Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

çok zor durumdayim (1 Kullanıcı)

Malcolm XXX

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Kas 2008
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konu buraya mı açılmalıydı bilemiyorum, ama çok zor durumdayım kardeşlerim. Ateizme doğru ilerliyorum neredeyse. Doğru yolu bulmam için bana yardımcı olun. İç çelişkilerim ile baş edemiyorum. Dengemi kaybettim. Yardımcı olun Allah rızası için...
 

islamoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2006
Mesajlar
233
Tepki puanı
0
Puanları
0
Esselamu aleykum,
Değerli kardeşim,bazı insanlar vardır,aklı ile mantığı ile harket eder,civarına bakının ca bunca nesne,bunca alet edevat ve bunca varlıklar nasıl oluyorda bir yaratan tarafından yaratılmış? diye sorguluyor,aslında içinde bulunduğun nefis kabuğundan çıkmak istiyor ruhun,sana bazı meseleler anlatmak isterim ancak seni üzen seni sıkan sana ters gelenleri buraya yazmanı diliyorum.
 

Malcolm XXX

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Kas 2008
Mesajlar
3
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Örnein ben sol görüşlü bir insanım ve İslam'ın da aslında solculuğa teşvik ettiğini düşünüyorum. Örneğin zekat: İnsanlar zekat verseydi dünyada bu kadar ekonomik uçurumlar olur muydu?

Ama müslüman olunca millet direkt olarak faşist gözüyle bakıyorlar.

Bir çok çelişkim var, ama öncelikle şu:

Mesela Allah'a inanmayan bir insan 20 yaşında ölürse cehenneme gidecektr. Peki o daha fazla yaşasaydı belki iman getirirdi? Olamaz mı? Burda bir adaletsizliğe saplandım.
 

islamoglu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
5 Kas 2006
Mesajlar
233
Tepki puanı
0
Puanları
0
Değerli kardeşim,öncelikle son yazdığına cevap yazmak istiyorum Bir insan Allah'a (c.c) inanmıyorsa eğer 20 yaşındada olsa cennete gitmez yri cehennemdir,çünkü inanmanın yaşı akli bluğ yaşıdır buda tahmini ve ilmi olarak 10 ila 15 yaşları arasıdır,bu duyduğun şey ne kur-an da ne de peygamber efendimizin sünnetinde yoktur,Allaha inanmamak en büyük suç dur.
İlamiyetin sol culuğu teşvik etmesi konusuna gelince,islamiyet sadece islamın 5 şartına yani 1-Kelimeyi şehadet 2-Namaz 3-Oruç 4-Hac 5-Zekat a insanları teşvik eder birde İman meselesi vardır ki buda Amentüde açıklandığı gibi Allahın varlığına ve birliğine,peygamberlerin hepsine,peygamberlerle gönderilen kitabların hepsine,meleklerin varlığına,kaza ve kaderin varlığına,ahiretin var olduğuna,hayrın ve şerrin Allahtan geldiğine inanmak gibidir.SAĞ ve SOL görüşler taki ski mdeniyetlrden günümüze gelene kadar ki yaşamış halkların yaşantıları içinden alınmış yaşama biçimleridir,bu ise ap ayrı bir konudur,faat görüşleri bir yerde islama uysada bir yerde islam ile zıtdır,çünkü zekat dedğimiz zenginin fakir ile malının 40 da birini paylaşmasıdır ama solculukta zengin diye bir kavram yoktur bütün mal devletindir sen onu işleten durumundasındır o sebeple malın olmayacağı için zekat veremez durumda kalırsın ,senin bu düşüncen aslında herşeyin devletin olması meselesi islam ile zıd dır,çünkü Allah zengini ve fakiri ayrı ayrı dilemese idi zekat ı icat etmezdi,fakir ile zengin arasında belli bir mesafe olmalı ki Arada ki amel farkı açığa çıksın.Herkes eşit zenginde olsa kimse zekat vereck birini bulamazdı,o zamanda yine Allah ın islama şart koştuğu bir şeyi kimse yapamaz olacaktı,yani uzun sözün kısası mevla teala insanları yarattığı zaman onlara fakirlik ve zengin lik mevkileri vermiştir,fakiri kendisine olan yaklaşımları ile sınamış ve sınar,zengini ise kendine ve fakirlere olan yaklaşımı ile sınar,sol görüş ise zengin ile fakir arasını kapat için uğraş verir.
müslüman olunca direkt insana faşist gözü ile bakanlar dediklerin aslında sol görüş mnsubları olup bir yerde de Allah ın kullarından ne istediğini tam kavrayamamış kesimler olur varsa civarın da o kişilerden 3-5 tane git hesine sor namazın 1-şartları kaçtır 2-teyemmüm nasıl alınır 3-bir insanın zekat vermesi için ne kadar malı olmalı 4-Namazı bozan haller yani bu misalleri artır ama bak cevap ları dediğim gibi KEM KÜM olacaktır,SEBEP sadece insana bakış açıları vardır,dine yada Allah ın onları o konumlarında yaratma sebeplerin değildir,seni Allah-u teala fakir yaratmışsa sebebi vardır senin bu fakirlik dolayısı ile yapamadıkların dini görevlerden sorumlu tutmaz niçin zekat vermdin niçin hac yapmadın demez,niçin kurban kesmedin demez,ama ben seni fakir yarattım ki bu halinle bana şükr edecekmisin halinin benden geldiğini bilecekmisin bilmen i istedim ancak sen benim sana sunduğum şartları değiştirmek istedin diyebilirde, ve bu faşistlikde ne demek?
Değerli kardeşim sen şimdilik görüşleri bir enara bırak aç kur-an ı kerim mealini oku bir bak bakalım kimsenin görüşü olduğunu değil bu ojkudularının sadece Allahın emri ve görüşü olduğunu düşünerek,sol görüşü veya sağ görüşü bırak bir kenara ordaki görüşleri bir anla iyice sonra bak insanların hangi kesimi bu görüşün neresini alıyor neresini almıyor,ben kimim ben bu dünyada niçin varım beni Allah niçin yaratmış de kendine bu soruların hepsi kur-an da çok açık ve çok seçik bir şekilde mevcut,bırak şimdilik bir kenara görüşleri.Umarım faydalı olmuşumdur,her ne takılırsa kafana sor kardeşim bizler emrine amadeyiz yeterki itikatın bozulmasın.
 

dinci

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Ara 2006
Mesajlar
2,686
Tepki puanı
1
Puanları
0
selamün aleyküm kardeşim siz hiç gökyüzüne bakmadınızmı kim hangi güç güneşi ayı yıldızları bukadar özenle yarata bilir birde insanın yaradılışı var nekadar mükemmel ve ruh bedenden yani kılıfından çıkınca geriye kalan sadece et ve kemik
çok büyük bir yanılgıdasın herşey ALLAH CC ALLAH CC diye zikrederken sen yanlış bir yoldasın
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
51
Selamun Aleykum
degerli kardesim bazi üye kardeslerim size cevap vermisler ben onlara ilave olsun maksadiyla;
Yüce Allah, diğer varlıklarla olduğu gibi insanlarla olan muamelesinde de asla haksızlığa ve zulme razı değildir. İman etmeyenlerin, Allah'a ve hükümlerine inanmamaları ve inanamayacak bir duruma düşmeleri kendi iradeleriyle yaptıkları işlerinin bir sonucudur.
İnsanı yoktan var eden ve ona hayat veren yalnız Allah'dır. İnsan, Allah'ı böyle bilmeli ve O'nun yüce kudretine teslim olmalıdır. Gerek bilgiçlik taslayarak, gerekse davranışlarıyla Allah'ı inkâra sapmamalıdır.
“Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölüler idiniz, O sizi diriltti; yine öldürecek, yine diriltecek; sonra O'na döndürüleceksiniz.” Bakara suresi 28.ayet
İnsan, bir ölü iken Allah ona hayat vermiştir. Onu bütün özellikleriyle ortaya koyan, düşünen, gören, duyan, inanan, irade sahibi, canlı, güçlü ve kuvvetli bir varlık olarak yaratan O'dur. Bütün bunları yapan ve yaratan Allah'dır. Bu hayatın gerçek sahibinin Allah olduğu nasıl unutulup inkâra sapılır?
Yüce Allah, insanı yarattı sonra onu takdir ettiği eceli gelince yine öldürecek ve yine diriltecektir. Yaşama sevdasına düşerek Allah'ı unutan insan, bu hakikati gereği gibi kabullenmeyen insandır. Hayatı ölçüsüz bilen ve böyle benimseyen Allah'a Kur'ani manada inanmamıştır. Gerçek şu ki, var olan yok olacak, ölen yine dirilecektir. Bunu yapacak olan ise, Allah'dır. Ve bu sonradan yaratması, bizim tekrar meydana gelişimiz olacaktır
“Ey Resulüm, kullarım sana benden sorarlarsa söyle: Ben, onlara yakınımdır. Bana dua edince, dua edenin duasını kabul ederim. O halde onlar da, benim çağrıma (dinime, emirlerime) koşsunlar... Ve bana inansınlar ki, doğru yola ulaşmış olsunlar.” Bakara suresi 186. ayet
Bu âyet; Allah'ı bilmez, işitmez herhangi bir kuvvetmiş gibi kabul edip O'nun emirlerine bağlılık demek olan ibadetleri önemsiz görenlere ve Allah- İnsan ilişkisinin farkında olmayanlara tam bir cevaptır. Her varlığı olduğu gibi, insanları da O'nun sonsuz kudreti ve ilmi kuşatmıştır. “Allah” diyene, hemen icabet eder... O'nu anmak, hatırlamak isteyenler O'ndan uzak olsalar da, Allah onlara yakındır. Zira O, her varlığa, o varlığın kendisinden de daha yakındır...
Allah, insanları pek çok olaylarla imtihan eder. Gerek kişilere, gerekse toplumlara bazen bolluk bazen de darlık verir. Bunun da pek çok hikmetleri vardır. Darlıkta ümitsiz olmamalı, bollukta da, zenginliğine aldanıp şımarmamalıdır. İnsan hayatında korku ve ümidin ayrı bir yeri vardır. Davranışlarında bu iki unsurun etkisi büyüktür. Meselâ, açları çalıştıran doyma ümidi olduğu gibi, tokları çalıştıran da aç kalma korkusudur. İnsan, her durumda Allah'ın ilahi emirlerini çiğnemeyip O'na kulluğunu göstermeli, her sıkıntı ve rahatlığın kendisi için bir imtihan olduğunu bilmelidir. Çünkü bu şuurla yapılan işlerin sonu genişlik ve mutluluktur. İnsan her ne kadar yaşarsa da sonunda Allah'a dönecektir. Bu sebeple ne Allah'ın hükümlerinden kurtulmak için ölüme koşmalı, ne de ondan kaçmalıdır.
Allah, kullarına çok merhametli olduğu için, peygamberleri aracılığıyla gönderdiği ilahî emirleriyle onları koruma altına almıştır. İnsanların bu ilahî emirlere sığınmalarını istemiştir. Ne var ki, bir kısım insanlar Şeytan'ın aldatmasıyla kendi arzularını Allah'ın emrine tercih ederek sapıklığa düşmüşlerdir. Böylece Allah'ın hükümlerinin aksine hareket ederek kendilerini tehlikeye atmışlardır. O'nun emrettiğini yapmazken, kendi gönlünün kötü arzusuna bağlanmışlardır.
“Andolsun, sizi korku, açlık, mallardan canlardan ve ürünlerden eksiltme gibi şeylerle elbette deneriz; sabredenleri müjdele.” Bakara suresi 155.ayet
Allah, emirlerini yaşarken ve yasaklarından kaçınırken her türlü güçlüğe ve sıkıntıya katlanan kullarıyla beraberdir. Onların dostu ve velisidir. Yardım ve rahmeti onlarla beraberdir. Allah'ın ilahî hükümlerini O'nun istediği şekilde yerine getirerek kendisine şükreden kullarını bilir. Ona göre de şükürlerini karşılıksız bırakmaz.
 

ebuzer25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ağu 2008
Mesajlar
1,845
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
43
malcolm kardeşim inşallah bu durumdan tez zamanda kurtuılursunuz.halit ertugrulun kendını arayan adam isimli kitabında bır alıntı yazdım.cok dikkatli okuyun hatta mumkünse halıt ertugrulun sitesine girip kitap okuma bölümünden düzceli mehmet ve kendini arayan adam isimli kitapları okuyabilirsiniz.eminim aradıgınız tüm soruları cevaplarını bu kitaplarda bulabılırsınız.özellikle düzceli mehmet ateist bir gencin içindeki şüphelerden kurtulusunu anlatıyor.umarım faydalı olur.

"Önce Allah'a imanı anlatmalıyım"
Karşımda materyalist felsefenin parmakla gösterilecek kadar şuurlu bir sîması oturuyordu. Âdeta, "o dâvâ"yı temsil eden "o adam"a karşı imân dâvâsının muzaffiyeti için bütün kalbimle Allah'a yalvarıyor ve âcizliğimi şefaatçi yaparak yine ona sığınıyordum.
"Altıncı Mesele" Allah'a imân hakkındaydı. Allah'ın varlığını ve birliğini, aklî, ilmî ve mantıkî tarzda izah ediyordu. Öncelikle bu meseleyi anlatmaya çalışacaktım. Çünkü her şeyin başı Allah'a imândı ve bu husus izah edilip açıklığa kavuşturulunca, diğer meseleler çok kolay halledilecekti.
Kitabı, okuduğunu pek anlamayan ve orada yazılanlara yabancı olan bir insan tavrıyla okumak istiyordum. Çünkü bu konuda birşeyler bildiğimi ifade edersem, mevzunun tartışma havasına girmesinden korkuyordum. Halbuki ben, kendisinden bazı hususları öğrenmek istediğimi nazara vermeliydim.
"Altıncı Mesele"nin misallerini okumaya başladım:
"Nasıl ki, mükemmel bir eczahane ki, her kavanozunda harika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar tiryaklar ve macunlar var. Şüphesiz gayet merhametli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir. Öyle de, küre-i arz eczahanesinde bulunan ve dört yüz bin çeşit nebatat ve hayvanat kavanozlarındaki zihayat macunlar ve tiryaklar cihetiyle, bu çarşıdaki eczahaneden de ne derece ziyade mükemmel ve büyük olması nisbetinde, okuduğunuz fenn-i tıp mikyasıyla (tıp ilmi ölçüsüyle) Küre-i arz eczahane-i kübrasının eczası olan Hakim-i Zülcelal'i hatta kör gözlere de gösterir, tanıttırır."
Kitabı dikkatle dinleyen "o adam"a, misal bitince sordum:
"Efendim, bu misal ne demek istiyor acaba, biraz izah eder misiniz?"
Gözlerini ilk defa bir şey keşfediyormuş gibi bir noktaya diktikten sonra, düzgün ve tek tek seçtiği kelimelerle konuyu izaha çalıştı:
"Yani demek istiyor ki, bir eczahanenin içinde bulunan hayat ve şifa verici ilâçlar, onların iyi bir kimyager tarafından yapıldığını gösterir. Bir ilâcın ustasız ve kimyagersiz meydana gelmesi imkânsızdır. Aynen bunun gibi, dünya da o eczahanenin daha büyük ve daha mükemmel bir eczahanesidir. Dünyanın içinde bulunan dört yüz bin çeşit bitki ve hayvanların da, o ilâçlar gibi maharetli bir eczacı tarafından yapılması icap eder.
"O küçük eczahanedeki ilâçlar bir kimyager tarafından yapılıyorsa, bu dünya eczahanesi de eczacısız ve kimyagersiz olmaz. O da Allah olmalıdır."
Misâlden anladığını yorumladıktan sonra, sanki onu başkasından duyuyormuş gibi, sağ elini sol elinin içine vurup:
"Mükemmel bir misal" diye gürledi. "Orjinal. Çok güzel."
Bu olağanüstü tesirin ciddiyet derecesini öğrenmek için yüzüne baktığımda, gerçekten samimi olduğunu anlamakta zorlanmadım.
Heyecandan, kalbimin vuruşlarını hissediyordum.
Okuduğum mevzuda dört misal daha olduğu için,
"Efendim, okumaya devam edebilir miyim?" diye sordum.
Kendine has ağırlığı ve ciddiyetiyle:
"Buyurun hocam," dedi. "Lütfen devam edin."
Kendimi zor firenleyebildiğim bir heyecanla okuduğum çarpıcı misallerin açıklamalarını büyük bir takdirle yapıyor ve her izahının ardından da:
"Müthiş bir şey. Duymadığım doğrular" diye hislerini belirtiyordu...
Özellikle şu misal, fevkalâde dikkatini çekmişti:
"Hem nasıl ki: Bir hârika şehirde milyonlar elektrik lâmbaları hareket ederek her yeri gezerler. Yanmak maddeleri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrikası, şeksiz, bedâhetle elektriği idare eden ve seyyar lâmbaları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini getiren bir mu'cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elektrikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır; yaşasınlar ile sevdirir. Aynen öyle de, bu âlem şehrinde dünya sarayının damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı kozmoğrafyanın (astronominin) dediğine bakılsa, küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş def'a sür'atli hareket ettikleri halde, intizamını bozmuyor; birbirine çarpmıyor, sönmüyor, yanmak maddeleri tükenmiyor.
"Okuduğunuz kozmoğrafyanın dediğine göre, küre-i arzdan bir milyon defadan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan ve bir misafirhane-i Rahmaniyede bir lâmba ve soba olan güneşimizin yansımasının devamı için her gün küre-i arzın denizleri kadar gazyağı ve dağları kadar kömür veya bin arz kadar odun yığınları lâzımdır ki sönmesin. Ve onu ve onun gibi ulvi yıldızları gaz yağısız, odunsuz, kömürsüz yandıran ve söndürmeyen ve beraber ve çabuk gezdiren ve birbirine çarptırmayan ve nihayetsiz kudreti ve saltanatı, ışık parmaklarıyla gösteren bu kâinat şehr-i muhteşemindeki dünya sarayının elektrik lâmbaları ve idareleri ne derece o misâlden daha büyük, daha mükemmeldir..."
Henüz misalin sonunu getirmemiştim ki:
"Bu konu çok derin" diye araya girdi. "Ben astronomiyle biraz meşgul oldum. O akıl almaz sırların içine girilince pek çıkılamıyor, boğuyor insanı. Bu misâlde de anlattığı gibi, kâinatta ince bir nizam var. Bu nizamın nasıl ve kim tarafından korunduğu konusuna farklı insanlar tarafından farklı yorumlar getirilmiş.
"Ama şunu ifade etmek isterim ki, ille de bir Allah aramak gerekirse, astronomi ilmi insana çok şeyler anlatacaktır."
Mevzunun bu tarafına kuvvet kazandırmak için,
"Efendim" dedim. "Geçenlerde ilmî bir kitapta (Yıldızların Esrarı, Hüseyin Demirkan. Yeni Asya Yayınları) bu konuda şöyle bir yorum okumuştum, müsadenizle anlatayım:
"Buyurun" der gibi başını salladı.
"Dünya'nın en güçlü optik teleskopu olan Mount Palomar (ABD) Rasathanesindeki 200 inçlik Hâle teleskopunun gözlem sahası içine 800 milyon galaksi girmektedir. Kâinatta ne kadar galaksi olduğu konusunda tahmin yürütmek bile imkânsızdır. Çünkü, kâinatın gözlenebilen kısmının bütün kâinat içinde ne kadar yer işgal ettiği bilinmemektedir. Belki yüz milyar galaksi, belki daha fazla...
"Çoğunluğu 100 milyar dolayında yıldızı ihtiva eden sayısız galaksiler içinde 100 milyardan fazla yıldızı olanlar da vardır. Bu yıdızların bir çoğu ise, güneşimizden binlerce misli büyük devlerdir.
"İçinde bizim bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi, bugüne kadar varlığı hesaplanan 100 milyar galaksiden sadece bir tanesidir. Samanyolu galaksisinin yıldız sayısı 200 milyar olarak hesaplanmıştır. Samanyolu galaksisinin çapı ise 100 bin ışık yılıdır. (Işığın bir saniyedeki hızı 300 bin kilometredir.) Saatte bir ucundan diğer bir ucuna gitmeye kalksak, bu seyahati 15 milyar 800 milyon senede tamamlayabilirdik.
"Aynı rota üzerinde ilerleyen iki galaksiden arkadakinin hızı, öndekinin hızından daha fazla olursa, iki dev galaksi milyarlarca yıldızlarıyla birlikte birbirlerine gireceklerdir. Her bir yıldızın birkaç çeşit hareketi olduğu gibi, her galaksi de ayrıca kendi ekseni etrafında dönüş halindedir. Bir galaksinin çapının yüzbinlerce ışık yılıyla ifade edildiği düşünülürse, iki galaksinin birbiri içinden geçmesi, milyarlarca sene alacaktır. Bu sırada yıldızların birbirine çarpması ve intizamlarını bozmaması, insanı ister istemez hayerete düşürmektedir.
"Bu ince ve dakik sırlarla, derin ve akıl almaz hesaplarla aklını acze düşüren bu muhteşem sistemin puan ve programı kimin eseri olabilir?
"Tesadüfün mü? Tabiatın mı? Sebeplerin mi? Yoksa bir Kadir-i Zülcelal'in mi?"
Karşımda beni biraz endişe, biraz da merakla dinleyen "o adam"a tekrar baktım. Suskun ve düşünceliydi.
Devam ettim:
"Ortada birtakım kanunlar vardır. Bu kanunlara büyük bir itinayla uyulmaktadır. Bu kanunları koyup bütün kâinatı bu kanunlara itaat ettiren kimdir?
"Eğer bu plân ve programcının Allah olmadığını iddia edersek, şu görüşleri kabul etmek zorunda kalırız:
"Biricisi: Kâinatın kendi kendine meydana gelmiş olduğunu ileri sürmek için, evvela kâinatın herbir zerresinde bütün kâinatı görüp bilecek ve ona göre vaziyet alacak bir akıl ve bilgi bulunduğunu farz etmek gerekir. Çünkü meydanda aşikâr bir ilim eseri görülmektedir. Eğer bu ilim, bu kâinatı yaratan bir tek mimara verilmezse, kâinatın değil bütün yıldızlarında, hatta bütün zerrelerinde bu ilmin varlığını kabul etmek lâzım gelecektir.
"İkincisi: Kâinatın zerreleri, kendilerinden var olduğunu farz edilen bu akıl ve ilim ile birlikte, aralarında kusursuz bir anlaşma sağlamaları ve milyarlarca sene boyunca bu anlaşmayı bir saniye bile bozmaksızın tam bir ittifak içinde hareket etmeleri icap eder.
"Üçüncüsü: Kâinatın zerreleri, bu kusursuz kanunları meydana getirmek suretiyle kanun koyucu ve hâkim vasfı kazanacaklar, hem de bu kanunlara kendi kendilerini mahkûm edeceklerdir. Hâkimiyetin ve mahkûmiyetin bir şahısda toplandığı dünyada görülmemişken, sayısız kâinat zerrelerinin tümünde birden toplandığı nasıl düşünülebilir?
"Dördüncüsü: Bu faraziye ile, kâinatın her bir zerresinde misilsiz bir fedakârlık hissinin bulunduğunu kabul etmek lâzım gelir.
"Atomlardan, hücrelerden, tohumlardan, galaksilere ve pulsarlara varıncaya kadar kâinatın her köşesinde kendini gösteren böylesine hassas bir nizamın tesadüflerden, sebeplerden ve tabiattan ibaret olduğunu söylemek, aklı başında bir insan için mümkün değildir. Bütün bu intizamlı işlerin arkasında, bir kudret eli görülmektedir.
"Sizce de böyle değil mi, beyefendi?" diye sordum.
"Birşeyler olmalı ya!" diye cevap verdi.
Toros Dağları sohbetimize kucak açmış, o göz kamaştırıcı muhteşem güzellikleriyle her zerresi Allah'ın varlığına bir delil olarak, âdeta "Siz bana baksanız yeter. Ben size binlerce, milyonlarca misaller sunuyorum" demek istiyordu. Pırıl pırıl suların aktığı o yem yeşil manzaralar içinde süren sohbetimiz, bir ikram-ı İlâhî olarak devam ediyordu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt