Onlar... Veliler... Mürşidler... Allah dostları...
Onlar gıpta, hasret yerindekiler;
Zamandan ve ruhdan derindekiler;
Kur’an’ın, Allah’ın, gaye insanın...
Kıl kadar sapmadan peşindekiler...
(S. Büyükdoğulu).
Evet, onlar... Onları anlamak ve anlatmak...
Ne kadar zor. Onları anlatmak elbette zor. Çünkü heyhat onlar ince bir ruh, bizlerse etten bir kalıp...
Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in sesini duyar gibiyim: “... Efendi hazretlerini her görüşümde insan, ondan her ayrılışımda hayvanım... Yalnız ağzı ve kalbiyle bir takım doğruları geveleyen, fakat teniyle çöplükte yaşayan bir hayvan... Tam da filozofun dediği gibi metafizik hayvan” (O ve Ben, 218 ).
Onlar... Rabbimizin kutsi hadisde buyurduğu üzre; gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum dediği kutlu insanlar... Kutlu Nebi’nin kutlu varisleri...
Bizlere biricik sevgilimiz Rabb’imizden haber verecek, O’ndan hatıralar anlatacak, kokular, renkler, nurlar, ışıklar, şekiller sunacak olanlar... Düştüğümüzde kaldıracak, yanıldığımızda doğrultacak, uyuduğumuzda ayıltacak, bize ışık, rehber, kılavuz olacak, vekil olacak onlardır ancak...
Evet kim onlar kadar koruyucu, onlar kadar ince, onlar kadar şefkatli, onlar kadar güzel, onlar kadar tatlı, onlar kadar görklü olabilir? Ayın ondördü gibidir onlar...
Peygamber’in güzelliğinden akisler taşırlar onlar... Bakmaya kıyamazsınız onlara... Zaman donacak kadar güzeldir onlar göründüğünde.
Necip Fazıl’ın nazmettiği şekliyle:
Allah dostunu gördüm altı yıl evvel;
Bir akşamdı ki zaman donacak kadar güzel
Onlar gül gibidir, felekler dahi onlarda yüzer.
Recep Şahin’in dizelerindeki gibi:
Ben sana Gül diyemem,
Gül ancak sana benzer.
Sana felek diyemem,
Felekler sende yüzer.
Evet, onların farziyeti, mevcudiyeti ayetlerle–hadislerle gün gibi ortada ve aşikardır... Bizler kalemimiz el verdiği oranda şairlerimizin bu kutlu insanlar hakkındaki dizelerine yer vermeye çalışacağız.
Dilerseniz o kutlu erlerden biri olana Mevlana’mızın mürşidi Şems hazretlerine atfettikleri bir beyitle devam edelim:
Ey Tebrizli hak Şemsi!
Yüzünü göstermeseydin sen
Çaresiz yoksul kalırdı kulun
Ne gönlü olurdu ne dini
Şimdi söz her konuda şiir istediğimizde heybesi dolu dolu olan Yunus Emre’mizin olsun:
Bir kuru ağaç idim, yol üzere düşmüştüm,
Er bana nazar kıldı, taze civan oldum ben,
Ve devam edelim Yunus Emre’mizle:
Tapduk’un tapusunda kul olduk kapısında,
Yunus miskin çiğ idi, piştik elhamdülillah.
Hacılar, müftüler, cümle geldiler
Kitaların bir yerlere koydular
Sen bu ilmi kimden aldın dediler.
Yunus, nefsinden başlayıp tüm insanlığa seslenir:
Yunus sen bu dünyaya niye geldin
Gece gündüz hakkı zikretsin dilin
Evliyaya uğramaz ise yolun
Göçtü kervan kaldık dağlar başında.
Şimdi sözü dağlar başında kalmayıp menzile varan, aynı zamanda şair olan padişahlarımızdan Yavuz Sultan Selim Han’a verelim:
Padişahı alem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.
Söz şimdi bir veliye bende olan halk aşıklarımızdan Erzurumlu Emrah’ta:
Ara bul pirleri intisab eyle
Seni de vasıl–ı Mevla ederler.
İrfan meclislerinde bulunmak... Ne büyük devlet Yarabbi!
O gözler... Sahabinin her bakışta göz eğdiği, bakamadığı Kutlu Peygamber’in vekilinin gözleri...
Bir bakan öldüren gözler
Bir bakan dirilten gözler
İlaç gibi deva gözler
Ateş gibi yakan gözler.
(S. Çetinkaya)
Evet bu bakış, nazar değil miydi bir ömür durup dinlenmeden aradığı, anlattığı ve en nihayet bulduğu merhum Necip Fazıl’ı dirilten, ruhuna temel çivisi çakan:
Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız,
Ruhuma büyük temel çivisini çaktınız.
Yol göründü. Bundan öte dizeler şairimiz Mustafa Hilmi Yıldırım’ın olsun:
Teslim ol Hak dostuna sessiz bir yaprak gibi
Çiğnese de ses etme sesiz dur toprak gibi
Ne kadar alim olsan herkes gibi beşersin
Örnek insana uy ki gönül bahçen yeşersin
Al testini sen de koş, evliya pınar gibi
İman fideni sula, kök salsın çınar gibi.
Bu kamiller... İslam’ı zahir ve batın bütün cepheleriyle tatbik eden Allah Resulü’nun zamanımızdaki varisleri... Nübüvvet nurunun aynaları... Velayet yolunun şahları... Günümüzün kelimenin tam anlamıyla garip ve musdarip insanları, bu kamillere ne kadar da muhtaç şu an...
Bu herşeyden evvel bir nasip. Ama samimi bir niyetle arayanların da tam karşılarında.
Evet boşlukta sel gibi yüzen bu insanlık öpeceği ele muhtaçtır. Ve unutulmamalı ki:
İnsanlığı kurtaracak yüce gençlik;
Bir gün mutlak bu dergahtan geçecek.
Bundan öteye ne diyelim!...
Sultanım; yoluna bizi,
Aşkına kabul et bizi...
YENİ MESAJ gazetesinden alıntı
Onlar gıpta, hasret yerindekiler;
Zamandan ve ruhdan derindekiler;
Kur’an’ın, Allah’ın, gaye insanın...
Kıl kadar sapmadan peşindekiler...
(S. Büyükdoğulu).
Evet, onlar... Onları anlamak ve anlatmak...
Ne kadar zor. Onları anlatmak elbette zor. Çünkü heyhat onlar ince bir ruh, bizlerse etten bir kalıp...
Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in sesini duyar gibiyim: “... Efendi hazretlerini her görüşümde insan, ondan her ayrılışımda hayvanım... Yalnız ağzı ve kalbiyle bir takım doğruları geveleyen, fakat teniyle çöplükte yaşayan bir hayvan... Tam da filozofun dediği gibi metafizik hayvan” (O ve Ben, 218 ).
Onlar... Rabbimizin kutsi hadisde buyurduğu üzre; gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı olurum dediği kutlu insanlar... Kutlu Nebi’nin kutlu varisleri...
Bizlere biricik sevgilimiz Rabb’imizden haber verecek, O’ndan hatıralar anlatacak, kokular, renkler, nurlar, ışıklar, şekiller sunacak olanlar... Düştüğümüzde kaldıracak, yanıldığımızda doğrultacak, uyuduğumuzda ayıltacak, bize ışık, rehber, kılavuz olacak, vekil olacak onlardır ancak...
Evet kim onlar kadar koruyucu, onlar kadar ince, onlar kadar şefkatli, onlar kadar güzel, onlar kadar tatlı, onlar kadar görklü olabilir? Ayın ondördü gibidir onlar...
Peygamber’in güzelliğinden akisler taşırlar onlar... Bakmaya kıyamazsınız onlara... Zaman donacak kadar güzeldir onlar göründüğünde.
Necip Fazıl’ın nazmettiği şekliyle:
Allah dostunu gördüm altı yıl evvel;
Bir akşamdı ki zaman donacak kadar güzel
Onlar gül gibidir, felekler dahi onlarda yüzer.
Recep Şahin’in dizelerindeki gibi:
Ben sana Gül diyemem,
Gül ancak sana benzer.
Sana felek diyemem,
Felekler sende yüzer.
Evet, onların farziyeti, mevcudiyeti ayetlerle–hadislerle gün gibi ortada ve aşikardır... Bizler kalemimiz el verdiği oranda şairlerimizin bu kutlu insanlar hakkındaki dizelerine yer vermeye çalışacağız.
Dilerseniz o kutlu erlerden biri olana Mevlana’mızın mürşidi Şems hazretlerine atfettikleri bir beyitle devam edelim:
Ey Tebrizli hak Şemsi!
Yüzünü göstermeseydin sen
Çaresiz yoksul kalırdı kulun
Ne gönlü olurdu ne dini
Şimdi söz her konuda şiir istediğimizde heybesi dolu dolu olan Yunus Emre’mizin olsun:
Bir kuru ağaç idim, yol üzere düşmüştüm,
Er bana nazar kıldı, taze civan oldum ben,
Ve devam edelim Yunus Emre’mizle:
Tapduk’un tapusunda kul olduk kapısında,
Yunus miskin çiğ idi, piştik elhamdülillah.
Hacılar, müftüler, cümle geldiler
Kitaların bir yerlere koydular
Sen bu ilmi kimden aldın dediler.
Yunus, nefsinden başlayıp tüm insanlığa seslenir:
Yunus sen bu dünyaya niye geldin
Gece gündüz hakkı zikretsin dilin
Evliyaya uğramaz ise yolun
Göçtü kervan kaldık dağlar başında.
Şimdi sözü dağlar başında kalmayıp menzile varan, aynı zamanda şair olan padişahlarımızdan Yavuz Sultan Selim Han’a verelim:
Padişahı alem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden ala imiş.
Söz şimdi bir veliye bende olan halk aşıklarımızdan Erzurumlu Emrah’ta:
Ara bul pirleri intisab eyle
Seni de vasıl–ı Mevla ederler.
İrfan meclislerinde bulunmak... Ne büyük devlet Yarabbi!
O gözler... Sahabinin her bakışta göz eğdiği, bakamadığı Kutlu Peygamber’in vekilinin gözleri...
Bir bakan öldüren gözler
Bir bakan dirilten gözler
İlaç gibi deva gözler
Ateş gibi yakan gözler.
(S. Çetinkaya)
Evet bu bakış, nazar değil miydi bir ömür durup dinlenmeden aradığı, anlattığı ve en nihayet bulduğu merhum Necip Fazıl’ı dirilten, ruhuna temel çivisi çakan:
Bana yakan gözlerle bir kerecik baktınız,
Ruhuma büyük temel çivisini çaktınız.
Yol göründü. Bundan öte dizeler şairimiz Mustafa Hilmi Yıldırım’ın olsun:
Teslim ol Hak dostuna sessiz bir yaprak gibi
Çiğnese de ses etme sesiz dur toprak gibi
Ne kadar alim olsan herkes gibi beşersin
Örnek insana uy ki gönül bahçen yeşersin
Al testini sen de koş, evliya pınar gibi
İman fideni sula, kök salsın çınar gibi.
Bu kamiller... İslam’ı zahir ve batın bütün cepheleriyle tatbik eden Allah Resulü’nun zamanımızdaki varisleri... Nübüvvet nurunun aynaları... Velayet yolunun şahları... Günümüzün kelimenin tam anlamıyla garip ve musdarip insanları, bu kamillere ne kadar da muhtaç şu an...
Bu herşeyden evvel bir nasip. Ama samimi bir niyetle arayanların da tam karşılarında.
Evet boşlukta sel gibi yüzen bu insanlık öpeceği ele muhtaçtır. Ve unutulmamalı ki:
İnsanlığı kurtaracak yüce gençlik;
Bir gün mutlak bu dergahtan geçecek.
Bundan öteye ne diyelim!...
Sultanım; yoluna bizi,
Aşkına kabul et bizi...
YENİ MESAJ gazetesinden alıntı