ONBEŞİNCİ BÖLÜM
Bir rus devriyesi ile burun buruna geldi. Rus askerleri hain hain bakmaya başladılar.
İlk defa bu adamı görüyorlardı. Alarahman hemen sağır ve dilsiz taklidi yaparak Ruslardan para istedi. Ruslar Alarahman'ın numarasını yuttular. Yüz ifadeleri değişti. Alarahman yakalarına yapıştı bırakmıyor. En son rusların biri cebinden madeni bir para çıkardı, Alarahmana uzattı ve devriye hızla oradan uzaklaştı. Hallerinden: "Nereden çattık bu adama yahu" der gibi bir durum vardı. Alarahman için için gülüyordu. Ama bir dahaki seferi de böyle bir şeyi yapmama kararı almıştı. Çünkü rusların hepsi bunun kadar ahmak ve cömert değildi. Alarahman, Mir Hüseyin'in tarif ettiği yere vardı. Olcayto eve giriyordu. Alarahman bir köşeye oturdu, dileniyormuş gibi yapmaya başladı. Epeyce bir müddet sonra adamın biri Olcayto'nun evine geldi. Etrafına bakındıktan sonra kapıyı çaldı. Alarahman iyice saklanmıştı. Onu
herhangibirinin görmesi mümkün değildi. Olcayto kapıyı açtı, o da sağa sola bakındı ve
adamı içeri aldı. Olcayto'nun penceresinin yanında çalılık benzeri gür bir ağaççık vardı.
Bir adamı rahatlıkla gizleyebilecek durumdaydı. Etrafta da kimseler yoktu. Alarahman
seri bir şekilde o ağaççığın altına girdi. Olcayto ya tedbirsizdi ya da kendinden son derece emin olacak ki pencereyi açık bırakmıştı. Konuşmaları rahatlıkla duyuluyordu. Konuşmalardan içeridekinin rus ve adının da Aleksander olduğu anlaşılıyordu.
Aleksander: Evet Olcayto ne gibi haberlerin var.
Olcayto: Efendim fevkalade bir durum yok. Mir Hüseyin'in evine biri geldi, kontrol etmeye gittim ama korkulacak bir şey yok. Dünyadan haberi olmayan ahmak bir adam.
(Ben sana bunun hesabını sormaz mıyım Olcayto, dedi Alarahman. Ama ne fayda ki
Olcayto'nun daha yaşaması lazımdı. Dirisi ölüsünden daha gerekliydi şimdilik)
Aleksander: Gözünü dört aç Olcayto. Kuş uçmaması lazım. Başımıza gelenleri sen de biliyorsun. Son bir ay içerisinde yüzlerce ölü ve yaralı verdik. Bu nedenle çok dikkatli olmak zorundayız. Asilerin içerisinde bir adamımız olacaktı ki köklerini çok kısa sürede kazırdık.
Neyse o isteğimiz de yakında olacak. Moskova'dan bir kadın geliyor, Çeçen asıllı ama tam bir rus gibi yetişti. Onunla sen irtibata geçeceksin. Onu bir şekilde asilerin içine sokmamız lazım. Sanırım bu çok zor olmayacak. Kendisine bir takım İslâmî bilgiler de verilmiş durumda.
Olcayto: Bu çok iyi olur. O zaman bu kadar sıkıntı çekmeye gerek kalmayacak.
Alarahman duyacaklarını duymuştu. Hemen oradan uzaklaştı. Mir Hüseyin'in evine geldi.
Mir Hüseyin'e durumu anlattı.
Alarahman: Mir Hüseyin, birinin karargâh'a gidip bu duyduklarımı komutana bildirmesi lazım. Bunu yapabilecek kimse varmı?
Mir Hüseyin: Evet, Abdulkadir bunu yapabilir. Sen dinlen ben onu çağırmaya gidiyorum.
Mir Hüseyin çıktı. Bir müddet sonra geri döndü. Yanında 18-20 yaşlarında yağız bir delikanlı duruyordu. Alarahman'a:
İşte Abdulkadir. Ona ne yapması gerektiğini söyle.
Alarahman: Komutana git ve şu duyduklarımı ona teker teker anlat. Benim ne yapmam gerektiğini sor ve komutan ne emrederse onun dediğini yap. Bunları yapabilecek misin?
Abdulkadir: Elbette, ben zaten bu işler için buradayım. Aslında savaşa katılmayı çok
istiyorum ama bana burada ihtiyaç olduğu için buradayım.
Alarahman, Abdulkadir'e dua edip onu gönderdi.
Kafilede Son durum
Askerler dağa gitmişlerdi. Meryem ve Svetlana ise etrafı kolaçan edip, dişe dokunur ne varsa toplamışlardı, ebegümeci, yabani nane, yabani sarımsak, semizotu ve buna benzer daha bir çok şey. Bir müddet sonra askerler döndüler bir tilki vurmuşlardı. Ateş yaktılar tilkiyi yüzüp şişe geçirdiler. Tilkinin eti de mis gibi kokuyordu. Böyle durumlarda doğrusu kaplumbağa bulsalar onu da yiyeceklerdi. Derenin suyu gittikçe düşüyordu. Böyle giderse ertesi gün akşama doğru yola çıkabileceklerdi.
Çeçen Karargâhında
Komutan Mus'ab mücahidleri etrafına toplamıştı. Rutin derslerden birini yapıyordu. Konu Sahabelerin Hayatıydı. Alt başlık Ashâb'ın Yiğitliğiydi. Komutan anlatmaya başladı.
Bezzâr'ın tahricine göre bir gün Ali (ra) (cemaata):
--Ey cemaat! Bana insanların en yiğidinin kim olduğunu söyleyebilir misiniz? diye sorar.
--Sensin, ey mü'minlerin Emiri! derler.
Hz. Ali:
--Filhakika ben, kiminle dövüşmüşsem ondan kâmilen hakkımı almışımdır. (Ama o ben
değilim) siz bana halknı en bahadırını söyleyiniz. Cemaat:
--Biz bilmiyoruz, kimdir?
Ali (ra):...
ONBEŞİNCİ BÖLÜMÜN SONU