Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Elhamdülillah (2 Kullanıcı)

Aşk-ı Hicab

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Şub 2009
Mesajlar
12,148
Tepki puanı
25
Puanları
38
Yaş
40
Elhamdülillah aldığım her nefese, sağlığıma-sıhhatime, imanıma, huzuruma..

Binlerce kez Elhamdülillah..
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Hamd : “Bir ihsana karşı kalbin medih ve şükür duygularıyla dolması ve o ihsan sahibini tâzim etmesi”

Hamd ile şükür ilişkisi umum husus olarak özetlenebilir. Yani her şükür aynı zamanda bir hamddir. Ancak her hamd şükür değildir. Hamd, bize ve bütün mahlukata yapılan ikram ve izetleri Allaha takdim etmektir. Şükür ise daha hususi olarak bize yapılan ikramlara karşılık gelir. Bu nedenle şükür kelimesi hamdin yerini tutamaz. Hamd daha geniş ve şumüllüdür.

Kur’an’ın hülâsası olan Fatiha sûresi, “Âlemlerin Rabbine hamd” ile başlar. Demek ki âlemlerin terbiye edilmeleri insan için bir ihsan, bir ikramdır; Ona Rabbinin bir lütfudur.

Güneş bir terbiyeden geçmiş de ziya veriyor, ısı veriyor; gezegenlerini etrafında döndürüyor. Onu böylece terbiye eden Allah’ı medih ve sena ederiz. Bir de bu terbiyenin insana bakan ciheti var. Güneşin böylece terbiye görmesi sayesinde insanoğlu ondan istifade edebiliyor. Yâni, bu terbiye insana bir ihsan. Bu ihsana karşı da Rabbimize şükür borçluyuz. İşte hamd, bu medihle bu şükrü birlikte ifade eden mühim bir zikir.

Oksijenle hidrojeni ayrı ayrı terbiye eden, sonra bunların ikisini yeni bir terbiyeden geçirerek su hâline getiren Rabb-ül Âlemin’e hamdederiz. Zira, su yaratmak, nehir, göl, deniz yaratmak Allah’ın azim bir sanatı olduğu gibi insanoğluna da büyük bir ihsanıdır.

Gözümüzü görmeğe, elimizi tutmağa, ciğerimizi solunuma uygun olarak terbiye eden Rabbimize hamdederiz.

Dünyanın Güneş etrafında, Ay’ın da Dünya etrafında döndürülmesi büyük bir kudret tecellisi olduğu gibi, insan için büyük bir İlâhî ihsandır ve ikramdır. Onları böylece terbiye eden Allah’a hamdederiz.

Mü’minler için cenneti, kâfirler için cehennemi terbiye eden Hâlıkımıza hamdederiz.

Kur’an-ı Kerim'in “Rabb-ül Âlemin’e” hamd ile başlayıp, “Rabbünnâsa” sığınmakla son bulması ne kadar mânidardır. Rabb-ül Âlemin; bütün âlemlerin terbiye edicisi. Rabbünnas da insanı bütün organlarıyla ve bütün duygularıyla terbiye eden Allah. Âlemlerin terbiyesi, insana baktığı, insanın faydalanmasına en uygun şekilde yapıldığı için, âlemleri terbiye eden ancak insanın Rabbidir. Bir diğer ifadeyle insanın Rabbi ancak âlemleri terbiye eden zât olabilir. İşte insan bu tabloyu tefekkür ettiğinde ruh ve kalbi sonsuz bir minnet, medih ve şükür ile dolar. Allah’a sonsuz hamdeder.

Fikrimize kâinat kitabını okuma gücü veren, kalbimize iman ve marifeti yerleştiren Rabbimize hamdederiz. Kalb gözümüzü hidayetiyle açması ve bize kendini bildirmesi, tanıttırması, sevdirmesi, Allah’ın en büyük bir ihsanı bir ikramı olduğu kadar, en ince bir san’atıdır da. Dünün nutfesi bugün Rabbini tanıyor, O’nu seviyor, O’nun san’atlarını tefekkür edebiliyor.

San’atkârını bilen eser, kâtibini tanıyan kitap... Bunlar beşer hayâlinin erişemeyeceği noktalar. İşte hidayetle nurlanan bir mü’minin kalbi, Allah’ın böyle harika bir san’atı.

İnsan kendisinde tecelli eden bu kemal için hem Rabbini medih ve sena eder, hem de bu büyük lütuf karşısında O’na sonsuz derecede şükreder.

Hamd sadece insana mahsus değil. Diğer mahlûkların da en azından hâl diliyle hamdleri vardır. Bir yıldız, Allah’a hamdeder; yok iken var olduğu için. Zira, yoğu var etmek hem İlâhî bir san’at, hem de o yıldıza bir ihsandır.

Bir çiçek de Allah’a hamdeder. Suyu, toprağı terbiye ederek çiçek hâline getirdiği için Allah’ı hâl diliyle medih ve sena ettiği gibi, kendisine çiçek olmayı lütfettiği için de yine Rabbine şükreder. İşte bu medih ve şükür onun hamdidir.

Diğer varlıkları da bunlara kıyas ettiğimizde, her varlığın Allah’ı tesbih ettiği gibi O’na hamd de ettiğini bir derece hissedebiliriz.
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Sena edilen, övülen.”

“Fiilleriyle ve nimetleriyle hamde lâyık olan.”

“Ancak kendisine hamd edilen.”

“O’dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip yayar. O, Velî’dir, Hamîd’dir.” (Şûrâ Sûresi, 42/28)‘Hamd etmek’ denilince öncelikle, methetmek ve senada bulunmak akla gelir. Bu ise, bir kemâle karşı hayret ifadesidir.

Nur Külliyatı'nda, hamdin ancak Allah’a yapılabileceği izah edilirken şöyle buyrulur:

“Sebeb-i medh olan nimet ve ihsan ve kemâl ve cemâl ve medar-ı hamd olan herşey O’nundur, O’na aittir.” (Mektubat)

Bu kâinatta her şeyin en mükemmel şekilde yaratıldığını gören bir mü’min, neye baksa Allah’a hamd eder. Semaları direksiz durduran, kuru ağaçlardan meyveler çıkaran, beyin tezgahında düşünceleri dokuyan, cansız elementlerden hücreler yaratan Allah, sonsuz hamd ve senaya lâyıktır.

Yiyip içtiğimiz nimetler için de Allah’a hamd ederiz. Burada hamd, şükür mânâsına yapılmışsa da biraz düşünüldüğünde, bu şükürde de bir methetme ve senada bulunma mânâsının saklı olduğu görülecektir.

Meselâ, soframızda ekmek, peynir, yumurta ve zeytin bulunmuş olsun. Biz bu nimetler için Allah’a şükretmekle, aslında şöyle demiş oluruz: Buğday toprağın eseri değildir, toprağı ve suyu buğday haline getirmek bir ilâhî sanattır ve ancak Allah’a mahsustur. Aynı şekilde, zeytin de zeytin ağacının mahareti değildir. İneği süt, tavuğu yumurta fabrikası haline getiren ancak Allah’tır. Öyle ise bütün bu nimetler için ancak Allah’a şükür ve hamd etmeliyim.

Hamdin şükürden farkı, insana ulaşmayan nimetler için de hamd edilebilmesidir. Meselâ, bütün hayvanların dünya sofrasında birlikte rızıklanmalarını düşünen insan, bu muhteşem ziyafetin sahibi olan Allah’a hamd ve senada bulunur.

Fatiha Sûresi'nde, “hamdin, yani bütün medih ve senanın, ancak, Rabbü’l-âlemîn, Rahmân, Rahîm ve Mâliki yevmiddin olan Allah’a” ait olduğunun beyan edilmesi, Allah’ın diğer bütün isimlerinin de hamd ve senaya lâyık oldukları konusunda bir irşat ve bir işarettir.

Kul olarak, bize düşen vazife, her şeyi en mükemmel şekilde yaratan Allah’ın, bu akıl almaz harika icraatını tefekkür ve takdirle seyrederek medih ve senada bulunmaktır.

Hamd etme şerefinden nasiplenen bir insan, Allah’ın ihsanıyla, beğenilen ve methedilen bir kul olur; böylece bu isimden ayrı bir tecelli nuruna daha kavuşmakla şereflenir, yükselir ve yücelir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt