Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Fâsık (Günahkar) olmak... (1 Kullanıcı)

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
"İman" sözcüğü Kur'an-ı Kerîm'de çoğunlukla mukayyed olarak zikredilir.

O zaman bu sözcük Allah'ın bütün emrettiklerini kapsamaz.

Eğer bütün gereklerini ve bütün emirlerini kapsayacak olursa, o zaman bunları "mutlak olarak iman" ismi içerir.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Allah'a ve Rasûlüne iman edin ve sizi başında halife kıldığı mallardan da infak edin. Sizden iman edip infak edenler için büyük bir ecir vardır. Size ne oluyor ki Allah'a iman etmezsiniz. Halbuki Rasul sizi, Rabbinize iman etmeniz için davet ediyor ve o sizden kesin bir söz de almıştı. Eğer iman edenlerden iseniz (hemen ona uyun). O sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indirendir." (Hadid,7-9)

Sûrenin sonlarında da Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun, Rasûlüne de iman edin ki, rahmetinden size iki kat versin. Sizin için aydınlığı ile yürüyeceğiniz bir nur kılsın ve size mağfiret buyursun. Allah Gafur'dur, Rahim'dir." (Hadid, 28)

Bazı müfessirler yukardaki ilk ayetin "Kureyşe", İkinci ayetin de "yahudi ve hıristiyanlara" seslendiğini belirtmişlerse de durum böyle değildir. Çünkü Yüce Allah hiçbir zaman "kâfirlere":

"Ey iman edenler..." diye hitab etmemiştir.

Bundan sonra Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Ta ki kitap ehli Allah'ın lütfundan hiçbir şeye nail olamayacaklarını, muhakkak fazl ve keremin Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilsinler." (Hadid, 19)

Bu sûrenin Medine'de indiği konusunda ittifak vardır. Bu sûrede Mekke'deki müşriklere hitap edilmiştir.

Diğer taraftan Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

"Size ne oluyor ki, Allah'a iman etmiyorsunuz. Halbuki Rasul sizi Rabbinize iman için davet ediyor ve o sizden kesin söz de almıştı. Eğer iman edenler seniz..." (Hadid, 28)

Kâfirlere ise bu şekilde hitap edilmez. Mekke kâfirlerinden söz alınmamıştır. Aksine söz biatler şeklinde mü'minlerden alınmıştır. Çünkü müslüman ve muhacir olan her kişi Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'e biat ediyordu. Tıpkı Akabe gecesinde Ensârın ona biat ettiği gibi.

Burada Yüce Allah onların imanlarını tahkike ve kemale erdirmeye çağırmaktadır. Bunu ise batıl ve görünüşteki imanın kemalinden olarak yapılması gereken şeyleri eda etmekle gerçekleştirmeye çağırmıştır.

Nitekim bizler Yüce Allah'tan bizleri dosdoğru yolunda sırat-ı müstakime iletmesini dileriz. Bununla birlikte Yüce Allah bütün mü'minleri genel olarak Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) 'in getirdiklerini kabul ve ikrar etme yoluna iletmiştir.

Fakat mü'minlerin bütün işlerinde bütün yapıp söylediklerinde kapsamlı ve etraflı hidayet meydana gelmemiştir. (Bu yüzden namazda hidayeti dileriz).

İşte bu kapsamlı ve özel hidayetin bütünü, yerine getirilmesi emredilen imanın kapsamı içerisindedir ve böylelikle yüce Allah mü'minleri karanlıklardan aydınlığa çıkarır.
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
İşte bundan dolayı "sünnet ve hadis ehli", imanın arttığını kabul ederler.

- Onların çoğunluğu hem arttığını ve hem de eksildiğini söylerken,

- Bir bölümü sadece arttığını, fakat eksilmediğini belirtirler.

Nitekim İmam Malik'ten gelen iki rivayetten birisi böyledir.

- Kimisi de iman artıp durur, der. Abdullah b. Mübarek gibi. Ashab-ı Kiram'dan da artıp eksildiği konusunda rivayetler gelmiştir.

Bu konuda Ashab-ı kiram arasında muhalefet edenler de bilinmektedir.

Meşhur birçok yoldan şu rivayet gelmiştir. Hammad b. Seleme'den, o Ebû Ca'fer'den, o dedesi Umeyr b. Hutemî'den -ki Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın ashabındandır- dedi ki:

"İman artar ve eksilir" Ona:

"Artması ne demektir eksilmesi ne demektir?" diye sorulunca şu cevabı verdi:

"Allah'ı zikredip tesbih ettiğimizde, bu imanın artması demektir. Gaflete düştüğümüz ve O'nu anmayı unuttuğumuz durum da imanın eksilmesidir."

İsmail b. Ayyaş, Cerir b. Osman'dan, o Haris b. Muhammed'den, Ebû Derda'nın şöyle dediğini rivayet etmektedir:

"İman artar ve eksilir".

Ahmed b. Hanbel dedi ki:

Bize Yezid anlattı. O:

Bize Cerir b. Osman anlattı ve dedi ki:

Hocalarımızı, yahut hocalarımızdan birisini, Ebu'd-Derda'nın şöyle dediğini naklederken dinledim:

"Kişinin imanını kontrol etmesi, ondan neyin eksilip gittiğini tesbit etmesi, derin bilgisinden (fıkhından)dır. Yine kişinin, imanın arttığını veya eksildiğini bilmesi de onun derin bilgisindendir. Kişinin şeytanın dürtülerinin kendisine ne zaman geldiğini bilmesi de derin bilgisinden ileri gelir."

İsmail b. Ayyaş'ın Safvan b. Amr'dan rivayetine göre, o Abdulah b. el-Hadremi'nin, Ebû Hureyre'den:

"İman artar ve eksilir dediğini" rivayet etmektedir.

Ahmed b. Hanbel der ki:

Bize Yezid b. Harun anlattı, bize Muhammed b. Talha Zebid'den, o Zirr'den dedi ki:

Ömer b. el-Hattab arkadaşlarına:

"Gelin de imanımızı artıralım" der ve Yüce Allah'ı zikretmeye koyulurlardı.

Ebû Ubeyd "el-Garib" adlı eserinde Hz. Ali'nin şöyle dediğini nakletmektedir:

"İman kalbte bir nükte şeklinde ortaya çıkar. İman arttıkça bu nükte de artar."

Bu ifadeler Osman b. Abdullah'dan, o Amr b. Hind el-Cümmeli'den o da Ali'den rivayet edilmektedir.

Ahmed b. Hanbel dedi ki:

Bize Veki, Şerik'den, o Hilâl'den, o Abdullah b. Hukeym'den naklederek dedi ki:

İbn Mes'ud'un dua ederken şöyle dediğini duydum:

"Allahım! imanımızı, yakînimizi ve fıkhımızı artır."

Süfyan es-Sevri Cami b. Şeddad'dan, o Esved b. Hilâl'den şöyle dediğini nakletmektedir:

Muaz b. Cebel adamın birisine şöyle derdi:

"Oturda birlikte iman edelim, Yüce Allah'ı zikredelim"

Ebu'l Yeman'ın rivayetine göre Safvan, Şureyh b. Ubeyd'den, Abdullah b Revaha'nın arkadaşlarının elinden tutarak:

"Haydi bizimle birlikte kalk da kısa bir an bile olsa iman edelim. Biz şimdi bir zikir meclisindeyiz" dermiş.

İşte burada, ashab-ı kiramın Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın vefatından ve Kur'an-ı Kerîm'in tümüyle inişinden sonra, imandaki artışı tesbit edip kabul ettiklerini görüyoruz.

Ammar b. Yasir'in şöyle dediği sahih rivayetle sabittir:

"Üç şey vardır ki, her kimde bunlar olursa, o kişinin imanı kâmildir.

Kendisine hakkın ve adaletin uygulanmasını kabul etmek,Darlık esnasında Allah yolunda harcamada (infakta) bulunmak, vermek." (Buhârî bunu Sahih'inde zikretmektedir.)

Cündüb b.Abdullah, İbn Ömer ve başkaları der ki:

"Bizler önce imanı öğrendik, sonra Kur'an-ı Kerîm'i öğrendik ve imanımız arttı."

Bu konudaki rivayetler pek çoktur. Yazılan eserlerde, Ashab-ı kiramdan ve tabiinden bu konuda pek çok şeyler kaydedilmiştir.

Malik b. Dinar der ki :

"İman kalbte bakla gibi oldukça zayıf ve cılız görünür. Eğer o imanın sahibi olan kişi onu gözünden ve dikkatinden uzak tutmaz, faydalı ilimler ve salih amellerle sular, zarar veren, zayıf ve güçsüz düşüren şeyleri ondan ayıklayıp uzaklaştırırsa, bu imanı gelişir, yahut artar. Bu sefer onun kökleri ve dalları olur. Meyve verir, gölgesi uzar ve bu dağlar gibi oluncaya kadar nihayetsiz şekilde gelişip durur. Eğer iman sahibi imanını ihmal eder, ona gereken şekilde bakmayacak olursa, bir keçi gelip onu yer, yahut bir çocuk gelir onu koparır. Yaramaz otlar çoğalır, onu zayıf düşürür, yahut yiyip bitirir, ya da kurutur. İşte iman böyledir."

Hayseme b. Abdurrahman der ki:

"İman verimli zamanlarda beslenip büyür. Kuraklıkta ise, zayıflayıp cılızlaşır. Onun verimliliği salih amel, kuraklığı ise günahlar ve masiyetlerdir."

Seleften birisine denildi ki:

İman artıp eksilir mi? Şu cevabı verdi:

"Evet dağlar gibi oluncaya kadar artar durur. Küçücük bir zerre gibi oluncaya kadar da eksilir durur."

Hz. Huzeyfe'den gelen sahih hadiste şöyle denilmiştir:

"... o kadar ki kişi hakkında: Bu ne kadar yiğit ve çalışkan, ne kadar zarif, ne kadar akıllıdır, denilir. Halbuki onun kalbinde hardal tanesi ağırlığı kadar bile iman izi bulunmaz." (Buhârî, Fiten, 13, Rikâak, 35; Müslim, İman, - 230; Tirmizî, Fiten, 17; İbn Mâce, Fiten, 27)

Yine onun tarafından rivayet edilen diğer bir sahih hadiste şöyle denilmektedir:

"Fitneler, kalblere hasır gibi çubuk çubuk arzedilir. Hangi kalbe bu fitneler içirilirse (tam yer ederse), ona siyah bir nokta konulur. Hangi kalb bunu reddederse ona beyaz bir nokta konulur. Nihayet iki ayrı kalb ortaya çıkar. Birisi kaya parçası gibidir (bu fitneler ona etki etmez), bembeyazdır. Gökler ve yer devam ettiği sürece, hiç birinin ona zararı olmaz. Diğeri ise başaşağı çevrilmiş testi gibi rengi kararmış ve siyahtır. Hevasından kendisine içirilmiş olanın dışında ne bir marufu tanır, ne de bir münkeri reddeder." (Müslim, İman, 231)

Cennete hesapsız olarak girecek yetmişbin kişi konusundaki hadis ise, bu konuda yeterli bir delildir. Bu hadis-i şerif imanın artıp eksileceği konusundaki en büyük delillerden birisidir. Çünkü bu hadiste, bu kimseler imanlarının kuvvetlerine bütün işlerinde Allah'a tevekküllerine işaret eden o özellikleri dolayısıyla imanlarının artmasını ve gücünü belirterek nitelendirmektedir.

Ebû Nuaym, Leys b. Sa'ad, Yezid b. Abdullah el-Yezenî, Ebû Rafi' yoluyla gelen bir rivayette kaydettiğine göre Ebu Rafi' kendisi ile konuşan bir adamın Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'a iman hakkında soru sorması üzerine, onun şöyle dediğini duymuştur:

"Benim sana iman hakkında açık haberler vermemi arzuluyormusun?

Adam: Evet deyince Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Bir kötülük işleyip yahut köleni, cariyeni veya insanlardan bir kimseye zulmettiğin zaman, üzülür ve bundan dolayı rahatsız olursan, bir sadaka verip yahut bir iyilikte bulunduğunda bundan dolayı sevinir ve neşelenirsen (işte bu apaçık imandır)."

Bu hadisi kimisi de Yezid'den, o da Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'den duyan birisinden şöylece rivayet etmiştir:

"Hz. Peygambere imanın kalpte artıp eksilmesine ilişkin soru sormuş, o da buna yakın ifadeleri zikretmiştir."

Bezzar der ki:

Bize Muhammed b. Ebu'l-Hasan Basrî anlattı, bize Hani b. Mütevekkil anlattı, bize Abdullah b. Süleyman, İshak'tan, o Enes'ten merfu olarak şunu anlattı:

"Üç şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa onun sevap alması vacib olur ve imam kâmil olur.

1 - İnsanlar arasında güzelce geçinecek bir "ahlâk",

2 - Allah'a isyan etmekten alıkoyan bir "vera" ve

3 - Cahilin cahilliğini onunla bertaraf edeceği bir "hilim".

Dört şey de bedbahtlıktandır:

1 - Gözlerin (ağlamayıp) donuklaşması,

2 - Kalplerin katılaşması,

3 - Uzun emel ve

4 - Dünyaya haris olmak."

- İlk hasletler (üç haslet) imanın artışına ve gücüne işaret ederken,

- diğer dört haslet de onun zayıflığına ve eksikliğine işaret etmektedir.

Ebu Ya'la el-Mavsilî der ki:

Bize Abdullah el-Kavarinî ve Yahya b. el-Said anlattılar:

Bize Yezid ve Yahya b. Said anlatarak dediler ki:

Bize Avf anlattı, bana Ukbe b. Abdullah el- Müzeni anlatıp dedi ki:

Yezid Basra mescidindeki konuşmasında şöyle dedi:

Bana -adını verdiği, fakat Avf'ın adını unuttuğu- bir adam anlatarak dedi ki:

Ben Medine mescidinde bulunuyordum. Ömer b. Hattab da oradaydı. Kendisiyle birlikte oturanlardan birisine şöyle dedi:

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın İslâm hakkında neler söylediğini işittiniz."

O kişi dedi ki:

Ben onu şöyle buyururken dinledim:

"İslâm beş yaşında deve gibi başladı, sonra altı, sonra yedi, sonra sekiz, sonra dokuz yaşındaki deve gibi oldu."

Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:

Artık dokuz yaşına geldikten sonra ise geriye eksilmekten (zayıflayıp düşmekten) bir şey kalmıyor. Ebû Ya'la, Hz. Ömer'in "Müsnedi" (Hz. Ömer'den gelen rivayetlerin toplandığı eser)nde bu hadisi böylece zikreder, fakat adı bilinmeyen müphem sahabiye ait müsnedde zikredilmesi daha uygundur.

Ebû Süleyman der ki:

"Geceleyin iyilik yapan kimseye, gündüzün mükâfat verilir. Gündüzün iyilik yapan bir kimseye de geceleyin mükâfat verilir"
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
hakkınızı helal edin susayım demiştim ama olsun...

ilk yazı Sahih Buhariden alıntıdır...

ve sonraki ilave ettiklerim ise, Şeyhulislam İbn Teymiyyenin " İMAN el - KEBİR" kitabından alımntıdır..

hernekadr fikrilerini begenmeseniz de, okuyun inşallah...ozellikle Kurandaki İmanın artıp azalmasına dair ayetlerle ilgili yazıyı...
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konuya katkıların için teşekkürler Azerbeycanlı akhi...
Lakin konu:Fâsık (Günahkar) olmak...

Lütfen Konu dışına çıkmayalım ki bu faydalı konu kitlenmesin.
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Konuya katkıların için teşekkürler Azerbeycanlı akhi...
Lakin konu:Fâsık (Günahkar) olmak...

Lütfen Konu dışına çıkmayalım ki bu faydalı konu kitlenmesin.

1. konunun kitlenmesini gerektirecek bir olay yok...
2. erzurumlu kardeş sordugu için cevap yazdım...
3. benim katkım degil, sahih burahi ve İbn teymiyyenin kitabından alıntı...ben akatrdım sadece
4. Okumadan yorum yapmayalım inşallah...
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
1. konunun kitlenmesini gerektirecek bir olay yok...
2. erzurumlu kardeş sordugu için cevap yazdım...
3. benim katkım degil, sahih burahi ve İbn teymiyyenin kitabından alıntı...ben akatrdım sadece
4. Okumadan yorum yapmayalım inşallah...

Akhi nefsinden katkı yaptın demedik ki ))
Teşekkür ettik.Sadece konu dışına çıkınmaması gerektiği çünkü böyle konuların kitlendiğini belirttik.
Akhi şuan inspeakta odada güzel bir tartışma ortamı var bekliyorum..
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Akhi nefsinden katkı yaptın demedik ki ))
Teşekkür ettik.Sadece konu dışına çıkınmaması gerektiği çünkü böyle konuların kitlendiğini belirttik.
Akhi şuan inspeakta odada güzel bir tartışma ortamı var bekliyorum..

yok ben nefsimden katki yaptim hakkini helal et...uyarına karşı daha guzel cevap yaza bilirdim orası nefsimdenkatkı olmuş...inşallah kitlenecegini sanmam...
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Sahih buhari de İman babında...

1- Îmân Babı Ve Peygamberin: İslâm Beş Şey Üzerine Bina Edilmiştir... Kavli

Burada imanlı olduğunu yani müslüman olduğunu birisine söylemek yada duyurmak için dil ile söylemek gerektiğini söylemek gereklidir,aksi takdirde iman edicinin imanını kalbinde hissetmesi önemlidir,bundan yola çıkarak sağlamasını yapalım dersek,kalbi ile iman etmeyen kişi dile ile imanını ikrar etse iman etmiş olurmu ? Cevap- ALLAH RASULU s.a.v yukarıda yazdığım olay sonucu üsame bin zeyd'e sen nerden biliyordun kalbini diye buyurmuştur,burası çok önemli bak kalbini soruyor,sen kalbinemi baktın da imanının olmadığını gördün diyor,demekki bir insanın imanını kalbinde aramak ve dil ile ikrar ettimi de ona inanmak gerekir...

Îmân, dil ile söylemek ve organlarla işlemektir. Îmân, artar ve eksilir. Yüce Allah şöyle buyurdu:

Buradan sonrası herkes kendi bildiğini söyler,İmam buhari hazretleri farklı düşüncede olabilir,ama daha başka birisi daha farklı düşünür,misal aşağıdaki ayeti kerimelere bakalım ama illada zıt birşeyler yazacağız diye bakmayalım,kalbimize,aklımıza doğanla bakalım,sonra gerekirse farklı deliller getiririz...

Öncelikle İMAN konusunda tekrar altını çizerek anlatmak istiyorum ki,İMAN bir nur,yada buna benzer birşey değildir,boş olan kalbe dolar,sonra kalbe geldiği gibi gider demek değildir,İMAN -Arapça bir kelime olup,manası kabul etmek demektir,bizim anladığımız şekli ile inanmak demektir.ALLAH TEALA ya ve Onun c.c bizlere İMAN etmemizi emrettiği şeyleri kabul etmektir,
İMANIN ŞARTLARI NEDİR?
1-ALLAH TEALA nın varlığına ve birliğine ondan başka ilah olmadığına inanmaktır ve Muhammed s.a.v'in ALLAH'ın kulu ve Rasulu olduğuna inanmaktır.
Buradan yola çıkarak,bugün müslüman olan bir kişi,bu sözü söyler ve İMAN etmiş yani kabul etmiş olur,10 yıl islama hizmet eder,bütün islami ilimleri öğrenir,bu insanın hayatında ne değişir,ALLAH TEALA 10 yıl önce İMAN ettiği gibi bir ve Ondan başka ilah yok,Hz.Muhammed s.a.v ise yine ALLAH TEALA nın kulu ve elçisidir,burada bir farklılık yoksa bu kişinin imanında nasıl bir farklılık olur...
Farklılık 10 yıl önceki İMAN eden kişinin bilmediği şeylerde olur,nasılki 10 yıl önce İMAN ettiği ALLAH TEALA yı bilmiyordu,ama 10 yıl sonra hala İMAN etmeye devam ettiği ALLAH TEALA nın Rahmet sahibi olduğunu,çokca acıdığını,gazab ve azab edici olduğunu,herşeyi yaratanın O c.c. olduğunu,rızık verici olduğunu,öğrendi...
Peki bu 10 yıl önce müslüman olan kişi ALLAH TEALA hakkında bu bilgileri öğrenmeseydi Onun İMANINA bir zarar olurmuydu ?
Hayır elbette olmazdı,öğrendiği herşey sadece ALLAH TEALA yı daha fazla sevmesine yaradı,asla İMANINA KATKI SAĞLAMADI,çünkü ALLAH TEALA nın bizden muradı,Onun zatını buyurduğu gibi tasdik etmemizdir,bize isimlerini yada sıfatlarını tanımamızı emretmemiştir,isim ve sıfatlarını zikretmesindeki gaye ise hep bizden istediğini yani Ondan başka İlah olmadığını ispat etmek içindir,İmanın gayeside işte budur...


"O, mü'minlerin yüreklerine, îmânlarını kat kat artırmaları için sekîneti indirendir" (el-Feth: 48/4);

Bakınız fetih suresinin başında ALLAH size zafer müjdesi verdi diye buyuruyor,sonra bu müjde ile İnananların imanı artsın diye buyuruyor,Peki Soralım neye İMAN ? Eğer cevap-ALLAH TEALA nın bizden buyurduğu gibi La İlahe İllallah'a İman ise ne yazık,çünkü biz biliyoruz ki,ALLAH TEALA ya iman kesin bir teslimiyettir ve Kaypak bir iman ile ALLAH TEALA yı tasdik asla gerçek iman değildir,buradaki İmanın artmasından kasıt,zafer müjdesi veren ALLAH,kendisine İMAN edenlere yardım ettiğine İNANMALARINI buyurmuştur,diğer türlü düşünmek gerekse,demekki ALLAH TEALA zafer nasip etmese müminler bir-bir imanlarını terk edecekler manası doğurur,bunu düşünmek yersiz olur...

"Biz de onların hidâyetini artırmıştık" (el-Kehf: 18/13);

Burada zikredilen Hidayet,İMANA işaret edilmiştir,ancak İman dan kasıt,yukarıda da izah ettiğimiz gibi ALLAH TEALA nın varlığına ve birliğine şimdi daha fazla inanıyorum maksadında değildir,dolayısı ile ayeti kerimenin devamında ki ayette şöyle buyrulur,

14. Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına ilah demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.

Onların kalplerini sağlam kıldık der,demekki kalplerin kaymaması için bir yardım var,nereden kaymaması için içlerinde bulundukları durumun vehametinden,niçin girmiştiler mağaraya ? ALLAH birdir dedikleri için kovalanmış ve mağaraya sığınmıştılar,300 yıl uyuyupta uyanınca ALLAH TEALA kaplerine kuvvet verdi ve dediler ki ALLAH TEALA dan başka ilah yoktur,halbuki dikkat edersen imanlarına kuvvet verecek bir olay yaşamadılar,sadece uykudan uyandılar...

"Allah hidâyeti kabul edenlerin hidâyetini artırır" (Meryem: 19/76);

Bu ayeti kerime zaten hidayetin öz manasını bize anlatır,ALLAH kurtuluşa ermek isteyene bu isteği doğrultusunda gayretler verir,Misal İMAN etmek isteyen birisi İSTEĞİ sebebi ile kendisine ALLAH TEALA dan yardım edilmek sureti ile İMAN nuru tattırılır,Misal,dini kitap okuması için gayret yaratılır veya etkileneceği bir hal vaki olur,çok örnekleri var,adam islamiyeti araştırıyor demekki İMAN için teşebbüs var ama bir ezan onun Hidayeti oluyor,ALLAH TEALA dilemezse ona ezan ile İMAN lezzeti vermez,ama ayeti kerimenin manası gereği nasıl buyurdu bak,İslamiyeti arayana bir ezanı hidayet vesilesi kıldım...

"Hidâyeti kabul edenler (e gelince), onların muvaffakıyyetini artırmış, onlara takvalarını ilhâm etmiştir" (Muhammed: 47/17);

ALLAH TEALA nasıl buyurmuştur,ben İman edenin yanındayım,önce İman için gayret et sana hidayeti nasip edeyim sonra İman et sana yardım edeyim sonra bu yardımlar sonucu senin ayağını sabit kılayım,hidayet,muvaffakiyet (başarı),takva İslamda ayağı sağlam basmak,ayeti kerimede İmana katkı birşey gözükmüyor,çünkü ALLAH TEALA kulundan kendisine şartsız iman etmesini istiyor,ALLAH yardım etmezse,rızkını çok vermezse,hep hasta olsa,her gün ah vah etse ne çıkar kul yine imanı üzere sabittir,ne değişirki? Hala ALLAH TEALA ya aynı şartlar ile iman ediyor,neydi bu şartlar ? ALLAH TEALA birdir,Ondan başka İlah yoktur...

"Îmân edenlerin de îmânları artsın " (el-Muddessir: 74/31);

Bu ayeti kerime için Mahmud Toptaş Hoca efendi şifa Tefsirinde güzel bir açıklama getirmiştir...

Cehennem bekçilerini (on dokuzu) kafirlere imtihan kıldık ki, kitap verilenler kesin bilgi edinsin, iman edenlerin imanı artsın. Kitap verilenlerle mü'minler şüphe etmesin ve kalblerinde hastalık olan (münafık)larla, kafirler: "Allah bununla neyi murad ediyor" desinler. İşte Allah böylece dilediğini sapıtır, dilediğini hidayette kı*lar. Rabbinin ordularını Ondan başka kimse bilemez. O, insanlara öğütten başka birşey değildir.

Allah (c.c)'ın bu ayeti de bir mucize olarak gözümüzün önüne geli*vermiştir. "O cehennem yaranını biz meleklerden kıldık. Yani Allah .(c.c); O cehennemde görevli olanlar, meleklerdir diyor. Sayıları da 19 dur. Onların sayılarını biz kafirler için bir imtihan vesilesi kıldık. Ehl-i Kitabın bilgisinin sağlamlaştırılması için onu öyle kıldık. Ve iman edenlerin imanlarını kuvvetlendirmek için bunu böyle yapmaktır. Şüphelilerin şüpheleri de artar. Mü'minler ise bundan şüphe dahi duy*mazlar." diyor Allah (c.c).

Niye şüphe duymayız biz? Bizim şüphe duyan aklımızı ve kalbimizi yaratan Allah (c.c)'tır. O da diyor ki, "cehennem vardır, cehennemin 19 tane meleği vardır." Biz mü'minler olarak diyoruz ki; "benim kalbimi yaratan böyle diyorsa, ben inanıyorum. Şüphem de yoktur." Çünkü görsem, görmekle elde ettiğim bilgi, Allah'ın verdiği bilgiden kuvvetli değildir. Zira görmem yanılabilir.

Burada İman esaslarına etki eden bir yardım varmı ?

Hayır yok çünkü mevzu bahis olan meleklerin sayısı ve ne işle meşgul oldukları hakkındadır,İman edenin kendisinden istenen nedir? Tevhide imandır,cehennem meleklerinin tevhidle alakası varmıdır ? Yoktur,çünkü bir müslüman cehennem meleklerinin sayısını bilmesede ALLAH TEALA ya İman eder,sadece bu ayeti kerimenin iniş sebebi,Müminler ve müşriker ve ehli kitap arasında geçen cennet-cehennem münakaşası sonucu ALLAH TEALA dan müminlere bir destek olsun diyedir...


Ve Allah'ın şu kavli:

"Bir sûre indirildiği zaman içlerinden kimi: Bu sûre hanginizin îmânını artırdı, der. Îmân etmiş olanlara gelince (her inen sûre) dâima onların îmânını artırmıştır ve onlar birbirleriyle müjdeleşirler" (et-Tevbe: 9/124);

Ve zikri celîl olan Allah'ın şu kavli:

"Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine: (Düşmanlarınız olan) insanlar size karşı ordu hazırladılar, o hâlde onlardan korkun, dedi de, bu (söz) onların îmânını artırdı ve: Allah bize yeter, o ne güzel vekildir, dediler" (Âli İmrân: 9/173).

Ve Yüce Allah'ın şu kavli:

"Mü'minler düşman ordularını görünce: işte bu Allah'ın ve Rasûlü'nün bize va'd ettiği şeydir. Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir, dediler. (Bu) onların îmânlarını ve teslimiyetlerini artırmaktan başka bir şey yapmadı" (el-Ahzâb: 33/22) (2)

Ahmed ibn Hanbel, Abdullah ibn Hakîm tarıkından İbn Mes'ûd'un: "Yâ Allah, bizim îmânımızı, yakînımızı ve fıkhımızı artır!" der idiğini rivayet etti. Bunun isnadı sahihtir. Fakat musannif Buhârî, zikrettiğim sebebden dolayı, bunu zikretmiyor (Ibn Hacer).

Halbuki ayeti kerimeler ne kadar açık,İmanımızı artır veya imanları arttı manası ALLAH TEALA nın varlığına birliğine olan İmanları arttı değil,ALLAH TEALA nın kendilerine olan yardımcılığı,yol göstericiliği hususunda İmanları yani İnançları arttı/artar manasındadır,burada ayeti kermilerin her inişinde inanların,zafer inançları,müşriklere karşı galip geleceklerine olan inançları,islamiyete olan şevkleri,bağlılıkları dahada arttı der,günümüze kıyas edersek bizim içinde aynıdır bu,bir düşün hergün Kur'anı kerim okuyoruz,her gün aynı ayeti kerimeler bizde islam adına çalışma şevki ve arzusu doğuruyor,ama ALLAH TEALA nın bizden buyurduğu La İlahe İllallah (ALLAH tan başka ilah yoktur) inancına bir etki yada katkısı varmıdır,Kur'an okumasakta ALLAH TEALA yine birdir,hep bir olacaktır...
Ayeti kerimelerdeki iman katkısı gerçek manada İslamiyeti kabul eden kişiden istenen İman esasları ile direkt alakalı değil,bilakis ALLAH TEALA nın zaman ve mekanlara hatta olaylara göre İman edenlere sağladığı destekleri anlatır...


(2) Buhârî, burada îmânın artması husûsuna delîl olmak üzere sekiz âyet zikretti; artmayı kabûl eden her şey zarûrî olarak eksilmeyi de kabûl edecektir.
Eski hadîscilerin îmân mes'elesindeki maksadlarını beyânda şârihlerin söz¬leri muztarib oldu. Şöyle ki, onlar kalbiyle tasdik, diliyle ikrar edip de amel et¬meyene o mü'mindir dediler. Ve ameller îmândandır diye de hükmettiler. Cüz' olmadan küllün mevcûd olmaması kendilerine müşkil oldu.
Bana göre bu mes'elede hakk şudur: îmân iki türlüdür: Biri sırf inkıyâd îmânı'dır; ona dünyâ hükümleri müteferri' olur. Buhârî buna "Bâb: İslâm ha¬kîkat üzere olmadığı zaman" başlığında tenbîh etmiştir. İkincisi hakîkî îmân'¬dır. Bunların misâli şudur: Meselâ zaîf, nahîf bir erkeğe mecaz olmayarak "o erkektir" deniliyor. Bunun yanında, bütün insanî kuvvetleri toplayan kişiye de yine mecaz olmayarak "o erkektir" deniliyor. İşte bunun gibi kendisinde yal¬nız tasdîk ve ikrar bulunan kimseye, mü'min deniliyor; bu iki sıfatla beraber sâlih ameli de cami' olan kimseye de mecaz olmayarak "o mü'mindir" denili¬yor. Bu da îmânın bir yakînlik derecesinden ibaret olmasıdır (Şah Veliyyullah, Şerhu Terâcim...,s.7-8).
Bu konuda et-Tevbe: 9/124. âyetinin tefsir özeti:
"Bir îmân ziyâde etmek mefhûmu, mevcûd bir îmâna daha yüksek bir kuvvet ve revnak vererek heyecan ve kemâlini artırmak veyâhud yeni baştan bir hakî¬kat tasdîk ettirmek ma'nâlarından daha umûmîdir ki, evvelki keyfiyyet, ikinci de kemmiyyet bakımından ziyâdedir. Bir hakikate nazaran îmân işi tek oldu¬ğundan, bunda kemmiyyet i'tibâriyle değil, ancak keyfiyyet i'tibâriyle bir ziyâ¬de ve noksan düşünülebilir. Bu haysiyyetle peygamberler ve sıddîklar ile diğerlerinin îmân mertebeleri arasında farklar bulunur. Nitekim İbrahim Pey¬gamber'in "Lâkin kalbimin yatışması için" (el-Bakara: 2/260) demesi, bu neş'enin kemâlinin en sonunu talebdir. Yine bu bakımdandır ki, "Haber almak, gözle görmek gibi değildir". Gayb ile şuhûd, duygu ile görgü, bedahet ile istidlâl ara¬sında, hattâ hafızadaki şuhûdun hâtırasıyle hâldeki şuhûd arasında ancak zevk ile erilebilen bir kuvvet ve vuzûh farkı vardır ki, bu vuzûh, yakînın aslına değil, kemâl ve keyfiyyet derecesine âiddir. Lâkin îmân, müteaddid işlere ilgisi bakı¬mından düşünüldüğü zaman müteaddid tasdîkler arka arkaya geleceğinden, bun¬da îmân kemmiyet i'tibâriyle de artar. Meselâ hem namaza, hem zekâta inanmakta, yalnız namaza inanmaktan ziyâde bir îmân vardır. Kezâlik hem geç¬miş kitâblara, hem de Kur'ân'a îmân eden müslimde, yalnız Tevrat ve İncil'e inananlardan ziyâde bir îmân vardır. Bu suretle nazil olan teklîfler ve hükümle¬rin artması nisbetinde, îmânın kemmiyyeti de artar. Ve bu haysiyyetle hüküm¬lerin tafsilâtına vâkıf olan âlimlerin îmânı, her hâlde avamdan ziyâde olur. Keyfiyyet cihetiyle ise bil'akis olmak mümkündür. Halktan birinin icmâlî îmâ¬nında, bir âlimin tafsîlî îmânından ziyâde bir kuvvet ve neş'e bulunabilir. Bir de îmân vücûdî, küfr ise ademî olduğundan, îmânın kendisinde küfre nazaran bir vücüd ziyâdesi vardır. Bir kâfir, îmâna geldiği zaman, geçmiş hâline naza¬ran vücûdunda ve kalbinde bir ziyâdelik kazanmış, bir nemâ hâsıl etmiş olur. Bu veçhile "Hanginize bu bir îmân ziyâde etti?" sözü, gerek keyfiyyet gerek kemmiyyet i'tibâriyle îmân artmasını nefy ve inkâr ma'nâlarına şâmil olduğu gibi, îmân aslının nefy ve inkârını da iş'âr eder..." (Hakk Dîni, III, 2649-2650).
SAYFA YETMEDİ SENİN YAZINDAN BU KISMI SİLMEK ZORUNDA KALDIM,HAKKINI HELAL ET...
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/162-163.


Sonuç olarak bu kardeşine göre İmanın artması yada eksilmesi gibi bir husus yoktur,çünkü İMAN baştan beri dediğim gibi,ALLAH TEALA nın buyurduğu ve kabul eden kurtuluşa erercek dediği şeylerdir...
Bunları sıralayacak olursak...
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
1-ALLAH tan başka İlah olmadığına ve Muhammed s.a.v in Onun kulu ve Rasulu olduğuna iman etmek.
2-Peygamberlerin hepsine iman etmek.
3-Kitapların ALLAH TEALA dan geldiğine İman etmek.
4-Meleklerin varlığına ve ALLAH TEALA nın kulları olduğuna iman etmek.
5-Öldükten sonra dirilmeye ve Ahirete iman etmek.
6-Kaza-kader-hayır ve şerrin ALLAH TEALA dan olduğuna iman etmek.

Şimdi diyelimki birisine bunları sıraladık ve ben bunları tasdik ettim yani İman ettim ve müslümanlardan oldum dedi...
Bu kişi Kur'an okusa hergün,bir zaman sonra okuduğu ayetlerde İmanın esaslarını görecek hayatında ne değişecek,okumasada iman etmişti,okudu yine imanı aynı oldu,ama arada bir fark var bu fark okumasından dolayı samimiyeti arttı,ALLAH TEALA ona bu şevki sonucu ilim verdi,hoca oldu,alim oldu,allame oldu,evliya oldu,ama ne oldu bu adam ilk gün zaten mümin olmuştu,evliya olduğu gün ile ilk gün arasında İman farkı yok,sadece ALLAH TEALA indinde itibar farkı var...
Yeni iman eden birisi ile bir Evliya aynı cennete girecek...



Güzel ve Lezzetli bir sohbet oldu,konuya son vermek istersen anlayışla karşılarım ama konuştuklarımız ilmimize ilim katıyor...
ALLAH TEALA ya bize bu niğmetleri sunduğu için sonsuz hamdler olsun...
Selam ve dualarımızla kardeşim...
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Ayetler ve hadisler'e hevadan cevap vermek tehlikeli kardesler.Dikkat edelim.
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Ayetler ve hadisler'e hevadan cevap vermek tehlikeli kardesler.Dikkat edelim.

Esselamu aleykum,

Küfre ve inkara sebep olmadığı müddetçe ayeti kerimelerden mealcilerin,tefsircilerin,hatta bunların bulunmadığı yerlerde kendi anlayışımızın ne olduğunu yazmakta bir sakınca varmıdır...
Misal yukarıda azerbaycanlının yazdığı ayeti kerimelrin altına 3 saatlik tefsir,meal ve hocamdan öğrendiklerimi karıştıra karıştıra cevaplar yazdım,hiç birisinde ters bir mana görmedim...
Hem bu konu kimseyi tehlikeye sokmaz diye inanmaktayım,çünkü imanın artıp-artmaması küfrü gerektirecek bir mevzu değil,sadece ilmimizi çoğaltacak bir mevzu çünkü bu vesile ile daha çok kitap karıştırarak daha fazla ders yapmış oluyoruz,sonuçta dersimiz İSLAM...

Ve güzel uyarın için teşekkür ederim...

ALLAH TEALA ya emanet ol...
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Eğer İllada Alimlerin ağzından yazı istiyorsanız onuda getirelim,ama hep aynı şeyleri söylüyorlar...

Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasakların hepsine kalbin inanması ve inandığını dil ile söylemesi demektir. Bu bilgilerin her birini araştırmak ve anlamak lazım değildir. Mutezile fırkası, herbirini anlayıp inanmak lazımdır dedi. Ayni, Buhari şerhinde diyor ki, en derin âlimler, mesela Ebül-Hasen Eşari, kadi Abdülcebbar Hemedani Mutezili, üstad Ebül-İshak İbrahim İsferaini ve Hüseyn bin Fadl ve daha birçokları, (İman, açıkça bildirilmiş olan şeylere yalnız kalb ile inanmaktır. Dil ile söylemek ve ibadetleri yapmak iman değildir) dediler. Sadeddin-i Teftazani de (Şerh-i akaid) kitabında böyle söylüyor ve Şems-ül-eimme ve Fahr-ul-islam Ali Pezdevi gibi âlimlerin dil ile ikrar etmenin de lazım olduğunu söylediklerini bildiriyor. Kalbdeki imanı dil ile söylemek, müslümanların, birbirlerini tanımaları için lazımdır. Söylemeyen de mümindir. Ameller, ibadetler, imandan parça değildir. Âlimlerin çoğu, mesela imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri böyle buyurdular. İmam-ı Şafi’i ve bazı âlimlerin iman; inanmak, söylemek ve ibadetleri yapmak demeleri olgun olan imanı bildiriyor. Müminim diyen kimsenin imanlı olduğu sözbirliği ile bildirilmiştir.

Rükneddin Ebu Bekir Muhammed Kirmani Buhari şerhinde diyor ki, ibadetler imandan sayılınca, iman azalır ve çoğalır. Fakat, kalbdeki iman azalmaz ve çoğalmaz. Azalan, çoğalan bir inanış iman olmaz, şüphe [zan] olur. İmam-ı Nevevi inanılacak şeyleri inceleyerek, sebeplerini anlamakla iman artar. Ebu Bekri Sıddıkın imanı ile, herhangi bir kimsenin imanı bir değildir dedi. Bu söz, imanın kuvvetli ve zayıf olmasını göstermektedir. İmanın kendisi azalır ve çoğalır demek değildir. Hasta insanla, sağlam insanın kuvvetlerinin bir olmaması gibidir. Her ikisinin de insanlığı birdir. İnsanlıklarında azlık çokluk yoktur.

İmanın azlığını çokluğunu bildiren âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri, imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri şöyle açıklamaktadır:
Eshab-ı kiram imana gelince, her şeye topluca inanmıştı. Sonra, zaman zaman birçok şeyler farz oldu. Bunlara birer birer inandılar. İmanları böylece, zamanla çoğaldı. Bu hal, yalnız Eshab-ı kiram içindir. Sonra gelen müslümanlar için, imanın böyle artması düşünülemez.

Sadeddin-i Teftazani hazretleri buyuruyor ki:
Kısaca bilenlerin kısaca inanmaları, etraflı ve inceliklerini bilenlerin etraflı inanmaları lazımdır. İkincilerin imanları, birincilerinkinden elbet çoktur. Fakat, birincilerinki de, tam imandır. İmanları noksan değildir. (Şerh-i akaid)

İmam-ı Matüridi hazretleri buyuruyor ki:
İbadetler imana dahil değildir. Farzların farz olduğuna inanıp, tembellikle yapmayan kâfir olmaz. Mümin ne kadar büyük günah işlerse işlesin imanı gitmez.
Ancak farzlara ve haramlara, olduğu gibi inanmak lazımdır. Emir ve yasaklardan herhangi birine inanmamak veya hafife almak veya alay etmek, değiştirmeye kalkışmak imanı giderir ve sonsuz olarak Cehennemde yanmaya sebep olur.

Abdülgani Nablüsi hazretleri buyuruyor ki:
Sözün kısası, imanın kendisi azalmaz ve çoğalmaz. İmanın kuvveti çoğalır. İbadetlerin az veya çok olması ile imanın kemali, kıymeti değişmektedir. İmanın azalıp çoğalacağını bildiren âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere böyle mana verilmiştir.
Vehhabilerin ibadetleri kabul edip de, tembellikle yapmayana kâfir, müşrik demeleri, Ehl-i sünnet olmadıklarını göstermektedir. (Hadika)

Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Mutezile [ve vehhabiler], ibadetleri imanın parçası saydı. İbadet yapmayanın imanı yoktur dedi.
İbadetler, imanı olgunlaştırır, güzelleştirir. Ağacın dalları gibidir. İman ibadet yapmakla çoğalmaz ve günah işlemekle azalmaz. İmam-ı a’zam Ebu Hanife ve imam-ı Malik ve imam-ı Ebu Bekir Ahmed Razi ve birçok derin âlimler böyle söylediler. Çünkü, iman tam inanmak demektir. Bunun azalması çoğalması olmaz. Bir kalbdeki imanın çoğalması demek, bunun tersi olan küfrün azalması demektir. Böyle şey olamaz. İman azalır çoğalır diyen Ehl-i sünnet âlimlerinin bu sözlerinin, imanın kendisinin azalıp çoğalması değil, kuvvetinin azalıp çoğalması demek olduğunu (Mevakıf) kitabı açıklamaktadır. Çünkü, Peygamberin imanı ümmetinin imanı gibi değildir. İşittiklerini aklı ile, ilmi ile inceleyenin imanı, işitmekle inananın imanı gibi değildir. [Evliyanın imanı, tasavvuftan haberi olmayanların imanları gibi değildir.] İbrahim aleyhisselamın kalbinin itminan, yakîn hasıl etmesini istediğini Kur’an-ı kerim bildiriyor. (Berika)

İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri buyuruyor ki:
Yerde ve göklerde bulunanların imanları, inanılacak şeyler bakımından azalıp çoğalmaz. İtminan, yakîn bakımından azalıp çoğalır. Yani, imanın kuvveti artıp azalır. Fakat yakîni, kuvveti hiç bulunmazsa, iman olmaz. (Fıkh-ı ekber)

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İman kalbin tasdiki ve yakîni olduğundan, azalması, çoğalması olmaz. Azalıp çoğalan bir inanış, iman olmaz. Buna zan denir. İbadetleri, Allahü teâlânın sevdiği şeyleri yapmakla iman cilalanır, nurlanır, parlar. Haram işleyince, bulanır, lekelenir. O halde, çoğalmak ve azalmak, amellerden, işlerden dolayı, imanın cilasının, parlaklığının değişmesidir. Kendisinde azalıp çoğalmak olmaz. Cilası, parlaklığı çok olan imana çok dediler. Bunlar, sanki, cilalı olmayan imanı, iman bilmedi. Cilalılardan bazısını da, iman bilip, fakat az dedi. İman, parlaklıkları başka başka olan, karşılıklı iki ayna gibi oluyor. Cilası çok olup, cisimleri parlak gösteren ayna, az parlak gösteren aynadan daha çoktur demeye benzer. Başka birisi de, iki ayna müsavidir. Yalnız, cilaları ve cisimleri göstermeleri, yani sıfatları başkadır demesi gibidir. Bu iki adamdan birincisi, görünüşe bakmış, öze, içe girmemiştir. (Ebu Bekir’in imanı, ümmetimin imanları toplamından daha ağırdır) hadis-i şerifi, imanın cilası, parlaklığı bakımındandır. (Mektubat, m.266)

İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki:
İmanın artması, devam etmesi, çok zaman sürmesi demektir. İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir. Mesela, Eshab-ı kiram, önce az şeylere inanırlardı. Yeni emirler gelince, imanları çoğalırdı. [Ayrıca zamanla nesh edilen hükümler yüzünden de imanları yani iman edilecek hususları azalırdı. Bu şekilde imanın artması ve azalması, yani iman edilecek hususların artıp azalması sadece eshab-ı kiram efendilerimize mahsus olup, bu da, Peygamber efendimizin ahirete irtihaline kadardır.] İmanın artması demek, kalbde nurunun artması demektir. Bu parlaklık, ibadet ile artar. Günah işlemekle azalır. (Şerh-ı Mevakıf, Cevheret-üt-tevhid)

İman, iman edilmesi gereken şeyler yönünden artmaz ve eksilmez, fakat yakîn ve tasdik yönünden parlaklığı, kuvveti artar ve eksilir. Müminler, iman ve tevhid hususunda birbirlerine eşittir. Fakat amel itibariyle birbirlerinden farklıdır.

Ehl-i kıbleden olanı tekfir etmemek [namaz kılana kâfir dememek], kimseyi imandan uzaklaştırmamak, marufu [iyilikleri] emredip, münkerden [kötülüklerden] sakındırmak gerekir.

Günahkâr Müslümana kâfir denmez. Küfür hariç, büyük ve küçük günah işleyen, fakat tevbe etmeden mümin olarak ölen kimsenin durumu Allah’ın dilemesine bağlıdır. Dilerse ona Cehennemde azap eder, dilerse affeder, hiç azaba uğratmaz.

İmam-ı a’zam hazretleri, âlimlerle otururken biri gelip, (Bir mümin, babasını öldürse, sonra şarap içerek sarhoş olsa ve zina etse imanı gider mi?) dedi. Bunu işiten âlimlerin hepsi bu suali sorana kızarak, (Bunu sormaya ne lüzum var? Elbette imanı gider, kâfir olur) dediler. İmam-ı a’zam hazretleri, (O kimse, çok büyük günahlar işlemişse de, yine mümindir. Günah işlemekle iman gitmez) buyurdu.
Yine buyurdu ki, ameller imandan parça değildir. İman, inanmak demektir. İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbadetler, iman olsaydı, iman azalıp çoğalırdı.

Amel x ihlas
Mutezile, Vehhabi ve benzeri akılcı gruplara göre ibadetler imandan bir parçadır. Onlara göre günah işleyen ve farzları yapmayan kâfir olur, yani iman X amel diyorlar. Bunlardan birisi sıfır olursa netice de sıfır olur diyorlar. Yani imansız amel de amelsiz iman da makbul değil diyorlar.
Ehl-i sünnete göre ise, amelsiz iman makbul, imansız amel makbul değildir. Ehl-i sünnete göre amel X ihlas denebilir. Ancak amel işlemeden, (Param olsaydı şu fakire yardım ederdim diye ihlasla düşünen de, vermediği halde, amel işlemediği halde ihlaslı niyetinden dolayı sevaba kavuşur.

Bir kimsenin ihlası ne kadar çoksa, amel ile çarpılınca netice büyük olur. Bizim ihlasımız 1 ise, bin fakire birer ekmek versek, 1x1000 = bin sevap eder. Eshab-ı kiramın ihlası çok kuvvetli olduğu için, mesela onların ihlası 1 milyon olsun, bir fakire bir ekmek verse bir milyon sevap alır. Nitekim hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.) [Buhari]

Eshab-ı kiramın imanları çok kuvvetli ve ihlasları çok fazla olduğu için böyle sevaplara kavuşuyorlar. Eshab-ı kiramdan biri diğerinden daha yüksek idi. Bunun için Hazret-i Ebu Bekir’in verdiği bir avuç hurmanın sevabı ile diğer sahabeden birinin vereceği sevap arasında dağlar kadar fark vardır. Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Benden sonra, Eshabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim. Rabbim bana “Senin eshabın benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Onlardan birisine uyan hidayet üzerindedir” buyurdu.) [Deylemi]

İman ya vardır ya yoktur, ibadetlerin kıymeti ise imana bağlıdır
İman ile ibadetlerin, yani inanmak ile bunları yapıp yapmamanın ayrı şeyler olduğunu, imanın artıp azalmayacağı, artıp azalanın imanın kuvveti, nuru, parlaklığı olduğu hususunu nakli deliller ile arzettik. Şimdi herkes tarafından kolay anlaşılması için, yukarıda doğru imanın önemi bahsinde arzettiğimiz misali değişik bir şekilde verelim:

İman ayrı, ibadetler ayrı
Kağıda rakamla 1.000.000 (bir milyon) yazalım. Burada yer alan (0)ların kıymeti (1) rakamına bağlıdır. (1) rakamını çekersek, bu sıfırların hepsi sıfır olur, yani bir kıymet ifade etmez. İşte (iman) ve (ibadetler) de bunun gibidir. İman (1) rakamına benzer. Diğer ibadetler, hayır hasenatlar (0) rakamına benzer. İman varsa diğer ibadet ve iyi işlerin bir kıymeti olur. İman yoksa bunların hiçbir kıymeti yoktur. Yukarıdaki örnekte (1) rakamını çekince, diğerlerinin değerinin (0) olduğu gibi, imanı çekince de ibadetlerin bir kıymeti yoktur. Demek ki iman ayrı, ibadetler ayrıdır. Yani ibadetlerin kıymeti imana bağlıdır.

İman değil, kuvveti nuru parlaklığı artar
Yukarıdaki örneğe devam edelim. Kağıda (1) rakamını yazalım. Yanına bir (0) koyunca 10 olur, iki (0) koyunca 100 olur. Yani (0) koydukça değeri artar. (0) koyarak arttırdığımız bu sayıdan, (0) silmeye başlarsak o sayının değeri azalır. Bu değerin artması ve azalması (1) rakamına bağlıdır. Yani (1) varsa bunların bir kıymeti olur. Artan azalan ise bu (1) rakamı değil, onun değeri, kuvvetidir.

İşte (imanın nurunun artması azalması da) bunun gibidir. İman (1) rakamına benzer. Diğer ibadetler, hayır hasenatlar (0) rakamına benzer. İmanın yanına ibadet ve hayırlı işleri koyunca, yani bunları yapınca imanın kuvveti, nuru, parlaklığı artar. İbadeti terk etmekle, günah işlemekle, kötü işlerle kuvvetinin, nurunun, parlaklığının azalması da bunun gibidir. Artan azalan imanın sayısı değil, imanın kuvveti, nuru, parlaklığıdır. İmanın kuvvetini, nurunu, parlaklığını arttırmak veya azaltmak herkesin ilmine, ihlasına, gayretine vs. bağlıdır. Halbuki iman böyle değildir, ya vardır ya yoktur.

İmam-ı Eşari hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâya ve Peygamber efendimizin iman etmeye davet ettiği şeylere iman eden kimseleri, küfürden başka hiçbir günah imandan çıkarmaz, imanlarını, ancak küfür giderir. Ehl-i kıble, günahları sebebiyle imandan çıkmayıp, dinin bütün emirleriyle mükelleftirler.

Ehl-i kıbleden olup, günahkâr olanları da, Allahü teâlâ Maide suresi 6. âyet-i kerimesinde, (Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzünüzü ve ellerinizi (dirseklerinizle beraber) yıkayın, başınızı mesh edin ve ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz boy abdesti alın) buyurarak, mümin diye isimlendirmiştir. Eğer akidesi bozuk olan Kaderiyye'nin [ve vehhabilerin] dediği gibi günahkârlar, günahları sebebiyle imandan çıkmış olsalardı, onlara abdest farz olmazdı. Allahü teâlânın hitabı da bütün müminlere değil, yalnız itaat edenlere olurdu. Yine Allahü teâlâ, Cuma suresi 9. âyet-i kerimesinde mealen (Ey iman edenler! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman, Allah’ın zikrine (hutbe dinlemeye) namaz kılmaya) koşunuz. Alışverişi bırakın) buyurdu. Bu hitabı yalnız itaat edenlere tahsis buyurmadı. Bu hitap aynı zamanda günahkârları da içerisine almaktadır. (Risaletün ila ehli's-sagr)
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlara [iman edenlere], [Düşmanlarınız] “Size karşı bir ordu topladı, onlardan korkun” dediler. Bu, onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir” dediler.) [Al-i İmran 173]

(Müminler, Allah anılınca kalbleri ürperen, âyetler okununca, imanları artan ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.) [Enfal 2]

(Bir sure inince onlardan [Münafıklardan] bir kısmı, [alay ederek] “Bu sure hanginizin imanını artırdı?” derler. İman edenlerin ise, [her inen sure] imanlarını artırır.) [Tevbe 124]

(O [Allah] imanlarını bir kat daha arttırsınlar diye müminlerin kalblerine güven verdi.) [Fetih 4]

(Cehennemin görevlilerini yalnız meleklerden kıldık. Meleklerin sayısını [19 olarak] bildirmekle de, inkârcılar için bir fitne [imtihan] yaptık. Böylece inananların imanlarının artmasını sağladık. İnkârcılar “Allah bu misalle ne demek istiyor ki" derler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir.) [Müddessir 31]

Bu âyetlerde imanın arttığı bildiriliyor. İman, belli olan altı esasa inanmaktır. Bu altı esas azalıp çoğalmaz. Âlimler, imanın artması, parlaklığının, nurunun, kuvvetinin artmasıdır diye açıklıyorlar.

Mesela İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat kitabında buyuruyor ki:
İmam-ı a’zam Ebu Hanife, (iman artmaz ve azalmaz) buyuruyor. Çünkü iman, kalbin tasdîk etmesi, kabul etmesi, inanması demektir. İnanmanın azı, çoğu olmaz. Azalan ve çoğalan bir inanışa, inanmak değil, zan ve vehim denir. imanın kâmil veya noksan olması, ibadetlerin çok ve az olması demektir. İbadet çok olunca, imanın kemâli çok denir. O halde, müminlerin imanları, Peygamberlerin imanları gibi olmaz. Çünkü, bunların imanları ibadetler sebebi ile kemâlin tepesine varmıştır. Diğer müminlerin imanları oraya yaklaşamaz. Her ne kadar, her iki iman, iman olmakta ortak iseler de, birincisi, ibadetler vasıtası ile, başka türlü olmuştur. Sanki aralarında benzerlik yoktur. Müminlerin hepsi, insan olmakta, Peygamberler ile ortaktır. Fakat, başka kıymetler, üstünlükler bunları yüksek derecelere çıkarmıştır. İnsanlıkları, sanki başka türlü olmuştur. Sanki, müşterek olan insanlıktan daha yüksek insandırlar. Belki, insan bunlardır. Başkaları sanki insan değildir. (2/67)

Bir hadis-i şerifte, (Ebu Bekr-i Sıddıkın imanı, bu ümmetin hepsinin imanlarının toplamından daha ağırdır) buyuruldu. Bu da, imanın nuru, parlaklığı bakımındandır. Fazlalık, asılda, özde değil, sıfatlardadır. Nitekim, Peygamberler de, herkes gibi insandır. İnsanlık bakımından, arada fark yoktur. Fark, kâmil, üstün sıfatlardan ileri gelmektedir. Üstün sıfatları olmayan, sanki olanlardan ayrıdır. Bununla beraber, insan olmakta hepsi birdir. Aralarında azlık, çokluk yoktur. İnsanlık, azalır, çoğalır denilemez. İmanın doğrusu, kalbin tasdiki, yani inanmasıdır. Zan ve şüpheye, iman denmez. (1/266)

İmam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram, her şeye topluca inanmıştı. Sonra, zamanla birçok şeyler farz oldu. Bunlara birer birer inandılar. İmanları böylece, zamanla çoğaldı. Bu hal, yalnız Eshab-ı kiram içindir. Sonra gelen Müslümanlar için, imanın böyle artması düşünülemez. (Hadika)
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Başka bir siteden daha önce bu konu hakkında yazılan ve derlenen düşünceleri buraya olduğu gibi aktardım,bu kardeşiniz alimlerin dediklerini aktarmış oldu...
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
ilk önce belirteyim burada saat 5:00...yazdıklarınızı okudum...alimlerin görüşleri haric onu inşallah yarın okurum...

şimdi ben İman artır azlır dige biliyordum...bundan delilim ayette solenen İmanları arttı kelimeleri idi...sizin yazdığınız açıklamalara baktım ve anladım...

şidmi dediginizi düşünüyorum ve akıl olarak tama kabul ediyor aklım..oleki Saydığınız İmanın şartlarına inandım demekle iman ettim...sonra bunlarda bir degişiklik olmuyor...yani ilk gunki gibi yakin olarak inandım...

ama şuina cevap bulamıyorum..şimdi ben bir gunah işledigimde kotu oluyorum...imanım çık zayıfladı diyorum...hani insan düştükce dusuyor...ama Kuran okurken, sohbet dinlerken, kitap okurken, husu ile namaz kilarken, salih amel işlerken hem mutlu oluyorum, hem de imanımın arttığını hiss ediyorum... yani siz diyorsunuz ki, Allaha inandım, peygamberine, kitaplarına, ahirete, kaza ve kadere tamam bundan bir artış olmuyor dogru...ama o zaman bende o artıp ekilsdigini hiss ettigim seyin adı nedir?...ben ona iman diyorum...yani sanırım sorun orada....şimdi siz diyeceksiniz ki, bu iman degildir cunki iman inandim demek ve şartlarını sayacaksınız, bu 6 şarta inanmakla imanın oluyor dieceksiniz..iyi ben de diyorum ki, peki ben de artip azaldığını hiss ettigim sey nedir?

birisine neden muzik dinliyorsun, neden harama bakiyor ve ya içki içiyorsun desen...cahil birisine yani, diyor ki, ne edeyim İmanım kamil degil?...

yani akil yurutuyorum haa gecenin besinde :) delilsiz ve size soruyorum...cunki gerçkten bana karanlik kaldi...ve bilmedgim bir şeyi de bilmişlik taslamak bana dunya ve ahirette fayda vermez....bundan Allah a siginirim...bilmiyorsam bilmiyorum derim...

şimdi bu adam imanim kamil degil diyor..demek kamil degilse nakis...demek artip acaliyor...ama artip azalan sizin dediginiz gibi, imanin 6 şarti degil....peki bu nedir ? adini koyamadim ...

ve yersiz bir soru olacak ama, yazıda dikkatimi cektigi icin soruyorum....muminle muslumanin arasında fark var mı? varsa nelerdir....açıklarmısınız kısaca...

yazıda diyorsunuz ki, bu şartlara inandım demekle kişi mumin olur....o yuzden bu soruyu sormna geregi hiss ettim...

Sabah namazi yaklaşıyor....Allah in selamı üzerinize olsun...ilm araştırdkca, paylaşdıkca, kurcaladıkca artar...inşalalh sizdne faydalanırız dogru bildiklerinizden...dogru bilmediklerimizi de Allah bize dogru şekilde ogretsin...benim hep dedim diyorum, sizler gibi ilmim yok...ben universteye girinceyedek Allah rasulunu sav şair sanan birisiydim...ole ogretmislerdi...Allah a haşa baba degen bir kimseydim..Allah bize hidayet etti...Allah bizleri bagislasin...insallah faydalanırız ilmli kardeşlerin ilminden....
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Azerbeyan_li kardeş.Ehlisünnet bu konuda 2 görüş beyen etmiş.
1.Grup:İmanın arttığı ve eksildiğini söylüyor.
2.Grup:İman artmaz ve eksilmez diyor..
Ben 1.Grubun söylediklerine katılıyorum çünkü getirdikleri deliller sağlam.Açık nas var çünkü...

Ebu hanzala delillerle güzel anlatıyor bu konuyu inşallah onu dinle kardeş.
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum,

Senator Rumuzlu kardeşinde dediği gibi ehli sünnet İmana zarar vermeyecek bir konuda iki türlü görüş belirtmiştirler istediğine inanabilirisin...

Ancak daha iyi anlaman ve bilginin sağlamlığını kontrol etmen için hem okuyamadığın sonradan eklediğim yazılara bakmanda fayda var hemde şimdi yazacaklarımı oku inşaALLAH...
Bu arada bizde sizlerden faydalanıyoruz,bu konuda birbirimizi besleyen durumundayız,ALLAH TEALA doğruyu konuşan ve İSLAM adına çalışan kullarından etsin...

İMAN konusundaki ihtilaf artmaz-eksilmez diyenler için şu demektir,İman sağlam bir şeydir,kırılgan değildir,iman etmek artmaya yada eksilmeye bağlı olsa idi,bu hal kalbde İman hususunda zanna sebep olurdu,halbuki iman kesin bir inanma gerektirir neye İman ALLAH TEALA nın varlığına ve birliğine iman ama kuran okumak sohbet dinlemek vaaz vermek veya tam tersi günah işlemek ALLAH TEALA nın varlığına ve birliğine İman etmeye mani değildir,bakın sevapta işlesek,günahta işlesek ne diyoruz ALLAH birdir ve Ondan başka İlah yoktur,ama artan ve eksilen şey ise sevap işledikçe ALLAH TEALA ya olan sevgimiz,ibadet aşkımız,veya Ondan c.c korktuğumuz için azaplarından pay almamak hissi dir,insan ilk önce güzel ameli cehennemden kurtulmak için yapar,sonra insanlara faydalı olmak için yapar,sonra cennet sevgisinden yapar,sonrada Yunus Emre gibi neyleyim cenneti cehennemi bana seni gerek seni diyerek sadece ALLAH TEALA ya olan sevgisinden yapar,halbuki Yunus Emrede artan şey iman değil sevgi oldu,aşk oldu,İman İslamın ilk şartı ise Yunus Emre ilk duyduğu anda İmanlı oldu,Yunus Emre nin İmanı arttı şimdi ALLAH TEALA nın varlığına ve birliğine daha kuvvetli inanıyor denmez,eğer böyle denirse zan araya girer,yani Yunus Emre evliya olmadan önce ALLAH TEALA nın varlığında zan sürüyordu şimdi evliya oldu İmanı arttı demek gerekecektir,buda İslama tersdir,çünkü islam kesin olarak zan altında kalmadan şüphe duymadan İnanmayı yani teslim olmayı gerektirir,bundan sonra kul rabbini ve dinini tanıdıkça sevgisi artar,rabbinden ve dininden uzaklaştıkça sevgisi azalır...
O şarkı dinleyen ve uyarıldığında benim İmanım kamil değil ondan yapıyorum diyen kişi,hata etmiştir,çünkü dinini araştırmamış,araştırsa bile gerektiği gibi sevmemiştir...
Ve ayrıca bu söylediği söz bile kendini tehlikeye atar,çünkü benim İmanım kamil değil demek,benim ALLAH TEALA ya olan inancım henüz yerine oturmadı demektir,bizim üstünde durduğumuz şey İmanın aslı hakkındadır,İman bir kere tasdik etmektir,neyi? ALLAH TEALA nın bizlerden istediği şeyleri bunları hepimiz biliyoruz ve yukarıda da tek tek yazmıştım...
Buna rağmen ben Müslüman oldum diyen kişi ancak İman etmesi istenilen bu şeyleri kabul ederek İman etmiş olur,bir günah işlerse eğer işlediği günah İmanın şartlarına bir etki etmez,sevaplarda çoğaltmaz...

Sende arttığına veya azaldığına inandığın şeyler sevgiden,korkudan,utanma duygusundan,ahlaktan kaynaklanan şeylerdir,şeytan seni bir günaha sevk etmek istediğinde ALLAH TEALA dan haya edersin,korkarsın,sevgisinin azalacağını düşünürsün,için elvermez,bu sebeplede yapmazsın,buda böyle artar gider,bunu yaptığında bile ben ne imanlı adamım demezsin,ben rabbimi çok seven bir adamım dersin...

İman ve İslam arasında bir fark olmadığını düşünüyorum,bu konu hakkında imamı Azam hazretleri şöyle demiştir...
İman, ikrar ve tasdiktir, İslâm ALLAH Teâlâ'nın emirlerine teslim olmak ve bağlanmaktır. Bundan dolayı iman ile islâm arasında lügat yönünden fark vardır. Fakat şer'î hükümde İslâm'sız iman, imansız İslâm olmaz. Bu ikisi zahir ile batın, yüz ile astar gibidir. Din de iman ve İslâm ve şeriatın hepsine birden konulan isimdir...


Selam ve dualarımızla...
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Azerbeyan_li kardeş.Ehlisünnet bu konuda 2 görüş beyen etmiş.
1.Grup:İmanın arttığı ve eksildiğini söylüyor.
2.Grup:İman artmaz ve eksilmez diyor..
Ben 1.Grubun söylediklerine katılıyorum çünkü getirdikleri deliller sağlam.Açık nas var çünkü...

Ebu hanzala delillerle güzel anlatıyor bu konuyu inşallah onu dinle kardeş.

tamam ahi eger okuduysan zaten İbn teymiyye de İman el kebir de yukarıda alıntı ettigim yerde diyor..iki görüşün oldugunu....ve nasların oldgunu da gordum zaten ben de ole kabul ediyorum ama kardeşin dedigni dusunuyorum ...ona cevap bulamiyorum...ebu hanzalanin hangi dersinde ahi? ben bakarim gene de inşallah..Allah razı olsun
 

gülsengül

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2008
Mesajlar
5,816
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Selamünaleyküm değerli Erzurumli abim..
Rabbim razı olsun bu güzel aydınlatıcı bilgiler için emeğinize sağlık..
Rabbim bilerek yada bimeyerek günah işlemekten ve işlemiş olduğumuz günahlarda ısrar etmekten korusun ..Amin..
Allaha emnaet olun
selam ve dua ile..
 

Azerbaycan_li

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Ocak 2010
Mesajlar
1,201
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
yazdıklarınızı okudum...katılmadığım noktalar mevcut

Vehhabilerin ibadetleri kabul edip de, tembellikle yapmayana kâfir, müşrik demeleri, Ehl-i sünnet olmadıklarını göstermektedir. (Hadika)

yani bugun vehhabi dige tanıtılan selefiler...bole düşünmemektedirler...yani ilk once bunu demek icin ibadetin ne oldugunu bilmemiz gerek...sonra hangi ibadetlerin terki insani kafir yapar bilmemiz gerek...mesela sizin goruşünze gore İmam Ahmed bin hanbel haşa vehhabi ve akidesi bozuk bir sapiktir...neden Cunki namaz kilmayan kafirdir diyor...ve bunun gibi bir çok İslam alimi namaz konusnda ihtilaf etmişlerdir...namaz kılmayanın hukmu konusunda...yani bunun dışında tembellik dolayisiyla ibadeti terk eden mesela dua bir ibadettir ben tembellik ederek dua etmeyi terk etsem bir sure kafir mi olacagim?...bu konuda iyice düşünmenizde fayda goruyorum..

kaldıki konu Amel imandanmıdır degilmidir? noktasina gelip çıkmış...İmam ebu hanifeye gore dediginiz gibi amel imandan degildir...ama diger bir çok İslam alimine gore amel imandandır....şimdi ben cozdum olayi, eger amelin imandan oldugunu düşürsek ki, ben ole dusnuyorum (alimlerin gorusunu alarak ve ayeti alarak başta)....o zaman İman artar ve eksilir diye biliriz...ama Mesela İmam ebu hanfie ameli imandan saymiyorsa, o zaman iman artmaz ve azalmaz dige dusnulur...

simdi amelin imandan olduguna dair yazı paylaşalim....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt