BÜTÜN SÜNNETLERE NASIL UYABİLİRİZ?
Bizim her konuda rehberimiz ve örneğimiz olan Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in en basit hareketinde bile insan hayatını yakından ilgilendiren pek çok faydalar ve hikmetler bulunmaktadır. Mesela sofrada iken sünnete uyarak midesini tıka basa doldurmayan, yemekten önce ve sonra ellerini yıkayan, yatağa girerken sağ tarafına yatan bir insan, şahsî hayatında ne kadar faydalar elde eder. Yine evine girerken selâm veren, aile ve çocukları arasında bulunduğu vakitler, Rasulüllah'ın aile hayatını düşünerek onu tatbike çalışan insan ne kadar hu-zurludur…
İş hayatında, insanlarla beraber bulunduğu zamanlarda herkese güler yüz gösteren, elinden geldiği kadar her insana yardım ve iyilikte bulunmaya çalışan, kanaat gibi bir hazineyi kaybetmemek için titizlik gösteren bir insanın başarısı diğerlerine nazaran muhakkak ki farklı olacaktır. Çünkü o artık haya-tını sünnete göre ayarlamaya çalışıyor demektir. Evet; "Sünnet-i seniyye edebdir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın. Edebin envaini [her çeşidini] Cenab-i Hak Habibinde toplamıştır. Onun sünnet-i seniyyesini terk eden edebi terk eder."(1) ifadelerinden de anlaşıldığı gibi, insan eğitiminde ve terbiyesinde sünnete olan ihtiyacın ne derece önemli olduğu anlaşılmaktadır. Şurası da unutulmamalıdır ki, sünneti nazara almadan, yani onu göz önünde bulundurmadan, ondaki nurlu ve hakikatli kaideleri düşünmeden tatbik edilmeye çalışılan bir eğitim sistemi, her zaman aksamaya mahkûmdur. Çünkü edebin, ahlâkın ve insan eğitiminin, eskimeyen, zamanın geçmesiyle tazeliğinden bir şey kaybetmeyen bütün düsturlar aynı zamanda sünnette mevcuttur. Sünnetin terk edildiği zamanlarda ise her türlü edepsizliğin kol gezdiği, artık göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir gerçektir.
Müslüman her zaman bütün davranışlarında Allah Rasûlünü kendisine bir rehber olarak kabul ettiği takdirde, en küçük hareketi ve en basit muamelesi dahi artık sıradan bir iş olarak kalmaz, aynı zamanda bir ibadet hüviyetine bürünür. Ör-neğin otururken, yürürken, konuşurken imkân nisbetinde sünnete göre hareket eden bir insan, bu halinde Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'i de düşünüyor, O'nu hatırlıyor, O'na uy-mak için gayret sarf ediyor demektir. Hatta bu düşüncesi daha da genişleyerek, Rasûlüllah (s.a.v.)'ı sırf Allah rızası için taklit ettiğini aklına getirmekle, ruhî bir huzur, kalbî bir rahatlık duyar. Bu durum o kişiye aynı zamanda büyük bir huzur ve mutluluk verir. Bunun için denilmektedir ki; "Sünnet-i seniyyeye ittibaı kendine âdet eden, âdetlerini ibadete çevirir, böylelikle o kimse bütün ömrünü semere (meyve) dâr ve sevabdâr yapabilir."(2)
Özellikle bid'at ve hurafelerin her tarafı istila ettiği bir zamanda, sünnetin gösterdiği yolda hiç sapmadan mesafe almak, daha büyük bir ehemmiyet taşıdığı gibi, zor şartlar altında bu yolda yürüdüğünden elde edilen ecir ve mükâfat da o nispette bereketli olacaktır.
"Bid'at ve dalâletlerin(sapıklıkların) istilası ve ümmetimin fesada gittiği (bozulmaya yüz tuttuğu) bir zamanda benim sünnetime sımsıkı sarılan, hizmet eden bir kimse yüz şehit sevabı kazanabilir."(3) meâlindeki Peygamber (s.a.v.) Efendimiz' in müjdesi hiç şüphesiz bizler için önemli bir şevk unsurudur.
Sünnete göre hareket etmeyi güzel bir ahlâk haline getiren bir mü' min zaten sapmaz da saptırmaz da. "Ey insanlar size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarılırsanız hiçbir za-man dalâlete düşmezsiniz. Onlar: Allah' ın kitabı ve Peygamberinin sünneti-dir." (4) hadisi bu gerçeği hatırlatan en güzel bir ikaz işareti değil midir?
Sünnet-i seniyye, hayatın her safhasını o kadar içine almış, her meselede o kadar esaslar ve ölçüler getirmiştir ki, bir mü'minin sünnetin her çeşidine uyması, bü-tün sünnetleri tatbik etmesi hemen hemen mümkün olamamaktadır.
Son asrın büyük âlimlerinden Bediüzzaman Hazretlerinin de ifade ettiği gibi; "Sünnet-i seniyyenin her bir nev'ine tamamen bilfiil ittiba etmek, ehass-i havassa dahi an-cak müyesser olur." Yani imanda kemâl mertebede bulunan evliya ve asfiya gibi en salih kimseler ancak Peygamberimizin bütün sünnetleri-ni tatbik edebilir.
Netice olarak, hayatının tamamının sünnetle bütünleşmesini arzu eden bir kişinin yapması gereken, bütün hareketlerinde ve ibadetle ilgili bütün mes'elelerde sünnete uyma niyet, arzu ve isteğini sürekli canlı tutmasıdır. İnsan hayatının tamamını içine alan sünnet kaidelerine bütünüyle uyamayan bir insan, samimi niyetiyle sürekli böyle bir gayretin içine girmesi halinde, sün-netlerin tamamını yapamasa, yerine getiremese bile bunları içten içe kabul etmesi ve talip olmasıyla da bu bağlılığını göstermiş olur.
1) Bediuzzaman, Lem'alar, s.48.
2) Bediuzzaman, age., s.45.
3) Muntehabat-ı Kenzü'l-Ummal, 1/100.
4) Tirmizi, Menakib 32.
M.Ali Karahasanoğlu