Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Aile Kitapliği (1 Kullanıcı)

kibaraggul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
17 Tem 2007
Mesajlar
210
Tepki puanı
0
Puanları
0
anlamadım ..forumda açmak istediğim konu içeriği nerde
kusura bakmayın ne olur.:A
Ana sayfadan başlayarak anlatırsanız daha iyi olur herhalde
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
İşte mutluluğun formülü!...

İşte mutluluğun formülü!...


Mutluluk gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Zira yolun sonunda da olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu.

Mutlu olmanın zamanı ise, bugündür, yarın değil. Yarın mutlu olmayı bekleyenler şuan Karacaahmet’te bu bekleyişlerini sürdürmektedirler. Fakat bugün mutlu olmasını bilenler her zaman bu mutluluğu sürdürürler.

Akıllı insan odur ki, sahip olmadığı şeyler için üzülmez. Çünkü bilir ki, elde olmayana üzülmek mutsuzluk sebebidir. O, sahip olduğu şeylerin değerini bilir ve bunlara sahip olduğu için sevinir, böylece mutluluğu iki kat artar.

Mutlu olmak, manen yükselmek istiyorsan,

gönüller almaya,

gururu ve kibri

bırakmaya bak.

Mevlana

Mutlu olmanın formülü çok kolay. Onları sıralayacak olsak, ilk aklımıza gelenler şunlar:

v Ufak şeyleri dert etmeyin.

v Kusursuz olunmayacağını bilin.

v Rahat ve ılımlı olun.

v Birisine bir iyilik yapın ve kimseye bundan bahsetmeyin.

v Sevgi elini önce siz uzatın.

v Herkese selam verin.

v Rast gele iyilikler yapın.

v Bir davranışın ardındaki masumiyeti görmeye çalışın.

v Gönlü bol olmayı, haklı olmaya yeğleyin

v Aynı anda birkaç şey yapmayın.

v Planlarınızda esnek olun.

v Sahip olacaklarınızı değil, elinizde olanları düşünün.

v Olumsuz düşüncelere yüz vermeyin.

v Bulunduğunuz ortamda mutlu olmaya bakın.

v Sorunları ve acıları, terbiyeci ve öğretici olarak görün.

v Başkalarını suçlamayı bırakın.

v Daha fazlasını istemeyin, elinizdekinin kıymetini bilin.

v İç dünyanız için zaman ayırın.

v Üzüntü ve acıların sizi mahvetmesine izin vermeyin.

v Değiştiremeyeceğiniz şeyleri kabul etmeyi öğrenin.

v Size yapılmasını istemediğinizi, başkasına yapmayın.

v Bugünü, son gününüzmüş gibi yaşayın.



Mutlu olmak için, “ASLA, AMA, FAKAT, KEŞKE, FARKETMEZ” demeyin. Başkaları için değil kendiniz için yaşayın. Tekrarlardan kaçının ve tecrübelilerin tecrübelerinden istifade edip, örnek almayı bilin. Sevgiyi kalbinizden çıkarmayın.



Hayatta başarılı olmuş bir adama bazı gençler sormuş:

- Hayatın, bize ulaşabilecek en yüksek mutluluk ve başarıyı sağlaması için ne yapmalıyız?

- Bu sorunuz bana bir ineği olan köylüyü hatırlattı. Köylüye ineğin ne kadar süt verdiğini sormuşlar. O da, “ineğim hiç süt vermez, sütü ondan sizin almanız gerekir,” cevabını vermiş. İşte hayatta size, mutluluk ve başarıyı kendiliğinden vermez, onu hayattan, gayret ve başarılarınızla sizin almanız gerekir.

Bu bilgenin söylediği gibi, siz de hayatta mutluluğu yakalamak istiyorsanız, şu şartları yerine getirmelisiniz.

İstek: Mutlu olmaya hevesli olun. Mutlu olmayı istemezseniz, mutluluk gelip sizi bulmaz.

Sorumluluk: Olaylar karşısında kontrol mekanizmanızı çalıştırmalısınız.

Farkındalık: Sizin neyin mutlu ettiğini iyi bilmelisiniz.

Yeniden Başlamak: Ters giden şeyi tekrar denemek, vazgeçmemek.

Yenilikçilik: Yeniliklere açık olmak mutluluğun anahtarıdır.

Kıymet Bilme: Kendinden memnun olmak ve hataları kabul etmek gerekir.

Fedakârlık: Özveride bulunmak ve yardıma hazır olmak.

Dürüstlük: Kendinize ve çevrenize karşı dürüst olmak.

Mutlu olmak isteyen insanın hayatta mutlaka bir AMACI OLMALI. Karınca misali. Hacca gitmeyi hedefler, varamasa da o yolda ölmeyi bile mutluluk sayar.

Mutlu olmayı ŞARTLARA BAĞLAMAMAK. Okulu bitirince mutlu olacağım, okul biter, iş bulma telaşı başlar, o biter bir başkası. Derken istekler bitmez. Hayal ettiğimiz büyük mutluluğu ararken, mutsuz bir ömrü tamamlamış olmayalım.

ŞÜKRETMESİNİ BİLENLER MUTLU OLURLAR. Çünkü teşekkür ve şükür, kişiyi motive eder. Samimi olarak size teşekkür edilse, yaptığınızın doğru olduğunu düşünür ve yolunuza devam edersiniz. Bu yüzden teşekkürü sıkça kullanalım ve şükretmeyi devamlı hale getirelim. Rabbimize karşı nimetlerinin şükrünü eda ettikçe mutluluğumuz daha da katlanacaktır. “…andolsun ki, şükrederseniz, arttırırım…”(İbrahim-7) ayetinde buyrulduğu gibi…

DOSTALARI ÇOK OLANLAR MUTLU OLURLAR. Kadınların erkeklerden fazla yaşamalarının sebeplerinden biri de daha çok arkadaşlarının olmasıdır. Eskiden aileler kalabalıktı, bunu ihtiyaç kalmıyordu. Ama günümüz şartlarında mutlaka hakiki dostlara ihtiyaç var.

İNANÇLI OLANLAR MUTLU OLURLAR

İnanan insan, başına ne gelirse gelsin Rabbinden geldiğini bilir, Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın dizelerini dilinden düşürmez: “Hoştur bana senden gelen, ya gonca gül yahut diken, ya hil’atü yahut kefen.” Yine aynı inançla, “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler.” Her zorluk karşısında da, “Bu da geçer ya Hu” demesini de bilir.

BAŞKALARINI KISKANMAK MUTSUZLUKTUR. Kendinde malca üstün olanlara bakıp kıskanmak insanı mutsuz ve bedbaht eder. Onun için inançça üstün olana bakıp onu örnek almak en güzeli.

Sözün kısası, eğer mutlu olmak istiyorsanız; sürücü sizsiniz, yolunuz açık olsun.

Mine İZGİ
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Anlıyor musun canımın içi...

Anlıyor musun canımın içi...

“Anlaşabilmek çok güzel!..” diyor keyifle.Anlaştığını düşünme kadar büyük kaç yanılgı var acaba?...

“–Seni anlıyorum...” diyoruz.
Neyi anlıyoruz oysa? Nasıl anlıyoruz ki? Aynı şeyi mi anlıyoruz sâhi?
“–Beni anlıyorsun değil mi?”
Hayır anlamıyorum canımın içi, anlamıyorum.
Ama dinliyorum “can kulağı”yla...
“–Seni anlıyorum.” diyene sorsak, “seni anlıyorum” dediklerimiz bize sorsalar; “Ne anladın bir anlat hele?” sağlamasını yapmak mümkün değil ki, her paylaşılanın...
“Beni iyi anla, beni doğru anla!..”, “Cümlemi olduğu gibi aktaramayacaksanız, değiştirip, kendi kelimelerinizi kullanacaksanız sözlerimi başkalarına iletmenize râzı değilim, bilesiniz.” demişti yıllar önce bir hocamız ve eklemişti:
“Sizin için değerli olan şeyleri öyle herkesle paylaşıvermeyin, sizin gibi anlamazsa heyecanınızı da gölgeler, anlayışınızı da; acaba dedirtir adama...”
“Ben ondan da bîzârım, o sözden de bîzârım” demiş ya koca Mevlânâ, anlaşılma arzusuyla... Bu gün onu, eşiğine toprak olduğu Zâtın üzerinde bir anışla ananlar anlıyor mu yani onu?
Röportajlarda ya da açık oturumlarda bu “anla-ş-ma” hususunda çok net örnekler görebiliriz. Soru sorulur, sorulan konuşur, ama biz bir müddet sonra soruyu unuturuz; bambaşka bir şeyin ucundan yakalamıştır cümleyi...
“Bunu neden yaptığını hiç anlamadım.”
Neyi anladık ki, bu güne kadar? Hayra yormuştuk... Bu sefer yorum gücümüzün sınırları aşıldı ondan “anlayamadık”.
Anl-aş-ıyorsak neden bu kadar çok incitiyoruz?
Anlıyorsak neden bu kadar inciniyoruz?
“İncitmemek incinmemek...” yolumuz olmuşken... Anla-ş-sak incinmezdi yüreklerimiz, incitmezdi sözlerimiz... “Kalpten çıkan sözler, kalbe ulaşır.”
“Bâbil’de «kule» yapılıp da ertesi sabah kalkıldığında hiç kimse birbirini anlamamış ya…” dedi dost: “Sanıldığı gibi ayrı diller ortaya çıkmamış aslında, algıları değiştirilmiş insanların...”
İnşaallâh diyoruz, Allah dilerse demek… Kimisi bunu duâ olarak alıyor, Allah yardım etsin de olsun… Kimisi “izin verecektir”… Kimisi nötr; izin verirse verir, vermezse vermez… Neylerse güzel eyler... Kimisi yapacağım, ama biliyorum ki, bu ancak Allâh’ın yaptırması, dilemesi ile olmuştur diye anlıyor. Kehf Sûresi’nde dünya hayatının hakikatine uyandıran o iki bahçe sahibinin kıssasında, bir iksir-i ilâhî olarak sunulan inşâallah, bir de bakıyorsunuz baştan savmanın, ertelemenin, hayır demenin dolaylı anlatım yolu yapılıveriyor.
Aşırı emniyetten oluyor bu “anlama” vehmi. Kendine, titrine, tecrübene, bilgine güvenmekten oluyor.
Anlamıyorsun, hiç değilse dinlemeyi bil...
Anlayamayız, ama dinlersek kalplerimize anlaşma fırsatı tanımış oluruz.
“Dört insanın kalbi, rıza-yı ilâhîye muvafık, aynı şey üzerinde te’lif olunsa, onların bulunduğu yerden Arş’a öyle bir nur yükselir ki, melekler hayran olurlar.”
Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Rasûlullah...
Eyvallah, ama ne anlıyorsun Allah deyince, Peygamber deyince? Hazret-i Ömer öfkelendiği zaman, yanında Allah anılınca hemen durur ve sakinleşirmiş... Bir siyer kitabı yazarı, kitap baskıya gireceği gece rüyasında Efendimiz’i görmüş:
“–Koca kitabı yazdın da bana salevâta mı üşendin?” buyrulmuş.
Derhal kitap baskıdan çekilmiş, bütün (s.a.v.)’ler -sallallâhu aleyhi ve sellem- hâline getirilmiş. İyi öğrencinin üzerine titrenir, “gözünün içine bakılanlardan mısın, yoksa göz ucuyla bakılanlardan mı?” Teveccüh ârifedir, târif gerekmez çünkü...
“Hevâ ve hevesini ilâh edinenler…” buyruluyor âyet-i kerimede, “Lâ ilâhe” demenin içinde:
“Yâ Rab, bana cism ü can gerekmez,
Cânân yok ise cihan gerekmez.” mündemiç mi?
Aynı anlamları yüklemiyoruz kelimelere, nasıl aynı şeyi anlayabiliriz ki?
Allı pullu bir zarf gibi ömrüme düşen gül, ey Allâh’ın gönderdiği Rasûl; Tâif’te taşlanırken, bağa sığındığınızda, melek, Allâh’ın emrini iletirken:
“–Sen beni affedinceye kadar Sen’den af diliyorum.” derken ne düşündüğünüzü nasıl anlayabiliriz? Mîracı ve ru’yet-i ilâhîyi getiren iki ulvî basamak olmuş iki büyük imtihandan bahsediyoruz. Ufacık bir yakınlığa erince, iki namaz kılıp, iki hizmet edince, ilâhî bir dokunulmazlık zırhına girdiğini vehmedip ufak bir sıkıntıda feverân eden şımarık yanımızla biz Siz’i, nasıl anlayabiliriz?
Her okuduğumuzu, her duyduğumuzu anladığımızı sanıyoruz, ne yaman bir hata! “Bana eşyanın hakikatini göster.” diye yalvarmışken Peygamberimiz... Her şeyi anlıyoruz biz, öyle mi?..
“Bildiğini bilene öğrenci ol,
Bilmediğini bilene öğret;
Bildiğini bilmeyeni uyandır,
Bilmediğini bilmeyenden kaç!” demişler, ne güzel demişler; kaçalım birbirimizden dostlarım! Kaçalım ve çekilelim gönül Hira’mıza, “Mâ ene bi kariin” diyelim, “Oku!..” diyenlere, “Ben okuma bilmem ki!..” Melek bize, “Yaratan Rabbinin adıyla” okumayı tâlim edene kadar, “O, insana bilmediğini öğretir.” tecellisi vukû bulana kadar...
Anlamıyoruz birbirimizi, anlayalım artık bunu!..
Ezberimizi bozalım artık... Suskun dostum, edepli dostum, mâcerâperest dostum, müceddid, faal, orijinal, marjinal dostum, şâirim var benim... Birbirimizi anladığımızı iddia etmeyişimizden çıktı dostluğumuz... Anladığını düşünmeye başlayınca, keşif duygusu pörsümeye başlıyor. Heyecan diniyor, aşk çekiliyor aradan, karşı cinse olunca adı “aşk” olan o müthiş câzibe...
Birbirimizi büyük bir merak ve ilgiyle, sonuna kadar dinliyoruz böylece... (1. Madde: Dinlemek)
Ne kadar yakınlaşırsak yakınlaşalım, ne kadar sık görüşürsek görüşelim, ne kadar uzun zaman beraber olursak olalım edebi, şefkati ve hizmeti ihmal etmiyoruz birbirimize... Lâubâliliğe dönüşmüyor münâsebetimiz böylece... (2. Madde: Diğergâm olmak)
Kâinatta «her an bir iş üzere olan» Allâhu Rabbü’l-Âlemîn (kızımın ilk keşfettiği esmâ-yı ilâhî ya, özellikle kullanıyorum bu sıfatı) dostun hayatında nasıl tecellî etmiş görüşmeyeli” merakıyla gönlümüzü açıyor, birden göğe fırlayan bir kuş yüreği çırpınışı ile soluksuz kalıyoruz bir an, adrenalin oluyor böylece... (3. Madde: Katılmak)
Hakkı, sabrı, merhameti tavsiye edenlerden olmaya çalışıyoruz. Acıysa elinden tutuyoruz, zorluksa suhûlet diliyoruz, coşkuysa sükûnet; sorarsa “Hak” diyoruz “düşmüşleri kaldırır, içimize aşk doldurur...” Dertlenene, şikâyet edene “merhamet” diyoruz, her konunun alnına, cephesine bu kelimeyi koyuyoruz; parolamız oluyor... (4. Madde: Müteyakkız olmak)
Ortak kelimeler tanıştırır bizi, ama asla anlaştırmaz; anlaşan ruhlarımızdır... (5. Madde: Rûhunu unutma!)
Gün dindi... Ancak.
İçimde dostluklar dindi. Dostluğa dâir hisler dindi...
Şarkılar dindi... Tüm uzun sözler, içli sözler...
“Günü ne kadar doldurursanız o kadar genişliyor, uzuyor, lastikli gibi...” dedi anne Akbar, gün bereketli idi, dindi...
Rüzgarlar dindi. (Ne üflerdi onlar?) Meltemler, imbatlar sustu.
Denizler duruldu. Dalgalar durdu.
Şiir dindi... Mânâ, kapandı içine…
Çöldeki inilti dindi. Âhûların kirpiklerindeki kıpırtı kesildi. Ney-nevâ sustu...
Gün dindi. Kalbimdeki sızı açıldı, nefs yoruldu, ruh dinginleşti...
Gün dindi... Arzular, ümitler... Yarına kaldı.

Ayşenur Vural
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
İnsan kirlenen bilincini nasıl temizlemeli

İnsan kirlenen bilincini nasıl temizlemeli


Kelimelerin mucizesi sürüyor. Sorun bizim kelimelerin gücünü keşfedip etmediğimizde. Dahası, onların gücüne inanıp inanmadığımızda.

Kelimeler beşeri insan etti. Adem'e isimler öğretilmişti. Yani eşyaya isim koyma yeteneği bahşedilmişti. “Ta'limu'l-esma”, Adem'in kan dökücü bir beşer olmaktan çıkıp insan olduğunun belgesi olarak sunulmuştu meleklere. Melekler, Ademoğlu'nun bu niteliğine baş eğmeye davet edilmiştiler. Gereğini yaptılar. İsimler, yani kelimeler, beşeri insan etti.

İnsanoğlu, kirlenen bilincini kelimelerle temizledi.

Adem'i beşer olmaktan çıkarıp meleklerin önünde eğildiği varlık eden kelimeler, Adem Rabbine isyan edip yoldan çıkınca yine imdada yetişti. Rabbi yoldan çıkan Adem'e tevbe edip yola girmesi için “kelimeler” sunmuştu. Adem de kendisine ikram edilen bu kelimelerle Rabbine tekrar yöneldi. Bilincini tazeledi. Tevbe etti ve tevbesi kabul edildi.

Gün oldu, kelimeler ateş, kelimeler can yongası oldu. Tıpkı İbrahim'e olduğu gibi.

Kur'an aynen şöyle der: “Rabbi İbrahim'i kelimelerle sınayıp o da bu sınavı tamamladığında…” Hz. İbrahim'in ateşe atılması, babasıyla sınanması, vatanından bir daha dönmemek üzere ayrılması, çocuksuzlukla sınanması, karısıyla sınanması… Bütün bunlar hep “kelimelerle sınanmak” cümlesindendi.

Tıpkı kelime gibi yürekte iz bırakıcıydı. Tıpkı kelime”nin türetildiği kök olan “kelm” gibi “bir yara izi” kadar kalıcıydı. Öyle kalıcı bir iz ki, binlerce yılın rüzgârı bu izi aşındıramadı. Hep canlı, hep taze kaldı.

“Söze karnım tok” diyen, söz kıymeti bilmez nadanları sevmem.

İnsanı kelimelerin doyurduğu kadar hiçbir şeyin doyurmadığına inanırım. Yürek açlığını, zihin açlığını hangi sofra bastırır ki?

Kur'an'ın kızı Fatıma değirmen çekmekten kabarıp su toplamış avuçlarını kocası Ali'ye gösteriyor. Müşfik koca “Babana müracaat etmenin tam sırası” diyor, “Hayber'den gelenler arasından belki bir yardımcı da sana düşer!”

“Babasının anası” derhal alemlere rahmet olanın kapısına varıyor ve halini arz ediyor. Aldığı cevap, ancak kelimelerin kadrini kendisi kadar kimsenin bilemeyeceği birinin ağzından dökülecek cinsten:

“Kızım, ben onları Suffe ehli için ayırdım, veremem. Fakat size ondan daha hayırlısını vereyim. Şu şu vakitlerde deyiniz ki: Sübhanallah, elhamdülillah, allahuekber…”

Babasının anası, can paresi “Söz karın mı doyurur” demiyor. Aksine sevinerek dönüyor. Kelimelerin gücüne inanıyor. Hz. Ali diyor ki: “O kelimeleri ömrüm boyu terk etmedim”. Oradaki biri ölüm-kalım gününe işaret ederek “Sıffin gününde de mi?” diyor. Aldığı cevap kelimelerin kadrini bilen birinin cevabı: “Vallahi Sıffin gününde de terk etmedim!”

Kelimelerin gücüne inanmadan insan şehadet kelimesini getirebilir mi? “Ben şehadet ederim ki Allah tapılmaya layık tek ilahtır” diyebilir mi?

İnsanoğlu kelimelere kavuştuğunda “ben” diyebildi, “ben” diyebildiğinde insan olabildi.

Kelimelerin gücüne inanmayan insanlık tarihinin en büyük iman hamlelerinden biri olan Kur'an inkılâbını anlayabilir mi? Bu inkılâbın en büyük fatihi Kur'an'dı. Evet, Kur'an orduların fethemediğini fetheden muzaffer bir “fatih” idi.

En azılı Kur'an muhaliflerinden Velid b. Muğire'nin, Kur'an'ın insanı dönüştürücü gücü karşısında nutku tutulmuştu. Söyleyecek söz bulamamış, en sonunda “Bu dinleyeni büyüleyen sihirli bir söz” demiş ve kendince şöyle bir de gerekçe bulmuştu: “Zira kişiyi evladından, babasından, anasından, eşinden, kavminden ayırıyor”.

Ömer hışımla yürürken “Onu öldürüp Kureyş'in arasından bu ikiliği kaldıracağım” diye söyleniyordu. Durumu fark eden gizli bir mümin, Nebi üzerinden belayı def etmek için din kardeşlerini içi sızlayarak ihbar edecekti: “Sen git önce eniştenle kız kardeşinin hesabını gör.”

Ömer kapıya geldiğinde içerde okunan Taha suresine kulak misafiri olacaktı. Kur'an Ömer'in yüreğini fethetmişti, tıpkı Ömer'den önce onlarcasının yüreğini fethettiği gibi.

Yesrib'i “Medinetu'n-Nebi” eden de Kur'an'dı. Mus'ab Yesrib'e öğretmen olarak geldiğinde mümin sayısı Akabe'de biat eden bir avuç insanla sınırlıydı. Mus'ab'ın yaptığı tek şey vardı: “Sizden sadece okuyacaklarımı dinlemenizi istiyorum; daha sonra istemezseniz çeker giderim”. İki yılda koca şehir Kur'an ile fetholunacaktı.

Kelimelerin mucizesi sürüyor.

Sorun bizim kelimelerin gücünü keşfedip etmediğimizde. Dahası, onların gücüne inanıp inanmadığımızda.
Sami HOCAOĞLU-YENİŞAFAK
 

EBRARNISA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ağu 2007
Mesajlar
528
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Aile-4.jpg

SELAMÜN ALEYKÜM. HEPSİDE ÇOK GÜZEL VE DEĞERLİ PAYLAŞIMLAR. ALLAH RAZI OLSUN ABİM.
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Ecmain

Ecmain

SELAMÜN ALEYKÜM. HEPSİDE ÇOK GÜZEL VE DEĞERLİ PAYLAŞIMLAR. ALLAH RAZI OLSUN ABİM.

Aleyküm Selam Sayın EBRARNISA Kardeşim.
Paylaşımları beğendiğinize sevindim. Sizler de beğendiğiniz bilgileri burada bizimle paylaşırsanız memnun olurum. Bu paylaşım aile ile ilgili her tür bilgiyi içerebilir. Yüksek bilgi ve tecrübelerinizden istifade etmek isterim.
Saygılarımla
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Otlardan sonra yeni şifa depoları: Hayvanlar

Otlardan sonra yeni şifa depoları: Hayvanlar

karinca.jpg
karinca.jpg
karinca.jpg
karinca.jpg



DİLEK GÜRAY
Sağlıklı yaşam reçeteleri adı altında hayatımıza otlardan sonra hayvanlar da girdi. Karınca yumurtası yağından salyangoz salgısına, yılan yağından köpek balığı kıkırdağına kadar pekçok hayvansal ürün hastalıkların tedavisinde ve kozmetik sektöründe kullanılıyor. İşte size fitoterapist Dr. Elif Güveloğlu’ndan şifa kaynağı hayvansal ürünler.
Doğal beslenme ve doğal tedavi adına neredeyse yapmadığımız şey kalmayacak. Önce otlar girdi hayatımıza ardından da hayvanlar. Evet sadece bitkisel ürünler değil hayvansal ürünler de doğal tedavi yöntemleriyle baş başa. Otlarla hayatımıza giren sağlık reçeteleri hayvanlarla da devam ediyor. Karınca yumurtası yağı, köpekbalığı kıkırdağı, salyangoz salgısı... Daha neler neler. Yıllardır hep arı sütü, bal ve balığın yararlarını konuşup durduk. Ardından sülük ve yosun tedavileri girdi hayatımıza. Şimdilerde ise isimler çok daha farklı; karınca yumurtası yağı, yılan yağı, köpekbalığı kıkırdağı, köpekbalığı karaciğer yağı, somon balığı yağı, salyangoz kremi, havyar kremi, sülük, deve sütü vs… Bunların çoğu bilimsel olarak da kanıtlanmış durumda ve çoğu kozmetik sektörünü neredeyse ayakta tutan ürünler. Aslında bu ürünlerin çoğu eski çağlardan beri tedavi maksatlı kullanılmakta. Kirpi eti (hemoroit) ve kaplumbağa kanının (kanser) da bazı hastalara iyi geldiği kulaktan dolma bilgilerle duyuluyor; ama tıp bunu henüz doğrulamadı. Şimdi şu bildiğimiz at karıncasının yumurtasının yağının ta Osmanlı zamanından günümüze kadar gelen bir sır olarak anlatılacağı ve haremdeki cariyelerin tüylerinin çıkmaması için kullandığı nereden aklımıza gelecekti ki. Yılan yağının saç dökülmesini durdurması ve saç çıkarmasına ne demeli peki? Üstelik bizim bakmaktan bile korktuğumuz köpekbalığının kıkırdağının kanser hastalığının tedavisinde bile kullanıldığını biliyor muydunuz? Yeryüzünde kabuğunu yenileyebilen tek hayvan özelliğini taşıyan salyangozun salgısının hemen her cilt hastalığını iyileştirici özellikte oluşu şaşırtıcı değil mi? Peki anne sütüne en yakın süt olarak bilinen eşek sütünün eski zamanlarda hasta çocuklara ve veremli hastalara şifa olarak içirildiğini hiç duydunuz mu? Deve sütü de vitamin ve protein deposu olarak biliniyor. Zira deve sütü inek sütünden üç kat daha fazla C vitamini ve 10 kat fazla demir içerir, B vitamini ve magnezyum açısından da son derece zengin. Üstelik uzmanlar, ilerleyen yıllarda eşek sütü ticaretinde ciddi bir pazar oluşacağını düşünüyor. Artık bu eski buluşlar gün yüzüne çıkınca tavuk (yumurta) ve ineğin (süt) pabucu dama atılacak. Ülkemizde otlarla ilgili çalışmalar yapan fitoterapistler hayvanlarla ilgili ürünler üzerinde de çalışıyor. Onların anlatımlarına göre hayvanlar üzerinde de otlar kadar çok çalışma ve araştırma yapılsa daha birçok hayvanın şifalı yönleri ortaya çıkabilir. Yani bu konuda büyük bir bilimsel açık bulunuyor. Mesela karınca yumurtası yağı İran’daki karınca çiftliklerinden getirtiliyor, ama belki ülkemizde de bu yönde çalışmalar yapılsa burada da üretilecek.




--------------------------------------------------------------------------------


KARINCA YUMURTASI YAĞI: İran kökenlidir. Osmanlı döneminde harem cariyelerince ve Uzakdoğu kadınlarınca yaygın olarak kullanılmıştır. Vücut tüylerini azaltmakta kullanılır, tüyler alındıktan sonra uygulanmaktadır.


DEVE SÜTÜ: Mısır kraliçesi Kleopatra'nın her gün deve sütü ile yıkandığı efsanesini hemen herkes duymuştur. Moritanyalı hanımlar da geleneksel olarak cilt güzellikleri için deve sütü içerler. Geleneksel tıpta yüzyıllardır diyabet tedavisinde kullanılmıştır. Afrika'da AİDS'li hastalara içirilir.


KÖPEKBALIĞI KARACİĞER YAĞI: Bağışıklık sistemini güçlendirir. İçinde bulunan squalene maddesi, tümör gelişimini ve büyümesini engeller. Bakteri, virüs ve kanser hücrelerini yok eden akyuvar türünün sayısını artırır, dolayısıyla kemoterapi alan kanser hastalarına destek tedavisi olarak önerilir.


KÖPEKBALIĞI KIKIRDAĞI: Köpekbalıklarının kıkırdaklarından kurutma ve dondurma yöntemiyle elde edilir. Yüksek oranda protein, kalsiyum, sodyum, fosfor ve kondroitin sülfat denilen en önemli kıkırdak bileşenini içerir. Birçok eklem hastalığında, eklem romatizmasında, osteoporozda etkilidir. Yaraları iyileştirir. Egzema ve sedefe iyi gelir.


YILAN YAĞI: Geleneksel Çin tıbbı ilaçlarındandır. Anti-enflamatuar ve ağrı giderici etkileri vardır. En sık kullanım alanı Romatoid Artrit, eklem romatizması gibi eklem rahatsızlıklarıdır. Saç dökülmelerinde ve saçkıranda tarih boyunca kullanılmışlığı vardır. Saç diplerinde uyarıcı ve kan dolaşımını artırıcı etkisiyle fayda sağladığı düşünülür.


SALYANGOZ SALGISI: Kendine has salgısı ile boyundan büyük işler yapar. Bu salgıların hücre yenileyici özelliği bulunmakta. Ayrıca bu salgılar ölü cildin atılmasına yardımcı olur. Bazı önemli antioksidan maddeleri de bünyesinde barındırır. Cilt yaşlanmasını geciktirici etkileri vardır.


ARI SÜTÜ: Parkinson ve Alzheimer hastalıklarının ilerlemesini geciktirici etkileri mevcut. Yaşlanmayı geciktirir, bağışıklık sistemini güçlendirir, mikrobik hastalıklardan korur. Yara, yanık ve kırık iyileşmesini hızlandırır. Hücre yenilenmesini hızlandırır. Kronik yorgunluk sendromu ve strese karşı mücadelede çok önemlidir.


SÜLÜK TEDAVİSİ (HİRUDOTERAPİ): Babilli ve Mısırlı hekimler, ünlü hekimlerden Galen ve İbni Sina’nın da sülük tedavisi uyguladığına dair yazıtlar vardır. Almanya’da birçok hirudoterapi kliniği mevcuttur. Sülükler, ağrı kesici ve kuvvetli antioksidan içeren maddeler salgılarlar. Varis, hemoroid, damar tıkanıklıkları, eklem ve cilt hastalıklarında kullanılır.
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Yüzünüze en son ne zaman baktınız!

Yüzünüze en son ne zaman baktınız!



DİLEK CİHAN GÜRAY
Cilt bakımı cilt temizliği ile başlar. Sabahları derinin salgılarını harekete geçirmek, akşamları da gün içerisinde yüzde biriken kirlerden kurtulmak için günde iki kez cildi temizlemek gerekiyor. Ancak cildinize uygun bir ürünü seçmelisiniz.
Her zaman doğal bakımdan yanayız. Ama tüketim çağı ve hızlı yaşam ilkeleri sayesinde maalesef kendimize yeteri kadar zaman ayıramıyoruz. Hal böyle olunca ne meyve kürleri, ne doğal maskeler yapabiliyoruz ne de yeteri kadar sağlıklı beslenebiliyoruz. Ama sağ olsun kozmetik sektörü, kadınlar için gece gündüz çalışıyor. Artık yüzünüz, cildiniz, gözünüz, ayaklarınız, saçınız için endişeye mahal yok. Sektör, kadınların aklına bile gelmeyen ürünleri birer birer onların beğenisine ve kullanımına sunuyor.

