Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Gerçek Bir Aşk Hadisesi (Dini) (1 Kullanıcı)

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Edepli çocuk
Ahlakı güzeldi edebi çoktu,
Onun gibi iyi öğrencim yoktu.

Mümkün değil onun hâlini beyan,
Mest olurdu hemen sözünü duyan.

Bulunmazdı belki onun misâli,
Hem hürmetli hem de hâyâ timsâli.

Her ne kadar küçük olsa da yaşı,
Haktan korkar, akıtırdı göz yaşı.

Kim olmaz ki temiz ruhuna meftun,
Gören melek derdi, olurdu mecnun.

Sevilmez mi onun gibi bir civan,
Tanıyan verirdi yollarına can.

Hayran kaldım çocuğun her hâline,
Aşık oldum onun bu kemâline.

Bakışı manâlı, yüzü nurluydu,
Boynunda Mushafı nur üzre nurdu.

Okula vaktinde gelip giderdi,
Bu âşıktan ilim tahsil ederdi.

Garip hâli vardı dikkati çeken,
Dersini okuyup giderdi hemen.

Diğerleri gibi dersten kaçmazdı,
Sırrı neyse hiç kimseye açmazdı.

Şaşılacak kadar zekası çoktu,
Sanki bilmediği hiçbir şey yoktu.

Kalbi; ilim, irfan ile dolmuştu,
Daha küçük yaşta hâfız olmuştu.

Her işinde Kur’an ahlakı vardı,
Dinimizin her emrine uyardı.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
İlm-i Ledünni
Bu edepli çocuk, Kur’an okurdu,
Tilaveti kalbimizi yakardı.

Hem öyle bir okuyuşu var idi,
Belki tefsirini hep anlar idi.

Yaklaşıp yanına imandan sordum,
Verdiği cevaba çok hayran oldum.

Okuduğum kitap elbet pek çoktu,
Ama bu bilgi hiç birinde yoktu.

O sözler ezberden söylenemezdi,
Hem ezberlemeye ömür yetmezdi.

Bu çocuk yaşta bu ilmin kaynağı,
Ne ola diyerek aklımı sardı.

Bunlar ledün ilmi olsa gerektir,
Hak dilediğine elbette verir.

Bir kula tecelli eylese Hudâ,
Onda bir çok kemâl olurdu peydâ.

Habibin nurundan ederse ihsan,
Hemen hikmet söyler böyle bir insan.

Hikmet; fen, ahlak ve edep demektir,
Özetle faydalı olan her şeydir.

Temiz kalbler ona hemen bağlanır,
Resulün feyzini hep ondan alır.

Feyz, kalbe marifet, nur gelmesidir,
Mârifet de, kalb ve ruh bilgisidir.

Bir kalbde bulunsa, edeple iman,
Böyle kalbe dolar sevgi o zaman.

Bu aşkın aslı Allah sevgisidir,
Feyiz ancak bu aşk yolundan gelir.

Feyizli kalb, anlaşılır sözünden,
Bunu âşık belli eder gözünden.

Çocuk da maşuk olur bu nur ile,
Resulü sevmeyi var kıyas eyle.

Sakın çocuk feyiz alır mı deme,
Almıştı Celâleddin-i Rumi de.

Henüz beş yaşında iken Mevlana,
Verilmişti ilm-i ledünni ona.

Bunun misalleri elbet pek çoktur,
Hak teâlâ için hiç zorluk yoktur.

Kimileri zahmet çeker yıllarca,
Kimi de hizmetle olur bir anda.

Bu sevgi mecâzi aşka benzemez,
Masivaya bağlı kalblere gelmez.

İlâhi bu aşktan nasip et bize,
Dostların aşkını ver kalbimize.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Mürşid-i kâmil
Soruşturdum, anladım en sonunda,
Bu çocuk bir zât görmüş yolunda.

Elini öpmüş bunun tam bir edeple,
Feyze kavuşmuş bu kadar hürmetle.

O zat, merhametle çocuğa bakar,
Başını okşayıp kalbini yakar.

Resulün kalbinden akıp gelen nur,
Bu küçük çocuğa vâsıl olmuştur.

Bu hâller bağladı ona kalbimi,
Özledim hemen o gün sohbetini.

Yıllarca bu nuru arıyordum ben,
Çocuklarda olmaz sanıyordum ben.

İhlasıma karşı verildi ihsan,
Karşıma çıkardı Rabbim bir sübyân.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Aşk nedir
Bana hücum etti aşkın askeri,
Sarıp kalb kalemi, içten fethetti.

Aşkın bayrağını diktiler sura,
Kendimi kaybettim, bakma kusura!

Aşk yolu açıldı gam diyârına,
Maşuka kavuşmak kaldı yarına.

Ne bilsin, deryayı aşka dalmayan,
Aşk denen sultana köle olmayan.

Bunu bilmez aşk şerbeti içmeyen,
Onun çetin yollarından geçmeyen.

Aşkla yaralanan, hep ağlar, gülmez,
Başına gelmeyen, aşk nedir bilmez.

İlâhi lütuftur bu aşkın nârı,
Resulün kalbidir aşkın pınarı.

Aşk, âb-ı hayatla dolu deryadır,
Resulün kalbi de ona membadır.

Aşka düşen artık kolay ayılmaz,
Bu yoldan geçmeyen insan sayılmaz.

Anlar mı hiç aşk acısı tatmayan,
Masivâyı kalbden söküp atmayan.

Acep duymadın mı şunları ey cân?
Niçin oldu Veysel Karani çoban?

Kays, niçin Leylâ’ya meftun olmuştu?
Aklını kaybedip mecnun olmuştu?

Niçin gönül verdi, Ferhat, Şirin’e?
Atıp külüngünü kıydı serine?

Niçin ahu figân eder bülbüller?
Tomurcuk açmayıp, nazlanır güller?

Pervane, ışığa niçin can atar?
Niçin gece kandil, durmadan yanar?

Niçin Züleyha o hâllere düştü?
Kadınlar kınayıp ona gülmüştü?

İnkâr etmez bilir, bu hâli zahit,
Onun bu aşkına Kur’andır şahit.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Hakiki aşk
Talebem beş yüzden ziyade idi,
Kız ve erkek ilim tahsil ederdi.

Bu edepli çocuk gibi görmedim,
Ömrümde kimseye gönül vermedim.

Bana hiç böyle hâl olmamış idi,
Sevgi gönlüme yol bulmamış idi.

Yıllar geçti geldim bunca yaşıma,
Gelmemişti böyle bir iş başıma.

Kardeşim su-i zan etme bu hâle,
Yanlış anlayıp da girme vebâle.

Eğer sen su-i zan edersen bana,
Bil ki helâl etmem hakkımı sana.

Misaller versem de canla cananla,
Kelimeye bakma, maksadı anla!

Her kimde var ise aşk-ı hakikat,
Ona lazım iffet ile sadâkat.

Göstermeli böyle sevgiye vefa,
Gözü gibi onu iyi koruya!

Öyle korumalı ki, imanı gibi,
Öyle sevmeli ki öz canı gibi.

Aşkın yalnız adı kalmış lisanda,
Bulunmaz âşık-ı sadık cihanda.

Haktan başkasını sevmek günahtır,
Sevilmeye layık yalnız Allah’tır.

 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Fenâ-Fillâh
Öğle oldu, güneş erdi zevâle,
Ne kadar sevindim, bilsen bu hâle.

Çünkü onun geliş vakti olmuştu,
Ayrılıktan gözüm yaşla dolmuştu.

Oturdu yerine gelip civanım,
Arttı heyecanım çıkacak canım.

Gönül yerindeyse, niçin yerine?
Yerine düşmeyen gönül yerine!

Gönlümün tahtında şâhtı o server,
Esrarlı kitabı okurdu ezber.

Sarhoş gibi olup çekmiştim bir âh!
Âhımdan haberdar oldu küçük şâh.

Gizlice eyledim, arz-ı muhabbet,
Etmişti benimle bir süre sohbet.

Onun da yüreği sevinçle doldu,
Öğrenciydi şimdi öğretmen oldu.

Nasıl büyüledi gönül evimi?
Başka bir âlemde buldum kendimi.

Sanki kalbime hançer sapladı,
Acısı her yeri birden kapladı.

Ne tuhaf hâl imiş aşkın hâleti,
Sözle anlatılmaz hiç keyfiyeti.

Ne anlar bu aşkı tatmayan kimse,
Aşk, ancak bilinir verdiği zevkle.

Anladım şimdi neymiş fenâ-fillâh
Mürşide ne yetki vermiştir Allah.

Bu nura bir çocuk bile kavuşur,
Ona hürmet, vusûle sebep olur.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Çocuğun hastalığı
Bir gün herkes geldi, o yoktu fakat,
Kalmadı o anda bende hiç takat.

Ve hemen yüreğim geldi ağzıma,
Aniden yıkıldı, dünya başıma.

Dermanım kesildi, gözüm karardı,
Fenalık geçirdim, benzim sarardı.

Güç bela ayrıldım, durduğum yerden,
Endişelenmiştim, kötü haberden.

Öyle ki vaziyet iyi değildi,
Düşünceden başım öne eğildi.

Koştum çocukların yanına hemen,
Dedim, hani nerde benim nur tanem?

Söylediğimi işitmediniz mi?
Evlerine kadar gitmediniz mi?

Şaşırdım, merak içinde kaldım ben,
O güneşim, ayım gelmedi neden?

Neye uğradı ki ciğer pâresi,
Yardıma koşardım varsa çâresi.

Çocuklar dedi: (Gittik hanesine,
Vaziyetini sorduk annesine.

Dedi: Bu gece kuzum hasta oldu,
Ateşten gül benzi sararıp soldu.

O nazik cismini bir sıtma tuttu,
Derse çalışmayı bile unuttu.

Hep baygın yatıyor, ateşi çoktur,
Konuşmaya bile takati yoktur.

Gözlerini açıp bir laf edemez,
Yavrum bu durumda derse gidemez.

Bunları duyunca koşup geldik biz,
Yapmaya hazırız, ne söylerseniz.)

Duyunca çekildim ben bir kenara,
Gözlerimin yaşı, döndü pınara.

Birden düştüm yere, gözüm karardı,
Vücudum titredi, yüzüm sarardı.

Kurudu kalmadı, cismimde kanım,
Nasıl kurumasın, hastaymış canım.

Dayanamadım, ben de hastalandım,
Yemedim, içmedim, tutuşup yandım.

Kederlendim, kendi kendimi yedim,
Hâlimi görene hastayım dedim.

Yiyip, için siz, her zaman olun şâd!
Kalmadı ağzımda benim hiç bir tad.

Hoş değilse bir kişinin mizacı,
Ona şeker bile gelir çok acı.

Sıkıntım çoğaldı, dert küpü oldum,
Kedere boğuldum, elemle doldum.

İçimde sakladım, her ne dedimse,
Vâkıf olamadı hâlime kimse.

Duyurmadım hiç kimseye bunu ben,
Fakat ne zahmetler çekti can ve ten.

Aşığa cihanda gülmek yoğ imiş,
Aşığa dünyada ölmek yeğ imiş.

Aşığın işleri hiç gelmez başa,
Vursa da başını hep taştan taşa.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Aşkın alâmeti
Bir gün çocuklarla pikniğe gittik,
Beraber çeşitli yemekler yedik.

Mürşidim Muhammed yoktu orada,
Onun payı ayrıldı bu arada.

Payı verdim çocuğun birisine,
Dedim: “Al götür annesine!

Sor nasılmış Muhammed’in mizacı,
Vermiş mi ki ona sıtma ilacı.

