçici olan ve yok olacak olan altın testiyi bırakır, ebedi olan toprak testiyi alır. Kaldı ki dünya, geçici ve kırılacak toprak bir testi gibidir. Ahiret ise hiç kırılmayan ebediyen baki kalacak olan altın testi gibidir. Öyleyse, buna rağmen dünyaya sarılan kimseye nasıl akıllı denilebilir? Bu misali iyi düşünün ve daima göz önünde tutun!

Beni yanınıza davet etmiş bulunuyorsunuz. Benim ahdim var. Bundan sonra hiçbir sultanın yanına gitmeyeceğim ve hiçbir sultandan en ufak bir şey kabul etmeyeceğim. Münazarayı terk edeceğim. Bu ahdimde durdum. Bu bakımdan, sultanlar beni bu hususta mazur gördüler.

Sizin için hayır dualarda bulundum. Eğer her şeye rağmen gelmem için bir fermanınız olursa, emre itaatin lazım olduğunu bildiğim için, ahdimi bozarak, fermanınızı kabul etme yolunu seçerim. Allahü teâlâ, dilinize ve gönlünüze öyle şeyler getirsin ki, bununla yarın ahirette utanmaktan muhafaza etsin... Vesselam.''

Bu mektup Sultan Sencere ulaşınca, madem ki Meşhed’e gelmiş, ordugahımıza az bir mesafe var. Oradan gelmek güç bir iş değildir diyerek, gelmesini istediğini bildirdi. Bunun üzerine İmam-ı Gazali hazretleri Sultan Sencerin yanına geldi. Huzuruna girince ayağa kalkıp, İmam-ı Gazali hazretlerini karşılayıp kucakladı. Sonra da kendi tahtına onu oturttu. Çok hürmet gösterdi. İmam-ı Gazali hazretleri oturduktan sonra, yanında bulunan bir talebesine, Kuran-ı kerimden bir miktar oku buyurdu. Talebesi de mealen; “Allah kuluna kâfi değil mi?” buyurulan, Zümer suresi 36. Âyetini okuyunca, İmam-ı Gazali hazretleri, ''Evet'' dedi. Daha sonra söze Besmele çekerek başladı. Sultana özetle dedi ki:

''Allahü teâlâya hamd olsun. Kurtuluş ancak takva sahibi olanlar içindir. Düşmanlık da ancak zalimleredir. İslam âlimlerinin âdeti şöyledir: Padişahların huzuruna girdiklerinde; dua, sena, nasihat ve bir ihtiyacın giderilmesi hususunda konuşma yaparlar.

Dua hususunda evla olan, gece karanlıklarında Hak teâlâya gizlice yalvarmaktır. Çünkü insanlar arasında yapılan dualarda riya, gösteriş ihtimali var. Halis olmayan böyle dualar ise, Hak teâlâ indinde makbul değildir. Bu huzurda övgüde bulunmak da riyakârlıktan uzak değildir. Yükseklik ve ışık bakımından, güneşin parmakla gösterilip, övülmeye ihtiyacı yoktur. Güzellik kemale ulaşınca, övenlerin pazarını bozar, bunların eli boş kalır.

Resulullah efendimiz (Size iki vaiz bıraktım, biri susar, biri konuşur. Susan nasihatçi ölümdür. Konuşan ise Kur’andır) buyurdu. Dikkat et, susan nasihatçi ölüm, lisan-ı haliyle ne söylüyor ve konuşan nasihatçi ne söylüyor? Susarak, haliyle nasihat eden, ölüm diyor ki:
Ben, her canlıyı pusuda beklemekteyim. Zamanı gelince aniden pusudan çıkıp yakalayıveririm. Eğer benim herkes için yapacağım işin bir benzerini görmek isteyen varsa; padişahlar, vefat etmiş olan padişahlara, emirler de, vefat etmiş olan emirlere baksınlar. Melikşah, Alparslan, Çağrıbey toprak altından halleriyle şöyle nida ediyorlar:

''Ey Padişah, ey gözümüzün nuru, sakın unutma ki, biz nerelere sevk edildik ve ne korkunç işler gördük. Emrinde bulunanlardan biri aç iken, sen asla bir gece tok olarak uyuma! Biri çıplak iken, sen istediğin gibi giyinme!

Şöyle vasiyet ederler:
Benden bir kelime kabul et ki, bu; “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah”dır. Bunu daima dilinde tut, yalnız kaldığın zaman bunu söylemeyi asla unutma. Asıl iman, bunu söylemekle istikrara kavuşur. “İman, suyunu taatten alır. Kökü adalet ile, devamı Hakkı zikretmek ile kaimdir'' buyurulmuştur. Bunların hepsini yapıp ahiret azabından kurtulursan da, kıyamette sualden kurtulamazsın. Hadis-i şerifte; ''Her biriniz çoban gibisiniz ve herkes emri altında bulunanlardan sorumludur'' buyuruldu.

Ey Padişah! Hak teâlânın hak nimetini eda eyle ki, nimet; doğru iman, doğru itikad, güler yüz ve güzel ahlaktır ve iyi amellerdir. Bunlardan iyi amel işlemek senin elindedir. Madem ki Allahü teâlâ bu nimetleri sana ihsan etmiş, sen de dördüncüden, iyi amel etmekten kendini mahrum etme ki, küfran-ı nimet etmiş olmayasın ve ey ayakta duran emirler! (vezirler, kumandalar!) Eğer devletinizin mübarek ve daimi olmasını istiyorsanız, nimetin kadrini biliniz. Nimeti, felaket ve bedbahtlıktan ayırt ediniz. Biliniz ki; sizin bu Horasan melikinden başka, göklerin ve yerlerin maliki olan başka bir padişahınız vardır. Yarın kıyamette, herkesi hesaba çekecek ve benim nimetimin hakkını nasıl elde eylediniz, nasıl yerine getirdiniz, buyuracak.

Meliklerin kalbleri, Allahü teâlânın hazineleridir. Rahmet, azap ve cezaya dair yeryüzünde her ne vuku bulsa, meliklerin gönülleri vasıtasıyla olur. Allahü teâlâ, (Kendi hazinemi size emanet ettim. Sizin dilinizi o hazinenin kilidi yaptım, korudunuz mu? Yoksa emanete ihanet mi ettiniz?) diye soracak. Hazineye ihanette bulunan, bir mazlumun halini padişahtan gizleyendir.

Bir ihtiyacın arz edilmesine gelince, benim bir genel, bir de özel olmak üzere iki hacetim vardır. Genel olanı şudur: Tus ahalisi zulümden helak olmuştur. Soğuk ve susuzluktan mahsuller tamamıyla mahvolmuştur. Onlara acı! Hak teâlâ da sana acısın. Açlık dert ve belasıyla müminlerin boynu ve belleri kırıldı.

Özel hacetim ise şudur: Ben, 12 seneden beri halktan uzaklaşmış, bir köşeye çekilmiştim. Sonra Fahr-ül-mülk, Nişabur Medresesi müderrisliğini kabul etmem için ısrar etti. Ben ona, Bu zaman, benim sözlerimi kaldıramaz. Bu zamanda bir hak söz söyleyenin, kapı ve duvar bile aleyhine geçer demiştim. Bugün ise iş o raddeye gelmiş ki, işitmiş olduğum sözleri rüyada görseydim, karışık rüyadır derdim. Bunların akli ilimler ile alakalı olanlarında eğer bir kimsenin itirazı varsa, buna şaşılmaz. Çünkü benim sözlerimde, herkesin anlayamayacağı manalar çoktur. Bununla beraber ben, kime olursa olsun söylemiş olduğum herhangi bir sözümü açıklayıp ispat edebilirim. Böylece meseleyi açıklığa kavuştururum. Bu gayet kolaydır. Fakat, İmam-ı a'zam Ebu Hanife’nin aleyhinde bulunmuşum diye söz söylüyorlarmış. İşte buna asla tahammül edemem. Allahü teâlâya yemin ederim ki, ben, Ebu Hanife’nin ümmet-i Muhammed arasında, fıkıh ilminin inceliklerinde ve manasında en büyük âlim olduğunu kesin olarak kabul etmekteyim. Her kim ki, bu söylediğimin tersine bir sözüm olduğunu veya bir şey yazmış olduğumu söylerse o yalancıdır.

Sizden şunu isterim ki; beni, Nişabur’da, Tus'da ve diğer bütün şehirlerde ders verme işinden affediniz. Kendi halimde kalayım. Bu zaman, benim sözlerime tahammüllü değildir.''

Sultan Sencer, İmam-ı Gazali hazretlerini dikkatle dinledikten sonra şu cevabı verdi:
“Söylediğin bu sözleri duymak ve imam-ı a’zam hakkındaki güzel kanaatlerini, Irak ve Horasan âlimlerinin hepsinin duyması için, onları burada toplamamız lazımdır. Büyük İslam âlimleri hakkındaki kanaatinizi ve onlara olan hürmet ve sevginizi herkese duyurmak üzere, her tarafa dağıtmak için bu ifadeleri yazmanızı istiyorum. Tedristen, ders verme işinden muaf tutulma arzuna gelince, bu mümkün değil. Fahr-ül-mülk, seni Nişabur müderrisliğine [profesörlüğüne] davet etmiştir. Biz, senin namına medreseler yaptıracağız. Bütün âlimler gelsinler, kendilerine kapalı kalan meseleleri öğrensinler, zor meselelerini halletsinler.''

İmam-ı Gazali hazretleri, ömrünün bundan sonraki son iki yılını, kendi memleketi Tus'ta kitap yazmak, insanları irşad etmek ve talebelere ders vermekle geçirdi. 55 yaşında vefat eti.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdarecide olması gereken hasletler



Âlimler buyurdu ki:
''İyilik, sevgi kazandırır. Kötülük, düşmanlığa sebep olur. Münakaşa etmek, düşman kazandırır. Uymak, itaat etmek, dostluk meydana getirir. Doğruluk, itimat kazandırır. Emanete riayet, kalb huzuru meydana getirir. Adaletli olmak, kalbleri toparlar ve sevgi doldurur. Zulüm, parçalanmaya, bölünmeye götürür. Güzel ahlak, muhabbete, kötü ahlak, insanların uzaklaşmasına sebep olur. İyilik ve cömertlik, dostluğa, cimrilik, yalnızlığa götürür. Kibirlilik, hiddet, tevazu yükseklik kazandırır. Cömert olmakla kişi övülür. Cimrilik, kötülenmeye götürür. Gevşeklik, zayi olmaya, ciddiyet, işlerin düzenli yürümesine götürür. Aldanmak ve gaflet, pişmanlık sebebidir. Sağlam tedbir almak, ele geçen nimetin devamına sebeptir. Acele etmeksizin istenen şeyler, kolay ele geçer. Konuşmayıp susmakla, heybet husule gelir. Faydalı olmayanı terk ile, fazilet kazanılır.

Her şeyin sonuna bakarak iş görmek, kurtuluştur. Yumuşak olmayan, pişmanlık çeker. Sabreden kazanır. Susan selamet bulur. Korkan çekinir. İbret alan, ileri görüşlü olur. İleriyi gören, anlayışlı olur. Anlayan, bilir. Kendi arzu ve isteklerine uyan, sapıtır. Pişmanlık, acele ile beraberdir. Selamet, teenni ile beraberdir. İyilik eken, neşe ve sevinç biçer. Akıllı kişi ile arkadaşlık eden saadete kavuşur. Cahilin arkadaşı yorulur. Bilmiyorsan sor. Soran kurtulur. Yanıldığında, ondan dön. Kötülük yapınca, pişmanlık duy. Bir şey verince bol ver ki, iyiliğin bol olsun. Kızıp öfkelenince, yumuşaklık göster. Çalışmak, muvaffakiyetin sebebidir. Çalışmakla, başarıya kavuşulur.”

“Kanaat eden doyar”,
“Sükut eden, selamete kavuşur”,
“Kenara çekilen, kurtuluşa erer”,

Kur’an-ı kerimde de mealen buyuruluyor ki:
(Allah’ın dinine sımsıkı tutunan, muhakkak doğru yola girmiştir.) [Âl-i İmran 101]

Yumuşaklık şeref, sabır zaferdir. İyilikler hazine, cehalet aşağılıktır. Bütün hikmet sahipleri buyurdu ki: Gücünün yetmeyeceği şeyi yüklenme, sana fayda vermeyen işi yapma, hanımınla gururlanma, malın çok olsa da ona güvenme!

Hz. Ömer, idaresi altında olanların hallerini yakından bilirdi. Adalet ile iş görürdü. Kibirli değildi. Özür dileyenin özrünü kabul ederdi. Ayıplarını örter idi. Her bakımdan emin idi. Doğruyu, hakkı ortaya çıkarmak için çalışırdı. Hangi durumda olursa olsun, kuvvetli karşısında zayıfı korur, himaye ederdi.

Devlet adamlarının kuvvetli olması:
Sultanın birisi, âlim bir zata sordu:
- Sultanı kuvvetli ve üstün yapan şey nedir?
Âlim zat buyurdu ki:
- Kendisine itaat edilmesi...
- İtaatin esası nedir?
- Sultanın, emrini gözetip çalışan yardımcılarına iyilik ve sevgi göstermesi ve halkına adaletle muamele etmesidir.
- Doğru söyledin, emanet itaatin kalesidir. İtaat etmek de milletin süsü ve ziynetidir. Sultana itaat dört şekilde olur. Ona düşkün olmak, onu sevmek, ondan korkmak, ona baş eğmek.

Halkın devlet başkanına itaati lazımdır. Devlet başkanına itaat etmekte, Allahü teâlâdan korkmak lazımdır. Devlet başkanı da, Allahü teâlâya itaat etmelidir. Adaletli olsun olmasın, devlet başkanına tazim ve hürmet, Allahü teâlâya tazimdendir. İtaat ile birlik husule gelir, Müslümanların işleri düzenli ve tertipli hale getirilir. İtaat etmeyip isyan etmek, devletin temelini yıkmak olur. İnsanlara lazım olan, devlet başkanına itaattir. Çünkü dinin ve halkın salahı, ancak devlet başkanına itaatle olur. Mal, mülk ve namusun muhafazası, ancak devlet başkanına itaatle mümkündür. İtaat etmede sayısız menfaatler vardır. Selamet ve saadet ondadır. En sağlam yol itaat etme yolu olup, milletin bekası, rahatı ve huzuru ondadır. Çünkü itaatle, bütün fitnelerden ve fesatlardan korunmuş olur. Allahü teâlâ kendine itaatle, Resulüne itaati bir tuttu. Kur’an-ı kerimde, Nisa suresinin 59. Âyet-i kerimesinde mealen; (Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız, onu Allah’a ve Resule götürün [müctehid âlimler Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere göre halletsin]; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir) buyuruldu. İtaat etmeyen, nimete şükretmemiş demektir. İdareciler olmasaydı, halk felakete düşüp helak olurdu.

Hz. Ali buyurdu ki:
Kalbler, bir kaba benzer. O kalblerin en hayırlısı, içinde hayır olanıdır. Sana söyleyeceğim şeyleri ezberle. İnsanlar üç kısımdır: Rabbani olan âlimler, kurtuluşa ermek için çalışanlar, bir de esen rüzgara göre hareket eden ahmak kimseler olup, bunlar; ilim nuruyla aydınlanmamış, sağlam bir barınağa sığınmamış olanlardır. İlim, mal ve mülkten hayırlıdır. İlim, seni gözetir, korur. Sen, malı gözetirsin. İlim, öğrenmekle çoğalır. Mal, vermekle azalır. İlim hakimdir. Mal, gözetilmeye mahkumdur.

İlim aşkı ibadet olup, onun ile Allahü teâlâya nasıl ibadet edileceği öğrenilir. Hayatta iken ilim ile, taat ve ibadet yapılır. Mal sahipleri, daha hayatta iken ölmüşlerdir. Âlimler, her zaman bulunacaktır. Onların sevgisi, kalblerdedir. Âlimin vefatıyla, ilim yok olur. (Onun için, âlimin ölümü; âlemin ölümü dendi.) Fakat yine yeryüzü, doğruyu gösteren âlimden mahrum kalmaz. Onlar sayıca az, fakat Allahü teâlâ katında dereceleri çok yüksektir. Kalblerinde hikmetler gizlidir. Kendilerini arayanların kalblerine iman tohumları ekerler. Mübarek vücutlarıyla dünyadadırlar. Fakat kalbleri, Allahü teâlâya bağlıdır. Onlar, Allahü teâlânın yeryüzünde halifeleridir, emin ve güvenilir kullarıdır. Onlar, Allahü teâlânın dinine davet ederler. Onları görmeye can atmak lazımdır. Ah, onları görmekle şereflenmek ne güzeldir.”

Nasihat etmek: Bilmelidir ki, Müslümanlara ve bütün insanlara nasihat etmek, doğruyu göstermek ve öğretmek, peygamberlerin sünnetidir. Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde, bütün Peygamberlerini nasihat edici olarak gönderdiğini bildirdi. Resulullah efendimiz üç defa (Dinin temeli nasihattir) buyurdu.

Müslümanlara nasihat; onlara şefkatli olmak, büyüklerine hürmet ve hizmet, küçüklerine merhamet göstermektir. Onların sıkıntılarını gidermek ve kendilerini saadete çağırmaktır.

Bütün insanların İslamiyet’i sevmeleri için nasihat; onları imana davet etmek ve küfrün kötülüğünü anlatmaktır. Hz. Ömer buyurdu ki: Kusurlarımı bana gösteren kişiye Allahü teâlâ rahmet etsin!

Ömer bin Abdülaziz hazretleri, bir zata, “Bende olan hoşlanmadığın şeyleri bana söyle! Kişi, arkadaşının beğenmediği şeyleri onun yüzüne söylemedikçe nasihat etmiş olmaz” buyurdu.

Abdullah bin Vehb buyurdu ki:
“Kişinin, beğendiği şeyi, başkası için de beğenmesi güzel olur. Kendisine faydası olmayanın, başkasına faydası olmaz.”

Akıllı ve ağırbaşlı olmak:
Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde hilm sahiplerini övdü. Hz. Yahya, İsa aleyhisselama sordu:
- Dünya ve ahirette en şiddetli olan şey nedir?
- Allahü teâlânın gazabıdır.
- Beni Allahü teâlânın gazabından koruyan şey nedir?
- Gazabı terk etmendir.
- Gazabın, öfkenin başlangıcı ne iledir?
- Büyüklenmek, insanlara karşı övünmek iledir.

Hz. Ömer, yerden bir yaprak alıp “Keşke bunun gibi olaydım. Keşke anam beni doğurmasaydı” der, Allah’tan çok korkardı.

Hz. Ebu Bekir, ağaca konmuş bir kuşa “Ne mutlu sana ey kuş! İstediğin zaman uçar, istersen bir ağaca konar, istediğin zaman meyve yersin. Üzerine ne bir hesap, ne de bir ceza var. Keşke ben de senin gibi olsaydım” derdi.

Hz. Ali, Sıffinden Kufe’ye dönerken, şehrin girişinde bir kabri sordu. Oradakiler, “Habbab bin Eretin kabridir” dediler. Kabrin başında durup “Allahü teâlâ, Habbab bin Erete rahmet etsin. İsteyerek Müslüman oldu. Yaya olarak hicret etti. Mücahid olarak yaşadı. Bedenini bu yolda harcadı. Allahü teâlâ, güzel amel işleyenlerin ecrini zayi etmez” dedikten sonra, yürümeye başladı. Birkaç adım sonra kabirlerin önünde durup dedi ki: “Ey yalnızlık ve ıssızlık ehli. Allahü teâlânın selamı üzerinize olsun. Sizler bizim selefimizsiniz. Bizler, sizlerin takipçileriyiz. Yakında sizlere kavuşacağız. Ya Rabbi, bizleri ve onları bağışla. Bizlerden ve onlardan azabını uzaklaştır. Öleceğini daima hatırlayana ve hesap için hazırlanana, aza kanaat edene ve Allahü teâlânın takdirine razı olanlara müjdeler olsun.” Hz. Ali bundan sonra arkadaşlarına dönüp “Eğer kabir ehli konuşacak olsaydı, ahirete götürülecek en hayırlı azık takva derlerdi” buyurdu.

Halife Ebu Cafer Mensur, hacca geldiğinde Süfyan-ı Sevri hazretleri ile birçok meseleleri istişare etmek istiyordu. Ebu Mensur, ona sordu:
- Niçin yanımıza gelmiyorsunuz, seninle istişarede bulunur, şunu yapın dediklerinizi yapar, yapmayın dediklerinizi yapmayız.

Süfyan-ı Sevri hazretleri sordu:
- Bu hac seferi için ne kadar para harcadınız?
- Bilmiyorum, vekillerim ve vezirlerim bilir.
- Yarın Allahü teâlânın huzuruna çıktığında bundan sorulunca ve mazeret bulacaksın? Halbuki Ömer bin Hattab hac yaptığında kölesine; ''Bu seferimizde ne kadar harcadık?'' diye sordu. Köle; ''Ey müminlerin emiri 18 dinar” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer; ''Yazıklar olsun bize'' buyurdu.

İmam-ı Zühri diyor ki: ''Süleyman bin Abdülmelike denildi ki; ''Ey müminlerin emiri! Benden dört kelime işit ki, bu dört kelimede; senin dininin, saltanatının, ahiretinin ve dünyanın salahı [doğruluğu] vardır. Bunlar; kimseye, yapmayı istemediğin bir şeyi vaat etme. Çetin meselelerin kolayca hallolması seni gururlandırmasın. Bil ki, her amelin bir karşılığı vardır. Âkıbetten sakın! Daima takva üzere bulun!”

Süleyman bin Abdülmelik, Ebu Hazım Seleme bin Dinar hazretlerine sordu:
- Bu halifelik meselesinde kurtuluş yolu nedir?
- Eğer dediğimi tatbik edersen kolaydır!
- O nedir?
- Ancak helal olan şeyleri al. Onları hakkı olan yerlere sarf et.
- Buna kimin gücü yeter?
- Allahü teâlânın seni tayin ettiği yere, tayin edilen kimsenin gücü yeter.
- Bana nasihat eder misin?
- Ey müminlerin emiri! Bu iş (sultanlık), sana ancak ölüm karşılığı verildi. Senden öncekiler de böyle idi. Ölüp, bu işten uzaklaştılar. Rabbinin emrettiklerini yapıp, yasak ettiklerinden uzaklaşma hususunda her zaman dikkatli ol. Ne infak etmişsen, o şey seni hayra veya şerre götürür. Sen dilediğini seç!

- Bir ihtiyacın varsa, söyle onu halledeyim.
- Ben ihtiyaçlarımı, senden daha kadir olana havale ettim. Beni neden men etti ise ona razı oldum. Allahü teâlâ, Zuhruf suresinin 32. âyet-i kerimesinde mealen; (Rabbinin rahmetini onlar mı bölüyorlar? Onların bu dünya hayatındaki geçim rızıklarını aralarında biz böldük) buyuruyor. Kim, Allahü teâlânın çok verdiğini azaltabilir veya az verdiğini çoğaltabilir? Buna kimin gücü yetebilir ki!
Bunları dinleyen Süleyman bin Abdülmelik çok ağladı.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Fudayl bin Iyad'ın öğüdü



Bir gece Harun Reşid, veziri Fudayl-i Bermeki’ye, “Beni bir kimsenin yanına götür. Kalbim, bu göz kamaştırıcı, şaşalı hayattan sıkıldı. Rahatlık ve gönül huzuru arıyorum” dedi. Veziri onu Süfyan bin Uyeyne’nin evine götürdü. Süfyan kapıyı açıp,
- Kim o dedi.
- Emir-ül-müminin geldi dediler.
- Niçin bana haber vermediniz? Bilseydim ben onun huzuruna gelirdim.

Harun Reşid bunu duyunca,
- Benim aradığım kimse bu değildir dedi.
Süfyan bin Uyeyne bu söz üzerine,
- Sizin aradığınız kimse, Fudayl bin Iyad’dır dedi.

Fudayl bin Iyad’a gittiler. Kapının önüne geldiklerinde, Hz. Fudayl (Günah işleyenler, kendilerini iman edenlerle bir tutacağımızı mı sanıyorlar?) mealindeki, Casiye suresi 25. âyetini okuyordu. Harun Reşid; Nasihat istesek bu bize yeter dedi. Kapıyı çaldılar. Hz. Fudayl,
- Kim o? dedi.
- Emir-ül-müminin dediler.

Bunun üzerine Fudayl bin Iyad;
- Emir-ül mümininin benim yanımda ne işi var ve benim onunla ne işim var? Beni lütfen meşgul etmeyiniz dedi.

Vezir;
- Ülül-emre [halifeye] itaat vaciptir dedi.
- Lütfen beni meşgul etmeyin dedim ya...

Vezir;
- Müsaadenle mi girelim, yoksa zorla mı dedi.
- Müsaadem yok, ama zorla gireceksiniz ona karışmam.

İzinsiz içeri girdiler. Fudayl bin Iyad, kimsenin yüzünü görmemek için kandili söndürdü. Karanlıkta Harun Reşidin eli, Fudayl bin Iyad’ın eline değdi. Bunun üzerine Fudayl bin Iyad; Bu el ne yumuşak, Cehennemde yanması çok yazık olur buyurunca, Harun Reşid ağladı ve ondan nasihat olacak bir söz daha söylemesini istedi. Fudayl bin Iyad buyurdu ki:
- Senin büyük baban Hz. Abbas, Peygamber efendimizin amcası idi. Bir kavme emir yapılmasını istemişti. Peygamber efendimiz de, (Ey amca, seni nefsin üzerine emir ettim) buyurdu. Ve yine buyurdu ki: (Emirlik kıyamette pişmanlıktır.)

Harun Reşid; Biraz daha söyle deyince, Fudayl bin Iyad;
- Ömer bin Abdülazizi halife yaptıkları zaman, Salim bin Abdullah, Reca bin Hayve ve Muhammed bin Kaba, Ben, bu işe düştüm. Kurtuluş çarem nedir diye sorduğu zaman onlar; ''Yarın kıyamet gününde azaptan kurtulmak istiyorsan, Müslümanlardan yaşlılarını baban yerine koy, gençlerini kardeş kabul eyle, çocukları kendi çocukların gibi düşün! Kadınları ise kız kardeşin ve annen gibi kabul eyle. Onlara; anana, babana, kardeşine ve çocuklarına yaptığın gibi muamele eyle” dediler.

Harun Reşid;
- Biraz daha söyler misin dedi.
Fudayl bin Iyad;
- İslam ülkesi, senin evin gibidir. İnsanları ev halkın gibidir. Babalarına, kardeşlerine ve çocuklarına iyilikle muamele eyle. Korkarım şu güzel yüzün ateşle yanar ve çirkinleşir. Güzel yüzlerden niceleri Cehennemde çirkinleşir ve emirlerden niceleri orada esir olur.

Harun Reşid; Biraz daha söyle diyerek hüngür hüngür ağladı.
Fudayl bin Iyad hazretleri;
- Allahü teâlâdan kork ve Ona ne cevap vereceğini düşün. Cevaplarını şimdiden hazırla! Çünkü Kıyamet günü, Allahü teâlâ sana Müslümanların hepsinden tek tek soracaktır. Hepsi için adalet isteyecektir. Eğer bir gece bir ihtiyar kadın, evinde bir şey yemeden yatarsa, yarın senin eteğine yapışır ve sana hasım [düşman] olur.

Bunun üzerine Harun Reşid, ağlaya ağlaya kendinden geçti. Vezir Fudayl-i Bermeki;
- Ey Fudayl yetişir! Emir-ül-müminini öldüreceksin dedi.
Fudayl bin Iyad hazretleri;
- Sus, ey Haman! Onu sen ve kavmin helak eylediniz, ben değil.
Bu söz Harun Reşidin ağlamasını arttırdı ve vezirine,
- Sana Haman demesi, beni Firavun yerine koyduğundandır dedi.

Sonra Harun Reşid, Fudayl bin Iyada sordu:
- Birisine borcun var mı?
Hz. Fudayl;
- Evet, Allahü teâlâya borcum var o da itaattir. Huzuruna borçlu çıkarsam vay halime dedi.

Halife;
- İnsanlara borcun var mı dedi.
- Allahü teâlâya şükür olsun ki, bana çok nimetler verdi, hiç şikayetim yoktur.

Halife, onun önüne bin altın koyup;
- Bunlar helaldir. Annemin mirasındandır dedi.
- Bütün bu nasihatlerimin sana hiç faydası olmamış.

Harun Reşidin yanından kalktı. Harun Reşid de çıkıp gitti. Fudayl’in ismi anıldığında; ''Ah! Ne insandır o! Hakikaten mert biridir'' derdi.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Üç şey vardır ki



Hasan bin Muhammed bin Hasan, Ömer bin Abdülazize:
- Ya Ömer! Üç şey vardır ki, kimde bulunursa imanı kâmil olur dedi.
Ömer bin Abdülaziz dizleri üzerine çökerek,
- Ey Resulullahın torunu! Bunları bana söyler misiniz? dedi.
- Kişi razı olur, rızası onu bâtıla düşürmez. Kişi kızar, kızması onu haktan ayırmaz. Muktedir olduğu halde, hakkı olmayana el uzatmaz.

Ömer bin Abdülaziz halife olunca gelen bir heyetteki 11 yaşındaki bir genç dedi ki:
Allahü teâlâ, hallerini razı olduğu şekilde ıslah etsin. İnsanlar, Allahü teâlânın onlar üzerindeki merhametine, tul-i emellerine, insanların kendilerini övmelerine aldanmakta, böylece ayakları kayarak ateşe (Cehenneme) düşmektedir. Ey Emir-ül-müminin! Allahü teâlânın üzerindeki merhameti, tul-i emel, insanların seni övmesi seni aldatmasın. Eğer aldanırsan ateşe düşen aldananlara dahil olursun. Eğer aldanmazsan, Allahü teâlâ seni bu ümmetin salihleri ile beraber bulundurur.
Bu genç Hüseyin bin Ali’nin oğlu, yani Hz. Ali’nin torunu idi.

Kab-ül-Ahbar hazretleri, Hz. Ömer'e dedi ki:
Ey Emir-ül-müminin! Korkan bir kimsenin amelini yap. Kıyamet günü yetmiş Peygamberin yaptığı amel ile gelsen, orada gördüklerinden dolayı amelini yine az görürdün.
Bunları işiten Hz. Ömer, düşüp bayıldı. Ayıldığı zaman,
- Bize nasihat et dedi.

Kab-ül-Ahbar hazretleri dedi ki:
- Ey Emir-ül-müminin! Şayet Cehennemden doğuda çok ufak bir yer açılsa idi, batıdaki adamın beyni kaynar, sıcaktan erirdi.

Bunu işiten Hz. Ömer çok ağlayarak;
- Devam et ey Kab dedi.

- Ey müminlerin emiri! Kıyamet günü Cehennem öyle bir solur, şiddetlenir ki, mukarreb melekler, Peygamberler ve bütün herkes diz üstü çökerler. Bütün Peygamberler; ''Ya Rabbi! Bugün ben nefsimi isterim'' diyecekler, sadece Resulullah efendimiz ''Ya Rabbi! Ümmetimi isterim, ümmetimi isterim, başka bir şey istemem'' diyecektir.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Bir âlimin nasihati
[Mısır meliki Efdale nasihati]

Ey Emir-ül-müminin! Bu saltanat senden öncekinin ölmesi ile eline geçti. Senden önceki, şimdi bu saltanattan ölmek suretiyle uzaklaştığı gibi, sen de uzaklaşacaksın. Bu ümmetin üzerine aldığın işler hususunda Allahü teâlâdan kork. Zira Allahü teâlâ, iğneden ipliğe kadar seni hesaba çekecektir. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde mealen; (Rabbin hakkı için, biz onların hepsine muhakkak surette yapmakta oldukları şeylerden soracağız) buyuruyor. (Nal 92-93)

Biliniz ki, insanlar, emirlere tâbi olmakta, Cehennemden korkmakta ve arkadaşları ve ailesi ile münasebetlerde fıkıh ilmine çok muhtaçtır. Halk, sultandan güzel huy ve yüksek davranışlar bekler. Ahkamda ayrılıkların ve düşmanlıkların giderilmesini ister. Bu işleri halletmek için, sultanların daha fazla ilme ve hikmete ihtiyaçları vardır. İlimsiz insan, insansız şehir gibidir. Sultanda hususi, insanlarda umumi olan en güzel, şey; ilmi sevmek, onunla süslenmek ve ilim sahiplerine hürmettir. Zira bu hususta insani tarafın kuvvetine ve hayvani duygulardan uzaklığına, derecesine ve duygularının yüceliğine delil vardır. Eğer sultan ilimden uzak olursa, nefsinin arzu ve isteklerine tâbi olur ve tebasına yularsız at gibi zarar verir. Çıkmaz sokaklara girer ve uğradığı yerleri felakete uğratır. Kötü huylardan, fuhuştan ve rezillikten uzaklaşmak, ilimden ne kadar nasiplenmişse, ona göre mümkün olur. Bunların hepsi sende görülebilir. Güzelliğin artması için âlimlerin meclislerinde oturmaya, fakihlerin sohbetini dinlemeye, ilim kitaplarını, ulemanın divanlarını, geçmiş hükümdarların hayatlarını
incelemeye çok fazla ihtiyaç vardır.

Ey Sultan! Allahü teâlâdan korkmayı emredenden üstün, onu emretmeyenden küçük, Allahü teâlânın emrini kabul edenden ve Allahü teâlânın hükmünü öğrenenden daha kıymetli, Allahü teâlânın sıfatları ile sıfatlanandan daha şerefli kimse yoktur. İlim, Allahü teâlânın sıfatıdır. Allahü teâlâ, ilminin genişliğini ve çokluğunu bildirmekte ve mealen şöyle buyurmaktadır:
(Allah’ın kürsüsü, gökleri ve yeri çevrelemiş, kaplamıştır.) [Bekara 255]

Bu âyet-i kerimedeki kürsi, ilimdir. Kürsi sahipleri de ulemadır. İlim böyle faziletli olunca, sultanların, iktidar sahiplerinin, eşrafın ve şeyhlerin ilimle meşgul olmaları evladır. Zira, bu makamlarda hata yapmak çok çirkindir. Fazilet göstermek ise büyük bir fazilettir.

İbrahim bin Mehdi, Halife Memun fakihlerle fıkıhtan konuşurken yanlarına girdi. Halife Memun, İbrahim bin Mehdiye; “Ey amcacığım! Bu âlimlerin dediği hususta ne dersin?” deyince o; “Ey müminlerin emiri! Bizimle küçüklükte meşgul oldular. Biz de, yaşlılıkta onlarla ilgileniyoruz” dedi. Halife Memun; “Niçin bugün ilim öğrenmiyorsun?” diye sorunca, İbrahim bin Mehdi; “Benim gibi biri için ilim öğrenmek güzel olur mu?” dedi. Halife Memun; “Evet, güzel olur. İlim talep ederek ölmen, cehalete razı olarak yaşamandan hayırlıdır” dedi. İbrahim bin Mehdi; “İlim talebi ne zaman güzel olur?” diye sorunca, Halife Memun; “Hayat, senin için güzel olduğu zaman” diye cevap verdi.

Ahlak ilmiyle uğraşanlardan biri, ilim öğrenen, ilimle meşguliyeti seven ve bu yaşta ilim öğrendiği için utanan bir ihtiyara; “Ey pir-i fani! Ahir ömrünün, evvel ömründen efdal olmasından mı utanıyorsun? Halbuki cehalet özür olmadığı halde, küçüklük özürdür” dedi.

Âlimler buyurdular ki: “İlmin kuvvetlendirmediği izzet, zillettir. Akılla teyit edilmeyen ilim sapıklıktır.” Hâl böyle olunca, her melik veya mevki sahibi, ilim öğrenmekten nasıl geri durabilir. Musa aleyhisselam, Şam’a, bütün Bahreyn ülkelerine, batının en ücra köşelerine, Hz. Hızır’ı bulmak, ondan bir şeyler öğrenmek için gitti. Onu bulduğu zaman da; “Sana, rüşt ve hidayetten bildiğini bana öğretmen için tâbi olabilir miyim?” dedi.

Peygamber efendimiz, bütün mahlukatın seçilmişi olduğu halde, Allahü teâlâ Ona mealen; (Ya Rabbi, ilmimi arttır) demesini bildirmektedir. (Taha 114)

Şayet Allahü teâlânın katında ilimden daha şerefli bir şey olsaydı, Allahü teâlâ, Peygamberine onu yapmasını bildirirdi. İnsanoğlunun atası Âdem aleyhisselam, melekler, Rablerine tesbih ve takdisler ile iftihar ettikleri zaman, ilmi ile iftihar etti. (Allahü teâlâ meleklere; “Eğer (her şeyin iç yüzünü bilen) sadıklarsanız, (eşyayı kastederek) bunların isimlerini bana haber verin) buyuruluyor. (Bekara 31)
Melekler bunu söylemekten aciz kalınca, onlara, Âdem aleyhisselama doğru secde etmelerini emretti. Bütün bunlar, ilmin şerefini ve kıymetini göstermektedir.

(Küçüklükte öğrenilen ilim, mermere yazmak gibi, yaşlılıkta öğrenilen ilim, suyun üzerine yazı yazmak gibidir) sözü, sana mazeret kapısı açmasın. Ahnef bin Kays, bu sözü söyleyen bir kişiye; “Yaşlı bir zat, aklen daha kâmildir. Ancak, kalbi meşgul olup, manayı araştırır ve dikkatini sebeplere verir” buyurdu. Resulullah efendimizin Eshabı arasında, yaşlılar, olgun kimseler, gençler vardı. Hepsi ilim, Kuran, sünnet öğreniyorlardı. Hepsi ilim deryaları, fıkıh ve hikmet membaları idiler. Ancak küçüklükte öğrenilen ilim, sağlam temellere oturur. Ancak, bir şeyin hepsi ele geçmezse, hepsini de kaybetmemelidir.

Birisi, “Ben ilim öğrenmek istiyorum. Ancak onu zayi etmekten korkuyorum” dedi. Hz. Ebu Hüreyre buyurdu ki: “İlim öğrenmeyi terk etmen, ilmi zayi etmeye yeterlidir.”

Meşhur nahiv âlimi Esmai anlatır: “Bir gün bir Arab çocuğuna; “Arap evlatlarından bahset?” dedim. Onun konuşmasındaki güzellik beni büyülemişti. Ona; “Bin altının olup da ahmak olmayı ister misin?” diye sorunca, o çocuk; “Hayır” dedi. “Niçin?” diye sorduğumda; “Bu para, benim ahmaklığımı arttırır. Bende bulunan diğer şeyleri alır. Böylece bende, sadece ahmaklığım kalır” dedi. Bu durum, çocuğun zekasının parlaklığını ve kendisinden daha yaşlı olanlardan daha dikkatli davrandığını göstermektedir. Zekanın ve cömertliğin bir sınırı yoktur.

İslam âlimleri buyurdular ki: “Tecrübe, aklın aynasıdır. Gurur, cehaletin meyvesidir.” Bu sebeple yaşlıların görüşleri övülmüştür ve denilmiştir ki: “Yaşlılar, vakar ağaçları, nur membalarıdır. Onlar, kolay kolay yanılmaz. Yaşlıların görüşlerine sarılınız. Zira, onların zekaları olmasa da, zeka olarak tecrübeleri yeter.”

Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ey Ebüdderda! Aklını artır ki, Rabbine yakınlığın artsın! Haramlardan sakın, farzları yap, akıllı olursun. Sonra bunları, salih amellerle ziyade eyle. Dünyada aklın ve Rabbinin katında yakınlığın ve izzetin artar.)
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İnsanlarla iyi geçinmek için



Sual: Karşılaştığımız insanların kimisi iyi, kimisi kötüdür. Herkesle iyi geçinebilmek için ne yapmak gerekir?
CEVAP
İnsanlarla iyi geçinebilmenin iki şartı vardır:
1- İyi bir insan olmak,
2- İnsanları iyi tanımak.

Bu iki şarta malik olan, herkesle iyi geçinir. İyi insan olmak için, dinimizin emir ve yasaklarına riayet etmek kâfidir. İnsanları tanımak için de şunları bilmek gerekir:

İnsanlar üç kısımdır: Birinci kısımdakiler, gıda gibidir, her zaman gerekir. İkinci kısımdakiler, ilaç gibidir, bazen gerekir. Üçüncü gruptakiler hastalık gibidir, istenmez, fakat musallat olur. Bunlara müdara edilir.

Kendisine veya başkalarına zarar gelme korkusundan dolayı iyiliği emretmek ve haramı men etmek mümkün olmazsa, böyle durumlarda fitneye mani olmak için susmaya, müdara etmek denir. Müdara, dini veya dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermektir. Kalben nefret edip, haramı men etmek istediği halde, müdara yapmak caizdir. Hatta sadaka sevabı hasıl olur. Ancak akıllı kimse, iyi geçinir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(İyi geçinmek aklın başıdır.) [Beyheki]
(İyi geçinmek aklın yarısıdır.) [Deylemi]
(Allahü teâlâ, farzları emrettiği gibi, müdara etmemi de emretti.) [Deylemi]

Müdara ederken tatlı dilli ve güler yüzlü olmak gerekir. Herkesle müdara ederek sohbet etmelidir! Yani, hep tatlı dilli ve güler yüzlü olmalıdır. İyi ve kötü, herkes ile karşılaşınca, böyle olmalıdır. Fakat, kötülere ve sapıklara müdahene etmemeli, onun sapık yolundan razı olduğunu zan ettirmemelidir. (Hindiyye)
[Müdara, İslamiyet’in dışına çıkmadan, gönlünü almaktır. Müdahene, birinin gönlünü alırken, İslamiyet’in dışına çıkmak, günaha girmektir.]

(İyi geçinmek aklın başıdır) hadis-i şerifi, ancak akıllı kimsenin insanlarla iyi geçineceğini bildirmektedir. (Beyheki)

İbrahim Hakkı hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, insanlarla iyi geçinmemizi emrederek hadis-i kudside, (Kötülük edene iyilik eden, gelmeyene giden, uzak durana yaklaşan, yemek vermeyene yemek veren, en üstün olandır. Affedin, ayıp örtün, merhamet edin ki merhamete kavuşun! İnsanlara karşı iyi huylu olanı severim ve insanlara onu sevdiririm) buyurdu.

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Selam verirken gülümseyen, sadaka sevabına kavuşur.) [İ.E.dünya]

(Kim, bir müslümanın sıkıntısını giderip, onu sevindirse, Allahü teâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır.) [Buhari]

(İmanı en kuvvetli olan, ahlakı en güzel ve hanımına karşı en yumuşak olandır.) [Tirmizi]
(Söz veriyorum, tartışmayan, haklı da olsa, kimseyi incitmeyen Cennete girer.) [Tirmizi]

Edep ehli buyuruyor ki:
Cömertlik insanın süsüdür. Af, en güzel bir ihsandır. Kerim aza şükreder, adi kimse, çoğu beğenmez. Kerim, sözünde durur, sözünde durmayanı da affeder. Herkesin verdiği eziyete, sıkıntıya katlanır, fakat hiç kimse ondan incinmez. Kendine söylenince razı olmayacağın sözü başkalarına söyleme! Başkalarının seninle nasıl konuşmasını istiyorsan, sen de onlarla öyle konuş! Özür dileyenin özrünü kabul et! Seni üzeni affet, ona iyi davran! Verdiğin sözü tut, ettiğin iyiliği gizle, başa kakıcı olma! Başkası için kuyu kazan kendi düşer. Halka ihsan eden, Haktan ihsan görür. Sana söz getiren, senden de söz götürür. (M.Name)

Dosta, düşmana, iyi, kötü, herkese, tatlı dil ve güler yüz göstermeli, fitne çıkarmamalı, düşman kazanmamalıdır. İnsanlara yapılacak en faydalı ihsan, en kıymetli hediye, tatlı dil ve güler yüzdür. İneğe tapanları görünce, ineğin ağzına ot vererek, düşmanlıklarına mani olmalıdır! Hafız-ı Şirazinin, (Dostlara doğru söylemeli, düşmanları güler yüzle ve tatlı dil ile idare etmelidir) sözüne uymalı, af dileyenleri affetmelidir! Herkese karşı iyi huylu olmalı, yumuşak söylemeli, sert söylememelidir! Kimse ile münakaşa etmemelidir! Münakaşa, dostluğu azaltır, düşmanlığı artırır.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haklı iken de, münakaşayı terk edene, Cennette bir köşk verilir.) [Taberani]
(Haklı da olsa, münakaşayı terk etmeyen, hakiki imana kavuşamaz.) [İ.Ebiddünya]
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İşleri ehline vermek



Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, işlerin ehli olana yani layık olduğu kimselere verilmesi emrediliyor. Görev yerlerinin emanet olduğu, bu emanetlere riayet edilmesi, uyulması emredilmektedir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah size, mutlaka emanetleri [işleri] ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle davranmanızı emreder.) [Nisa 58]

(Biz emaneti [dinin emir ve yasaklarını], göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.) [Ahzab 72]

Müminler övülürken, (Emanetlerine [dinin emir ve yasaklarına] riayet ederler ve verdikleri sözleri yerine getirirler) buyuruluyor. (Müminun 8)

Bir işi yaparken de aralarında istişare ettikleri, birbirine danışarak yaptıkları bildiriliyor. (Şura 37)

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(İş ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.) [Buhari]

(Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin. "Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?" denince, (Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin) buyurdu. (Buhari)

(Allah yolunda savaş, bütün günahların affına sebeptir. Fakat emanete hıyanetin affına sebep olmaz. Allah yolunda öldürülen kimse, kıyamette, emaneti ödemeyince Cehenneme atılır.) [Beyheki]

(Emanete riayet edilmezse, zekat zorla verilirse, ilim, dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse, kişi, hanımının meşru olmayan arzusunu yapmaya çalışırsa, ana babasına isyan ederse, fasık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse, kötülüğünden korkup zalime hürmet edilirse, gayrı meşru ilişkiler, çalgılı içkili yerler çoğalırsa, yeni nesil, önceki âlimleri kötülerse, o zaman çeşitli belaya maruz kalırlar.) [Bezzar]

(Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur. Onun namazı da, zekatı da kabul olmaz.) [Bezzar]
[İmanı yok, imanı olgun değil demektir. Kabul olmaz demek, sahih olmaz demek değildir. Namazı ve diğer ibadeti sahih olur, borçtan kurtulur. Fakat namaz ve zekattan hasıl olacak büyük sevaplara kavuşamaz demektir.]

Bir işe diplomalı veya unvanlı kimse değil, o işi hakkı ile yapabilen kimseler getirilmelidir. Adam kayırmak, adama göre iş vermek uygun değildir. Her zaman işe göre adam seçmelidir. O eleman o işe layıksa o iş ona verilmeli, layık değilse, layık olanını aramalıdır.

30 yıl kadar önce gazetelerde okumuştum. Türkiye, Amerika’dan bir iş için general istiyor. Onlar da, o işi en iyi bilen bir albay gönderiyorlar. Bizimkiler, (Biz general istedik, siz albay gönderdiniz) diyorlar. Amerikan yetkilileri hayret ediyor, (Biz size o işi yapabilecek en iyi bir eleman gönderdik. Unvan sizce o kadar önemli mi?) diyorlar. Sonra, (Madem general istiyorsunuz, gönderdiğimiz albay, generalliğe terfi ettirilmiştir) diyerek terfisini gönderiyorlar. O albay, general olarak aynı görevi yapıyor.

Osmanlıda sıradan bir kişi üstün hizmetleri görülürse, bu kişi paşa, hatta sadrazam bile oluyordu. Amerika da bu sistem hâlâ devam etmektedir. Kore savaşında bir Türk astsubayının üstün hizmetleri görülüyor, Amerikan generali, ona öyle bir rapor veriyor ki, (Bu raporla seni albay yaparlar) diyor. Bizim astsubay diyor ki, (Bizde öyle sistem yok. En büyük başarılarda bulunsak da, teğmen bile olamayız) diyor. Amerikan generali hayret ediyor.

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdarecilere öğütler



Hz. Ali buyuruyor ki:
1- Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket duyguları besleyin. Başarınızın onları azarlayıp sert davranmakta yattığı fikrine kapılmayın.

2- Herkese adil davranın.

3- Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.

4- Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş, devlete karşı suçlardan, mazlumlara karşı zulümlerden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin.

5- Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummayanları tercih edin.

6- Haksız kazanç ve ahlaksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.

7- Memurları devamlı kontrol edin, bunun için güvendiğiniz samimi kişilerin istişaresine açık olun.

8- Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın, yaptığınızla kişiyi minnet altında bırakmayın.

9- Hiçbir zaman vaadinizden dönmeyin. Yapmaya güç yetiremeyeceğiniz işleri de vaat etmeyin.

10- Öfkenizi yenin. Öfkeli iken ceza vermekten sakının. Kızgınlığınız yatışsın ki müspet kararlar verebilesiniz.
 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Âmirlere itaat



Dinimiz, cemiyetin huzur içinde yaşaması, kargaşadan uzak olması için âmirler kötü de olsa, onların meşru emirlerine itaati emretmektedir. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ey iman edenler! Allah'a, Resulüne ve sizden olan emirlere itaat ediniz.) [Nisa 59]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Emirin beğenmediğiniz işlerine sabredin! Zira cemaatten bir karış ayrılan, cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.) [Buhari]

(Emire itaat etmeyip, cemaatten ayrılan, cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.) [Müslim]

(Bana itaat, Allahü teâlâya itaattir. Bana isyan, Allahü teâlâya isyandır. Başındaki emire itaat, bana itaattir, ona isyan ise, bana isyandır.) [Buhari]

(Başınızdaki emir, siyah Habeşli bir köle olsa da, ona mutlaka itaat edin!) [Buhari]

(Öyle emirler gelir ki, yalan söyler ve zulmederler. Onların yalanlarını tasdik eden ve zulümlerine yardım edenler, benden değildir, ben de onlardan değilim. Onların yalanlarını tasdik etmeyen ve zulümlerine yardımcı olmayanlar bendendir, ben de onlardanım.) [Taberani]

(Bazı emirler gelir, rızklarınıza el atar, yalanlarla sizi avutmaya çalışır. En kötü tarafları da kötülüklerini güzel görmedikçe, yalanlarını tasdik etmedikçe sizden razı olmazlar. Yine de emirlik haklarını tanıyın.) [Taberani]

(Bazı idareciler gelir, iyileri de, kötüleri de olur. Hakka uygun her şeyde kendilerine itaat edin. Arkalarında namaz kılın. Eğer iyilik yaparlarsa, hem size, hem onlara olur. Kötülük ederlerse, sizin lehinize, onların aleyhine olur.) [Taberani]

(Günahı emretmedikçe, emire itaat Müslümana vaciptir. Allah’a isyanı emredene itaat yoktur.) [Beyheki]

(Hoşuna gitse de, gitmese de, emirin sözünü dinle ve ona itaat et! Emir, günah olan bir şeyi emrederse, o emri dinlemek gerekmez.) [Buhari]

(Bir hayvanın ayağını kesenin ve yaş hurma ağacını yakanın ecrinin dörtte biri gider. Ortağına hıyanet edenin de ecrinin dörtte biri gider. Emirine isyan edenin ise, ecrinin tamamı gider.) [Beyheki]

Hz. Huzeyfe diyor ki:
Peygamber efendimiz, (Bir zaman sonra, benim yoluma, sünnetime uymayan, görünüşleri insan, kalbleri şeytan gibi emirler gelecektir) buyurunca (Ya Resulallah bu zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sual ettim. (Müslümanların cemaatine ve imamına uy! Sırtına vurup malını alsa da, emirin sözünü dinle ve ona itaat et) buyurdu. “Müslümanların cemaati ve imamı yoksa, ne yapayım?” dedim. (Ölünceye kadar hepsinden uzak kal) buyurdu. (Buhari)

Dinimizde birlik ve beraberliğin sağlanması için âmire itaatin önemi büyüktür.
Âmirimiz kötü diye yakınmamız doğru değildir. Önce kendimize bakmamız, kendi kusurlarımızı düzeltmemiz gerekir.

Acaba kendimiz iyi miyiz? Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de düzelir. Nitekim hadis-i şerifte (Siz nasılsanız, başınıza öyle âmirler geçer) buyuruluyor. (Deylemi)

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Eshab-ı kiramın yolu


Resulullah efendimizin mübarek Eshabı, bize emirlerimize sövmemek, hilekârlık etmemek, asi olmamak Allahü teâlâdan çok korkup sabretmek lazım geldiğini bildirdiler.

Hz. Ebu Bekir, Şama gönderdiği bir zatla bir müddet yürüdükten sonra, o zat, kendisine ''Ey müminlerin halifesi artık dönseniz'' dedi. Hz. Ebu Bekir, ''Resulullahın (Allah yolunda tozlanan ayaklara Cehennem ateşi haramdır) buyurduğunu işittim” diyerek kabul etmeyip, onunla beraber yola devam etti.

Ömer bin Abdülaziz hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, idarecilerin zulmünden dolayı, halkı cezalandırmaz. Fakat kötülükler açıktan işlendiği vakit, gücü yetenler mani olmazlarsa, hep birden azaba müstahak olurlar.

Hz. Ebu Bekrin vasiyeti
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'e buyurdu ki:
Ya Ömer, vasiyetimi tutarsan, ölüm gelince, senin için ondan daha sevimli bir şey olmaz. Eğer vasiyetimi tutmazsan, elbette mani olamayacağın ölüm gelince, senin nazarında ondan daha çirkin bir şey olmaz.

Allahü teâlânın senin üzerinde gece yapman gereken bir hakkı vardır ki onu gündüz kabul etmez. Gündüzün bir hakkı vardır ki onu da gece kabul etmez. Üzerine farz olan ibadetleri eda etmeden hiçbir nafile ibadetin kabul olmaz.

Ey Hattaboğlu Ömer, geride bıraktıklarıma bakarak seni yerime geçirdim. Biliyorsun ki, Resulullah ile çok arkadaşlık ettik. O bizi daima kendisine, ehlimizi de ehline tercih ederdi. O derece, ki Onun bize verdiklerinden artanları biz tekrar Onun ehline hediye ederdik. Sen de bana arkadaşlık ettin. Benim daima benden öncekilerin izini, Resulullahın yolunu takip ettiğimi gördün. Ben asla hak yoldan sapmadım.

Ey Ömer, senin kaçınmanı istediğim şeylerin ilki, nefsinin arzularına uymamandır. Çünkü her nefsin şehevi arzuları vardır. Onun yerine getirdiğin vakit, daha başkasını istemekte ısrar ve inat eder. Şu karınları şişmiş, gözleri dünyaya tamah etmiş, her birinin sevdiklerini kendisi için sevmiş olan kişilere karşı dikkatli olmanı, onları korkutmanı, kendinin de korkmanı istiyorum.
Sen Allah’tan korktuğun sürece, onlar da senden korkar. Sen doğru olduğun müddetçe onlar da senin yolunda doğruluğa devam ederler. Vasiyetim budur.

Hz. Ebu Bekir buyurdu ki:
Allah’tan korkmanızı, korku ile ümidi birleştirmenizi tavsiye ederim. Çünkü Allahü teâlâ, Zekeriyya aleyhisselam ile ehli beytini överek buyuruyor ki:
(Onlar, hayırlara koşarlar, korku ile ümit arasında bize dua ederler ve ancak bize boyun eğerlerdi.) [Enbiya 90]

Biri, Hz. Ömer’e “Allah’tan kork” diyerek söylenmeye devam etti. Oradakiler “Emir-ül müminine karşı, böyle konuşulur mu?” dediklerinde, Hz. Ömer şöyle buyurdu:
“Bırakın konuşsun. Eğer onlar bize söylemezse, onlarda hayır yok, onların doğru sözlerini kabul etmezsek bizde hayır yoktur.”

Yine buyurdu ki:
Bizim üzerimize düşen vazife; Allahü teâlânın yapılmasını emrettiği ibadetleri size emretmek ve size yasakladıklarını yasaklamak, yakın-uzak herkes hakkında Allahü teâlânın emirlerini tatbik etmek, haktan başkasına değer vermemektir. Biliniz ki; tamah fakirlik, kanaat zenginliktir. Kötü kimselerden uzak durmaya çalışmalıdır!

Hoşuna gitmeyen hususlarda Allahü teâlânın kaza ve kaderine rıza göstermeyen kimse, sevdiği hususlarda da tam manasıyla Allahü teâlâya şükrünü eda etmiş sayılmaz.

Benden sonra gelecek halifeye, Allah’tan korkmasını ve sahabeden güzel iş yapanların işini kabul etmesini, kötü iş yapanlarını da affetmesini vasiyet ediyorum.

Allah ve Resulünün ahdini de tavsiye ederim. Allah ve Resulünün ahitlerini insanlara tam olarak tatbik etsin. Halka, güçlerinin dışında yük yüklemesin!

Seni ilgilendirmeyen işlere karışma. Düşmanından uzak ol. Emin olanı hariç, dostundan kendini koru, yani sırlarını açma.

Kötü ahlaklı kimse ile arkadaşlık etme, aksi halde kötülüklerinden pek çoğu sana bulaşır. İşlerini Allah’tan korkanlarla istişare et.

Allahü teâlânın emrini, ancak başkasına boyun eğmeyen, yumuşaklık göstermeyen, tamahkâr olmayan kimse, yerine getirir. Yine Allahü teâlânın emrini ancak hak uğrunda kendi taraftarlarına karşı öfkesini yutmayan, doğru söyleyen kimse tatbik eder.

Hazret-i Ömer’in mektubu
Hz. Ömer, Ebu Musa el-Eşariye şöyle yazdı:
Allah katında idarecilerin en iyisi, emri altındakileri mutlu eden, en kötüsü de, onların Cehenneme girmesine sebep olandır.

Kötülükten son derece sakın. Aksi halde emrindekiler de kötülüğe dalar. O zaman senin durumun, yerin yeşil otlarıyla beslenip yağlanmayı isteyen hayvan gibi olur. Onun ölümü ise semizliğine bağlıdır.

Hz. Osman, bir kabrin yanında durunca sakalı ıslanana kadar ağladı. Sebebi sorulunca Resulullah efendimizden işittiği şu iki hadis-i şerifi bildirdi:
(Kabir, ahiret menzillerinin ilkidir. Buradan kurtulana, sonrakiler daha kolaydır. Burada kurtulamayana, ilerdekiler daha zordur.)
(Kabirdeki manzaralardan daha korkuncu yoktur.)

Hz. Ali, müfreze gönderdiği vakit, başına tayin ettiği kimseye şöyle derdi:
“Sana Allahü teâlâdan korkmanı tavsiye ederim. O, hem dünyaya, hem de ahirete maliktir. Vazifene sarıl. Seni Allah’a yaklaştıracak olan işlere yapış. Çünkü dünyada yapıp da bıraktıklarını, yarın karşında hazır bulacaksın.”

Sakiften bir zat anlatır:
Hz. Ali, beni vali tayin etti ve şehrin halkının yanında bana şöyle dedi:
“Vergileri tam olarak al! Bu işte, halk sakın sende bir zaaf görmesin.”
Daha sonra bana şöyle dedi:
“O sözü onların yanında söylememin sebebi, onlar hilekâr bir kavimdir. Onlara ait bir elbiseyi, yedikleri bir şeyi, taşıt olarak kullandıkları bir hayvanı alıp satma. Para yüzünden onları kırbaçlama ve ayakta da bekletme. Vergi olarak aldıklarından, onlara bir mal satma! Eğer bu sözlere muhalefet edersen Allah benim yerime seni yakar. Emre muhalif bir hareketini duyarsam seni azlederim.

Ömer bin Abdülaziz halife tayin edilince, halkın işlerinden yüklendiği mesuliyet sebebiyle iki ay üzüntü ve keder içinde kaldı. Sonra millet ve memleket işlerine nazar etti. Hakları sahiplerine iade etti. Vefatından sonra, devrin âlimleri onun ölümüyle Müslümanların ne kadar büyük bir kayba uğradıklarını, kederlerinin sonsuz olduğunu bildirdiler.

Hanımı anlatır:
Vallahi onun kadar Allah’tan korkan, Allah korkusuyla titreyen birisini görmedim. Hayatını insanlara hizmet uğrunda tüketti. Halkın ihtiyaçlarını gidermek için bütün gün vazifesi başında kalırdı.
Akşam olur da bazı kimselerin işi bitmezse gece de devam ederdi. Bir gece yine sabahladı. Kendi şahsi malından olan kandilini yakıp iki rekat namaz kıldı. Sonra elini çenesine dayayıp ağlamaya başladı. Gözyaşları yanaklarından akıyordu. Sabaha kadar bu şekilde ağladı. İmsak vaktinde oruca niyet etti. Bu hal ne diye sordum. Dedi ki:
(Düşündüm ki bu millete halife oldum. Garip, kanaatkâr, kendi haline terkedilmiş biçareleri, fakirleri, muhtaçları, zorla tutulan esirleri, memleketin dört bucağındaki nice kederlileri hatırladım. Anladım ki Allahü teâlâ onların hepsinin hesabını benden soracak. Resulü de onların lehine, benim aleyhime şahadet edecek diye düşünüp ağlıyorum.)

 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

Terbiyenin önemi



Bir idare altındaki toplulukların, ahlak ve özellikleri, birbirine zıtlık yönünden, aynı yerde yetişmiş olan bitkilere benzer. Bazısı tatlı ve faydalı, bazısı da acı ve zehirli olur.

Herhangi bir bahçede yetişen karışık bitkilerden acı ve zehirli olan türleri ayıklamazsa çoğalır, kuvvetlenir, tatlı ve faydalı olan bitkilerin yaşamasına, gelişip büyümesine engel olur, telef olmasına sebep olur.

Bitkiler arasındaki acı ve zararlı otları temizlemek için bir bahçıvan gerektiği gibi, halkın da fitneci, bölücüleri doğru yola getirecek, mazlumlardan zulmü kaldıracak, cemiyete düzen verecek rahatlık ve huzur getirecek, idaresindekileri seven adil bir idareye ihtiyacı vardır.

Siyaset ve adaleti iyi olan idarecinin idaresi devamlı olur. Terbiyeye riayet olunmazsa idarede çökme arızaları görülür.

İdarecinin terbiyeye gereken değeri verip maiyetindekilere önem vermesi ve ikramlarda bulunması terbiyenin gerekleri arasındadır.

Terbiye daima kişinin aklına, hidayet yolunda kılavuzluk eder. Terbiye elde etmeye yönelmelidir! Çünkü terbiye aklı artırır, mevki ve mertebede olgunluğa eriştirir, kişiliği kuvvetlendirir.

Terbiyeli kişi, edebi sebebiyle mal kazanır ve yüksek dereceye ulaşır. Fakat babasından edep değil de mal intikal eden evlat, malı kaybettiği gibi terbiyeden de mahrum kalır.

Mirasın hayırlısı, edep, arkadaşın hayırlısı, güzel huy, rehberin hayırlısı iyilik yollarını gösteren, kötülük yollarını kapayan yardımcıdır.

Ticaretin faydalısı, çok çalışmaktır.
İstişareden daha çok güvenilecek dal, bilgisizlikten daha şiddetli fakirlik olmaz.
Edebin gerekli olduğuna inanan kişi, bu iki temeli de bilmeli ki; bu prensipleri, idaresinde uygulasın. Çünkü sağlam idare ancak bunlara dikkat etmekle gerçekleşir:

Edebin temeli ilimdir.
İlim, şunları bilmek için şarttır:
Dini iyi bilmek için:
İşlenen suçların içyüzünü ve suçluları cezalandırmak hususunda yeterli hukuki bilgiye sahip olmak.

Huzur ve mutluluğu ayakta tutan adaleti yaşatmak için:
İlim, âmirin bir uyarıcısı ve koruyucusudur, sahibini zulümden, hak yemekten alıkoyar, yumuşak huylu eder.

Zulümden uzaklaştırıp maiyetindekilere şefkat ve merhamet ettirir.

İdareci, Allahü teâlâdan korkarsa, elemanlar da ondan korkar. Yani onun emrini yerine getiremeyip üzülmesinden korkarak ne söylerse seve seve yerine getirirler.



 

_Resul_

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2007
Mesajlar
8,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
RE: iDARECİLİK BİLGİLERİ...

İdareciliğin Temeli


İlmi istemek, ilmin peşinde çok koşmak idareciliğin temelidir. Temeli olmayan bir bina yıkılmış bir harabe gibidir. Her işi layık olana vermek gerekir! Bunun için idarende bulunanların şahsiyet ve kabiliyetlerini iyi tanı! Geçici istek peşinde gitmekten vazgeçersen her işte doğruluk üzere hareket etmeyi ve her işi ehline vermeyi başarırsın.

Böylece vazifeliler, dilediğin şekilde sana yardımcı ve dost olurlar, yapılması için verdiğin işler gerçekleşir, kaybolmaz. İdaren altındakileri sen iyi tanıdıkça; fakir ve zayıflar, rahatlık ve bolluğa kavuşur, kötü idarecilerin zulüm ve haksızlığından korunur, zalimler zulümlerini ortaya çıkaramazlar, mazlumlar da güvenli bir hayata kavuşurlar.

Beş duyuya hakim olmak
İdareci, faydasız şeyler peşinde koşmaktan kaçarsa, idarede isabetli görüş ortaya koyma imkanı doğar.

Nefsini faydasız şeyler peşinden çeviremeyen kişi, beş duyusunu da zapta güç bulamaz.
Beş duyusuna hakim olamayan, seçkin yardımcılarına sahip olamaz. Mevcut olan kabiliyetli yardımcılar ve yüksek seviyedeki görevlilerine söz geçiremez olan idareci, zamanla siyasi etkisini kaybeder. Bunun için ilk önce büyük düşman olan nefsi, hemen peşinden de 5 duyuyu kontrol altına almak gelir. Nefse galip gelinirse öteki kontroller de kolaylaşır. Zira 5 duyu, nefse yardım eder ve insanı tehlikeli isteklere sürükler.

Beş duyunun gereğini yapmak lazımdır.
1- İşitme duyusu: Bir ceylan, avcıya yakalanmak korkusundan dikkat üzere iken, duyacağı bir ses, avcıya karşı olan dikkatini dağıtırsa, avcı gelir ceylanı yakalar.

2- Dokunma duyusu: Bir file bakıcısı yavaşça yaklaşır, yumuşakça tutunur, yapışıp okşar. Fil, korunmak için tedbir almaz, o kişi de üzerine binip fili dize getirir.

3- Görme duyusu: Çekirge, güneşin, sıcaklığından gizlenirken, gün ışığını hoş görür de buna aldanarak ortaya çıkar. Böylece, sıcaklık altında yanar.

4- Koklama duyusu: Güzel kokulu yerlere konan gül sineği, filin kulağından çıkan güzel koku onu aldatınca oraya konar. Fil de kulağını hareket ettirerek sineğe vurur ve öldürür.

5- Tatma duyusu: Balık oltadaki yeme aldanır. Yemi yerken avlanır.
Bu beş duyuya hakim olan, nefsine de hakim olur, siyaseti de güzel olur.

Bir hükümdar anlatır
“Geçici zevk ve eğlencelerimiz bizi mühim işlerimizle uğraşmaktan alıkoydu. Askerlerimize gerekli önemi vermez olduk, maaşlarını azalttık. Yardımcılarımız azaldı.

Ülkede yaşayan insanlara zulmettik. Zulmümüzden kurtulmak için beddua ettiler, rahatlık getirecek bir idare için yalvardılar. Bütün bunlardan daha önemli olarak layık ve ehil olmayan insanları büyük hizmetler için görevlendirdik; önemli işlerin başına getirdik. İşte bunun için koskoca devletimiz yıkıldı, mülkümüz çöktü.”

Akıl hoca, nefs onun eşi, vücut da onların oturdukları ev gibidir. Akıl nefse galip geldikçe nefs vücudun menfaatlerine uygun işler yapar. Eğer nefs akla galip gelirse, çirkin şeyler yapar.

Bir idarecinin nasihati
Hakkı uygula, doğru yoldan ayrılma, bilmediğin şeyi sor! Nefsin isteklerini terk et! Gerçek meydana çıkıncaya kadar hiçbir işi küçümseme, önemsiz de görünce yine titiz davran, Allah’tan korkan ve sorumluluk duygusuna sahip temiz kişileri kendine yakın tut. Bunların görüşlerinden faydalan.
Eğer böyle yaparsan bu davranışın ruhunu süsler ve başarılı olursun. Yalan yere sana yapılan övgüleri kabul etme, pohpohçuları geri çevir. Çünkü yalan yere yapılan övgü ve ikiyüzlülük kokan pohpohların sonucu vahim, meyveleri acı olur. Şunu da unutma ki, övgülerin içinde hile ve çıkar yatar. Sırlarını sırdaşından başkasına açma!

Hilesini sezdiğin kişiye asla güvenme! Üstesinden gelemeyeceğin işe girişme, yapamayacağın işi vaat etme! Hayırlı bir işe girişince acele et. Kötü olan işte acele etme! Başkalarına acı ki, cenab-ı Hak da sana acısın!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt