İnsan ve Bilgi
İnsan, anlayabilen ve anlamlandırabilen bir varlıktır. Kendi varoluşu dahil, farkına vardığı varlıkları bilmek, tanımak, anlamak ve anlamlandırmak ister. Kendi varlığıyla diğer varlıklar arasındaki ilişkiyi, aklın kapasitesi ve düşüncenin yasaları dahilinde çözmeye ve bir yere oturtmaya çalışır.
Bu ilişkiyi çözmede insanın ilk başvuru kaynağı " tasavvur" dur. Çünkü, kelimeler içeriklerini ve anlamlarını önce insanın zihin dünyasında kazanır. İnsanın tasavvurunu oluşturan bilgi ya doğrudan ve fıtrî, ya da sonradan kazanılmış bilgilerdir. İslâm bilgi felsefesinde, birinci tür bilgiye "hudurî bilgi", ikinci tür bilgiye "husulî bilgi" denir.55. Kindi, el-Fehefeıu'1-Ûlâ -Resailu'l-Kindî el-Fekefiyye- s. 165 vd. tah. M. Abdulhadi Ebu Rîde, Daru'l-Fikri'l-Arabi, Kahire; Nesefi-Taftazani, Şerhu'l-Akaidi'n-Nesefiyye, 9-11, tah. Ahmed Hicazi es-Sekka, M. Külliyat el-Ezheriyye, Kahire 1407; İslam bilgi felsefesiyle ilgili derli toplu bir özet için bkz. el-Gannuci, Ebcedu'1-Ulum, 1-35
Hudurî bilgi, insanın başta kendi varlığı hakkındaki doğrudan bilgisidir ki, insan bu bilgiye doğuştan sahiptir. Bu nedenle, aklım kaybetse dahi insan kendisi hakkındaki bilgileri kaybetmez. Ağzının yemeye, burnunun solumaya, elinin tutmaya, ayağının yürümeye yaradığını bilir.
Husulî bilgi, insanın sonradan elde ettiği bilgilerdir ki, bu bilgiler ya gözlem yoluyla elde edilmiş tecrübî bilgilerdir, ya da bilgi aracı olan dil ve yazı kullanılarak elde edilen "müdevven bilgi"lerdir.
İnsan bilgisi, hem "bilen özne"ye bilginin katkısına, hem de "bilinen obje"nin niteliğine göre kıymetlendirilir. Bilginin en aşağı derecesi insanın biyolojik varlığına, en üst derecesi ise ruhuna hayat verir.
Husulî bilginin hangi türü olursa olsun, bir hammadde olan bu bilginin mutlaka 'işlenmesi', yani 'anlamlandırılması' gerekmektedir. İşte bu "anlamlandırma" sayesinde "bilen özne" olarak insan, aynı bilgilerin depolandığı bilgisayardan, insan bilgisi de bilgisayar bilgisinden ayrılır. İnsan için o bilgi, artık 'anlamanın' ve 'anlam'ın konusudur. Ve bu yeteneğiyle insan, bilginin sadece taşıyıcısı ve alıcısı değil üreticisidir de.
Doğaldır ki, doğru bilinci doğru bilgi kurar. Fakat insanın problemi, yalnızca doğru bilgiye ulaşmak değildir. Bununla her iş bitmemektedir. Doğru bilginin doğru anlaşılması gerekmektedir. Doğru bilgi yanlış anlaşılırsa, elde edilen netice yanlış bilgiyle elde edilen neticenin aynısı olacaktır. Doğru bilginin peşindeki her insanı teselli eden en büyük unsur, "yanlış bilginin" ya da "yanlış anlamanın", bilgi objesinin hakikatini etkilemiyor oluşudur. Bizim eşyanın hakikati konusundaki yanlış bilgimiz ya da yanlış anlamamız, eşya üzerinde hiçbir etkiye sahip değildir. O, orada, konulduğu gibi durmakta, kendi duruşu hakkındaki doğru bilgiyi vermeye her zaman hazır ve nazır bulunmaktadır. Tıpkı "bilgi içkin değil, aşkın ve ontolojiktir" tezini savunan Alman filozof Nikolai Hartmann |1882-1950)'m dediği gibi: "Bilginin doğruluğu ya da yanlışlığı, bilgi öznesinin doğruluğuna ilişkin bir bilincinin olup olmamasından, hatta bu. kişinin, kendi bilgisinin doğruluğunu yanlışlığından ayıramamasından bağımsızdır."66. Hartmann, Ontolojinin Işığında Bilgi, XVII.
Hartmann'a göre doğru bilgi, bilinçteki nesnenin tasarımının nesneye uygun düşmesidir: "Bilinçteki tasarım nesneye uygun ise bilgi doğru değilse yanlıştır. ...Doğru ya da yanlış olan şey nesne değil, onun bilgi dir... Bu nedenle doğruluk, doğruluk bilincinden bağımsız olarak varlını sürdürür. Şüphe ya da kesinlik bir bilginin doğruluğunu etkilemez. var olan bir olgunun ifadesi olan bir tümcenin doğruluğu, onun doğruluğu] başka hiç kimse düşünmemiş ya da dile getirmemiş olsa da doğru oları kalır. Onun geçerliği de zaman üstü, sonsuz ve saltıktır."77. Age., s. XVI.