Allah Teâla'nın En Güzel İsimleri
Esmaü'l Hüsna (Esmâ-i hüsnâ) "en güzel isimler demektir. en güzel isimler Allah Teâlâ'nındır.Bu isimler sıfat olarak da kullanılır. Cenaâb-ı Hakk'a ait olan pek çok isim mevcuttur; onların sayısını ancak kendisi bilir. Allah Teâlâ güzel issimlerinden bir kısmını Kur'an'da zikretmiş, bir kısmını Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) ve sevdiklerine bildirmiş, bir kısmını da kendi ilminde tutmuştur. Meşhur hadis-i şerifte bu isimlerden doksan dokuzu peş peşe sayılmıştır. Alimler, diğer isimlerin mana olarak bu doksan dokuz isme dahil olduğunu söylemişlerdir. Bunları okuyan, anlayan ve zikreden kimse, bütün isimleri okumuş, anlamış ve zikretmiş olur.
Esma-i hüsna, tevhid ve akaidle ilgili şu beş temel esası ortaya koymaktadır:
1. Bu güzel isimlerin bir kısmı, Cenab-ı Hakk'ın varlığını is*pat eder. Allah'ın Hay, Baki, Kayyûm gibi sıfatları, O'nun var*lığının inkar edenleri reddeder.
2. Bu güzel isimlerin bir kısmı, Cenab-ı Hakk'ın birliğini is*pat eder; O'na hiçbir varlığın eş ve ortak olmadığını ortaya koyar. Vahid, Ehad, Samed, Ganı gibi sıfatlar bazı varlıkları Allah'a ortak koşan müşrikleri reddeder.
3. Bu güzel isimlerin bir kısmı; Cenab-ı Hakk'ın bütün nok*san sıfatlardan uzak olduğunu, hiçbir varlığa benzemediğini ve kimseye muhtaç olmadığını ispat eder. KuddOs, Muhıt, Mec'id gibi sıfatlar Allah Teala'yı varlıklara benzeten Müşeb*bi he taifesini reddeder.
4. Bu güzel isimlerin bir kısmı, bütün varlıkların vücut bul-· masında tek sebebin Cenab-ı Hak olduğunu ispat eder. Ha*lik, Bari, Musawir, Kavı gibi isimler, varlıkların ortaya çıkma*sını birtakım sebep sonuç ilişkisi ile anlatmaya çalışan ve yü*ce Yaratıcı'yı unutan maddecileri reddeder.
5. Bu güzel isimlerin bir kısmı, bütün alemi tedbir ve idare edenin Cenab-ı Hak olduğunu ispat eder.
Allah Teala mülkünde dilediği gibi tasarruf eder; öldürür, diriltir, aziz eder, zelil eder, zenginlik verir, fakir eder. Kimse O'na hesap soramaz. O'nun her işi ya bir hikmet ya bir rah*met ya da adalet üzere olur.
Esma-i Hüsna ile Dua ve ibadet
Allah Teala, bizlere güzel isimleri ile kendisine dua etme*mizi emretmiştir. ilahı emir şöyledir:
"En güzel isimler Allah'ındır. O'na bu güzel isimlerle dua edin. Allah'ın isimlerinde yanlış yola sapanları terkedin. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir" (A'raf 7/180).
Allah Teala'ya, güzel isimleri ile dua iki şekilde olur. Birin*cisi, bu isimlerden biri, birkaçı veya hepsi ile O'nu yüceltmek, övmek ve zikretmek şeklindedir. ikincisi de, bu güzel isimler*le Allah Teala'dan bir şey istemek, ilahı huzura ihtiyaç ve dertlerimizi açmak, onlarla yalvarmak şeklinde olur. Kul, yü*ce Rabb'ine hangi derdini açacak ise, ona uygun bir ismi zik*rederek dua eder.
Mesela günahlara bulanmış fakat içi yanıp pişman olmuş bir kul elini açıp, "ya Gaffar = Ey günahları affeden, ya Rahım = Ey kullarına çok acıyan, ya Settar = Ey günahları örten, ya Tevvab = Ey tövbeleri kabul eden Allahım, beni affet" diyerek affını ister.
Başı darda kalıp bunalan bir kul, "Ya Rahman=Ey kulları*na rahmet eden, ya Alim=Ey kullarının halini en iyi bilen, Ya Hakım=Ey her işi hikmet üzere olan, ya Azız=Ey her şeye ve herkese hükmü geçen, ya Kadır=Ey her şeye gücü yeten AI*iahım, benim şu sıkıntımı gider" diye dua eder. Diğer isimler*le yapılan dualar da böyledir.
Allame Alusı (rah), Allah Teala'nın isimleriyle yapılacak en güzel duanın, dil ile değil fiil ile olduğunu söylemektedir. İmam Gazali (rah), fiille duanın nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor:
"Bil ki, kulun kemale ermesi ve saadeti ele geçirmesi an*cak Allah Teala'nın ahlakı ile ahlaklanmakla yani O'nun isim ve sıfatlarının edebiyle süslenmekle mümkün olur. Bundan, kul ile Allah arasında bir benzerlik olur ve ikisi aynı konuma gelir zannedilmesin. Kulda ilahı ahlak ve sıfatlardan bir dere*ce bulunması mümkündür. Allah Teala bizlere hayat, görme, işitme, konuşma, bilme, dileme, sevme gibi sıfatlar vermiştir. Bütün bunlar aynı zamanda kendisinin sıfatlarıdır. Bununla, biz Allah'a benzedik, O'nun gibi olduk denebilir mi? Heyhat, bu ne kötü bir anlayış."
Arifler demişlerdir ki: "Avam halk esma-i hüsnayı diliyle tekrar ederek, kalbiyle Allah', yücelterek korku ve saygı için*de zikreder. Havas tabakası, manalarını düşünerek ve onların kime ait olduğunu bilerek zikreder. Mukarrebın makamındaki veliler ise, kalbiyle tamamen Allah'a yönelmiş, Allah'tan gay*ri şeylerden gönlünü ve gözünü çekmiş bir halde esma-i hüs*nayı zikrederler. Onlar her zikredişlerinde ayrı bir mana, yeni bir ilim, değişik bir zevk elde ederler."
Ariflerin belirttiği gibi, Allah Teala'ya hakkıyla kulluk et*mek, O'nu yakınen tanımak, O'nu sevmek ve O'nun tarafın*dan sevilmek ancak bu isimlerin hakikatini anlamaya ve on*ların nurundan bir nasip almaya bağlıdır. Şuurlu bir ibadet de ancak bu şekilde mümkün olur.
Bir şeyi anlamanın yollarından biri de onu sıkça tekrar et*mektir. Tekrar edilen şeyler, hafızada yer eder. Bu şey ilahı isim ve sıfatlardan biri olunca o bir çeşit zikir olur. Zikir, zik*reden kimseyi zikrettiği zat ile beraber eder. Allah Teala'nın,
"Siz beni zikredin, ben de sizi zikredeyim" müjdesi zikir ehli için ne büyük bir saadettir.
Mesela Allah Teala'nın "es-Selam" ismini çokça zikreden, fikreden ve bu şerefli ismin tecellilerinden bolca nasiplenen bir kul, önce bozuk düşüncelerden fikrini, şek ve şüpheden kalbini, yalan ve iftiradan dilini, haram ve zulümden fiilini te*mizler; kendisine ve başkalarına selamet olur. Kimse ondan incinmez. Herkese selam verir, herkes ondan bir fayda görür. işte o zaman gerçek bir müslüman olur. Müslüman, "es-Se*lam" ismine mazhar olmuş kimsedir.
"el-Hakım=Her işini sağlam ve hikmet üzere yapan" ism-i şerifini çokça zikreden, fikreden ve onun tecellilerinden na*siplenen bir kul, bütün işlerini sağlam yapar, yerince davranır; sakat, bozuk, yersiz, sebepsiz iş yapmaz.
Allah Teala'nın "Rezzak=yarattıklarına gereken rızkı veren" ism-i şerifinin tecellisine mazhar olan kulun, kalbinde rızık en*dişesi, geçim kaygısı kalmaz, Allah'a tevekkül ve teslimiyeti tam olur. Rızık ararken gafleti değil, zikir ve sevgisi artar.
"Settar=Kusurları çok örten, ayıpları saklayan" ism-i şeri*finin tecellisine mazhar olan kul, insanlardan gördüğü her ku*suru örter, onları yaymaz, kusur sahibini halk içinde rezil et*mez; özellikle kendisine karşı yapılan kusurları görmezlikten gelir, affeder. Kendisinden meydana gelen kusurları yüce Rabb'inin nasıl örtüp sakladığını, bunun ne kadar güzel bir şeyolduğunu gören kul, bu ahlaka ulaşmak için can atar. Böylece Allah Teala'nın sevdiği güzel ahlak sahibi bir kul olur. Diğer ism-i şerifleri zikretmek, fikretmek ve onların tecellile*rinden nasiplenmek de bu manada gerçekleşir.
Akaidin temeli Allah Teala'yı tanımaktır. Allah'ı zikretme*den ve O'nun boyasına boyanmadan Zat-ı Barı'yi ayne'l-yakın derecesinde tanımak mümkün değildir. ilahı sıfatları sa*dece akaid kitaplarından okumak yeterli olmaz. Kendi nefsimizde ve kainatta o sıfatların tecellilerini, hikmetlerini, cilvele*rini görüp okumadıkça, okuyup anlamadıkça, anlayıp Allah'a koşmadıkça imanımız taklitte, sevgimiz dilde kalır.
Eğer, "Bu isimleri nerede, ne zaman, nasıl okuyalım?" de*nirse, deriz ki: işte o güzel isimlerin tecellisi olan hayat ve kai*nat önümüzde duruyor. Biz her gün onlarla iç içe hayat sürü*yoruz. Daha doğrusu biz o güzel isimlerln tecelli ve bereke*tiyle hayatta ve ayaktayız. Bizler ruhumuzla mana aleminde yüzerken, anne rahminde şekil alırken, doğarken, büyürken, bir ömür bu alemde yaşarken, ölürken ve öldükten sonra ye*ni hayatla tanışırken hep ilahı isimlerin tecellilerine mahal ve mazhar oluyoruz. Bize düşen, üzerimizde ve gözümüzün önünde cereyan eden şeyleri bir nebze düşünmek ve bir ger*çeği farketmektir. O gerçek şudur: Alemde yüce Allah'tan başka kendisine ibadet edilecek, boyun eğilecek, el açılıp bir şey istenecek başka bir ilah yoktur.
Her gün görüp durduğumuz şu canlılar ve canlılık, yüce Yaratıcımız'ın "Hay" sıfatının tecellisidir. Bunu gören ve far*keden uyanık kalpli bir mümin, "Ya Hay" der, yüce Allah'ı zik*reder. Aslında nefes alan her canlı, ta ciğerinden gelen bir sesle ister istemez "hu hu" der, O'nu zikreder.
Yeryüzündeki ince düzeni, gök yüzündeki büyük intizamı ve kainatın ayakta duruşunu gören uyanık kalpli bir mümin, "Ya Kayyum" der, yeri ve gökleri kudretiyle ayakta tutan yü*ce Allah'ı zikreder.
Varlıklardaki değişik suret, şekil, çeşit ve renkleri gören uyanık kalpH bir mümin, "Ya Musavvir" der, her bir canlıya ayrı bir renk, şekil ve suret veren yüce Allah'ı zikreder.
Dört mevsim, her gün dağıtılan sayısız rızıkları, yaratılan yiyecek, içecek, giyecek ve hayat sebeplerini seyreden uyanık kalpli bir mümin, "Ya Rahman", "Ya Rezzak" der, bütün canlılara rızıklarını gönderen yüce Allah'ı zikreder. Kalbinde azıcık iman, vicdanında birazcık insaf bulunan her insan bun*ca nimetlerin başında, içinde veya sonunda muhakkak bir çeşit fikir ve zikirle nimeti yaratanı hatırlamalı; O'nun adını zikretmeli, O'na bir derece hamd ve şükür yapmalıdır.
Alıntı