HACCAC IRAK'A YÖNELİNCE
Haccac-ı Zâlim, Emevî devletinin ordu kumandanla¬rından biri idi. Sahabeden sonra gelen Müslüman nesle çok zulmetmiş, baskıda bulunmuştu.
Ona dediler ki:
— Sen Hazret-i Ömer'in nasıl adalet ettiğini biliyorsun. Ne olur, bize onun gibi muamele eyle.
Şöyle cevap verdi:
— Hazret-i Ömer'in zamanında, sahabeler gibi halk vardı. Siz sahabe gibi adalete lâyık olun, ben de Ömer gibi âdil olayım. Siz sahabe gibi adalete lâyık halk olmuyorsunuz, ama benden Ömer gibi âdil olmamı bekliyor¬sunuz, yağma yok. Sizin gibi halka, ancak benim gibi kumandan gerektir. Lâyıkınız budur.
Aradan bir müddet geçti, bir sürü ihtilâf ve ayrılıkların menşei haline gelmiş olan Irak ve Basra'da bir korku başladı. Sebebi, Haccac'ın ordusu ile Irak'a geleceği söylentisiydi. Halk toplanmış, zamanın din büyüğü, meşhur velî Hasan Basrî Hazretleri'ne gitmişti.
Ona şöyle diyorlardı:
— Ey muhterem zat, sen bize bir akıl ver. ne yapaca¬ğımızı işaret buyur. Haccac ordusunu toplamış, buraya geliyormuş. Buraya gelirse olacaklar malûm. Kimimiz buradan kaçmalıyız, diyor. Kimimiz de kaçmayıp bekle¬meliyiz, diye diretiyor.
Büyük velî onlara şu cevabı verdi:
— Kaçmayınız, zira arkanızdan erişir, sizi kılıçtan ge¬çirir. Oturup beklemeyiniz, gelip sizi bulunduğunuz yer¬de kıskıvrak yakalar. Kalkınız topyekûn günahlarınıza tevbe, istiğfarla meşgul olunuz. Zira sizin başınıza gel¬mek üzere olan bu musibet, sizin günahlarınız sebebiyle yola çıkmıştır. Haccac bir vasıtadır. Siz bu vasıtayla ısla¬ha muhtaç hale gelmişsiniz.
Bunun üzerine Irak halkı, istişare ettiler. Gerçekten de bir sürü zulme, haksızlığa girdiklerini, konu komşu hakkı gözetmez, ahlâkî ve İslâmî ölçülere itibar etmez ol¬duklarını itiraf ettiler. Derhal herkes tevbe, istiğfar ederek Allah'a yalvarmaya başladı:
— Yâ Rab, biz Haccac gibi birinin zulmüne müstehak olduk. Sen bizim kusurumuzu afveyle. Günahımızı itiraf ediyor, ihtilâf ve tefrikalara artık son vermek istiyoruz!
Cami ve mescidlerde, ev ve kırlarda gözyaşı dökerek tevbe, istiğfara devam eden halka, birkaç gün sonra şu haber geldi:
Irak'a doğru yola çıkmış olan Haccac aniden fikir değiştirerek yönünü başka tarafa çevirdi, buraya gelmekten vaz geçti.
Hak kulundan intikamı yine ahdiyle alır»
Bilmeyen İlm-i ledünnü, onu abd etti sanır.
Her işin faili O'dur, kul eliyle işlenir,
Zanneder misin ki hâşâ O'nsunuz bir zerre deprenir.
Haccac-ı Zâlim, Emevî devletinin ordu kumandanla¬rından biri idi. Sahabeden sonra gelen Müslüman nesle çok zulmetmiş, baskıda bulunmuştu.
Ona dediler ki:
— Sen Hazret-i Ömer'in nasıl adalet ettiğini biliyorsun. Ne olur, bize onun gibi muamele eyle.
Şöyle cevap verdi:
— Hazret-i Ömer'in zamanında, sahabeler gibi halk vardı. Siz sahabe gibi adalete lâyık olun, ben de Ömer gibi âdil olayım. Siz sahabe gibi adalete lâyık halk olmuyorsunuz, ama benden Ömer gibi âdil olmamı bekliyor¬sunuz, yağma yok. Sizin gibi halka, ancak benim gibi kumandan gerektir. Lâyıkınız budur.
Aradan bir müddet geçti, bir sürü ihtilâf ve ayrılıkların menşei haline gelmiş olan Irak ve Basra'da bir korku başladı. Sebebi, Haccac'ın ordusu ile Irak'a geleceği söylentisiydi. Halk toplanmış, zamanın din büyüğü, meşhur velî Hasan Basrî Hazretleri'ne gitmişti.
Ona şöyle diyorlardı:
— Ey muhterem zat, sen bize bir akıl ver. ne yapaca¬ğımızı işaret buyur. Haccac ordusunu toplamış, buraya geliyormuş. Buraya gelirse olacaklar malûm. Kimimiz buradan kaçmalıyız, diyor. Kimimiz de kaçmayıp bekle¬meliyiz, diye diretiyor.
Büyük velî onlara şu cevabı verdi:
— Kaçmayınız, zira arkanızdan erişir, sizi kılıçtan ge¬çirir. Oturup beklemeyiniz, gelip sizi bulunduğunuz yer¬de kıskıvrak yakalar. Kalkınız topyekûn günahlarınıza tevbe, istiğfarla meşgul olunuz. Zira sizin başınıza gel¬mek üzere olan bu musibet, sizin günahlarınız sebebiyle yola çıkmıştır. Haccac bir vasıtadır. Siz bu vasıtayla ısla¬ha muhtaç hale gelmişsiniz.
Bunun üzerine Irak halkı, istişare ettiler. Gerçekten de bir sürü zulme, haksızlığa girdiklerini, konu komşu hakkı gözetmez, ahlâkî ve İslâmî ölçülere itibar etmez ol¬duklarını itiraf ettiler. Derhal herkes tevbe, istiğfar ederek Allah'a yalvarmaya başladı:
— Yâ Rab, biz Haccac gibi birinin zulmüne müstehak olduk. Sen bizim kusurumuzu afveyle. Günahımızı itiraf ediyor, ihtilâf ve tefrikalara artık son vermek istiyoruz!
Cami ve mescidlerde, ev ve kırlarda gözyaşı dökerek tevbe, istiğfara devam eden halka, birkaç gün sonra şu haber geldi:
Irak'a doğru yola çıkmış olan Haccac aniden fikir değiştirerek yönünü başka tarafa çevirdi, buraya gelmekten vaz geçti.
Hak kulundan intikamı yine ahdiyle alır»
Bilmeyen İlm-i ledünnü, onu abd etti sanır.
Her işin faili O'dur, kul eliyle işlenir,
Zanneder misin ki hâşâ O'nsunuz bir zerre deprenir.