Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Çöle inen nur.... (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
1604.jpg
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Sen!Evet, Sen!



Senin bana inandırdığın ve seni bana inandıran Allah, öz dilinle hitap etmiş ve sana demişti ki:


"SEN OLMASAYDIN, SEN OLMASAYDIN, ÂLEMLERİ YARATMAZDIM!"

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Necip Fazıl Kısakürek - O'nun Ümmetinden Ol

Beri gel, serseri yol!
O'nun Ümmetinden ol!
Sel sel kümelerle dol!
O'nun Ümmetinden ol!


Sen, hiçliğe bakan yön!
Hep sıfır, arka ve ön!
Dosdoğru Kâbe'ye dön!
O'nun Ümmetinden ol!


Gel dünya, mundar kafes!
Gel, gırtlakta son nefes!
Gel, Arşı arayan ses!
O'nun Ümmetinden ol!


Solmaz, solmaz; bu bir renk...
Ölmez, ölmez; bir ahenk...
İnsanlık; hevenk hevenk,
O'nun Ümmetinden ol!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Sana, işte bu Allah kelâmının sonsuz kılavuzluğu içinde inanıyorum!Sana inanmış, inanmakta ve inanacak olanlar, deniz kıyılarında kum misâli... Ben de bu hudutsuz yığında bir kum tanesiyim.Sana inanan herkes, göz alabildiğine geniş bir sed üzerinden eşsiz bir manzara seyreder gibi, seni, oldukları yerden, yerlerinin görmek ve bilmekte verdiği imkânların gözlüğünden seyrediyor. Bense Allaha hamdediyorum ki, seni, o kum tanesine, uzun zaman çilesini çektiğim birtakım idrâk mahremiyetlerinin "Yakın"a açılmış yakıcı penceresinden gösterdi.Keşke sahiden, topuğunu bir kere öpebilmiş bir kum tanesi olsaydım!..Evet!...Ben seni, Allahın yalnız habercisi ve ana yola çağıran Resulü olarak değil; boşluğu ve yıldızları, zamanı ve mekânı, mesafeleri ve istikâmetleri, canlı ve cansız maddeleri ve maddesiz her şeyiyle bütün kâinatı, bu en güzel eser etrafında halkalanması ve onun yüzüsuyu hürmetine yaratılmış olması için yarattığına inanıyorum!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Sen; var oluşunun şerefine, Allahın topyekûn varlığı hediye ettiği ilk ve son Varlık Nuru!İnanmak dedim de hatırıma geldi: Bu ne zor ve ne kolay iş! Kim inanır ve kim inanmaz?Tebeşirle kondurulmuş bir nokta kadar basit ve sefil bir köylü inanır.Yük altında iki büklüm, akşama kadar solumaktan başka bir hayatiyeti olmayan bir hamal inanır.Yahut... )Eline aldığı her lokma ekmeği, zikir ve tesbihini dinlemeden ağzına almayan o "Şeyh-i Ekber" inanır ki, mücerred riyaziye cehdini, Âdem baba'dan kıyamet gününe kadar gelecek bütün insanların yüzlerini çizmeyedek götürmüştür.Beyninin her atomu bir güneş kadar ışıklı o "İmam-ı Rabbani" inanır ki, Allahı bulmaya doğru her atılışında gizli bir put diken aklın türettiği putlar ormanını, yine akıl baltasiyle devirmiş, böylece yine aklın atabileceği en uzun adımı atmış ve baltasının parlak yüzüne, dünyanın en güzel sözü olan "Allah ötelerin ötesi; ötelerin ötesinden de ötesi, ondan da ötesi, her ötenin ötesi..." düsturunu yazmıştır.Kerametler sarayının haşmetlisi o "Şah-ı Nakşibend" inanır ki, akşam üstü, at sırtında bir ovayı geçerken, yanında müridi korkmasın diye güneşi sımsıkı ufka bağlamış, batmasına izin vermemiş ve dehşetle titreyen müridine:- Bunlar tarikatın oyunlarıdır; gaye bu değil!Karşılığından fazla ipucu göstermemiştir.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Ve nihayet sen inanırsın...Ötesi var mı? Ya en aptal, ya en akıllı inanır. Aptal da ne demek? Tam akıllılık kabil mi ki, tam aptallık mümkün olsun?Aptal dediğimiz çok defa üstüne hiçbir yazı yazılmamış boş kâğıda benzer. Mademki boştur, güzeli bulamamıştır. Fakat mademki yine boştur, çirkinden kurtulmuştur. Aptalın şuuraltı veya şuurüstü kavrayışıyle bulunmuş, kimbilir ne erişilmez hakikatler var!Hakikî aptal, o boş kâğıdın üzerine hiçbir yazı yazmamış olan değil, saçma - sapan, kör - topal, yalan - yanlış şeyler karalamış ve onlara sımsıkı sarılmış olandır. Yâni, aptallıktan yola çıkıp akla varmamış ve yarı yolda kalmış idrâk cücesi...İşte bu korkunç örnek, gördüğünü gördüğünden ibaret bilen, her şeyi ve her hâdiseyi beş duygu sınırından başlıyor ve bitiyor sanan, hiçbir şeye ne kâmil bir şüphe, ne de kâmil bir imanla bakan, bu ikisi ortası havsalacıktır ki, hakikî aptaldır ve Allaha inanmaz.İnanmak, ya çok üstün, kendi kendini kül edecek kadar üstün bir akıl davasıdır; yahut, yarı yolda bangır bangır iflas eden aklın her türlü desteğinden mahrum, fakat gizli bir ruh feyziyle gayesini sezmiş ve fikir kargaşalığından kurtulmuş sâf ve basit adam işi...Belki de "Sâf" kadar güzel bir mefhumu, bilmeden, onun için basit insanlar hakkında kullanıyoruz.Allah, en ileri dereceye çıktığı zaman akılsızlığını anlayan şu akılsız aklın belâsını versin!Sen, mukaddes hedef; Haktan gelen aşkın hedefi!..Sen, en ileri rütbe; Allahın Sevgilisi olmak mertebesi!..Sen, en güzel insan; güzeller güzeli insanoğlunun en güzeli!..Güzelliğinin büyüsüne mıhlanmak, sonra hummalılar gibi hep onu sayıklamak dururken, mukaddes mevzuuna bâzı dâvalarımı ve öfkelerimi kattığım için beni hoşgor!..NFK...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
SENİN İÇİN -YOLUN İÇİN YA Resulallah...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Tek saniyesi bile kaçırılmadan kaydedilmesi gereken hayat, O'nun, ALLAH'ın Sevgilisi'nin... O'nun hayatını olabilecek en kemâlli had hâlinde tesbit eden ve aktaranlar da, peygamberlerden sonra insanoğlunun en üstünleri, sahabîler... O'nun hayatının dış yüzü, zamanın seyri boyunce gelecek insan soyuna sonsuz ilhâm kaynağı olacak şekilde kifayet kaydıyla mühürlüdür ve bu konuda dış yüz tarihçisine bir iş kalmamıştır... İşin iç yüzüne gelince; sahabîler kadrosunu teşkil eden üstünler ve onların izinde "zâhir hissesiyle bâtında" veya "bâtın hissesiyle zâhirde" tecelli eden "şeriat" ve "tasavvuf" kahramanları, nice anlayışlar, dipsiz ufuklara süzülmüşlerdir... Ama, her insanın "O'nun kadrosu" olması hasebiyle ve her nefsin bir hakikatinin bulunması ölçüsüyle, murad sahibine bir yol daima var...
 

ismaile

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Ocak 2009
Mesajlar
1,872
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
39
bismillahda1.gif


:: Günün Ayet-i Kerimesi :


''Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah yanında ne kadar çirkindir!''. (Saff 3)



:: Günün Hadis-i Şerifi :


''Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez.'' (Tirmizi, Savm 25)

Rabbim razı olsun emeğinize sağlık
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Selam olsun "kuru et yiyen kadının oğlu"na!


111471.jpg
"Mekke'nin fetih günüydü...
Bir adam Resulullah'ın yanına yaklaştı. Korkudan, heyecandan titriyordu.
Resulullah da gördü adamın bu halini ve dönüp seslendi: " Titremene lüzum yok, ben kral değilim "
Ve ardından dedi ki; " Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben."

***
Bu hadisi her okuyuşumda sarsılırım.
Düşünün...
Mekke'yi fetheden kuvvetlerin başındaki kişinin ve Peygamber'in önünde titremez de insan, kimin önünde titrer? "
İktidarı olağanüstüleştirme " insanlık tarihi kadar eski bir hikâyedir çünkü..
Hatta geçmek bilmeyen bir hastalıktır.
Güçlülerin, militerlerin, kendine soy sop iktidarı ve havası yaratanların, en sıradan makamların sahiplerinin önünde korkar, ezilir, büzülür, titrer insan..
Ya bugün?
Popüler şöhret denen şeyden bir parça nasiplenmiş kişilerin bile yanına yanaştığında titremeye kapılıp ağzını açamayanları görürsünüz.

***
Nedir Peygamber'i böyle davranmaya, böyle söylemeye iten?
İlk akla gelen hep tevazu kavramı olur bu durumlarda.
Tevazu deyip geçmek doğru olur mu?
Hayır! Yanlış olur.
Hele tevazuyu alçakgönüllülük veya kendini küçültme olarak ele alıyorsanız, bu iyice yanlış olur.
Çünkü " Titremene lüzum yok, ben kral değilim " diyen Hz.Muhammed, unutulmamalıdır ki, Adem Aleyhisselam'dan beri Peygamber olduğunu, yani " fark "ını hep dile getirmiştir.
Burada vurgulanan şey...
İsmet Özel'in sözleriyle " kralın ve krallığın çarpıklığıdır ." (40 Hadis, İsmet Özel. 2005, Şule Yayınları.)
Daha doğrusu, âlemde " kral olma "nın; saltanat kurup, saltanat sürmenin çarpıklığı dır burada altı çizilen, hiç kuşku yok!

***
" Kureyşli kuru et yiyen bir kadının oğluyum ben " sözüne gelince...
Nasıl da ürperticidir!
Elbette bu meselelerin acemisi ve ilahiyatçılara hem saygı duyup hem de kibirlerinden ürken biri olarak altından kalkamayacağım kadar ileri gitmek istemem.
Ama Peygamber'in bu sözünde tatlı bir dalga geçmeyle, derin bir "hakikat"in bir arada bulunuşunun beni çok etkilediğini söylemeliyim.
Belli ki, yanında tir tir titreyen adama şunu hissettirmek istemiştir.
Demek istemiştir ki...
Peygamberim, farkım bu..
Başka farkım yok.
Sen ve ben insanız.
Beni sana üstün kılacak, ne soy sop, ne kavim ne de bir iktidar bağı olamaz.

***
Bu konuyu neden açtım, neden bu hadisi köşeme taşıdım?
Anlatayım..
Kutlu Doğum Haftası'ndayız.
Fakat malum merkez medyanın şu köşelerinde her konuda yazarız, atarız tutarız da, bu konulardan köşe bucak kaçarız!
Ben bu tavrı hiç anlamam, anlayamıyorum.
Çağın bütün frekanslarına, bütün sorunlarına, bütün tatlarına açık biriyim.
Ama aynı zamanda bu coğrafyanın, bu tarihin, bu manevi iklimin insanıyım.
Yazım, sözüm, fikrim ve duygularım nasıl o iklimden ve o iklimin meselelerinden uzak durabilir ki!
İstedim ki, Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle okurlarıma Peygamber'in (pek öne çıkmamış) bir sözünü hatırlatayım.
Belki bu noktadan başlayarak..
İslam ve ırkçılık; İslam ve hiyerarşi; İslam ve iktidar; İslam ve eşitlik konularını bir daha düşünme şevki doğar içimizde!

 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Selam Olsun O Eşsiz Yetime

---Bu yazı 22.04.2005 tarihinde Haşmet Babaoğlu'nun bir gazetedeki köşesinde Mevlid Kandili vesilesi ile yazdığı yazıdır.
Haşmet Babaoğlu
hasmetbabaoglu.jpg
Andolsun, senin için akıbet, tebliğe başladığın ilk günlerden daha hayırlıdır; ümmetinin geleceği, geçmişinden; ahiret hayatı dünyadan daha hayırlıdır.
Zamanı gelince Rabbin bağışlayacak, sen de hoşnut olacaksın.
O seni eşsiz bir yetim olarak bulup da bağrına basmadı mı?
Seni yolunu kaybetmiş görüp önünü aydınlatıp doğru yola ulaştırmadı mı? ihtiyaç içinde bulup doyurmadı mı?Öyleyse sakın yetimlere haksızlık yapma, yardım isteyeni, medet umanı geri çevirme.
Ve dur durak bilmeden Rabbinin vahyini, nimetlerini an."
Bu okuduğunuz Kur'an'ın 93. suresi; Duha suresi...
Hz. Muhammed'in peygamberliğinin Mekke'deki ilk yıllarına ait, 11 ayetlik bir sure...
Şu biraz kuşkulu ama aslında anlamlı çağrışımlar da içeren rivayeti de aktarayım: Fecr suresinden sonra Hz. Muhammed vahiy alamamış bir süre...
Hasedi, fitnesi, kurcalaması, kızıştırması, kalp kırması, düşmanlığı eksik olmayanlar "Bak, Rabbin seni terk etmiş, unutmuş, darılmış" diye konuşmaya başlamışlar.
Bunun üzerine Duha suresi nazil olmuş...

Tabii ki, bu kadarcık değil.
İyi bilenlere sormalı: Bu surede vurgulananlar, kendini "terk edilmiş" hisseden, sıkıntılar içindeki ve her şeyden kuşkuya düşmenin eşiğine gelmiş bütün insanlar için geçerlidir herhalde...
Bense 6. ayetini severim, etkilenirim: "O seni eşsiz bir yetim olarak bulup da bağrına basmadı mı?"
Hz. Muhammed, babası Abdullah'ın ölümünden iki ay sonra dünyaya gelmişti. (20 Nisan -12 Rebiyülevvel- 571)
Annesi de o henüz altı yaşındayken ölmüştü.
Ama bu ayet biraz da her insanın şu veya bu şekilde "yetim," "babasız" ve aslında öylesine "yalnız" olduğuna işaret eder...
Allah, işte o "yalnız" insana öyle seslenir...
***

Şimdi bazılarınızın içinden şöyle geçirdiğini biliyorum: "Allah, Allah, hepsi tamam da, köşende bunları yazmanın nedeni ne?"
Neden şimdi başka bir sureyi değil de "Duha" (kuşluk vakti) suresini seçtiğimi dillendiremem.
Bir his çünkü bu.
Ama neden Kur'an'la, Hz.Muhammed'le yazıma başladığımı anlatacağım.
Dindar kesimlerin siyasi ve cemaat yapılanmalarına doğrudan bağlı olan gazeteleri bir yana ayırın ve popüler basınımıza bir bakın!
Günlerdir, Hıristiyanlığı, Hz. İsa'yı, Vatikan'ı yazıp duruyorlar.
Çarşaf çarşaf sayfalar ayrılıyor, diziler yapılıyor. Hem de ne hurafelerle, nasıl abartılı hikâyelerle!
Yazılsın. Yazılmalı.
Zaten tam zamanı: Papa ölmüş, yenisi seçilmiş. Bilmeli, haberdar olmalı yakından izlemeliyiz.
Ama Mevlid Kandili yle ilgili ayrılan bölümlere baktım geçen gün.

Küçücük.
Bazı caddelerde asılı duran "Kutlu Doğum Haftası" pankartlarının anlam ve önemine dairse neredeyse hiçbir şey yok bizim popüler gazetelerde...
Bu nasıl iş?
Bakın, inanmak gerekmiyor.
İnançlı bir Müslüman olmak gerekmiyor.
Fakat esas olan manevi iklim meselesi değil mi?
Benim gibilere soruyorum: Biz hangi iklimin "çocukları"yız?

Da Vinci Şifresi'nin ıcığını cıcığını çıkartacağız ama İslam'la ilgili çoğu şeyi es geçeceğiz!
Olur mu hiç?
İslam'la ilişkili her konuyu, her bilgiyi ve ilgiyi sürekli "Laik devlet-tekil inanç" çerçevesine sıkıştırıp sırtımızı dönecek kadar şapşallaşacağız!..
Olur mu, hiç olur mu?
İçimden geldi; kalktım; yakın çevremdekilere sordum; hepsi yeni Papa'nın hangi yöntemle seçildiğini öğrenmiş. Dumanları, kardinalleri, törenleri falan medya sayesinde kavramışlar.
Peki dedim, 1989 yılından beri bu günlerde Diyanet'in önderliğinde Kutlu Doğum Haftası törenleri düzenleniyor; ne olduğunu, niçin olduğunu biliyor musunuz?
Bilmiyorlardı.
Sadece birkaçı yollarda rastladıkları afiş ve pankartları hatırladılar. Bir de kandilden söz ettiler. O kadar!
Bir daha soruyorum: Hiç böyle şey olur mu?
Tekrar ediyorum: Bunun imanlı olmak veya olmamakla da ilgisi yok. (Şu birkaç gündür Katolikliği ezberleyen modern-laik Türkler Katolik mi oldular? Hayır.)
Ama canım, insan (ve Ramazan şamatası hariç medya) yaşadığı coğrafyanın kültürüne, manevi iklimine bu kadar mı uzak olur, uzak durur-durdurulur?
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Bir yazımın ardından...

Haşmet Babaoğlu


hasmetbabaoglu.jpg
Medyanın zihni taş kesilmişse...
Bizzat medya herkesi bir kalıba sokmaya çalışıyor ve kalıplara sığmayanlara gizli gizli diş biliyorsa...
Toplumu mahveden kamplaşma virüsünü her yere yaymayı kendine bir görev bellemişse...
Gazetecilik, gazetecilerin birbirini yemesine, birbirini çekiştirmesine dönüşmüşse...
Daha kısa süre öncesine kadar aynı gazetede çalışmış, birlikte yiyip içmiş ve birbirinin manevi dünyasını az çok tanımış olanlar bile ucuz duyguları gıdıklamak için eski arkadaşlarını yalan yere haberlere malzeme etmeyi marifet biliyorsa...
Sokaktaki insan ne yapsın? Bu beş para etmez kamplaşmalardan paçasını nasıl kurtarsın?

***
Biliyorsunuz, geçenlerde Peygamberimizden söz açtım, onun bir hadisinden yola çıkarak "Selam olsun kuru et yiyen kadının oğluna" başlıklı bir yazı yazdım.
Vay sen misin bunu yazan?
Bir başka gazete, hiç üşenmez, "aşk yazarı, tatil yazarı" diye bir yafta takar önce.
Sonra saçma sapan bir fotoğraf koyarak bu yazımı haber yapar.
İma şudur...
"Bakınız şortuyla tatil yörelerinde dolaşan adam Kutlu Doğum Haftası'nı fırsat bildi; Peygamberden, hadislerden, İslam'dan söz ederek kendine yeni bir hava vermeye kalkıyor."
Daha derinde de "herkes haddini, yerini, kampını bilsin" uyarısı ve çabası vardır tabii.

***
Kızdım mı? Eh biraz..
Çünkü medyada olduğumuzu unutup eski dostlukların bir değeri ve hatırı olduğunu sanıyorum. Hâlâ meslektaşlarımın böylesine çiğ işlere imza atacağına ihtimal veremiyorum.
Gülümsedim mi? Evet, biraz buruk biçimde..
Ama esasında üzüldüm.
Çünkü bu arkadaşlar mesela dört yıl önce Vatan gazetesinde yine Kutlu Doğum Haftası'na rastlayan bir günde çıkan "Selam olsun o eşsiz yetime" yazımı bilmezler mi?
Bilirler.
Yine zamanında Vatan'da çıkan "Secde edenler ve edemeyenler"; "Bir İslam peygamberi olarak Hz. İsa" veya "Kurban ve Hz. İbrahim'i anlamak" başlıklı yazılarımı da saymama gerek var mı?
Ama tabii Yeni Yüzyıl'dan beri, yani 90'lardan beri içinden geldikçe bu konularda yazan ve meseleyi daha çok toplumun manevi iklimi ve antropolojik açıdan ele alan bir yazar dedikodu malzemesi olamaz.
Durduk yerde polemik heyecanı yaratamaz.
O zaman ne yapacaksın! Gerçeği eğip bükecek, okuru kandıracaksın! O arkadaşların yaptığı da bu!

***
Bazı okur mektupları da ayrı bir âlem!
Yazımı okuduktan sonra öfkeyle bilgisayar başına oturup "sizi de kaybettik" diyenler ve konuyu siyasete bağlayanlar mesela..
Ne zamandan beri, diye sormak geliyor içimden.
Düşünüyorum da…
Bir toplumun manevi iklimine ve değerlerine bu kadar sırt dönmeyi "aydın olmak" sanan başka kaç toplum vardır?
Tabi bir de yazımı çok olumlu bulan fakat ardından "ama çok şaşırdım çünkü sizin hayat tarzınız başka" diyenler de var.
Oysa "hayat tarzı" dediğimiz şeyden çok daha büyük, geniş ve derin hayat!
Merak ediyorum...
Kâh kalbine, kâh zihnine kulak vererek yol almak; kamplara, hadlere, hudutlara aldırmadan hem bilgiye hem de bilgeliğe bağlanmak giderek imkânsız bir hal mi olacak bu toplumda?
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
01341506082005.jpg



"Eserimi... Her yıldızla her yıldız arası yollar ve yönler kadar çok ve dolaşık... Dünya yolları ve yönlerinden... Biricik ulaştırıcı yolu ve eriştirici yönü bana gösteren... Otuz yaşımdan sonraki hayatıma temel atan... "Altun Halka'nın asrındaki en büyük kutbu... Efendim, irşad edicim, can kurtarıcım... Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin yüce ruhaniyetine ithaf ediyorum..." 26 Mayıs 1972 / N.F.K. Allah Resulünün mübarek hayatları… Eserin yazılışı bir hayli maceralıdır. İlk olarak 1950 tarihinde kaleme alınmış, 1952 Büyük Doğu'larında "Allahın Sevgilisi" ismiyle pek kısa bir bölümü tefrika edilmiş, 1956'da bu kez "O" başlığıyla yayınlanmaya başlamış, fakat yarım kalmış ve arada birkaç eksik kalan teşebbüsten sonra, 1969'da nihai şekline ve ismine kavuşmuştur. Çöle İnen Nur, Siyer kitaplarının alışılmış anlatımlarından farklı bir üslubu yansıtıyor. Eserin takdiminde bu farklılık şöyle ifadelendirilmektedir: "Tefsir, Hadîs, siyer ve nakil olarak en emin kaynaklardan devşirili ve kaynaklarını tek tek göstermek tasasından uzak bu eser, "Başlangıç" yazısında da belirtildiği gibi, sadece iman sahiplerine hitap edici, hiçbir aklî teftiş, tespit ve ispat gayretine düşmeyici, mutlak "doğru" üzerine hissî ve teessürî bir çatı kurucu ve eğer bir kıymeti varsa onu bu noktada toplayıcı bir denemedir; ve akla verdiği pay, onu bazı noktalarda yine akılla iptal etmekten ibarettir. Bu bir ilim değil, sanat eseridir ve ilmin içini ve dışını tahkik selâhiyetinde olmadığı mukaddes kapıya, ancak, inanmış ve teslim olmuş sanat tavriyle sokulmaktan başka çare yoktur. " / N.F.K.
 

Emanet

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Nis 2008
Mesajlar
3,573
Tepki puanı
32
Puanları
48
Yaş
38
Sen!Evet, Sen!




Senin bana inandırdığın ve seni bana inandıran ALLAH, öz dilinle hitap etmiş ve sana demişti ki:



"SEN OLMASAYDIN, SEN OLMASAYDIN, ÂLEMLERİ YARATMAZDIM
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Sen!Evet, Sen!





Senin bana inandırdığın ve seni bana inandıran ALLAH, öz dilinle hitap etmiş ve sana demişti ki:




"SEN OLMASAYDIN, SEN OLMASAYDIN, ÂLEMLERİ YARATMAZDIM
Allahcc yar ve yardımcınız olsun kardeşimiz....
Allahcce emanet olasınız....O EN GÜZEL VEKİLDİR...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
"Eserimi... Her yıldızla her yıldız arası yollar ve yönler kadar çok ve dolaşık... Dünya yolları ve yönlerinden... Biricik ulaştırıcı yolu ve eriştirici yönü bana gösteren... Otuz yaşımdan sonraki hayatıma temel atan... "Altun Halka'nın asrındaki en büyük kutbu... Efendim, irşad edicim, can kurtarıcım... Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri'nin yüce ruhaniyetine ithaf ediyorum..." 26 Mayıs 1972
Allahcc yar ve yardımcınız olsun gönüldaş EMANET55...
BESMELE...SELAM...DUA..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt