İçsel Çelişkilerimiz
Dünyada yaşayıp da kafası hiç karışmayan, hiç içsel ya da dışsal bir kaos yaşamayan var mı ki? Üstelik -zannedilenin aksine- yaş ilerledikçe bu karmaşanın azalıp yavaş yavaş hayatın tenhâ kıyılarında seyredeceğimiz gibi bir yanılgıya düşmememiz gerekiyor. Aksine, ne kadar çok yaşanmışlığımız ve hayat adına biriktirdiklerimiz varsa, omuzlarımızda taşımaya devam ediyoruz.
Geride bıraktığımız sadece zaman... Bazen, "Acaba insanların zaman ilerledikçe omuzlarının çökme nedeni bu olabilir mi?" diye düşünüyorum. Yani, geride bırakamadığımız azalmak yerine, her yaşadığımız gün bir yenisini eklediğimiz yüklerimizin ağır gelmesi mi omuzlarımızı böyle çökerten?...
Yaşam mücâdelesini sadece dış dünyaya karşı vermeyiz. Tek başımıza pek çok cephede savaş veririz. Bize kalsa elbette ki böyle bir tercih yapmayız;.ama ister kader deyin, ister irâde ya da diğer faktörler; bu, nefes aldığımız sürece devam edecek bir durumdur.
Tüm bunların içinde belki de bizi en çok yoran, kendi iç mücâdelemizdir. Bunca yıllık hayatımdan öğrendiğim bir şey varsa, o da insanın "truva atı"nın kendisi olduğudur. Çoğu insanın en büyük problemi, kendisine söz geçirememekten kaynaklanır. İşte bu değil midir ki insanları dünyada olmadık işler yapmaya sürükleyen, akla mantığa sığmaz olayları meydana getirten...?
Dünyada ve kendi içimizde dengeyi tutturmakta zorluk çekeriz kimi zaman... İçinde bu çelişkileri yaşayan insanlar, çoğunlukla inançları ve istekleri arasında sıkışıp kalmış insanlardır. Oysa mâneviyâtı güçlü olanlarımız, bu güce dayanarak doğruyu ve yanlışı iyi ayırt ederler ve gayet insânî bir şekilde, içlerinde bir çatışma yaşasalar bile, buna nokta koymakta zorlanmazlar. Çünkü bu hayatının bir imtihân dünyası olduğunun bilincindedirler ve imtihan vesilelerinin karşılarına her şekilde çıkabileceğini bildikleri için daima hazırlıklı bir şekildedirler. Tıpkı kitabın her yerinden soru çıkma ihtimaline karşın, kendini iyi hazırlamış çalışkan öğrenciler gibi...
Elbette ki herkes, kendi şahsına özel bir yaradılıştadır... Kimse, bir diğerinin doğrusunu benimsemek ya da aynı bakış açısından bakmak zorunda değildir. Fakat herkes, karşındakinin de kendi düşünce şekli olabileceğini ve kendi fikrini dayatmasının diktatörlükten başka bir şey olmayacağının bilincine varmalıdır.
Kabullenmek...Anahtar kelime, burada... Karşımızdakine kendi fikirlerimizi empoze edip değiştirmeye çalışmak yerine insanları olduğu gibi kabullenebilirsek, daha uyumlu bir toplum olabileceğimizi düşünüyorum.Aynı düşünce ve fikirleri taşıyan insanlar, zaten birbirlerini bulurlar ve irâdeleri doğrultusunda istedikleri bir gurubun altında birleşebilirler. Ama insanlar, artık birbirlerinin boğazından ellerini çeksin istiyorum... Hem dünya ile hem de kendimizle uyum içerisinde olabilmek için Allah'ın koyduğu kuralların mânâsını keşfetmekte fayda var.
Bu kuralların ışığında, benim anlayabildiğim, insanoğlunun hem alabildiğince özgür, hem de olabildiğince sınırlı olduğu... Ama bunda kafa karıştıracak ya da kaosa sürüklenecek bir şey yok. Doğru ile yanlışın ayrımına varabildiğimiz sürece özgürüz... Bunlara gözümüzü kapattığımız kadar da sınırlı... Tercih sizin...
(Ayşegül Osmanoğlu)