Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Fatih Sultan Mehmed ve İstanbul (1 Kullanıcı)

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Edirne büyük bir acıyı yaşıyordu.1451 yılı Şubat'ının 3. günüydü. Cihan Padişahı Sultan 2.Murad, "Yerime oglumMehmed'i padişah yapın, İstanbul'u fethetmesine yardımcı olun" dedikten sonra kelimeyi şehadet getirip hayatını tamamlamıştı.
Başta Sadrazam Çandarlı Halil Paşa olmak üzere kazaskerler,vezirler,paşalar,beyler, akıncılar aglıyordu. Herkesin gözlerinde büyük acının ifadesi okunuyordu.
Kendini ilk toparlayan Sadrazam Çandarlı Halil Paşa oldu. Vezirlere,beylere,paşalara döndü:
"Bakın a karındaşlar" diye konuştu," Padişahımız öldüyse aglamakla geri getiremeyiz.Devlet işleri beklemez. Yeni padişahımız gelmeden bu vefat duyulursa, korkarım ki karışıklık çıkar! Düşmanlarımız zaten böyle fırsatlar kollayıp dururlar. Hemen Manisa'ya haberci çıkarıp Şehzade Mehmed'i çagıralım."
Boyun egip tasdik ettiler:
"Hak söylersin. Padişahımızın vefatını o vakte kadar gizli tutmak evladır."
Manisa'da bulunan Şehzade Mehmed'e derhal bir haberci çıkarıldı:
"Kuş gibi uç ve şu nameyi (mektubu) şehzadeye ulaştır."
Haberci at çatlama pahasına rüzgar olup uçtu.Kara haberi Manisa'ya ulaştırdı. Şehzade Mehmed'in üzülmeye dahi vakti yoktu.Koca Osmanlı Devleti kendisini bekliyordu. Yürük kır atına atladı:
"Beni seven arkamdan gelsin!" diyerek sürdü.
Hemen hemen bütün Manisa peşine takıldı. 13 gün gibi kısa bir zamnda Edirne surları önüne geldi.
Şehzade Mehmed'in maiyetiyle yaklaştıgını haber alan Çandarlı Halil Paşa, Devlet büyüklerini alıp karşılamaya çıktı. Karşılayıcılar arasında devrinin büyük din bilginlerinden Müftü Fahreddin Acemi de vardı. Şehzadenin at üstünde duruşunu, merdane bakışını görünce şöyle mırıldanmaktan kendini alamadı:
"Büyük bir padişah daha atalarının tahtına yürüyor."
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Şehzade Mehmed'in sagında büyük İslam alimlerinden Molla Hüsrev bulunuyordu. Böylece genç padişah, bilginlere verdigi degeri herkese gösteriyordu.
Halk yeni padişahın geldigini duymuş yollara dökülmüştü. Geçtigi yerlerde büyük, coşkun bir kalabalık vardı. Bir agızdan bagrışıyorlardı:
"Padişahım çok yaşa!"
Cülus(tahta çıkma) töreni 18 Şubat 1451 günü, Edirne'de Tunca Nehri kenarındaki Yeni Saray'da yapıldı. Tören muhteşemdi. Başta devlet ileri gelenleri olmak üzere hazır bulunanlar, sırayla tahtın önünden geçiyor, padişaha baglılıklarını sunuyorlardı.
Fakat bir terslik vardı. Bu terslik genç padişahın gözünden kaçmamıştı. Baba yadigarı Sadrazam Halil Paşa, Törendeki sırasını almamıştı.Kenarda duruyordu.
Bunun sebebi belliydi.Bir zamnlar Çandarlı Halil Paşa, Sultan Mehmed'e karşı babasını tutmuş, Sultan Mehmed'in daha küçük yaşta oldugunu ileri sürerek, Tahtta Sultan Murad'ın kalmasını saglamıştı.
Genç padişahın bu yüzden kendisine bir fenalık yapacagını düşünüyordu. Fakat padişahın böyle bir niyeti yoktu. Sadrazamın uzak durmasının sebebini biliyor, fakat bunu bir mesele yapmıyordu. Kızlaragasına döndü:
"Kıymetli vezirlerim niçin uzakta dururlar? Halil baba yadigarımızdır.Şöyle yakınımıza gelsin."
Kızlaragası,Çandarlı Halil Paşa'ya, padişahın sözlerini aktardı. çandarlı aglayacak gibi oldu:
"Bu ne ulu bir bagışlama!" diye mırıldandı.
Hemen gitti, genç padişahın ellerine sarıldı, öptü:
"Mübarek olsun hünkarım!"
Sultan Mehmed, saçını sakalını devlet işlerinde agartmış yaşlı sadrazama gülümsedi:
"Baka paşa, babamıza bunca yıl hizmetin oldu,bir dedigini iki etmedin. Allah senden razı olsun! Bundan sonra yine devletine hizmet edeceksin.Gayret bekleriz..."
Belliydi ki, bu devir bir kin ve intikam devri degil, Fetihler, fatihler devri olacaktı.Çandarlı bunu hissediyor ve aglayarak yer öpüyordu.
Bu, saltanat degişikliginden çok, bir çag degişikligiydi. Bu degişiklik fazla degil, iki yıl sonra meydana gelecekti.
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Sultan 2.mehmed, tarihçilerin kaydına göre, 29 mart'ı 30 Mart'a baglayan gece dünyaya geldi. Annesi "Huma Hatun" adlı bir kadındı. Çocugunun üstüne titriyor,henüz beşikteyken tahsil ve terbiyesini başlatıyordu.
Bir süre Edirne'deki Eski Saray'da büyüyen şehzade, daha sonra Bursa'ya gönderildi.Büyüdügü ev hala Bursa'dadır. Mimari özelligi ve tarihi sebebiyle müze yapılmıştır.
On yaşına kadar Bursa'da kalan şehzade, devrin geleneklerine uyularak Manisa Sancak Beyligi'ne tayin edildi. Böyle tayinlerden maksat, şehzadelerin idare ve askerlik alanınsa egitilmesiydi.Yanında daima iyi komutanlar ve en tanınmış bilginler bulunurdu.
