ahmetmeydani
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Ocak 2012
- Mesajlar
- 149
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 64
ELLİALTINCI BÖLÜM
...iki bacağı, bir eli olmayan ve sokağa boş gözlerle bakan bir çocuğu gördü. Etrafına dikaktli bakınca duvarlarda, mermi deliklerini gördü. Meryem, çocuğun yanına gitti. Bu arada evden bir kadın çıktı. Meryem kadına dönerek:
--Ne oldu bu çocuğa?
Kadın:--Kahrolası rusların attığı oyuncak bombalardan birini almış, onunla oynarken bomba patlamış, patlamada, gördüğün gibi iki bacağını ve bir kolunu kaybetti. Bunun gibi binlerce çocuk var. Mücahidlere gücü yetmeyen ruslar, hırslarını çocuklardan alıyorlar.
Meryem bir tuhaf olmuştu. Bu kadarı da fazlaydı. Savaş iki denk güç, ya da birbirlerine yakın güçler arasında yapılmalıydı ki, adına savaş denilsin. Bu zulümdü, hatta zulümden de öte bir şeydi. Bir insan bu kadar da zalim olmamalıydı. Kitaplarda okuduğu sahneler gözünün önüne geldi, bir de rusların yaptıklarını düşündü. İkisini kıyasladı, ama kıyas kabul etmiyordu. Bu duygular arasında sokaklarda gezmeye devam etti. Nereye gittiyse, neredeyse aynı manzara ile karşılaşıyordu. Rusların kendilerine anlattıkları ile burada yaşananlar arasında tam dersi bir durum mevcuttu. Burada dönen bir zulüm çarkı vardı ve Meryem de o dönen çarkın bir dişlisini oluşturuyordu. Bir an için düşündü, doğru tarafta mıyım diye? Henüz bu sorunun cevabını verecek duruma gelmemişti. Ama gördükleri onu çok etkilemişti.
Bu arada, Yüzbaşı Lev ile Cemşit arasında koyu bir muhabbet başlamıştı.
Yüzbaşı Lev:--Ben senin adını zaten biliyorum.
Cemşit iyice esrarın etkisi altına girmişti.
Yüzbaşı Lev:--Cemşit, sen nerede oturuyordun?
Cemşit:--Benim oturduğum evi unuttun mu?
Yüzbaşı Lev:--Hayır! unutmadım ama belki şaşırabilirim. İstersen sizin eve kadar gidelim. Hem
sen, tek başına eve gidecek durumda değilsin.
Cemşit:--Evet! haklısın, hadi gidelim, diyerek evine doğru yola çıktılar. Bir müddet sonra, Cemşit'
in kenar mahalledeki evinin yakınına kadar vardılar. Yüzbaşı Lev,
her ihtimale karşı, evin yanına ka-
dar gitmedi. Uzaktan Cemşit'in evini öğrenen Yüzbaşı Lev, Cemşit'i orada bırakarak karargâha
döndü. Yüzbaşı Lev, durumu komutana bildirdi, komutan durumdan memnun olarak, Yüzbaşı Lev'e Cemşit'i uyuşturucuya bağımlı hale getirmesini ve bu vesile ile Çeçen Lidrelerinin yerlerini öğrenmesini istedi.
Daha sonraki günlerde, Yüzbaşı Lev, Cemşit'i tam bir uyuşturucu müptelası yapmıştı.
Cemşit, kimsenin kendisinden şüphelenmediği ve kaale almadığı bir kimseydi. Rusların böyle birisi ile işbirliğine gideceğine de ihtimal vermiyorlardı. Bu nedenle, bazı gizli kalması gereken şeyler Cemşit'in yanında alenen yapılıyordu. Gizli kalması gereken şeylerden birisi de, Çeçen Yönetici ve Komutanların
bulunduğu yerlerdi. Bu konuda da gizliliğe riayet edilmiyordu. Elbette bu iyi niyetin bir göstergesiydi. Ama ortada bir savaş vardı ve savaş esnasında bazı konularda daha da hassas olunması gerekiyordu.
Yüzbaşı Lev, Cemşit'e sık sık, Çeçen komutanların yerlerini soruyor, her seferinde olumsuz cevap alıyordu. Olumsuz cevaplar Cemşit'in Çeçen Komutanlara olan bağlılığından kaynaklanmıyordu. Onların yerini bilmediği için cevap veremiyordu. Tüm bunlara rağmen, Yüzbaşı Lev umutluydu, bir gün muhakkak yerlerini öğrenecekti. Cemşit'e dikkatli olmasını, bir şey duyduğunda kendisine haber vermesini söylüyor ve her seferinde kendisine uyuşturucu veriyordu.
Ertesi Sabah Çeçen Karargâhında
Sabah olmuştu, herkes kalkıp abdestini aldı. Bugün herkes bir başka heyecanlı ve biraz da buruktu. Çünkü bazı kardeşleri operasyonma gidecek, Komutan Şamil Basayev ise görev yerine dönecekti. Belki de her iki kesimi de bir daha göremeyeceklerdi.
Yine Şamil Basayev'in imamlığında, sabah namazını kıldılar. Namazın ardından hazırlanan kahvaltılarını yaptılar. Kahvaltıdan sonra, gruplar halinde bir araya gelip kendi aralarında sohbete daldılar. Mücahidler birbirleri ile helalleşiyorlardı. Hamza'nın
heyecanı görülmeye değerdi. İlk defa kendi isteği ile bir operasyona gidecekti, hem de can-ı gönülden. Şamil Basayev'in Şehidler hakkında anlattıkları bir türlü aklından çıkmıyordu. Sanki şehid olacağı içine doğmuştu. Sevincine diyecek yoktu. Daha bir kaç gün önce ölüm karşısında tir tir titreyen sanki kendisi değildi.
Artık operasyın takımının gitme vakti gelmişti. Hep beraber, aracın olduğu yere gittiler. Araçta bulunan rus askeri elbiselerini giydiler. Hamza yüzbaşı üniforması giymişti. Kimliğini ve diğer evrakları da yanına aldı. Gerekli son kontroller yapıldı. Her şey tamamdı. Gidecek olan mücahidler, başta Şamil Basayev olmak üzere, tüm mücahidlerle kucaklaşıp helalleştiler. Hamza bir başka sarılmıştı, Şamil Basayev'e, Şamil Basayev de Hamza'nın gözlerine mubabbetle bakmış ve onu bağrına basmıştı. Takım elemanları araca bindi. Önde Muaz ve Hamza oturuyordu. Araç hareket etti ve bir süre sonra gözden kayboldu. Mücahidler karargâha döndüler, kimse konuşmuyordu. Genellikle her operasyondan önce böyle oluyor, ancak kısa bir süre tekrar hayat normale dönüyordu.
Karargâh'a geldiklerinde, Şamil Basayev, Mus'ab'a dönerek:...
ELLİALTINCI BÖLÜMÜN SONU
...iki bacağı, bir eli olmayan ve sokağa boş gözlerle bakan bir çocuğu gördü. Etrafına dikaktli bakınca duvarlarda, mermi deliklerini gördü. Meryem, çocuğun yanına gitti. Bu arada evden bir kadın çıktı. Meryem kadına dönerek:
--Ne oldu bu çocuğa?
Kadın:--Kahrolası rusların attığı oyuncak bombalardan birini almış, onunla oynarken bomba patlamış, patlamada, gördüğün gibi iki bacağını ve bir kolunu kaybetti. Bunun gibi binlerce çocuk var. Mücahidlere gücü yetmeyen ruslar, hırslarını çocuklardan alıyorlar.
Meryem bir tuhaf olmuştu. Bu kadarı da fazlaydı. Savaş iki denk güç, ya da birbirlerine yakın güçler arasında yapılmalıydı ki, adına savaş denilsin. Bu zulümdü, hatta zulümden de öte bir şeydi. Bir insan bu kadar da zalim olmamalıydı. Kitaplarda okuduğu sahneler gözünün önüne geldi, bir de rusların yaptıklarını düşündü. İkisini kıyasladı, ama kıyas kabul etmiyordu. Bu duygular arasında sokaklarda gezmeye devam etti. Nereye gittiyse, neredeyse aynı manzara ile karşılaşıyordu. Rusların kendilerine anlattıkları ile burada yaşananlar arasında tam dersi bir durum mevcuttu. Burada dönen bir zulüm çarkı vardı ve Meryem de o dönen çarkın bir dişlisini oluşturuyordu. Bir an için düşündü, doğru tarafta mıyım diye? Henüz bu sorunun cevabını verecek duruma gelmemişti. Ama gördükleri onu çok etkilemişti.
Bu arada, Yüzbaşı Lev ile Cemşit arasında koyu bir muhabbet başlamıştı.
Yüzbaşı Lev:--Ben senin adını zaten biliyorum.
Cemşit iyice esrarın etkisi altına girmişti.
Yüzbaşı Lev:--Cemşit, sen nerede oturuyordun?
Cemşit:--Benim oturduğum evi unuttun mu?
Yüzbaşı Lev:--Hayır! unutmadım ama belki şaşırabilirim. İstersen sizin eve kadar gidelim. Hem
sen, tek başına eve gidecek durumda değilsin.
Cemşit:--Evet! haklısın, hadi gidelim, diyerek evine doğru yola çıktılar. Bir müddet sonra, Cemşit'
in kenar mahalledeki evinin yakınına kadar vardılar. Yüzbaşı Lev,
her ihtimale karşı, evin yanına ka-
dar gitmedi. Uzaktan Cemşit'in evini öğrenen Yüzbaşı Lev, Cemşit'i orada bırakarak karargâha
döndü. Yüzbaşı Lev, durumu komutana bildirdi, komutan durumdan memnun olarak, Yüzbaşı Lev'e Cemşit'i uyuşturucuya bağımlı hale getirmesini ve bu vesile ile Çeçen Lidrelerinin yerlerini öğrenmesini istedi.
Daha sonraki günlerde, Yüzbaşı Lev, Cemşit'i tam bir uyuşturucu müptelası yapmıştı.
Cemşit, kimsenin kendisinden şüphelenmediği ve kaale almadığı bir kimseydi. Rusların böyle birisi ile işbirliğine gideceğine de ihtimal vermiyorlardı. Bu nedenle, bazı gizli kalması gereken şeyler Cemşit'in yanında alenen yapılıyordu. Gizli kalması gereken şeylerden birisi de, Çeçen Yönetici ve Komutanların
bulunduğu yerlerdi. Bu konuda da gizliliğe riayet edilmiyordu. Elbette bu iyi niyetin bir göstergesiydi. Ama ortada bir savaş vardı ve savaş esnasında bazı konularda daha da hassas olunması gerekiyordu.
Yüzbaşı Lev, Cemşit'e sık sık, Çeçen komutanların yerlerini soruyor, her seferinde olumsuz cevap alıyordu. Olumsuz cevaplar Cemşit'in Çeçen Komutanlara olan bağlılığından kaynaklanmıyordu. Onların yerini bilmediği için cevap veremiyordu. Tüm bunlara rağmen, Yüzbaşı Lev umutluydu, bir gün muhakkak yerlerini öğrenecekti. Cemşit'e dikkatli olmasını, bir şey duyduğunda kendisine haber vermesini söylüyor ve her seferinde kendisine uyuşturucu veriyordu.
Ertesi Sabah Çeçen Karargâhında
Sabah olmuştu, herkes kalkıp abdestini aldı. Bugün herkes bir başka heyecanlı ve biraz da buruktu. Çünkü bazı kardeşleri operasyonma gidecek, Komutan Şamil Basayev ise görev yerine dönecekti. Belki de her iki kesimi de bir daha göremeyeceklerdi.
Yine Şamil Basayev'in imamlığında, sabah namazını kıldılar. Namazın ardından hazırlanan kahvaltılarını yaptılar. Kahvaltıdan sonra, gruplar halinde bir araya gelip kendi aralarında sohbete daldılar. Mücahidler birbirleri ile helalleşiyorlardı. Hamza'nın
heyecanı görülmeye değerdi. İlk defa kendi isteği ile bir operasyona gidecekti, hem de can-ı gönülden. Şamil Basayev'in Şehidler hakkında anlattıkları bir türlü aklından çıkmıyordu. Sanki şehid olacağı içine doğmuştu. Sevincine diyecek yoktu. Daha bir kaç gün önce ölüm karşısında tir tir titreyen sanki kendisi değildi.
Artık operasyın takımının gitme vakti gelmişti. Hep beraber, aracın olduğu yere gittiler. Araçta bulunan rus askeri elbiselerini giydiler. Hamza yüzbaşı üniforması giymişti. Kimliğini ve diğer evrakları da yanına aldı. Gerekli son kontroller yapıldı. Her şey tamamdı. Gidecek olan mücahidler, başta Şamil Basayev olmak üzere, tüm mücahidlerle kucaklaşıp helalleştiler. Hamza bir başka sarılmıştı, Şamil Basayev'e, Şamil Basayev de Hamza'nın gözlerine mubabbetle bakmış ve onu bağrına basmıştı. Takım elemanları araca bindi. Önde Muaz ve Hamza oturuyordu. Araç hareket etti ve bir süre sonra gözden kayboldu. Mücahidler karargâha döndüler, kimse konuşmuyordu. Genellikle her operasyondan önce böyle oluyor, ancak kısa bir süre tekrar hayat normale dönüyordu.
Karargâh'a geldiklerinde, Şamil Basayev, Mus'ab'a dönerek:...
ELLİALTINCI BÖLÜMÜN SONU