ahmetmeydani
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Ocak 2012
- Mesajlar
- 149
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 64
ONSEKİZİNCİ BÖLÜM
..işte o zaman esfeli safiline düşerler.
--Esfeli safilin ne demek?
--Aşağıların aşağısı demektir.
--Yaw iyiki öyle bir yükümlülüğümüz yok ha! Ne ederdik sonra?
--Orası öyle ama, yükümlülüğü yerine getirenler iç,in de büyük mükafaatlar var.
--Nedir o mükafaatlar?
--Mesela Cemalullahı görmek. Sonra cennete gitmek.
--Yani müslümanlar ALLAH'ı (cc) görecekler mi?
--Evet, elbette.
--Çok büyük bir saadet.
--Tabii ki.
--Peki cennet nasıl bir yer?
--Onu daha sonra size anlatacağım inşaALLAH. Şimdi size oruçtan bahsedeyim inşaALLAH.
--Evet ya oruç.
--Şimdi size orucu anlatmaya başlayacağım inşaALLAH:
Ramazan-ı Şerif ayı, 11 ayın sultanıdır. Ümmet-i Muhammed’in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri Teravih namazlarıyla ihyâ edilir. Ramazan-ı Şerif Kur’an ayıdır. Bu itibarla, Kur’an okumasını bilen herkes, bu ayda bir hatim yapmalıdır. Ramazan-ı Şerif ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem’den âzaddır.
Oruç lügatte, bir şeye karşı kendini tutmaktır. Nitekim ALLAH Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Meryem’den hikâyeten şöyle buyurmuştur: “Ben, Rahman (olan ALLAH) için oruç adadım (Yani söz söylememeye nezrettim). Onun için bugün hiçbir kimseye kat’iyyen söz söylemeyeceğim” (Sûre-i Meryem, Âyet 26) Kısaca Meryem vâlidemiz burada, konuşmamayı adadım demek istemiştir.
Dînî ıstılahta ise Oruç; tutmakla mükellef kimselerin niyet ederek, fecrin doğuşundan, imsâk vaktinden güneşin batışına kadar, ibâdet niyetiyle yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmak gibi orucu bozan şeylerden uzak durmak, bunları yapmamaktır.
Oruç, İslâm’ın beş temel şartından biridir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “Ey iman edenler! Takvâ üzere olasınız diye, sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi, size de oruç tutmak farz kılınmıştır.” (Sûre-i Bakara, Âyet 183) “Kim o aya (Ramazan ayına) erişirse oruç tutsun” (Sûre-i Bakara, Âyet 185.)
Hâdis-i Şeriflerde de; “Eğer kullar Ramazan ayındaki fazileti bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını isterlerdi” (Mecmau’z-Zevâid, 3/140-14.) “Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır” buyrulmuştur. (Et-Terğib ve’t-Terhîb, 2/92)
Ramazan Orucu, Hicret’in ikinci yılı Şâ’ban ayının onunda, kıble Kâ’be’ye döndürüldükten bir buçuk sene sonra farz kılınmıştır. Gerek Âyet-i Kerîmelerden gerekse Hadis-i Şeriflerden anlaşılacağı üzere, orucun ruhî ve bedenî yönden pek çok hikmetleri vardır. Ancak, hepsinden önce oruç, Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’ne itaat ve ibâdettir. Mü’min kul, bu itaatinden ötürü hudutsuz bir şekilde ecir kazanır, ALLAH’ın rızâsına nâil olur. Çünkü oruç, sadece ve sadece ALLAH içindir. ALLAH’ın keremi ise pek geniştir. Kezâ, “Reyyan” denilen ve sadece oruçlulara tahsis edilmiş bulunan Cennetin o hususi kapısından içeri girme hakkı elde edilmiş olur.
Mü’min oruç sebebiyle, daha önce hasbelbeşer işlediği günahlardan dolayı hak ettiği azaptan da kendini uzaklaştırır. Oruç, bir yıldan öbür yıla kadar işlenen küçük günahlara keffarettir. Oruçtan hâsıl olan itaat sebebiyle Mü’min, ALLAH’ın çizdiği yolda dosdoğru gider. Çünkü oruç, ALLAH’ın emirlerini tutmak ve yasaklarından sakınmaktan ibâret bulunan takvâyı gerçekleştirir, irâdeyi kuvvetlendirir, gayreti biler, sabrı öğretir, zihnin berraklaşmasına, tefekkürün parlamasına yardımcı olur. Lokman Hekim oğluna şöyle demiştir: “Oğlum, mide dolduğu zaman tefekkür uyur, dil hikmetsiz olur, â’zâlar ALLAH’a ibâdetten geri kalır.”
...orada toplanan mahlukat pür dikkat Dede'yi dinliyorlardı.
--Ya bu oruç gerçekten çok güzel bir ibadetmiş. Şayet ben mükellef olsaydım, kesinlikle bu ibadetten geri kalmazdım.
--Elbette ki hiç bir müslüman ibadetlerden geri kalmaz. İbadetlerin hem manevi hem de maddi faydaları vardır.
--Nasıl yani?
--Şöyle ki:
Oruç insana, düzen ve disiplin öğretir. Çünkü oruç, oruçluyu muayyen bir vakitte yemeye içmeye mecbur eder.
Oruç, insandaki merhamet ve kardeşlik bağlarını geliştirir. Müslümanları birbirine bağlayan yardımlaşma ve ictimâî tesânüd (sosyal dayanışma) bağlarını kuvvetlendirir. Oruçlu kişinin açlık ve ihtiyaç hissetmesi onu başkalarına iyilik yapmaya sevkeder… Fakirlik, hastalık ve açlık sıkıntıları mevzuunda başkalarının derdine ortak olmaya teşvik eder. Oruç fiilen insanın hayatını yeniler, vücuttaki fazlalıkları atar, mideyi ve hazım organlarını rahatlatır, yiyecek ve içeceklerin bıraktığı kokuları yok eder. Hadis-i Şerifte de buyrulduğu gibi; “Oruç tutan sıhhat bulur”, “Sizlere oruç tutmanızı tavsiye ederim. Çünkü oruç kalplerinizi saflaştırır” (Künz-ül Hakâyık) Oruç, fakirlere karşı şefkatli ve merhametli olmayı öğretir. Çünkü nefis bazı zamanlarda açlığın acısını tadınca, bu acıyı diğer bütün zamanlarda da hatırlayarak, fakirlere karşı merhametli davranmasını temin eder, dolayısiyle ALLAH indinde güzel bir mükâfata kavuşur.
Hülâsa, yukarıdan beri saymaya çalıştığımız bütün bu faydalı ve güzel hasletleri kazandıran orucun farz olduğu mübârek Ramazan-ı Şerif ayına ulaşmış bulunmaktayız. Bu bakımdan herşeyden önce bizleri bu aya kavuşturan yüce Rabbimize şükretmeliyiz. Zirâ, geçen sene beraber iftar ettiğimiz bazı insanlar, ne yazık ki bu aya ulaşmadılar. Rabbimiz bizleri ve topyekün Ümmet-i Muhammed’i Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve feyz deryasından mahrum etmesin, felâha ermeyi nasib ü müyesser kılsın.
RAMAZAN-I ŞERİF AYININ FAZİLET VE ESRÂRI
İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed el-Farûkî es-Serhendî Kuddise Sırruh Hazretlerinden: «Ramazan-ı Şerif ayı büyük bir aydır. Bu ayda nâfile olarak kılınan namaz, zikir, sadaka ve benzerî ibâdetler, diğer aylarda edâ olunan farz ibâdetlerin sevâbı ile eşittir. Bu ayda bir farz ibâdeti edâ eden, diğer aylarda yetmiş farz ibâdeti edâ edenin ecrini alır.
Bir kimse, Ramazan-ı Şerif ayında bir oruçluya iftar ettirirse, günahlarına keffâret olacağı gibi, kendisini de Cehennem azâbından kurtarmış olur. İftar ettirdiği kimsenin sevabından birşey eksilmeksizin, onun sevâbı kadar da kendisine sevap verilir.
Ramazan-ı Şerif ayında, bir kimse kölesinin veya hizmetinde bulunanların vazifelerini hafifletirse, ALLAH Teâlâ kendisini bağışlar ve Cehennem azâbından âzâd eder. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Ramazan-ı Şerif ayına girdiği zaman, bütün esirleri serbest bırakırdı. İstek ve ihtiyaç sahiplerine ihsanlarda bulunurdu.
Bir kimse Ramazan-ı Şerif ayında hayırlı işler ve faydalı amellerde muvaffak olursa, bu muvaffakiyeti bütün sene boyunca devam eder. Şayet bu ay, dağınık ve perişanlık içerisinde geçerse sene boyunca, dağınıklık ve perişanlık sürer. Bu bakımdan, mümkün olduğu kadar bu ay içinde cem’iyyet elde etmeye (derlenip toparlanmaya) çalışmak lâzımdır. Bunun için de bu ayı ganîmet bilmelidir. ALLAH sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri, bu gecelerin her birinde, Cehennem azâbına müstehâk olmuş binlerce kimseyi âzâd eder. Bu ay içinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, Şeytanlar zincire vurulur ve rahmet kapıları açılır.
ONSEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU
..işte o zaman esfeli safiline düşerler.
--Esfeli safilin ne demek?
--Aşağıların aşağısı demektir.
--Yaw iyiki öyle bir yükümlülüğümüz yok ha! Ne ederdik sonra?
--Orası öyle ama, yükümlülüğü yerine getirenler iç,in de büyük mükafaatlar var.
--Nedir o mükafaatlar?
--Mesela Cemalullahı görmek. Sonra cennete gitmek.
--Yani müslümanlar ALLAH'ı (cc) görecekler mi?
--Evet, elbette.
--Çok büyük bir saadet.
--Tabii ki.
--Peki cennet nasıl bir yer?
--Onu daha sonra size anlatacağım inşaALLAH. Şimdi size oruçtan bahsedeyim inşaALLAH.
--Evet ya oruç.
--Şimdi size orucu anlatmaya başlayacağım inşaALLAH:
Ramazan-ı Şerif ayı, 11 ayın sultanıdır. Ümmet-i Muhammed’in ayıdır. Gündüzleri oruçla, geceleri Teravih namazlarıyla ihyâ edilir. Ramazan-ı Şerif Kur’an ayıdır. Bu itibarla, Kur’an okumasını bilen herkes, bu ayda bir hatim yapmalıdır. Ramazan-ı Şerif ayının evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem’den âzaddır.
Oruç lügatte, bir şeye karşı kendini tutmaktır. Nitekim ALLAH Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Meryem’den hikâyeten şöyle buyurmuştur: “Ben, Rahman (olan ALLAH) için oruç adadım (Yani söz söylememeye nezrettim). Onun için bugün hiçbir kimseye kat’iyyen söz söylemeyeceğim” (Sûre-i Meryem, Âyet 26) Kısaca Meryem vâlidemiz burada, konuşmamayı adadım demek istemiştir.
Dînî ıstılahta ise Oruç; tutmakla mükellef kimselerin niyet ederek, fecrin doğuşundan, imsâk vaktinden güneşin batışına kadar, ibâdet niyetiyle yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmak gibi orucu bozan şeylerden uzak durmak, bunları yapmamaktır.
Oruç, İslâm’ın beş temel şartından biridir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “Ey iman edenler! Takvâ üzere olasınız diye, sizden öncekilere oruç farz kılındığı gibi, size de oruç tutmak farz kılınmıştır.” (Sûre-i Bakara, Âyet 183) “Kim o aya (Ramazan ayına) erişirse oruç tutsun” (Sûre-i Bakara, Âyet 185.)
Hâdis-i Şeriflerde de; “Eğer kullar Ramazan ayındaki fazileti bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını isterlerdi” (Mecmau’z-Zevâid, 3/140-14.) “Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır” buyrulmuştur. (Et-Terğib ve’t-Terhîb, 2/92)
Ramazan Orucu, Hicret’in ikinci yılı Şâ’ban ayının onunda, kıble Kâ’be’ye döndürüldükten bir buçuk sene sonra farz kılınmıştır. Gerek Âyet-i Kerîmelerden gerekse Hadis-i Şeriflerden anlaşılacağı üzere, orucun ruhî ve bedenî yönden pek çok hikmetleri vardır. Ancak, hepsinden önce oruç, Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri’ne itaat ve ibâdettir. Mü’min kul, bu itaatinden ötürü hudutsuz bir şekilde ecir kazanır, ALLAH’ın rızâsına nâil olur. Çünkü oruç, sadece ve sadece ALLAH içindir. ALLAH’ın keremi ise pek geniştir. Kezâ, “Reyyan” denilen ve sadece oruçlulara tahsis edilmiş bulunan Cennetin o hususi kapısından içeri girme hakkı elde edilmiş olur.
Mü’min oruç sebebiyle, daha önce hasbelbeşer işlediği günahlardan dolayı hak ettiği azaptan da kendini uzaklaştırır. Oruç, bir yıldan öbür yıla kadar işlenen küçük günahlara keffarettir. Oruçtan hâsıl olan itaat sebebiyle Mü’min, ALLAH’ın çizdiği yolda dosdoğru gider. Çünkü oruç, ALLAH’ın emirlerini tutmak ve yasaklarından sakınmaktan ibâret bulunan takvâyı gerçekleştirir, irâdeyi kuvvetlendirir, gayreti biler, sabrı öğretir, zihnin berraklaşmasına, tefekkürün parlamasına yardımcı olur. Lokman Hekim oğluna şöyle demiştir: “Oğlum, mide dolduğu zaman tefekkür uyur, dil hikmetsiz olur, â’zâlar ALLAH’a ibâdetten geri kalır.”
...orada toplanan mahlukat pür dikkat Dede'yi dinliyorlardı.
--Ya bu oruç gerçekten çok güzel bir ibadetmiş. Şayet ben mükellef olsaydım, kesinlikle bu ibadetten geri kalmazdım.
--Elbette ki hiç bir müslüman ibadetlerden geri kalmaz. İbadetlerin hem manevi hem de maddi faydaları vardır.
--Nasıl yani?
--Şöyle ki:
Oruç insana, düzen ve disiplin öğretir. Çünkü oruç, oruçluyu muayyen bir vakitte yemeye içmeye mecbur eder.
Oruç, insandaki merhamet ve kardeşlik bağlarını geliştirir. Müslümanları birbirine bağlayan yardımlaşma ve ictimâî tesânüd (sosyal dayanışma) bağlarını kuvvetlendirir. Oruçlu kişinin açlık ve ihtiyaç hissetmesi onu başkalarına iyilik yapmaya sevkeder… Fakirlik, hastalık ve açlık sıkıntıları mevzuunda başkalarının derdine ortak olmaya teşvik eder. Oruç fiilen insanın hayatını yeniler, vücuttaki fazlalıkları atar, mideyi ve hazım organlarını rahatlatır, yiyecek ve içeceklerin bıraktığı kokuları yok eder. Hadis-i Şerifte de buyrulduğu gibi; “Oruç tutan sıhhat bulur”, “Sizlere oruç tutmanızı tavsiye ederim. Çünkü oruç kalplerinizi saflaştırır” (Künz-ül Hakâyık) Oruç, fakirlere karşı şefkatli ve merhametli olmayı öğretir. Çünkü nefis bazı zamanlarda açlığın acısını tadınca, bu acıyı diğer bütün zamanlarda da hatırlayarak, fakirlere karşı merhametli davranmasını temin eder, dolayısiyle ALLAH indinde güzel bir mükâfata kavuşur.
Hülâsa, yukarıdan beri saymaya çalıştığımız bütün bu faydalı ve güzel hasletleri kazandıran orucun farz olduğu mübârek Ramazan-ı Şerif ayına ulaşmış bulunmaktayız. Bu bakımdan herşeyden önce bizleri bu aya kavuşturan yüce Rabbimize şükretmeliyiz. Zirâ, geçen sene beraber iftar ettiğimiz bazı insanlar, ne yazık ki bu aya ulaşmadılar. Rabbimiz bizleri ve topyekün Ümmet-i Muhammed’i Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve feyz deryasından mahrum etmesin, felâha ermeyi nasib ü müyesser kılsın.
RAMAZAN-I ŞERİF AYININ FAZİLET VE ESRÂRI
İmam-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sânî Ahmed el-Farûkî es-Serhendî Kuddise Sırruh Hazretlerinden: «Ramazan-ı Şerif ayı büyük bir aydır. Bu ayda nâfile olarak kılınan namaz, zikir, sadaka ve benzerî ibâdetler, diğer aylarda edâ olunan farz ibâdetlerin sevâbı ile eşittir. Bu ayda bir farz ibâdeti edâ eden, diğer aylarda yetmiş farz ibâdeti edâ edenin ecrini alır.
Bir kimse, Ramazan-ı Şerif ayında bir oruçluya iftar ettirirse, günahlarına keffâret olacağı gibi, kendisini de Cehennem azâbından kurtarmış olur. İftar ettirdiği kimsenin sevabından birşey eksilmeksizin, onun sevâbı kadar da kendisine sevap verilir.
Ramazan-ı Şerif ayında, bir kimse kölesinin veya hizmetinde bulunanların vazifelerini hafifletirse, ALLAH Teâlâ kendisini bağışlar ve Cehennem azâbından âzâd eder. Resûlüllah (s.a.v.) Efendimiz Ramazan-ı Şerif ayına girdiği zaman, bütün esirleri serbest bırakırdı. İstek ve ihtiyaç sahiplerine ihsanlarda bulunurdu.
Bir kimse Ramazan-ı Şerif ayında hayırlı işler ve faydalı amellerde muvaffak olursa, bu muvaffakiyeti bütün sene boyunca devam eder. Şayet bu ay, dağınık ve perişanlık içerisinde geçerse sene boyunca, dağınıklık ve perişanlık sürer. Bu bakımdan, mümkün olduğu kadar bu ay içinde cem’iyyet elde etmeye (derlenip toparlanmaya) çalışmak lâzımdır. Bunun için de bu ayı ganîmet bilmelidir. ALLAH sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri, bu gecelerin her birinde, Cehennem azâbına müstehâk olmuş binlerce kimseyi âzâd eder. Bu ay içinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, Şeytanlar zincire vurulur ve rahmet kapıları açılır.
ONSEKİZİNCİ BÖLÜMÜN SONU