Daha çok küçükken, bir gün babası onu Hacı Bayram Veli'ye götürmüştü. O sıralar şehzade Mehmed'in babası Sultan 2. Murad'ın kafasında İstanbul'u fethetmek vardı. Hep bunu düşünüyordu. Derdini Hacı Bayram Veli'ye açınca, Veli gülümseyerek şunları söyledi:
"Hünkarım, İstanbul'u şu çocukla benim köse fethedecekler."
Çocuk dedigi, Şehzade Mehmed'di. O sırada bir odunu at gibi bacaklarının arasına almış, süvarilik oynuyordu. Veli'nin köse dedigi ise, Akşemseddin'di. Bu keramet yıllar sonra gerçekleşti.Ve Şehzade mehmed' le Akşemseddin yanyana İstanbul' girdiler...
Sultan 2.Murad, oglunun çok iyi ve tahsil görmesini istiyordu. Devrin en tanınmış bilginlerini ona hoca tutmuştu. Bunlar arasında Molla Gürani de vardı.
Sultan 2. Murad, Molla Gürani'ye Manisa'ya göndermeden önce yanına çagırttı. Eline bir sopa tutuşturdu. Ve şayet şehzade tembellik edip derslerine çalışmazsa, bu sopayla dövmesini istedi.
Molla Gürani Manisa'ya gitti. Şehzade Mehmed'e ders vermek için odaya girdiginde, elinde Sultan 2. Murad'ın verdigi sopa vardı. Şehzade hayretler içinde sordu:
"Elinizdeki o sopayla ne yapacaksınız?"
Mülla Gürani ciddiyetle şu karşılıgı verdi:
"Üstünüze bulaşacak olan tembellik tozlarını bununla silkecegim. Babanızın emride bu yoldadır."
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Fakat hiç bir zaman o degnegi kullanmadı.Çünkü Şehzade Mehmed derslerine çok iyi çalışıyor, hocasının her sözünü dinliyordu. Kısa sürede Arapça ögrenmiş,Farsça şiirler okumaya başlamıştı. Gündüzleri ata binmeyi, ok atmayı ögreniyor, akşamları ise hocalarının önüne diz çöküp ders alıyordu. Bu arada şiir yazmayıda ögrendi. Top dökümcülügü mesleginide ögrendi. Adetti, şehzadelere mutlaka bir meslek ögretilirdi.Bunun çeşitli sebepleri vardı. Bunların başında, Peygamberlere duyulan sevgi ve saygı gelir. Çünkü hemen hemen her peygamberin bir meslegi vardı. Mesela Hz. Davut(a.s) demiri avuçlarında yumuşatır, istedigi şekli verirdi. Hz.İdris(a.s) terzilik yapmıştı. Hz. Nuh(a.s) denizciydi. Hz. Zekeriyya(a.s) dülgerdi. Hz Yusuf(a.s) sanatçıydı...
Öte yandan Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda büyük emekleri geçen Ahilik teşkilatına mensup şeyhlerin ve müritlerin de meslekleri vardı.Kimi ayakkabı yapar,Kimi at koşumları diker, Kimi kılıç kalkan döver, kimi mızrak imal eder, kimide ticaretle meşgul olurdu.
Şehzade Mehmed, meslek olarak top dökümcülügünü seçerken, belkide bilerek İstanbul'un fethine hazırlanıyordu. Fkat bu seçimde Hz. Davud'a (a.s)duydugu sevginin payıda büyük olmuştu.
Kur'an_ı Kerim'de anlatılan Hz.Davut (a.s) kıssasını pek sever, herfırsatta okurdu.
Hz. Davut (a.s) bir gün kıyafet degiştirip sokaga çıkmıştı. O sıralar Devlet reisiydi. Kendisini tanımayan birine sordu:
"Davud'u nasıl bilirsin ?"
Adam:
"Davud iyidir, fakat bir kusuru vardır !" dedi.
"Kusuru nedir?"
"Devlet hazinesinden maaş alarak ailesini geçindirir..."
İşte ozamn Davud(a.s) Peygamber , bir meslek vermesi için Allah'a yalvardı..Allah da duasını kabul buyurup, demiri avucunda hamur gibi ezip istedigi şekli verme mucizesini ihsan etti.Ondan sonra Devlet hazinesinden maaş almadı.
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Şehzade Mehmed 13 yaşlarına gelmişti. Babası Sultan Murad, tahtı ogluna terk edip kendini dine vermek istiyordu. Osmanlı devleti'nin en büyük düşmanı Macarlarla 10 yıl süreli bir antlaşma imzalayarak (12 temmuz 1444) tahtı ogluna bıraktı. Kendisi Manisa'ya çekildi. Şimdi Osmanlı tahtında 13 yaşında bir çocuk bulunuyordu. Gerçi bu degişiklige Sadrazam Çandarlı Halil Paşa ve birkaç vezir itiraz etmiş , fakat Sultan Murad dinlememişti.
Macarlar bu fırsatı degerlendirmek istediler. Osmanlı tahtında tecrübesiz bir çocugun bulunması, işlerini kolaylaştıracaktı. Onu yenip Türkleri Anadolu'dan atacaklardı. Antlaşmayı bozdular. Bir haçlı seferi düzenlediler. Osmanlı topraklarına girdiler.
Başta Sadrazam Çandarlı Halil Paşa olmak üzere bazı vezirler,Sultan 2 Murad'ın Edirne'ye gelerek tekrar Osmanlı tahtına çıkmasını istiyorlardı. Genç Sultan Mehmed'i bu yolda ikna ettiler. Sultan Mehmed babsına bir mektup yolladı. 2. Murad dönmeyince bir başka mektupta şunları söyledi:
" Padişah iseniz geliniz, ordularınıza kumanda ediniz; Yok, padişah biz isek, emrimize itaat edip ordularımızın başına geçiniz!"
Bu mektup üzerine 2. Murad tekrar Osmanlı tahtına oturdu. Ordularını peşine takıp sözünden dönen düşmanın üstüne gitti. Varna'da tarihimize "Varna Zaferi" olarak geçen muhteşem bir zafer kazandı(9 kasım 1444).
(devamı var)
 

MyKaBuS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2008
Mesajlar
1,131
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Bizim Elimizin Dokunduğu Yerlere Onların Hayalleri Bile Ulaşamaz...

Fatih Sultan Mehmet Han

Teşekkür Ederim....
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Tekrar Manisa'ya çekilip ibadet ve zikirle meşgul olmak istediyse de, Çandarlı Halil Paşa, padişahlıkta kalması için ısrar etti. Düşmanlar azıtmışlardı. Mora despotu, Osmanlılara baglı bölgeleri basıp yagmalıyordu. Bir ders verilmeliydi.Bunu da çocukluktan henüz çıkmamış bir padişah yapamazdı. Sonunda 2. Murad razı oldu. Oglu 2. Mehmed, Saruca Paşa ve diger yakınlarıyla tekrar Manisa Valiligine gönderildi. Mora seferinde Mora despotu Konstantin Drages'i dize getiren Sultan 2. murad, Haçlıların yeni bir seferini bastırmak için harekete geçti. Haçlılar bir kere daha Kosava Meydanı'nda maglubiyete ugradılar.( 18 ekim 1448)
Şehzadeligi önce Edirne'de , ardından Bursa'da ve Manisa'da geçen 2. Mehmed, büyüdükçe ilim ögreniyor, bir gün babasının yerini almaya hazırlanıyordu. Latince ve Yunanca da ögrenmişti.Bir gün hocalarından Molla Hüsrev, kendisine Peygamber Efendimizin İstanbul'un fethiyle ilgili hadisini okudu:
"Efendimiz şöyle buyurdular: Konstantiniye elbet bir gün fetholunacaktır. Onu fethedecek kumandan ne güzel kumandan ve onun askerleri ne güzel askerdir..." Bu kumandan inşallah siz olursunuz!"
Genç Mehmed'i derin bir düşünce aldı ve ogünden sonra İstanbul'u fethetmenin yollarını aramaya başladı.
Bol bol tarih karıştırıyor, Çeşitli kuşatmalara ragmen İstanbul'un niçin alınamadıgını araştırıyordu.
Şehrin etrafı kalın ve yüksek surlarla çevrilmişti. Bu taş duvarlara ragmen Bizans, içten içe çürüyordu. Ama şehri almak için surları aşmak lazımdı. Bunun içinse ozamana kadar görülmemiş büyüklükte toplara ihtiyaç vardı. O topları dökmeyi başarabilen, İstanbul'u almayı da başarabilirdi.
Hocasına döndü:
"Bir gün tahta çıkarsam Peygamber Efendimizin müjdesini gerçekleştirmeye çalışacagım. siz de bana ilminizle yol gösterip dualarınızla yolumu ışıklandıracaksınız."
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Ve bir gün Osmanlı tahtına çıktı. Kafasındaki tek düşünce, Peygamber efenddimizn yıllar önce verdigi müjdeyi gerçekleştirip İstanbul'u almaktı. Padişah oldugu günün gecesi uykusuzlugu başlamış, planlar çizmeye koyulmuştu.
Fakat ondan evvel yapılacak işler de vardı. Karamanoglu İbrahim bey isyan etmişti. Koca Padişah, 2. Murad'ın ölüm haberi onu istiklal sevdasına düşürmüştü. Alanya'ya giderek Venediklilerle görüştü. Onlarla bir ittifak yaptı.
"Büyük Karaman Devleti'ni bir daha yıkılmamak üzere tekrar kuracagım, bu yolun üstüne babm çıksa savaşacagım!" diyordu.
Haber Bursa'da bulunan genç padişaha gelince, Sultan 2. Mehmed çok öfkelendi. Yumrugunu dizine indirip ayaga fırladı:
"Bre, bunlara da ne olmakta!" diye gürledi, " Biz Konstantiniye'nin fethini düşünürken, bunlar kuyumuzu kazarlar. Bir de Müslüman olacaklar! Derhal sefer hazılıgı yapıla!"
Hazırlıklar çabuk bitirildi ve genç padişah ilk seferine çıktı. Ordusuyla Karaman topraklarına girdi. Halk, genç padişahı ve ordusunu tekbirlerle karşılıyor, "Padişahım, çok yaşa!" diyerek dua ediyordu.
Masum insanlara zulmedilmemesini, kimsenin malına/canına/ırzına dokunulmamasını emretmişti. Bu insanlar da kendisi gibi Müslüman ve Türk idi. Ne yazık ki başlarında bulunan Karamani İbrahim Bey, Osmanlı idaresinde bir bey olmanın şerefini az bulmuş, padişahlık peşine düşmüştü...
Şimdi yanıldıgını anlıyordu. Kendisine yardıma söz veren beyler şimdi arkalarına bakmadan kaçıyorlardı. Venedikliler de daha önce söz verdikleri halde yardım etmiyorlardı. Başka çaresi yoktu. Sıkışmıştı. Elçi gönderip padişahtan af dileginde bulundu. Genç padişah yerine göre sert, yerine göre yumuşaktı. O bütün gücüyle Bizans fethine bir yol açmak istiyordu. İç meseleleri büyütecek zamn degildi. Karamanoglu İbrahim Bey'i affetti. Tam o sırada Bizans elçileri karargaha geldi. Padişahtan bir istekte bulundular. Vaktiyle Bizans'a rehin verilmiş Şehzade Orhan Bey'in tahsisatının artırılmasını istediler. Şehzade Bizans'ta krallar gibi yaşıyor ve Osmanlı Devleti'nin kendisine bagladıgı maaş yetmiyordu. Artırlmalıydı. Artırılmazsa Şehzadeye asker verilip serbest bırakılacaktı.
Bununla genç padişahın gözünü korkutmak istiyorlardı. Bizans yine hile yolunu tutmuştu. Sultan 2. Mehmed'in Karamanoglu ile ugraşmasını fırsat bilip dert çıkartmak istiyordu.
Padişah bunun farkındaydı. Ancak şimdi sırası degildi. Önce hazırlanmalı, Sonra Bizans'ı bir daha dogrulmayacak biçimde yere sermeliydi. Ogün gelinceye kadar vaziyeti idare etmeye karar vermişti.
Elçilere döndü:
"İmparatorunuza söyleyiniz, yakında Edirne'ye dönecegiz, istegini düşünecegiz."
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Elçiler biraz dinlenmek isteyince gürledi:
"Gidiniz. dendi! Biliniz ki bizim kudrestimizin başaracagı şeylere imparatorunuzun hayali bile ulaşamaz."
Elçiler kös kös çıkıp ordugahı terk ettiler. Padişah, vezirlerine döndü:
" Bu baykuşu ebediyyen susturmak boynumuza borç olmuştur. Hazılanılsın, dönüş var."
Ordu kalktı. İstanbul bogazının Anadolu yakasına kadar yürüdü. Sultan Mehmed, hisarın altına mola verdi. Sultan Beyazid'ın yaptırdıgı (1395) Güzelcehisar (Anadoluhisarı) bütün güzelligiyle bogazı tutmuştu. Uzun uzun hisarı seyrettikten sonra, yanındakilere şöyle dedi:






"Cennetlik atam Sultan Beyazid Han bu hisarı pek münasip bir yere yaptırdı. Biz de tam bunun karşısına bir hisar kursak gerekecektir. Böylece Konstantiniye'nin deniz yolu kesilecek , dünya ile irtibatı kopacaktır. Konstantiniye, devletimizin taht şehri olmalıdır."
Ülkenin her tarafından taşçı ustası, marangoz ve amele getirildi. İnşaat baş döndürücü bir hızla başlandı.
Telaşa düşen Bizans imparatoru, elçiler göndererek Sultan 2. Mehmed'den hisarın yapılmamasını rica etti.Padişah şöyle cevap verdi:
"Kendi topraklarımızın kullanılması bize aittir. Bunun için kimseden izin almaya niyetimiz yoktur. Bize engel olmak için elinizde hangi kuvvet vardır? Rumeli sahilleri bizimdir, diledigimiz gibi kullanırız Gidin efendinize şöyle deyiniz: Şimdiki Osmanlı Padişahı, digerlerine benzemez."
(devamı var)
 

nihalim

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Eki 2006
Mesajlar
2,593
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
46
Konum
*meftun*
Web Sitesi
www.hatim-online.com
Selamünaleyküm...kardeşim ALLAH c.c. razı olsun...emeğinize sağlık çok güzel bir paylaşım...devamını bekliyorum İNŞALLAH...ALLAH c.c. emanet olun...selam ve dua ile...selametle İNŞALLAH...(izinsiz bir ekleme oldu özürdilerim silebilirim isterseniz)

FATİH'in Kur'ân'dan ilhamı
KUR’ÂN’IMIZ, kendi kendisini “mü’minler için rahmet” olarak niteler. Yeryüzündeki maddî hayat için gökten inen yağmur nasıl bir rahmet ise, ruhlar için de Kur’ân âyetleri öylece birer rahmet halinde iner.

Bunlardan birincisiyle yeryüzü canlanır, ziynetini takınır, üzerinde rengârenk bitkiler yeşerir. İkincisi ise, bereketli bir yağmur gibi gönüllere süzülür, orada yatan istidatlara neşvünema verir.

Hakka kulak verenlerin gönülleri, Kur’ân ile canlanır. Zira Yüce Yaratan, insanın manevî yapısına, sonsuza kadar gelişebilecek hayır yetenekleri yerleştirmiştir. Kur’ân’ın âyetleri ise, Yer ve Gökler Rabbinin katında işaretlenmiş ve herbirinin nereye ineceği belirlenmiş yağmur damlaları gibi, doğrudan doğruya, insanın bu yeteneklerini hedef alır ve onlardaki cevhere hayat verirler.

Kur’ân’ın inmeye başladığı günden bu yana insanlık âleminde hayat bulan hayır yeteneklerinin ve açan hayır çiçeklerinin haddi, hesabı yoktur. Tarihimizin hangi dönemine göz atacak olsak, Kur’ân’ın teşvikleriyle harekete geçen istidatların ortaya çıkardığı nice iyilik ve güzelliklerle karşılaşırız. İşte, Fatih Sultan Mehmet gibi bir cihan padişahının tababetle ilgili şu vasiyetnamesi, bütün istidatları Kur’ân’ın âyetleriyle hareket geçmiş bir mü’minin hayal ve tasavvurlarının en ince ayrıntılar üzerinde nasıl odaklanarak bir hayır âbidesi ortaya çıkardığını gösteriyor:

“Ben ki İstanbul Fâtihi abd-i âciz Fatih Sultan Mehmet, bizatihî alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde bulunan ve sınırları bilinen 136 bab dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakf-ı sahih eylerim. Şöyle ki:

Bu gayri menkulâtımdan elde olunacak nemalarla İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökerler ki yevmiye yirmişer akçe alsınlar.

Ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasp eyledim. Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul'a çıkalar, bilâistisna her kapuyu vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası orada mümkün ise şifayab olalar. Değilse kendilerinden hiçbir karşılık beklemeksizin hastanelere kaldırılarak orada salâh buldurulalar.

Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vâki olabilir. Böyle bir hal karşısında, bırakmış olduğum 100 silâh, ehl-i erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-i vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda Balkanlara çıkıp avlanalar ki zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.

Ayrıca külliyemde bina ve inşa eylediğim imarethanede şühedânın harimleri ve İstanbul şehri fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizzâtihi kendileri gelmeyip yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.”

Bu vasiyetname, dünyanın en güçlü bir sultanına, o rakipsiz iktidarı içinde Kur’ân âyetlerinin nasıl bir ruh inceliği kazandırdığını gösteren bir ibret nümunesidir. Kur’ân, mü’minleri iyiliğe teşvik etmiş, “Ancak bunu başa kakmadan, kimseye eziyet etmeden yapın” buyurmuştur. O yüce hitaptan dersini alan bir hükümdar, Fatih’in bu vasiyetnamesinde görüldüğü gibi, öyle bir ruh zarafetine bürünür ki, mülkündeki kimsesiz bir yoksulun izzeti bile o ruhun ihtimamından uzak kalmaz. İnsanlar bir yana dursun, kuluçkadaki vahşî hayvanın henüz hayata gözünü açmamış yavrusu bile yine o ruhun şefkat ve ilgisi altında korunur.
ALINTI
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
hayır kardeşim neden silesiniz RABBİM razı olsun katkınızdan dolayı inşALLAH
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
İnşaatta vezirler bile çalışıyor, kumandanlar taş çekiyordu. Kalenin Mimarı Muslihiddin Aga idi.
Bu ummalı çalışma ile hisar temmuz sonlarına dogru tamamlandı. Böylece Bizans'a Karadeniz yolu kapanmış oluyordu.
Padişah nihayet savaş hazırlıkları için Edirne'ye döndü.(1 eylül 1452)
İstanbul'u almanın çok zor olacagını söyleyenlere şu karşılıgı verdi:
"Ya biz İstanbul'u alırız, ya İstanbul bizi alır! Kabir kapısına kadar fetih yoluna yürüyecegiz."
Sıra topların dökülmesine geldi. bu görev Urban isimli bir Macar'a verildi. Urban iyi bir mühendisti. O güne kadar görülmemiş büyüklükte toplar dökmeye söz vermişti.

Padişah İstanbul'un fethi sırasında diger düşmanlar tarafından rahatsız edilmemk için bazı antlaşmalar yaptı. Macaristan'la 3 yıllık bir barış antlaşması imzaladı. Venediklilerle olan antlaşmayı yeniledi.
Sultan 2. Mehmed, çok çalışıyordu. Gün boyu topların dökülmesini denetliyordu. Askerin egitimiyle ugraşıyor, geceleri ise planlar üstüne çalışıyor ibadet ederek geçiyordu. 2 saat ya uyuyor ya da uyumuyordu.
Bizans imparatoru telaşlıydı saga sola başvurup yardım almak için çırpınıyordu. Macaristan ve Katalan Kralı ile antlaştı. Ayrıca papa Nikola'dan da yardım istedi.
Kısacası Bizans İmparatoru Konstantin Dragazes, Osmanlıları durdurmak için her şeye razıydı.
Yinede bu fethi durduramayacıgını biliyordu. Bizans içten çürümüştü. Tek saglam yeri surlarıydı. Biraz buna güveniyordu.
Nihayet Edirne'den hareket günü gelmiştiç osmanlı ordusu, genç yigit padişahı Sultan 2. Mehmed'in emriyle yürüdü.( 23 mart 1453) Bütün şehir halkı yollara dökülmüş, genç padişahı alkışlıyorlardı:
"Padişahım, devletinle, milletinle çok yaşa!"
"Peygamber Efendimizin müjdeledigi kumandan inşallah sen olursun!"
" Cenab-ı Allah, kılıcını keskin etisin!"
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Padişahın bir tarafında din bilginleri vardı: Akşemseddin, Molla Gürani, Molla Hüsrev... Öbür tarafında ve zirler ve kumandanlar bulunuyordu. vezirler, beyler, sakalını serhat boylarında agartmış namlı yigitler...
Ve şanı dünyayı tutmuş, namı alemi sarmış cihangir Osmanlı ordusu...
Her biri Ulubatlı Hasan... Kimi atlı kimi yaya, İstanbul yoluna düşmüşlerdi. Bu yol cihat yoludur, şeref yoluydu, fetih yoluydu.
Peygamber efendimizin müjdesini gerçekleştirmeye gidiyorlardı. Mollaların tekbiri, İlahi seslerine karışıp göklere çıkıyordu.
Yolculuk 14 gün sürdü. Şanlı ordu 5 Nisan 1453 günü İstanbul kapılarına dayandı. 60 manda ve 400 askerle çekilen koca koca toplar hisar önüne yerleştirildi. Ertesi gün kuşatma başladı. 6 Nisan cuma günüydü. Bütün birlikler yerlerini aldılar. Kuşatma hattı Ayvansaray'dan Yedikule'ye uzanıyordu.
Sultan Mehmed'in çadırı (otag-ı hümayun) Topkapı önlerine kuruldu. Hocaların çadırlarıda kendi öadırının etrafına kurdurdu. Her an onlarla görüşme halindeydi.
"Bunlar, ordumuzun manevi kumandanlarıdır," diyordu.
Osmanlı ordusunun mevcudu 150-200 bin civarındaydı.
Bizans imparatoru, taht şehrini savunmak için gerekli her tedbiri almıştı. Haliç'in agzı kalın bir zincirle kapatılmıştı. bu zincir Osmanlı donanmasını engelleyecekti. Zincirin arkasına küçüklü büyüklü 20 parça savaş gemisi dizilmişti. Askerlerin başında her milletten tecrübeli, ünlü kumandanlar vardı.Cenevizli Giovanni Longo di Justiniani çok tanınmış bir komutan İmparatorun hizmetine girmişti. Hlak da ona güveniyor kurtarıcımız geldi diyerek bayram yapıyorlardı.
O sırada padişahın elçisi Vezir Mahmut Paşa geldi:
İmparatoru selamladıktan sonra şöyle dedi:
"Padişahım Murad Han oglu Mehmed Han, Şehri kayıtsız şartsız teslim etmenizi ister. Şayet şehri teslim ederseniz kimsenin burnu kanamayacaktır. Bütün maiyetinizle dilediginiz yere gitmekte serbestsiniz. Dinimiz, karşı koymayan düşmana iyi muamele etmeyi emreder..."
İmparatorun cevabı sert oldu:
"Benim dinim de, Hristiyanlıgın kalbi sayılan bu şehri korumamı emreder. Bu kutsal beldeyi sonuna kadar savunacagım. Efendine söyle, çekip gitsin, Kendisini ve ordusunu ateşe atmasın."
Mahmut Paşa gülümseyerek şu karşılıgı verdi:
"Biz ateşi seven bir milletiz..."
(devamı var)

 

MyKaBuS

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Nis 2008
Mesajlar
1,131
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
37
Devamını Sabırsızlıkla Bekliyorum....:)

Allah Razı Olsun... Teşekkür Ederim:)
 

ferahhfeza

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ağu 2007
Mesajlar
10,922
Tepki puanı
8
Puanları
0
Yaş
47
Web Sitesi
ferahhfeza.blogcu.com
______selamün aleyküm can kardeşim ..
arşiv gibi bir çalışma yapmışşın ..
emegine saglık olsun
rabbim razı olsun
fetihin yıl dönümü bu günler....
efendimizin(sav) bir hadisi şerifinde
“İstanbul mutlaka feth olunacaktır. O’nu feth eden komutan ne güzel komutan ve O’nu feth eden asker ne güzel askerdir”
(Ahmet b. Hanbel, Müsned IV, 225)

bu mücdeye kavuşmaka şerefi fatih sultan mehmet ve kahraman ordusuna nAsip olmuş... bizlerde onların torunları olarak bu zaferden kendimize bir pay çıkarmalı maddi ve manevi emanetine sahip çıkmalıyız ..
arif nihat asyanın bir şiiride vardı bilirsin kaRDEŞİM


Sen de geçebilirsin yârdan, anadan, serden…
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin dilde sen… gönüldesin baştasın; Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!..

inşallah onlara layık bir nesil artık gelir ...İNŞALAH

emanetim rahmana güzel kardeşim
selam ve dua ile___________
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Padişah, donanmanın gelmesini bekliyordu. Bu bekleyiş Padişahın yeni barış yolu aradıgını düşünüp imparatoru umutlandırdı.Fkat Osmanlı Donanması surların önünde belirince boş hayallere kapılmış oldugunu anladı.Donanma Kabataş önlerine demir atmıştı. Hemen ardından da muazzam şahi top gürlemeye başladı.
Öylesine bir gürültü çıkıyor tozu dumana katıyordu. Yüksek yerlerden Osmanlı Ordusunu seyreden Rumlar arasında korkudan bayılanlar, hatta ölenler vardı. Surlarda çatlaklar yıkıntılar oluşmuştu. Etraf kakarıp gürle yagmuru kesilince, Bizanslılar yıkılan yerleri hemen tamir ediyorlardı.
Kaptan-ı derya Baltaoglu Süleyman Bey, Sultan Medmed'in emriyle 40-50 parça gemiyle ,Haliç'i kapayan zincirleri kesmeye gitti. Çok ugraştı.Ancak zinciri kesmek mümkün degildi. Hâliç'e girmeden de İstanbul fethedilemezdi. Durumu Padişaha arz etti.
Padişah düşünceliydi. Elbet bir çarsini bulacaktı. İstanbul fethinden vazgeçmeyi aklının köşesinden bile geçirmiyordu.
20 Nisan günü Papa tarafından gönderilen 400 savaşçı bulunan 3 Ceneviz gemisi İstanbul surlarına girmişti. Padişah emir verdi.
"Tez mani olunsun!Bizans yardım görmemeli."
Müthiş bir ürzgar vardı. Düşman gemileri asrın en büyük gemileriydi. Buna ragmen kahramanca dögüştüler. Fakat Gemilerin limana girmesini engelleyemediler.
Sultan Mehmed, sahilde savaşı seyrediyordu. Gemilerimizin başarısızlıga ugraması padişahı öfkelendirmişti.
Cenevizlilerin bir temsilcisi Padişahın huzuruna kabul edildi. bir şikayette bulundu. Hünkarım, Beyoglu yakasından Haliç'teki Bizans donanmasına atılan top güllelerinden bazıları evlerimize düşüyor. Ne olur bunu engelleyiniz.
Peki dedi padişah, bir çaresini buluruz.
Kuvvetli zekeası ve bilgisi çareyi bulmakta gecikmedi. Ozamana kadar yapılan toplar gülleyi düz atıyordu. Öyle bir top dökmeliydiki gülle havaya fırlamalı, bir zamn yükseldikten sonra kavislenerek hedefe düşmeliydi.
Haliç'te bulunan Bizans donanmasını başka türlü batırmasına imkan yoktu. Haliç'in önü zincirlerle kapatıldıgından donanmamız giremiyordu.
Vakit geçirmeden hesaplar yaptı ve düşündügü gibi bir top döktürdü.Topun başına geçerek ateşledi. hedefe tam isabet kaydetmişti. Haliç'te bulunan düşman gemilerinden birini batırdı.
Böylece silah tarihinde yeni bir sayfa daha açıldı. Ozamn "humbara" bugün ise"havan" denilen çok güçlü bir silah Fatih Sultan Mehmed tarafından keşfedilmiş oldu. Böylece Fatih'in adı bir mucit olarakta ilim tarihine geçti.
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Surları yıkmak fazla işe yaramıyordu. Yıkılan yerler hızla onarılıyor ve gündüz sapasaglam duvarlar yol kesiyordu.
Bir başka çare bulunmalıydı. Sultan Mehmed dehası sayesinde Donanmasını karadan Haliç'e indirecekti. Düşüncesini Vezirlere açınca hayretlerini saklayamadılar:
Çok zor ve imkansız diyenler oldu.
Sultan Mehmed, öfkenlendi:
"Biz peygamber müjdesini gerçekleştirmeye geldik. Biz Sultan Murad Han oglu Mehmed Han'ız. Allah'izni ve yardımı ile imkansızı mümkün yaparız. Davranın usta bulun, amele bulun Dolmabahçe'den beyoglu sırtlarına kadar geniş bir yol açın Yol boyunca kızaklar döşeyin Cenevizlilerden yag alıp kızakları yaglayın Amma çok gizli tutun Bizans durumu fark etmemeli."
Bizans hesabına çalışan Cenevizli casuslar Osmanlılarda yogun bir çalışma görüyor ne oldugunu alayamıyorlardı.
Padişahın hocaları ise fethinden emindiler. Molla Gürani, yanına talebelerini alarak çıkageldi.Herzamnki kılıgından ayrı olarak boynuna beyaz bir kefen sarmıştı.
"Hünkarım, fetih size nasip olacaktır.sakın vazgeçmeyin Müritlerimle geldim Kefenlerimiz boynumuzdadır. Ölene kadar fetih yolunda yürümeye andımız var " dei Genç padişah çok duygulandı.
"Sgaolun hocam vazgeçmeyi bir an olsun düşünmedik.Duanızı eksik etmeyin"
Akıllara durgunluk veren , hala dünya savaş tarihinin en büyük olaylarından biri sayılan harekat başarıya ulaştı. Bir gece içinde gemiler karadan yürütüldü. Kasımpaşadan Haliç'e indirildi.
22 Nisan Pazar günü, donanmamızın şiddetli top atışlarıyla tatlı uykularından uyanan Bizanslılar,Neye ugradıklarını şaşırdılar. Gözlerine inanamıyorlardı. Osmanlı Donanması Haliç suyuna inmişti. Ama imkansız,nasıl mümkün olmuştu. Padişah şükür secdesine kapanmıştı:
"Büyük Allah'ım bana bu günleri gösterdigin için şükürler olsun."
Kimse evden dışarı çıkmıyordu. Haliç'te gerilen zincirler arkasında emniyetle uyuyan Bizans, Venedik ve Ceneviz iki ateş arasında kalmışlardı. Başkomutan dehşet içindeydi:
Olamaz imkansız diye bagırıyorlardı.
Grandük Notaras başını iki yana acı acı sallayarak :
Ne yazık ki gerçek diyordu.
Bizans'ın günleri artık sayılıydı...
(devamı var)

 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
İmparator 11. Konstantin Drages de gerçegi görmeye başlamıştı. Sultan Mehmed'e elçi 23 Nisan 1453 günü elçi gönderdi:
"Kuşatma kaldırılırsa padişahın isteddigi kadar vergi vermeye razıyım İstanbul surlarına kadar olan bütün topraklar kendilerinin olsun..."
Fakat Sultan Mehmed kararlıydı. Ya İstanbul alınacak ya da bu yolda şehit olacaktı.
"Efendinize söyleyin direnmeyi bıraksın şehri teslim etsin. Biz Sultan Murad Han oglu Sultan Mehmed Han olarak Peygamber müjdesinin peşindeyiz."
Elçiler dönüp padişahın kararlı oldugunu bildirince imparator:
"Bizde kanımzıın son damllasına kadar şehri savunacagız "dedi "Gerekirse bir imparator gibi ölürüz dedi.
26 Mayıs Cumartesi günü İstanbul'un Rum ahalisi kadını, erkegi yaşlısı, çocugu önde yalın ayak başı açık papazlar , rahipler rahibeler yürüyordu. Surlar boyunca Meryem Ana'nın kutsal tasviri dolaştırılıyordu. Bunun şehrin kurtuluşuna sebep olacagına inancı vardı.
O sırada ani bir fırtına koptu. tasvir birden taşıyanların elinden kaydı ve yüzüstü kapaklandı. halk bunu kötüye yoruyordu. Meryem Ana'dan Osmanlılardan yana artık şehrimizi korumuyor dediler.
Padişah ordunun bütün ileri gelenleri topladı:
Bu şehri artık alınız bize mazaret degil müjde getiriniz sebat bekliyoruz ve şehri sizden istiyoruz şimdi sözü olan konuşsun dedi:
Çandarlı Halil Paşa çok kan döküldügünü fetihten vazgeçilmesi gerektigini,şehrin iyi korundugunu barışa razı olunması gerektigini söylüyordu. Digerlerinin hepsi fetihten vazgeçilmemesini istediler en son Akşemseddin sözü aldı:
"Şevketlüm rüyasını gördüm Konstantiniye'nin fatihi oalcaksınız.Ferman sizindir.!"
Ve Sultan Fermanı, Bizans için idam fermanı halinde çıktı.(devamı var)

 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Salı sabahı namazından sonra umumi yürüyüş olacaktır.Tellal çıkarılsın ve bütün askerele duyurlsunç Pazartesi gününü herkes oruçla geçirecektir. Topluca dua edilecektir. Cneba-ı Mevla kararımızı hayırlı kılsın".
ve büyük gün geldi çattı. 28 Mayıs'ı 29 Mayıs'a baglayan gece kimsenin gözüne uyku girmedi.
Tekbirler alınıyor dualara ediliyordu. Cennete görüşürüz hakkını helal et diyorlardı.
padişahı düşünceleriyle baş başa kalmıştı Diz çöktü bir süre Kuran-ı Kerim okudu. Namaz kıldı Dua etti:
"Allah'ım Senin gösterdigin yolda, gönderdigin din ugruna savaşan İslam ordusunu koru sana sıgındık, Sana baglandık bizi sevindir"
çadırın dışından amin diye bir ses duyuldu.
padişah nöbetçilere sesin sahibin bulunmasını emretti. Boylu poslu bir yeniçeri subayını getirdiler.
Amin diyen senmiydin.
"benim"
"otag-ı hümayının bu kadar yakınında ne işin var"
"hacetimi arza geldim"
Padişah pehlivan yapılı genci sevmişti.
"Söyle hele derdin nedir?"
"Padişahım yarınki hücumda ön safta bulunmak için yanıyorum Oysa kumandanım izin vermiyor"
Koca Osmanlı padişahının gözleri yaşarmıştı:
"Derdin bu ha!"
"Sayenizde başkada bir derdim yoktur"
"Peki, bir çaresini buluruz."
"adın ne?"
"Ulubatlı Hasan"
(devamı var)
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Gece bitmek bilmiyordu. 21 Yaşındaki Genç Padişah yalın ayak başı açık secdede idi. Akşemseddin içeri girdiginde onu böyle buldu.
"Hünkarım sabah namazından önce hucum emrinizi veriniz. Allah'ın izni ile ordumuz sabah namazını İstanbul'da kılacaklardır.
Padişah, gece yarısından sonra hücum emrini verdi.
tekbirler,ALLAH ALLAH sesleri şahi toplarının gümbürtüsünü bastırdı. padişah:
"ya ALLAH yA bismillah şahbazlarım gün gayret günüdür ne durursunuz diyerek atını şaha kaldırdı.
Ulubatlı Hasan en öne fırlamıştı.Kılıcıyla kendine yol açmaya çalışıyordu.
Şahi topunun açtıgı gedikten girip surlara tımanmaya başladı. Onu gören 30 kadar cengaver aynı heycanla surlara koştu. Ulubatlı eline geçirdigi sancagı ne olursa olsun dikmek için çırpınıyordu. Sancagını surlara dikecek ve İstanbul'a ilk giren yigit olmak şerefiyle şehitlik rütbesini kazanacaktı.Oklar vücudunu delik deşik ettigi ahlde düşmüyordu.
Sancagı dikti ve son nefesini verdi. tarihlerde yazılı olduguna göre son nefesinde şunları söyledi:
"Allahım bu sancagı buradan indirtme"
İmparator çaresizdi. Güvendikleri azizler İstanbul'u koruyamıyorlardı.Gaziler Topkapıdan şehre girmiş , sancaklar burçlara dikilmiş sabah ezanı bütün haşmeti ve güzelligiyle okunmaya başlamıştı.
Akşemseddinin müjdesi gerçekleşmişti.Sultan Mehmed, sancagı burçlarda görünce ellerini semaya kaldırarak:
"aciz, fakir kulun Mehmed'e bu günleri göstedigin için Sana şükürler olsun Rabbim..."
Yeniçeriler akın akın şehre giriyorlardı. Bir sel gibiydiler. Bu sel durdurulamazdı.
Ogün 29 Mayıs 1453 salı günüydü. bir çag bitiyor ve yeni bir çag başlıyordu.
Şanlı ordu, Peygamber Efendimizin övgüsüne layık ordu, Sultan Mehmed'in ardından şehre girdi.
(devamı- var)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt