MİLLİYETÇİ PADİŞAH (*)
Necip Fazıl Kısakürek
Ulu Hakan üzerindeki, zulüm, adaletsizlik, müstebitlik gibi ithamlar hususî fasıllarda cevaplarını aldılar. Şimdi bu ithamlardan bir kısmını da bu toplayıcı bahiste hülasa ettikten sonra büyük insanın sayısız müsbet taraflarından birkaçını ele alabiliriz:
Milliyetçi… Evet, Abdülhamîd Hân, milliyetçi bir Padişahtı ve bu duygusunu, esas bildiği ümmetçilik ruhunu örselemeksizin, aynı ruha tâbi kılarak muhafaza etmenin sırrına ermişti. O’nun gözünde her şey ruhî muhtevadan yani imân ve İslâm’dan ibaretti, kavimcilik de ancak bu ruhî muhtevaya liyâkat, riayet ve hizmet belirttiği nisbette tutunabilirdi.
Bu gayeyledir ki, idaresi altındaki koca imparatorluğun, Arnavut, Arap, Çerkez, Laz, Boşnak, Tatar, Gürcü, Türk’e yakın veya uzak bütün unsurlarını Hassa Ordusunda ve muhafız birliklerinde toplamış, bu arada anavatan unsuru Mehmedcikler yatağı Anadolu ve Anadolulu’ya da daima aynı ölçünün emri altında, o ölçüye ehliyet bakımından hususi bir kıymet vermiş ve saf Anadolu çocuklarından bazı birlikler kurdurtmuştu.
Fakat, İslâmî gayeye tâbi bu milliyetçiliğini asla açığa vurmuyor ve bu nazik yol üzerinde bir ayrılık çıkmasından, daimi vehmi sayesinde, kaygı duyuyordu. Bir vak’a, O’nun bu milliyetçi cephesini pek canlı olarak gösterir.
Kendisi daima bir demir karyola üzerinde sürdüğü gayet sade hayat plânı içinde, bir sabah penceresini açıp bahçeyi seyretmeye başlar. O sırada Anadolulu bir bahçıvan çiçekleri ve tarhları sulamaktadır ve Padişah’tan haberi yoktur.
Bahçıvanın yanına yine Padişah’tan haberi olmayan bir genç Arnavut subay gelir. Bahçıvan birdenbire farkına varamadığı bu subayın üzerine su mu sıçratır, ne olur, şu veya bu sebebten öfkelenen subay bahçıvana:
-Pis Türk!
Diye haykırır.
Ve işte o zaman, Ulu Hakan Abdülhamîd Hân’ın pencereden sesini duyarlar:
-Unutmayınız ki, ben de bir Türküm!
Arnavut subay, Padişah’ı görünce donup kalır ve korkusundan hemen oracığa düşüp bayılır.
Abdülhamîd, pencereye doğru koşanlara:
-Kaldırın şu patavatsızı buradan!..
Diye hitab eder ve gözden kaybolur.
(*) Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Hân sh.367-368
Aylık Dergisi Sayı: 6
Necip Fazıl Kısakürek
Ulu Hakan üzerindeki, zulüm, adaletsizlik, müstebitlik gibi ithamlar hususî fasıllarda cevaplarını aldılar. Şimdi bu ithamlardan bir kısmını da bu toplayıcı bahiste hülasa ettikten sonra büyük insanın sayısız müsbet taraflarından birkaçını ele alabiliriz:
Milliyetçi… Evet, Abdülhamîd Hân, milliyetçi bir Padişahtı ve bu duygusunu, esas bildiği ümmetçilik ruhunu örselemeksizin, aynı ruha tâbi kılarak muhafaza etmenin sırrına ermişti. O’nun gözünde her şey ruhî muhtevadan yani imân ve İslâm’dan ibaretti, kavimcilik de ancak bu ruhî muhtevaya liyâkat, riayet ve hizmet belirttiği nisbette tutunabilirdi.
Bu gayeyledir ki, idaresi altındaki koca imparatorluğun, Arnavut, Arap, Çerkez, Laz, Boşnak, Tatar, Gürcü, Türk’e yakın veya uzak bütün unsurlarını Hassa Ordusunda ve muhafız birliklerinde toplamış, bu arada anavatan unsuru Mehmedcikler yatağı Anadolu ve Anadolulu’ya da daima aynı ölçünün emri altında, o ölçüye ehliyet bakımından hususi bir kıymet vermiş ve saf Anadolu çocuklarından bazı birlikler kurdurtmuştu.
Fakat, İslâmî gayeye tâbi bu milliyetçiliğini asla açığa vurmuyor ve bu nazik yol üzerinde bir ayrılık çıkmasından, daimi vehmi sayesinde, kaygı duyuyordu. Bir vak’a, O’nun bu milliyetçi cephesini pek canlı olarak gösterir.
Kendisi daima bir demir karyola üzerinde sürdüğü gayet sade hayat plânı içinde, bir sabah penceresini açıp bahçeyi seyretmeye başlar. O sırada Anadolulu bir bahçıvan çiçekleri ve tarhları sulamaktadır ve Padişah’tan haberi yoktur.
Bahçıvanın yanına yine Padişah’tan haberi olmayan bir genç Arnavut subay gelir. Bahçıvan birdenbire farkına varamadığı bu subayın üzerine su mu sıçratır, ne olur, şu veya bu sebebten öfkelenen subay bahçıvana:
-Pis Türk!
Diye haykırır.
Ve işte o zaman, Ulu Hakan Abdülhamîd Hân’ın pencereden sesini duyarlar:
-Unutmayınız ki, ben de bir Türküm!
Arnavut subay, Padişah’ı görünce donup kalır ve korkusundan hemen oracığa düşüp bayılır.
Abdülhamîd, pencereye doğru koşanlara:
-Kaldırın şu patavatsızı buradan!..
Diye hitab eder ve gözden kaybolur.
(*) Ulu Hakan İkinci Abdülhamîd Hân sh.367-368
Aylık Dergisi Sayı: 6