Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gerçek Bir Aşk Hadisesi (Dini) (2 Kullanıcı)

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Kulağını çektim
Bayram geçti, okul açıldı yine,
Çocukların hepsi geldi yerine.

O da çıkıp gelmiş hasret bitmişti,
Sevinmiştim, kalbden kasvet gitmişti.

Ayrılığı yüreğimi delerdi,
Bir bakışı dünyalara değerdi.

Herkes hayran olurdu edebine,
Himmet umup baktım nurlu kalbine.

Her zaman görürken benden vefayı,
Bu sefer de ettim ona cefayı.

Gidip kulağından hafifçe tuttum,
Sopa alıp onu biraz korkuttum.

Dedim: Unutmuşsun hepsini dersin,
Şimdi seni dövsem bana ne dersin?

Hep gezersin derse niçin bakmazsın?
Dayak yemedikçe sen uslanmazsın.

Dedi: Aman hocam, bir daha etmem,
Dersi öğrenmeden bir yere gitmem.

Dedim: Ya bir daha edersen böyle?
Dedi: O zaman neylersen eyle!

Dedim: Senin yüzünden ben yandım âh
Dedi: Aman tevbe estağfirullah.

Dedim: Neler çektim senin elinden?
Dedi: Demesen de belli hâlinden.

Dedim: Ama senden şikayet çoktur!
Dedi: İftiradır, hiç aslı yoktur.

Dedim: Ya gördüğüm suça ne dersin?
Dedi: Kerimsin, elbet affedersin.

Dedim: Affedeyim ben hangisini?
Dedi: Ne olacak, affet hepsini!
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Asıl maksadım
Görmeyince gönül divane olur,
Hizmet etmek için pervane olur.

Bulamaz derdine ilaç, bu şaşkın,
Gece gündüz yanar nârıyla aşkın.

Suya bakmak ile susuz kanar mı?
Susuz kalan susayanı kınar mı?

Gönül arzuluyor sohbetlerini,
Ümitle bekliyor himmetlerini.

Bütün ömrüm geçip gider hebâya,
Gönül razı olmaz bir merhabaya.

Himmet etmesini niyaz ederdim,
Korkma sırrımızı saklarım derdim.

Şudur benim için en büyük nimet,
Kerem eyle kalbime teveccüh et!

Bu fakire bir gün ecel gelirse,
Murada ermeden kabre girerse!

Geçtiğin yola kabrimi kazasın,
O mübarek ayağını basasın!

Kabrimin üstünde çiçekler bitsin,
İlâhi aşkıma şahitlik etsin.

Gizleyip kendini evliya eri,
Dedi: Bende arama o cevheri.

Dedim: Niçin kendini hep saklarsın?
Nazar etsen kirli kalbi paklarsın.

Kendini dostlardan bile gizlersin,
Bir bakışla nice kalbler temizlersin.

Dedi: O velinin adı Mevlana
Himmet istiyorsan haydi git ona.

Nedense teveccüh etmedi bana,
Yalvarışlarım kâr etmedi ona.

Ümit kestim yoktur bu derde derman,
Ama gâfil gönül dinlemez ferman.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Sen şâd ol
Görünce iradem gitti elimden,
Çıkıverdi hemen şunlar dilimden:

Üstadım, bayramınız mübarek olsun,
Mevlâ seni her beladan korusun!

Hiç bir an solmasın, nur-i cemâlin!
Artırsın daima, Hudâ kemâlin!

Her zaman mübarek gönlün olsun şâd!
Mühim değil, kölen etse de feryâd.

Çok şükür ki, seni gördüm ey şahım,
Sohbetini nasip etti Allah’ım.

Bundan sonra ölürsem de gam yemem,
Şu dünyada murat almadım demem.

Nasıl olsa ölüm er geç gelecek,
Yaşlısı, genci, herkes ölecek.

Niyazım şu senden, ey kalbi- mâhım,
Gönül tahtıma otur, padişahım.

Ben, karşında durup, hizmet edeyim,
Emir buyurduğun yere gideyim.

Diyip, eteğini sürdüm gözüme,
Tebessüm ederek baktı yüzüme,

Dedi: Mazur gör de hemen gideyim,
Gecikmeden sana veda edeyim,


Hakka emanet ol haydi hoşça kal!
Diyerek gidince, sanki oldum lâl.

Gözlerim karardı, yıkıldım yere,
Mevlâ, bu fakire sabırlar vere!
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bayram ettim
Yine bir gün gördüm o servinâzı,
Yüzüm yere koyup ettim niyâzı.

Dedim: Nurlu kalbin değer cihana,
N’olur bir teveccüh lütfeyle bana!

Hani bir veliye etmişsin hürmet,
O da sana bakıp etmişti himmet.

İşte, kavuştuğun o feyizlerden,
Âcize bir hisse isterim senden.

Kabul oldu bu fakirin niyazı,
Acıyıp hâlime olmuştu razı.

Gözlerimden yaşlar sel gibi aktı,
Üstadım hâlime şefkatle baktı.

Başlamıştı hikmet saçan sözüne,
Utancımdan bakamadım yüzüne.

Sohbet edebini gözetemedim,
Nurlu cemalini seyredemedim.

Beni öyle inim inim inletti,
Sözlerini seve seve dinletti.

Namazın nasıl miraç olduğunu,
Her kötülüğe ilaç olduğunu,

Kalbe şifa verdiğini anlattı,
Tesirli sözüyle beni ağlattı.

Bir saat dinledim, şaşırıp kaldım,
Bu kısa sohbetten çok feyiz aldım.

Onun ilmi elbet lütfü Hudâ’dır,
Sohbetleri paslı kalbe devadır.

Bir veliyle sohbet, ne büyük nimet,
Bugün âciz bayram etti nihayet.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Hak vergisi
Edeyim üstadın vasfını beyan,
Elbet nasip alır bunu anlayan!

Gönül bahçesinin bir tek gülüdür,
Ârifler bağının mor sümbülüdür.

İlim bostanının serv-i revanı,
Tebessümü değer bütün cihanı.

Yeşiller giyinir, gonca misâli,
Bu fakir arzular her an visâli.

Yaşı on beşine yeni girmiştir,
Hak ona sayısız nimet vermiştir!

Yaratan beğenmiş, onu seçmiştir,
O da bütün makamları geçmiştir!

Evliyalık nuru belli olurdu,
Kalbinden Allah sesi duyulurdu.

Neler ihsan etmiş hazret-i Mevlâ,
Onu vermemiştir binde bir kula.

Üç şey vardır, ona kolay erilmez,
Bid’atçiye bu nimetler verilmez.

Bunun biri Hudâ muhabbetidir,
Biri de salihlerin sohbetidir.

Üçüncüsü ise güzel ahlaktır,
Bunları bahşeden cenab-ı Haktır.

Seçtiğine verir bunları Mevlâ,
Bir anda yükseltir, eder evliya!

Bir kul yükselirse, böyle ihsanla,
Hakkın kudretini buradan anla.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Üstadın hastalığı
Bu gece korkulu rüya gördüm,
Telaşla uyandım, çoğaldı derdim.

Ne yapayım, diye düşünürken ben,
Baktım çıkageldi, babası hemen.

Dedim: Sabah vakti ne hâldir böyle?
Yaramaz bir şey mi oldu tez söyle!

Dedi: Oğlum hastalandı bu gece,
Birden ağırlaştı, korktuk iyice,

Bu durumu size haber verelim
İstersen beraber hemen gidelim!

Vücudum âniden yere çakıldı,
Sandım ki başıma dünya yıkıldı.

Kim dayanır böyle kara habere,
Gark etti beni kederden kedere.

Düşe kalka gidip evine vardım,
Eşiğe yüz sürüp kapıya vurdum.

Kapı açılınca lalası çıktı,
Yaşlı gözler ile âcize baktı.

Müsaade alıp içeri girdim,
Onu baygın halde yatarken gördüm.

Yanına diz çöküp tuttum elinden,
Ölü gibi, habersizdi kendinden.

Sanki yanıyordu, ateşi çoktu,
Yanında kimler var haberi yoktu.

Bildin mi beni dedim, ağlayarak,
Haydi gözünü aç, kim gelmiş bir bak!

Büyük anası, dizini döverek,
Gözlerinden kanlı yaşlar dökerek.

Dedi: Tanıyamaz, aklı gitmiştir
Bizi dünden beri deli etmiştir.

Yemiyor, içmiyor, kapalı gözü
İki gündür duyulmuyor hiç sözü

Dün bir şeyi yoktu, okuldan geldi,
Oynadı, neşesi yerinde idi

Gece yatıp sabah kalkınca yine,
Elbiselerini ister giyine.

Bu işe vermedi hiç ehemmiyet
Okula gitmeye gösterdi gayret.

Babası der: Bugün okula gitme!
Hastasın, kendini hiç harap etme!

Demiş: Belki hoca azarlar beni,
Babası der: Azarlamaz o seni.

Yüzü kâh kızarır, kâh ağarırdı,
Başı ise pek ziyade ağrırdı.

Yardım etmek için gayret ederdi,
Gelene gidene hizmet ederdi.

Ayakta gezerdi bilmem ki n’oldu,
Birden hastalanıp sararıp soldu.

Demiş ağrıyan yeri bacısına,
Sabreder katlanırım acısına,

Sakın ha duymasın anamla babam,
Benim için onlar çekmesin hiç gam.

Bacısı anlattı bu hâli bize,
Ben de olanları ilettim size.

Dedim kolay değil, böyle bir acı,
Sabretmekten başka yoktur ilâcı.

Nine, yine ediyordu âhu zar,
Hasta torununa ettikçe nazar.

Ah oğul diyerek feryat ederdi,
İşiten insanın aklı giderdi.

Benim de yüreğim durmaz taşardı,
Hastaya baktıkça aklım şaşardı.

Kalmadı hiç sabrım, bitti güç kuvvet,
Artık onu edip Hakka emanet.

Çıkıp hemen düştüm süratle yola,
Göz açıp bakmadan hiç sağa sola.

Gam haneme gelip kaldırmadım baş,
Gözlerimden akardı sel gibi yaş.

Gece boyu bu hâl üzere oldum,
Sabah vakti hemen yola koyuldum.

Varıp eve sordum nicedir o mâh?
Dediler: İyidir elhamdülillah.

Ama kalbim gayet hızlı atıyor,
Baktım yine dünkü yerde yatıyor.

Yaklaşıp yanına tuttum elini,
Hastalık ateşi bükmüş belini.

Dedim: Tanıdın mı dün gelmiş idim,
Dedi: N’oldu hiç farkında değildim?

Dedim: Söyle bugün hâlin nicedir?
Sararıp solmuşsun iki gecedir.

Dedi: İki gündür başım ağrıyor,
Öyle ki beynim hep parçalanıyor.


Dedim: Gözünü açtın geçmiş ola,
Şifa ihsan ede Rabbimiz Mevlâ.

O ciğer pârenin büyük anası,
Dövünmekten yıkılırdı yakası

Sevgili yavrucuk dedi ki ona;
Yaptığınız bu iş reva mı bana?

Gözyaşıyla beni üzüyorsunuz,
Ölürse diye mi ağlıyorsunuz?

Ölüm, emri Haktır asla gam yemem,
Kalırsam hamd olsun Mevlâ’ya her dem.


Herkes ölmek için gelmiş cihâne,
Baş ağrısı buna olur bahâne.


Nine, hep ağlarsın inceden ince
Ecel bakar mı hiç, yaşlıya, gence?

Tuhaf sözler söyler dalıp giderdi,
Yakında yolculuk var hocam derdi.

Dedi: Artık ben hareket edeyim,
Atımı getirin hemen gideyim.


Babası dedi ki: Nere gidersin?
Hasta yatarken atı n’idersin?


Dedi: Babacığım, eğerle atı!
Durmam artık, geldi seyahat vakti
!

Dedi: iyi ol, bir kuzu alayım,
Gezmen için seni kıra salayım.

Kimi istersen onu al arkadaş!
İstediğin gibi eğlen ve dolaş
!

Dedim: Dilersen beraber gidelim,
Gönül hoşluğuyla seyran edelim!

Dedi: Ben gidince gelmem bir daha,
Kim bilir çıkamam belki sabaha.


Dedim: Hayatım niçin böyle dersin?
Bizi yalnız koyup nere gidersin?

Dedim: Bazen kızıp vurmuştum sana,
Hakkın çok üstümde helal et bana!

Söylerken alnımdan soğuk ter aktı,
Derinden ah çekip yüzüme baktı.

Dedi: Helal olsun, ne hakkımız var?
Hocanın vurduğu yeri yakmaz nâr.

Yataktan kalkmaya gayret eyledi,
Mushaf yok mu biraz okusam dedi.

Dedim, sen zayıfsın, Mushaf ağırdır,
Gücün kuvvetin yok, kolun ağrıtır.

Hemen okumaya başladı ezber,
Okudu sure-i Fethi o server.

Dua edip elin sürdü yüzüne,
O an herkesin yaş doldu gözüne.

Dedi ki: Mushaf’ı getirin bana!
Yüzümü, gözümü süreyim ona.


Dalıp yine dedi: Getirin atı!
Baksanıza geldi sefer saatı.

Kalmadı artık hiç ağzımın tadı,
İşte yaklaşıyor, gönül muradı.

Davet ediyorlar, beni nimete,
Getirin atımı, gidem Cennete.

Daraldı canım, duramıyorum,
Arzulanan yere varamıyorum.

Yatakta dönerdi hep sağa sola,
Kendinden geçerek bakardı yola.

Neler gösterdi ki Allah gözüne,
Görünüp âlem-i berzâh gözüne.

Gecikmeden hemen gideyim derdi,
Duramazdı, pek acele ederdi.

Yine kendisine geldikte o mâh,
İhlâs ile derdi, Amentü billâh

Sonra dedi Lâ ilâhe illallâh
Ardından Muhammedün Resulullah

Üç oğlum vardı, bu birinci idi,
Bir ipte dizili, dört inci idi.

Dünyada olmadı benim muradım,
Ben ölsem, o kalsa diye umardım.

Belirdi yer yer, ölüm nişanı,
Pek yaklaştı artık gidiş zamanı.

Bu hâline annesi nasıl ki yanmaz?
Parçalanır yürek, âha dayanmaz.

Nasıl ağlamaz, ciğerparesine?
Zavallı gönlünün eğlencesine.

Evladı Muhammed, iki gözüydü,
Baktığı kınalı bir kuzuydu.

Güneşten sakınırdı gül yüzünü,
Üstünden hiç ayırmazdı gözünü.

Onun gibi oğul kaybeden ana,
Bir daha nasıl bakar bu cihana?

Herkesin gözleri dolmuş idi yaş,
Nasıl dayanır yürek olsa da taş.

Dedi: Oğullarını bir göreyim,
Hakkınızı helal edin diyeyim.

Acele gelsinler, git haberdar et!
Ölürsem gitmeyim onlara hasret.

Dedim ki: Sen de bir oğulsun bana,
Dayanamam senden hiç ayrılmaya,

Fakat arzun için hemen gideyim,
Çocukları alıp sana geleyim.

Hemen çıkıp yola düştüm süratle,
Gelip gam haneme bin bir mihnetle.

Oğullarım dedim, haydi tez koşun,
Hasta, sizi ister, gidip görüşün!

Yanında oturun, sözüne bakın,
İzin vermedikçe gelmeyin sakın.

Selamımı söyleyin ona benden,
Dua etti deyin canı gönülden.

Onlar gitti Muhammed’i görmeye,
Ben yine başladım âh vah etmeye.

Bir odadan ötekine girerdim,
Kâh başımı, kâh dizimi döverdim.

O an sicim gibi yağmur yağardı,
Yağmur değil, ona gökler ağlardı.

Baktım güneş batmış gibi göründü,
O an cihan matemlere büründü.

Oğullarım mahzun çıka geldiler,
Kan ağladı hep bağrımız dediler.

Dedim: Geçiyor mu kendinden yine?
Ne söylüyor geldiğinde kendine?

Dediler: Hep diyor ki, gidebilsem,
Bu fani âlemi terk edebilsem.

Ezberden Yasin okurdu durmadan,
Amentü billâh derdi yorulmadan.

Durmuyordu döşekte ve kucakta,
Gözleri de hep yolda ve sokakta.

Bakın geldi diye sayıklıyordu,
Acep kimdi o, ne bekliyordu?

Annesi bize dedi ki: Oğullar,
Böyle bir acıyı görmeye kullar.

Haydi gidin sizi evde beklerler,
O gitti Hak size versin ömürler.

Teslim etmek üzereydi canını,
İşte böyle bıraktık son anını.

Dayanamayıp bu vahim habere,
Dengemi kaybederek düştüm yere.

Gece karanlıkta çıktım çarşıya,
Kim var diye bakıyordum karşıya.

Kâh başımı, kâh göğsümü döverek,
Mânâsız dolaştım, âh vâh ederek.

Derdim, acep gitmiş midir Cennete?
Kavuştu mu orada bol nimete?

Kendi kendime böyle düşünürken,
Uzaktan birini gördüm gelirken.

Karaltı yaklaşıp geldiği zaman,
Gördüm onun babasıymış o insan.

Dedim: Evde ciğer köşen yatarken,
Niçin geldin çarşıya böyle erken?

Hastayı bırakıp nasıl gelirsin?
Geceleyin burada nasıl gezersin?

Gözümün nurunun ahvâli nice?
Yoksa bir şeyler mi oldu bu gece?

Dedi: Ağırlaştı yatsıdan sonra,
Hiç durup eğlenmez oldu bir ara.

Yatakta yatamaz, hep âh ederdi,
Düşe kalka, sağa sola giderdi.

Sık sık şöyle derdi: Amentü billâh,
Muhammed hak resul ve birdir Allah
.

Göğsümün üstünde tuttum cananı,
Yakın olmuş idi vermeye canı.

Amcası bazen alırdı kucağa,
Tutardık düşmesin diye ocağa.

Annesi çıkıp gitti duramadı,
Yanında daha fazla kalamadı.

Kardeşi de üzülüp gitti hemen,
Sadece amcası kaldı bir de ben.

Bakardı kâh bana, kâh emmisine,
Ecel kuşu konmuş tam ensesine

Konuşamaz oldu artık lisanı,
Bir ân önce uçmak isterdi canı.

O anda amcası tuttu belinden,
Yâ Allah sesini duyduk dilinden.

Ve sağa bakıp gülümsedi bir an,
Böylece Hakka teslim eyledi can.

Amcası kucaktan koydu yerine,
Sonra da haber verdi medarına.

Getirip koydular onu meydana,
Hepsi de başladı ahu figana.

Artık sensağ ol, o dünyadan gitti,
Ayrılık ateşi canıma yetti.

Evimi terk edip yollara düştüm,
Yavru acısıyla avare düştüm.

O an ona dedim: El hükmü lillah,
Bize sabır vere, Cenab-ı Allah!

Dünyaya gelenler göçecek elbet,
Ecel şerbetini içecek elbet.

Müslümanlar için ölüm nimettir.
Bu masumun yeri elbet Cennettir.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Âlem yas tuttu
Babasını gördüm, gözü dolu yaş,
Buna nasıl can dayanır arkadaş!

Dedi: Başıma yıkıldı bu dünya,
Dedim: Sabırlar ihsan ede Mevlâ!

Dedi: Kuzucuğum gitti elimden,
Dedim: Kim kurtulmuştur bu ölümden,

Dedi: Gel şimdi yanına gidelim,
Her ne iş varsa yardım edelim.

Haber saldık o yerde cümle halka,
Hazırlığa başladık, düşe kalka.

Toplandı konu komşu ve çok insan,
Akardı gözlerden yaş yerine kan.

Kolumu sığadım, Hakka sığındım,
Cenazesini ben kendim yıkadım.

Oraya bütün halk cem olmuş idi,
Avlular, sokaklar hep dolmuş idi.

Matem tuttu, yer gök ve bütün cihan,
Çünkü artık göçmüş idi o civan.

Anası, babası ve akrabası,
Cihanı kapladı hazin sedası.

Yâ Rabbi, bu ne acıklı bir gündür,
Yüreklere vurulmuş bir düğümdür.

Aslında düğündür, bilenler için,
O Cennete gitti, ağlanır niçin?

Yakınları geldi, hep birer birer
Ölüsünü sıra ile öptüler.

Batıp gitti, gönlümüzün güneşi,
Yaktı bizi ayrılığın ateşi.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Defni
Veda etti bu vefasız dünyaya
Yıkayıp da götürdük musallaya,

İmam oldum, namazın kıldırmaya,
Niyet ettim, meyyit için duaya.

Yüce Mevlâmıza ettim niyazı,
Selam verip tamam ettim namazı.

Dolaşır idi herkes çevresini,
Taşımak için nur hazinesini.

Defnedildiği yerdeki mezarlık,
Beykoz’da ona derlerdi Anarlık.

O veliye, kabri şehadet eder,
Elbette bu masum Cennet ehli der.

Çünkü kendini ilme vermiş idi,
Şehitlik rütbesine ermiş idi.

Muhabbet etmeseydi Rabbi-izzet,
Onu masumken eder miydi davet?

Hiç bulaştırmadan çirkef dünyaya,
Göndermiştir onu hemen ukbâya.

Kime nasip olur böyle bir nimet,
Cihana gelip masum olarak gitmek.

Henüz değil iken daha mükellef,
Hak, evliyalıkla etti müşerref.

Onu gören Rabbi hatırlıyordu,
Baktıkça kalbine nur doluyordu.

Dedim ki: Kerimsin yâ Rab, kerem et!
Misafirindir o, eyle merhamet!

Gelenler koydular onu kabrine,
Sonra çekip gitti herkes evine.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ayrıldım
Ağlıyorum çünkü, mahbub-u kibriyâdan ayrıldım,
Yanıyorum çünkü o nur-i evliyadan ayrıldım.

Nasıl yer ile bir olmasın ki bu nâçiz bedenim?
Mazhâr-ı tecelli, vâris-i enbiyadan ayrıldım.

Uçsuz bucaksız bir çölde garip ve kimsesiz kaldım,
Marifet incileri saçan bir deryadan ayrıldım.

Ayrılığı, yıkıp hep harap etti vücut şehrimi,
Yıkıldım, viraneye döndüm, Süreyyâdan ayrıldım.

Dünyalarım karardı, ışık saçan güneşim gitti,
Zulmete boğuldum, Marifet-i guyâdan ayrıldım.

Ben o cevher satıcısını kaybettim, gelmez artık,
Karanlık gönlüme tabipti, dâr-üş-şifâdan ayrıldım.

Güle aşık bülbül gibi, durmadan feryat ederim,
Sermaye-i ticaret sunan ağniyâdan ayrıldım.

Tasavvufu, edebi, hayâyı ondan öğrenmiştim,
Gözüm hep kan ağlıyor sahib-i hayâdan ayrıldım.

Sizler de dua edin, o civanın ruh-i pâkine!
Hakkın seçip gönderdiği o asfiyâdan ayrıldım.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bırakmıyorum ki, gönülde düşünce olasın,
İstemiyorum ki, gözlerde değersiz kalasın;
Seni canımda saklıyorum; gözümde gönlümde değil.
Tâki son nefesime kadar bana yar olasın!

Sana dilsiz, dudaksız sözler söyleyeceğim Bütün kulaklardan gizli sırlardan bahsedeceğim Bu sözleri sana, herkesin içinde söyleyeceğim ama senden başka kimse duymayacak Kimse anlamayacak..

Şimdi sorarım sana, hangi aşk daha büyüktür?
Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?

Aşktan mutluluk, güvenlik beklerler, halbuki aşk son zerresine kadar kendini vermektir, ruhundaki son zerreye kadar sevdiğin olmak istemektir, onun içinde eriyecek kadar sevmek, kendinden kopmak demektir. İşte ben aşk derken böyle bir aşktan bahsediyorum, ölmekten bahsediyorum. Var mı o'nun aşkıyla ölmeye cesareti olan?

Ben seni nasıl incitebilirim? Ayağına bir öpücük kondurayım desem, Kirpiklerimin dikeni ayağına batar da rahatsız eder diye korkarım…

Kalp mi insana sev diyen yoksa yalnızlık mı körükleyen? Sahi nedir sevmek; bir muma ateş olmak mı yoksa yanan ateşe dokunmak mı?

Ya tam açacaksın yüreğini, ya da hiç yeltenmeyeceksin! Grisi yoktur aşkın, ya siyahı, ya beyazı seçeceksin.

Anladım ki gönül çuvalımdaki kelimeler sana yetmez.
Oysa gönlüm güzel olmazsa, bahçemde bir gül dahi bitmez,
Ey Sevgili,
Senin “AŞK’ın” daim olsun.
Benim yaram olsa da fark etmez.
Ey Sevgili!..
Bir geceliğine değiş tokuş etseydik yüreğimizi,
Taşıyabilir miydin acaba bendeki seni!

ŞEMS​
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Aşk, Züleyha olacağını bile bile Yusuf'a vurulmaktır.

Yusuf olduğunu bile bile kuyuya atılmaktır.

Kuyu olduğunu bile bile Yusuf'u saklamaktır.

Aşk; hem Züleyha hem Yusuf hem de kuyu...

Aşk; olduğunu olabilmektir belki de...
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
" Ben aşk yolunda öyle bir kural koyayım ki,

Habersiz olanlar bu yola ayak basmasınlar. "

Şems-i Tebrizi/ Makalat
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Aramızda bir tek perde var ya Rabbi!
O da, benim

N'olur benden 'ben'imi al.



Hallac-ı Mansur
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Sufi hazırlan,
Yollara düşme vaktidir şimdi
Soracaklar sana bu yareyi açan kimdi
Hamuş !
O zaman “Aşk” için dönme vaktidir imdi.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
“ZüLeyha Yusuf’a bir mektup yazmaya başLayınca “
Yusuf “Diye başLaDı,”Yusuf ” Diye bitirDi. GörDü ki hitaptan öteye geçemeDi.

AnLaDı ki aşkın namesinDe ser-nameDen öte keLam yok.
Ve ZüLeyha’nın LügatinDe “Yusuf”tan öte sözcük yok
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Yitik kuyuların mahkumu artık sende bulduğum yusuf...
Firari bir tebessüm içimdeki züleyha...
Omuzlarımda bunca ıstırap yükü,her gün biraz daha eksiliyorum,
biraz daha küsüyorum mutluluk mefhumuna.


Söylesene sevdiğim,eski bir fotoğraf mı şimdi tüm yaşanmışlar,
lügatlerde izahı bulunmazken halimin,
hangi şiir hangi şarkı anlatsın beni?
Terkedilmiş evler gibi yalnızım,perişanım kaybedilmiş savaşlar kadar...

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
'' Aşk topuklarından etine kadar işlemiş bir nasırdır. Ya canın acıya acıya adım atacaksın ya da canını acıta acıta söküp atacaksın.Her iki yolda da tek bir gerçek olacak.Canın çok ama çok acıyacak.''

HZ.Mevlana
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Biz bu dünyaya üç harfin mahrecini çıkarmaya geldik…
Ayın, Şın, Kaf = Aşk” (*)

Aşk…
“Sen” tahtına kim oturmuşsa onun adıydı.

Ödenilen bedellerin ismiydi.

“Şunu yaptım. Bunu yaptım” dedikçe kanayan yanımızın acısıydı.

En kaygan yanından yürümekti kalbin, düştükçe vazgeçmemek her düşüşte bir daha yenilenmekti.

Yüreği çatlatan en derin nefesti.

Sukutun sesiydi o.



Aşk…

İçimizin en garip telaşıydı.

Tanıdık bir isimdi

Kişiler adedince yaşanmışlık taşıyan, bilinen, ama bilindikçe unutulan yanımızdı.

Sonu hüzünlü biten masalların en zalim kahramanı iken, aynı anda en acınan taraftı.

Torbasında tek isimle gelen, bir ömür o ismi tekrarlatandı.

Klasikleşmiş bir şiir gibi her an yenilenen, yenilendikçe çoğalandı.

Hayatın nefes almaktan ibaret olmadığını öğretirken, bir gözleri ahuya zebun edendi.

Bütün “sen”li anları toplatıp, “işte hayat bu” dedirtendi.



Aşk…
“Sen” tahtına kim oturmuşsa onun adıydı.
Ödenilen bedellerin ismiydi.
“Şunu yaptım. Bunu yaptım” dedikçe kanayan yanımızın acısıydı.
En kaygan yanından yürümekti kalbin, düştükçe vazgeçmemek her düşüşte bir daha yenilenmekti.
Yüreği çatlatan en derin nefesti.
Sukutun sesiydi o.


Aşk;
İçimizin en garip telaşıydı.
Tanıdık bir isimdi
Kişiler adedince yaşanmışlık taşıyan, bilinen, ama bilindikçe unutulan yanımızdı.
Sonu hüzünlü biten masalların en zalim kahramanı iken, aynı anda en acınan taraftı.
Torbasında tek isimle gelen, bir ömür o ismi tekrarlatandı.
Klasikleşmiş bir şiir gibi her an yenilenen, yenilendikçe çoğalandı.
Hayatın nefes almaktan ibaret olmadığını öğretirken, bir gözleri ahuya zebun edendi.
Bütün “sen”li anları toplatıp, “işte hayat bu” dedirtendi.


Aşk;
En mahrem yerden çizilip, en utangaç yanımızdan sınıyordu.
Bencilliği unutup “sen” vadilerinde koşturuyor,
Ertesiz bırakıp, dünlere prangalıyordu.
Tüm mevsimleri değiştirip; zemheride yaz, yazda karakışa dönüyordu.
Şikâyet ettikçe de acıtıp, gülün dikeni oluyordu.
Her geceye bir isim kazıyor, her sabaha o ismin kırıklarını seriyordu.

Aşk;
Yalnızlığın peçesini açıyor, acılarla yüz göz ediyordu.
Dile kadar gelip yutkunulan kırgınlıkların tadı oluyor,
Yürekte kekremsi bir tad bırakıyordu.
Bu halinden hiç şikâyet etmiyor, hüzünlendikçe bileniyordu.
Yani “Ben”li anları un ufak edip başımızdan aşağı serpiyordu.

Aşk;
Üç harf tek hece iken,
Bir ömre bedel olacak kadar derindi.
Bir şey için her şeyin feda edildiğini duyduğumuzdan beri, vazgeçişlerin adıydı.
Bir damla gözyaşında tufanlar saklayandı.
O kadar güçlü, bir o kadar masumdu.
Kimi zaman hoyrat bir rüzgâr oluyor; kızdıkça yıkıp, hüzünlerde susuyordu.
Kimini mecnun edip çöllere düşürüyor,
Kimini boğup deryada yitiriyor,
Kimini zindanlara itip, kendini bitiriyordu.

Aşk;
Sonsuz sevgi vaad ediyor, her başlangıcı bitişe gebe kılıyordu.
Korkunun ikiz kardeşi olup; hiç güvendirmiyordu.
Ruhumu üşütüp, aklımı başka diyarlara sürüp,
Kalbimden bihaber eyliyordu.
Dilime sıkı düğümler atıp
Sözü namluya sürüp, en ben yanıma nişan alıyordu.

Aşk;
Aslını kimse bilmiyordu.
Yazıldıkça yazılıyor, söylendikçe gizleniyordu.
Hesapsız harcamaya gelmişti zamanı, kimseden müsaade almıyordu.
Deli bir tay gibi, dizginlendikçe dikleniyordu.
Yürek evinin kapısını zorluyor, kimi zaman açık unutuyordu
Binlerce küçük ayrıntıyı keşfettiriyor, tüm geç kalmışlıkları kanatıyordu.

Aşk;
Gitmek ve kalmak arasında sıkıştırıyor,
Hep bulmamak için aratıyordu.
Sefersiz gemilerden bilet alıyor, şehrin titreyen iskelelerinde bekliyor,
Uykusuz banklarına yaslanıyordu.
Hiç ummadığımız anda geliyor, umduğumuz anda gitmiyordu.
Zira umduğumuz an, hiç olmuyordu.

Ve öğretiyordu
Aşk: Keşkesiz kaldıkça yaşanıyordu
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Ey Aşk

Ey Yakup’u Yakup yapan aşk

Beni de divane yap

Sınanma bıçağını vur boynuma

Hüznümü kan eyle canıma



Ey Aşk!

Oldur beni

Ölmeden öldür beni



Yusuflar geçir içimden

Kuyularla beraber

Çöllerde kavur beni

Yanmaya yandır beni



Ötelerde bir ben var

Benlerde nice canlar

Bilebilsem ben beni

Bulabilsem kendimi



Ey Aşk!

Bildir beni

Bilmeye döndür beni

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Aşk...
Ki dağılmışın yeniden toplanma macerası.
Ki mislin mislini bulma çabası
Bu yolda çözülmeyi bekleyen düğümler var,
aşılmayı bekleyen menziller var
aşığa bela var...

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt