Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Hadis Dersleri (1 Kullanıcı)

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(20) Babasının İyilik Ettiği Kimseye, Evlâdın İyilik Etmesi


40— Hazreti Ömer'in oğlundan rivayet edildiğine göre, bir yolculukta Hazreti Ömer'in oğlu (İbni Ömer) bir Bedevi'ye tesadüf etti. Bu Bedevi'nin babası, Hazreti Ömer (Radiyallahu anh) 'in dostu idi. Bedevi de­di ki, sen falanın oğlu değil misin? O da : «Evet!» dedi.. Bunun üzerine İbni Ömer, yedekte bulundurduğu bir merkebin ona verilmesini emretti ve başından da sarığını çıkararak ona verdi. İbni Ömer'in beraberinde olanlardan biri: «(Bedeviler kanaatkardır, aza razı olurlar) ona iki dirhem para yetmez miydi?» dedi. İbni Ömer dedi ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu :
«— Babanın dostunu gözet (ona ikram et ve sevgi göster). Onunla ilgiyi kesme, yoksa Allah (iman) nurunu söndürür.»

Ebeveyn hayatta iken ve bilhassa vefatlarından sonra, onların sadık arkadaşlarına hürmet ve sevgi beslemek, onlara ihsan ve ikramda bulun­mak gerektiğini Peygamber Efendimiz emretmektedir. Bunu yapmayanla­rın iman nurlarının söneceğini de bildirmektedir. Hadîs-i şerifte yalnız baba dostundan bahsedilmekte ise, de buna annelerin, dedelerin, hocaların ve karı-kocanın dostları da katılır. Bunların da gözetilmesi gerektiği unutul­mamalıdır.

41— îbni Ömer'den Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
«— İyiliklerin en iyisi, babasının dostu olanlara, kişinin iyilik etmesidir.»

Babanın hayatında veya ölümünde, onun sevdiği kimselere iyilik etmek, babaya İyilik etmek yerine geçeceği için büyük bir vazifedir. Babanın bu­lunmadığı bir zamanda, onun dostlarına iyilik ve ikram ise, babaya yapı­lacak İhsanın en büyüğüdür. Babanın gaybubetinde hakkı gözetilirse, huzurnda pek alâ gözetileceğine delil teşkil edeceğinden böyle bir iyilik, iyiliklerin en iyisi olmağa hak kazanır.

(21) Babana Sıla Ecenle İlgiyi Kesme, Nurun Söner Sılâ-i Rahmin Fazileti


42— Ubbade El-Ensarî'den oğlu Sa'd naklettiğine göre, babası şöyle demiştir:
«— Medîne-i Münevvere'nin mescidinde Hazret-i Osman'ın oğlu Amr ile oturuyorduk. Abdullah Ibni Selâm, kardeşi oğluna dayanarak bize uğ­rayıp meclisimizden öteye geçti. Sonra (hoşnud olmıyan bir tavırla) Amr'ı kasdedip oradakilere döndü ve şöyle dedi:
(îki veya üç defa tekrar ederek) Ey Osman'ın oğlu Amr! İstediğin şekilde hareket et. Muhammed (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem)'i hak olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, Allah (Azze ve Celie) 'nin kitabı (Tev­rat) da şu vardır. (Bunu iki defa tekrarladı) : Babana dostluk ve iyilik edenden ilgiyi kesme, yoksa bu hareketle (iman) nurun söner.»

Abdullah ibni Selâm, Medine'de İkâmet eden Yahu­dilerin âlimlerinden ve ileri gelenlerindendi. Hz. Peygamberin Medine'ye hicretlerinde İslâm'ı kabul etmişti. İslâm'dan önce ismi Husayn idi. Hazreti Peygamber ismini Abdullah olarak değiştirdi. Cennetle müjdelenmiş olduğuna dair rivayetler vardır. Hazreti ömer'le Kudüs fethinde bulunmuş ve hicretin 43. yılında Medine'de vefat etti.
Hazreti Osman'la aralarında olan dostluk ve muhabbet dolayısıyla, dostunun oğlu Amr'dan bir ilgi ve hürmet göremeyince, buna müteessir olmuş ve ona hitaben, baba dostuna ilgi göstermenin lüzumuna te­mas ederek, Tevrat'daki hükmü söylemiştir. Zaten bu hususta, aynı anlamı taşıyan hadîs-i şerif varid olduğundan oralarında ittifak vardır. Abdul­lah ibni Selâm, İslâm'ı kabul edişinden önce, Musevî âlimlerinden biri olup, Tevrat ahkâmına vakıf bulunduğundan ve aynca baba dostuna hürmet ve İyilik etmeğe dair Hazreti Peygamber in hadîs-i şeriflerini de bil­diğinden ve belki de büyük Önemine binaen Allah kelâmından şahid gös­tererek Hazreti Osman'ın oğlu Amr'a tarizde bulunmuştur. Ayrıca di­ğer hazır bulunanlara da, bu hususta bir bilgi vermiştir. Ayrıca Amr'a, baba dostluğunu ve muhabbetini hatırlatmıştır.
Hadiseyi anlatan Ubbade El-Ensarî, ashab-ı kiramdan olup, Abdullah ibni Selâm 'dan hadîs-İ şerîf rivayet etmiştir. Kendisin­den de oğulları Sa'd ile Abdullah rivayet etmişlerdir. Tarize uğra­yan Hazreti Osman'in oğlu Amr, sohbet şerefine nail olamamış, fa­kat tabiîn zevatın büyüklerinden biri olmuştur. Hazreti Muaviye kızı RemIe'yi Amr'a nikahlamıştı. Allah hepsinden razı olsun.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(22) Sevgi, Veraset Yolu İlk Kazanılır


43— Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ashabından bir adamın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
(Sevgiye dair soruna karşılık şu hadîs-i şerîf) sana kifayet eder : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
«— Sevgi veraset yolu ile kazanılır.»

Beyhakî ve Hâkim'in tahriçlerİne göre, Hazreti Ebu Be­kir'in oğlu Abdurrahman, ashabdan birine sormuş:
«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in (Sevgi = Muhabbet) için na­sıl buyurduğunu işittin?»
O da, Peygamberin :
«— Sevgi verasetle kazanılır.» buyurduğunu işittim.» dedi. Nasıl ki mal, babadan evlâda ve yakınlara intikal ediyorsa, babaların birbirlerine olan sevgi ve bağlılığı da evlâdlanna geçer ve geçmelidir. Bunun da gözetilmesi lâzım gelen bir hak olduğu unutulmamalıdır.

(23) İnsan Babasını İsmi İle Çağırmaz, Ondan Önce Oturmaz, Önünde Yürümez


44— (Rivayet edildiğine göre Ebû Hüreyre iki adam gördü: Bunlardan birine şöyle dedi:
«— Bu senin neyindir? Adam:
«— Babamdır,> dedi. Ebû Hüreyre dedi ki:
«— o halde onu ismi ile çağırma, önünde yürüme, ondan önce de oturma.»

İnsan babasına isim vererek, Ahmed veya Mehmed diyerek seslenmemeli, böyle hitap etmemelidir. Ona hitaben bîr şey söyleyeceği za­man, baba babacığım şeklinde söylemelidir. Bir yere gidildiği zaman, yolda yürürken önüne geçip yürümemelidir. Bir mecliste veya herhangi bir yerde oturmak icab ettiği zaman da ondan önce oturmamalıdır. Bu bir hürmet ve terbiye ifadesidir.

(24) İnsan Babasını Künyesi İle Çağırır Mı?


45— Şehr Ibni Havşeb'den rivayet edildiğine göre şöyle de­miştir : Hazreti Ömer'in oğlu (Abdullah) ile çıktık. Salim ona;
«— Namaza! Ey Ebû Abdurrahman!» diye hitap etti.

Ibni ömer'in (Hazreti Ömer'in oğlu Abdullah'ın), Salim adındaki oğlu, babasına künyesi ile hitap etmiştir, AbduIIah'ın kün­yesi, Ebu Abdurrahman 'dır. Babasına : «Namaz vaktidir, na­maza! Ey Ebu Abdurrahman,» diye seslenmesi, babanın künyesi ile çağrılabileceğine bir delil teşkil etmektedir. Bu bir cevaz ifade eder, yoksa ter­cih edilecek bir çağırma tarzı değildir.

46— İbni Ömer'den, şöyle demiştir:
«— Fakat Ebû Hafs = Ömer, hüküm vermiştir.»

Ibni Ömer, bu sözü hangi hadise üzerine söylediğine dair bir kaynak bulunamamıştır. Ancak Hazreti ömer'in künyesi Ebu Hafs olduğundan, oğlu babasına bu künye ile işaret etmiş ve onu kasd etmiştir. Bu da babanın künye ile çağnlabileceğini teyid esnektedir.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(25) Akbabalara İyilik Etmenin Gerekliliği


47— Küleyb ibni Menfa'a dedi ki, dedem (Bekir İbni'l-Haris) sordu:
«— Ya Resûlallah, kime iyilik edeyim?»
Peygamber:
«— Annene, sonra babana, kız kardeşine, erkek kardeşine ve bir de bunları takip eden akrabana (iyilik etmen) vacib bir haktır, yakınlarına da...» dedi.

İnsanın hayat bulmasına ana-baba sebep kılındığı gibi, evlâdın terbiye ve yetiştirilmesi için lâzım gelen maddî ve manevî yardım mecburiyeti de ana-babaya yüklenmiştir. Bu büyük hizmet ve meşakkat karşılığında, en başta iyilik edilmeğe hak kazanmaları tabiîdir. Bunlardan sonra yine ya­kınlık ve hak derecelerine göre akrabaya iyilik ve ihsanda bulunmak, İslâm dîninin bize gösterdiği fazilet yollarından biridir.

48— Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, şöyle dedi:
(Hazret-i Peygamber), «En yakın akrabalarını (Allah'ın azabı ile) korkut.» âyeti nazil olunca, Hazreti Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) kalkıp şöyle çağırdı:
«— Ey Kâ'b İbni Luey oğulları!.. Canlarınızı ateşten kurtarınız. Ey Abd-i Menaf oğulları! Canlarınızı ateşten kurtarınız. Ey Haşim oğulları! Canlarınızı ateşten kurtarınız. Ey Abdulmuttalib oğulları! Canlarınızı ateşten kurtarınız. Ey Muhammed'in kızı Fatime! Canını ateşten kurtar; çünkü ben, senin için Allah'dan bir şeye sahip değilim. Ancak size akra­balığım var, ondan dolayı (size) iyilik ederim, (dünyada ihsanda bulu­nurum).»

Hadîs-i şerîfte geçen Şuara sûresinin 214. âyet-i kerîmesi nazil olunca, Hazreti Peygamber Harem-i Şerîfte yüksekçe bir yer olan «SAFA»ya gitti ve uzak-yakın bütün akrabaları, kabile ve soydaşları etrafına topladı ve onlara bu hadîs-i şerîfte geçen hitabeyi İrad buyurdu. İçlerinden Ebu Leheb çağrıya karşı çıkıp : «Bizi bunun için mi, buraya çağırdın, helak olası.» diye hakarette bulundu. Bunun üzerine Ebu Leheb hakkın­da «Tebbet» sûresi nazil oldu ve onun helak olmuş cehennemliklerden bu­lunduğunu Cenab-ı Hak haber verdi.
Hadîs-i şerîften İki hüküm çıkmaktadır. Birincisi: Allah'a ve Resulüne iman etmedikçe, mümin olmadıkça, akrabalık ve yakınlık fayda vermez.
İkincisi: Akraba ve yakınlardan mümin ve kâfir bulunanlara iyilik ve ihsan edilir, onlara öğüt verilir. Bu dünyada yapılacak bîr hizmettir.

(26) Yakınlara (Akrabaya) İyilik Etmek


49— Ebu Eyyup El-Ensarî'den:
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in bir yolculuğunda, bir Bedevî Peygambere karşısına çıkıp dedi ki:
«— Beni Cennet'e yaklaştıracak ve Cehennem'den uzaklaştıracak şe­yi, bana bildir.»
Peygamber :
«— Allah'a ibadet edersin ve ona hiç bir şeyi ortak koşmazsın, namazı kılarsın, zekâtı verirsin, akrabaya iyilik edersin.» buyurdu.

İbadetlerin makbul olabilmesi için, ibadetleri sırf Allah için yapmak, ona halis kılmak şarttır. İlâhî emir ve yasakların hak olduğuna inanarak, onları Allah için yerine getirmek ibadettir. Başkası görsün diye, başkasın­dan menfaat gelsin diye, başkası aracı olsun diye yapılan İbadetler, şirk karışığı ibadetlerdir. Bunlar asla makbul olmaz. Bundan sakındırmak için bu hadîs-i şerifte Peygamber Efendimiz Allah'a ortak koşmamak üzere ona ibadet etmeyi tavsiye buyurmuştur.
İnsan halis ibadetlerle Allah'ın rahmetine yaklaşır, dünya saadetine ve âhiret sevabına kavuşur. Allah'ın emri olduğu için, anaya ve babaya iyilik etmek bir ibadettir. Allah'ın emrini kabul etmeyerek onlara iyilik ve itaat etmek ve bundan bir menfaat beklemek boş olur.
Mutlak olarak İbadet emredildikten sonra, önemine binaen namaz, ze­kât ve sılâ-i rahim İbadetleri üzerinde durulmuştur. Zira iki türlü ibadet vardır. Bunlardan bir kısmı bedenle yerine getirilenlerdir ki, bunların en önemlisi günde beş vakit edâ edilen namazdır. Namaz, devamlı olarak hu­zur ve huşu ile, erkânlarını gözeterek Allah korkusu ve saygısı ile kılınırsa, fenalıklardan alıkor. En az günde beş defa insanı Allah huzurunda bu­lundurur.
Zekât, mal ile edâ edilen bîr İbadet olup, diğer malî ibadetlerin en önemlisidir. Çünkü zengin, her yıl malının yüzde iki buçuğunu (kırkta birini) fakirlere vermek mecburiyetindedir. Her yıl muntazam bir şekilde vetam olarak zekât borcunu yerine getiren bir Müslüman, diğer sadaka ve hayır işlerini kolayca yapar.
Sılâ-i rahim, insanlar arasındaki kardeşlik bağlarını kuvvetlendirip, ara­larında sevgi ve muhabbet doğurduğundan bu ibadetin de önemi büyük­tür. Hususiyle bu üç ibadete böylece tembih ve işaret buyurulmuştur.
EbuEyyub El-Ensarî kimdir? :
Ebu Eyyub künyesi ile şöhret bulan ve ashab-ı kiramın büyüklerinden olan bu kerim zatın adı HALID'dir. Babasının adı Zeyd olup, Halid ibni Zeyd diye bilinir. Annesi Sa'îd kızı Hind 'dir.
Hazreti Peygamber (Saîîallahü Aleyhi ve Seliem) Medine'ye hicretlerinde, bunun evinde misafir kalmış ve Mescid-i Nebevi ile Saadet-Haneleri inşa edilinceye kadar orada oturmuştu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşlarda bulunmuş olduğu gibi, Hazreti Al i zamanında da, Hazreti Ali safların­da bulunarak Haricîlere karşı da savaşmıştı. Hazreti Ali, Irak'a çıktığı zaman, Medine'de bunu yerine halife bırakmıştı. Kendisinden 150 kadar hadîs-i şerif rivayet edilmektedir. Hazreti Muaviye'nin devrinde, Yezid kumandasında İstanbul'un fethine gönderilen ordu içerisinde, seksen yaşını aşan bir çağda, Hazreti Halid asker olarak bulunuyordu. İstan­bul'un kuşatılması esnasında hastalanmıştı. Kendisini ziyarete gelen ordu kumandanı Yezid ona:
«— Bir ihtiyacın var mı?» diye sormuş. Hazreti Halid şu cevabı vermişti:
«— Ben Öldüğüm zaman, beni imkân bulduğun nispette düşman arazisi içine götür ve imkân bulamadığın zaman beni göm, sonra geri dön.» Yezid de bu vasıyyeti yerine getirdi ve onu İstanbul'a şeref bahş eden bu­günkü türbesinin bulunduğu yere, henüz izleri kaybolmamış surlar civa­rına gömdü. Allah ondan razı olsun. Hicretin elli veya elli beşinci yılında vefat ettiği söylenir.
Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul fethedilince, veli Ak Şemseddin marifetiyle Hazreti Halid'in medfun bulunduğu yer keşfedilerek üzerine türbe bina edilmişti. Ayrıca kendisine izafeten bir mescid de inşa edilmiş olup, müteakip asırlar içinde gerek türbe, gerekse mescid tadil ve tamire uğramıştır
 

Kur'ana sevdalı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Ara 2008
Mesajlar
2,706
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
49
Selamün Aleyküm Yusuf kardeşim.
Rabbım böyle faydalı bir konu açtığınız için,sizlerden sonsuz kere razı olsun inşaallah.
Rabbım bizlerede Kur'an ve Efendimizin sünneti seniyyelerine uymamızı nasip eylesin kardeşim.
Emeğinize,O güzel yüreğinize sağlık kardeşim.
Fi emanatillah.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
Selamün Aleyküm Yusuf kardeşim.
Rabbım böyle faydalı bir konu açtığınız için,sizlerden sonsuz kere razı olsun inşaallah.
Rabbım bizlerede Kur'an ve Efendimizin sünneti seniyyelerine uymamızı nasip eylesin kardeşim.
Emeğinize,O güzel yüreğinize sağlık kardeşim.
Fi emanatillah.

Ve Aleyküm Selam Ve Rahmetullahi
Amin Amin Amin.
Rabbimiz cümle mü'min kardeşlerimizden razı olsun,
Razı olduğu amelleri yapmayı nasip eylesin,
Rabbimiz katındaki sonsuz lutuflardan bizleri lutuflandırsın inşaAllah
Allah'u tealaya emanet olun
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(27) Sılâ-i Rahmin Fazileti


52— Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
«— Bir adam, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e geldi de şöy­le dedi: «Ey Allah'ın Resûlü! Benim akrabam var, onlara varıyorum; on­lar ise ilgiyi kesiyorlar. Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar ve bana kötü söyleyip cefa ediyorlar. Ben bu yaptıklarına ta­hammül ediyorum ve bağışlıyorum.»
«— Eğer durum, anlattığın gibi ise, sen onlara ateşli kül serpiyor gibisin (onlar, senin iyiliğinden ızdırap içinde olurlar). Sen bu vaziyette (ihsanına) devam ettikçe, onlara karşı, Allah'dan bir yardımcı daima se­ninle bulunur.»

Bu hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki, bir insan akrabalarına iyilik ve ihsan­da bulunmasına karşılık, onlardan eziyet ve fenalık görürse, bunlara taham­mül ederek yine onlardan ilgiyi kesmez ve gereken yakınlığı gösterirse, Allah Tealâ ona yardımcı olur, eziyetlerini kaldırır. Allah'ın yardımcı olması da kâfidir. Bunun İçin ufak-tefek hadîse ve sözler sebebiyle hiç bir zaman ak­rabalık bağları zedelenmemeli, icab eden İyiliği yapmaktan kaçınmamalıdır.

53— Abdurrahman İbni Avf'dan rivayet edildiğine göre, Resûlüllah 'in şöyle dediğini işitmîştir :
«— Allah (Azze ve Celle) buyurdu ki, ben Rahman'ım ve akrabalı­ğı Rahimi ben yarattım ve ismim olan Rahman'dan ona isim diye rahim türettim. Kim akrabaya iyilik ederse, ben de ona iyilik ederim. Kim de ondan ilgiyi keserse, ben de ondan iyiliği keserim.»

Akraba arasındaki münasebetin şerefli mevkiini beyan etmeğe bu kudsî hadîs-i şerîf en büyük delildir. Zira Allah'a mahsus en güzel isimlerden olan Rahman kelimesi ile nesebî yakınlık manasına gelen Rahim, kök itiba­riyle aynı kelimedir. Bunun için Cenab-ı Hak, ismimden yani «Rahman'dan Rahim'i türettim» buyurmuştur. Bu beyan da Rahim'in kıymet ve ehemmi­yetini belirtmek için başka bir ifadeye ihtiyaç bırakmamaktadır. Rahim hu­kukuna riayet edenlere Allah Tealâ ihsan ve ikram edecek, riayet etme­yenleri de rahmetinden mahrum bırakacaktır.
Kudsî Hadîs: Manası Allah tarafından, lâfzı Peygamber tarafından olan hadîs-i şeriflere denir. Allah Tealâ'ya ilham yolu ile, ya da uyku hali İle Peygambere vermiş olduğu bir haberin Peygamber tarafından ifadelendirilmesi ve söylenmesîdir. Kur'ân-ı Kerîmin hem manası, hem de lâfzı münzeldir. Her ikisi de Allah kelâmıdır. Kudsî hadîsin ise, yalnız manası Allah'dandır. Haber de Peygambere isnad edilir.
İbni Hacer'e göre, kudsî hadîslerin sayısı yüzün üstündedir. Kudsî hadîslere, İlâhî hadîsler de denir.
Abdurrahman İbni Avf kimdir? :
Ashab-ı kiram içinde Cennetle müjdelenen on kişiden birisi de Abdurrahman ibni Avf 'dır. Künyesi, Ebu Muhammed 'dir. Cahiliyyet zamanında ismî Abdu Amir idi. Annesinin adı Şi-fa 'dır. Fil vak'asından on yıl sonra doğmuştur. Habeşistan'a ve Medine'ye olmak üzere iki hicret yapmıştır. Bedir ve ondan sonraki bütün savaşlarda bulunmuştur. Uhud savaşında mübarek vücudunun muhtelif yerlerinden yir­mi bir yara almıştı. Malının çoğunu ticaret yolu ile kazanmış olup, büyük bir kısmını, Hz. Peygamber'in zamanında Allah yolunda harcadı. Ondan sonra da kırk bin altın harcadığı ve cihad için beş yüz at İle beş yüz deve verdiği siyer kitaplarında yazılıdır. Ayağına isabet eden bir yara sebebiyle topal hale düşmüştü. Uzun boylu ve güzel yüzlü, nazik derili idi.
Vefatı zamanında çok ağlamıştı. Bunun sebebi kendisinden sorulduğunda şu cevabı vermişti :
«— Muş'ab ibni Umeyr benden hayırlı İdi. Çünkü o, Resûlüllah (Aleyhissalâtü vesselam) zamanında vefat etti de, kendisine kefen olacak bir şeyi yoktu. Hazreti Hamza da benden hayırlı idi. Onun için de bir kefen bulamamıştık. Ben, dünyadaki hayatında İyilikleri kendisine verilen bir kimse olmaklığımdan korkuyorum; ve korkuyorum ki, malımın çokluğundan ar­kadaşlarıma gerekeni yapamadım.»
Nevfel ibni lyas şöyle anlatmıştır:
«— Bir gün Abdurrahman İbni Avf ile beraber bulunuyorduk. Biz için­de ekmek ve et bulunan bir tabağı birlikte yiyelim diye ortaya koyduk. Abdurrahman bunu görünce ağlamaya başladı. Niçin ağladığını sorduk.»
Bize şu cevabı verdi:
«— Hazreti Peygamber vefat etti de ne kendisi, ne de ehli arpa ekmeğinden doymamıştı. Görüyorum ki, biz hakkımızda hayırlı olanı geriye bıraktık.»
Hicretten otuz bir yıl sonra yetmiş beş yaşında olduğu halde Medine'de vefat etti ve namazını Hazreti Osman (RA) kıldı. Bakî mezarlığına gö­müldü. İlk İslâm'a giren sekiz kişiden biri idi. Hz. Ebu Bekir 'in delâ­leti ile Müslüman olmuştu. Hz. Ömer 'İn, halife seçmek için, tayin ettiği altı kişilik Şûra ehlinden biri idi. Allah ondan razı olsun. Oğulları :lbrahim, Humeyd, Ebu Seleme ve Mus'ab 'dır.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
54— Abdullah îbni Amr anlatmıştır:
Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) , parmağını bize tevcih ederek şöyle dedi:
«— Rahim, RAHMAN isminden ayrılmadır (onun bir dalıdır). Onun hakkını kim korursa (sıla ve iyilik ederse), Allah ona ihsan eder. Kim de onun hakkını korumazsa (sıla ve iyilik etmezse), Allah ondan ihsanı­nı keser. Rahimin (yakınlara iyilik ve merhametin), kıyamet gününde fasih ve beliğ bir lisanı vardır.»

Bu hadîs-i şerîf de bîr önceki hadîs-i şerifin manasına uygun olarak varid olmuştur. Ancak Rahim'in kıyamet gününde hakkını arayacak bir li­sana ve İfadeye sahip olduğunu da öğrenmiş bulunuyoruz. Bu da onun şanını ve kıymetini göstermiş olup, gereği üzere hakkına riayet etmemiz icab ettiğini bize tembihdir.
55— Hazreti Âişe'den rivayet edildiğine göre, Peygamber (Sallallhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«— Rahim, Allah'ın rahmetinin eserlerindendir. Kim onun hakkını yerine getirirse (sîlâ ve iyilik ederse), Allah ona ihsan eder. Kim de on­dan ilgiyi keserse, Allah ondan ihsan ve rahmetini keser.»

Her ne kadar ravi değişikliği varsa da, bundan önceki hadîs-i şerifle lâfız ve mana uygunluğu vardır. Hadîs-i şerifi rivayet eden, müminlerin an­nesi Hazreti Âişe'dir.Urve (R.A.) diyor ki :
«— Aişe'den daha fazla fıkıh ilmini bilen, tıb ilmine vakıf olan ve şiir bilen görmedim.»
Hazreti Âişe:
Efendimiz (Aleyhissalâtü vesselam) 'in zevceleri ve Hazreti Ebu Be­kir'in kızıdır. Annesinin adı Rûman'dır. Hazreti Hatice 'nin vefatından üç sene sonra ve hicretten iki yıl önce Hazreti Âişe altı yaşın­da iken Peygamber Efendimize nikâhlanmışti. Medine'ye hicretten sonra dokuz yaşma varınca da zifafları olmuştu. Akli ve zekâda, İffet ve takvada emsali yoktu. Hiç çocuğu olmadığı halde, Ümmü Abdullah künye­sini taşıması, kız kardeşinin oğlu Abdullah ibni Zübeyr'e iza­feten idi.
Ashab-ı kiram ilmî bir müşkülâta düştükleri zaman, Hazreti Âİşe 'ye müracaat ederler ve muhakkak aradıkları şeyi onda bulurlardı. Zührî diyor ki :
«— Hazreti Aişe'nin ilmi bir tarafta ve Peygamberin diğer hanımları ile müminlerin bütün hanımlarının ilmi bir tarafta toplansa, yine Hz.Âişe'nin ilmi daha üstün gelir. Kendisinden binden çok hadîs-i şerîf ri­vayet edilmiştir.»
Resûlüllah bakire olarak yalnız Hazreti Âişe ile evlenmiş ve ev­lilik hayatları ancak 9 yıl sürmüştü. Hicretin 57. yılında 65 yaşında olduğu halde Medine'de vefat etti ve vasiyyeti üzere geceleyin defnedildi. Cenaze namazını Ebu Hüreyre kıldı. Defin için kabrine inenler beş kişi olup adları şudur: Kız kardeşinin çocukları ve Zübeyr'in oğulları Abdullah ve Urve ile Hazreti Ebu Bekir'in Muhammed adındaki oğlundan olma torunları Kasım ve Abdullah, bir de Ebu Bekir 'in diğer oğlu Abdurrahman'm oğlu Abdulah . Medine'deki Bakî' mezarlığına gömüldü. Kendisine yapılan İf­tira hadisesi üzerine, hakkında âyet nazil olup, Cenab-ı Hak onu tebriye buyurmuştur. Böylece Allah'ın kitabında kendinden bahs edilmekle şeref ve nezaheti kat kat yükselmiştir. Allah ondan razı olsun.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
28) Sılâ-i Rahim Ömrü Uzatır

56— Enes îbni Malik'den : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«— Kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse, sılâ-i Rahim yapsın.»

Hadîs-i şeriften anlaşılıyor ki, sılâ-i rahim vazifesini yerine getirmekte iki semere vardır:
1— Rızkın genişlemesi ve bol olması,
2— Ömrün uzaması.
Rızkın genişlemesi, akrabaya yapılan iyilik ve ihsan karşılığında Allah Teatâ'nın rahmet ve ihsanını va'd buyurmasına dair geçen hadîs-i şerifler mealinden anlaştımaktadır. Dilediği kimselere hesapsız rızık ve bereket verir.
ömrün uzaması üzerinde çeşitli izahlar yapılmıştır. Bunların bir kısmı şöyle hulâsa edilir:
a) Hadîs-i şerifte: «Sıla yapanın eseri geciktirilir.» ifadesi vardır. Esef; insanın yerde yürürken bırakmış olduğu ize denir. Bir kimsenin izinin uzatılması, hayatta kalması ve ömrünün devam etmesi olur.
b) Ecelin bir ismi de eser'dîr. Çünkü ecel ömrün arkasından gider ve onu takip eder. Bu bakımdan eserin, yani ecelin gecikmesi yine ömrün uza­ması demek olur. Yahut geriye iyi ve salih bir nesil bırakır da, kendisine ölümünden sonra dua ederler. Arkasından hayırla yad edilir.
c) Eserin geciktirilmesi, adamın akıl ve anlayışının devam etmesi, bo­zulmaması anlamını da ifade eder. Yaşayışta bereketlilik olur.
Ecel, Allah'ın ilminde malûm ve değişmez bir hal olduğuna göre, gerçek manâda bunun uzaması, ölüm. .işi İle görevlendirilen meleğin ilmine nisbetledir. Meselâ : Bir insan için, eğer sılâ-İ rahim yapmazsa ömrü altmış senedir, Sıla yaparsa yetmiş senedir; şeklinde melek'in bilmesi halinde, ömürde uzama olmuş oluyor. Fakat Allah Tealâ, o insanın sıla yapıp yapmıyacağını ezelden bildiğinden, onun katında değişen bir şey olmuyor. Netice itibariyle sılâ-i rahmin rızıkta genişliğe ve ömürde berekete vesile olması vardır.
Enes ibni Malık:
Bu hadîs-i şerifin ravisi olan Enes ibni Malik ashab-ı ki­ramdan ve ensârdandır. Henüz dokuz veya on yaşlarında iken Resûlüllah'ın hizmetinde devamlı olarak bulunmuş ve irtihallerinde yirmi yaşını idrak etmîşti. Yüz yaşına kadar ömür sürdüğünden ve Hazretİ Peygamberin hiz­metinden ayrılmadığından pek çok hadîs rivayet etmiştir.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)"in Medine'ye hicretlerinde, Enes'i elinden tutarak annesi Peygamber'e götürdü ve :
«— Bu çocuğu, sana hizmet etsin diye getirdim.» dedi.
Hazreti Peygamber de onu kabul buyurdular. Hamza ismindeki sebze türlerinden ot topladığından Hazreti Peygamber ona «Ebu Hamza» künyesini taktı.
Küçük yaşta iken Bedir savaşında ve ondan sonraki diğer savaşlarda bulunarak hizmetten geri kalmadı. Basra'da vefat eden ashabın sonuncu­sudur. Yüz yaşına kadar olduğu halde vefat ederek orada defnedildi.
Hazreti Peygamber, ona mal ve evlâd bereketi ile Cennete girmesini duâ etmiş olduğundan, hayatında mal ve evlâd bereketine nail olmuştu. Allah ondan razı olsun.

57— Rivayet edildiğine göre Ebû Hüreyre şöyle dedi: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle dediğini işittim:
«— Kim rızkının bol olmasına ve ömrünün uzamasına sevinirse, sılâ-i rahim yapsın.»

Manâda değişiklik olmamakla beraber bir kelimenin fâfzı değişik ola­rak aynı hadîs iki ravi tarafından nakledilmiştir. Bu da hadîs-i şerifin sıh­hatini kuvvetlendirmiş olur.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(30) İyilik En Yakına, Ondan Sonra En Yakın Sırasına Göre Yapılmalıdır


60— (Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu, El-Mıkdam îbni Ma'dî Kerib'in işittiği rivayet edilmiştir:
«— Allah, annelerinize iyilik etmenizi emrediyor, sonra annelerinize iyilik etmenizi emrediyor; sonra babalarınıza iyilik etmenizi emrediyor. Sonra en yakın akrabaya, ondan sonra en yakın sırasına göre iyilik etme­yi size emrediyor..»

3, 4 ve 5. hadîs-i şeriflerde ana ve babaya iyilik etmek hususunda ge­rekli açıklama yapılmış ve annenin hakkına daha çok itina göstermek icab ettiği belirtilmişti. Burada da anneye, babaya ve yakınlık derecelerine göre en yakını tercih ederek akrabaya iyilik etmenin lüzumu ifade buyuruluyor.
Ravi EI-Mıkdam:
El-Mıkdam ibni Ma'dî Kerib, ashabdan olup, kün­yesi Ebu Kerîme 'dır. Ebu Yahya da olduğu söylenir. Ken­disi hadîs-i şerifler rivayet ettiği gibi, oğlu Yahya ile torunu Salih ve daha başka zevat ondan rivayet etmişlerdir. Hicretin 87. yılında 91 yaşında olduğu halde vefat etti. Allah ondan razı olsun.

61— Ebû Eyyub Süleyman (Osman îbni Affan'ın kölesi) anlatıyor:
Perşembe akşamı - cuma gecesi Ebû Hüreyre bize geldi ve dedi ki:
«— Sılâ-i Rahmi terk eden her şahsı, yanımızda bulunduğu için gü­nah işlemekle suçlandırıyorum (yanımızda durup günahında İsrar etmesin, sılasını yapsın)». Kimse kalkmadı. Bu sözü Ebû Hüreyre üç defa tekrarlayınca, bir genç geldi ki, iki seneden beri halasına dargın bu­lunuyordu. Hemen halasına gitti. Halası ona dedi ki:
«— Ey kardeşim oğlu! Seni getiren nedir?» Genç de dedi ki :
«— Ebû Hüreyre'nin şunu ve şunu söylediğini işittim.» Halası ona şöyle dedi:
«— Ebû Hüreyre'ye dön ve ona sor ki, bu sözü niçin söylemiştir?» Ebû Hüreyre Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in: «— Her perşembe akşamı - cuma gecesinde, insanoğlunun amelleri şanı yüce ve yüksek Allah'a arz edilir de, sılâ-i rahmi terk edenin ameli kabul edilmez.»

Bu hadîs-i şerifte de sılâ-i rahmi terk edenin amelinin kabul edilmediği beyan buyurulmakla yine onun ehemmiyetine işaret edilmektedir.

62— (21) îbni Ömer'den:
«— Sevabını Allah'dan umarak insanın nefsine ve ehline harcadığı şeye karşılık, Allah muhakkak ona mükâfat verir. Önce geçimine baktı­ğın kimseye harcayıp işe başla. Eğer fazla (mal) varsa sırasıyla en yakı­na ve ondan sonraki yakına ver. Eğer daha fazla (artan mal) olursa, di­lediğine ver.»

Ibni Ömer 'den rivayet edilen bu eser, bir önceki hadîs-i şerifte buyurulan yakınlık sırasına göre sılanın manâsını taşımaktadır. İnsan önce nafakası özerine borç olanlara ve şahsına israf yapmaksızın harcamak va­zifesi ile mükelleftir. Bunu meşru bîr şekilde yerine getirdiği takdirde Allah ona mükâfat verir, sevab İşlemiş olur. Gücü yetenler de bakmak mecburi­yetinde olmadıkları akrabalarından en yakınına ve sırasiyle daha uzaktakilere vermelidirler.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
31) Sıla-i Rahmi Terk Edenin Bulunduğu Topluluğa Rahmet İnmez

63— Abdullah ibni Ebi Evfa’dan işitildiğine göre, Peygamber (sallahü aleyhi ve selem)’in şöyle dediğini anlatmıştır:
«İçlerinde Sıla-i rahmi terk edenin bulunduğu bir topluluğa, rahmet inmez. »

Burada topluluktan maksad, sıla-i rahmi terk edene yardımcı olanlar ve onun halini kötü görmeyip hoşlananlardır, diye tevcih yapıldığı gibi, yağmur bereketinin rahmet manasına kullanıldığı görüşü ile insanlardan yağmur kesilmesine vesile olacağı şeklinde de yorumlanmıştır.
Abdullah İbni Ebi Evfa:
Ashabdan olup, asıl ismi Alkame ibni Halid’dir.Hudeybiye vak’asında bulunmuş ve meşhur hadisler rivayet etmiştir.Hicri 86 veya 87 tarihinde Küfe’de vefat etmiştir.Küfe’de vefat eden ashabın sonuncusudur.Allah ondan razı olsun.

(32) Sılâ-i Rahmi Terk Edenin Günahı


64— Cübeyr İbni Mut'ım'den haber verildiğine göre, Cübeyr Resûlül-ah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in şöyle buyurduğunu işitti:
«— Sılâ-i rahmi terk eden cennete girmez.»

Daha önceki hadîs-i şerifte sılâ-i rahmin terki halinde rahmet ve bereketin kalkacağı beyan edildiği halde, burada «Cennete giremez» ifade­siyle ağır bir ihbarda bulunuluyor. İşin ehemmiyetine binaen ya bu günâhı işlememeğe tembih ve ondarı alıkoymaya işaret vardır, ya da îman bakı­mından Müslümanlarla ilgiyi keserek îmansız göçenler murad edilmiştir ki, bunlar cennete giremezler.
Cübeyr İbni Mut' im :
Kureyş'in ulularından ve âlimlerinden olan Cübeyr, Bedir esir­leri arasında Peygamber Efendimizle karşılaştığı sırada, Hazretî Peygamber «Tûr» sûresini okuyordu. Cübeyr diyor ki :
«— Kalbime giren İlk îman bu olmuştur.» Hudeybiye ve Fetih yılları arasında İslâm'a girdiği nakledilmektedir. Hz. Muaviye'nin hilâfeti za­manında Medînede hicrî 59 târihinde vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun.

65— Ebû Hüreyre'nin, Resûlüllah (Sallallahü AleyhiveSellem)'in şöy­le dediğini rivayet ettiği kendisinden işitilmiştir:
«— Rahme delâlet eden rahim, — kelimesi — Rahman isminin bîr dalıdır.» Rahim der ki:
«— Ya Rab! Bana zulmedildi. Ya Rab! Ben terk edildim. Ya Rab! Bana (şu zulüm yapıldı), bana (şu haksızlık yapıldı)...»
Allah Tealâ ona cevab verir:
«— Seni terk edenden rahmeti kesmeme, senin haklarını verene ihsan etmeme razı olmaz mısın?»

Diğer hadıs-i şeriflerde olduğu gibi, burada da Sılâ-i rahmi terk etme­nin günâh olduğu ve insanı Allah'ın rahmetinden mahrum bırakmaya ve­sile olduğu, yerine getirildiği takdirde de Allah'ın rahmet ve ihsanına ka­vuşulacağı beyan buyurulmaktadır.

66— Saîd îbni Sem'an dedi ki:
«— Çocukların ve sefihlerin başa çıkmasından (onların kumandan olmasından), Ebû Hüreyre'nin Allah'a sığındığını işittim.» Saîd İbni Sem'an yine şöyle dedi:
— İbni Hasene El-Cühenî, Ebû Hüreyre'ye şunu sorduğunu bana anlattı :
«— Bunun (çocukların ve sefihlerin başa çıkmasının) alâmeti nedir?»
Ebû Hüreyre cevab verdi:
«— (Bunun alâmetleri), sılâ-i rahimlerin terk edilmesi, azgına itaat edilir olması ve ^mürşide (ilim ve hak yol öğretene) işyarı olmamasıdır.»

Buradaki lâfızlar her ne kadar Ebû Hüreyre 'den naklediliyorsa da, başka muhaddislerce Ebû Hüreyre 'den Hazret! Peygamber e kadar yükseltiliyor ve merfu hadîs oluyor.
. Çocukları başa çıkarmak demek, onların dediğini yapmak ve onlara İtaat eylemektir ki, bu takdirde insanlar bilhassa din işlerinde helak olmuş­lar demektir. Sefihlere itaat da yine böyledir. Sefih, hafif akıllıya, aklı nok­san olana denir. Bu gibilere itaatin doğuracağı zararlar aşikârdır. Zamanı­mızda da çocuklara ve sefihlere yapılan itaatin cemiyete, şahıslara getirmiş olduğu zararlar birer vakıa olarak gözükmektedir.
Bu felâketi doğuran sebepleri de Ebû Hüreyre üç maddede toplamıştır:
1— Sılâ-i rahmin terk edilmesi. Akrabalık bağlarını kesmek, büyük­lere hürmet ve itaati terk etmek olur. Hürmet terk edilince de çocuk başa çıkar.
2— Azgına itaat olunmak. Hududu aşan, düzen ve nizam tanımayan azgına itaat edildiği takdirde, bunlara müsamaha gösterilince, İlk yardım­cıları ve organları çocuklar ve sefihler olacaktır ki, burada da çocukların ve sefihlerin başa çıkması vardır.
3— Hak ve hakikati öğreten mürşide isyan etmek. İlmin değerini anlamayıp ilim ve hak yol öğretene isyan etmek, bâtıla ve sapıklığa yardım etmek demektir. Bunu ayırt edemeyenler de çocuklarla hafif akıllılar olur ve bunlar ön bulmuş olurlar. Böylece bu üç sebep tahakkuk ettiği zaman, cemiyetin bünyesi tahrip edilmiş ve helaki için zemin hazırlanmış olduğu gerçeği meydana çıkar.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(33) Sılâ-i Rahmi Terk Edenin Dünyadaki Cezası


67— Ebû Bekre'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:
«— Sılâ-i rahmi terk etme ile azgınlık günâhını işleyenin —âhirette ona hazırlanan azabla beraber— dünyada Allah'ın acele olarak cezasını vermeğe bunlardan daha lâyık bir günah yoktur.»

Hadîs-i şerifte geçen «Bağy» kelimesi azgınlık lâfzı ile terceme edilmiş­tir. Azgınlık yapmak, azgın olmak, Allah'ın emir ve yasakları dışına çıkarak mahlûkatma zulüm etmek manâsına gelir. Diğer bazı hadîslerde, zulüm günâhından daha çabuk dünyada cezası verilen bir günâh yoktur, mealin­de ifade bulunduğundan buradaki anlamla uygunluk meydana gelmektedir. Ancak burada sılâ-i rahmi terk etme cezası da zulme ilâve edilmiş oluyor.

(34) Sılaya Aynı İle Mukabele Eden Vasıl Değildir


68— Abdullah İbni Amr'dan, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
«— Yapılan sılaya, aynı ile mukabelede bulunan, sılâ-i rahim eden değildir. Fakaf sıla yapan (vasıl) o kimsedir ki, akrabalık bağları kesildiği zaman, rahim sılasını yerine getirmiştir.»

Bir kimsenin, kendisine yapılan iyiliğe veya harekete aynı şekilde kar­şılıkta bulunmasına «mükâfat» denir. Bu karşılığı yapan şahsa da «Mükâfî» adı verilir. O halde yapılan iyiliğe aynı ile mukabelede bulunan, vazifesini yapmış, mükâfatta bulunmuş demektir. Bu tabiî bir haldir. Bunun için önemi büyük değildir. Fakat sılâ-i rahmi terk eden ve böylece akrabalık hakla­rını gözetmeyen kimseye iyilik ve İhsanda bulunmak, sılâ-i rahmi yerine getirmek, işte vuslat budur. Böyle hareket edene de «Vasıl» denir. Bunun sevabı da büyük olur.
Bu mevzuda üç derece vardır: Vasıl, Mükâfî, Katı' (ilgi kesen). İyilik ve ihsanda üstün bulunan ve aşağı duruma düşmeyen kimse, «Vasıl»dır. İkinci derecede olan, kendisine yapılan iyiliğin ziyadesiz karşılığında bu­lunan kimsedir ki, bu da «Münâfî»dir. Kendisi daima iyilik işinde aşağı du­rumda olup, emsal iyiliği yapmayan kimsedir. Buna da «Katı'» denir. Bu üçüncü derece makbul olmayan ve kerih olan kısımdır. Birinci derece ise, en makbul ve üstün derecedir. Asıl vuslat budur.

(35) Zalim Akrabaya İyilik Edenin Fazileti


69— Berâ'dan rivayet edildiğine göre, şöyle dedi : Bir A'rabî (Bedevi, Peygamber'e) geldi de:
«— Ey Allah'ın Peygamber'i, beni Cennet'e koyacak bir amel bana öğret,» dedi. Peygamber buyurdu:
Sözü kısa yapmış isen de, meseleyi (mana bakımından) genişlet­miş oldun. İnsanı azad et. Rakabeyi fek et»
A'rabî dedi ki:
«— Bunlar (rakabeyi fek etmek ve insanı azad etmek her ikisi) bir değil midir?» Hazreti Peygamber:
«— Hayır, insanı azad etmek, (kendi kölen olan) adamı azad etmendir. Rakabeyi fek etmek de, (başkasına ait) köleye, (hürriyete kavuşması için, borçtan kurtulması için) yardım etmendir. Bir de sağılır sütlü koyu­nu (başkasına istifadesi için ariyet) vermek ve (zalim) akrabaya iyilik etmek.
Eğer bunları yapmiya gücün yetmezse, iyilikle emret ve kötülükten alıkoy. Buna da gücün yetmezse, dilini tut; ancak hayırlı söz söyle.»

A'rabî, Peygamber (Aleyhissalâtü vesselam) Efendimize, cennete girme­sine vesile olacak yalnız bir soru sormuş ve karşılığında altı maddelik bir cevap almıştır. Bunun için, soru kısa fakat mesele geniş buyurulmuştur. Sıra İle anlatılan ve cennete girmeye sebep olan bu amelleri inceleyelim :
1— Köle azad etmek : Allah Tealâ'ntn rızasına uygun olan her söz ve hareket bir İbâdet sayılır. İnsanları köle yapmak ve köleleştirmek bir ibâ­det değildir. Fakat köle olanları hürriyete kavuşturmak ve onları da hür insan haklarına kavuşturmuş olmak dinin emri olduğundan bîr İbadettir. Bir nevi insanın hayatına sebep olmak ve onu manevî bağlardan kurtar­maktır. Bir insanın yok olmasına sebep olmak ne kadar büyük günâh ise, onu maddî ve manevî yönden kurtarmak da o kadar büyük sevabdır. Bu önemine binaendir ki, cennete götürecek amellerin birincisi olarak sayılmış­tır. O halde insan, kendi kölesini köle olarak saklamayip, onu azad etme­lidir. Bu amelde büyük sevab ve mükâfat vardır.
2— Rakabeyi çözmek : Başkasına ait olan bir kölenin kurtulmasına yardım etmek, borçlu köle İse onun borcunu ödeyerek hürriyetini sağlamak veya bir cinayetten dolayı diyet borcu varsa onu karşılamak yine büyük se­vab taşıdığından ikinci derecede anılmıştır. İnsanlar arasında en muztar du­rumda olanlar köleler olduğu için, bunların kurtuluşuna koşmak Allah'ın rı­zasını kazanmak demektir. Allah'ın rızasını kazanan kimse de cennete girer.
3— Sağılır koyun veya deveyi ariyet vermek : Besinler İçinde sütün ta­şıdığı önem çok büyük olduğundan, insanların yaşamasına ve gıdalanmasına vesile olan bu besinin üreticisi olan hayvanı Allah rızası için muhtaç bir kimseye vermek ve onun geçimini sağlamak İyiliklerin en büyüğü yerîne geçer.
4— Akrabayı korumak: Buharı hazretleri, zalim olan akrabaya iyilik etmenin fazileti bölümünde bu hadîs-i şerîfi getirdiği halde, metinde zalim kelimesi anılmamıştır. Diğer hadîs âlimleri zalim kelimesini ilâve et­mektedirler. Böylece, zalim olan akrabaya iyilik etmek cennete götüren amellerden sayılmış oluyor.
5— İyilikle emretmek ve kötülükten alıkoymak : Yukarda dört maddede zikredilen amelleri işlemeye gücü yetmeyen, başkasına iyi işler tavsiye etmeli, kötü iş ve hareketlerde bulunanları bu hallerinden vaz geçirmeğe çalışmalı, fenalıkları önlemelidir, önce insan sahip olduğu güç ve kuvveti ile fenalıkları önlemelidir. Buna imkân bulamayan söz ve nasihatla işe baş­lamalı. Bunu da yapamayan kimse, hiç olmazsa kalbi ile benimsememeli ve gördüğü fenalığa buğz etmelidir.
6— Yalnız hayırlı söz söylemek : İyilikle emredip fenalıklardan alı­koymaya gücü yetmeyen kimse susmalıdır, başka bir hadîs-i şerifte buyurulduğu üzre kalbi ile kötü işlere buğz etmeli, yani rıza göstermemelidir. Konuşacağı zaman, ancak hayır yerine geçecek söz söylemelidir.
Ravî Bera' kimdir? :
Bu hadîs-i şerîfin ravisi bulunan Berâ'ashab-ı kiramdan olup, Ensarî'dir. Babasının adı Âzib'dir. O da ashabdandır. Berâ' şöyle anlatır:
«Benî ve İbni Ömer'i Resûlüllah (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) Bedir sa­vaşında küçük görmüş ve bizi savaşa kabul etmeyerek geri çevirmişti. Bu savaşta bulunamamıştır.»
Bundan sonra Uhud savaşında ve diğer savaşlarda bulunmuştur. Bİr rivayette Hazreti Peygamberle on dört ve bir rivayette de on beş savaşta hazır bulunmuştur. Ayrıca Cemel, Sıffîn vak'alarında ve Haricîlerle olan savaşlarda bulunmuştur.
Nihayet Küfeye giderek orada bir ev edindi. 72 hicrî tarihte vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun.
 

bedavih

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 May 2009
Mesajlar
299
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
selamunaleykum RABBIM her amelinden ömrün boyunca razı olsun kardeşim......RABBIM Habibi (s.a.v.) in mübarek hadislerini kardeşlerine yayanların yaymak isteyenlerin ve yayma-bildirme çabasında olanların yüzünü nurlandırsın inşaAllah...EFENDİMİZ (s.a.v.) in şefaatine layık olanlardan nasiplenenlerden eylesin hepimizi inşaallah-u Teala...hakkını helal eyle kardeşim..slm ve duayla...
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
selamunaleykum RABBIM her amelinden ömrün boyunca razı olsun kardeşim......RABBIM Habibi (s.a.v.) in mübarek hadislerini kardeşlerine yayanların yaymak isteyenlerin ve yayma-bildirme çabasında olanların yüzünü nurlandırsın inşaAllah...EFENDİMİZ (s.a.v.) in şefaatine layık olanlardan nasiplenenlerden eylesin hepimizi inşaallah-u Teala...hakkını helal eyle kardeşim..slm ve duayla...

Ve Aleyküm Selam
Amin kardeşim Mevlam cümlemizden razı olsun inşaAllah
Hakkımız varsa helalolsun sizde hakkınızı helal ediniz
Hayırlı geceler
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(36) Cahilîyet Zamanında Sıla Edip Sonra İsıâmı Kabul Edenin Hali


70— Hakîm îbni Hizam haber verdiğine göre, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e şöyle demiştir:
«— Cahiliyyet zamanında (İslâmdan önce) ibadet diye sıla, azad etme ve sadaka gibi işlediğim amellere ne buyurursunuz, bunlarda bana mükâfat var mı?»
Hakîm dedi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
«— Hayır olarak işlemiş olduğun geçen amellerinle müslüman oldun.»

Bu hadîs-i şerifin delâlet ettiği hükme göre, küfür halinde iken yapılan hayır ve hasenat, güzel işler, İslâm'ı kabulden sonra kıymet kazanır. Ay­nen sevab olur ve mükâfat alır. Nitekim mümin de tevbe edip halini dü­zeltince günahları hasenata çevrilir. Devamlı olarak bir hayır isinde bulu­nan kimse de hastalık gibi bir engelle o iyiliği yapamaz hale gelirse, Allah yine onun mükâfatını yapmış gibi verir.
Bu hadîs-i şerif, küfür halinde bulunan kimsenin amelinin makbul olabileceğine asla delil olmaz. İslâm'ı kabul etmek şartı ile makbul olur ve İslâm'dan önceki günahları bağışlanır.
Hakîm ibni Hizam kimdir? :
Hazreti Hatice validemizin kardeşi oğlu olan Hakîm, Fil vak'asından on üç yıl önce doğmuştur. Zübeyr ibni Avvam'ın da amcası oğludur. Kureyşin eşrafından olup, hem cahiliyyet, hem de İslâm devirlerinde cömert, iyilik ve hayırsever idi.
Bedir savaşında kâfirler safında bulundu ve kurtulanlardan biri oldu. Sonra Mekke'nin fethinde İslâm'ı kabul etti. Huneyn savaşında bulundu ve ganimetlerinden kendisine yüz deve verildi. Bi'şeften önce ve sonra Hazreti Peygamber'e sevgi ve saygısı vardı.
Kureyş'in toplanıp meşveret ettikleri «Daru'n-Nedve» adındaki ev ken­di mülkiyetinde iken, yüzbin dirhem karşılığında onu Hz. Muaviye'ye sattığı zaman, İbni Zübeyr ona bu alış-verişînde aldandın diye­rek onu kınadı. Hakîm'in verdiği cevap şu olmuştu :
«Asıl aldanan Muaviye'dir. Çünkü ben onu, cahiliyyet zama­nında bir tulum şarap karşılığında almıştım. Sizi şahid tutuyorum, bu aldı­ğım para Allah yolunda harcanacaktır. Şimdi bakın hangimiz aldanmıştır.»
Gerçekten paranın hepsini Allah yolunda harcadı ve Cennet'de bir köşk kazanmış oldu. Altmış yıl cahiliyyet devrinde ve altmış yıl da İslâm devrinde yaşayarak yüz yirmi yaşında olduğu halde Muaviye zamanmda Medine deki evinde hicrî 54 tarihinde vefat etti. Allah ondan razı olsun. Birçok hadîs-i şerîf rivayet etmiştir.

(37) Müşrik Akbabaya Sıla Etmek Ve Hediye Göndermek


71— îbni Ömer'den (Radiyallahu anh) : Hazreti Ömer (Radiyallahu anh) ipekten bir elbise gördü de şöyle dedi:
«— Ey Allah'ın Resulü! Bu elbiseyi satın alaydın da onu, cuma günü ye, elçiler sana geldiğinde giyeydin.»
Allah'ın Peygamberi dedi ki:
«—Ey Ömer! Bunu ancak (âhirette) nasîbi olmıyan giyer.»
Sonra bu cins kumaştan Peygamber'e elbiseler hediye edildi. Peygamber onlardan bir tanesini Hazreti Ömer'e hediye etti. Bunun üzerine Hazreti Ömer (Radiyallahu anh), Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve.Sellem)'e gelip de şöyle dedi:
«— Ya Resûlallah! Bunu bana gönderdin, halbuki bunun hakkında dediğini senden işittim.»
Hazreti Peygamber dedi ki:
«— Ben onu giymen için sana hediye etmedim. Yalnız onu satasın veya başkasına giydiresin diye hediye ettim.» Hazreti Ömer (Radiyallahu anh) de onu müşrik olan anadan kardeşine hediye etti.

Hazreti Peygamberin bu beyanından üç hüküm çıkmaktadır:
1— İpekli ve cicili-bicili elbiseleri erkek Müslümanlar giymemelidir. Nitekim diğer bir hadîs-i şerifle ipek elbise giymek ve altın takınmak erkelkere haram kılınmış, hanımlar için mubah sayılmıştır. Altın ve gümüş kaplarda yemek yemek yine yasak edilmiştir.
2— Müslümanlar için kullanılması helâl olmayan giyim eşyasını; Müslüman olmayanlara vermek veya satmak (sınırlı olarak) caizdir.
3— Müslüman olmayan akrabaya iyilik ve rahim sılası yapılır.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
43
(38) Soylarınızdan Sılâ-i Rahim Yapacağınız Kimseleri Öğreniniz


72— Hazreti Ömer İbni Hattab'ın minberde şöyle dediğini, Cübeyr İbni Mut'im haber vermiştir:
«— Neseblerinizi (soylarınızı) Öğreniniz. Sonra yakınlarınıza iyilik ve ihsan ediniz. Allah'a yemin ederim! İnsanla kardeşi arasında ilgi bulunur.Eğer kendisi ile kardeşi arasında rahim sılasından olanı (yani Önemli münasebeti) lâleydi, bu ilgiyi bozmasına engel olurdu.»

Hazreti Omer'e isnad edilen bu eserde, nesebleri öğrenmemiz bize emredilmektedir. Ana ve baba cihetinden olan usul ve furu'a, hısımlara neseb adı verilir. Yani yakınlarınızı öğreniniz demektir. Akrabaların bîr kısmını tanımak ve öğrenmek farz kısmına girer. Çünkü her Müslüman ya­kınlarından kimlerîn nikâhı kendine haram ve helâl olur hususunu bilmek ve öğrenmek zorundadır. Aynı şekilde varislerini ve murislerini bilmesi lâzımdır. Diğer taraftan silâsıni yapmak veya nafakasını karşılamak mec­buriyetinde olduğu akrabasını da öğrenmesi icab eder. Önemine göre din büyüklerini de tanımak Müslümanın görevidir.
Bu eseri, Tirmizî, Ebu Hüreyre 'nin hadîsinden ilaveli olarak tahric etmiştir.

73— İbni Abbas'dan anlatıldığına göre, İbni Abbas şöyle de­miştir:
«— Akraba ve yakınlarınızı hatırınızda tutun ki, rahim sılası yapa.Zira rahimîn uzağı yoktur; -akrabalık uzak olsa bile- sıla yapılınca. Ekilimin de yakını yoktur -akrabalık yakın olsa bile- sıla terk edilince... Her akrabalık bağı (rahim), kıyamet günü sahibinin önüne gelir de lehi­ne çahidlik eder, eğer silâ-i rahim etmişse. Aleyhine de ilgiyi kesmekle şahidlik eder, eğer sılâ-i rahmi terk etmiş ise...»

İbni Abbas hazretlerinin soydaş ve yakınları ezberleyip onlara iyilik ve yardımda bulunmayı emretmesi, daha önce Hazreti Ömer 'den nakledilen manâya uygun düşmekte ve sıla yapmak için akraba ve taallükatı bilmenin lüzumuna işaret Duyurulmaktadır.

(39) Azadlı: «Ben, Falancılardanım» Der Mi?


74— Abdurrahman İbni Hubeyb anlatıp diyor ki:
— Abdullah îbni Ömer bana sordu:,
— Kimlerdensin?»
Ben de:
«— Teym-i Temîftı kabilesinden,» dedim.
«— Kendilerinden mi, yoksa azadlılarından mı?» dedi.
«—Azadlılarından!» dedim.
«— Öyle ise, azadlılarndan deseydin ya! dedi.»

Bu rivayetten anlaşıldığına göre, bir kabilenin veya bir şahsın azadlısı olan kimse, azad edildiği kabileye veya şahsa soy itibariyle nispet edilme­melidir. Neseb yakınlığı, hiç bir zaman kölelik yolu ile meydana gelen ya­kınlık gibi olamaz. Ancak neseb yakınlığı bulunmadığı zaman, veto yolu ile, âzad edenin, azadlıya yakınlığı olur. Neseb bakımından yakını,bulunmayan azadlıya, onu hürriyete kavuşturan eski efendisi varis olur.
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
teşekkürler Yusuf, sen parsellemişsin ne de güzel etmişsin..ben de takipteyim inş...:)

hatta ilk hadislerde bildiklerim arasında bilmediğim bişeyi de öğrenmiş oldun Allah razı olsun

çok faydalı fevkalade bir paylaşım..;)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt