Esma-ül Hüsna 14. Gün
Esma-ül Hüsna 14. Gün
Esma-ül Hüsna 14. Gün
EL-VEDÜD
"Sonsuz muhabbete, yegâne lâyık olan."
"Mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen."
“İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren.
" (Rabbin), ilk olarak yaratan ve tekrar diriltendir. O, Gafur ve Vedûd'dur." [Bürûc: 85/14.]
Bir hadis-i kutside, "Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve mahlukatı yarattım" buyrulur. Nur Müellifi, "Muhabbet bu kâinatın bir sebeb-i vücududur" buyurmakla bu hakikate işaret eder. Yani, Cenâb-ı Hak, isimlerinin tecelli etmesini murat etmiş ve bu âlemi yaratmıştır.
Muhyiddin Arabî Hazretleri, "Rahmetim gazabımı geçti" hadis-i kutsisini şöyle tefsir ve tevil eder:
"ALLAH, dileseydî bütün isimlerini tecellisiz bırakırdı. Zâtı, bütün bu tecellilerden ganidir, yani O'nun o mukaddes zâtı, hiçbir ismin tecellisine muhtaç değildir. Ama o isimler tecelli etmek ve eserlerini göstermek isterler. İşte Cenâb-ı Hak, esmayı hüsnasına rahmetle nazar etmiş, onları tecellisiz bırakmamak için bu âlemi yaratmıştır."
Kendi isimlerini, idrakinden aciz olduğumuz mukaddes bir muhabbetle seven ALLAH, onların tecellisine hizmet eden şu mahlukatını da sever.
İşte bu sevgi, bu merhamet Vedûd isminden gelmektedir.
ALLAH her bir eserini sevmekle birlikte, bu sevgi ve merhametin odak noktası, en mükemmel eser olan insandır, çünkü, bütün ilâhî isimlerin aynası, tecelligâhı odur.
ALLAH'a inanan, ilâhî isimleri okuyan, onların tecellilerinden azamî ölçüde istifade etmeye çalışan mü'minler, arif ve âlim zâtlar, ALLAH'ın muhabbetine daha fazla mazhar olurlar. Onların, en mümtaz vasıfları, kalplerinde ALLAH sevgisinin hâkim olmasıdır.
Bir kulun kalbi, ilâhî muhabbetle ne ölçüde dolup taşarsa, ALLAH da o kulunu diğer kullarına nisbetle o kadar fazla sever. O bahtiyar kul, böylece Vedûd ismine parlak bir ayna olur.
Nur Külliyatından, harika bir tespit:
"İnsan, kâinatın en cami' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir." [Sözler.]
Bu ism-i şerif için kaydettiğimiz mânâlardan birisi, mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen’, şeklinde idi. Bu mânâya göre,
bir kul diğer insanlara ve hatta hayvanlara ve bitkilere, rahmet nazarıyla baktığı, onları ALLAH namına sevdiği ve onlara yardım ettiği ölçüde Vedûd isminden ayrı bir feyiz alır
EL-MECÎD
“Zâtı mukaddes, şânı yüce, keremi ve ihsanı bol olan."
“(ALLAH) yüce arşın sahibidir; Mecid'dir." [Bürûc: 85/15.]
ALLAH'ın şanı yüce olduğu gibi, ihsan ve yardımı da son derece boldur. Demek oluyor ki, bu mübarek isimde her iki sıfat birden ifade edilmektedir.
"Elbette, Rabbimizin şânı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk." [Cin: 72/3.]
âyet-i kerîmesinde, Mecîd isminin 'şânı yüce' mânâsı ağırlıklıdır ve ALLAH'ın çocuk ve eş edinmekten münezzeh ve yüce olduğuna dikkat çekilir.
"...ALLAH'ın emrine mi şaşıyorsun? ALLAH'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye lâyık olandır, Mecîd'dir." [Hud: 11/73.]
âyetinde ise, ihsan ve yardım mânâsı nazara verilir.
ALLAH, razı olduğu kullarının da şânını yüceltir ve onlara bol ihsanlarda bulunur.
Bu şereften daha çok pay almak isteyen bir kul, ihlâs, takva ve salih amel vadilerinde ilerlemeğe çalışmalı, ayrıca ALLAH'a çok hamd etmeli ve O'nun ihsanlarını sıkça hatırlayıp çokça ilan etmelidir.
EL-BÂİS
"Kıyametten sonra ölüleri tekrar dirilten."
"Peygamber gönderen; ölü kalpleri hidayetle dirilten."
“Nasıl oluyor da ALLAH'ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti;
sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz." [Bakara: 2/28.]
Bâis ismi için imam Gazâlî Hazretleri, "ikinci bir inşa ile ölüleri dirilten" mânâsı verir. Bu mânâ, aklımıza şöyle bir tefekkür levhası açar:
Ölü elementleri bir araya getirip insan bedeni haline koyan ALLAH, ruhun bedenden ayrılmasıyla ölümü tattırdığı insana, ahiret âlemine münasip bir ceset giydirerek, yeniden dirilişi tattıracak ve böylece insan, Cennet yahut Cehennemle son bulacak olan ikinci bir yolculuğa başlamış olacaktır.
Ruhun hayatı devamlıdır. Bedenden ayrılması, onun hayatında bir noksanlık meydana getirmez. Buna göre, Bâis ismine, 'ölüleri dirilten' diye mânâ verdiğimizde, cesetlerin yeniden hayata kavuşmasını kastederiz.
ALLAH, akıllara durgunluk veren diriliş mucizesiyle, Bâis ismini tecelli ettirecektir.
Ba's, yani öldükten sonra diriliş, gerçekte 'kabir âleminden mahşere çıkış' demektir. Doğum, ana rahminden dünyaya gelişin ismi, ölüm dünyadan kabre göçüşün ismi olduğu gibi, ba's da kabirden mahşere çıkışın ismidir.
Gerçekte, ömrümüzün her safhası bir diriliştir. Ana rahminde nutfeden alâka safhasına geçen bir beden için, nutfe safhası ölmüş, yeni bir devre başlamıştır. Tavırdan tavıra geçerek dokuz ay devam eden bu yolculuk, dünyaya çıkışla yeni bir devreye girer.
Ölümle bu safhaya son verildiği gibi, ba's ile de kabir hayatı son bulur. Yani, "ba's" kabir hayatının sona ermesi, mahşer ve hesap safhasının ise başlaması demektir.
Buna göre, Bâis ismine, "Kabir alemindeki ruhların bir anda ceset giyerek ahiret âlemine doğuşları, haşir meydanına çıkışları" şeklinde mânâ verebiliriz.
Dirilişle ilgili bir âyet-i kerîme:
"İnsan der ki: Ben öldüğüm zaman mı tekrar diri olarak çıkarılacağım? insan hiç düşünmez mi ki, kendisi önceden hiçbir şey değilken biz yarattık onu." [Meryem: 19//66-67.]
Ve bir hadis-i şerif:
"Şuna da taaccüb olunur ki, her gün, her gece ölüp dirilip dururken ba'si ve nüşûru inkâr eder."
Nur Külliyatında, uyku için 'mevtin (ölümün) küçük kardeşi' denilir. İnsan, his dünyasının şu âlemden çekilmesiyle uykuya geçmiş olur ve kendisine bir başka âlemin kapısı açılır. Artık aynı hisler, bu yeni âlemde vazife görürler.
Rüyasında bir şeyler görüp işitirken, gözleri kapalıdır ve kulağı yanındaki konuşmaları işitemez haldedir.
İşte bu hal, ölüme ve kabir hayatına çok güzel bir misaldir.
Uyanma hadisesiyle, his dünyası yeniden dünya hayatıyla ilgilenmeye başlar; bu ise dirilmeye en güzel bir misaldir.
Demek oluyor ki, ALLAH Resulünün(a.s.m.)hadis-i şeriflerinde beyan ettikleri gibi, insan her gün hem ölümün hem de dirilmenin misallerini yaşar.
Böyle bir insanın dirilişi inkâr etmesi, gerçekten hayreti muciptir.
Esma-ül Hüsna 14. Gün
Esma-ül Hüsna 14. Gün
EL-VEDÜD
"Sonsuz muhabbete, yegâne lâyık olan."
"Mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen."
“İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren.
" (Rabbin), ilk olarak yaratan ve tekrar diriltendir. O, Gafur ve Vedûd'dur." [Bürûc: 85/14.]
Bir hadis-i kutside, "Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve mahlukatı yarattım" buyrulur. Nur Müellifi, "Muhabbet bu kâinatın bir sebeb-i vücududur" buyurmakla bu hakikate işaret eder. Yani, Cenâb-ı Hak, isimlerinin tecelli etmesini murat etmiş ve bu âlemi yaratmıştır.
Muhyiddin Arabî Hazretleri, "Rahmetim gazabımı geçti" hadis-i kutsisini şöyle tefsir ve tevil eder:
"ALLAH, dileseydî bütün isimlerini tecellisiz bırakırdı. Zâtı, bütün bu tecellilerden ganidir, yani O'nun o mukaddes zâtı, hiçbir ismin tecellisine muhtaç değildir. Ama o isimler tecelli etmek ve eserlerini göstermek isterler. İşte Cenâb-ı Hak, esmayı hüsnasına rahmetle nazar etmiş, onları tecellisiz bırakmamak için bu âlemi yaratmıştır."
Kendi isimlerini, idrakinden aciz olduğumuz mukaddes bir muhabbetle seven ALLAH, onların tecellisine hizmet eden şu mahlukatını da sever.
İşte bu sevgi, bu merhamet Vedûd isminden gelmektedir.
ALLAH her bir eserini sevmekle birlikte, bu sevgi ve merhametin odak noktası, en mükemmel eser olan insandır, çünkü, bütün ilâhî isimlerin aynası, tecelligâhı odur.
ALLAH'a inanan, ilâhî isimleri okuyan, onların tecellilerinden azamî ölçüde istifade etmeye çalışan mü'minler, arif ve âlim zâtlar, ALLAH'ın muhabbetine daha fazla mazhar olurlar. Onların, en mümtaz vasıfları, kalplerinde ALLAH sevgisinin hâkim olmasıdır.
Bir kulun kalbi, ilâhî muhabbetle ne ölçüde dolup taşarsa, ALLAH da o kulunu diğer kullarına nisbetle o kadar fazla sever. O bahtiyar kul, böylece Vedûd ismine parlak bir ayna olur.
Nur Külliyatından, harika bir tespit:
"İnsan, kâinatın en cami' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir." [Sözler.]
Bu ism-i şerif için kaydettiğimiz mânâlardan birisi, mahlukatını seven ve onların hayrını isteyen’, şeklinde idi. Bu mânâya göre,
bir kul diğer insanlara ve hatta hayvanlara ve bitkilere, rahmet nazarıyla baktığı, onları ALLAH namına sevdiği ve onlara yardım ettiği ölçüde Vedûd isminden ayrı bir feyiz alır
EL-MECÎD
“Zâtı mukaddes, şânı yüce, keremi ve ihsanı bol olan."
“(ALLAH) yüce arşın sahibidir; Mecid'dir." [Bürûc: 85/15.]
ALLAH'ın şanı yüce olduğu gibi, ihsan ve yardımı da son derece boldur. Demek oluyor ki, bu mübarek isimde her iki sıfat birden ifade edilmektedir.
"Elbette, Rabbimizin şânı yücedir. O, ne bir eş edinmiştir, ne de bir çocuk." [Cin: 72/3.]
âyet-i kerîmesinde, Mecîd isminin 'şânı yüce' mânâsı ağırlıklıdır ve ALLAH'ın çocuk ve eş edinmekten münezzeh ve yüce olduğuna dikkat çekilir.
"...ALLAH'ın emrine mi şaşıyorsun? ALLAH'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye lâyık olandır, Mecîd'dir." [Hud: 11/73.]
âyetinde ise, ihsan ve yardım mânâsı nazara verilir.
ALLAH, razı olduğu kullarının da şânını yüceltir ve onlara bol ihsanlarda bulunur.
Bu şereften daha çok pay almak isteyen bir kul, ihlâs, takva ve salih amel vadilerinde ilerlemeğe çalışmalı, ayrıca ALLAH'a çok hamd etmeli ve O'nun ihsanlarını sıkça hatırlayıp çokça ilan etmelidir.
EL-BÂİS
"Kıyametten sonra ölüleri tekrar dirilten."
"Peygamber gönderen; ölü kalpleri hidayetle dirilten."
“Nasıl oluyor da ALLAH'ı inkâr ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti;
sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz." [Bakara: 2/28.]
Bâis ismi için imam Gazâlî Hazretleri, "ikinci bir inşa ile ölüleri dirilten" mânâsı verir. Bu mânâ, aklımıza şöyle bir tefekkür levhası açar:
Ölü elementleri bir araya getirip insan bedeni haline koyan ALLAH, ruhun bedenden ayrılmasıyla ölümü tattırdığı insana, ahiret âlemine münasip bir ceset giydirerek, yeniden dirilişi tattıracak ve böylece insan, Cennet yahut Cehennemle son bulacak olan ikinci bir yolculuğa başlamış olacaktır.
Ruhun hayatı devamlıdır. Bedenden ayrılması, onun hayatında bir noksanlık meydana getirmez. Buna göre, Bâis ismine, 'ölüleri dirilten' diye mânâ verdiğimizde, cesetlerin yeniden hayata kavuşmasını kastederiz.
ALLAH, akıllara durgunluk veren diriliş mucizesiyle, Bâis ismini tecelli ettirecektir.
Ba's, yani öldükten sonra diriliş, gerçekte 'kabir âleminden mahşere çıkış' demektir. Doğum, ana rahminden dünyaya gelişin ismi, ölüm dünyadan kabre göçüşün ismi olduğu gibi, ba's da kabirden mahşere çıkışın ismidir.
Gerçekte, ömrümüzün her safhası bir diriliştir. Ana rahminde nutfeden alâka safhasına geçen bir beden için, nutfe safhası ölmüş, yeni bir devre başlamıştır. Tavırdan tavıra geçerek dokuz ay devam eden bu yolculuk, dünyaya çıkışla yeni bir devreye girer.
Ölümle bu safhaya son verildiği gibi, ba's ile de kabir hayatı son bulur. Yani, "ba's" kabir hayatının sona ermesi, mahşer ve hesap safhasının ise başlaması demektir.
Buna göre, Bâis ismine, "Kabir alemindeki ruhların bir anda ceset giyerek ahiret âlemine doğuşları, haşir meydanına çıkışları" şeklinde mânâ verebiliriz.
Dirilişle ilgili bir âyet-i kerîme:
"İnsan der ki: Ben öldüğüm zaman mı tekrar diri olarak çıkarılacağım? insan hiç düşünmez mi ki, kendisi önceden hiçbir şey değilken biz yarattık onu." [Meryem: 19//66-67.]
Ve bir hadis-i şerif:
"Şuna da taaccüb olunur ki, her gün, her gece ölüp dirilip dururken ba'si ve nüşûru inkâr eder."
Nur Külliyatında, uyku için 'mevtin (ölümün) küçük kardeşi' denilir. İnsan, his dünyasının şu âlemden çekilmesiyle uykuya geçmiş olur ve kendisine bir başka âlemin kapısı açılır. Artık aynı hisler, bu yeni âlemde vazife görürler.
Rüyasında bir şeyler görüp işitirken, gözleri kapalıdır ve kulağı yanındaki konuşmaları işitemez haldedir.
İşte bu hal, ölüme ve kabir hayatına çok güzel bir misaldir.
Uyanma hadisesiyle, his dünyası yeniden dünya hayatıyla ilgilenmeye başlar; bu ise dirilmeye en güzel bir misaldir.
Demek oluyor ki, ALLAH Resulünün(a.s.m.)hadis-i şeriflerinde beyan ettikleri gibi, insan her gün hem ölümün hem de dirilmenin misallerini yaşar.
Böyle bir insanın dirilişi inkâr etmesi, gerçekten hayreti muciptir.