Zaman Yazarı İsrailce Konuştu!
İLİŞKİLERİN RAYINA GİRMESİ ABD-İSRAİL VE TÜRKİYENİN ÇIKARINAYMIŞ...
MAVİ MARMARA YOLA ÇIKARSA ORTALIK KARIŞIRMIŞ...
Türkiye`den yeni bir Gazze`ye yardım filosu yola çıkarsa, ihtilafın giderilmesi şöyle dursun, alevlenmesi işten bile değil. Bölgede zaten yeterince kazan kaynıyor. Bir kazanın da Doğu Akdeniz`de kaynaması kimseye fayda sağlamaz.
İsrail ile aklın yolu
Ali H. Aslan-ZAMAN
Ortadoğu`da İsrail`in Türkiye`ye olan ihtiyacının, Türkiye`nin İsrail`e olan ihtiyacından daha fazla olduğu doğru. Ancak Türkiye de, İsrail`in dünyada, özellikle Batı`da bağlantılı olduğu güçlü lobi ve nüfuz mekanizmalarından ciddi çelmeler yiyebilir.
İsrail Başbakanı Netanyahu`nun Washington ziyaretinin ikili gündeminde, ön sıralarda olmasa da, Türkiye ile ilişkiler de vardı. Kaynaklara göre, İsrailliler Beyaz Saray`a Türkiye`yle yeniden masaya oturmaya istekli oldukları sinyalini vermişler. Mavi Marmara vakasından sonra Türkiye`nin talep ettiği özür ve tazminatta mutabakata varılamaması, İsrail`le ilişkilerin en düşük seviyede kalmasına yol açıyor. Oysa Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin biraz rayına girmesi hem Türkiye, hem İsrail hem de ABD`nin çıkarına.
Türk-İsrail soğukluğunun sadece Mavi Marmara olayından kaynaklanmadığı, evveliyatı olduğu muhakkak. Arap-İsrail sorununda Tel Aviv`in kendi lehine gördüğü statükoyu korumaktaki ısrarı, Ankara`nın yeniden tanımlamış olduğu bölgesel çıkarlarıyla çatışıyor. İsrail hâlâ eski korkularını üzerinden atamamış İsrail olabilir, ama Türkiye büyük ölçüde değişti. Arap dünyasıyla arasına mesafe koyan ve risk almayan eski Türkiye gitti. Yerine; güneyi ile ticari, kültürel ve siyasi alışveriş açığını kapatmak isteyen, atılımcı, ön alan ve özgüvenli bir Türkiye geldi. Ankara, güney hinterlandında Filistin meselesi dahil süregelen ihtilafların çözümünü istiyor. Çünkü bu sorunlar hem potansiyelin açığa çıkmasını engelliyor hem hedefe yürürken Türkiye`nin önünü kesiyor.
Mavi Marmara gemisindeki 9 Türkiye vatandaşının geçen sene İsrailli askerlerce uluslararası sularda öldürülmesi, kanlı Gazze harekâtından bu yana iki ülke arasında tırmanan gerginliği ayyuka çıkardı. Türkiye`den yeni bir Gazze`ye yardım filosu yola çıkarsa, ihtilafın giderilmesi şöyle dursun, alevlenmesi işten bile değil. Bölgede zaten yeterince kazan kaynıyor. Bir kazanın da Doğu Akdeniz`de kaynaması kimseye fayda sağlamaz. Dolayısıyla ok yaydan çıkmadan Ankara`nın ne yapıp ne edip sivil toplumu ikinci bir krizden caydırması elzem. Mısır`ın Gazze sınırını süresiz olarak açmış olması bu konuda önemli bir yardımcı faktör. Hükümetin `sivil toplum girişimidir, müdahale edemeyiz` izahatı Washington`da inandırıcı bulunmuyor. Filoya öncülük eden grubun bazı AK Partililerle bağlarına dikkat çekiliyor. Ayrıca, BM Genel Sekreteri Ban`ın ikinci filoyu ilişkin açıklamaları da uluslararası toplumdan aynı seviyede destek alamayabileceğimizi gösteriyor.
mutlak kaybet-kaybet durumu var
Mavi Marmara olayına ilişkin resmi müzakerelerde İsrail`in `üzgünüz` (İngilizcesi `sorry`) deme noktasına geldiği, Türkiye`nin daha kuvvetli bir pişmanlık beyanı olan `özür` (İngilizcesi `apology`) kelimesini istediği biliniyor. Burada en büyük eksikliklerden biri, hakem olarak devreye girebilecek, iki ülkenin de hatırını saydığı bir uluslararası kişilik ya da unsurun bulunmaması. ABD, İsrail konusunda dürüst arabulucu olamayacak kadar yanlı. Birleşmiş Milletler, İsrail`in hazzetmediği bir yapı. Avrupa Birliği ise ne Türkiye ne İsrail`in fazla güvendiği bir oluşum. Dolayısıyla iş, iki ülkedeki yapıcı unsurlara düşüyor. `İsrail`le ilişkileri düzeltmeye çalışmaya ne gerek var, bu durumdan asıl zararı onlar görür` argümanına katılmıyorum. Her şeyden evvel, bir tarafın daha fazla zarar görme ihtimali, diğer tarafın hasar almayacağı manasına gelmiyor. Ortada mutlak bir kaybet-kaybet durumu var. Üstelik neticede kimin daha fazla zarar göreceği de tartışılır. Şu anda Ortadoğu`da İsrail`in Türkiye`ye olan ihtiyacının, Türkiye`nin İsrail`e olan ihtiyacından daha fazla olduğu doğru. Ancak Türkiye de, İsrail`in dünyada, özellikle Batı`da bağlantılı olduğu güçlü lobi ve nüfuz mekanizmalarından ciddi çelmeler yiyebilir. Son dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve sivil toplumu aleyhine Batı`da yürütülen bazı kampanyalara bir de bu zaviyeden bakmakta fayda var.
israil`le atışmak enerji kaybı
İsrail, bir bölgesel devletten ibaret değil. Dünyadaki her Yahudi, farklı boyutlarda da olsa, bir şekilde İsrail`in kaderiyle ilgilidir. Kolları hemen her yere uzanan bu güçlü ve aktif uluslararası olguyla çatışmak, Türkiye için büyük enerji israfı. Kaldı ki, tarihsel düşmanlığımız olmayan ve ecdadın yaptığı sayısız iyilikten dolayı bize saygı da duyan bir eski Osmanlı unsurunu, özellikle ABD`de bazı hasım Ermeni ve Yunan grupların kucağına itme tehlikesi var. Türkiye ile İsrail`in arası iyiyken, transnasyonal Yahudi cemaatleri Türkiye`ye dışarda vurulmak istenen yumrukların etkisini kırıyordu. Şimdi Türkiye bu setten mahrum kaldığı gibi, bir de zaman zaman Yahudi lobisinin yumruklarına maruz kalabiliyor.
Türkiye, içine kapalı ve zayıf bir ülke iken, dış hasımlar iç kaoslarımıza tuz biber ekerek bizi kolayca dize getirir, sonuçta istediklerini alırdı. Artık içerde -mesela darbe organizasyonu gibi- hamleler yapma şansları azaldı. Ama resmi ve sivil Türkiye, son dönemlerde dünyaya açılarak global arenanın hemen her köşesinde faaliyet göstermeye başladı. Bu da, bazı hasım transnasyonel lobilerin uluslararası varlığımıza yerinde darbe vurarak Türkiye`ye zarar verme kabiliyetini de artırdı. O nedenle Ankara`nın `komşularla sıfır problem` vizyonu, `transnasyonel lobilerle sıfır problem` hedefiyle pekiştirilmeli. Dışişleri Bakanı Davutoğlu`nun şahin Ermeni diasporasına dahi açılımdan söz ettiği bir dönemde, uzun yıllar Ermeni, Kıbrıs ve PKK meselelerinde destek gördüğümüz daha büyük bir lobiyle savaşmak anlamsız.
Sözün özü, Türkiye ile İsrail`in birbirini acıtmayı sürdürmesi, iki tarafta da ciddi zayiatlara yol açıyor. Bölgesel rekabette de en çok İran`ın işine yarıyor. Belki birbirlerini eskisi kadar sevemeyecek ve güvenemeyecek olsalar bile, Ankara ve Tel Aviv`in bu ihtilafa artık bir hal çaresi bulması aklın gereği. Karşı cephedeki akıl tutulmaları da, kendi aklımızı kullanmaya mani olmamalı. Mümkün mertebe kimseyle didişmeden, yola devam. Zira zaman lehimize işliyor...