[flash]http://video.google.com/googleplayer.swf?docid=-5156138045267600671&hl=tr&fs=true[/flash]
HERKES dini kendi kafasına, kendi heves ve hevasına, keyfine, kendi re'yine göre öğrensin, yorumlasın, uygulasın derseniz işte bugünkü duruma düşeriz.
Birtakım Müslümanların şu beyan ve iddialarına bakınız:
1. Mezhepler put haline gelmiş...
2. Bazıları mezhepleri din haline getirmiş.
3. Tasavvuf küfür ve şirkmiş.
4. Mason Efganî büyük İslâm önderi ve rehberi imiş.
5. Muhyiddin Arabî, İbn Teymiyye'nin dediği gibi hâşâ Şeyh-i Ekfermiş (En kafir şeyhmiş).
6. Tasavvuf ve tarikat evliyası evliyaurrahman değil, hâşâ evliyauşşeytan imiş.
7. Herkes Kur'ân'dan kendi kafasına göre ahkam çıkartabilirmiş.
8. Halidi Bağdadî hâşâ zındıkmış.
9. Bir kabrin başına gidip Fatiha okumak şirkmiş.
10. Ebu Hureyre radiyallahu anh hazretleri hâşâ yalancıymış, hadîs uydurmuş.
11. İslâm'ın tek kaynağı Kur'ânmış, Sünnet kaynak değilmiş.
12. Bugünkü ehl-i Sünnet İslâmlığı Emevî diniymiş.
Şefkat yerine şevkat, evkaf yerine efkaf, tefsir yerine tesfir diyen ve yazan bazılarının içtihada yeltenmesi ne kadar gülünç.
Adam namaz kılıyor, fıkhı inkâr ediyor. Kıldığı namazı nasıl kılıyor. Fıkha göre... Ol mâhiler ki, derya içredir deryayı bilmezler...
Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'i insanlara hidayet rehberi ve necat düsturu olarak göndermiştir. Eyvallah... Lakin önüne gelen Kur'ân'ı yorumlayabilir mi? Elbette yorumlayamaz. Bu iş icazetli alimlere mahsustur. Onların yazdığı tefsir kitaplarını okursun ve Kitabullahı anlarsın akıl ve idrakin ne kadarsa.
Dinimizin teferruata ait ihtilaflı meseleleri vardır. Kan çıkmasının Hanefilere göre abdesti bozması, Şafiîlere göre bozmaması gibi... Rabıta da üzerinde ihtilaf edilmiş bir konudur. Caizdir diyenler çıkmıştır, değildir diyenler çıkmıştır. Bu konuda Müslümanı şirkle, küfürle, zındıklıkla suçlamak ne kadar aşırı bir şeydir.
İslâm dininin esaslarından biri edeptir.
İslâm dini, mü'minin mü'mine saldırmasını doğru bulmaz.
Bir kimsede yanlış bir düşünce, inanç, aksiyon varsa, onun bu yanlışlığına karşı olunur, kişiliğinin tamamına değil.
Teymiyyeciler, Vehhabîler, Neo-Hariciler, şiddete yönelikler, Radikaller, cahiller vur deyince öldürür.
Bugün öyle Müslümanlar görüyoruz ki, meşreb ayrılığı yüzünden sâlih kardeşine düşmanlık ediyor, kendi cemaatini destekleyen kâfirlerle dost oluyor. Ne korkunç tezat.
Ya Rabbi hepimize ilim ve edep nasip et.
İslâm dini adaleti emr ediyor. İtidal kelimesi adalet kökünden gelir. Olgun mü'min mutedil olur. İfrat ve tefritten kaçar, ortada bulunur. İnsaftan ayrılmaz.
Edep, terbiye, itidal, insaf sahibi olmayan kişi kamil (olgun) değildir.
Beğenmediğin, aklının ermediği bir fikir mi var, edep ve terbiye ile tartışacaksın. Ne yapacaksın? Önce selam vereceksin, sonra saldırgan ve terbiyesizce olmayan bir üslupla tenkidini yapacaksın.
Sokak serserisi ağzıyla tartışmak Müslümana yakışmaz.
Lütfen olgun, akıllı, itidalli, sabırlı, terbiyeli, edebli, nazik, kibar, hakşinas, (ruh ve ahlâk bakımından) asil, insaflı, mürüvvetli Müslümanlar olalım. Olamıyorsak çenemizi tutalım.
Ehl-i SünnetBüyüğü Bediüzzaman
KALBİNDE İslâm, iman, Kur'ân, Ümmet, Şeriat, Sünnet, Mukaddesat sevgisi olan her Müslüman Bediüzzaman Said Nursî hazretlerini sever ve sayar, onu minnet ve teşekkürle anar. Çünkü bu muhterem zat, bütün ömrünü bu saydığım değerlere hizmet ile geçirmiştir ve Cenab-ı Hakk'ın lütfuyla büyük fütuhata nâil olmuştur.
Yakın tarihimizde Müslümanlar çok kara günler gördüler, çok ağır zulüm ve baskılara mâruz kaldılar, çok eziyetler ve işkenceler çektiler. İşte o karanlık zulüm devrinde Üstad Bediüzzaman Said Nursî hazretleri bu halkın imanını kurtarmak için çalışıp çabalamıştır.
Ne kadar esef edilse azdır... Zamanımızda böyle mübarek bir zatın aleyhinde bulunan birtakım kimseler görülmektedir.
Onlar merhum Üstad hazretlerini karalamak için birtakım iftiralara başvuruyor, yanlış yorumlar yapıyor.
Bendeniz bu yazımda elimden geldiği kadar Üstad hazretlerinin bazı özelliklerini anlatmak ve sıralamak istiyorum.
Birincisi: O bir Ehl-i Sünnet büyüğüdür. Kesinlikle hiçbir bid'atle, bozuk akide, fikir ve görüşle ilgisi yoktur. İtikatta sünnîdir, amelde sünnîdir.
İkincisi: Üstad hazretleri dinde reform, yenilik, değişiklik yapılmasına karşıdır. İslâm'ı bir bütün olarak kabul eder, İslâm'ı Ehl-i Sünnet imamlarının anladığı ve anlattığı şekilde anlatır ve öğretir.
Üçüncüsü: Zamanımızda bazı diyalogçular, İslâm'ın esaslarından, temellerinden, usûlünden tâvizler (ödünler) veriyorlar; "Üç İbrahimî din vardır, Ehl-i Kitab da Cennet'liktir, onlarla aramızda Âmentü konusunda ihtilaf yoktur..." şeklinde konuşuyorlar. Bu gibi yanlış ve bozuk fikir ve inançların Bediüzzaman hazretleriyle ilgisi yoktur. İslâm'dan taviz vererek yapılan diyaloğu dinimiz kabul etmez. Böyle bir diyalog, imanı tehlikeye atar.
Dördüncüsü: Üstad hazretleri dinde orta yolda, cadde-i kübrada olmuş, cumhur-i ulemanın izinden gitmiştir.
Beşincisi: Üstad hazretleri Kur'ân'ın temel prensiplerinden olan "Allah katında din İslâm'dır" inancına sımsıkı bağlıydı. Onun bu inançtan ödün verdiğini iddia etmek büyük bir iftiradır.
Altıncısı: Üstad hazretleri İslâm'a, imana, Kur'ân'a hizmet konusunda Peygamber (sallallahu aleyhi vesselam) ahlâkı ve metodu ile çalışmıştır. İhlaslı olmuş, Yaratan için yaptıklarından dolayı yaratıklardan ücret, maaş, hattâ hediye bile kabul etmemiştir.
Yedincisi: Üstadı Cemalüddin Afganî taraftarı olarak göstermek hatâdır, iftiradır. On dokuzuncu asrın sonlarında ve yirminci asrın başlarında Afganî'nin içyüzü bilinmiyordu. Şiiî olduğu halde taqiyye yaparak kendisini Sünnî göstermesi, İranlı olduğu halde Afgan göstermesi (Bu yalancılık ve Müslüman kardeşlerini aldatmak değil midir?), Masonluğun en azgın grubuna mensup olması, Halife-i Müslimîn Sultan Abdülhamid'i, bir İngiliz ajanı ile birlikte tahtından indirmek için çalıştığı ve daha başka kusurları, günahları ve bozuklukları bilinmiyordu.
Sekizincisi: Üstad hazretleri tarih boyunca birkaç kişiye nasip olmuş keskin bir zekaya, harikulade bir akla, derin bir firasete, akılları hayrete düşüren güçlü bir hafızaya sahipti. On dört yaşında şer'î ilimlerden icazet almıştır. Maneviyat ve tasavvuf sahasında da derecesi yüksekti. Her gün ezkâr ve evrad ile meşgul olurdu. Son derece yüksek bir ahlâka sahipti. Kötülükleri affeder, kendisine eziyet edenlerin hidayetine dua ederdi.
Böyle bir zatın aşırılıklara kaçması, cumhur-i ulemanın yolundan ayrılıp çıkmaz sokaklara, dar patikalara girmesi mümkün değildir.
Diyalogçuların Bediüzzaman hazretlerini istismar etmekten vazgeçmeleri tavsiye ve temenni edilir.
Vehhabî meşrebli, aşırı uçlarda bulunan, gulüvve sapan, ifrat veya tefrite kaçmış kimselerin Üstad hakkındaki yersiz tenkitlerine kesinlikle kulak verilmemelidir.
27 Mayıs 1960'tan sonra bazı insî şeytanlar Üstad'ı karalamak için, merhum Şeyhülislâm Mustafa Sabri'nin yazmış olduğunu iddia ettikleri düzmece bir reddiye yayınlamışlardı. Merhum Eşref Edib beyin gayretleriyle ve araştırmasıyla bu risalenin sahte ve düzmece, olduğu isbat edildi. Çünkü, içinde zikr edilen bir kaynağın basım tarihi, Mustafa Sabri'nin ölümünden sonrasına aitti!..
Kendilerini Nurcu gibi gösteren bazı kimseler, bozuk diyalog akideleri uğrunda Bediüzzaman'ı kullanmasınlar. Bediüzzaman'ın bozuk, sapık, aşırı inanç ve görüşlerle ilgisi yoktur.
Tekrar ediyorum: Bediüzzaman orta yolda giden, cumhur-i ulema cadde-i kübrasında yürüyen bir Ehl-i Sünnet büyüğüdür. Onda, bu târife aykırı düşen bir özellik ve noksanlık yoktur.
MEHMET ŞEVKET EYGİ
Allahcc razı olsun...