Haydi bir an önce gitmelisin sen!
Hayırlı haberle dönmelisin sen!

Sakın oyalanıp yollarda kalma!
Hocanı bir dertten bin derde salma!”

Beklemekle âhım göğe çıkardı,
Göz yaşlarım ırmak gibi akardı.

İnsanlardan kaçar dağa çıkardım,
Ahu figanımla şehri yıkardım.

Her nefeste derinden, bir âh ederdim,
Ah çekmek aşığın şiârı derdim.

Dert çekip inlemek aşka alamet,
Dünyâda âşığa yoktur selamet.

Beni gören herkes deli sanırdı,
Yanıma gelen hemen usanırdı.

Yanlış konuşurdum her seferinde,
Çünkü değil idi kafam yerinde.

Kulağım her şeyi işitmez idi,
Gözüm varı yoğu fark etmez idi.

Namaz için hazır olurdu cismim,
Fakat hiç de hazır olmazdı kalbim.

Sabah namazına etsem ikamet,
Ona akşam diye ederdim niyet.

Zihnimi toplamam olurdu pek güç,
Kılardım iki rekat yerine üç.

Maksatsız, manasız gelir giderdim,
Yine de hâlime çok şükrederdim.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Mürşidimi ziyaret
Üzüntü içinde evime gittim,
Mürşidi görmeyi çok arzu ettim.

Elime alıp bir parça nebatı,
Ölmüş cismime vereyim hayatı.

Gidip görsem var mı bir ihtiyacı,
Çünkü tâ canıma değdi bu acı.

Onu ziyaret için çıktım yola,
Şu mahzun gönlüme bir çare ola.

Evinin önüne varınca durdum,
Kapının eşiğine yüzümü sürdüm.

Artık bundan sonra kapıyı çaldım,
Evden “kim o” diye bir cevap aldım.

Dedim “Hani Hakkın sevgili kulu,
Alnında var Resulullahın nuru”?

Tanıyıp beni aldılar huzura,
Böylece kavuştum tekrar o nura,

Beni görence yapıştı elime,
Diyemedim gelenleri dilime.

Dedim: “Eski halin nereye gitmiş?
Sıtma vücudunu nasıl eritmiş.

Bu hastalık sana çok elem vermiş,
Güneş halin sanki buluta girmiş.

Ciğerparem sakın denize girme,
Hastalığa yeniden fırsat verme!”

Denize düşerse bir çuval şeker,
Ziyan olur hepsi eriyip gider.

Tâ ki elimi eline alınca,
Bendeki nebatı verdim usulca.

Mürşidim Muhammed nebatı aldı,
Üzüntülü kalbim hülyaya daldı.

Maalesef uzun sürmedi bu hâl,
Dedim: “Gidiyorum sağ ve esen kal!

İzin ver gideyim geldiğim yere,
Allah sana sıhhat, afiyet vere.”

O feyizli yere veda eyledim,
Tekrar kavuşmaya dua eyledim.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Talebem iyileşti
Haber aldım, Muhammed iyileşmiş,
Yine okuluna gelmek istemiş.

Sağlık haberine pek çok sevindim,
Yarın sabah gelsin okula dedim.

Zayıflığını düşünmeyip gelsin,
Ders yapmasa da gezip eğlensin.

O gece gözüme uyku girmedi,
Gönül cefa çekti, sefa sürmedi.

Garip gönül uyumadan bekledi,
Talebem ve mürşidim Muhammed’i.

Sabah olsa acep çıkıp gelir mi?
Kölesini gamdan azat eder mi?

Görür müyüm o nur hazinesini?
İşitir miyim yine güzel sesini?

Şu kara bahtım gider hep tersine,
Korkarım beni mahzun bırakır yine.

Kem talihim gözlerimi yaş eder,
Denizi kurutur, yazı kış eder.

Yarın neler olur, kimse bilemez,
Bir aksilik çıkar belki gelemez.

Hak takdir etmişse, engel olunmaz,
Ne yapsan, ne etsen çare bulunmaz.

Duâ ediyorum kavuşmak için,
Yarın sabah vakti buluşmak için.

Yalvardım sabaha kadar Allah’a,
Muhammed’e kavuştursun bir daha.

Hiç ümit kesmedim Cenab-ı Haktan,
İsteyene verir, yaratır yoktan.

Sabah oldu güneş doğdu zemine,
Muhammed oturdu gelip yerine.

Kavuştum mürşidim Muhammed’ime,
Şükürler eyledim yüce Rabbime.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bir teveccüh
Dedim: “Muhammed’e ey mâh-ı enver,
Sözün, paslı kalbi eder münevver.

Ledün ilmini senden öğreneyim,
Sohbet nimetiyle şerefleneyim.”

Evet” dedi, maksadıma kavuştum,
O nurla, tenha bir yerde buluştum,

Bakışını bir ok gibi sapladı,
Yüreğimi Allah aşkı kapladı.

Teveccüh eyledi âciz âşıka,
Zincirle bağladı beni mâşuka.

Bir ânda fakire ne sırlar açtı,
Kalbinin nurunu üstüme saçtı.

Aniden bayılıp yere düşmüşüm,
Nurun tesiriyle sanki ölmüşüm.

Merhamet edip beni uyandırdı,
Elimden tutup ayağa kaldırdı.

Hemen ruhum çekti sorguya beni,
Öğrenmek istedi olup biteni.

Dedi: “Mahlukla senin işin nedir?
Muhammed’le alış verişin nedir?

Niçin nur cemâle bakardın söyle?
Niçin hep yalvarıp yakardın öyle?

Bu gördüğün hayâl midir, düş müdür?
Nefsin, ölmeden önce ölmüş müdür?”

Dedim: “Ne hâl ben de bilemiyorum,
Ağlıyorum, ama gülemiyorum.

Dedi: “Âşık mı oldun bir mahluka?
Dedim: “Âşık olmak lazım Hâlık’a?

Dedi: “Bırakamaz mısın bu işi?
Pek hoş görmüyorum ben bu gidişi.”

Dedim: “Mümkün değil bunu bırakmak,
Çünkü bunu verdi o cenâb-ı Hak,”

Dedi: “Açıklarım bunu cihana”
Dedim: “Sen de taş basarsın bağrına.”

Dedi: “Ben de bu hâle hiç sabredemem,”
Dedim: “Ben de başka yere gidemem.”
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Yüz sürdüm ayağına
Hep can-ı gönülden feryat ederken,
Cananım duymuş ki, geldi aniden.

Dedim: “Ey mahrem-i esrar-ı ezel.
Bu rezilin âhı değildir gazel!

Hâlimi bilmez gibi görünürsün,
Kalbimi görür de hep örtünürsün.

Üzülmem hiç, hep dökülse de kanım,
Fedâ olsun Allah için bu canım.”

Hak nasip etse de murada ersem,
Kapanıp ayağa yüzümü sürsem,

Allah bilir, yoktu muradım başka,
Hiçbir şey benzemez hakiki aşka.

Bu köleye acır diye bakardım,
Varıp, diz çöktüm, yalvarıp yakardım.

Titriyordum, sıtma tutmuş gibiydim,
Sustum hep, dilimi yutmuş gibiydim.

Hâlimi görünce mahbub-u Hudâ,
Kalbini çevirdi fakirden yana.

Dedim ki: “Anlarsın benim hâlimden,
Kurtar beni elden, tutup elimden.

Acırsın elbet bu fakir zaife,
Dedi: Sözün değil asla latife.

Ayağına aşkla yapıştım hemen,
Yüzümü, gözümü sürdüm aniden.

Gülümseyip uzaklaştı yanımdan,
Gönlü kırık bakakaldım ardından.

Sabreden derviş
Yüzümü toprağa sürüp ağlarken,
Çıkageldi yine, Muhammed hemen.

Dedi: “Niçin ağlarsın n’oldu sana?
Dedim: “Lütfet hiçbir şey sorma bana!

Çünkü söylemekle hâlim bilinmez,
Hem de bilirsin ki her şey söylenmez.

Odur bu sevdaya beni uğratan,
Odur beni gece gündüz ağlatan.

Bu dertle gideyim acep nereye,
Yol gösteren yok mu, bu avâreye?

Bana nasip olan dertlere el’an,
Kolay değil öyle bulunmaz derman.

Dua ediyorum canı gönülden,
Kalb gözüm açılsın senin elinden.”

Dedi: “Senin derdin için, neylerim?
Şimdi ne istersen onu eylerim
.

Dedim: “Lütfet, nazar eyle fakire!
Mübarek kalbini çevir kölene.

Resulün kokusu geliyor senden,
Dolaşıp gelmiştir hep velilerden.”

Dedi: “Ola ki, Hak rahmetin saçar,
Muradını verir, kalb gözün açar.

Ezelde olunmuş sana muhabbet,
Haktan emrolundu tâlibe hizmet.

Büyükler demiş ki: Sabreden derviş,
Vuslâta kavuşup, murada ermiş.


Dedim: “Ey gönlüm çileden kaçma,
Gizle bu sırrı hiç kimseye açma!”
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Resulün vârisi
Haydi durma yalvar yüce Hâlıka!
Rahmeti pek çoktur Onun mahluka.

Geceyi gündüzü yaratan Odur,
Yumurtadan civcivi çıkartan Odur.

İnsanı topraktan sudan yarattı,
Kalbleri kendine bir ayna yaptı.

Hakka hâlis iman etse bir kişi,
Onun her emrine uygunsa işi.

Bunun kalb aynası parlar böylece,
Kavuşur ledünni ilme gizlice.

Onu gören herkes cahil sanırdı,
Kalbini bilmeyen mahrum kalırdı.

Hamd olsun ki etti bana iltifat,
Köleye acıdı eyledi irşat.

Tanıttı onu bana, şükür Allah’a,
Kavuştum vâris-i Resulullaha.

Bu ihsanı görence serverimden,
Sevincimden kalktım hemen yerimden.

Reva mı efendim ayakta dura?
Kölesi küstahlık edip otura?

El bağlayıp huzurunda durayım,
Ne emrederse onu hemen yapayım.

Cihanda bulunmaz böyle bir lezzet,
Bir veliyle nasip olmuşsa ülfet.

Ayna olup bakar hep yüzümüze,
Marifetullah’tan bahseder bize.

O Resule âşık nasıl koşmaz ki?
Muhabbet denizi nasıl coşmaz ki?
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Seyahatim
Bir dost bizi etti, bağına davet,
Bu güzel teklife denmez mi “evet”.

Dedi: “Kimi istersen onu da al!
Eğer arzu edersen gece de kal
!”

Alıp üç oğlumu, dördüncüsü ol,
Gece seher vakti çıkıp tuttuk yol.

Üçü canım, biri cananım idi,
Gönül sarayında sultanım idi.

Bunlar idi benim tek iftihârım,
Önümce rehber idi bu dört yârim.

Teselli bulurdum, böyle bir sözle
Muhammed bakardı neşeli gözle.

Bugün canan bana yoldaş olmuştu,
Mahzun kalbim neşe ile dolmuştu.

Dördü dört direkti gönül evine,
Onlar sağ oldukça gönül sevine.

Dolaşırlardı, dört yanımı dördü,
Çok şükür gönül bugünü de gördü.

Kuzularım ile ben de giderdim,
Onları bir çoban gibi güderdim.

Bugün Rabbim beni sevindirdi ya,
Mühim değil artık, yıkılsa dünya.

Yolda gider iken gülüp oynadık,
Bu minvâl ile dost bağına vardık.

Dostum karşıladı hürmetle bizi,
Gark etti sevince, bu beşimizi.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bağdaki sofra
Dedem tapulamış eskiden bir dağ,
Ağaç dikip onu eylemiş bir bağ.

Sonra bağa dikmiş çeşitli yemiş,
Çoluk çocuğuyla yiyip eğlenmiş.

O bağ bizim idi dedem sağ iken,
Ağaç dikilmişti henüz dağ iken.

Bağın durumunu ben beyan edem,
Ne günler geçirdi rahmetli dedem.

Ahirete göçtü dedem, geçti çağ,
Satıldı gitti, elden ele o bağ.

O gün o bağ neşe ile dolmuştu,
Sanki ora Cennet bağı olmuştu.

Yeni açmış bağda, kırmızı güller,
Şakıyıp öterdi nice bülbüller.

Öğleye yakındı saate baktım,
Bağ damına gidip bir ateş yaktım.

Yemek yedirmenin çoktur sevabı,
Çevirip pişirdim kuzu kebabı.

Sofraya döşedim çeşitli nimet,
Şükür nasip oldu böyle bir hizmet.

Dedim: “Haydi gelin hazır yemekler,
Boşuna gitmesin bunca emekler”

Şimdi gelecek üstadım Muhammed,
Onunla bulunmak ne büyük nimet.

Çocuklar son verdiler oynamaya,
Sevinerek oturdular sofraya.

Üstadım gelmedi herkes toplandı,
Hemen yüreğime hançer saplandı.

Düşündüm, sofraya niçin gelmiyor,
Baktım gül çehresi asla gülmüyor.

Herkesin içinde mahsus bağırdım,
Üstadımı ismi ile çağırdım.

Gezip oynamaya doymadı mı ki?
Sofra hazır dedim duymadı mı ki?

Davete gelmedi acep ne vardı?
Yaralı gönlümü endişe sardı.

Dedim: “Hele bir yanına gideyim,
Niçin gelmiyor onu öğreneyim”

Kalktım hemen onun yanına gittim,
“Üstadım niçin, gelmiyorsun” dedim.

Niçin salarsın bizi intizâra,
Yoksa gücendin mi bu günahkâra?

Biliyorsun pek kusurlu insanım,
Özür diliyorum, affet sultanım.

İstersen sofraya gelmeyeyim ben,
Çocuklarımla beraber yersin sen.

Niçin sükut ettin, sesini kestin,
Yemeğe mi, yoksa bana mı küstün?

Bu hâle gönlümüz rahat değildir,
Sofraya teşrif et bizi sevindir!

Neyin varsa sonra söylersin bana,
Hepsini yapayım yemekten sonra.”

Yeter ki gel razıyım her eleme,
Sırrımızı ifşâ etme âleme!

“Hocasının sözü geçmiyor” derler,
Beni üstat sanıp alay ederler.

“Öğrencisini çok şımartmış” derler,
Zavallı hâlime bakıp gülerler.

Yalnız senin içindi bu seyahat,
Bilmem ki acep yaptım ne kabahat.

Kusurum ne ise edeyim tevbe?
Bu fakire olan himmeti kesme!

Ayağına sürem yüzüm gözümü,
Ne olur reddetme, benim sözümü!

Sorarlarsa onlara ne diyeyim?
Makul bir cevabı nasıl vereyim?

Dedi: “Başı ağrıyormuş dersiniz!
Ne var, yemeği bensiz de yersiniz!”

Dedim: ”İki gözüm, bu nasıl sözdür?
Sen olmayınca bu fakir öksüzdür.

Sensiz lokma büyür kalır ağzımda,
Hep düğümlenip kalır boğazımda”

Bütün yalvarmalar, gitti boşuna,
Çaresiz döndüm ben sofra başına.

Üstadım bakmadı hiç gözyaşıma,
Soğuk su katıldı pişmiş aşıma.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Edep ve Hayâ
Şöyle düşündüm ki kendi kendime,
Ne edepsizlik ettim efendime?

Üstadımı mahrum ettim yemekten,
Bela eksik olmaz edepsizlerden.

Evliya sohbeti keskin bıçaktır,
Edepte bir kusur feyze hicaptır.

Toplumun içinde ayıplanırsın,
Hak katında dahi, mahcup olursun.

Edep süsler bulunduğu yerleri,
Edepli olanın çoktur değeri.

Her yerde sevilir edepli olan,
Birlikte bulunur, hayâ ve iman.

Edebi olmayan murada ermez,
Sıkıntısı artar asla eksilmez.

Eğer elde olsa çeker giderdim,
Yurdumu, yuvamı hep terk ederdim.

Bir derde müptela olsa bir insan,
Yine Haktan olur, olursa derman.

Habibinin hürmetine Yâ Rabbi,
İhsan eyle, gözetelim edebi.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Hâlimi arz
Bir gün üstadımın evine gittim,
Gizlice hâlimi ona arz ettim.

Yalvarıp dedim, “Ey başımın tacı,
Nedir lütfet şu derdimin ilacı?”

Dünyanın faydasız işine daldım
Ruhun gıdasından hep mahrum kaldım

Fani dünyanın bitmez cefası
Hiç kimseye olmaz onun vefası

Firkat ateşiyle yanar, ağlarım,
Gülzârımı gözyaşıyla sularım.

Benden tahsil ettin ilim ve irfan,
Gördüğü ihsanı unutmaz insan!

Böyle söylemekle hocalık satmam,
Bendeki hakkını, yabana atmam!

Sen öğrettin bâtın ilmini bana,
İlelebet minnettarım ben sana.

Lütfun çoktur inkâr edemem şâhım,
Affet her ne ise benim günahım!

Çok şey açıkladın bana önceden,
Şimdi saklıyorsun kendini neden?

Teveccühten beni tutalı uzak,
Şeytanlar yoluma kuruyor tuzak.

Himmetindir benim bütün sermayem,
Ayaklarına yüz sürmek tek gayem.

Ancak böyle sakin olur aşk odu,
Yakıp kavuruyor bütün vücudu.

Bayram günü buluşmaya söz aldım,
Huzurundan sevinç ile ayrıldım.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Bayram günü
Ne zor idi bendeki bu intizâr,
Bayrama dek ettim hep âh ile zâr.

Sabırsızca buluşmayı beklerken,
Gece gündüz uyku gitti gözümden.

Uyumayıp hep günleri sayardım,
Ayrılık derdine derman arardım.

Gündüzleri hep çarşıya çıkarım,
Belki o geldi mi diye bakarım.

Gözlerim yaş, zihnim ise karışık,
Hiç durmadan feryat eder bu âşık.

Üstâdım bayramlık neler verecek?
Belki ayağına yüz sürdürecek.

Gelip gam haneme ümitle girdim,
Gelir diye kalbe teselli verdim.

Bir an önce gelmesini özlerim
Kapıda kulağım, yolda gözlerim

Saniyeyi birbirine eklerim
Çıkıp gelir diye her an beklerim

Hop oturup hop kalkardım yerimden,
Neler geldi, neler geçti kalbimden.

Acaba güneşim bugün doğmaz mı?
Gelip de sevince beni boğmaz mı?

Güldürmez mi sessiz ağlayanları?
Yollarına ümit bağlayanları.

İşte böyle şeyler düşünürken ben,
Kapı tak tak diye çalındı birden.

Hep çocuklar gelip gördü hâlimi,
Hepsi öptü teker teker elimi.

Nasıl görmemişim gözüm kararmış
Çocuklar arasında o da varmış.

Fark etmedim ellerimi öperken
Arkasından gördüm onu giderken.

Dedim: Aman yâ Rab bu nasıl iştir?
Gördüğüm ya hayâl yahut da düştür.

Düş ise uyumadan görülür mü?
Hayâl ise ona hiç erilir mi?

Sanki bir şimşek gibi geçip gitti,
Bayram günü beni hüzne gark etti
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt