aliye_aliye
Altın Üye
- Katılım
- 25 Eki 2006
- Mesajlar
- 16,828
- Tepki puanı
- 4
- Puanları
- 38
- Konum
- ~* پایتخت آن بهشت *~
- Web Sitesi
- www.fizikist.com
Yıllardır beni uyuttun. Hep yarına bıraka bıraka koca bir ömür heder oldu.
Gecelerim teheccütsüz heyecansız gündüzlerim semeresiz başarısız geçti.
Acaba yarın yarın diye uyuttuğun yarınlarımı, meçhul bir yarında nasıl
doldurabileceksin?
Ne zaman beni çevreleyen basitliklerle bağımlılıklara civciv misali küçük
bir darbe vurup hür dünyaya açılmak istesem, granitten dağlar gibi karşıma
dikildin. Olmadık desiselerle beni kandırdın. Bitmeyen isteklerle beni
aldattın. Yıllardır taam (yemek), kelam (konuşma) menam (uyku)
hapisanesinde, inim inim inlettin, ızdıraplarımı, bana ney gibi dinlettin.
İrademi, rehavet, meskenet zincirleriyle sımsıkı sardın.
Bana sunulan saat altınlarını değerlendiremedin. Hepsini badi heva zayı
ettin. Kimbilir, içinde ne hediyeler saklayan günlerin ve ayların zarfını
açamama bile müsaade etmedin. Hepsi boşa gitti. İçlerinde neler sakladığını
anlayamadan.
Söyler misin; ALLAH aşkına, senin yaşayan bir cenazeden ne farkın var?
İnsan süresini ağlaya ağlaya okudun. Amma o muhteşem sarayın kapılarını bir
türlü aralayamadın. Kendini, kendi çevreni tanıdığın kadar tanıyamadın.
Kendi içinde kendine yabancı kaldın. Kendi kendine hapisane yaptın.
Fetih süresini okudun, bırak dışarıyı, içinde bir tek fetih bile yapamadın.
Konuşma, yemek, uyku esaretinden kurtulamadın. İradeni feth edemedin.
Namazla cenneti takas etmeyi çalıştın, ayetleri bir teyp gibi ezberledin
amma uyguladıkların hep adetlerin oldu.
Peygamberimizin saçlarını ağartan Hud süresiyle karanlık gecelerin bir
türlü aydınlatamadın. Gayreti hep birilerinden bekledin. Senin de birileri
olduğunu hep unuttun.
Bir fikir uğruna hayatı hakir gören peygamberlerin hayatını, uzun kış
gecelerinde kıssa niyetiyle okudun. Fakat hayatındaki kışları, bir türlü
baharlara çeviremedin. Çünkü onları anlayamadın.
Yusufu düşündün mü hiç? Kuyu diplerini sultanlığa sıçrama rampası
yaptığını, hapisaneleri nasıl medreseye çevirdiğini anlayabildin mi? Dünya
ve içindeki her şey ayaklarının ucundayken hayatı istihkar edip ölümü
özlemesini anlayabildin mi? Anlayamadın evet anlayamadın... onun içindir ki
Yusufta boğulan dünyada, boğulmak üzere ölüm çığlıkları atıyorsun.
Ateşler içindeki İbrahimin ateşleri bir baharistana çevirdiğini, bıçak
altındaki İsmailin yeniden doğduğunu, Sefinei Nuhu batırmak isteyen
tufanların ancak sahili selametle çıkmasına hizmet ettiğini suikastlar
içinde İsanın denizler ortasında, Musanın nasıl vuslata erdiğini
anlayabildin mi?
Anlayamadın ...
Ya çelikten duvarlara çarpmış gibi bir örümcek ağı karşısında beyinleri
dumura uğrayan müşriklerin düştüğü perişan halde yatan gizli hikmeti
çözebildin mi?
Bir gergef gibi ömrünün her anın çile yumağıyla dokuyan Hz. Muhammed
(S.A.V) 'Ümmetim' derken sen nefsim dedin. O davam derken sen hevam dedin.
O davasını yüceltirken sen hevanda cüceleştin. Onun çağları peşinden
sürükleyen davasından ne yazık ki kala kala sarığı, sakalı, tesbihi,
umresi, namazı kaldı. Ne yazık ki; onları da bir türlü anlayamadın.
Kokularla süslediğin sakalın ruhunu, ruhunla mecz edemedin. Dolayısıyla
sakallı çocuk olmaktan kurtulamadın!
Başındaki sarık beyaz kefenin iken, yastığının altındaki ölümü çok
uzaklarda zannettin. Dünyanın oyuncaklarıyla evcilik oynarken, dünyanın
elinde, oyuncaklaştığının farkında bile olamadın.
Bir adet halinde getirdiğin beş vakit namazın aynı safta omuz omuza namaz
kıldığın kardeşini gıybet etmekten seni kurtaramadı. Kalbine gözüne
kulaklarına el ve ayaklarına tutturamadığın oruçların sadece midene
münhasır kaldı. Oruç tuttuğunu zannettin amma, aç kaldığını anlayamadın.
Başına taç ettiğin başörtüsü sadece başını örtebildi. Başının altındakiler
ne yazık ki başörtüsünden nasibini alamadı. Çünkü başörtüsünü takva
örtüsüyle birlikte örtmedin. Gözlerin, kalbin ve duyguların çıplak kaldı.
Kendini fark ettirebilmek için aynanın karşısında çeşit çeşit kılıklara
girdin. Yapmacık gülüşlerle, hırsızlama bakışlarla başkalarının duygularını
çalmaktan utanmadın. Ruhunun çığlıklarına bedel sen gülüyordun. Düştüğünü
ve düşürdüklerini anlayamadın.
Burnunun dibindeki farzları görmezden gelip, sünnet diye diye defalarca
umreye gittin. Kabeyi tavaf ettin. Yeryüzündeki iki milyar Müslümanın
sadece kemmiyet olduğunu, bir keyfiyet olmadığını hiç düşündün mü? Düşündün mü binlerce birilerimiz varken nasıl ayrı kaldığımızı nasıl
parçalandığımızı.
Aynı camii de birlikte namaz kıldığın kardeşinin fakru zaruretini
görmezden geldin. Onu ihtiyaçları pençesinde kıvranırken, zevkle seyrettin.
O kuşların dondurucu soğuklarını kemiklerinde ısıtırken, sen buğulu
camların arkasında tesbih çekiyordun. Dünya cennet kevserlerine denk bir
lezzeti, kardeşinin acılarını dindirme lezzetini tadamadın. O lezzeti falan
duayı şu kadar okuyarak alacağını zannettin. Aldandın. Elindeki elmasları
birkaç şekerlemeye değişen ahmak çocukları gibi aldandın.
Hani hepimiz mümindik, hani birimizin ızdırabı hepimizin ızdırabıydı. Hani
şarkta bir müminin ayağına diken batsa, garptaki mümin rahatsız olacaktı.
Hani bir mümin öldüğü zaman, sema ve arz onun ölümüne gözyaşı dökerdi. Hani
mümin yeryüzünün zinetiydi. Hani müminler bir vücudun azaları gibiydi. Hani
göz ağrısa, bütün vücud o acıyı içinde hissedecekti.
Hani Hz. Ebubekirin teslimiyeti? Hani Hz. Ömerin destanlaşan adaleti?
Hani Hz.Osmanın dillerden düşmeyen hayası? Hani Abdurrahman gibi
zenginler? Hani Ebuzer gibi fakirler hani Ensar Muhacır gibi kardeşlikte
yarışanlar nerede, nerede hani? Anlayamadın. Ne yazık ki bunları
anlayamadın!
Anla artık!... Ne olur anla!
Anla ki, cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil!
Anla ki; cennete giden yol asfaltla döşenmemiş!
Anla ki; bedelini ödemediğin hiçbir şeye sahip olamazsın!
Anla ki; dünyayı bize bizler zindan ediyoruz.. ihmallerimiz, enaniyetimiz,
samimiyetsizliğimiz ......
Anla ki; Eyüp gibi sabır erbaini doldurmadan, Yusuf gibi kuyu diplerinde
yıllarca çile çekmeden, Yakuplar gibi gözlerini hasrete kurban etmeden
,olmaz!
Anla ki; İsmailler gibi bıçak altına yatmadan, İbrahimler gibi YA ALLAH
deyip kendine ateşlere atmadan olmaz. Sefinei Nuh gibi tufanları yara yara
hedeflere gitmeden olmaz!
Ve Anla ki; bir ömür boyu gözyaşlarını ceyhun edip alın teriyle mecz ederek
ümmeti için an be an, dem be dem, çile çeken Hz. MUHAMMED (s.a.v.) gibi
çekmeden olmaz!
Ve şunu çok iyi anla ki; başkalarının hayata Aşık olduğu kadar Ölüme Aşık
olmadan Olmaz!!!!!!
Gecelerim teheccütsüz heyecansız gündüzlerim semeresiz başarısız geçti.
Acaba yarın yarın diye uyuttuğun yarınlarımı, meçhul bir yarında nasıl
doldurabileceksin?
Ne zaman beni çevreleyen basitliklerle bağımlılıklara civciv misali küçük
bir darbe vurup hür dünyaya açılmak istesem, granitten dağlar gibi karşıma
dikildin. Olmadık desiselerle beni kandırdın. Bitmeyen isteklerle beni
aldattın. Yıllardır taam (yemek), kelam (konuşma) menam (uyku)
hapisanesinde, inim inim inlettin, ızdıraplarımı, bana ney gibi dinlettin.
İrademi, rehavet, meskenet zincirleriyle sımsıkı sardın.
Bana sunulan saat altınlarını değerlendiremedin. Hepsini badi heva zayı
ettin. Kimbilir, içinde ne hediyeler saklayan günlerin ve ayların zarfını
açamama bile müsaade etmedin. Hepsi boşa gitti. İçlerinde neler sakladığını
anlayamadan.
Söyler misin; ALLAH aşkına, senin yaşayan bir cenazeden ne farkın var?
İnsan süresini ağlaya ağlaya okudun. Amma o muhteşem sarayın kapılarını bir
türlü aralayamadın. Kendini, kendi çevreni tanıdığın kadar tanıyamadın.
Kendi içinde kendine yabancı kaldın. Kendi kendine hapisane yaptın.
Fetih süresini okudun, bırak dışarıyı, içinde bir tek fetih bile yapamadın.
Konuşma, yemek, uyku esaretinden kurtulamadın. İradeni feth edemedin.
Namazla cenneti takas etmeyi çalıştın, ayetleri bir teyp gibi ezberledin
amma uyguladıkların hep adetlerin oldu.
Peygamberimizin saçlarını ağartan Hud süresiyle karanlık gecelerin bir
türlü aydınlatamadın. Gayreti hep birilerinden bekledin. Senin de birileri
olduğunu hep unuttun.
Bir fikir uğruna hayatı hakir gören peygamberlerin hayatını, uzun kış
gecelerinde kıssa niyetiyle okudun. Fakat hayatındaki kışları, bir türlü
baharlara çeviremedin. Çünkü onları anlayamadın.
Yusufu düşündün mü hiç? Kuyu diplerini sultanlığa sıçrama rampası
yaptığını, hapisaneleri nasıl medreseye çevirdiğini anlayabildin mi? Dünya
ve içindeki her şey ayaklarının ucundayken hayatı istihkar edip ölümü
özlemesini anlayabildin mi? Anlayamadın evet anlayamadın... onun içindir ki
Yusufta boğulan dünyada, boğulmak üzere ölüm çığlıkları atıyorsun.
Ateşler içindeki İbrahimin ateşleri bir baharistana çevirdiğini, bıçak
altındaki İsmailin yeniden doğduğunu, Sefinei Nuhu batırmak isteyen
tufanların ancak sahili selametle çıkmasına hizmet ettiğini suikastlar
içinde İsanın denizler ortasında, Musanın nasıl vuslata erdiğini
anlayabildin mi?
Anlayamadın ...
Ya çelikten duvarlara çarpmış gibi bir örümcek ağı karşısında beyinleri
dumura uğrayan müşriklerin düştüğü perişan halde yatan gizli hikmeti
çözebildin mi?
Bir gergef gibi ömrünün her anın çile yumağıyla dokuyan Hz. Muhammed
(S.A.V) 'Ümmetim' derken sen nefsim dedin. O davam derken sen hevam dedin.
O davasını yüceltirken sen hevanda cüceleştin. Onun çağları peşinden
sürükleyen davasından ne yazık ki kala kala sarığı, sakalı, tesbihi,
umresi, namazı kaldı. Ne yazık ki; onları da bir türlü anlayamadın.
Kokularla süslediğin sakalın ruhunu, ruhunla mecz edemedin. Dolayısıyla
sakallı çocuk olmaktan kurtulamadın!
Başındaki sarık beyaz kefenin iken, yastığının altındaki ölümü çok
uzaklarda zannettin. Dünyanın oyuncaklarıyla evcilik oynarken, dünyanın
elinde, oyuncaklaştığının farkında bile olamadın.
Bir adet halinde getirdiğin beş vakit namazın aynı safta omuz omuza namaz
kıldığın kardeşini gıybet etmekten seni kurtaramadı. Kalbine gözüne
kulaklarına el ve ayaklarına tutturamadığın oruçların sadece midene
münhasır kaldı. Oruç tuttuğunu zannettin amma, aç kaldığını anlayamadın.
Başına taç ettiğin başörtüsü sadece başını örtebildi. Başının altındakiler
ne yazık ki başörtüsünden nasibini alamadı. Çünkü başörtüsünü takva
örtüsüyle birlikte örtmedin. Gözlerin, kalbin ve duyguların çıplak kaldı.
Kendini fark ettirebilmek için aynanın karşısında çeşit çeşit kılıklara
girdin. Yapmacık gülüşlerle, hırsızlama bakışlarla başkalarının duygularını
çalmaktan utanmadın. Ruhunun çığlıklarına bedel sen gülüyordun. Düştüğünü
ve düşürdüklerini anlayamadın.
Burnunun dibindeki farzları görmezden gelip, sünnet diye diye defalarca
umreye gittin. Kabeyi tavaf ettin. Yeryüzündeki iki milyar Müslümanın
sadece kemmiyet olduğunu, bir keyfiyet olmadığını hiç düşündün mü? Düşündün mü binlerce birilerimiz varken nasıl ayrı kaldığımızı nasıl
parçalandığımızı.
Aynı camii de birlikte namaz kıldığın kardeşinin fakru zaruretini
görmezden geldin. Onu ihtiyaçları pençesinde kıvranırken, zevkle seyrettin.
O kuşların dondurucu soğuklarını kemiklerinde ısıtırken, sen buğulu
camların arkasında tesbih çekiyordun. Dünya cennet kevserlerine denk bir
lezzeti, kardeşinin acılarını dindirme lezzetini tadamadın. O lezzeti falan
duayı şu kadar okuyarak alacağını zannettin. Aldandın. Elindeki elmasları
birkaç şekerlemeye değişen ahmak çocukları gibi aldandın.
Hani hepimiz mümindik, hani birimizin ızdırabı hepimizin ızdırabıydı. Hani
şarkta bir müminin ayağına diken batsa, garptaki mümin rahatsız olacaktı.
Hani bir mümin öldüğü zaman, sema ve arz onun ölümüne gözyaşı dökerdi. Hani
mümin yeryüzünün zinetiydi. Hani müminler bir vücudun azaları gibiydi. Hani
göz ağrısa, bütün vücud o acıyı içinde hissedecekti.
Hani Hz. Ebubekirin teslimiyeti? Hani Hz. Ömerin destanlaşan adaleti?
Hani Hz.Osmanın dillerden düşmeyen hayası? Hani Abdurrahman gibi
zenginler? Hani Ebuzer gibi fakirler hani Ensar Muhacır gibi kardeşlikte
yarışanlar nerede, nerede hani? Anlayamadın. Ne yazık ki bunları
anlayamadın!
Anla artık!... Ne olur anla!
Anla ki, cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil!
Anla ki; cennete giden yol asfaltla döşenmemiş!
Anla ki; bedelini ödemediğin hiçbir şeye sahip olamazsın!
Anla ki; dünyayı bize bizler zindan ediyoruz.. ihmallerimiz, enaniyetimiz,
samimiyetsizliğimiz ......
Anla ki; Eyüp gibi sabır erbaini doldurmadan, Yusuf gibi kuyu diplerinde
yıllarca çile çekmeden, Yakuplar gibi gözlerini hasrete kurban etmeden
,olmaz!
Anla ki; İsmailler gibi bıçak altına yatmadan, İbrahimler gibi YA ALLAH
deyip kendine ateşlere atmadan olmaz. Sefinei Nuh gibi tufanları yara yara
hedeflere gitmeden olmaz!
Ve Anla ki; bir ömür boyu gözyaşlarını ceyhun edip alın teriyle mecz ederek
ümmeti için an be an, dem be dem, çile çeken Hz. MUHAMMED (s.a.v.) gibi
çekmeden olmaz!
Ve şunu çok iyi anla ki; başkalarının hayata Aşık olduğu kadar Ölüme Aşık
olmadan Olmaz!!!!!!