GERÇEK VE SADIK MÜ’MİN
Nebiyy-i Mükerrem, Resûlullah Aleyhissalatü ve Selâm Efendimiz’e sordular:
- “Ne zaman gerçek ve sadık bir mümin olurum?”
- “Allahu Teâlâyı sevdiğin zaman… Kulun O’nu sevebilmesi müşkül…”
- “Allahu Teâlayı nasıl sevebilirim?”
- “O’nun Resulü’nü sevdiğin zaman…”
- “O’nun Resulü’nü nasıl sevebilirim, nasıl olur Ya Resûlullah?”
- “Allah’ın Resulü’ne tâbi olursan, O’nun sünnetine göre hareket edersen, O’nun sevdiğini sevip, buğz ettiğine buğz edersen, dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olursan… İnsanlar imân bakımından değişik mertebelere olurlar ve onların bu dereceleri, bana olan sevgileriyle ölçülür… Yine; insanların kâfir olanları da küfürde farklı derecelerdedir ve bu mevkileri de bana olan uzaklıklarıyla ölçülür.” (1)
ALLAH İÇİN SEVMEK…
Abdullah bin Serces Radıyallahu anh’dan Peygamber Efendimiz’in mü’minler arasında sevgiyi, muhabbeti ve hayrı arttırmak için buyurduğu Hadîs-i Şerif…
Peygamber Efendimiz’e “ben Ebu Zer’i severim!” deyince, şöyle buyurdu ki:
-“Ona söyledin mi?”
-“Hayır…”
-“Ona bunu söyle, hayra sebeb olur!”
Bunun üzerine Ebu Zer’i arayıp buldum:
-“Ben, Allah için seni severim…”
-“Kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin…”
Sonra Peygamber Efendimiz’e döndüm:
-“Ya Resûlullah, Ebu Zer’e sevgimi söyledim…”
-“Sevdiğin kimseye, onu sevdiğini söylemek sevaptır…”(2)
EN SAĞLAM KULP
Ashab-ı güzin anlatıyor…
Peygamber Efendimizin yanında otururken, bize sordu:
-“İslâm’ın en sağlam ve güçlü kulbu nedir?”
-“Namazdır…”
-“Namaz güzel şeydir, fakat o değildir…”
-“Ramazan orucudur...”
-“O da güzel şeydir, fakat o değildir…”
-“Cihad’tır…”
-“Cihad da güzel şeydir, fakat o da değildir. İslâm’ın en sağlam kulbu, ALLAH İÇİN SEVMEK VE ALLAH İÇİN NEFRET ETMEKTİR!” (3)
(Bütün faaliyetlerin niyet ve gidişini belirleyen temel ölçü budur.)
MAHBUB’ÜL AŞIKÎN…
Sûre-i Ahzab, 6. âyet: “Peygamber, mü’minler için kendi öz nefslerinden daha evlâdır…”
Mahbub’ül âşıkîn… Bu sıfat, Peygamber-i Zişân Efendimiz’e çok yakışan bir ifâde… O, aşıkların sevgilisi…
Yeryüzündeki insanlık serüveninde en çok sevilen, özlenen anılan, ism-i şerifleri en çok zikredilen… Çok âşıklar, çok naatlar, birçok gazeller ve şiirlerle bu sevgiyi dile getirmişler; her biri tek tek okunması gereken, dinlemesi kalbe şifâ olan, ruha cilâ kabilinden… Fakat bu eserler içinde bir eser var ki, illâ okunması şart bir şâheser: Fuzûlî’nin “Su Kasidesi”… Okuduğunuzda size aczinizi hissettiren.
Sevenler Peygamber-i Zişân’ı nasıl sevmiş… Han,i Yunus Emre’nin, “Göçtü kervan, kaldık dağlar başında” diyen ilâhisindeki durum, asıl bizim için geçerli.
Ehline sözümüz yok da, hepimizin bildiği meşhur Fuzûlî ve onun “Su Kasidesi”, alâka bakımında bize o kadar uzak bir yerlerdedir ki, hep bi-haber kalırız.
Kaynaklarda 1480-1556 yıllarında Kerbelâ’da yaşadığını öğrendiğimiz Fuzûlî, biraz da bulunduğu coğrafyanın tesiriyle yazdığı naatla, yüzyıllar ötesinden Peygamber sevgisini gönüllerimize dolduruyor. Âşıkları, sevenleri, Habib-i Ekrem Aleyhissalatu ve Selâm Efendimiz’e muhabbetini dillendirirken, hep gül ile remzetmiş. “Güllerin Efendisi” demiş… Gül, elbette… Lâkin Fuzûlî, âlemlere rahmet olanı, âleme hayat vereni, olmazsa olmazı, “su” ile, “su”yun hasreti diye remzetmiştir.
Allahu Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, “hayatı olan her şeyi sudan yarattık” buyuruyor. Biz biliyoruz ki, Allah kendi nurundan Peygamber Efendimiz’i, O’nun nurundan da âlemleri yaratmıştır. Yâni suyun âleme hayat vermesi, hayatın idamesi için su neyse, mü’minin hayatı, varolabilmesi için Peygamberimiz de o demek…
●
İskender Pala, tarihe malolmuş “Su Kasidesi”ni, şerhederek ve kendisine hatırlattıklarıyla bizlere sunmuş… Kalbe şifâ, ruha cilâ, her daraldıkça yönelebileceğimiz harika bir başucu kitabı olmuş… Aşağıda, onun açıklamalarıyla sözkonusu kaside: Kaside Der Naat-ı Hazret-i Nebevî.
●
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denli dutuşan odlare kılmaz çâre su
- Ey gözlerim! Gönlümdeki yangını söndürmek için boşuna yaşlar serpip durmayın. Çünkü benim gönlümde öyle bir yangın var ki, artık ona su kâr etmez.
Ab-gündür günbed-i devvar rengi bilmezem
Ya muhit olmuş gözümden günbed-i devvâre su
- Şu dönen gökyüzü su rengi midir? Yoksa gözümden akan yaşlar mı gökkubbeyi kaplamıştır?
Zevk-i tığından aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağır rahneler divâre su
- Ey Sevgili! Su geçtiği zaman toprakta nasıl yarıklar açıyorsa, senin bakışının hasreti benim gözlerimden akan yaşlar gibi, benim bağrımda yarık yarık, şerha şerha yaralar açmakta.
Vehin ilen söyler dil-i mecruh peykenin sözün
İhtiyat ilen içer her kimde olsa yârâ su
- Ey Sevgili! Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlümde senin ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korkarak, çekinerek söyler…
Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün-teg verse bin gül zârâ su
- Bahçıvan ne yaparsa yapsın, senin yüzün gibi, yüzünün gülü gibi bir gül açılacak değildir o bahçede. Ey gül gibi olan sevgili! Sen dünyadan gittikten sonra, senin gülün solduktan sonra bağban varsın şu bağı suya versin. Sen yoksan yok olsun dünya, senin olmadığın dünya varsın olmasın. Senin yanağının gülü gibi bir gül açılmaz bir daha bu âlemde, hattâ bunun için bin gülzara su verilse, bin asır geçse bile…
Nebiyy-i Mükerrem, Resûlullah Aleyhissalatü ve Selâm Efendimiz’e sordular:
- “Ne zaman gerçek ve sadık bir mümin olurum?”
- “Allahu Teâlâyı sevdiğin zaman… Kulun O’nu sevebilmesi müşkül…”
- “Allahu Teâlayı nasıl sevebilirim?”
- “O’nun Resulü’nü sevdiğin zaman…”
- “O’nun Resulü’nü nasıl sevebilirim, nasıl olur Ya Resûlullah?”
- “Allah’ın Resulü’ne tâbi olursan, O’nun sünnetine göre hareket edersen, O’nun sevdiğini sevip, buğz ettiğine buğz edersen, dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olursan… İnsanlar imân bakımından değişik mertebelere olurlar ve onların bu dereceleri, bana olan sevgileriyle ölçülür… Yine; insanların kâfir olanları da küfürde farklı derecelerdedir ve bu mevkileri de bana olan uzaklıklarıyla ölçülür.” (1)
ALLAH İÇİN SEVMEK…
Abdullah bin Serces Radıyallahu anh’dan Peygamber Efendimiz’in mü’minler arasında sevgiyi, muhabbeti ve hayrı arttırmak için buyurduğu Hadîs-i Şerif…
Peygamber Efendimiz’e “ben Ebu Zer’i severim!” deyince, şöyle buyurdu ki:
-“Ona söyledin mi?”
-“Hayır…”
-“Ona bunu söyle, hayra sebeb olur!”
Bunun üzerine Ebu Zer’i arayıp buldum:
-“Ben, Allah için seni severim…”
-“Kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin…”
Sonra Peygamber Efendimiz’e döndüm:
-“Ya Resûlullah, Ebu Zer’e sevgimi söyledim…”
-“Sevdiğin kimseye, onu sevdiğini söylemek sevaptır…”(2)
EN SAĞLAM KULP
Ashab-ı güzin anlatıyor…
Peygamber Efendimizin yanında otururken, bize sordu:
-“İslâm’ın en sağlam ve güçlü kulbu nedir?”
-“Namazdır…”
-“Namaz güzel şeydir, fakat o değildir…”
-“Ramazan orucudur...”
-“O da güzel şeydir, fakat o değildir…”
-“Cihad’tır…”
-“Cihad da güzel şeydir, fakat o da değildir. İslâm’ın en sağlam kulbu, ALLAH İÇİN SEVMEK VE ALLAH İÇİN NEFRET ETMEKTİR!” (3)
(Bütün faaliyetlerin niyet ve gidişini belirleyen temel ölçü budur.)
MAHBUB’ÜL AŞIKÎN…
Sûre-i Ahzab, 6. âyet: “Peygamber, mü’minler için kendi öz nefslerinden daha evlâdır…”
Mahbub’ül âşıkîn… Bu sıfat, Peygamber-i Zişân Efendimiz’e çok yakışan bir ifâde… O, aşıkların sevgilisi…
Yeryüzündeki insanlık serüveninde en çok sevilen, özlenen anılan, ism-i şerifleri en çok zikredilen… Çok âşıklar, çok naatlar, birçok gazeller ve şiirlerle bu sevgiyi dile getirmişler; her biri tek tek okunması gereken, dinlemesi kalbe şifâ olan, ruha cilâ kabilinden… Fakat bu eserler içinde bir eser var ki, illâ okunması şart bir şâheser: Fuzûlî’nin “Su Kasidesi”… Okuduğunuzda size aczinizi hissettiren.
Sevenler Peygamber-i Zişân’ı nasıl sevmiş… Han,i Yunus Emre’nin, “Göçtü kervan, kaldık dağlar başında” diyen ilâhisindeki durum, asıl bizim için geçerli.
Ehline sözümüz yok da, hepimizin bildiği meşhur Fuzûlî ve onun “Su Kasidesi”, alâka bakımında bize o kadar uzak bir yerlerdedir ki, hep bi-haber kalırız.
Kaynaklarda 1480-1556 yıllarında Kerbelâ’da yaşadığını öğrendiğimiz Fuzûlî, biraz da bulunduğu coğrafyanın tesiriyle yazdığı naatla, yüzyıllar ötesinden Peygamber sevgisini gönüllerimize dolduruyor. Âşıkları, sevenleri, Habib-i Ekrem Aleyhissalatu ve Selâm Efendimiz’e muhabbetini dillendirirken, hep gül ile remzetmiş. “Güllerin Efendisi” demiş… Gül, elbette… Lâkin Fuzûlî, âlemlere rahmet olanı, âleme hayat vereni, olmazsa olmazı, “su” ile, “su”yun hasreti diye remzetmiştir.
Allahu Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, “hayatı olan her şeyi sudan yarattık” buyuruyor. Biz biliyoruz ki, Allah kendi nurundan Peygamber Efendimiz’i, O’nun nurundan da âlemleri yaratmıştır. Yâni suyun âleme hayat vermesi, hayatın idamesi için su neyse, mü’minin hayatı, varolabilmesi için Peygamberimiz de o demek…
●
İskender Pala, tarihe malolmuş “Su Kasidesi”ni, şerhederek ve kendisine hatırlattıklarıyla bizlere sunmuş… Kalbe şifâ, ruha cilâ, her daraldıkça yönelebileceğimiz harika bir başucu kitabı olmuş… Aşağıda, onun açıklamalarıyla sözkonusu kaside: Kaside Der Naat-ı Hazret-i Nebevî.
●
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denli dutuşan odlare kılmaz çâre su
- Ey gözlerim! Gönlümdeki yangını söndürmek için boşuna yaşlar serpip durmayın. Çünkü benim gönlümde öyle bir yangın var ki, artık ona su kâr etmez.
Ab-gündür günbed-i devvar rengi bilmezem
Ya muhit olmuş gözümden günbed-i devvâre su
- Şu dönen gökyüzü su rengi midir? Yoksa gözümden akan yaşlar mı gökkubbeyi kaplamıştır?
Zevk-i tığından aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağır rahneler divâre su
- Ey Sevgili! Su geçtiği zaman toprakta nasıl yarıklar açıyorsa, senin bakışının hasreti benim gözlerimden akan yaşlar gibi, benim bağrımda yarık yarık, şerha şerha yaralar açmakta.
Vehin ilen söyler dil-i mecruh peykenin sözün
İhtiyat ilen içer her kimde olsa yârâ su
- Ey Sevgili! Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlümde senin ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korkarak, çekinerek söyler…
Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün-teg verse bin gül zârâ su
- Bahçıvan ne yaparsa yapsın, senin yüzün gibi, yüzünün gülü gibi bir gül açılacak değildir o bahçede. Ey gül gibi olan sevgili! Sen dünyadan gittikten sonra, senin gülün solduktan sonra bağban varsın şu bağı suya versin. Sen yoksan yok olsun dünya, senin olmadığın dünya varsın olmasın. Senin yanağının gülü gibi bir gül açılmaz bir daha bu âlemde, hattâ bunun için bin gülzara su verilse, bin asır geçse bile…