Özrünüz Kabul Değil!
Şeytani sistem bozgunculuk çıkarmaya, huzur ve düzeni bozmaya, barışı engellemeye devam ediyor. Arap dünyasındaki iç çatışmalar, masum insanların ölümleri, bireysel şiddet; bunların tümü son dönemde sayısı artan bozgunculuk örnekleri. Hemen yanımızda insanlar diktatörlüğe bağlı milislerce katlediliyor. Suriye’de yaklaşık son dört ay içinde 40’dan fazla çocuk katledildiğinin haberleri geliyor. Gençler işkencelere maruz kalıyor, öldürülüyorlar. Kadınlara ve hatta erkek çocuklara tecavüz ediliyor. Tüm bunlar gerçekleşirken Müslümanların ufak hesaplar peşinde koşması büyük yanılgı değil mi?
Bir dönemin sonu olan Arap isyanları, önemli bir dönemin de başlangıcı. Suriye de bu yeni dönemi hazırlayan önemli temel taşlardan biri. Baas rejiminin devrilmesi, İslam dünyası için önemli ve olumlu bir gelişme olacak. Ancak Orta-doğu uzmanları ve gazetecilerin birçoğu, kamuoyunun yanlış yönlendirildiği ortak görüşünde birleşiyorlar.
Deccali tuzakların büyüklüğü ve fitnesi yine tüm bölgeyi içine alacak boyuta ulaşıyor. Yaşanan karmaşa ortamı, bu fitnenin boyutlarını gösteriyor. Peki ama Müslümanlar nerede?
Belirli ibadetleri farz kabul edip, birliği emreden ayetleri nasıl göz ardı ediyorlar!
Hakkı, hakikati, iyiliği, barışı hakim kılmak için birleşmek ve "kurşunla kaynatılmış" gibi birlikte mücadele etmeyi sorumluluk olarak kabul etmek bir yana, önemsemiyorlar bile.
Allah bu dini, Kitabı, Peygamberini(sav) hakim olsun diye göndermişken, İslam birliğinden yana olmayan kişi, Müslümanlardan yana olur mu? Müslümanların bunu dile getirmemeleri ve arzu etmemeleri büyük hata değil mi?
Kur'an, “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75) buyururken Müslümanlara ne oluyor?
Bediüzzaman, bu konuda özür beyan edenlere, “bu özrünüz kabul değil” diyor ve şöyle devam ediyor: “Tembelliğiniz ve neme lâzım deyip çalışmamanız ve İttihad-ı İslam ile milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.” İttihad-ı İslam’ı isteyen bir insanın, bu amaçla yaptığı herhangi bir faaliyetin, bütün İslam alemine fayda vereceğini söylüyor.
Verilecek zararın ise bütün İslam alemi için kayıp olacağını ilave eden Bediüzzaman, İslam aleminin bir bütün olduğunu söylüyor. "Onun için, neme lâzım deyip kendini tembellik döşeğine atmak zamanı değil!” diyerek Müslümanları uyarıyor.
“İslam Birliği’nin tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî kusurlarına bakmamak gerektir” sözüyle de kişisel kusurlarla uğraşmanın vakit kaybı olacağına dikkat çekiyor.
Kur’an ahlâkının yeryüzü hakimiyeti, Allah'ın Kur’an'da haber verdiği bir vaadi iken bazı Müslümanların bu konuda ümitsiz ve şevksiz olmaları hata olur. Ümitsizlik, insanın, din ahlâkını şevk içinde yaşamasını engelleyen en önemli unsurlardan. Allah, inananlara hiçbir olay karşısında ümitsizliğe kapılmamalarını, Kendisine dayanıp güvenmelerini emreder. Ümitsizlik Müslümanlar üzerinde adeta kanser gibi öldürücü etkiye sahip. Bediüzzaman'a göre ümitsizlik korkak, aşağı ve acizlerin tavrı ve bahaneleri. Yeisi bırakan Arap milletlerinin, İslâmiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesânüd ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerini haber veriyor. (Hutbe-i Şamiye)
Gözardı ederek, önemsemeyerek ya da ümitsizlik içinde; mazeret her ne olursa olsun "neme lâzım, başkası düşünsün" demek çok yanlış. Zulmün durması ve huzur için vicdanlı Müslümanlar birlikte hareket etmeli.
Suriye'de ve İslam aleminin genelinde olaylar devam edecek gibi görünüyor. Tek çözüm Kur'an'ın ruhu içerisinde birleşmek. Deccali fitneye karşı birlikte saf bağlayarak hareket edildiğinde, zorluk ve sıkıntılar Allah'ın dilemesiyle hep birlikte aşılacaktır.
Fuat Türker