Üstadın hastalığı
Bu gece korkulu rüya gördüm,
Telaşla uyandım, çoğaldı derdim.
Ne yapayım, diye düşünürken ben,
Baktım çıkageldi, babası hemen.
Dedim: Sabah vakti ne hâldir böyle?
Yaramaz bir şey mi oldu tez söyle!
Dedi: Oğlum hastalandı bu gece,
Birden ağırlaştı, korktuk iyice,
Bu durumu size haber verelim
İstersen beraber hemen gidelim!
Vücudum âniden yere çakıldı,
Sandım ki başıma dünya yıkıldı.
Kim dayanır böyle kara habere,
Gark etti beni kederden kedere.
Düşe kalka gidip evine vardım,
Eşiğe yüz sürüp kapıya vurdum.
Kapı açılınca lalası çıktı,
Yaşlı gözler ile âcize baktı.
Müsaade alıp içeri girdim,
Onu baygın halde yatarken gördüm.
Yanına diz çöküp tuttum elinden,
Ölü gibi, habersizdi kendinden.
Sanki yanıyordu, ateşi çoktu,
Yanında kimler var haberi yoktu.
Bildin mi beni dedim, ağlayarak,
Haydi gözünü aç, kim gelmiş bir bak!
Büyük anası, dizini döverek,
Gözlerinden kanlı yaşlar dökerek.
Dedi: Tanıyamaz, aklı gitmiştir
Bizi dünden beri deli etmiştir.
Yemiyor, içmiyor, kapalı gözü
İki gündür duyulmuyor hiç sözü
Dün bir şeyi yoktu, okuldan geldi,
Oynadı, neşesi yerinde idi
Gece yatıp sabah kalkınca yine,
Elbiselerini ister giyine.
Bu işe vermedi hiç ehemmiyet
Okula gitmeye gösterdi gayret.
Babası der: Bugün okula gitme!
Hastasın, kendini hiç harap etme!
Demiş: Belki hoca azarlar beni,
Babası der: Azarlamaz o seni.
Yüzü kâh kızarır, kâh ağarırdı,
Başı ise pek ziyade ağrırdı.
Yardım etmek için gayret ederdi,
Gelene gidene hizmet ederdi.
Ayakta gezerdi bilmem ki n’oldu,
Birden hastalanıp sararıp soldu.
Demiş ağrıyan yeri bacısına,
Sabreder katlanırım acısına,
Sakın ha duymasın anamla babam,
Benim için onlar çekmesin hiç gam.
Bacısı anlattı bu hâli bize,
Ben de olanları ilettim size.
Dedim kolay değil, böyle bir acı,
Sabretmekten başka yoktur ilâcı.
Nine, yine ediyordu âhu zar,
Hasta torununa ettikçe nazar.
Ah oğul diyerek feryat ederdi,
İşiten insanın aklı giderdi.
Benim de yüreğim durmaz taşardı,
Hastaya baktıkça aklım şaşardı.
Kalmadı hiç sabrım, bitti güç kuvvet,
Artık onu edip Hakka emanet.
Çıkıp hemen düştüm süratle yola,
Göz açıp bakmadan hiç sağa sola.
Gam haneme gelip kaldırmadım baş,
Gözlerimden akardı sel gibi yaş.
Gece boyu bu hâl üzere oldum,
Sabah vakti hemen yola koyuldum.
Varıp eve sordum nicedir o mâh?
Dediler: İyidir elhamdülillah.
Ama kalbim gayet hızlı atıyor,
Baktım yine dünkü yerde yatıyor.
Yaklaşıp yanına tuttum elini,
Hastalık ateşi bükmüş belini.
Dedim: Tanıdın mı dün gelmiş idim,
Dedi: N’oldu hiç farkında değildim?
Dedim: Söyle bugün hâlin nicedir?
Sararıp solmuşsun iki gecedir.
Dedi: İki gündür başım ağrıyor,
Öyle ki beynim hep parçalanıyor.
Dedim: Gözünü açtın geçmiş ola,
Şifa ihsan ede Rabbimiz Mevlâ.
O ciğer pârenin büyük anası,
Dövünmekten yıkılırdı yakası
Sevgili yavrucuk dedi ki ona;
Yaptığınız bu iş reva mı bana?
Gözyaşıyla beni üzüyorsunuz,
Ölürse diye mi ağlıyorsunuz?
Ölüm, emri Haktır asla gam yemem,
Kalırsam hamd olsun Mevlâ’ya her dem.
Herkes ölmek için gelmiş cihâne,
Baş ağrısı buna olur bahâne.
Nine, hep ağlarsın inceden ince
Ecel bakar mı hiç, yaşlıya, gence?
Tuhaf sözler söyler dalıp giderdi,
Yakında yolculuk var hocam derdi.
Dedi: Artık ben hareket edeyim,
Atımı getirin hemen gideyim.
Babası dedi ki: Nere gidersin?
Hasta yatarken atı n’idersin?
Dedi: Babacığım, eğerle atı!
Durmam artık, geldi seyahat vakti!
Dedi: iyi ol, bir kuzu alayım,
Gezmen için seni kıra salayım.
Kimi istersen onu al arkadaş!
İstediğin gibi eğlen ve dolaş!
Dedim: Dilersen beraber gidelim,
Gönül hoşluğuyla seyran edelim!
Dedi: Ben gidince gelmem bir daha,
Kim bilir çıkamam belki sabaha.
Dedim: Hayatım niçin böyle dersin?
Bizi yalnız koyup nere gidersin?
Dedim: Bazen kızıp vurmuştum sana,
Hakkın çok üstümde helal et bana!
Söylerken alnımdan soğuk ter aktı,
Derinden ah çekip yüzüme baktı.
Dedi: Helal olsun, ne hakkımız var?
Hocanın vurduğu yeri yakmaz nâr.
Yataktan kalkmaya gayret eyledi,
Mushaf yok mu biraz okusam dedi.
Dedim, sen zayıfsın, Mushaf ağırdır,
Gücün kuvvetin yok, kolun ağrıtır.
Hemen okumaya başladı ezber,
Okudu sure-i Fethi o server.
Dua edip elin sürdü yüzüne,
O an herkesin yaş doldu gözüne.
Dedi ki: Mushaf’ı getirin bana!
Yüzümü, gözümü süreyim ona.
Dalıp yine dedi: Getirin atı!
Baksanıza geldi sefer saatı.
Kalmadı artık hiç ağzımın tadı,
İşte yaklaşıyor, gönül muradı.
Davet ediyorlar, beni nimete,
Getirin atımı, gidem Cennete.
Daraldı canım, duramıyorum,
Arzulanan yere varamıyorum.
Yatakta dönerdi hep sağa sola,
Kendinden geçerek bakardı yola.
Neler gösterdi ki Allah gözüne,
Görünüp âlem-i berzâh gözüne.
Gecikmeden hemen gideyim derdi,
Duramazdı, pek acele ederdi.
Yine kendisine geldikte o mâh,
İhlâs ile derdi, Amentü billâh
Sonra dedi Lâ ilâhe illallâh
Ardından Muhammedün Resulullah
Üç oğlum vardı, bu birinci idi,
Bir ipte dizili, dört inci idi.
Dünyada olmadı benim muradım,
Ben ölsem, o kalsa diye umardım.
Belirdi yer yer, ölüm nişanı,
Pek yaklaştı artık gidiş zamanı.
Bu hâline annesi nasıl ki yanmaz?
Parçalanır yürek, âha dayanmaz.
Nasıl ağlamaz, ciğerparesine?
Zavallı gönlünün eğlencesine.
Evladı Muhammed, iki gözüydü,
Baktığı kınalı bir kuzuydu.
Güneşten sakınırdı gül yüzünü,
Üstünden hiç ayırmazdı gözünü.
Onun gibi oğul kaybeden ana,
Bir daha nasıl bakar bu cihana?
Herkesin gözleri dolmuş idi yaş,
Nasıl dayanır yürek olsa da taş.
Dedi: Oğullarını bir göreyim,
Hakkınızı helal edin diyeyim.
Acele gelsinler, git haberdar et!
Ölürsem gitmeyim onlara hasret.
Dedim ki: Sen de bir oğulsun bana,
Dayanamam senden hiç ayrılmaya,
Fakat arzun için hemen gideyim,
Çocukları alıp sana geleyim.
Hemen çıkıp yola düştüm süratle,
Gelip gam haneme bin bir mihnetle.
Oğullarım dedim, haydi tez koşun,
Hasta, sizi ister, gidip görüşün!
Yanında oturun, sözüne bakın,
İzin vermedikçe gelmeyin sakın.
Selamımı söyleyin ona benden,
Dua etti deyin canı gönülden.
Onlar gitti Muhammed’i görmeye,
Ben yine başladım âh vah etmeye.
Bir odadan ötekine girerdim,
Kâh başımı, kâh dizimi döverdim.
O an sicim gibi yağmur yağardı,
Yağmur değil, ona gökler ağlardı.
Baktım güneş batmış gibi göründü,
O an cihan matemlere büründü.
Oğullarım mahzun çıka geldiler,
Kan ağladı hep bağrımız dediler.
Dedim: Geçiyor mu kendinden yine?
Ne söylüyor geldiğinde kendine?
Dediler: Hep diyor ki, gidebilsem,
Bu fani âlemi terk edebilsem.
Ezberden Yasin okurdu durmadan,
Amentü billâh derdi yorulmadan.
Durmuyordu döşekte ve kucakta,
Gözleri de hep yolda ve sokakta.
Bakın geldi diye sayıklıyordu,
Acep kimdi o, ne bekliyordu?
Annesi bize dedi ki: Oğullar,
Böyle bir acıyı görmeye kullar.
Haydi gidin sizi evde beklerler,
O gitti Hak size versin ömürler.
Teslim etmek üzereydi canını,
İşte böyle bıraktık son anını.
Dayanamayıp bu vahim habere,
Dengemi kaybederek düştüm yere.
Gece karanlıkta çıktım çarşıya,
Kim var diye bakıyordum karşıya.
Kâh başımı, kâh göğsümü döverek,
Mânâsız dolaştım, âh vâh ederek.
Derdim, acep gitmiş midir Cennete?
Kavuştu mu orada bol nimete?
Kendi kendime böyle düşünürken,
Uzaktan birini gördüm gelirken.
Karaltı yaklaşıp geldiği zaman,
Gördüm onun babasıymış o insan.
Dedim: Evde ciğer köşen yatarken,
Niçin geldin çarşıya böyle erken?
Hastayı bırakıp nasıl gelirsin?
Geceleyin burada nasıl gezersin?
Gözümün nurunun ahvâli nice?
Yoksa bir şeyler mi oldu bu gece?
Dedi: Ağırlaştı yatsıdan sonra,
Hiç durup eğlenmez oldu bir ara.
Yatakta yatamaz, hep âh ederdi,
Düşe kalka, sağa sola giderdi.
Sık sık şöyle derdi: Amentü billâh,
Muhammed hak resul ve birdir Allah.
Göğsümün üstünde tuttum cananı,
Yakın olmuş idi vermeye canı.
Amcası bazen alırdı kucağa,
Tutardık düşmesin diye ocağa.
Annesi çıkıp gitti duramadı,
Yanında daha fazla kalamadı.
Kardeşi de üzülüp gitti hemen,
Sadece amcası kaldı bir de ben.
Bakardı kâh bana, kâh emmisine,
Ecel kuşu konmuş tam ensesine
Konuşamaz oldu artık lisanı,
Bir ân önce uçmak isterdi canı.
O anda amcası tuttu belinden,
Yâ Allah sesini duyduk dilinden.
Ve sağa bakıp gülümsedi bir an,
Böylece Hakka teslim eyledi can.
Amcası kucaktan koydu yerine,
Sonra da haber verdi medarına.
Getirip koydular onu meydana,
Hepsi de başladı ahu figana.
Artık sensağ ol, o dünyadan gitti,
Ayrılık ateşi canıma yetti.
Evimi terk edip yollara düştüm,
Yavru acısıyla avare düştüm.
O an ona dedim: El hükmü lillah,
Bize sabır vere, Cenab-ı Allah!
Dünyaya gelenler göçecek elbet,
Ecel şerbetini içecek elbet.
Müslümanlar için ölüm nimettir.
Bu masumun yeri elbet Cennettir.