RE: ÇEYİZ NE ZOR İŞYAAAAA..
Bir yazıda okudum diye hatırlıyorum " Eskiden evlendiğimiz zaman her şey elimizin altında olmazdı. Evin ihtiyaçları zaman içerisinde alınır, böylelikle her alınan yeni eşyayla beraber evde bir sevinç olurdu. Bu sevinç ise insanları birbirine daha çok bağlardı. Ama şimdi durum öyle değil ne yazık ki! Gelin ve damat yeni evlerinin kapısını açınca içeride iğneden ipliğe her şeyi hazır buluyorlar. Ekmek kızartma makinesinden, bulaşık makinesine kadar her şeyleri var. Fakat bu hazıra konma bundan sonrası için tehlikeli. Her türlü lükse sahip, birbirine daha yeni yeni alışmaya çalışan ve aynı evde yaşamaya mecbur iki yabancı insan, evlerinde olan şeylerin tüketimi bittikten sonra belli bir tatminsizlik içine giriyorlar. Bu da evlilikte istenmeyen sonuçları doğurabiliyor.
Belki yüzde yüz doğruyu yansıtmasa da genel açıdan bakarsak gerçeklik payı var bu yargının. İnsan, peygamberimizin(sav) hadis-i şerifinde de belirtildiği gibi " Bir vadi dolusu altını olsa ikinci vadiyi isteyecek " yapıdadır. Bu tabiatını gereğince düzeltememiş insanlar yukarıda anlatılan bir tehlikeye düşebilir.
A dan Z ye ne varsa içinde olan bir evde insanları belki iki tehlike bekliyor. Birincisi yukarıda değinildiği gibi maddi doyumun sonrasındaki manevi huzursuzluk bunun akabinde de geçimsizlik olabilir. İkinci tehlike ise tüketmeye devam etme hastalığır. Öyle ki insan artık lazım olan olmayan, ucuz ya da pahalı her beyi alır ki dizginleyemediği alışveriş isteğini tatmin etsin.
Hâlbuki maziye bakarsak insanlar maaşından az çok bir şeyler biriktirir, ek iş yapar, evin hanımı dantel vs örer ve satar böylelikle evin geçimini kıt kanaat sağladıkları gibi yeni birkaç eşya almaya da imkânları olurdu. Ortak bir amaç vardı yani yaşamlarında. Bu ortak amaç sonuçlandığı zaman da ortak sevince, Mutluluğa dönüşürdü. Evin bir ihtiyacı giderildikten sonra da bu defa öteki ihtiyaç ortak amaç olur o doğrultuda yine dayanışma içine girilirdi.
Yine bir söz hatırlıyorum " Aşk birbirine bakmak değil beraber aynı yöne bakmaktır " İşte işin püf noktası bu olsa gerek. Ortak bir amacı olan insanlar mı daha birbirine bağlıdır yoksa bir amaca yönelik olmayan insan topluluğu mu? Bu bakış açısıyla evliliklerin neden eskiden daha uzun sürerken şimdilerde genel itibariyle çabuk sona erdiğini anlayabiliyoruz.
Buna tüketim çağında yaşıyor olmamızın da büyük etkisi var elbet. İnsanlar üretmekten ziyade tüketmeye daha çok meyilli. Ama üretim-tüketim dengesizliği nasıl ki koskoca ülkelerin dengesini bozar, bütçesinde açık oluşturur ve de toplumun hak et-i ruhiye sini değiştirir; bunun gibi aynı çatı altında yaşamaya çalışan iki insanın bazı gelgitler yaşaması gayet doğal değil mi?
Tüketecek bir şeyleri kalmayan insanlar bir müddet sonra karşılarındaki insanı, sonra evliliklerini, en sonunda da kendilerini tüketiyorlar. Ama hayat sadece tüketmeye yönelik değil ki! En basiti fotosentez örneğidir. Bir yandan oksijen tüketimi olurken bir yönden değişik yollarla oksijen üretimi yapılır ki Dünyamız dengede kalsın.
Hayat dengedir. Dengenin tutturulmaması kişiyi, toplumu, devleti, evreni. vs. bozar, dağıtır. Hayatlarındaki dengeyi kaybedenler dengesizlik girdabında maalesef sağa sola çarpar dururlar. Rabbimizin bizi üretime ziyadesiyle katkısı olan, tükettiğini de rızası doğrultusunda kullanan ve evliliğin paylaşımcılığını kavrayanlardan eylemesi duasıyla ...