Cilt bakımı, cilt temizliği ile başlar. Zira kirlerle tıkanmış yağlı bir cilt akne ve gözeneklere davetiye çıkarır. Akneler iz bırakır, açılmış gözenekler ise uzun süre sıkıştırılamaz ve daha da belirginleşir. Temizleme ürünleri genelde cildin ph değerlerini bozmadan temizlenmesine yardımcı olur. Kirlerden arındırdığı ve harekete geçirdiği gibi cildinize uygulayacağınız diğer uygulamalar için (yüz kremi, güneş kremi, makyaj vs...) hazır hale getirir.

Cildinizin temizliğini sabahları derinin salgılarını harekete geçirmek, akşamları ise gözeneklerde birikmiş kir zerreciklerinden kurtulmak için mutlaka yapmak gerekir. Bunun için piyasada yüz temizleme jellerinden losyonlara kadar pek çok ürün mevcut. Hatta makyaj temizleme ürünlerinin bile cildi temizleme özelliği bulunuyor. Ancak her cildin sevdiği ürün farklı. Bazen yağlı bir cildin temizlik maddesi krem olabiliyor. Bazen de kuru bir cildin yalnızca suyu sevdiğine tanık olabiliriz. Bu durumda cildi yıpratmadan, istediği ve sevdiği temizliği yapmakta yarar var. Cildinizin analizini mutlaka bir uzmana yaptırın ve uygun ürünü kullanın. Yoksa tutup yağlı cildinize kuru ciltler için hazırlanmış ürünleri kullanırsanız sonuç sizin için hiç de iyi olmayabilir. Gerçi tüm ciltlerin kullanımı için uygun olan ürünler de yok değil. Su tercihiniz değilse, özellikle kuru ciltler için süt veya krem, yumuşak bir tonik ve nemlendirici üçlüsü ideal. Ancak kış aylarında ille de su istiyorsanız, yüzünüzü mutlaka yumuşak bir ürünle yıkayıp, gündüz kremi sürerek dışarıdaki soğuk ile içerideki kuru sıcak havaya karşı korumalısınız.




--------------------------------------------------------------------------------


Lütfen bunlara dikkat!


* Yüzünüzü temizlerken alın çizgisi ve kaşlar dahil tüm yüzünüze temizleme malzemesi sürün. Yoksa bu bölgelerde yağlanma veya kepeklenme olabilir.

* Cildinizi temizledikten sonra mutlaka tonik uygulayın. Bunun için pamuk kullanın.

* Yüzünüzü ölü hücrelerden temizlerken sert hareketlerden ve zorlamalardan kaçının.
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
1001 derde 1001 doğal deva

1001 derde 1001 doğal deva


bal_k.jpg
bal_k.jpg
bal_k.jpg
bal_k.jpg
BURCU HİLAL
İlaçları, kimyasal temizlik ürünlerini kullanmaktan bıktıysanız ve doğal yöntemlerle pratik çözümler peşindeyseniz işte size Laurel Vukovic’in 1001 Doğal Reçete’si...
Doğal Sağlık (National Health) dergisi, en çok okunan bitkilerle tedavi yöntemlerin anlatıldığı yazılarını kitap haline getirdi. Laurel Vukovic’in hazırladığı bu köşede baş ağrısından ağız-diş sağlığına, gripten sivilce tedavisine, mutfak temizliğinden çiçek bakımına kadar aklınıza gelebilecek her konuda doğal yollar anlatılıyor. İlaçları, kimyasal temizlik ve kozmetik ürünlerini kullanmaktan bıktıysanız ve doğal yöntemlerle pratik çözümler peşindeyseniz Laurel Vukovic’in 1001 Doğal Reçete’sine (Kaknüs Yayınları) bakabilirsiniz. İşte size Vukovic’den birkaç öneri...



--------------------------------------------------------------------------------


Baş ağrısına bitkisel son

Başınız ağrıdığında hemen ağrı kesici ya da aspirin içmenize gerek yok. Bir bardak zencefil, papatya ve ıhlamur çayı kasları ve sinirleri gevşettir. Ağrıya sebep olan kimyasal maddelerin az salgılanmasını sağlar. Çayın tarifi şöyle: 1 tatlı kaşığı kıyılmış zencefil kökü, 1 tatlı kaşığı kuru papatya, 1 tatlı kaşığı ıhlamur karışımından yapacağınız çayı isterseniz bir kaşık balla tatlandırarak sıcak içebilirsiniz.




--------------------------------------------------------------------------------


Rahatlayın...



Baş ağrısını hafifletmek için dayanabileceğiniz kadar sıcak suyu bir leğene koyun ve ayaklarınızı 15 dakika içinde tutun. Bu sırada buzlu suda bekletilmiş bir havlu ya da bezi başınızın ağrıyan kısmına koyun. Bu, ayak damarlarınızın sıcaktan genişlemesini ve kanın ayaklarınıza gitmesini sağlarken, soğuk bez de beyin damarlarınızın büzüşmesine ve daha az kanın gitmesine sebep loru. Ve ağrınızı hafifletir, sizi rahatlatır.




--------------------------------------------------------------------------------


Bitkiler depresyona karşı!

Çok streslisiniz, hatta depresyonda da olabilirsiniz. Bir bardak bitki çayı sizi rahatlatacaktır. Papatya ve kedi nanesi çayı yapabilirsiniz. Bir tatlı kaşığı kuru papatya ile bir tatlı kaşığı kuru kedi nanesini bir bardak suda demlendirdikten sonra süzüp içebilirsiniz.



--------------------------------------------------------------------------------

Lavanta kokladım biraz gevşedim

Rahatlamak için lavanta koklayın. Lavanta yağını bir mendile damlatın. Ara ara koklayın.




--------------------------------------------------------------------------------

Uykusuz musunuz?

İyi bir uyku için çarkıfelek ve kuru papatya çayı yapabilirsiniz.




--------------------------------------------------------------------------------

Bağırsak sorunları için

İshal: İshal için muz ve keçiboynuzu yiyin. İsterseniz muzu yoğurda katıp keçiboynuzu tozu serperek de yiyebilirsiniz. Kabızlık: Sabah kalkar kalkmaz bir bardak ılık suya yarım limon suyu karıştırıp için.




--------------------------------------------------------------------------------


Hazımsızlık ve gaz sancıları


Zencefil, rezene tohumu ve kuru naneden yapacağınız çay birebirdir.



--------------------------------------------------------------------------------

Ballı yoğurtlu yüz kesesi

Bir tatlı kaşığı öğütülmüş badem

2 tatlı kaşığı ince öğütülmüş yulaf

1 çorba kaşığı az yağlı yoğurt

1 tatlı kaşığı az yağlı yoğurt

1 tatlı kaşığı bal

1 damla lavanta esansiyel yağı

Malzemeleri karıştırın, cildinizi ılık su ile nemlendirdikten sonra karışımı nemli cilde uygulayın. Yüzünüzü ılık su ile durulayın, ardından tonik ve nemlendirici sürün.




--------------------------------------------------------------------------------

Sivilce tedavisi

Sivilceleri sıkmayın. Onun yerine günde birkaç defa dönüşümlü olarak sıcak ve soğuk el bezleriyle kompres yapın. Bir dakika sıcak kompresin ardından bir dakika soğuk kompres yapın. Böylece kan dolaşımı hızlanarak cilt iyileşir. Son olarak yumuşak bir dokunuşla çay ağacı esansiyel yağı uygulayın.




--------------------------------------------------------------------------------


Evinizi çiçeklerle güzelleştirin ve havasını temizleyin

Evde neden çiçek yetiştiririz? Sadece güzel görüntüleri için değil, evin havasını tazelemeleri için de. Mesela aloe vera (sarı sabır), devetabanı, kurdele çiçeği, kauçuk, duvar sarmaşığı, barış çiçeği ve schefflera gibi ev bitkileri evdeki havayı temizliyorlar.




--------------------------------------------------------------------------------

Karıncaları öldürmeyin, kovun!

Lavanta, nane, karıncaları evinizden uzak tutacaktır. Kapı önlerine veya cam önlerine bu bitkilerden ektiğiniz saksıları koyabilirsiniz.




--------------------------------------------------------------------------------

Hamamböceğine hoşçakal

Hamamböcekleri okaliptüs ya da biberiye yağlarının kokusunu sevmezler. Birkaç damla yağı pamuk parçalarına damlatın ve hamam böceği gördüğünüz yerlere koyun. Etkisi devam etsin diye pamuğu birkaç günde bir tazeleyin.




--------------------------------------------------------------------------------

Sinek kovar kaseler

Birkaç kasenin içine taze limon ve portakal kabuğu rendesi ve kuru karanfil taneleri doldurun. Evin uygun köşelerine koyun.




--------------------------------------------------------------------------------

Zor kirler için cam temizleyicisi

250 ml beyaz sirke, dörtte bir tatlı kaşığı doğal sıvı bulaşık sabunu ile 250 ml ılık suyu bir sprey şişesinde karıştırıp çalkalayın. Sert yüzeylere püskürterek iz bırakmayan, temiz bir havluyla silin.





--------------------------------------------------------------------------------

Doğal öksürük şurubu

Anason, meyan kökü ve (arzu edilirse) yabani kara kiraz ağacı kabuğunu, ağzı kapalı bir kaptaki suyun içinde 15 dakika süreyle kaynatın. Ateşten alıp kekik ilave edin. Ağzını kapayıp oda sıcaklığına gelene kadar soğumaya bırakın. Süzün ve bal ilave edin. Buzdolabında ağzı kapalı bir kavanozda üç ay muhafaza edebilirsiniz. Öksürüğü yumuşatmak için ihtiyaç duydukça bir tatlı kaşığı alın.




--------------------------------------------------------------------------------

Ülsere meyan kökü

Ülser hastaları sanıldığının aksine baharat yiyebilirler. Hatta ülser vakalarında kırmızıbiber iltihaplanmayı hafifletir, kanama varsa durdurur. Meyan kökü ülsere iyi geliyor. Hatta mideyi koruyan mukus sıvısının daha fazla salgılanmasını sağlar. Çiğnenebilen (DGL) meyan kökü tabletlerinden alabilirsiniz. 3 ay süreyle kullandığınızda faydasını göreceksiniz.




--------------------------------------------------------------------------------

Sivilce ve lekelere son

2 çorba kaşığı bal

1 tatlı kaşığı kozmetik kil

2 damla lavanta yağı

Malzemeleri birleştirip ince bir macun haline getirin. (Gerekirse daha çok kil ilave edin.) Temiz ve nemli cilde sürün. 15 dakika sonra ılık suyla yıkayın. Cildinizdeki kahverengi lekeleri limon suyuyla ovun ve bunu sık sık yapın. Bir süre sonra lekelerin rengi açılacaktır.




--------------------------------------------------------------------------------

Migren için zencefil

İlk migren belirtilerinde bir tatlı kaşığının üçte biri kadar toz zencefili, bir bardak suyla karıştırarak için. Zencefil, ağrı kesici ve ateş düşürücü etkisiyle migren krizinin önüne geçecektir.




--------------------------------------------------------------------------------

Bitkisel kese

200 gr yulaf

75 gr badem

2 çorba kaşığı kuru lavanta

1 çorba kaşığı kuru nane

1 çorba kaşığı kuru karakafes yaprağı

60 gr kozmetik kil


Yulaf, badem ve kuru bitkileri ayrı ayrı robotta öğütün, sonra karıştırın. Kullanırken bir tatlı kaşığı karışıma yeterince ılık su ilave ederek macun kıvamına getirin. Yüzünüze bu karışımla masaj yapın, ılık suyla durulayın...



--------------------------------------------------------------------------------

Vazo çiçeklerini şekerli suya koyarsanız daha uzun ömürlü olurlar.
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
anlamadım ..forumda açmak istediğim konu içeriği nerde
kusura bakmayın ne olur.:A
Ana sayfadan başlayarak anlatırsanız daha iyi olur herhalde


Konu açarken dikkat edilmesi gereken kurallar

http://forum.islamiyet.gen.tr/forum-kurallari/46443-konu-acarken-dikkat-edilmesi-gereken-kurallar.html
--------------------------------------------------------------------------------

Konu açarken dikkat edilmesi gereken kurallar, aşağıda listelenmektedir.

1) Konu, bölüme uygun şekilde açılmalıdır.

2) Konu içersinde kesinlikle reklam yapılmamalıdır.
Konu başlığında herhangi bir websayfasının ismi olmamalıdır. Mesaj içeriğinde de farklı yönlendirmelerle yazılmaması gerekmektedir.
3) Açılması düşünülen konu, daha önceden açılmış mı kontrol edilmelidir.
Konu açmadan önce, açmayı düşündüğünüz konudan birkaç kelime yazarak "Konu başlığını kontrol et" butonuna basıp arama yapmanız, aynı konunun tekrar yazılmaması adına düzenli olmasını sağlamaktadır.
4) Konu kesinlikle T.C'ne karşı söz, resim veya video içermemelidir.

5) Konularda kesinlikle siyasi parti sempatizanlığı yapılmamalıdır.
Örneğin; Bu parti bizdendir, bu parti ayak yapıyor, şu parti bizi kandırıyor. Bunlar hep böyle gibi hiçbir siyasi partinin reklamı yapılmamalıdır.
Biz önce NAMAZ'ımızı doğru kılıyormuyuz? Kendiniz araştırın ve siyaset ile alakalı konuların, Namaz, Abdest gibi konulardan daha çok ilgi gördüğünü bulabilirsiniz. Elbette websitemizde her konunun paylaşılması, bilgi birikimi bakımından önem taşır. 7'den 77'ye hitap eden bölümlerimiz mevcuttur. Fakat iş siyasete girdiği zaman, ikili ilişkiler bozuluyor. Farklı tavırlar alınıyor. Kardeşine duyduğu sevgi ve saygıda azalmalar meydana geliyor. Bunun gibi sebeblerin ortaya çıkmaması için biz forumumuzda bunlara yer vermeyelim. Biz birlik ve beraberliğimizi muhafaza edelim. Herkes tutmuş olduğu partiyi savunur. Onun doğrusundan kimse vazgeçiremez. En güzeli oy kullanma sırasında uygulamalı olarak görevlerin yapılmasıdır.
Hatta bazı kimseler ki; Namaz namaz, biraz secdeden kaldırın başınızıda Ülke elden gidiyor bir bakın, uyumayın gibi moral bozucu, aklı sıra kendisinin doğru sözlerle ifade ettiğini ve Namaz kılan, Oruç tutan dini emir ve yasaklarına uymaya çalışan kişileri hor görme, beyni yıkanmış ( hangi deterjanla olduğu belirsiz ) olarak görmektedirler. Bunun gibi bir çok örnek günümüzde mevcuttur. Aile, arkadaş, eş dost gibi yakın çevremiz, uzak çevremizde bunları yaşamaktayız. Bir müslüman uyanık olmak zorundadır.
Dua'larımızı ve ezberlenmesi gereken Sûreler'in hangilerini ve kaçını ezberledik? Onların üzerinde durmamız gerekmektedir. Bu siyaset işini zaten yapanlar mevcut. Varsayımlar üzerinde durulmaması en uygun olanıdır. Gerektiğinde Mevla Teala c.c. bizlere doğru olanı yaptırır. Yeterki biz onun yolunda doğru olmaya çalışalım.
6) Konu içerisinde herhangi bir kişiye veya kuruma karşı hakaret,küfür ve rencide edici davranışlarda bulunulmamalıdır.

7) Konu açarken, "Acil Yardımmm, Dikkatttt, bir bakın, önemli, mutlaka bakın" gibi kelimelerden oluşmaması gerekmektedir. Konuyu anlatan başlıklarla konuyu açınız. Konu başlığı farklı, içerik farklı olunca hem bulunması, hemde takip bakımından zorluklar meydana getirmektedir.
Konu açarken Büyük harfle yazılması ve içerikde eklenirken, İmla kurallarına uyulması gerekmektedir. Kelimenin başındakini, ortasındakini veya sonundaki harfi uzatmamak gerekmektedir.
Örneğin; "sElam ArrrrkiDaaaşLaRrrr Ben GeLDiMMmMm" HATALI BAŞLIK
"Selam arkadaşlar, ben geldim" DOĞRU BAŞLIK

8) Türkçe'mizi doğru kullanalım. İnternet ortamı, sanal ortamdır diyerek yazılarımızı önemsiz yapmayalım. Türkçe'mizi koruyarak, imla kurallarına ve alfabemizde bulunan harfleri kullanalım. Bazı kısaltmalar yapılabiliyor fakat alfabemizde olmayan harfler ile cümle kurulduğunda, Türkçe'mizi korumadığımız anlamı ortaya çıkmaktadır. Her Türk vatandaşı bu kurallara mutlaka uyması gerekmektedir. Türk Dil Kurumu'nun Yazım Kılavu bölümünden detaylı bilgi edinebilirsiniz.
Örneğin; ߀N ßuGüN @fyondæyıM HATALI MESAJ
Ben bugün Afyon'dayım DOĞRU MESAJ
WE aleyküm selam HATALI MESAJ
Ve aleyküm selam DOĞRU MESAJ

9) Forum içersindeki herhangi bir kategoriye, soru sorulması uygun görülmemiştir. Yönetim duyurularında ve Üye kurallarında bunun sebebleri belirtilmiştir.

10) Özellikle Programlar bölümüne açılan konular, warez, crack, keygen illegal paylaşım içermemelidir. Böyle paylaşım yapan üyeler önce uyarılır. Tekrarı konusunda, İkinci uyarıyı dikkate almaksızın paylaşımlarına devam ederse, siteden uzaklaştırılır.

11) Paylaşılan yazıların, Hadis-i Şerif'lerin, Kur'an-ı Kerim Ayetinin veya Tefsir gibi tüm paylaşımların mutlaka kaynağı gösterilmesi gerekmektedir. Kendi yorumunuz ve düşünceniz olan bir konu ise bunu belirtmeniz, konunun anlaşılması bakımından kolay olacaktır.

Teknik Bilgiler

12) Konuya en fazla 4 adet grafik resmi ekleyebilirsiniz.

13) Konu açarken veya mesaj yazarken en fazla 15000 (onbeş bin) karakter sınırlaması olduğunu unutmayınız.


ÖRNEK:
Diyelim bizimle bir şiir paylaşacaksınız. O zaman anasayfadaki yani yandaki linkteki sayfada şiir yazan yeri bulacaksınız.
http://forum.islamiyet.gen.tr/

Ekleyeceğiniz alıntı bir şiirse eğer, Şiirler yazan başlığı tıklayacaksınız. Paylacağınız kendi yazdığınız bir şiir ise, Bir alt satırda kendi şiiriniz yazan başlığı tıklayacaksınız.
Tıklayınca yandaki linkteki sayfa açılacak Şiirler - Islamiyet.gen.tr.
Bu sayfanın sol baş kısmında YENİ KONU yazıyor kısmını tıklayacaksınız.
newthread.gif


Daha sonra yandaki linki verdiğim sayfa açılacak http://forum.islamiyet.gen.tr/newthread.php?do=newthread&f=100

Açılan bu sayfaya başlık ve şiirinizi yapıştırıp veya yazdıktan sonra aşağıda "konuyu ac" yazan yeri tıklayacaksınız vesselam.
inşallah anlatabilmişimdir kardeş.
Selametle s.a.
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Aile

Aile



Sağ çıkıp günlük savaştan
Evin yolunu tutmuşum
Yemek yedik, çocuklarım uyudu
İniyor üstüme yavaştan
Allah’ın bembeyaz bulutu
Kederlerimi unutmuşum.

Hayatta olduğuma
Seviniyorum şimdi
Kavuştum çoluk çocuğuma
Koltuğuma uzandım, rahatım
Kahvem içime sindi
Başladı gecelik saltanatım.

Behçet Necatigil
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Hayat Nedir Anne?

Hayat Nedir Anne?



benim hiç sapanım olmadı anne,
ne kuşları vurdum,
ne de kimsenin camını kırdım...
çok uslu bir çocuk değildim ama,
seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.
ben hayatım boyunca
bir tek kendimi vurdum! ..

suskun görünsem de,
fırtınalı ve mağrurdum anne.
bir mızrak gibi,
aynada hep dik durdum anne! ..
ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
leke sürmedim.
ama göğsümü çok hırpaladım,
kalbimi çok yordum...
ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ...

benim hiç sevgilim olmadı anne,
ne bir yuva kurdum,
ne bir gün şansım güldü...
öpemeden bir bebeğin gidişini,
tükendi gitti çağım...
kimi yürekten sevdiysem,
yüreğini başkasına böldü...
bir muhabbet kuşum vardı,
o da yalnızlıktan öldü...

sen beni göğsünde
hep acılarla mı soğurdun anne?
yoksa evlat diye,
koca bir taş mı doğurdun anne?
eziyet degilim, zahmet değilim,
musibet hiç değilim;
bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
doğurdun da beni,
ne ile yoğurdun anne?

benim hiç hayalim olmadı anne...
ne seni rahat ettirdim,
ne kendim ettim rahat...
BİR MUTLULUK FOTOĞRAFI BİLE ÇEKTİRMEDİ BU HAYAT!
kaybolmuş bir anahtar kadar
sahipsizim anne...
ne omuzumda bir dost eli,
ne saçımda bir şefkat...

say ki yollardan akan,
şu faydasız çamurdum anne...
say ki ıslanmaktım, üşümektim,
say ki yağmurdum anne!
bunca yıldır gözyaşlarını,
hangi denizlere sakladın?
oy ben öleyim,
SEN BENİ NE DİYE DOĞURDUN ANNE? ? ?

Yusuf Hayaloğlu
 

musa____

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ara 2007
Mesajlar
260
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Selamın Aleyküm...
Allah Razı Olsun...
 

roneda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ara 2007
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
39
selamu aleyküm arkadaşlar...
 

EBRARNISA

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
23 Ağu 2007
Mesajlar
528
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Aleyküm Selam Sayın EBRARNISA Kardeşim.
Paylaşımları beğendiğinize sevindim. Sizler de beğendiğiniz bilgileri burada bizimle paylaşırsanız memnun olurum. Bu paylaşım aile ile ilgili her tür bilgiyi içerebilir. Yüksek bilgi ve tecrübelerinizden istifade etmek isterim.
Saygılarımla

ESTAĞFİRULLAH ABİM GÜZEL DÜŞÜNCELERİNİZ İÇİN ALLAH RAZI OLSUN.
ASIL BEN SİZİN BİLGİ , TECRUBE VE PAYLAŞIMLARINIZI OKUMAKTAN ÇOK MEMNUNUM.
HAFTANIN 6 GÜNÜ 08.00 - 19.00 ARASI ÇALIŞIYORUM , HAFTANIN 3 AKŞAMI VE PAZAR GÜNLERİ BİRŞEYLERE KATKIDA BULUNABİLMEK ADINA ARKADAŞLARLA BİRARAYA GELİYORUZ.
ANLAYACAĞINIZ NE İŞTE NEDE EVDE SİTEDE UZUN ZAMAN KALAMIYORUM.
ARADABİR NE VAR NE YOK DİYE KAÇAMAK :] GİREBİLİYORUM ANCAK.
SELAM VE DUA İLE YARADAN'A EMANET OLUN.....
 

musa____

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Ara 2007
Mesajlar
260
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
37
Sende Yaradana Emanet Ol Sadece Unutma Yeter Degerli Kardeşim....
İnşallah Yorumuma Kızmazsın...
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Ecmain kardeşler sağolun
Sayın kibaraggul kardeşim konu açamanı dört gözle bekliyorum.
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Katkı maddeli gıdalar davranış bozukluğu yapıyor

Katkı maddeli gıdalar davranış bozukluğu yapıyor

Gıdalara renk ve tat vermek için kullanılan katkı maddeleri, insan sağlığını tehdit ediyor. Yiyecek ve içeceklerin bozulmalarını önlemek ve raf ömrünü uzatmak için de sıklıkla kullanılan katkı maddeleri, en çok çocukları etkiliyor.

Ebeveynleri dikkatli olmaları konusunda uyaran İngiliz Gıda Standartları Ajansı, katkı maddelerinin çocuklarda davranış bozukluğuna sebep olduğunu vurguluyor. Yapılan araştırmalar, katkı maddelerinin zekâ geriliği, hiperaktivite, astım, dikkat bozukluğu ve obezite gibi pek çok hastalığa da sebep olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik yapılan her yeni çalışma bir önceki araştırmada zararsız bulunan katkı maddesinin, zaman içinde vücutta birikim yaparak zarar verici boyutlara ulaşabileceğini gösteriyor. Gelecek 10 yıl içinde kanser hastalıklarının yüzde 60 oranında artacağını öngören Dünya Sağlık Örgütü ise bu çoğalmanın önemli bir nedeninin beslenme olduğunu açıklıyor.

Risklerden habersiziz

Son yıllarda, katkı maddesi içeren yiyecek ve içeceklerin tüketiminde büyük artış var. Özellikle şehirde yaşayan ve çalışan birçok kişi, pratik olduğu için hazır gıdalara yöneliyor. Ancak katkı maddeleri konusunda yeterince bilgilendirilmeyen tüketici risklerden habersiz. Gıda ürünlerindeki bazı ibareler tüketiciyi yanıltıyor. Örneğin, 'koruyucu madde içermez' ibaresi yüzde 100 katkısızmış gibi anlaşılıyor. Bazı ürünlerde de 'katkı maddesi yoktur' denmesine rağmen yapılan analizler sonucu katkı maddesi içerdiği ortaya çıkıyor. Gıda Standartları Ajansı Bilim Kurulu'nun başkanı Dr. Andrew Wadge, anne-babaların katkı maddesi içeren gıdaları çocuklarında kullanmayarak onları koruyabileceklerini vurguluyor. Katkı maddelerinin hiçbir besleyici değerinin olmadığını söyleyen Wadge, "Bir yaşına kadar çocuklar için üretilen gıdalarda çok sıkı kısıtlamalar ve denetimler var. Fakat aynı kısıtlama ve denetim çocukların beyin ve sinir sisteminin geliştiği asıl dönem olan bir yaş sonrasında esnekleşiyor. Hâlbuki ilerleyen yaşlar çocuğun beyin gelişimi için de çok önemli." diye konuşuyor. Dr. Andrew Wadge, katkı maddelerinin, çocuklarda zeka gelişimini engellediği, hiperaktivite, astım, dikkat bozukluğu ve obezite gibi pek çok hastalığa sebep olduğu konusunda araştırmaların bulunduğuna dikkat çekiyor. Memorial Hastanesi Medikal Estetik Bölüm Başkanı Doktor Seran Göçer ise özellikle çocukların doğal gıdalarla beslenmesi gerektiğini söylüyor. Katkı maddelerinin yanı sıra sera ürünü yerine, mevsiminde yetişen sebze-meyvelerin tüketilmesi tavsiyesinde bulunuyor. Özellikle kanser konusunda yapılan son araştırmaların kanser ve beslenme alışkanlığı arasındaki bağlantıları işaret ettiğini dile getiren Göçer, katkı maddesi içermeyen doğal ürünler ile beslenerek bağışıklık sistemini güçlendirmenin hastalıklardan korunmak için etkili bir yöntem olduğunu vurguluyor.

E katkı maddeleri nelerde var?

İçeceklerden ketçaplara kadar birçok gıdada kullanılan ve ürünlerin raf ömrünü iki yıla kadar uzatan E211 kodlu sodyum benzoat, dondurma, şeker ve bisküvilerde kullanılan E102 kodlu tartrazin, yine şekerlere eklenen E104 kodlu kinolin sarısı birçok üründe bulunuyor.

Nergihan Çelen
29 Aralık 2007, Cumartesi
 

sivetok

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Kas 2007
Mesajlar
1,251
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
18
Web Sitesi
img141.imageshack.us
Her öğün vazgeçemediğimiz ekmekler ne kadar hijyenik?

Her öğün vazgeçemediğimiz ekmekler ne kadar hijyenik?

aile.jpg
aile.jpg
aile.jpg



Eğitimsizlik ve aşırı kazanma hırsı, soframıza giren ekmeği de vuruyor. Sürekli ekmeğin fiyatını tartışıyoruz; ancak üretiminden satışına kadar geçen süreçteki hijyenik boyutu hep göz ardı ediyoruz.

Her sorunun kaynağı olan eğitimsizlik, soframıza giren ekmeği de vuruyor. Teknik ve hijyenik şartları yetersiz ve çalışan işçileri eğitimsiz olan fırınlar, halkın sağlığıyla oynuyor. Üretildikten sonra sağlıksız bir biçimde satışa sunulan ekmek, soframıza gelene kadar mikrop yuvası oluyor. İstanbul Ekmek Sanayicileri İşadamları Derneği'nin (İSESİAD) yaptığı araştırma da bu durumu gözler önüne seriyor. Derneğin 233 fırında yaptığı incelemeye göre fırınların 126'sının ruhsatsız olduğu tespit edilirken bir o kadarı da uyması gereken temizlik kurallarını hiçe sayıyor.

Gıda kodeksi yönetmeliğine aykırı biçimde üretim yapan ekmek fabrikalarına ve pastanelere her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Türkiye'de her gün 120 milyon olmak üzere yılda yaklaşık 44 milyar ekmek üretiliyor. Ancak 5179 sayılı Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Kanun'da üretim yerlerinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nın denetimine verilmesi, fırınların denetlenmesinde aksaklıklara yol açıyor. Yeteri kadar denetlenemeyen fırınlarda da ihmaller daha fazla artıyor. Ruhsatsız fırınlar kaçak işçi çalıştırırken, gıda kodeksine aykırı üretilen ekmekler ambalajsız şekilde satılıyor. Poşete girmeyen ekmek de toz gibi dış etkenlere açık hale geliyor.

Fırıncılar en çok ruhsatsız fırınlarla denetimsizlikten yakınıyor. Kaçak işçi çalıştıran fırınlarla haksız rekabetin oluştuğuna değinen fırıncılar, ekmeğin değerinin altında satıldığı görüşünde.

Eğitim seminerleri yapılıyor

Ekmeğin hijyenik boyutundan çok fiyatının tartışıldığına değinen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Veteriner Hizmetleri Müdür Yardımcısı Mehmet Kerim Ayan, "Fırınlardaki sorunun başını eğitimsizlik çekiyor. Kalifiye personel eksikliği var, işçiler temizlik konusunda çok bilgisiz. Hijyenin ne demek olduğunu bilmeyenler bile var." diyor. Gıda üreticilerini bilinçlendirmek amacıyla üç yıl önce 'Hijyen Eğitimi Programı' başlatılmış. Şu ana kadar İstanbul'un 18 ilçesinde toplam 8 bin kişinin eğitimden geçirildiğine değinen Mehmet Ayan, "Üretim sırasında elini yıkamayan bile vardı. Amacımız önce eğitim, sonra denetim." diyor.

Sağlıklı bir ekmek için gerekenler

Fırınlarda rutubet oranına dikkat edilmeli. Rutubet oranının yüzde 14'ten yüksek olması haşeratın üremesine zemin hazırlıyor.

Personel eldiven, maske, galoş ve bone giymeli.

Tezgâhtar, para tutmadığı eline eldiven giyerek ekmeği vermeli.

El değmeden üretilen ekmek etiketlenip ambalajlanmalı.

Gramajı eksik ekmekler satılmamalı.

Üretim yerine kamera konularak vatandaşın içeriyi izlemesi sağlanmalı. İsteyenlerin üretim yerini gezebilmesine izin verilmeli.

Ekmek dağıtım araçlarında da hijyene dikkat edilmeli.

Kasalar dezenfekte edilmeli.

Market, bakkal ve büfeler kasalarını veya dolaplarını halkın gelip geçtiği kaldırımlara koymamalı.

Vatandaş, taze mi diye bütün ekmekleri eliyle sıkmamalı.

Muhammed Çimen
30 Aralık 2007, Pazar
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt