Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allahı billme akıl işi değildir (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kitabtan okuyarak Allah tanınmaz. Mesela alırsın eline kitabı “Allahın Zati sıfatları ,Subuti sıfatları nedir ? Kelam nedir? Beka nedir? Semi’ nedir? Bunları okursun. Aklını bilgilendirirsin. Allahı tanıma bilme işi akıl işi değildir. Bu okuduklarınla sen sadece mukayese yoluyla ancak Allahın ne olmadığını anlayabilirsin. Allahın ne olduğunu anlaman için maddenin ötesine seni taşıyacak bir gözün olması lazım. O da ibadettir. Nereyi açıyor ibadet? Kalb gözünü açıyor. Kalb kulağını açıyor. Maddenin ötesine aklın verasına fizik ötesine ,yani metafizik dediğimiz dünyaya taşınıyorsun. O zaman diyorsun ki hakikaten “ sen bir ömre bedelsin.”
Aksi takdirde kulluk sana ne gelir? Bir azap gelir. İtaatten ,ibadetten kaçan bir insan için hakikaten kulluk bir azaptır. Ama o zevki maneviyi tadan için ibadet bir sevdadır. Beklersin bir defa gelse de Onunla bir görüşsek, bir buluşsak.
Bazı kardeşlerimiz her sene hacca gider. Bazı arkadaşlarımız da sanki muhasebe memurudur başlar hesabını tutmaya. “şu kadar para verdi “ de, “şunu yaptı” da. Onun aldığı manevi hazzı sen hiç tattın mı? Tatmadın. Bir tatsan değil servetini canını verirsin. Arafatta vakfede Rabbin sana bir tecelli edecek, bu hazzı bir an olsun yaşayacaksın, sonra da “niye hacca gidiyorsun?” diyeceksin. İnsan bu hazzı yaşamak için aleme gelmiş. O tadı bulmak için .Beytullahı tavaf ederken Arafatta Müzdelifede vakfe yaparken Minada şeytanı taşlarken ...Bu manevi hazzı tadan ne diyor biliyor musun? Bu çile bu meşakkatlere rağmen "her an hacc mevsimi olsa da gelsem.”
 

DuaLar

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ocak 2008
Mesajlar
1,107
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
ALLAH Razı Olsun kardeşim. Ellerine saglık...


Kul dünya sevgisini terk etmedikçe, ALLAH a karşı ibadetini kemale erdiremez Perdeleri, yani dünyanın önümüze koydugu engelleri kaldırmalıyız...
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
ALLAH Razı Olsun kardeşim. Ellerine saglık...


Kul dünya sevgisini terk etmedikçe, ALLAH a karşı ibadetini kemale erdiremez Perdeleri, yani dünyanın önümüze koydugu engelleri kaldırmalıyız...

sizden de Allah razı olsun. teşekkür ederim.
bir kalb boş durmaz. ya Allah sevgisi ya da masiva mecmuası olan dünya sevgisi bulunur içinde."insanın bağrında iki kalb yaratmadık"
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
tabii siz çok şeyin doğru faydalı olduğunu bilirsiniz ama uygulamaya geçiremezsiniz .Çok şeyin de yanlış olduğunu görürsünüz ,aklen bunu bilirsiniz ama o yanlışı yapasınız. Mümkün mü ki bir insan işlediği her suçun vebalini, zararını anlamasın. Mümkün değil biliyor. Ama bildiği halde niçin bunu yapıyor? Onu ona sürükleyen bir duygu var. İnsan bir duygu seli içinde. o duygu seli müspete tebdil etmesinin adı dindarlıktır.
yani insan o duygu selini ahlakı zemimeden kurtarıp ,ahlakı hamideye tebdil edecek o duygular içerisinde aklını değerlendirecek, kullanacak. O zaman o insan hakikaten aklı selim sahibi insan olur.Aklını kullanan insan olur.Gönlünü aklına hakim kılan ,gönül ile akıl ciddi bir irtibat kuran ,o ahlakı zemimeyi ortadan çıkartıp ahlakı hamide ile aklına güzellikler gösteren insan olur. İşte erdemli ,olgun insan olmak budur.
Böyle insanların olmadığı yerde asayışı bulamazsınız. Huzuru da bulamazsınız.Saadeti bulamazsınız .Adaleti de bulamazsınız.
Bugün dünyanın hemen hemen her yerinde ,her toplulukta insan haklarından bahsedilir. En çok insan haklarından bahseden topluluklarda bir bakarsınız ki insan hakları en fazla o topluluklarda ihlal edilmştir. yani bu haklardan anlamadıkları bilmedikleri için mi bu haller vardır? Yok. Çok iyi bilmelerine rağmen ,işin laf boyutunu çok iyi yapmalarına rağmen o hakları hayata geçirecek özveri sahibi insan olamamışlardır. Yani işin hayvani boyutundan maalesef kurtulamamışlardır.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Nazargah-ı İlahi: Gönül

Nazargah-ı İlahi: Gönül

“Vücutta bir et parçası vardır. O iyi olursa bütün vücut iyi olur; o kötü olursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin o kalptir.”
Bu hadiste geçen kalp kelimesini bir yürek bir de gönül anlamları ile ele alalım. Yürek vücudun beslenmesini, oksijenlenmesini sağlayan kanı, pompalayan organ olması nedeniyle vücuttaki en önemli et parçasıdır. Kalbe herhangi bir zarar isabet ettiğinde bütün organların beslenmesi ve oksijenlenmesi bozulacağı için kalp hayati önem taşıyan bir organdır.
Kalp aynı zamanda maneviyatımızın evi olan gönlün organ olarak vücuttaki iz düşümüdür. Gönül insanda nazargah–ı ilahi olan cevherdir. İnsanda Allah–ü Tealanın nazar ettiği yerdir. Hatırlarsanız şöyle bir hadis–i şerif vardır; ”Allah sizin cisimlerinize ve suretlerinize bakmaz, ancak kalplerinize nazar eder.”
Bazı zamanlarda kalbimizin diğer insanlarınkinden çok daha temiz olduğunu düşünür ve ibadetin gerekli olup olmadığını sorgulamaya başlarız. Halbuki; Allah–ü Teala Kur’an–ı Kerim’inde bir çok yerde, namazı, zekatı, zikri, duayı, haccı, orucu emrediyor.
İbadetlere gerek olmasaydı hiç bir günahı olmayan, alemlerin fahri olan, ismi Allah’ın (cc) ismi ile yan yana yazılan Resulullah Efendimiz (sav) ibadetsiz bir ömür geçirirdi. Halbuki tam tersine ayakları şişene değin namaz kılan, Ramazan dışında bile günlerce oruç tutan, her anını dua ve zikre adayan kişinin Peygamber Efendimiz (sav) olduğunu biliyoruz.
Ayrıca bizler kalbimizin ne kadar temiz olduğunu bilemeyiz, çok gizli ve ciddi kalbi hastalıklar var; riya gibi, ucub gibi, kibir gibi. Hem bir müminin ümit ile korku arasında olması gerekir. ”Benim kalbim temiz, ibadet etmesem de olur“ demek ümit tarafının çok daha ağır bastığını ve en önemlisi bu söz sahibinin namazı, orucu, zikri henüz tanıyamadığını gösterir. Çünkü bu ibadetleri gerçekten tanıyan, onları can–ı gönülden sever ve onlardan uzak kalamaz. Namazdan gerçekten tat almaya başladığımızda, namaz bize yemek içmekten daha çok haz verdiğinde onu bırakmayı bir an bile düşünemeyiz. Asıl kalbi temiz olan bu ibadetleri daha bir iştiyakla yapar çünkü adı üstünde ibadettir, Allah emretmiştir. İnsan hiç sevdiğinin sözünden dışarı çıkar mı?
Seyr–i sülukta ilerlemeye çalışırken başarmaya çalıştığımız en önemli iş kalbi arınma. Bu da ancak murakabe, muhasebe ve zikrullah ile gerçekleşebilir. ”Bilmiyorsanız zikir ehline sorun” diye emrediliyor. Zikir ehli diyor ki; iman, İslam ve ihsan bu üçü bir arada olmalı, iman ibadet ve güzel ahlak bir arada olursa tablo tamamlanır. Biz güzel tablolar oluşturmaya talibiz.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Seyr–i sülukta ilerlemeye çalışırken başarmaya çalıştığımız en önemli iş kalbi arınma. Bu da ancak murakabe, muhasebe ve zikrullah ile gerçekleşebilir. ”Bilmiyorsanız zikir ehline sorun” diye emrediliyor. Zikir ehli diyor ki; iman, İslam ve ihsan bu üçü bir arada olmalı, iman ibadet ve güzel ahlak bir arada olursa tablo tamamlanır. Biz güzel tablolar oluşturmaya talibiz.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Din Allah tarafından gönderilen, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen ayetlerin toplamıdır. Ayetler Allah’ın sözü ve mutlak hakikattir.
Felsefe ise insanların duygu ve düşünce dünyasının ürünüdür. Salt akıl ise duyguların esiridir, akıl ya iyi duyguların, ya da kötü duyguların esiridir. İyi duygular: İman, izan, irfan, merhamet, hayâ, müsamaha, tevazu, hilm, şecaat, cesaret, basiret vb duygular. Kötü duygular: Kin, nefret, riya kibir, haset, ucup, şehvet, şan şöhret dünya sevgisi vb duygulardır.
Felsefe ıslah edilmeyen kötü duyguların esiri olan aklın ürünüdür. Felsefe ‘nedir’ sorusunu sorar karşılığında aklın kabul edeceği somut cevap ister, verilen cevaplar somut değilse reddeder. Aslında akıl beş duyu organlarının algılayarak verdiği cevaplar sonucunda bir şeyin varlığına evet veya hayır der. Yani göz görecek, kulak duyacak, burun koklayacak, dil tadacak, el dokunacak ki evet desin.
Eğer göz görmezse, kulak duymazsa, burun koklamazsa, dil tadamazsa, el dokunamazsa hayır der. Ama duyu organlarımızın algılama kapasitesi sınırlıdır. Gözün görebilmesi için ışığın belli bir kırılımı gerekir, kulak frekansı 20 ile 20000 arasıdaki sesleri duyabilir, elin algılaması için maddenin katı sıvı veya gaz halinde olması gerekir, dil ve bururunun da duyu kapasitesi sınırlıdır.
Hâlbuki doğada öyle sesler, görüntüler, kokular vardır ki biz onları göremiyor duyamıyor koklayamıyor tadamıyor ve dokunamıyoruz. Biz bunları algılayamadığımız için buların varlığına yok diyemeyiz. Örneğin: Karıncanın ayak sesini duyamayız ama var, çünkü fizik kuralına göre hareket olan her yerde ses olur. O halde akıl hüküm vermede yanılabilir, hata yapabilir.
Felsefe ilmiyle uğraşanlara filozof denir. Kur’an, sünnet ve hadis–i şeriften feyiz ve muhabbetini alamayan filozoflar her dönemde vahyin mutlak hakikatleriyle çatışmış Allah’ın ayetlerini inkâr etmişlerdir. Hatta filozoflar fikir tartışmalarında ünlü İslam âlimlerini dahi etkilemişlerdir İbni–Sina, İbni–Haldun, İbni Rüşt, Farabi vb âlimler felsefenin etkisinde kalarak bazı ayetleri inkâr etmişlerdir.
Mesela İbni Sina “mantık olarak ölen insanın çürüyen ve yok olan vücudu nasıl olur da dirilir bu mümkün değil” diyerek öldükten sonra dirilmeyi kabul etmemiştir. İmam–ı Gazali İbni–Sina’nın bu görüşünden dolayı kâfir olduğunu söyler. Gerekçe olarak “Allah’ın bir ayetini inkâr eden ayetlerin hepsini inkâr etmiş gibidir” ayetini gösterir.
Günümüzde ilahiyat tahsili gören bazı ilahiyatçılar da felsefenin etkisinde kalarak ayetlerin bazılarının tarihsel olduğunu Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili ayetlerin Asr–ı Saadet dönemine ait Yahudi ve Hıristiyanları kapsadığını, günümüz Yahudi ve Hıristiyanlarını bu kapsam dışında olması gerektiğini, dolayısıyla bu ayetlerin yeniden yorumlanması gerektiğini söylemektedirler.
Dinlerarası diyalog masalının etkisinde kalan papaya yazdığı mektupta papalık konseyi misyonun parçası olduğunu söyleyen bazıları Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili ayetler çok serttir bunları biraz yumuşatmamız gerekir demektedir. Bir başkası benim dinim haktır demek en büyük kafirliktir demektedir.
Halbuki Allah Kur’an’da “Allah katında tek din İslam’dır” der. Diyalogcular biraz daha ileriye giderek akılla vahiy çatışırsa aklı kabul ederiz diyerek akla uymayan ayetleri kabul etmeyiz demektedirler. Yasin suresi 65’inci ayetinde “Biz o suçluların hesap gününde dillerini bağlarız bizimle elleri konuşur ayakları da yaptıklarına şahitlik eder’’ der.Dilin konuşabilmesi için ciğerlere hava çekip o havanın çıkarken ses tellerini titretip dili hareket ettirip konuşması gerekir oysa el ve ayakta bu organların hiç biri yok ayet akla uymuyor diye red mi edeceğiz. Diyalogculara göre reddetmemiz lazım hayvanlarda nefes ses teli ve dil olmasına rağmen neden konuşamıyor “akıllı” diyalogcular bunu nasıl izah edersiniz.
Gelin şimdi el ayak nasıl konuşurmuş işin ehlinden aktaralım. İnsan Allah’ın zat sıfat ve esma–i ilahilerinin tecellilerinden mülhem bir varlıktır. Bu tariften yola çıkarak insanın konuşması Allah’ın kelam isminin tecelli etmesinden ibarettir. Kelam ismi dile tecelli eder dil konuşur ele tecelli eder el konuşur ayağa tecelli eder ayak konuşur. Nitekim Tur dağında Allah ağaca tecelli ederek “Ya Musa mukaddes vadide Tuva’dasın yaklaş” diyerek ağaç dile gelmiştir.
Onun için İslam dini Kur’an’dır, Kur’an kelamullahtır, felsefe ise aklın ürünüdür, dolayısıyla İslam dini felsefe değildir.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Nefis terbiyesi ile akıl ilişkisi

Nefis terbiyesi ile akıl ilişkisi

Akıl insanda bir direksyon vazifesi görür. Kalbin olduğu mekan ise Rahmani ve şeytani hislerin ,duyguların merkezidir. Vucud da karesürdür. Ayaklar arabanın tekerleği gibidir.
Nefs dediğimiz şey terbiye edilir, kalb tezkiye edilirse ,şoför,tecrübeli kaptan olur. Aklı çok iyi yollarda kullanır .Fevkalade yerlerde değerlendirir .Bu terbiye yoksa ,o zaman çok akıllı bir insanın bile çok yanlışlar yaptığını görürsünüz .Nitekim günümüzde bir bakıyorsunuz en ciddi olaylarda ,en doruk noktadaki insanlar ortaya çıkıyor.Niye böyle olmuştur? Akılsızlığından değil. Direksyonu farklı şoföre teslim etmiş.
Ortaya çok ciddi ve mükemmel kanunlar koyarsınız .Ama onu hayata geçirecek olan sensin ,benim .Her kanun maddemiz büyük ödülü almış olabilir .Ama uygulayacak olan insan bir şey olmadıktan sonra o ödül almış kanunlar hiç bir şeye yaramaz.
Onun için işte “ kalb “ dediğimiz o duygu merkezini ,nefsini tezkiye ederek Allaha yüceltmek ,ibadet kulvarı ile Cenabı Hakkın miracına onu hazırlamak lazım.
O ne ile oluyor? Allahı zikirle oluyor :” dikkat ediniz ,kalbler ancak Allahı zikirle tatmin olur”. (Ra’d 13/28) Onun benzini de zikrullahtır. Zikirsiz bu iş olmaz mı? Olmaz. Bu benim ,senin kanaatin değil .Allah Kuranda beyan ediyor :”dikkat edin kalbleriniz doğruyu ,gerçeği ancak ancak zikirle bulur.” Ancak onunla doyar. Bunun dışında hiç bir şeyle onu doyuramazsınız. Farklı bir yol çizersiniz kendi kendinizi aldatmış olursunuz.
 

gülnisa

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ocak 2008
Mesajlar
11,851
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
50
Hayirli Geceler

Tabii Ki Islam Felsefe Değildir.guzel Rabbimizi De Once Ailemiz öğretti Bize.peki Nasil öğretti Elindeki Belki Sizlere Gore Kisitli Bilgilerle...guzel Ifade Ve Basit Cunlelerle....bizim Gorevimiz Ise Daha Derinden öğrenmek.ben Bunun Icin Burdayim.
Verdiğiniz Bilgiler Icin Allah Sizden Razi Olsun
Allaha Emanet Olun
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Hayirli Geceler

Tabii Ki Islam Felsefe Değildir.guzel Rabbimizi De Once Ailemiz öğretti Bize.peki Nasil öğretti Elindeki Belki Sizlere Gore Kisitli Bilgilerle...guzel Ifade Ve Basit Cunlelerle....bizim Gorevimiz Ise Daha Derinden öğrenmek.ben Bunun Icin Burdayim.
Verdiğiniz Bilgiler Icin Allah Sizden Razi Olsun
Allaha Emanet Olun

sizden de Allah razı olsun. Allah yardımcınız olsun.
varana yol her zaman açıktır. arayan bulur.

"insan bildiğini yaparsa Allahü Teala da Ona bilmediğini öğretir"
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kalb :insandaki Ayine-i Ilahi

Cenabi Vacibiul Vucud Hazretlerinin Kullarinin Kalbine Tecelli Edebilmesi Için O Kalb Sahibi Insanin Kalbini Rabinin Tecellisine Hazir Hale Getirmesi Lazim.
Düşünün Ki Siz Eşya Dolu Bir Yerdesiniz. Tiklim Tiklim Eşya Dolmuş. Bu Eşya Ile Doldurulmuş Olan Yere Bir Başka Varliği Koymaniz Mümkün Mudur? Ne Insan Koyabilirsiniz Ne Hayvan. Hiç Bir şey Koyamazsiniz. Hayvan Koymayi Murat Etsen O Mevcut Olan Varliği Boşaltman Lazim. Insani Da Koyman Için Mevcut Olan Varliği Da Boşaltacak, Düzenleyeceksin. Yani Insanin Girebileceği Bir Zemin Haline Getireceksin O Mekani. şimdi Insanin Kalbi Böyle Bir Beyttir. Böyle Bir Yerdir. Hakikatte "beytullah" Dediğimiz Ev De -beytullah Manasina Gelir-,insanoğlunun Kalbidir.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
"yere Göğe Siğmam ,mümin Kulumun Kalbine Siğarim

"yere Göğe Siğmam ,mümin Kulumun Kalbine Siğarim

Sende öyle Bir Alem, öyle Bir Kainat,öyle Bir Hakikat Var Ki, Buna Mutasavviflar "ayineyi Ilahi "de Diyorlar.
"ayineyi Ilahi" Ne Demek? Allahin Varliğini Yansitan Ayna Demektir. Bu Kimde Mevcut? Insan Dediğimiz Mahlukta Mevcuttur. Sende Bende Bir Ayna Var. Bu Aynadan Hak Görülüyor. Bu Mekanda Allah ,tabiri Caizse Ziyaret Ediliyor. O Kalb Evi. O Kalbe Cenabi Hakkin Tecelli Edebilmesi Için önce O Kalbini Masivadan/Allahtan Gayri şeylerden Temizlenmesi Lazim. Ne Ile Temizlenecek?
Istiğfar Kalbi Temizleyen En önemli Husustur.kirli çamaşirlarinizi Siz Nasil Su Ile Deterjanla Temizliyorsaniz ,kalbinizdeki Kiri Pasi Da Istiğfarla Temizlersiniz.
O Kalbi Tezyin Edebilmeniz /süslemeniz Ne Ile Mümkün Oluyor? Allahin Sevgilisi Muhammed Mustafa (sav) Efendimize Getireceğimiz Salatu Selamla Kalbinizi Tezyin Ediyorsunuz. Kurani Kerimde Cenabi Hak şöyle Buyuruyor :"muhakkak Ki Allah Ve Melekleri Peygamberine Salat Ve Selam Okuyor".
Kim Okuyor? Allah Okuyor. Daha: Melekler Okuyor." Ey Iman Edenler! Siz De Okuyun ." (ahzab 33/56)
Allahimizin Beyani Bu. şimdi Işte O Temizlenen Kalbin Süsü Ne Olmuş Oluyor? Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammede (sav) Salat Ve Selam Getirmektir. "Allahumme Salli Ala Muhammedin Ve Ala Ali Muhammed" Demektir.
Ne çikar Bundan? Ondan Neler çikmaz Ki. O Kalbe Cenabi Hakkin Tecellisi Için O Salat Ve Selami Okumak Lazim. Salat Ve Selam Olsun ,kelimeyi Tevhid Olsun ,topyekün Zikir Olsun, Oruç Olsun, Bunlarin Tamaminin Adina Ne Diyoruz? Ibadet Demiyor Muyuz?
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Allah'in
Emirelerine Esir Olma Makaminda Ve Sadedinde Olan Insan ,rabbinin Yakinliğini Kazandiği Için Onun Tecellilerine Mazhar Olur. O Tecelliler Insani Mest Eder, Kendinden Geçirir .öyle Bir Hal Olur Ki Içinde Bir Genişlik Meydana Gelir. Işte Hürriyet Budur. O Zevki Yaşamaktir. Yoksa Insanin Behimi Arzularinin Esiri Olarak Hayatta Har Vurup Harman Savurmasinin Adina Hürriyet Denmez, Esaret Denir.

"Hikmetin Sirlari"
Pr.dr. Haydar Baş
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "İman, kalben bil(ip tasdik et)me, dil ile söyle(yip ikrar et)me, beden uzuvlarıyla da amel etmektir."
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Geylanî’den öğütler

Geylanî’den öğütler

Ey oğul!
Hizmet edersen, hizmet olunursun. Haddi aşmazsan kurtulursun. Allah’a hizmet et. Onun yolunda ol. Onun yolunu bırakıp da sana ne zararı, ne de faydası dokunan şu devlet adamlarının hizmetçiliğini yapma. Onlar şimdiye kadar sana ne verdiler? Kısmetinde olmayan bir şeyi sana verebilirler mi?
Ahiret endişeni dünya endişesinin önüne al. Eğer böyle yaparsan her ikisini de kazanır, her ikisinden de kârlı çıkarsın. Dünya endişesini ahiret endişesinin önünde tuttuğun takdirde, senin için bir ceza olmak üzere her ikisinden de hüsrana uğrarsın. Dünya sevgisini kalbinden çıkardığın zaman dünyalık olarak elde ettiğin bir şeyde de bereket olacaktır.
Mü’min hem dünyası için çalışır, hem de âhireti için. Dünyası için, ihtiyacı kadar çalışır, kanaat eder. Tıpkı yolcunun ihtiyaç miktarı azık alması gibi. O dünyadan bundan daha fazlasını almaz. Cahilin bütün düşüncesi dünyadır, dünyalıktır. Arifin düşüncesi ise âhirettir, Allah’tır.
İşlediğin günahlar sebebiyle Allah’ın rahmetinden ümidini kesme. Din elbisendeki kiri tevbe suyu ile temizle. Bu tevbende hem sebat göster, hem de ihlâslı ol. Bundan başka din elbiseni marifetullah esansıyla kokula.
Dünya bir denizdir, iman da gemidir. Kaptan ise ibadet ve taatlerdir. Ahiret de bu denizin sahilidir. Kalbinle Allah’a dön. Allah’a tevekkül eden kişi, Ona dönen kişi demektir. Kur’ân ile amel etmek seni Kur’ân’ın mevkiine’yükseltir, oraya oturtur. Sünnet ile amel etmek seni Resul–i Ekreme (a.s.m.) yükseltir. Resulullah, kalbi ve mânevi himmeti ile Allah dostlarının kalbleri çevresinden bir an bile ayrılmaz. Onların kalblerine Allah’a yakınlık kapısını açar.
Cahil dünyada ferahlanır. Dünya nimetleri ile zevk sefa sürer. Âlim ise dünya hayatını bir fırsat bilir. Manevi mertebelerde yükselme gayreti içinde bulunur. Cahil kaderle çekişir, ona karşı çıkar; âlim ise kadere boyun eğer, razı olur.
İbadet ve taatine aldanma. Allah’ın onları kabul etmesini iste. Şu anda sen Allah’a kulluğunu yapma gayreti içindesin. Olur ki içinde bulunduğun bu durumdan başka bir duruma düşebilirsin.
Sana amellerinde ihlas gerek. Amellerini sırf Allah rızası için yapmalısın. Gözünü, amellerinden ve onlara gerek insanlardan, gerekse Allah’tan karşılık beklemekten uzak tut. Ahlakı düşüklerden uzak dur. O zaman halis mü’min olursun. Hükümde hakkaniyet üzere ol. O zaman ilimde halis olursun.
Oruç tut. İftar ederken sofrana fakirleri de ortak et, onlara de yedir. Tek başına yiyip içme. Böyle yapmayan kimsenin fakir olup dilenciliğe düşmesinden korkulur.
Kimseye eziyet etmemeye ve zarar vermemeye gayret et. Herkese karşı iyi niyetli ol.
Sanatı öğrenebilmek için sıkıntıya ve meşakkate katlanmak zorundasın. En güzel ve mükemmel eseri meydana getirmek için bin kere yapar, yıkarsın. Eğer ömrünü hak yolda, kendini en iyi şekilde yetiştirmekle harcarsan Allah senin için hiç yıkılmayacak bir bina yapar.
Bu halinden utanmıyor musun? Kendi nefsine ağla, gözyaşı dök. Zira bu halinle sen doğruya ve başarıya ulaşmaktan mahrum kalırsın. Hiç utanmıyor, haya etmiyor musun ki, bugün itaatkâr oluyorsun, yarın âsi oluyorsun. Bugün ihlaslı oluyorsun, yann riyakâr.
Çalışmadan ayağına hiçbir şey gelmez. Bazı şeyler de sana mutlaka lâzımdır. Çalış, didin; yardım, izzet ve celal sahibi Rabbindendir. Üzerinde bulunduğun bu denizde hareket et, dalgalar devamlı seni üstte tutacak ve sahile ulaştıracaktır. Dua senden, cevap vermek Rabbindendir. Çalışmak senden, başarı Allah’tandır. Kötülükleri terk etmek senden, hamiyet ve gayret vermek Allah’tandır. İstediğin şeyde dürüst ol, samimi ol, ihlâslı ol. Allah sana yakınlık kapısını mutlaka gösterecektir...
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Toplumumuzun birbirinden farklı bir çok ihtiyaçlarının olduğu bir gerçek. Fakat, bütün bu ihtiyaçlar yanında, toplumumuz belki de hiç bir dönem bu dönemde olduğu kadar sevgiye muhtaç hale gelmedi.

Hakikaten bugünün insanının, mustarip, kendisinden kaçan, kendisi ile kavga eden, problemleri olan, kaos ortamına sürüklenmiş bir psikolojiyi yaşayan, her zaman, her an sanki bir hadise olacakmış gibi duran bir manzarası var. Tabii bunun asil sebebi, her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi, insan denilen varlığın hangi planda olursa olsun görüntüsünün tezahürüdür.

Aslında bizim toplumda gördüğümüz hadiseler, topluma mal edilmiş olsalar da, bunlar, tek tek insanların vücuda getirdiği olaylardır. Yani bugün biz, rüşvetten, yalandan, gasptan, hırsızlıktan vs. suçlardan muzdarip isek, bunlardan zarar görüyor isek, aslında bu, toplumu meydana getiren insanlarımızın tamamında çok ciddi hastalıkların, problemlerin olduğunun, insanların çürümeye başladığının da ifadesidir.
Binaenaleyh hatırlarsanız biz, geçmişte şunu söylemiştik: Toplumları bireyler vücuda getirir. Toplumlar aslında insanların aynasıdır. Yani toplum meydanında ne varsa, sende ve bende olandır. Birey olarak biz, yalnız başımıza kaldığımızda bunu ortaya koyamayız. Ama toplum içerisinde rahatlıkla gizlilik psikolojisi her şeyin açığa çıkmasını temin eder. İşte bugünkü insanlık ve insanımız maalesef böyle bir hali yaşamaktadır.

Ayrıca tek tek bireylerin fıtratında gerçeği arama isteği mevcut olduğu için hepimizde güzel olan bir şeyi arama seferberliği de var. Top yekun bir arayışın içine girmiş durumdayız. Yanlışı, zararlıyı yapmamıza rağmen aslında bu yanlışlarda, bu zararlılarda biz, faydalı olan bir şeyin de peşine düşmüş vaziyetteyiz. Fakat burada işin enteresan noktası, takip ettiğimiz yollar yanlış olduğu için bu neticelere ulaşıyoruz. Eğer biz bu arayış içerisinde ne aradığımızı bilmiş olsak ve aradığımız şeyi de güzel yollardan hayatımıza geçirmesini bilsek, aradığımıza kavuşacağız.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Allah akılla değil kalble bulunur

Allah akılla değil kalble bulunur

İbadet aslında Allahı tanıma, bilme işidir.Esasen insanın Allahı arayışı akli değildir. yani siz Allahı akılla aramazsınız.İnsanın Allahı aradığı organ kalbidir. İnsan kalb boyutunda Allahı arar. Akılla belki çok mantıklar kurarsınız. Ama akıl Allahı anlamaz, anlatamaz. Söyledik :akıl Allahın ne olduğunu bilmez. Allahın ne olmadığını bilir.Bir şeyin ne olduğunu anlayabilmek için onu kuşatması lazımdır. Veya ondan yansımalar olması lazımdır. Akıl haddizatında bu tecellilerden mahrumdur. Akıl neye muhatabtır. Onun yaratıklarının tecellilerine muhatabtır. Oradan geçiş yaparak- biz buna kıyas diyoruz- kıyas yoluyla "bu budur, bu da böyledir" der.
Akıln mercii, şahidi organlardır.Gözdür, kulaktır, dildir vs. Bunlar da tam tekemmül ederek şahitliğini yapamadıkları için yanılma payı vardır.Kulağın yanılma payı vardır. Tatmanın yanılma payı vardır. Bir madde saniyenin altında bir zamanda elektromanyetik yayın yaptığı zaman göz bunu görür. Saniyenin üçte biri zamanda bu yayın yapılırsa göz bunu algılayamıyor. Mesela gözle rüzgarı algılayamıyorsunuz.Ama başka bir duyguyla algılıyorsunuz.
Başka öyle varlıklar var ki ,ne gözle ,ne kulakla, ne dille bunu alglayabiliyorsun. Mesela cinler alemi, Melekler alemi böyledir. Yine mesela saniyede 20 dalga boyunun altındaki sesleri kulak algılayamıyor.Ama 20 binin altında da ,üstünde de öyle sesler ,var ki, biz bunları algılayamadığımız için "böyle bir ses yoktur" diyoruz.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Allahı tanımada ibdetin önemi

Allahı tanımada ibdetin önemi

Kısaca biz, akılla Allahı tanıyamayız. Allahı tanıyacak olan kalbtir. Ayineyi ilahi olan kalbtir.Allah Celle Celaluh : "Beni ne yerim aldı ne semam...lakin Beni mümin, muttaki, vera sahibi kulumun kalbi aldı.." buyuruyor. Peki yere ve göğe sığmayan Allah ,kulunun kalbine nasıl sığar? tecelli ile sığar. Allah o kalbe tecelli eder.Tecellinin Türkçesi yansımaktır. Bir ışık huzmesini veya herhangi bir maddeyi aynaya tutuyorsunuz, bir bakıyorsunuz ki ayna bunu gösteriyor. Aynadaki gölge gibi kalbte de ilahi tecelli böyle zuhur eder. İnsan neyle o tecelliyi yakalar? Nasıl Onunla beraber olur? İbadetle beraber olur.
evet ,Resulullahın (sav) buyurduğu gibi :"her insanın kalbinde Allaha giden yol vardır". Bu yolculuk Kurana ve Sünnete sımsıkı sarılıp ibadet etmekle mümkündür. Onun için dalalete sapmamak isteyenlere Resulullah (sav) Efendimiz iki emanet bırakmıştı.
Niyetleri kötü olanlar, bu yolun yabancıları, bu yolu takip edemezler. Bunun için yeni sapmalar icat etmeye mecbur kalacaklardır. Müslüman gibi görünseler dahi Kurana ve Sünnete muhalif oldukları için Hz.Muhammedi (sav) seven ümmeti bunları tanıyacak ve bunlara aldanmayacaktır.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Doyumsuzluğun Sebebi

Doyumsuzluğun Sebebi

KENDİNDEN ,DOLAYISIYLA KENDİNİ YARATANDAN HABERİ YOK. ONDAN KOPMUŞ. ONUNLA HİÇ BİR HUKUKU KALMAMIŞ. EFENDİM AMA O ÇOK DİNDAR BİR ADAM. sENİN BENİM "DİNDAR" DEMEN İŞE YARAMAZ. SENİN "MÜSLÜMANIM "VEYA "ŞU DİNE MENSUBUM" DEMEN İŞE YARAMIYOR. SEN İŞE YARAYAN YÖNÜNLE ,EĞER RABBİNLE İRTİBATINI KOPARMAMIŞSAN, ONUNLA DOSTLUĞUN TAM İSE ,ZİKİR YOLUYLA ONA ULAŞABİLİYORSAN ."HER VARLIK ALLAHI ZİKREDİYOR" DEDİK YA. İŞTE O ZİKİRLE RABİNİN KARŞI CEVABINI ALABİLİYORSAN İŞE YARAYAN YÖNÜN BUDUR.
HANİ CENABI HAK "BENİ ZİKRET BEN DE SENİ ZİKREDEYİM" BUYURUYORDU YA. BİZ "ALLAH" ,"LA İLAHE İLLALLAH" DEDİĞİMİZ ZAMAN , ALLAHI HAMDU SENA EDİP, SEVDİKLERİNİ ÖVDÜĞÜMÜZ ZAMAN, EĞER BUNUN MUKABİLİ OLAN CEVABI ALIYORSAK ,İŞTE O ZAMAN BİZ HUZUR İÇERİSİNDEYİZ.
BUGÜN RABBİMİZLE ARAMIZDAKİ MÜNASEBETİ TAM GELİŞTİRMEDİĞİMİZ İÇİN ,ASLINDA KALBİMİZ BOŞTUR, TATMİN OLMAMIŞTIR VE ONU, O KALBİNE İLE DOLDURACAĞIMIZI BİLMEDİĞİMİZ İÇİN DE ÇEŞİTLİ YOLLARA SAPARAK ,TÜRLÜ TÜRLÜ EYLEMLERE KALKIŞARAK ,KENDİMİZİ TATMİN ETMENİN SEFERBERLİĞİNİ MAALESEF PSİKOLOJİK OLARAK YAŞIYORUZ.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Kibr’in Afetleri

Kibr’in Afetleri

En büyük melek iken şeytanı Cennet’ten kovduran sebep onun kibri idi. Allahü Teala Adem’e secde et dediğinde o da kibirlenip ‘onu topraktan beni ise ateşten yarattın ben ondan daha üstünüm’ diyerek kendi sonunu getirdi. İlmiyle diğer meleklere hocalık yapan şeytanın böbürlenerek bir anda kibrinin yüzünden Cenabı Hakk’ın ona söylediği sözün hikmetin anlayamıyor, Allah’ın muradını kavrayamıyordu. Allah (c.c.) aslında ondan istediği Adem’in kalıbında ona secde etmesiydi. Çünkü ‘ben ona kendi ruhumdan üfledim’ diyerek, Hz. Adem Sefiyyullah efendimizi perde olarak kullanmıştır. İnsanoğlu’nun da kibirlenmesine vesile olan ilim, mal, şöhret, makam, mevki, rütbe, hep insanın sonunu getirmiştir. Tıpkı en büyük alim iken onu Cennet’ten kovduran şeytan gibi. Buradan çıkaracağımız netice şudur; İnsanda kibir hastalığı had safhada olunca o insanın gerçekleri görmesine engel olur, dolayısıyla sağlıklı düşünemez ve hareket edemez ve kullukta muvaffak olamaz. Bir insanın diğer bir insana kibirlenmesi aslında Cenabı Hakk’a edepsizlik manasına gelir. Zira seni ve onu yaradan alemlerin sahibidir. Sen ise o sahibin kulusun, birbirimizden farkımız yoktur farklı olmak istersen kulluğun zirvesine çık. O da ibadetlerimizi arttırmakla mümkündür, sonuçta Allah ile dost olursun o zaman diğer insanlardan farklı olursun, bu noktada insan zaten ibadetin, kulluğun zevkini aldığı için kibir gibi ağır bir hastalıktan fazlasıyla arınmış olur. Kibir hakkındaki ayeti kerimelere ve hadislere bir göz atalım. Araf Suresinde Cenabı Hak şöyle buyuruyor. Yeryüzünde haksızlıkla kibirlenenleri ayetlerimi idrakten çevireceğim. Diğer bir ayette (Mümin 35.); Allah büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler. Bir başka ayette (Mümin 60.) Çünkü bana ibadetten uzaklaşanlar hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir. Kibir öyle büyük bir hastalıktır ki insanı imanından eder ve cehenneme sürükler. Zira Peygamber efendimize Kureyş halkından bazıları inanmış, fakat kibir ve inatlarından dolayı tabi olmamışlardır. Nitekim Müminin süresinin 48. ayetin de şöyle deniliyor. Bizim gibi bir beşere mi iman edeceğiz? Dediler. Kureyşliler Allah Rasülüne: Şu fakirler senin yanında iken biz seninle nasıl oturabiliriz? demişler. Fakir müslümanları horlamışlar onlarla bir arada oturmaya yanaşmamışlardır. Bu gelişmeler üzerine Allah (c.c.) şu ayetleri indirdi.
Sabah akşam Rab’lerinin rızasını isteyerek O’na yalvaranları kovma kapından. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zulmedenlerden olasın. ( En’am : 52 )
Allah’ü Teala dünyada müslüman fakirleri hor görenlerin cehenneme girdiklerinde, horladıkları o zatları cehennemde göremeyince şaşkına döndükleri anı şöyle tasvir eder: Şöyle derler hor görenler; Kendilerini dünyadayken kötü sandığımız kimseleri burada niçin göremiyoruz? Onları alaya alırdık, yoksa şimdi gözlere görünmez mi oldular? İşte Cehennemdekilerin bu şekilde tartışmaları gerçektir. ( Sad : 62 – 64 )
Abbas (r.a.) rivayetine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur: Bir topluluk gelecek Kur’an okuyacaklar, o Kur’an hançerelerinden aşağı inmeyecek, onlar bizler Kur’an okuduk, bizden daha iyi okuyan ve bizden daha bilgili kim vardır? derler. Allah Resulü bunları söyledikten sonra Sahabelerine döner ve; Ey ümmet! onlar sizdendir! onlar Cehennem yakıtlarıdır! buyurdu. Bir keresinde Sahabeden Huzeyfe (r.a.) bir topluluğa namaz kıldırır. Selam verdikten sonra: Ya kendinize başka imam bulursunuz ya da tek tek kılarsınız. Çünkü nefsim gurura kapıldı ve bana içinizde benden üstün olmadığı fitini verdi der. Huzeyfe gibi biri kibirden yakasını kurtaramazsa bu ümmetin en gerilerinde yer alan zayıflar nasıl yakalarını kurtarabilirler?
Anlatıldığına göre iki adam Resulullah’ın önünde birbirlerine karşı böbürlenirler. Birisi diğerine: Ben falan oğlu falanım, anası olmayasıca sen kimsin? der. Bu gelişme üzerine Allah Resulü araya girer ve iki kişi Musa peygamberin yanında iftihara kalkışarak birisi ben falan oğlu falanım diyerek dokuz göbeğine kadar sayar. Derken Allah (c.c.) Musa peygambere şöyle vahiyde bulunur; İftihar eden adama söyle, dokuz göbeği de cehennem halkındandır, sen de onların onuncususun!
Hasan–i Basri de şöyle der; Kaba yün giyen dervişin kibri, işlemeli ipek giyenlerin kibrinden daha yamandır. Çünkü; yün giyen derviş kendini başkalarından erdemli görürken, ipek giysilere bürünen bir müslüman kendini kusurlu hisseder, emirleri yerine getirmediği için üzüntü duyar.
Görünürde nefsini yenmiş kaba giysilere bürünen ve kendini ibadete vermiş kişilere imrenir, onların önünde ezilir, büzülür. İşaret edildiği gibi Abidler ise giyim ve kuşamları ile kendilerini faziletli görürler. Bu gibi duygulardan kendilerini koruyan pek azdır. Her devirde olduğu gibi çağımızın da en büyük hastalıklarından biride kibirdir. Peyamberimizin (S.A.V); kalbinde hardal danesi kadar kibir bulunan cennete giremez. sözünü hatırlatır, ayağımızı denk almamız gerektiğini unutmamalıyız. Aksi taktirde bütün gayretler boşa gider. Allah bu konuda bütün mümin kardeşlerime ve bana yardım eylesin (Amin)

Hayriye Bektaş
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt