Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Çöle inen nur.... (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Handan Özduygu
Mahbub'ûl Aşıkîn





GERÇEK VE SADIK MÜ’MİN

Nebiyy-i Mükerrem, Resûlullah Aleyhissalatü ve Selâm Efendimiz’e sordular:
- “Ne zaman gerçek ve sadık bir mümin olurum?”
- “Allahu Teâlâyı sevdiğin zaman… Kulun O’nu sevebilmesi müşkül…”
- “Allahu Teâlayı nasıl sevebilirim?”
- “O’nun Resulü’nü sevdiğin zaman…”
- “O’nun Resulü’nü nasıl sevebilirim, nasıl olur Ya Resûlullah?”
- “Allah’ın Resulü’ne tâbi olursan, O’nun sünnetine göre hareket edersen, O’nun sevdiğini sevip, buğz ettiğine buğz edersen, dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman olursan… İnsanlar imân bakımından değişik mertebelere olurlar ve onların bu dereceleri, bana olan sevgileriyle ölçülür… Yine; insanların kâfir olanları da küfürde farklı derecelerdedir ve bu mevkileri de bana olan uzaklıklarıyla ölçülür.” (1)
ALLAH İÇİN SEVMEK…
Abdullah bin Serces Radıyallahu anh’dan Peygamber Efendimiz’in mü’minler arasında sevgiyi, muhabbeti ve hayrı arttırmak için buyurduğu Hadîs-i Şerif…
Peygamber Efendimiz’e “ben Ebu Zer’i severim!” deyince, şöyle buyurdu ki:
-“Ona söyledin mi?”
-“Hayır…”
-“Ona bunu söyle, hayra sebeb olur!”
Bunun üzerine Ebu Zer’i arayıp buldum:
-“Ben, Allah için seni severim…”
-“Kendisi için sevdiğin Allah da seni sevsin…”
Sonra Peygamber Efendimiz’e döndüm:
-“Ya Resûlullah, Ebu Zer’e sevgimi söyledim…”
-“Sevdiğin kimseye, onu sevdiğini söylemek sevaptır…”(2)
EN SAĞLAM KULP
Ashab-ı güzin anlatıyor…
Peygamber Efendimizin yanında otururken, bize sordu:
-“İslâm’ın en sağlam ve güçlü kulbu nedir?”
-“Namazdır…”
-“Namaz güzel şeydir, fakat o değildir…”
-“Ramazan orucudur...”
-“O da güzel şeydir, fakat o değildir…”
-“Cihad’tır…”
-“Cihad da güzel şeydir, fakat o da değildir. İslâm’ın en sağlam kulbu, ALLAH İÇİN SEVMEK VE ALLAH İÇİN NEFRET ETMEKTİR!” (3)
(Bütün faaliyetlerin niyet ve gidişini belirleyen temel ölçü budur.)
MAHBUB’ÜL AŞIKÎN…
Sûre-i Ahzab, 6. âyet: “Peygamber, mü’minler için kendi öz nefslerinden daha evlâdır…”
Mahbub’ül âşıkîn… Bu sıfat, Peygamber-i Zişân Efendimiz’e çok yakışan bir ifâde… O, aşıkların sevgilisi…
Yeryüzündeki insanlık serüveninde en çok sevilen, özlenen anılan, ism-i şerifleri en çok zikredilen… Çok âşıklar, çok naatlar, birçok gazeller ve şiirlerle bu sevgiyi dile getirmişler; her biri tek tek okunması gereken, dinlemesi kalbe şifâ olan, ruha cilâ kabilinden… Fakat bu eserler içinde bir eser var ki, illâ okunması şart bir şâheser: Fuzûlî’nin “Su Kasidesi”… Okuduğunuzda size aczinizi hissettiren.
Sevenler Peygamber-i Zişân’ı nasıl sevmiş… Han,i Yunus Emre’nin, “Göçtü kervan, kaldık dağlar başında” diyen ilâhisindeki durum, asıl bizim için geçerli.
Ehline sözümüz yok da, hepimizin bildiği meşhur Fuzûlî ve onun “Su Kasidesi”, alâka bakımında bize o kadar uzak bir yerlerdedir ki, hep bi-haber kalırız.
Kaynaklarda 1480-1556 yıllarında Kerbelâ’da yaşadığını öğrendiğimiz Fuzûlî, biraz da bulunduğu coğrafyanın tesiriyle yazdığı naatla, yüzyıllar ötesinden Peygamber sevgisini gönüllerimize dolduruyor. Âşıkları, sevenleri, Habib-i Ekrem Aleyhissalatu ve Selâm Efendimiz’e muhabbetini dillendirirken, hep gül ile remzetmiş. “Güllerin Efendisi” demiş… Gül, elbette… Lâkin Fuzûlî, âlemlere rahmet olanı, âleme hayat vereni, olmazsa olmazı, “su” ile, “su”yun hasreti diye remzetmiştir.
Allahu Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de, “hayatı olan her şeyi sudan yarattık” buyuruyor. Biz biliyoruz ki, Allah kendi nurundan Peygamber Efendimiz’i, O’nun nurundan da âlemleri yaratmıştır. Yâni suyun âleme hayat vermesi, hayatın idamesi için su neyse, mü’minin hayatı, varolabilmesi için Peygamberimiz de o demek…

İskender Pala, tarihe malolmuş “Su Kasidesi”ni, şerhederek ve kendisine hatırlattıklarıyla bizlere sunmuş… Kalbe şifâ, ruha cilâ, her daraldıkça yönelebileceğimiz harika bir başucu kitabı olmuş… Aşağıda, onun açıklamalarıyla sözkonusu kaside: Kaside Der Naat-ı Hazret-i Nebevî.

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
Kim bu denli dutuşan odlare kılmaz çâre su
- Ey gözlerim! Gönlümdeki yangını söndürmek için boşuna yaşlar serpip durmayın. Çünkü benim gönlümde öyle bir yangın var ki, artık ona su kâr etmez.
Ab-gündür günbed-i devvar rengi bilmezem
Ya muhit olmuş gözümden günbed-i devvâre su
- Şu dönen gökyüzü su rengi midir? Yoksa gözümden akan yaşlar mı gökkubbeyi kaplamıştır?
Zevk-i tığından aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
Kim mürûr ilen bırağır rahneler divâre su
- Ey Sevgili! Su geçtiği zaman toprakta nasıl yarıklar açıyorsa, senin bakışının hasreti benim gözlerimden akan yaşlar gibi, benim bağrımda yarık yarık, şerha şerha yaralar açmakta.
Vehin ilen söyler dil-i mecruh peykenin sözün
İhtiyat ilen içer her kimde olsa yârâ su
- Ey Sevgili! Yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim yaralı gönlümde senin ok ucuna benzeyen kirpiklerinin sözünü korkarak, çekinerek söyler…
Suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin
Bir gül açılmaz yüzün-teg verse bin gül zârâ su
- Bahçıvan ne yaparsa yapsın, senin yüzün gibi, yüzünün gülü gibi bir gül açılacak değildir o bahçede. Ey gül gibi olan sevgili! Sen dünyadan gittikten sonra, senin gülün solduktan sonra bağban varsın şu bağı suya versin. Sen yoksan yok olsun dünya, senin olmadığın dünya varsın olmasın. Senin yanağının gülü gibi bir gül açılmaz bir daha bu âlemde, hattâ bunun için bin gülzara su verilse, bin asır geçse bile…
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ohşadabilmez gubarını muharrir hattına
Ham-teg bakmaktan inse gözlerine kara su
- Hattatın beyaz kâğıda bakmaktan kalem gibi gözlerine kara su inse, kör oluncaya kadar uğraşsa yine de yazısını senin yüzünün nakışlarına, yüzündeki ayva tüylerine benzetemez. Demek ister ki, sen Kâinat’ın Efendisi, Habîbullah olduğun için Allah, Kur’an’ı senin saf yanağına yazdı. Onun için hiçbir muharrir O’nun gibisini hiçbir vakit ohşadabilmez.
Arızın yâdıyla nem-nâk olsa müjgânım n’ola
Zâyi olmaz gül temennasıyla vermek hara su
- Ey Sevgili! Senin yanağını özleyerek kirpiklerim ıslak ıslak olsa bunda ne var! Elbette böyle olacak, çünkü gül isteyen dikenleri sular…
Gam günü etme dil-i bimardan tığın dirğ
Hayırdır vermek karanu gicede bimara su
- Ey Sevgili Resûl! O gam günü –mahşer günü- geldiğinde bu hastadan nazarını esirgeme, senin bakışın sayesinde hayat bulayım. Ta ki senin ümmetin arasına kabul edileyim, beni ümmetliğe kabul et ve şefaat eyle. Hayırdır, yâni âdettir, töredir, sadakadır. Bir karanlık gecede, bir hastaya bir yudum su vermek, hayırlı bir iştir. Ben ki senin en büyük hastanım, o hâlde gel şu hastana en karanlık gününde, hayatının en kara zamanında bir yudum su ver. Ver de hayra gir, hayr işle. Hayr işlemek senin sünnetindir elbet.
İşte peykanın gönül hicrinde şevkim sakin et
Susuzam bir gez bu sahrada benim çün ara su
- Ey gönlüm, onun nazarını iltifatını iste. Onun ayrılığının hicranında şevkim, özlemim, isteğim artmışken, bu isteklerimi sükûnete erdir, benim özlemimi gider. Susuz kaldım bu sahrada, bir kerecik olsun benim için su arayıver.
Tıynet-i pakini ruşen kılmış ehl-i âleme
İktida kılmış tarik-i Ahmed-i Muhtara su
- Su, Efendiler Efendisi’nin ne kadar temiz yaradılışta olduğunu, O’nun yoluna girmekle herkese anlatmaya başlamış.
Seyyid-i nev beşer derya-yı dürr-i istifa
Kim sebebtür mu’cizat-ı ateş-i esrar su
- İnsanların Efendisi, seçme incilerin denizi! Öyle ki, ağzından çıkan her bir söz, bir deniz misâli her bir tarafı kuşatacak. Hadis-i Şeriflerinin her biri suyun âleme rahmet olması gibi insanlığı rahmete kavuşturacak. Böylece O’nun mucizeleri kötülüklerin ateşine su serpecektir.
Kılmak için taze gün-zar-ı nübüvvetten revnakın
Mu’cizinden eylemiş izhar seng-i hara su
- Nübüvvetin gül bahçesine revnak veren, -Peygamberlik bahçesini teşrifiyle dirilten- Efendiler Efendisi’nin mucizelerinden biri olarak, kara sert taşlar su dağıtmaya başlamış. Bir başka ifâdeyle, Efendimiz’in emirlerinin yeniden yeşereceği İslâm bahçesine güzellik ve revnak vermek için, sanki tıpkı Efendimiz’in kara taşlardan su çıkarması gibi, yeniden kararan taşlaşan kalplerden tekrar bir su çıkması için bir davet ve ikazda bulunuyor.
Mu’cizi bir bahr-i bi-pâyân imiş âlemde kim
Yetmiş andan min ateşhâne-i küffara su
- O’nun mucizeleri öylesine bi-pâyân, öylesine eşi benzeri görülmemiş şekildedir ki, O’nun mucizelerinden kâfirlerin ateşgerdelerine binlerce kez su erişmiş, oraları söndürmüştür.
Hayret ilen parmağın dişler kim etse istima
Parmağından verdiği şiddet günü ensara su
- Savaşta susuzluktan ashabının zorlandığı bir zamanda, Peygamber Efendimiz’in mucizelerinden biri olarak parmaklarından akan suyu her kim duysa hayretle parmağını dişler.
Dost ger zehr-i mar içse olur âb-ı hayat su
Hasmı su içse döner elbette zehr-i mârâ su
- Allah Sevgilisi’nin dostu eğer yılan zehiri içse, ab-ı haya suyu olur. Eğer hasmı su içse elbette yılan zehrine döner… Burada, Hicret sırasında Allah Sevgilisi’nin ve Hazret-i Ebubekir’in sığındığı mağarada geçen hâdiseye telmih var: Allah Sevgilisi’nin, mübarek başını Hazret-i Ebubekir’in dizine koyarak uyuması, bu sırada bir delikten yılanın çıkmak üzere olması, Efendimiz’e bir zarar vermemesi için Hazret-i Ebubekir’in topuğuyla o deliği tıkaması, bunun üzerine yılanın onun topuğunu ısırması hâdisesi.

Eylemiş her katreden bin bahr-ı rahmet mevc-hiz
El sunup urgaç vuzu için gül-i ruhsârâ su
- Efendimiz abdest almak için gül-ü ruhsara, yâni yanağının gülüne su vurduğu zaman, yüzüne çarptığı her bir su damlasından binlerce rahmet denizi dalgalanmaya başlamış, etrafa yayılmış…
Hak-i payine yetem der ömürlerdedir muttasıl
Başını taştan taşa urup gezer avare su
- Ayağının tozuna ulaşabileyim diye şu su, nice ömürlerdir hiç durmadan başını taştan taşa vurup gezmededir.
Zerre zerre hak-i dergâhına ister sâlâ nur
Dönmez ol dergâhtan ger olsa pâre pâre su
- Su, senin dergâhının, türbe toprağının her bir zerresine nur salmak azminde, üstelik bunda öyle kararlı ki, bu uğurda paramparça olsa, zerrelere ayrılıp dağılsa bile o yoldan dönesi değil…
Zikr-i natın virdini derman bilir ehl-i hata
Eyle kim def-i humar için içer meyhare su
- Hata ehli olanlar, hata içinde bulunanlar, senin natını zikretmeyi, sana övgü dolu ilâhîler-şiirler söylemeyi canlarına derman bilirler. Bu şuna benzer ki, humar içinde olan kimseler –yâni sarhoşlar, akşamdan kalmalar, sarhoşluklarını atmak için, çivi çiviyi söker diyerek yine içki içerler…
Ya Habiballah Ya Hayr-el beşer müştakınam
Eyle kim leb teşneler yanıp diler hem vâre su
- Ey Allah’ın Sevgilisi, Ey beşerin en hayırlısı, müştakınım senin… Sana hasretim sonsuz. Hâni çölde susuz bir yolcu suya nasıl hasret oluyorsa, sana öyle susuzum. Tıpkı dudağı kuruyanların yangın içinde durmadan su dilenmeleri gibi, seni dileniyorum…
Sensin ol bahr-ı keramet kim şeb-i mirac da
Şebnem feyzin yetirmiş sabit-u seyyare su
- Müthiş bir hayâl… Ey Nebi, sen öyle kerametler denizisin, öyle kerametler ve hikmetler ile dünyaya teşrif etmiş bir hikmet denizisin ki, Mirac gecesinde senin Şebnem-i feyzin, yâni senin bereketinin şebnemi, bereketinin çiğ damlası, sabit yıldızlara da, seyyar gezegenler de su götürmüş. Onlara ulaşan bütün nur, senin feyzin, bereketin ve yaradılış şerefinedir… Hadîs-i Kudsî: Sen olmasan, sen olmasan, kâinatı yaratmazdım…
Çeşme-i huş idden her dem zülâl-i feyz iner
Hacet olsa merkadin tecdid eden mi’mara su
- Ey Efendiler Efendisi! Eğer senin merkadini, senin ravzanı yenileyen mimara su lâzım olsa, güneşin çeşmesinden her ân zülâl-i feyz (bereket suları) inerdi, güneş bile oraya su olarak akar gelir, senin ayağını öpme hevesine giderirdi. Nitekim senin varlığını aramak için hergün sabahtan akşama yeryüzünü arayıp taramakta…
Bim-i duzah nar-ı gam salmış dil suzanıma
Var ümidim ebr-i ihsanın sepe ol nara su
- Deflerimin bütün karanlığına rağmen bir ümidim var, Ey Sevgili, ihsan bulutun bu âteşlerin hepsine su serpecek diye umut ediyorum…
Yümn-i nâtından güher olmuş Fuzûlî sözleri
Ebr-i nisandan dönen tek lü’lü-i şehvara su
- Ey Efendiler Efendisi! Senin naatını söylemekten, seni övmekten dolayı Fuzulî’nin sözleri hep cevhere dönüşmüş, her biri ayrı bir inci olmuş; tıpkı nisan yağmurlarının damlasının inciye dönüşmesi gibi! Benim sözlerim cevher olmazdı, inci olmadı ama, seni övdüğüm, senin adını andığım için her biri bir iniciye dönüştüler. Onlara o değeri senin adın verdi…
Hâb-ı gafletten olan bidâr olanda rûz-ı haşr
Eşk-i hasretten dökende dide-i didârâ su
- Mahşer günü geldiğinde, gafletle yaşadıkları hayatın uykusundan uyananlar senin için hasret gözyaşlarını dökmeye başladıklarında benim de ümidim odur ki, o şiddetli günde senin yüzünü görebilmekten mahrum olmayayım ve kavuşma pınarın bana da su versin, rahmetinle beni kuşatasın…
Umduğum odur ki ruz-ı haşr mahrum olmayam
Çeşme-i valsın vere men teşne-i didârâ su
- Şâir, su rahmet olduğu ve hayatın özünü teşkil ettiği için, Hazret-i Peygamber’in şefaatini de sanki bağrı yanıklar içsin diye su dağıtmak, rahmetini paylaşmak olarak algılamış, bu yüzden kendisini de o hayrın içinde görme umudunu belirtmiştir…

1- Hayatu’s Sahabe/ Yusuf Kandehlevî/3-99
2- Hayatu’s Sahabe/ Yusuf Kandehlevî/3-101
3- Hayatu’s Sahabe/ Yusuf Kandehlevî/3-211.
[/CENTER]​
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53

Itrî, bestelesin Tekbîr'ini;
Evliyâ, okusun Kur'ân'lar!
Ve Kur'ân'ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osman'lar
Na'tını Galip yazsın,
Mevlid'ini Süleyman'lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan'lar!
Arif Nihat Asya
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Asırlar önceydi bu kutlu veladetin müjdesi.
Kâinat, O'nu "merhabâ" diyerek karşılarken, verilen müjdenin yankısı hiç bitmeyecekti.
Ve Âlemlere rahmet olan nebînin varlığıyla şereflenirken cihân, O, "hilkat-i âlem sebebi" nûruyla halka halka yeryüzünü aydınlatacaktı.
...
Kâinat, Peygamber-i Zîşân'ı ağırlamanın heyecanıyla dolarken, kalem sahipleri, mısraların kudretli şairleri, artık en iyi dizelerini O'na adamak için birbirleriyle yarışacaklardı.
Naatler, mevlidler, kasideler, tevşihler...
O'nu anmanın telaşıyla satırlara işlenen sözler, bestekârların nefeslerinden süzülerek, makamların zerafetiyle seslenecekti artık.
...
Ve sonra notalar O'nun için tertip ediliyor, perdeler O'nun için kaldırılıyor, makamlar Makam-ı Mahmûd'un kapılarında yankılarını bulmak için diziliyor.
Lisanlar, coğrafyalar, şairler, bestekârlar, naathan, kasîdehan ve mevlidhanlar bir olup bu coşkuya ortak olmanın telaşına kapılıyorlar mısralardan notalara uzanan yolda.
Sütunlar, kubbeler ve kemerlerden süzülerek, Hicaz'dan Kahire, Şam ve İstanbul'a dek uzanıyor bu yol, yokluğuyla rehberlik eden nebînin ardından.
Ve yeryüzü hâlâ, o ilk günkü heyecanıyla bu kutlu doğumun ardından O'na "merhabâ" diyor. alıntı..
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Necip Fazıl Kısakürek -
O'nun Ümmetinden Ol
Beri gel, serseri yol!
O'nun Ümmetinden ol!
Sel sel kümelerle dol!
O'nun Ümmetinden ol!


Sen, hiçliğe bakan yön!
Hep sıfır, arka ve ön!
Dosdoğru Kâbe'ye dön!
O'nun Ümmetinden ol!


Gel dünya, mundar kafes!
Gel, gırtlakta son nefes!
Gel, Arşı arayan ses!
O'nun Ümmetinden ol!


Solmaz, solmaz; bu bir renk...
Ölmez, ölmez; bir ahenk...
İnsanlık; hevenk hevenk,
O'nun Ümmetinden ol!
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Red_red_rose_by_applerust.jpg


Peygamber

Sen, fikir kadar güzel;
Ve tek, birden daha tek!
Itrını süzmüş ezel;
Bal sensin, varlık petek...

Sensin ölüme hisar;
Bâkisi hep inkisar...
Sar bizi, çepçevre sar,
Rahmet rüzgârı etek!..

Necip Fazıl Kısakürek
 

ahde

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Mar 2009
Mesajlar
590
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Ey Resul,
Gel de bir gör ümmetinin halini
Çöller hiç böyle suya hasret kalmadı
Böyle yanmadı yanardağlarda ateş
Üstümüze böyle sağanak yangınlar yağmadı

Ey Resul, gel
Bir mucize de bize göster;
Öyle çaresiziz ellerimiz bağlanmış,
Öyle yanmış içimiz, gözlerimiz dağlanmış,
Öyle ki umudumuz nuruna bağlanmış
Ey Resul gel de çıkar bizi Asr-ı Saadet’e


Ey Resul gel de kurtar varmadan kıyamete
Yokuşlarda susayıp çatlamış dudağımız,
Çatlamış her yanından, çatlamış vicdanımız
Ey Resul Sen ki ateşte açan gülsün,
Elbette ki alemlere gönderilen ödülsün,
Gel, son bir kez dünyanın yüzü gülsün

Gel ey Resul
Bir mucize de bize göster
Öyle çaresiziz ellerimiz bağlanmış,
Öyle yanmış içimiz gözlerimiz dağlanmış,
Öyle ki umudumuz nuruna bağlanmış
Ey Resul gel de çıkar bizi Asr-ı Saadete
Ey Resul gel de kurtar varmadan kıyamete


Rabb’imin rızasına ulaşmamız için gel,
Mahşerden önce son defa kavuşmamız için gel,
Nurunu görüp hayırda yarışmamız için gel
Ey Resul gel de bir sor topraklar neden ağlar
Ey Resul,Mekke’de neden durmaz çığlıklar,
Neden durmaz gözyaşı, gökten neden kan damlar
Neden delinmiş sema, neden çatlak bulutlar
Ey Resul gel de bir sor camiler niye ağlar
Neden susmuş yürekler, nerde kalmış dualar



Ey Resul bekliyoruz son duamız için gel
Gerçekte gelmesen de gel, rüyamız için gel
Gök kubbede çınlayan feryadımız için gel
Her Kadir Gecesinde Kur’an’ımız için gel
Elden gitmekte olan imanımız için gel
İçimizde her dem kopan figanımız için gel
Ey Resul sen gideli putlarımız çoğaldı
Gel, yeniden Allah’a yönelmemiz için gel

Ey Resul gel Bir mucize de bize göster
Öyle çaresiziz ellerimiz bağlanmış
Öyle yanmış içimiz, gözlerimiz dağlanmış
Öyle ki umudumuz nuruna bağlanmış
Ey Resul gel de çıkar bizi Asr-ı Saadete
Ey Resul gel de kurtar varmadan kıyamete
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Ey Resul bekliyoruz son duamız için gel
Gerçekte gelmesen de gel, rüyamız için gel
Gök kubbede çınlayan feryadımız için gel
Her Kadir Gecesinde Kur’an’ımız için gel
Elden gitmekte olan imanımız için gel
İçimizde her dem kopan figanımız için gel
Ey Resul sen gideli putlarımız çoğaldı
Gel, yeniden ALLAH’a yönelmemiz için gel

Ey Resul gel Bir mucize de bize göster
Öyle çaresiziz ellerimiz bağlanmış
Öyle yanmış içimiz, gözlerimiz dağlanmış
Öyle ki umudumuz nuruna bağlanmış
Ey Resul gel de çıkar bizi Asr-ı Saadete
Ey Resul gel de kurtar varmadan kıyamete


imza.gif
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Nur ve Rahmet Sağanağı...

O Kİ O YÜZDEN VARIZ...

Mustafa Özcan

30-CM-EL-ISI-ALLAH-MUHAMMED-KABARTMALI-TABAK__22558494_0.jpg


Hır gür içinde kaderin takvimi işliyor. Geçiş dönemleri genelde çok
sancılı oluyor. Nitekim bizde de öyledir. Esasında, hır güre dışarıdan ya da objektif bir biçimde bakacak olursanız kaderin olgular ve hadiseler ağı üzerinden kozasını ördüğünü görebilirsiniz. Bundan dolayı Allah var, her şey var. Ve endişeye mahal yok. Bu gece kainatın nurlara gark olduğu bir gece. Nur ve rahmet sağanağının tecelli ettiği gece. Annesi Amine de müjdeyi rüyasında almış ve vücudundan fışkıran bir nur halesinin ve güneşin Şam’ın evlerinin camlarını aydınlattığını görmüştür. Hazreti Peygamber; annesi Amine’nin rüyası olduğu gibi aynı zamanda Hazreti İbrahim’in duası ve Hazreti İsa’nın da müjdesidir. Tam da kargaşanın ve gerilimin içine yuvarlandığımız ufuklar, geleceği müjdeleyen nurlu ufuklar olmalıdır. 23 Şubat tarihi veda hutbesinin sene-i devriyesiydi. Perşembeyi cumaya bağlayan gece ise rahmet ve nur sağanağının indiği ve boşaldığı bir geceyi temsil etmektedir. Havaya cemre düştü bile. İnşallah 1400 kusur yıl önce dünyaya teşrif eden insanlığın önderi Hazreti Peygamberimizin bu kutsal teşrifinin sene-i devriyesi, 21’inci yüzyıla izdüşümünü de beraberinde getirir. Gerçekten de bugün de o nura insanlık dünkü kadar muhtaç ve müştak. Neresinden bakarsanız bakın insanlık büyük bir çıkmazın içinde. Dini anlamda büyük bir çıkmaz söz konusu. Habil ile Kabil’in, at izi ile it izinin birbirine karıştığı bir devreden geçiyoruz. Dinin ahlaki boyut olmadan yaşanmaya çalışıldığı bir çağdayız. Öbür taraftan da dünyanın zalimlerinin her vesile ile ve üretilmiş birçok kavramla dinin önüne kesmeye çalıştıkları da bir vakıa. Kötülüğün tavan yaptığı ve iyiliğe bastırdığı bir asırda ve vasatta yaşıyoruz.
¥
Öyle bir vasat ki, bırakın mahalle baskısı mevkiinde olmak; bastırılmış duygular nedeniyle emr-i bi’l maruf ve nehy-i anil’l münker yapmak bir yana kendinizi bile ferdi tercihlerinizden dolayı savunamıyor ve suçlamalara muhatap oluyorsunuz. Bisetten sonra olduğu gibi asrın Sasanileri olan Sovyetler, Afganistan ve Polonya kapılarında durduruldu ve bu sayede yeni bir yüzyıla girdik. Lakin ardından Sasanilerin yerini bu defa da yeni bir kimlikle modern Bizans/Roma olan ABD aldı. Ya da başka bir ifadeyle tarihi gölgesi kısa olan Moğol istilasının yerini alan Ruslar Afganistan’da bozguna uğratıldı ve durduruldu. Lakin onun bırakmış olduğu boşluğu ABD-Siyonizm ikilisinin veya ikileminin aldığını görüyoruz. Bu ikili zaman zaman birbirinden kopuyor ve zaman zaman da Siyam İkizleri gibi birbirini tamamlıyor. Şimdi İslâm dünyasının gündeminde yeni müstevli ve Haçlı seferlerini temsil eden ve onun kalıntısı olan ABD ve Siyonizmin durdurulması var. Ama İslâm dünyasının liderlik merkezinden yoksun olduğunu görüyoruz. Liderlik merkezinde ise çekişmeli siyasi ve ideolojik bir denklem veya iktidar kavgası var. Umulur ki, bu kavga beşaret gecesi hürmetine sabit değerler lehine sonuçlanır. Buna yorgun düşmüş ülkemizin ve insanımızın da çok ihtiyacı var.
¥
Bu ümitle ve şevkle zamanımızın ve mekanımızın kıyılarına 1400 yıllık nur ve rahmet sağanaklarının vurmasını temenni ediyoruz. İnşallah yine Hazreti İbrahim’in duası, bu defa Hazreti İsa’nın beşareti yerine ruhaniyeti veya bizzat kendisi ve Hazreti Peygamberimizin kesilmeyen rahmeti bize ulaşacak ve insanlığı beklediği yola sevk edecek ve intizar ettiği bahara taşıyacaktır. Referans sisteminin ve değerlerin altüst olduğu bir noktada değersizliğin anarşisini yaşıyoruz. Kim neye göre hareket ediyor, belli değil. Değersizlik ontolojik kaymalara neden oluyor. Batılı ülkelerde bile ciddiyetin yerini eğlence almış ve bu da hayatın merkezini ve kendisini kemirmektedir. Dolayısıyla, insanlık bir kıyamet halini yaşamaktadır. Modernizm hayatı modernize ederken kıyametin kıyısına da taşımıştır. Modernizm bizi modernize ettiği oranda dünyanın da sonunu getirmektedir. Yeme ile yaşam arasındaki ilişki gibi modernistlerin anlamak istemediği denklem budur. Bunu ötelemek ve ertelemek ancak kalıcı değerleri yeniden kuşanmak ve onlarla yeniden barışmakla mümkündür.
Sözgelimi İngiltere’de, barlar, süpermarketler ve striptiz kulüpleri gibi yerlerde artış gözlenirken; halk kütüphaneleri, okullar, hastaneler hızla düşüşe geçmiş durumda.
Hükümeti endişelendiren bu veriler, kıyametin habercisi olarak değerlendiriliyor. Dolayısıyla dinin görüntüsüyle değil de hakikatiyle ve özüyle tanışmanın ve barışmanın vakti geldi. Bu geceyi bir de bu gözle değerlendirelim ve kalıcı değerler ışığında kendimizi muhasebeye çekelim. ‘Om’a veya Nirvana’ya ulaşma’ tabirinde olduğu gibi o güneşin ve nurun huzmelerine kavuşalım.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
http://kubratekbiyik46.spaces.live.com/blog/cns!2242F0B9E293790A!924.entry




''O''
Mutlak(Bir)in bir ve tek olarak yarattığı...
O kendisinden sonraki halkalanışa, Allah'ın, kendisiyle sayı sayı yol verdiği...
O insanın gayesi, Peygamberliğin ufku...
Ezelde, sebep ebedde netice...
O, zahiriyle, sayısız çizgili şeriatin, batıniyle de bütün çizgileri tek noktada hudutlaştıran hakikatin merkezi... Merkezlerin merkezi...
O, işte o...
''O'' mefhumunun da ruhu, O...
Batınına dönen bütün ışıklarıbir anda karartan, idrakin ötesinde ve kıyısında, verasında tecelli eden O...
Allah'ın diliyle ''Ben insanın en büyük sırrıyım ve insan benim en büyük sırrım'' derken , belirttiği insanın ta kendisi...
O, büyük hisselerin ana sermayesi... İnsan olmaya en büyük insan, Peygamber olmaya en büyük Peygamber... Fakat bütün çerçevelerin üstünde ve namütehani kere , O, yani bir kere O...
''Bir'' O'nundur. Ve kainat tesbihinin, bütün taneleri, içinde ve keyfiyetinde taşıyan ilk tanesi O'dur.
''O'' ALLAH'IN KULU VE ELÇİSİ HZ. MUHAMMED MUSTAFA(S.A.V)

Necip Fazıl KISAKÜREK_(Başbuğ Velilerden 33)
 

bir_umut

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Şub 2009
Mesajlar
2,564
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
41
''O''
O insanın gayesi, Peygamberliğin ufku...
Ezelde sebep, ebedde netice...

evallah abisii Allah razı olsun ;)

Rabbim Peygamber efendimizin s.a.v. şefaatine nail eylesin hepimizi...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt